×

Nós usamos os cookies para ajudar a melhorar o LingQ. Ao visitar o site, você concorda com a nossa política de cookies.


image

Nur's Turkish Coffee, Me and Him /Part 2/ -Ben ve O

Me and Him /Part 2/ -Ben ve O

Ben ve O 2.Kısım

Yeniden merhaba arkadaşlar. "Ben ve O" adlı hikayenin ikinci kısmıyla karşınızdayım. Birinci kısım nasıldı? Hikayeyi beğendiniz mi? Ya da sizin için faydalı oldu mu ? Şimdi size birinci kısmın kısa bir özetini geçeceğim. Yani birinci kısımdan kısaca bahsedeceğim. Daha sonrasındaysa bu bölümde, bu kısımda geçen, anlamını bilmediğinizi düşündüğüm kelimeleri açıklayacağım.Çok fazla kelime var. Öyleyse hemen başlayalım.

Bu hikaye bize Emel adında bir kızın hayatını anlatıyor. Emel Suudi Arabistanlı bir kız ve annesi, o çok küçükken ölmüş. Ve bu onu ve babasını çok üzmüş. Emel çok üzülmüş. Bu duruma çok üzüldüğü için evlenmekten korkuyor. Evlenmek istemiyor. Evlenirse annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor.Çocuğunu üzmek istemiyor.Bu yüzden evlenmek istemiyor. Evlenip çocuk sahibi olursa annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor. Çocuğunu üzmek istemiyor. Bu yüzden evlenmek istemiyor.Dediğim gibi evlenmekten korkuyor.Onunla evlenmek isteyen herkesi reddediyor.

Evet şimdi kelimelere geçebiliriz.

Birinci kelimemiz nişanlanmak kelimesi. Bu bir fiil. Biriyle tanıştınız mesela ve o kişiyle evlenmek istiyorsunuz. Evlenmeden önceki aşamaya "nişanlanmak" deniyor. Yani mesela sevgiliniz var ve ona evlenme teklif ettiniz. Evlenme teklifi nasıl oluyor? "Benimle evlenir misin?" diye o kişiye soruyorsunuz. O da kabul etti ve yüzük taktınız. Yani bir nevi nişanlandınız. Nişanlanmak bu anlama geliyor.

İkinci kelimemiz "şımartmak" kelimesi. Mesela bir çocuğunuz var .Onu çok seviyorsunuz. Ve istediği her şeyi yapıyorsunuz. İstediği oyuncakları alıyorsunuz. Nereye gitmek isterse götürüyorsunuz. "Ben bu yemeği yemeyeceğim" diyor, ona onun istediği yemekleri yapıyorsunuz. Böyle yaparak çocuğunuzu şımartıyorsunuz. O da "şımarık" bir çocuk oluyor. yani hiç sizin sözünüzü dinlemiyor. Yaramazlıklar yapıyor vesaire vesaire... Şımartmak bu anlama geliyor.

Sıradaki deyimimiz ise, "umrunda olmamak". Umrunda olmamak yani önem vermemek. Mesela eski sevgilinize "sen artık benim umrumda değilsin" diyebilirsiniz. Yani "Seni artık önemsemiyorum ", "Sen artık benim için önemli değilsin" anlamına geliyor. Sen benim umrumda değilsin. Ya da mesela arkadaşın sana diyor ki "Duydun mu ? Eski sevgilin başka bir kızla görüşmeye başlamış. Kız da çok güzelmiş." Sen de diyorsun ki " Aman, banane. Umrumda değil."

Dördüncü kelimemiz "yaşıt" kelimesi. Yaşıt aynı yaşta olan kişilere deniyor. Mesela sen 20 yaşındasın, arkadaşın da 20 yaşında, siz yaşıtsınız. Aynı yaştasınız.

Beşinci kelimemiz "kabus" kelimesi. Gece uyurken mesela rüya görürüz.Gece uyurken rüya görürü ancak bu rüya kötüyse, korkunçsa buna kabus diyoruz. Buna örnek olarak verebileceğimiz cümlelerse şunlar:

"Dün gece bir kabus gördüm."

Ya da mesela hayatınız çok kötü. Hayatınızdan nefret ediyorsunuz.Gerçek anlamda değil ama mecaz anlamda şöyle diyorsunuz:

" Bu kötü kabustan artık uyanmak istiyorum."

Yani artık bitsin. Artık kötü şeyler bitsin, güzel şeyler olsun.

Bir sonraki tabirimizse "çoluk çocuğa karışmak". Çoluk çocuğa karışmayı aslında anlamışsınızdır. Mesela çocuk sahibi olan kişiler için kullanıyoruz.Evlenen ve çocukları olan biri için "çoluk çocuğa karıştı" diyebilirsiniz.

Ayrıca" sıkıntıdan patlamak" çok sıkılmak demek.

Son olarak "mutluluktan havalara uçmak" çok çok mutlu olmak demek.

Evet bu kadardı.Hadi artık başlayalım.

Umarım sıkıntıdan patlamazsınız.

BEN VE O / 2.KISIM Yıllar geçti. Ve aniden küçük kız kardeşim nişanlandı.Şaşırmıştım. Damat adayı her zaman olduğu gibi ilk önce bana gelmemişti, aksine doğrudan onunla nişanlanmıştı. Kız kardeşimin mutluluğunu ve neşesini görüyordum. Gerçekten çok mutluydu. Evdeki herkes onu şımartıyordu.

Ve ben, güzel ben, ailedeki en güzel kız olan ben hiç kimsenin umrunda değildim. İtiraf edeyim. Kıskanmaya ve ondan nefret etmeye başlamıştım. Ama neden ondan nefret ediyordum ki ? Sonuçta kız kardeşim bana kötü bir şey yapmamıştı.

Bu konuda biraz düşündüm. Ve böyle davranmaktan vazgeçtim. Ama hala evlenmek istemiyordum.

Evlilik hakkındaki bu düşüncemden dolayı hayatımı yaşıtım olan diğer kızlar gibi yaşayamıyordum.

En sonunda küçük kardeşim evlendi. Bir çocuk sahibi oldu. Ben ise onun mutluluğunu kızgınlıkla izliyordum. Ama sonuçta o kardeşimdi ve onu seviyordum. Kızgınlığımın sebebi asla onun gibi olamayacağımı bilmemdi.

Günün birinde babam yanıma geldi. Karşıma geçti ve tereddütle bana benim için gelen yeni bir adamdan bahsetti.

Şaşırdım. Allah Allah! Hala beni hatırlayan birileri vardı. Oysa sonsuza kadar bekar kalacağımı düşünüyordum.Bu otuz iki yaşındaki kızla evlenmek isteyen kişi de kimdi? Herhalde delinin biriydi.

Merak ettiğim için babama sordum. O da bana onun edepli, düzgün yaşı yaşıma uygun bir adam olduğunu söyledi. Uygun bir işi de vardı. Deli falan da değildi.

Korkunç bir kabustan uyanmış gibi korkuyla bağırdım:

-Hayır baba, onunla evlenmem! Acıyın bana. Evlenmeyeceğim!

Babam bir anlığına gülümsedi. Yüzündeki büyük mutluluğu gördüm.

Şaşırdım. Olur şey miydi bu? Neden mutlu olmuştu?Resmen evlenmemi istemiyordu. Neden? Çıkarı neydi ki?

Beni , kimsenin beni ondan almasını istemeyecek kadar çok mu seviyordu?

Bana mutlulukla şöyle dediğinde bundan emin oldum:

-Seni hak edecek birinin var olduğunu düşünmüyorum Emel. Aynı annen gibisin.

Küçüklüğümden beri bana böyle şeyler derdi. Annem gibi olduğumu sürekli söylerdi. Annemin kopyasıydım. Öyleyse, evlilikle ilgili bu kompleksimin sebebi babamdı. Hayır hayır. Beni sevdiğinden yapıyordu. Ve ben de babamı seviyordum zaten.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Güzelliğim soluyor ve gençliğim sönüyordu. Asla ve asla kimse beni istemeye gelmiyordu.Kimse benimle evlenmek istemiyordu.Küçük kardeşim ise eşiyle ve dört çocuğuyla çok mutluydu. Diğer kardeşim de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. Bazı kardeşlerim de okumak için başka yerlere gitmişlerdi. Hatta içlerinden bazıları başka ülkelere gitmişlerdi. Ben ise hala aynıydım. Hala babamın evindeydim. Sıkıntıdan patlıyordum.

Beklemenin acısı beni öldürüyordu. Kardeşlerimin eşleriyle olan mutluluğunu görünce mahvoluyordum.

Öfkem babama yönelmişti. Şu anki durumumun suçlusu oydu. Başıma gelenlerin hepsi onun yüzündendi. Bana gelen adaylardan biriyle bile nişanlanmam için beni ikna etmeye çalışmamıştı. Aksine ben adayları reddettiğimde mutluluktan havalara uçuyordu. Ölene kadar onunla evde kalmamı istiyordu. Ona annemi hatırlatmamı istiyordu. Ben babamın kurbanıydım.

İşte o gün babamı terk etmeye karar verdim. Ona acı çektirmek istiyordum. Evi terk ettim ve yeni evlenmiş olan küçük kardeşimin yanına gittim.Evden hiç çıkmadım. İnsanların dedikodularını bile önemsemedim.

İki gün sonra üvey annem gelip eve dönmem için yalvardı. Çünkü babam hastalanmıştı. Kesin bir kararla reddettim. Onu da odadan kovdum. Ve ağlamaya başladım. Benim için artık ne bugün kalmıştı ne yarın ne de dün. Kardeşim de beni babamı ziyaret etmem için ikna etmeye çalıştı. Sadece ziyaret. Ama ısrarla karşı çıktım. Ta ki bu güne kadar.Bugün bütün aile beni ikna etmek için toplandı. Çünkü babam hasta olmuştu, ölüyordu. Babamı bu korkunç halde görünce çok üzüldüm. Ağlamasını duyunca ona doğru gittim. Kalbim küt küt atıyordu. Kendimi ağlayarak babamın kollarının arasına attım. İkimiz de ağlıyorduk.

Başını ellerimin arasına aldım ve kekeledim:

-Baba..

Uzaktan gelen sesini duyuyordum:

-Affet beni Emel...

Yaralı bir sesle cevap verdim.

-Affettim… Affettim seni baba.

---

Evet arkadaşlar. Hikayenin burada sonuna geldik. Hikayeyi anladınız mı? Anlamadıysanız bir kaç kere daha dinleyebilirsiniz. Hikayeyle ilgili yorumlarınızı da bana yazabilirsiniz. Ben kendi yorumumu bir dahaki bölümün başında yapacağım.O zaman kadar kendinize iyi bakın.

Me and Him /Part 2/ -Ben ve O Ich und er /Teil 2/ Εγώ και Εκείνος /μέρος 2/ Me and Him /Part 2/ Él y yo /Parte 2/ Lui et moi /Partie 2/ Я и он /часть 2/ Jag och han /del 2/

Ben ve O 2.Kısım Me and that part 2

Yeniden merhaba arkadaşlar. Hello again, friends. "Ben ve O" adlı hikayenin ikinci kısmıyla karşınızdayım. Hier bin ich mit dem zweiten Teil der Geschichte „Ich und Er“. I'm here with the second part of "Me and O." Birinci kısım nasıldı? Wie war der erste Teil? How was the first part? Hikayeyi beğendiniz mi? Do you like the story? Ya da sizin için faydalı oldu mu ? Or was it helpful to you? Şimdi size birinci kısmın kısa bir özetini geçeceğim. I will now give you a brief summary of the first part. Yani birinci kısımdan kısaca bahsedeceğim. Ich werde also kurz auf den ersten Teil eingehen. So I will briefly talk about the first part. Daha sonrasındaysa bu bölümde, bu kısımda geçen, anlamını bilmediğinizi düşündüğüm kelimeleri açıklayacağım.Çok fazla kelime var. In diesem Abschnitt erkläre ich Ihnen die Wörter, deren Bedeutung Sie nicht kennen. Es gibt eine Menge Wörter. Then in this section, I'll explain the words in this section, I think you do not know the meaning. There are too many words. Позже в этом разделе я объясню слова в этом разделе, значение которых, как мне кажется, вы не знаете. Слишком много слов. Öyleyse hemen başlayalım. Fangen wir also an. So let's start right now.

Bu hikaye bize Emel adında bir kızın hayatını anlatıyor. This story tells the life of a girl named Emel. Emel Suudi Arabistanlı bir kız ve annesi, o çok küçükken ölmüş. Emel is a Saudi Arabian girl and her mother died when she was very young. Ve bu onu ve babasını çok üzmüş. And that upset him and his father. Emel çok üzülmüş. Emel is very upset. Bu duruma çok üzüldüğü için evlenmekten korkuyor. He's afraid of getting married because he's upset about this. Evlenmek istemiyor. She does not want to get married. Evlenirse annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor.Çocuğunu üzmek istemiyor.Bu yüzden evlenmek istemiyor. He thinks that if he gets married he will die like his mother and he will leave his child without his mother. Evlenip çocuk sahibi olursa annesi gibi öleceğini ve çocuğunu annesiz bırakacağını düşünüyor. He thinks that if he marries and has children he will die like his mother and leave his child without his mother. Она думает, что если выйдет замуж и родит ребенка, то умрет, как и ее мать, и оставит ребенка без матери. Çocuğunu üzmek istemiyor. She doesn't want to upset her child. Bu yüzden evlenmek istemiyor.Dediğim gibi evlenmekten korkuyor.Onunla evlenmek isteyen herkesi reddediyor. As I said, he is afraid of getting married. Вот почему она не хочет замуж. Как я уже сказал, она боится выйти замуж. Она отвергает любого, кто хочет на ней жениться.

Evet şimdi kelimelere geçebiliriz. Yeah, we can go into words now.

Birinci kelimemiz nişanlanmak kelimesi. Our first word is getting engaged. Bu bir fiil. It's a verb. Biriyle tanıştınız mesela ve o kişiyle evlenmek istiyorsunuz. Sie haben zum Beispiel jemanden kennengelernt und wollen diese Person heiraten. For example, you met someone and you want to marry that person. Evlenmeden önceki aşamaya "nişanlanmak" deniyor. The stage before marriage is called "engagement." Yani mesela sevgiliniz var ve ona evlenme teklif ettiniz. Sie haben zum Beispiel eine Freundin und haben ihr einen Heiratsantrag gemacht. So, for example, you have a boyfriend and you proposed to him. Так, например, у вас есть девушка, и вы сделали ей предложение. Evlenme teklifi nasıl oluyor? Was schlagen Sie vor? How is the marriage proposal? "Benimle evlenir misin?" "Will you marry me?" diye o kişiye soruyorsunuz. you ask that person. вы спросите этого человека. O da kabul etti ve yüzük taktınız. He also agreed and put on the ring. Yani bir nevi nişanlandınız. Sie sind also sozusagen verlobt. So you're kind of engaged. Nişanlanmak bu anlama geliyor. Das ist es, was es bedeutet, engagiert zu sein. That means getting engaged.

İkinci kelimemiz "şımartmak" kelimesi. Our second word is pampering. Mesela bir çocuğunuz var .Onu çok seviyorsunuz. For example, you have a child. You love him very much. Ve istediği her şeyi yapıyorsunuz. And you do whatever he wants. İstediği oyuncakları alıyorsunuz. You get the toys he wants. Nereye gitmek isterse götürüyorsunuz. You take him wherever he wants to go. "Ben bu yemeği yemeyeceğim" diyor, ona onun istediği yemekleri yapıyorsunuz. He says, "I'm not going to eat this food." Böyle yaparak çocuğunuzu şımartıyorsunuz. Du verwöhnst dein Kind. You spoil your child by doing so. O da "şımarık" bir çocuk oluyor. He's a "spoiled" kid. yani hiç sizin sözünüzü dinlemiyor. also hört er nie auf dich. So he never listens to you. Yaramazlıklar yapıyor vesaire vesaire... Şımartmak bu anlama geliyor. Er benimmt sich daneben und so weiter und so fort... Das ist es, was Verhätscheln bedeutet. He's misbehaving and so on and so on ... That's what pampering means.

Sıradaki deyimimiz ise, "umrunda olmamak". Unsere nächste Redewendung ist "sich nicht scheren". Our next phrase is "not to care". Наша следующая идиома — «все равно». Umrunda olmamak yani önem vermemek. Es ist mir scheißegal, es ist mir egal. Not to care, not to care. Не заботиться, то есть не заботиться. Mesela eski sevgilinize "sen artık benim umrumda değilsin" diyebilirsiniz. Sie können zum Beispiel zu Ihrem Ex sagen: "Du bist mir nicht mehr wichtig". For example, you could say to your ex "you don't care about me anymore". Например, вы можете сказать своему бывшему: «Я больше не забочусь о тебе». Yani "Seni artık önemsemiyorum ", "Sen artık benim için önemli değilsin" anlamına geliyor. "Du bist mir nicht mehr wichtig" bedeutet also "Du bist mir nicht mehr wichtig". So "I don't care about you anymore" means "you don't care about me anymore." Sen benim umrumda değilsin. You don't care about me. Ya da mesela arkadaşın sana diyor ki "Duydun mu ? Or your friend says to you, "You hear that? Или, например, ваш друг говорит вам: «Слышал? Eski sevgilin başka bir kızla görüşmeye başlamış. Your ex started seeing another girl. Kız da çok güzelmiş." She's beautiful. " Sen de diyorsun ki " Aman, banane. And you say, "Oh, me. Umrumda değil." I do not care."

Dördüncü kelimemiz "yaşıt" kelimesi. Our fourth word is "peer". Yaşıt aynı yaşta olan kişilere deniyor. It's called people of the same age. Людей одного возраста называют ровесниками. Mesela sen 20 yaşındasın, arkadaşın da 20 yaşında, siz yaşıtsınız. For example, you are 20 years old, and your friend is 20 years old, you are the same age. Aynı yaştasınız. You're the same age.

Beşinci kelimemiz "kabus" kelimesi. Our fifth word is the nightmare. Gece uyurken mesela rüya görürüz.Gece uyurken rüya görürü ancak bu rüya  kötüyse, korkunçsa buna kabus diyoruz. Wenn wir zum Beispiel nachts schlafen, träumen wir. Wir träumen, während wir nachts schlafen, aber wenn dieser Traum schlecht ist, wenn er beängstigend ist, nennen wir ihn einen Alptraum. For example, if we dream at night, we dream. Buna örnek olarak verebileceğimiz cümlelerse şunlar: Beispiele hierfür sind die folgenden Sätze: The following are examples of this:

"Dün gece bir kabus gördüm." "I had a nightmare last night."

Ya da mesela hayatınız çok kötü. Or, for example, your life is very bad. Hayatınızdan nefret ediyorsunuz.Gerçek anlamda değil ama mecaz anlamda şöyle diyorsunuz: Sie hassen Ihr Leben, nicht buchstäblich, aber im übertragenen Sinne, sagen Sie: You hate your life. Not literally, but metaphorically, you say:

" Bu kötü kabustan artık uyanmak istiyorum." "Ich möchte aus diesem schlimmen Albtraum aufwachen." "I want to wake up from this bad nightmare." «Я хочу проснуться от этого кошмара».

Yani artık bitsin. So it's over now. Artık kötü şeyler bitsin, güzel şeyler olsun. Bad things are over now, good things are done.

Bir sonraki tabirimizse "çoluk çocuğa karışmak". Der nächste Begriff ist "sich niederlassen". Our next phrase is "getting involved in a child." Le terme suivant est "s'installer". Наша следующая фраза — «смешивание с потомством». Çoluk çocuğa karışmayı aslında anlamışsınızdır. Du verstehst tatsächlich, wie man sich auf Kinder einlässt. You actually understand getting involved in a child. Вы действительно понимаете, как взаимодействовать с детьми. Mesela çocuk sahibi olan kişiler için kullanıyoruz.Evlenen ve çocukları olan biri için "çoluk çocuğa karıştı" diyebilirsiniz. Wir verwenden es zum Beispiel für Menschen, die Kinder haben, für jemanden, der verheiratet ist und Kinder hat, können Sie „gemischt mit Kindern“ sagen. For example, we use it for people who have children. Например, мы используем его для людей, у которых есть дети.Для тех, кто женат и имеет детей, вы можете сказать «смешанные с детьми».

Ayrıca" sıkıntıdan patlamak" çok sıkılmak demek. „Aus Langeweile ausbrechen“ bedeutet auch, sehr gelangweilt zu sein. Besides, "bursting" means being bored. Et "s'ennuyer à mourir" signifie s'ennuyer à mourir.

Son olarak "mutluluktan havalara uçmak" çok çok mutlu olmak demek. Finally, "flying from happiness" means being very, very happy. Enfin, être "aux anges" signifie être très, très heureux.

Evet bu kadardı.Hadi artık başlayalım. Let's get started. Да, все, приступим.

Umarım sıkıntıdan patlamazsınız. Ich hoffe, Sie langweilen sich nicht. I hope you won't be bored.

BEN VE O / 2.KISIM Yıllar geçti. ICH UND SIE / TEIL 2 Jahre sind vergangen. ME AND IT / PART 2 Years have passed. Ve aniden küçük kız kardeşim nişanlandı.Şaşırmıştım. Und plötzlich verlobte sich meine kleine Schwester, ich war überrascht. And suddenly my little sister got engaged. Damat adayı her zaman olduğu gibi ilk önce bana gelmemişti, aksine doğrudan onunla nişanlanmıştı. Wie üblich kam der zukünftige Bräutigam nicht zuerst zu mir, sondern wurde direkt mit ihm verlobt. As usual, the groom candidate did not come to me at first, but was directly engaged to him. Как обычно, будущий жених не пришел ко мне первым, а обручился непосредственно с ним. Kız kardeşimin  mutluluğunu ve neşesini görüyordum. Ich sah das Glück und die Freude meiner Schwester. I was seeing my sister's happiness and joy. Я видел счастье и радость моей сестры. Gerçekten çok mutluydu. He was really happy. Evdeki herkes onu şımartıyordu. Jeder im Haus verwöhnte ihn. Everyone in the house spoiled him. Все в доме баловали его.

Ve ben, güzel ben, ailedeki en güzel kız olan ben hiç kimsenin umrunda değildim. Und ich, das schöne Ich, das hübscheste Mädchen in der Familie, niemand kümmerte sich darum. And I, beautiful I, the most beautiful girl in the family, I didn't care about anyone. А я, красивая я, самая красивая девочка в семье, никого не интересовала. İtiraf edeyim. Lassen Sie mich zugeben. I confess. Kıskanmaya ve ondan nefret etmeye başlamıştım. Ich wurde langsam eifersüchtig und hasste ihn. I was getting jealous and hating him. Ama neden  ondan nefret ediyordum ki ? Aber warum hasste ich ihn? But why did I hate him? Sonuçta kız kardeşim bana kötü bir şey yapmamıştı. Schließlich hat meine Schwester mir nichts Böses getan. After all, my sister didn't do anything bad to me.

Bu konuda biraz düşündüm. Ich habe ein wenig darüber nachgedacht. I thought about it a little. Ve böyle davranmaktan vazgeçtim. Und ich habe aufgehört, mich so zu benehmen. And I stopped acting like that. И я перестал так себя вести. Ama hala evlenmek istemiyordum. Aber heiraten wollte ich trotzdem nicht. But I still didn't want to get married.

Evlilik hakkındaki bu düşüncemden dolayı hayatımı yaşıtım olan diğer kızlar gibi yaşayamıyordum. Aufgrund dieses Gedankens über die Ehe konnte ich mein Leben nicht wie andere Mädchen in meinem Alter leben. Because of this idea of marriage, I couldn't live my life like any other girl of my age. À cause de cette idée de mariage, je ne pouvais pas vivre ma vie comme les autres filles de mon âge. Из-за этой мысли о замужестве я не могла жить так, как другие девочки моего возраста.

En sonunda küçük kardeşim evlendi. Endlich hat mein kleiner Bruder geheiratet. Finally my little brother got married. Наконец мой младший брат женился. Bir çocuk sahibi oldu. Sie hatte ein Kind. He had a child. У нее был ребенок. Ben ise onun mutluluğunu kızgınlıkla izliyordum. Ich beobachtete sein Glück mit Wut. I was watching his happiness angrily. Я с гневом наблюдал за его счастьем. Ama sonuçta o kardeşimdi ve onu seviyordum. Aber schließlich war er mein Bruder und ich liebte ihn. But after all, he was my brother, and I loved him. Но ведь он был моим братом, и я любила его. Kızgınlığımın sebebi asla onun gibi olamayacağımı bilmemdi. Der Grund, warum ich wütend war, war, weil ich wusste, dass ich niemals wie er sein könnte. My anger was because I knew I'd never be like him.

Günün birinde babam yanıma geldi. Eines Tages kam mein Vater zu mir. One day, my father came to me. Un jour, mon père est venu me voir. Однажды ко мне пришел мой отец. Karşıma geçti ve tereddütle bana benim için gelen yeni bir adamdan bahsetti. Er kam auf mich zu und erzählte mir zögernd, dass ein neuer Mann für mich kommen würde. He came across me and hesitantly told me about a new man who came to me. Il s'est approché de moi et m'a parlé avec hésitation d'un nouvel homme qui était venu pour moi. Он подошел ко мне и нерешительно сказал мне о новом человеке, пришедшем за мной.

Şaşırdım. Ich war überrascht. I am shocked. Allah Allah! Gee! Hala beni hatırlayan birileri vardı. Jemand erinnert sich noch an mich. There was still someone who remembered me. Il y avait quelqu'un qui se souvenait encore de moi. Кто-то еще помнит меня. Oysa sonsuza kadar bekar kalacağımı düşünüyordum.Bu otuz iki yaşındaki kızla evlenmek isteyen kişi de kimdi? Wohingegen ich dachte, ich würde für immer Single bleiben.Wer war die Person, die dieses zweiunddreißigjährige Mädchen heiraten wollte? But I thought I'd be single forever. Je pensais que je serais célibataire pour toujours. Qui était cette personne qui voulait épouser cette jeune fille de 32 ans ? В то время как я думал, что навсегда останусь одиноким… Кто тот человек, который хотел жениться на этой тридцатидвухлетней девушке? Herhalde delinin biriydi. Er muss verrückt gewesen sein. He was probably crazy. Должно быть, он был сумасшедшим.

Merak ettiğim için babama sordum. Aus Neugier fragte ich meinen Vater. I asked my father for curiosity. J'ai demandé à mon père parce que j'étais curieux. Из любопытства я спросил отца. O da bana onun edepli, düzgün yaşı yaşıma uygun bir adam olduğunu söyledi. Er sagte mir, er sei ein anständiger, anständiger Mann seines Alters. He also told me that he was a man of decency, proper age. Elle m'a dit que c'était un homme de mon âge, décent. Он сказал мне, что он был порядочным, порядочным человеком своего возраста. Uygun bir işi de vardı. Er hatte auch einen geeigneten Job. He had a proper job. У него тоже была подходящая работа. Deli falan da değildi. Es war auch nicht verrückt. He wasn't crazy either. Il n'était pas fou. Это тоже не было сумасшествием.

Korkunç bir kabustan uyanmış gibi korkuyla bağırdım: Als würde ich aus einem schrecklichen Albtraum erwachen, schrie ich vor Angst: I shouted with fear as if he had awakened from a terrible nightmare: Словно очнувшись от страшного кошмара, я в страхе вскрикнул:

-Hayır baba, onunla evlenmem! -Nein, Papa, ich werde sie nicht heiraten! - No, Dad, I won't marry him! -Нет, папа, я не выйду за него замуж! Acıyın bana. Hab Mitleid mit mir. Pity me. Evlenmeyeceğim! Ich werde nicht heiraten! I'm going to marry!

Babam bir anlığına gülümsedi. Mein Vater lächelte für einen Moment. My father smiled for a moment. Yüzündeki büyük mutluluğu gördüm. Ich sah die große Freude auf seinem Gesicht. I saw the great happiness on your face.

Şaşırdım. Ich bin schockiert. I was surprised. Я в шоке. Olur şey miydi bu? Wäre das ok? Was that okay? Est-ce possible ? Это было бы нормально? Neden mutlu olmuştu?Resmen evlenmemi istemiyordu. Warum war er glücklich, er wollte nicht, dass ich offiziell heirate. Why was he happy? Pourquoi était-il heureux ? Il ne voulait pas que je me marie. Почему он был счастлив? Он не хотел, чтобы я выходила замуж. Neden? Why? Çıkarı neydi ki? Was war seine Meinung? What was the benefit? Qu'est-ce qu'il y a à gagner ? Каково было его мнение?

Beni , kimsenin beni ondan almasını istemeyecek kadar çok mu seviyordu? Liebte er mich so sehr, dass er nicht wollte, dass mich jemand von ihm wegnahm? Did he love me so much that he didn't want anyone to take me away from him? M'aimait-il tellement qu'il ne voulait pas que quelqu'un m'éloigne de lui ? Он любил меня так сильно, что не хотел, чтобы кто-нибудь отнял меня у него?

Bana mutlulukla şöyle dediğinde bundan emin oldum: Ich war mir dessen sicher, als er fröhlich zu mir sagte: I was sure when he happily told me: Je m'en suis assuré lorsqu'il me l'a joyeusement annoncé : Я был уверен в этом, когда он радостно сказал мне:

-Seni hak edecek birinin var olduğunu düşünmüyorum Emel. -Ich glaube nicht, dass es jemanden gibt, der dich verdient, Emel. - I don't think there's someone to deserve you, Emel. -Je ne pense pas qu'il y ait quelqu'un qui te mérite, Emel. -Я не думаю, что есть кто-то, кто достоин тебя, Эмель. Aynı annen gibisin. Du bist genau wie deine Mutter. You're just like your mother. Tu es comme ta mère.

Küçüklüğümden beri bana böyle şeyler derdi. Er hat solche Dinge immer zu mir gesagt, seit ich klein war. He used to call me things like that since I was little. Il me dit ce genre de choses depuis que je suis petite. Он говорил мне такие вещи, когда я был маленьким. Annem gibi olduğumu sürekli söylerdi. Er sagte immer, ich sei wie meine Mutter. He always said I was like my mother. Il a toujours dit que j'étais comme ma mère. Он всегда говорил, что я похожа на свою мать. Annemin kopyasıydım. Ich war eine Kopie meiner Mutter. I was a copy of my mother. Öyleyse, evlilikle ilgili bu kompleksimin sebebi babamdı. Mein Vater war also die Ursache für meinen Ehekomplex. Then my father was the reason for this complex. C'est donc mon père qui est à l'origine de mon complexe à l'égard du mariage. Так вот, мой отец был причиной моего брачного комплекса. Hayır hayır. No no. Beni sevdiğinden yapıyordu. Er tat es, weil er mich liebte. He did it because he loved me. Il l'a fait parce qu'il m'aimait. Он делал это, потому что любил меня. Ve ben de babamı seviyordum zaten. Und ich habe meinen Vater schon geliebt. And I loved my father. Et j'aimais mon père. И я уже любил своего отца.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Aus Tagen wurden Wochen, aus Wochen Monate. Days chased for weeks, weeks for months. Les jours succèdent aux semaines, les semaines aux mois. Дни превратились в недели, недели в месяцы. Güzelliğim soluyor ve gençliğim sönüyordu. Meine Schönheit verblasste und meine Jugend verblasste. My beauty was fading and my youth was fading. Ma beauté et ma jeunesse s'estompaient. Моя красота увядала, и моя молодость увядала. Asla ve asla kimse beni istemeye gelmiyordu.Kimse benimle evlenmek istemiyordu.Küçük kardeşim ise eşiyle ve dört çocuğuyla çok mutluydu. Niemand wollte mich jemals haben, niemand wollte mich heiraten, mein jüngerer Bruder war sehr glücklich mit seiner Frau und seinen vier Kindern. Never and no one ever came to ask for me. No one wanted to marry me. Personne ne voulait m'épouser. Mon jeune frère était très heureux avec sa femme et ses quatre enfants. Diğer kardeşim de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. Mein anderer Bruder hat auch geheiratet und Kinder bekommen. My other brother got married and got involved with the offspring. Mon autre frère était marié et avait des enfants. Bazı kardeşlerim de okumak için başka yerlere gitmişlerdi. Einige meiner Brüder gingen auch an andere Orte, um zu studieren. Some of my brothers also went to other places to study. Некоторые из моих братьев также отправились учиться в другие места. Hatta içlerinden bazıları başka ülkelere gitmişlerdi. Einige von ihnen gingen sogar in andere Länder. Some of them even went to other countries. Некоторые из них даже уехали в другие страны. Ben ise hala aynıydım. Ich war immer noch derselbe. I was still the same. Hala babamın evindeydim. Ich war noch im Haus meines Vaters. I was still at my dad's house. Sıkıntıdan patlıyordum. Ich platzte vor Langeweile. I was bored.

Beklemenin acısı beni öldürüyordu. Der Schmerz des Wartens brachte mich um. The pain of waiting was killing me. Kardeşlerimin eşleriyle olan mutluluğunu görünce mahvoluyordum. Ich war am Boden zerstört, als ich das Glück meiner Brüder mit ihren Frauen sah. When I saw the happiness of my brothers with their wives, I was devastated. J'étais dévasté de voir mes frères heureux avec leurs femmes. Я был опустошен, увидев, как мои братья счастливы со своими женами.

Öfkem babama yönelmişti. Meine Wut richtete sich gegen meinen Vater. My anger was directed at my father. Şu anki durumumun suçlusu oydu. Er war der Schuldige in meiner aktuellen Situation. He was to blame for my current situation. C'est lui qui est responsable de ma situation actuelle. Он был виновником моей нынешней ситуации. Başıma gelenlerin hepsi onun yüzündendi. Alles, was mir passiert ist, war seinetwegen. Everything that happened to me was because of him. Tout ce qui m'est arrivé, c'est à cause de lui. Все, что случилось со мной, было из-за него. Bana gelen adaylardan biriyle bile nişanlanmam için beni ikna etmeye çalışmamıştı. Er hatte nicht einmal versucht, mich zu überreden, mich mit einem der Kandidaten zu verloben, die zu mir kamen. He didn't even try to convince me to get engaged to one of the candidates. Il n'a même pas essayé de me persuader de me fiancer à l'un des candidats. Он даже не пытался уговорить меня обручиться с одной из пришедших ко мне кандидаток. Aksine ben adayları reddettiğimde mutluluktan havalara uçuyordu. Im Gegenteil, er war überglücklich, als ich die Kandidaten ablehnte. On the contrary, when I rejected the candidates, he was blown away by happiness. Au contraire, lorsque je rejetais des candidats, il était aux anges. Наоборот, он обрадовался, когда я отклонил кандидатуры. Ölene kadar onunla evde kalmamı istiyordu. Er wollte, dass ich bis zu seinem Tod bei ihm zu Hause bleibe. He wanted me to stay with him until he died. Il voulait que je reste à la maison avec lui jusqu'à sa mort. Ona annemi hatırlatmamı istiyordu. Er wollte, dass ich ihn an meine Mutter erinnere. She wanted me to remind her of my mother. Il voulait que je lui rappelle ma mère. Ben babamın kurbanıydım. Ich war das Opfer meines Vaters. I was my father's victim.

İşte o gün babamı terk etmeye karar verdim. Da beschloss ich, meinen Vater zu verlassen. That's when I decided to leave my father. Вот тогда я и решил уйти от отца. Ona acı çektirmek istiyordum. Ich wollte ihn leiden lassen. I wanted to make her suffer. Je voulais le faire souffrir. Я хотел заставить его страдать. Evi terk ettim ve yeni evlenmiş olan küçük kardeşimin yanına gittim.Evden hiç çıkmadım. Ich verließ das Haus und ging zu meinem frisch verheirateten kleinen Bruder, ich verließ das Haus nie. I left the house and went to my little brother who had just got married. Я вышла из дома и пошла к своему младшему брату, который только что женился, и никогда не выходила из дома. İnsanların dedikodularını bile önemsemedim. Ich kümmerte mich nicht einmal um den Klatsch der Leute. I didn't even care about people's rumors. Je ne me souciais même pas des rumeurs. Меня даже не волновали людские сплетни.

İki gün sonra üvey annem gelip eve dönmem için yalvardı. Zwei Tage später kam meine Stiefmutter und flehte mich an, nach Hause zu kommen. Two days later, my stepmother begged me to come home. Deux jours plus tard, ma belle-mère est venue me supplier de rentrer à la maison. Çünkü babam hastalanmıştı. Because my father was sick. Kesin bir kararla  reddettim. Ich lehnte entschieden ab. I declined decisively. Я твердо отказался. Onu da odadan kovdum. Ich habe ihn auch aus dem Zimmer geschmissen. I kicked her out of the room. Je l'ai expulsé de la pièce. Я тоже выгнала его из комнаты. Ve ağlamaya başladım. Und ich fing an zu weinen. And I started crying. И я начала плакать. Benim için artık ne bugün kalmıştı ne yarın ne de dün. Für mich gab es kein Heute, Morgen oder Gestern mehr. For me, there was no more today, not tomorrow or yesterday. Для меня не было ни сегодня, ни завтра, ни вчера. Kardeşim de beni babamı ziyaret etmem için ikna etmeye çalıştı. Mein Bruder versuchte auch, mich zu überreden, meinen Vater zu besuchen. My brother tried to convince me to visit my father. Mon frère a essayé de me persuader de rendre visite à mon père. Мой брат также пытался уговорить меня навестить отца. Sadece ziyaret. Nur besuchen. Just visit. Ama ısrarla karşı çıktım. Aber ich war strikt dagegen. But I insisted. Mais je m'y suis toujours opposé. Ta ki bu güne kadar.Bugün bütün aile beni ikna etmek için toplandı. Bis heute, heute hat sich die ganze Familie versammelt, um mich zu überzeugen. Until today, the whole family gathered to convince me. Aujourd'hui, toute la famille s'est réunie pour me convaincre. До сего дня.Сегодня вся семья собралась, чтобы убедить меня. Çünkü babam hasta olmuştu, ölüyordu. Weil mein Vater krank war, lag er im Sterben. Because my father was sick, he was dying. Mon père était malade, il était en train de mourir. Babamı bu korkunç halde görünce çok üzüldüm. Ich war sehr traurig, meinen Vater in diesem schrecklichen Zustand zu sehen. I was so sad to see my father in this horrible state. Мне было очень грустно видеть отца в таком ужасном состоянии. Ağlamasını duyunca ona doğru gittim. Als ich sie weinen hörte, ging ich auf sie zu. When I heard him cry, I went over to him. Quand je l'ai entendue pleurer, je suis allée la voir. Когда я услышал ее плач, я пошел к ней. Kalbim küt küt atıyordu. Mein Herz klopfte. My heart was pounding. Mon cœur battait la chamade. Мое сердце колотилось. Kendimi ağlayarak babamın kollarının arasına attım. Weinend warf ich mich in die Arme meines Vaters. I cried myself into my father's arms. Je me suis jetée dans les bras de mon père en pleurant. Я бросилась в объятия отца, плача. İkimiz de ağlıyorduk. Wir haben beide geweint. We were both crying.

Başını ellerimin arasına aldım ve kekeledim: Ich nahm seinen Kopf in meine Hände und stammelte: I took his head in my hands and stuttered: J'ai pris sa tête dans mes mains et j'ai bégayé : Я взял его голову в руки и пробормотал:

-Baba.. -Father..

Uzaktan gelen sesini duyuyordum: I could hear the voice coming from a distance: Я слышал его голос, доносившийся издалека:

-Affet beni Emel... -Vergib mir Emel... - Forgive me, Emel ...

Yaralı bir sesle cevap verdim. antwortete ich mit verletzter Stimme. I answered with a wounded voice. J'ai répondu d'une voix blessée. — ответил я обиженным голосом.

-Affettim… Affettim seni baba. -Ich vergebe dir... Ich vergebe dir, Vater. I forgive you, I forgive you, Dad. -Je te pardonne... Je te pardonne, papa.

--- ---

Evet arkadaşlar. Yes friends. Hikayenin burada sonuna geldik. This is the end of the story here. Hikayeyi anladınız mı? Do you understand the story? Anlamadıysanız bir kaç kere daha dinleyebilirsiniz. Wenn du es nicht verstehst, kannst du noch ein paar Mal zuhören. If you don't understand, you can listen a few more times. Hikayeyle ilgili yorumlarınızı da bana yazabilirsiniz. Sie können mir auch Ihre Kommentare zur Geschichte schreiben. You can also write me your comments about the story. Вы также можете написать мне свои комментарии к рассказу. Ben kendi yorumumu bir dahaki bölümün başında yapacağım.O zaman kadar kendinize iyi bakın. Ich werde zu Beginn des nächsten Kapitels meinen eigenen Kommentar abgeben. Bis dahin, passen Sie auf sich auf. I will make my own comment at the beginning of the next chapter. Then take good care of yourself. Я сделаю свой собственный комментарий в начале следующей главы, а пока будьте осторожны.