×

Nós usamos os cookies para ajudar a melhorar o LingQ. Ao visitar o site, você concorda com a nossa política de cookies.


image

Nancy Türkçe, Nancy ders - 1 Haziran 2023

Nancy ders - 1 Haziran 2023

Evet koyabilirim.

Şimdi neredesin? Burası senin odan değil.

Hayır.

Evet.

Ben arkadaşımın odan.

Evindesin.

Evindesin. Evet.

Odam.

Oda ama şimdi sen...

Onun mutfakta.

Evet. Onun mutfakta.

Burası mutfak.

Onun mutfaktas.

Hayır. Onun mutfağındayım.

Onun mutfağındayım.

Evet. Evet.

Söyle söyle.

Hayır. Çünkü...

O...

Burada değil.

Evet biliyorum. O başka bir yerde.

Ama ben onun mutfağındayım.

Onun mutfağının içindeyim. Onun mutfağındayım.

Diyen mi? Tamam.

Sanmıştım ki mutfağın diyen.

Ama sen...

Ama sen...

Onun mutfağındayım.

Evet harika.

Anladım.

Evet. Peki şimdi...

Portland'da mısın?

Hayır.

Newport...

Newport'tayım.

Evet. Ve peki boots nasıl?

Boots...

Masada...

On...

Masanın altında.

Altında.

Altında. Evet.

Uyuyor mu?

Evet.

Uyuyor.

Yorgun. O yorgun.

Bugün...

Küçük yürüyüş...

Yapıyor.

Çünkü boots yorgun.

Evet.

Peki arkadaşın nerede?

Ben ise iyi.

Evet. Güzel.

Evet.

Ve arkadaşın şimdi nerede?

Bugün...

Montgomery, Alabama.

Montgomery...

Bir şey...

Alabama'da.

Anladım.

Alabama uzak mı?

Evet.

4000 kilometre...

Yaklaşık 4000...

4000...

4000...

Yaklaşık 4000...

Uçakla mı gitti?

Evet.

Uçakla...

Önemli.

Çünkü...

Çok uzun.

Evet. Çok uzun.

Ve şimdi sen Portland'da mısın?

Bu ev Portland'da mı?

Bu ev nerede?

Portland'da.

Evet.

Newport.

Oregon'da.

Portland'da.

Newport'da.

Newport...

Küçük...

Küçük şehir...

10 bin kişi...

Yaklaşık 10 bin kişi...

12...

Evet.

12 bin kişi yaşıyor.

11-12 bin...

Evet. Anladım.

Şimdi sen...

arkadaşın hakkında bahset.

Arkadaşın kim?

İşi nedir?

Çalışıyor mu? Çalışmıyor mu?

İşi var mı?

Evi nedir?

Şimdi sen konuşmaya başla ve devam et.

Konuşmaya devam et.

Tamam.

Arkadaşım...

Ada...

Suzan...

Suzan...

Avukat...

Onlar...

Arkadaşım...

Arkadaşımız...

45 yıl...

O bir kadın. Nasıl söyleyeyim?

Kadın karını kaybetti. O bir kadın.

O bir kadın.

Sıcak mı?

Hayır.

Dül...

Nasıl isimlendiriyorsun?

D-U-L-E

Tamam.

Dül.

Evet. Tamam.

Anladım.

Teşekkürler.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Arkadaş.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Evet.

Çok iyi köpek.

Evet.

Daha ne?

Evet.

Onun evi güzel.

Ve...

Plaj yakında.

Denize...

Şimdi denize...

Bakın.

Denize...

Denize... Deniz... Nasıl söylüyorum?

Belki doğru söylemiyorum.

Deniz...

Denize güzel ve...

Şuanda...

Denize...

Bakım...

Bakıyorum.

Bakıyorum.

Şimdi bir şey...

Yani denizi görebiliyorum.

Denizi görebiliyorum.

Denize bakıyorum.

Görüyor musun?

Görüyorum.

Görüyorum.

Evet. Çok güzel.

Denize...

Bakıyorum. Denize görüyorum.

Evet.

Tamam.

Ama bugün hava soğuk.

Yaklaşık...

15 derece...

Selçuklu derece.

Derece.

Derece.

Çok soğuk.

Bu hafta çok soğuk.

Evet.

Evet.

Yardım et.

Yardım et.

Hımm...

Neler?

Ve tamam.

Ve geçen hafta...

Ben geçen haftayı merak ediyorum.

Geçen hafta dişçiye mi gittin?

Geçen Perşembe neler yaptın?

Geçen hafta ne yaptın?

Geçen hafta...

Eşimle...

Onun...

Doktoru...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Nasıl söylüyorum?

Hayır.

Nasıl söylüyorum?

Bu bir kalzitif.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Tamam.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Bu...

Bu çok kolay.

Bu...

Bu Türkçe'de...

Çok kolay.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Bir tane ek yapalım.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Kırmak.

Mesela...

Diyelim ki...

Ben saçımı

kestim.

Bu nedir?

Kesmek yok.

Kesmek, cut.

Tamam.

Bu...

Eleştiriyi kestim.

Sen...

Eleştiriyi nereden alıyorum?

Elbisemi kestim.

Sadece tır ihtiyacımız var.

Önceki

başlıkta

kırmızı bir tır.

Nasıl kırmızı bir tır yapabilirsin?

Ben saçımı...

Elbisemi kestim ama

saçımı kestim.

Kestim.

Kestirdim.

Saçımı kestirdim.

İngilizce zor bu.

Ben saçımı kestim.

Ben saçımı kestim.

Değil mi?

Ben...

Kestirdim.

Kesmek, kestirmek.

Tamam, saçımı kestim.

Tamam.

Evet, saçımı kestirdim.

Mesela...

Ev yaptım.

Ev yaptım.

Make söyle.

Türkçe söyle.

Make nedir?

Yapmak.

Yapmak.

Tamam.

Bir ev...

Bir ev, I made.

Normal, it's normal.

Bu normal.

Hayır, bu normal.

Ben yaptım.

Evet, şimdi...

Now, this is causative.

Bir ev yaptırdım.

Evet, evet işte.

Yaptırdım.

Yaptırdım.

Evet.

Mesela, tamir etmek.

Tamir etmek.

Repair.

Evet.

Yok.

Bunu söyle.

Bilgisayarım tamir ettim.

Evet, güzel.

Bilgisayarım tamir ettirdim.

Evet.

İşte bu.

Ettir.

Ettirdim.

Ettirdim.

Bilgisayarımı tamir ettirdim.

Tir burada.

Harika.

Bilgisayarımı tamir ettirdim.

Evet, sen...

Evet, yaptırdım.

Sen ne dedin?

Check up, check up yaptırdım.

Ya da check up yaptırdık.

Eşim check up yaptırdı.

Eşim check up yaptırdı.

Evet.

I'm surprised that...

Check up.

Aslında there is a more difficult version.

Genel kontrol.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Ama aynı zamanda biz...

Biz de check up diyoruz.

Yani, sen...

Gerçekten kullan.

Tamam.

Tamam.

20 yıl önce Steve cancer vardı.

Ve şimdi çok problemi var.

Çünkü...

Radyasyon vardı.

Evet.

Oh.

Throat cancer. How do I say throat?

Boğaz.

Boğaz değil.

Gırtlak.

Boğaz like neck.

Boğaz like throat.

Throat.

Gırtlak.

Boğaz.

Boğaz değil.

Yani, neck cancer...

I think there is no neck cancer also in English.

Throat.

Basic term throat.

Gırtlak kanseri.

Gırtlak kanseri, throat cancer.

Gırtlak kanseri.

Evet.

Şimdi...

Onun için...

Yutmak.

Çok zor.

Yutmak.

Ha, yutmak.

Yutmak çok zor.

Evet, yutmak.

Ha, bağlantı geri geldi.

Tamam.

Onun için yutmak zor.

Yutmak çok zor.

Dedik. Evet.

Yutmak.

Yutmak, swallow.

Swallow, yutmak.

Yutmak.

Çok zor.

Neresi?

Thyroid.

Öyle mi?

Thyroid.

Thyroid.

Thyroid.

Evet.

Evet.

Evet.

Bu bir glan.

Çok önemli bir glan.

Tiroid.

Evet.

Tamam.

Neyse, o yiye uyumak zorunda.

Ve iyi yönetilmiyor.

Yönetmek zor.

Bazen...

Kalbin, nefes,

ısınma,

içinde, bir sürü şey.

Evet, bu yüzden...

Onun da koltuğunu,

15 yıl önce koltuğunu

çıkarttı.

Ve koltuğu el koltuğu ile değiştirdi.

Çünkü bu bir şey.

Osteoradyonekroz.

Koltuğu ölüyor.

Koltuğu ölüyor.

O yüzden, o yöntemden dolayı.

O aslında iyi yapıyor.

Ama çok fazla enerji yok.

İyi içemez.

Yani böyle bir sürü şey.

Bu yüzden zor.

Yaklaşık...

Yeni yıl önce...

20 yıl önce mi?

20 yıl önce.

20 yıl önce.

Evet.

Ama nerede?

Neden oldu?

Radyasyon tedavi mi?

Tedavi mi?

Evet, iyiydi.

Canseri öldürdü.

Evet.

Ama...

Koltuktan da faydalı bir şey var.

Doktor diyor ki,

bu günlerin koltuğu.

Çok şükür,

koltuğa çok fazla daha daha

danışıyor.

O yüzden,

onunla yaşıyor.

Ve zor.

Bence iyi bir doktor.

Bu yeni bir doktor.

Onunla birlikte gitmek için.

Çünkü yeni bir doktor.

Ve sesini çok iyi duymuyor.

O yüzden,

bazen orada olmak iyi olur.

Çünkü sesini duyabiliyorum.

Türkçe'de,

tamam.

Evet.

Tamam.

Tamam.

Portland,

Newport,

Arabayla.

Evet.

Uç,

Sat,

Kulandım.

Evet.

Uyumuyor.

Evet.

Ama,

bu garip.

Tertemiz oldu.

Tertemiz oldu.

Çok trafik.

Evet.

Evet.

Tamam.

Anma günü.

Anma,

Anma.

Anma ne demek?

Anma,

Anma,

Anmak.

Anmak.

Anmak.

Anmak, hatırlatmak.

Evet.

Anmak,

Anmak.

Anmak.

Evet.

Anmak.

O yüzden,

onu hatırladık.

Çok kısa bir an.

Çok yaygın değil.

Tamam.

Evet.

Bu,

yıl dönümü gibi.

Evet.

Yıl dönümü gibi.

Yıl dönümü.

Anlaşılma.

Anlaşılma.

Tamam.

Anlaşılma.

Tamam.

Evet.

Evet.

Evet.

Kalabalık.

Çünkü,

Newport,

çok turistik.

Turistik.

İngilizce gibi.

Turistik.

Çok turistik.

Ve,

2 gün sonra,

vardı.

Hayır,

3 gün.

3 gün.

3 gün,

hafta sonu.

3 gün.

Evet.

Portland'ın

Portland'dan

plaja

plaja

gittim.

Çok kişi geldi.

Geldi değil mi?

Geldi, geldi. Evet.

Çok kişi.

Portland, Portland.

Çok kişi Portland'dan

plaja

geldi.

Evet.

Evet.

Çok, çok.

Evet.

Ve araba

kullanırken, araba kullanırken

radyo dinledin mi?

Ne yaptın?

Ne yaptım?

Ne söz var?

Komşum.

Komşu.

Benimle

gidelim.

Benimle gidelim.

Arkadaşlarım var.

Newport'da

yanında.

Newport yakında.

Newport yakında.

Evet.

Ve

Ne söz var?

Ne zaman?

Ne zaman geri döneceğim?

Bakalım.

Portland

Dön

Dön

Ne söz var?

Ne söz var?

Dön

Dön

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Tamam.

Portland'da dönmek.

Hayır, dönmek.

Dönmek.

Evet.

Ne söz var?

Ne zaman geri dönüyorum?

Tamam.

Portland'da dönmek.

D'ye.

Portland'a.

Tamam.

Dön.

Döndüğüm.

Döneceğim. Ama hayır demeyeceksin.

Döndüğüm.

Portland'da döndüğüm zaman.

Ayrıca döndüğüm zaman.

Ama gelecekte.

Gelecekte.

Döneceğim zaman.

Portland'a döneceğim zaman.

D zaman daha önemli.

Tamam.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ama bunun için

bu konuda

tekrar ve tekrar

çalışmalarını ziyaret etmelisin.

Bunu lütfen söyle.

Ne okuyorum?

Evet.

Evet.

Evet.

Ben

şeyi ordu hakkında

karıştım.

Hayır.

Sonu.

Sonu.

Tamam.

Kitaplar.

Evet.

Oku.

Oku.

Ben.

Zaman.

Zaman.

Kitap okuduğum zaman.

Kitap okuduğum zaman.

Tamam.

Anladım.

Kitap okuduğum zaman.

Evet.

Biliyorsun, bir parça sorumlulukım var.

Ne denir bilmiyorum.

Ama ben hiç

şu an sözlerinden

öğrenmedim.

Ben onları

devamlı öğrendim.

Evet.

Ben

sözlerinden bilmiyorum.

Evet.

Neden bilmiyorum.

Ben öğrenmedim.

Şu an sözlerinden

bilmiyorum.

Bu, Türkçe'de çok az.

Biz devamlı sözlerden söylüyoruz.

Bu çok daha çoğunluk.

Aslında

bu

şu an gibi değil.

Bu,

şu anın basit olduğunu söyleyebilirim.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak.

Evet.

Evet.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak.

Evet.

Çünkü bu

bir kısım gibi.

Bu, en çoğunluğu.

Yani,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

ya da

bu,

gördüğüm kişi,

gördüğüm adam,

gördüğüm adam,

okuduğum kitap,

okuduğum kitap.

Her zaman d.

D, bu, zaman için.

D, zaman.

Tamam.

D, düşün.

D, hangi objektir?

Tamam.

D'yi birleştirirsen,

çok fazla şeylerle

akıllanırsın.

Ve onları çok

çok görürsün.

Tamam.

Market...

markete...

markete...

gideyim...

gideyim...

Evet, gittiğimde.

Market...

Markete gittiğimde...

Evet, değil mi? Aynı.

Markete gittiğimde, aynı. Çok iyi.

Tamam. Bir şey daha deneyelim.

Bu aynı,

bu arada. Markete gittiğimde,

markete gittiğim zaman.

Böyle söylemeliyim.

Gittiğim zaman.

Çünkü bu benim için.

Kitap okuduğum zaman,

portunda döndüğüm zaman,

markete gittiğim...

Bu ikisi aynı.

Gittiğim zaman,

gittiğimde, aynı.

Bu kısa bir versiyon gibi.

Markete gittiğimde,

öyle söylemezsin.

Evet.

Tamam.

Bu bir redaksiyon gibi.

Tamam.

Mesela, nasıl söylüyorsun,

gidip çıktığımda?

Evet.

Evet.

Kalktığımda, kalktığım zaman,

aynı.

Kalktığım zaman.

Evet.

Kalktığım

Kalktığımda zaman.

Kalktığında.

Kalktığımda, ya da kalktığım zaman.

Tamam.

Kalktığım...

Kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Kalktığımda ya da kalktığım zaman.

Evet, kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Evden gelince,

evden gelince,

Evden gelince.

Eve...

Gel...

Geldiğim zaman.

Evet, harika.

Eve geldiğim zaman, mesela,

Eve geldiğim zaman ellerimi yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman yüzümü yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman ceketimi çıkarıyorum.

Mesela.

Değil mi? Eve geldiğim zaman.

Çok zor. Benim için çok zor.

Sadece, çok söylemek gerekiyor.

Tekrar tekrar, tekrar tekrar, söylemek gerekiyor.

Mesela, şimdi Newport'tasın.

Portland'a gideceksin.

Belki hafta sonu, belki gelecek hafta Portland'a döneceksin.

Ben şimdi sorabilirim.

Portland'a gidince, Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?

Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?

Evet, evet, evet.

Portland'a gittiğim zaman.

Portland'a gittiğim zaman.

Gittiğim zaman.

Gittiğimde.

Gittiğimde.

Gittiğimde, gittiğim zaman.

Hangisi daha kolay?

Hangi...

Hangisi daha kolay?

Gittiğimde veya gittiğim zaman.

Bu soru, emin değilim.

Bilmiyorum. Belki sözün ne olduğuna göre.

Evet, aynı şey.

Nasıl konuşulabilir?

Şu an çok kolay değil.

Yani, sözlerine yerleştirmeyi çok fazla yapmalısın.

İngilizce'de yok.

Benim koltuğum, benim koltuğum.

Yani, koltuklar, İngilizce'de sadece 4 adet var.

Ama 4 adet kelime de var.

4 kelime.

Bu benim. Ne söylüyorum benim.

Konuşmak.

Konuştuğum. Benim konuştuğum.

Ne konuşuyorum.

Görmek.

Gördüğüm. Ne görüyorum.

Gittiğim.

Gitmek.

Gittiğim. Benim gittiğim.

Gittiğimde.

Gittiğim zaman.

Yani, basit bir şey, sözlere yerleştirmeyi yapmak.

Bu konuyu D ile yapıyoruz.

D, ortada.

Çünkü bu benim gittiğimde.

Ben gittiğimde.

Yaparken.

Yaparken.

Sen gittiğinde.

Ve bu, basit olarak geçmiş kelime.

Ben.

Çünkü ben yaptım.

Okuduğum zaman.

Evet.

Ama bu benim.

Bu benim okuduğum zaman.

Kelime benim.

Tamam, okuduğun zaman.

Evet, senin okuduğun zaman.

Mesela, geldiğini görmedim.

Geldiğini görmedim.

Yani, bu senin geldiğini.

Ben görmedim.

Bu objektif.

Ben görmedim ki, senin geldiğini.

Gibi yani, böyle.

Senin geldiğini görmedim.

O, mesela, diyelim ki.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu çok çok geniş.

Benim izlediğim.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Ama sen diyorsun ki, bu filmi izlediğimi söyledim.

D, bu filmin birçok bir bağları için.

Sadece D var.

D, bunu tanıdığında, her şey bu tür bağlar için daha kolay olacak.

Ama zamanla başlamalıyız.

Çünkü bu çok genel.

Benim gittiğim zaman gittiğimde.

Mesela, ne yapacaksın?

Portland'a gittiğinde ne yapacaksın?

Portland'a gittiğimde...

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Gelecekte.

Gelecek hakkında konuşuyoruz.

Evet, Portland'a gittiğimde.

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar aynı stükülde yapacaksın.

Portland'a gittiğimde.

Portland...

Gitmeyeceğim.

Hayır, gittiğimde.

Hayır, gittiğimde.

Tamam, Portland'a gittiğimde.

Golf oynayacağım.

Evet.

Portland'a...

Gittiğimde.

Evet.

Alışveriş yapacağım.

Evet, harika.

Portland'a...

Gittiğimde...

Arkadaşlarımla...

konuşacağım.

Evet, arkadaşlarımla.

Evet, harika.

Bu egzersizi yaparken bir şey anlayacaksın.

İngilizce'de bir şey söylüyorum, Türkçe'de diyorsun. Tamam.

İngilizce diyorum, Türkçe diyorsun. Tamam.

İçiyorum.

İçiyorum.

Tamam, içiyorum.

Evet, içiyorum.

Çay içiyorum.

Çay içiyorum.

Baçada çay içiyorum.

Arkadaşımla baçada çay içiyorum.

Tamam.

Bu sefer TV izliyorsun.

İzliyorum.

Televizyon, radyo izliyorum.

Ergun...

Ergun arkadaşımla baçada...

Televizyon seyrediyorum.

Evet, harika. Televizyon seyrediyorum.

Evet, televizyon izliyorum, televizyon seyrediyorum.

Gerçekten ne söylemek istiyorsun?

Bu bir adı.

Evet, ama bunu tanıyorsun.

İyi.

Umarım.

Bence de.

Buradan okuyabilir misin?

Lütfen oku.

Tamam, okuyayım.

Şimdi Newport'tayım.

Burada arkadaşımın evindeyim.

Arkadaşımın ismi Suzan.

Ve o bir avukat.

O şimdi Alabama'ya gitti.

Alabama Abra'dan 4000 kilometre uzakta.

Tabii ki uçakla gitti.

Tabii ki?

Tabii ki.

Tabi ki demek.

Tabii ki.

Tabii ki.

Uçakla gitti.

Onun bir köpeği var.

Köpeğin ismi Boots.

Ben evde Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum, evet.

Ben Suzan'la 45 yıl önce tanıştım.

Ve biz 45 yıldır tanışıyoruz.

Boots çok iyi bir köpektir.

Gülüyor.

Arkadaşımın eşi oldu.

Yani o bir dul.

Şimdi onun mutfağındayım.

Onun evi güzel ve plaja yakın.

Buradan plaja yürüye biliyorum.

Biliyorum.

Yürüye biliyorum.

Buradan denize güle biliyorum.

Şu anda denize bakıyorum.

Bugün hava soğuk ve rüzgarlı.

Şimdi yaklaşık 15 derece.

Buraya havalara sevmiyorum.

Geçen hafta eşimle onun doktoruna

gittik.

Onun 20 yıl önce kanseri vardı.

Gırtlak kanseri.

Radyasyon tedavizi kurdu.

Ve bunun şimdi yan etkileri var.

Portland'a Newport'a 3 saat araba kullandım.

Bu mesafe bence çok uzun değil.

Ama pazar günü tatil idi.

Bence...

Bence...

Bence nedir?

Bence... I think...

Evet evet çok güzel.

Bu yüzden çok trafik vardı.

Yolculukta 3 gün hafta sonu idi.

Ve Newport turistik bir yer.

Bu yüzden çok kişi Portland'dan plaja geldi.

Newport'a gelip...

It's 22 hours.

Newport'a gelip gelip gelipken

benimle idi.

Onun burada Newport yakınında bir arkadaşı var.

Portland'a gittiğimde

baçada çalışacağım.

Portland'a gittiğimde golf oynayacağım.

Portland'a gittiğimde alışveriş yapacağım.

Bilgisayarımı ben tamir ettim.

Bilgisayarımı tamirciye tamir ettirdim.

Saçımı ben kestim.

Saçımı kuaföre kestirdim.

Yeni bir bilgisayarı ben satın aldım.

Yeni bir bilgisayarı babama satın aldırdım.

Aldırdım.

Baçadaki ağaçı ben kestim.

Baçadaki ağaçı komşuma kestirdim.

Bilgisayarı ben açtım.

Bilgisayarı babama açtırdım.

Tamam.

Portland'a döndüğüm zaman, kitap okuduğum zaman,

markete gittiğim zaman,

koltuğum zaman, eve geldiğim zaman

Portland'a gittiğimde...

Evet, ve bunu unutma.

Türkçe konuşan insanlar çalışkan.

Araba kullanan insanlar dikkatli.

Futbol oynayan çocuklar sevimli.

Evet, bu kadar. Yeter, bu da stayers.

Teşekkür ederim. Soru var mı?

Evet, çok.

Çok.

Başım dolu.

Anladım.

Ama teşekkürler.

Evet, ben teşekkür ederim.

Dinlemek, unutma, dinlemen gerekiyor.

Dinlemen gerekli.

Türkçe dinlemen gerekli.

LİNK'ten dinlemelisin.

Evet.

Tamam mı?

Tamam.

Evet, sana mesaj göndereceğim.

Hoşça kal, kendine iyi bak.

Güle güle.

Görüşmek üzere, hoşça kal.

Bye bye.

Nancy ders - 1 Haziran 2023 محاضرة نانسي – 1 يونيو 2023 Vortrag von Nancy - 1. Juni 2023 Nancy lecture - June 1, 2023 Nancy lecture - 1er juin 2023 Nancy lezing - 1 juni 2023 Palestra de Nancy - 1 de Junho de 2023 Лекция Нэнси - 1 июня 2023 года Nancy föreläsning - 1 juni 2023 Лекція в Нансі - 1 червня 2023 року

Evet koyabilirim. أجل، أستطيع. Yes, I can. Oui, je peux.

Şimdi neredesin? Burası senin odan değil. اين انت الان؟ هذه ليست غرفتك. Wo bist du jetzt? Das ist nicht dein Zimmer. Where are you now? This isn't your room. Où es-tu maintenant ? Ce n'est pas ta chambre.

Hayır. Non, non, non.

Evet.

Ben arkadaşımın odan. أنا غرفة صديقي. I'm from my friend's room. Je viens de la chambre de mon ami.

Evindesin. أنت في المنزل. Sie sind zu Hause. You are at home. Vous êtes chez vous.

Evindesin. Evet.

Odam. Ma chambre.

Oda ama şimdi sen... لكن الآن أنت... Oda but now you... Chambre, mais maintenant vous...

Onun mutfakta. في مطبخه. In his kitchen. Dans sa cuisine.

Evet. Onun mutfakta. أجل. في مطبخه. Yes, he is. In his kitchen.

Burası mutfak. هذا هو المطبخ. This is the kitchen. Voici la cuisine.

Onun mutfaktas. إنه في مطبخه His kitchen. Sa cuisine.

Hayır. Onun mutfağındayım. لا. أنا في مطبخه. No, I'm not. I'm in his kitchen. Non, je n'y suis pas. Je suis dans sa cuisine.

Onun mutfağındayım. أنا في مطبخه. I'm in his kitchen.

Evet. Evet.

Söyle söyle. قلها، قلها. Dites-moi.

Hayır. Çünkü... No. Because...

O... O...

Burada değil. Ce n'est pas le cas ici.

Evet biliyorum. O başka bir yerde. نعم أنا أعلم. إنه في مكان آخر. Yeah, I know. He's somewhere else. Oui, je sais. Il est ailleurs.

Ama ben onun mutfağındayım. لكني في مطبخه. But I'm in his kitchen.

Onun mutfağının içindeyim. Onun mutfağındayım. أنا في مطبخه. أنا في مطبخه. I'm in his kitchen. I'm in his kitchen.

Diyen mi? Tamam. الذي قال؟ حسنا. Saying? Yes. Dire ? Oui.

Sanmıştım ki mutfağın diyen. اعتقدت أنه كان المطبخ. I thought you said the kitchen. Je croyais que vous aviez parlé de la cuisine.

Ama sen...

Ama sen...

Onun mutfağındayım. أنا في مطبخه.

Evet harika. Yeah, it's great.

Anladım.

Evet. Peki şimdi... Yes, I did. And now...

Portland'da mısın? هل أنت في بورتلاند؟ Vous êtes à Portland ?

Hayır.

Newport...

Newport'tayım. أنا في نيوبورت. Je suis à Newport.

Evet. Ve peki boots nasıl? أجل. وماذا عن الأحذية؟ Yeah. Uh-huh. And how about boots? Oh, oui, oui, oui, oui. Et les bottes ?

Boots...

Masada... على الطاولة... At the table. A la table.

On... On... Sur...

Masanın altında. Under the table. Sous la table.

Altında. تحت. En dessous.

Altında. Evet.

Uyuyor mu? Is he asleep? Dort-il ?

Evet.

Uyuyor.

Yorgun. O yorgun. Il est fatigué. Il est fatigué.

Bugün...

Küçük yürüyüş... Little walk... Petite marche...

Yapıyor. Il le fait.

Çünkü boots yorgun.

Evet.

Peki arkadaşın nerede?

Ben ise iyi. I'm fine.

Evet. Güzel.

Evet.

Ve arkadaşın şimdi nerede? And where is your friend now?

Bugün...

Montgomery, Alabama.

Montgomery...

Bir şey...

Alabama'da.

Anladım.

Alabama uzak mı?

Evet.

4000 kilometre...

Yaklaşık 4000... About 4000...

4000...

4000...

Yaklaşık 4000...

Uçakla mı gitti?

Evet.

Uçakla...

Önemli. It's important.

Çünkü...

Çok uzun.

Evet. Çok uzun.

Ve şimdi sen Portland'da mısın? And now you're in Portland?

Bu ev Portland'da mı? Is this house in Portland?

Bu ev nerede?

Portland'da.

Evet.

Newport.

Oregon'da.

Portland'da.

Newport'da.

Newport...

Küçük...

Küçük şehir...

10 bin kişi...

Yaklaşık 10 bin kişi... About 10,000 people...

12...

Evet.

12 bin kişi yaşıyor.

11-12 bin...

Evet. Anladım.

Şimdi sen...

arkadaşın hakkında bahset. Tell me about your friend. Parlez-moi de votre ami.

Arkadaşın kim? Who is your friend?

İşi nedir? What is his job?

Çalışıyor mu? Çalışmıyor mu? Is it working? Is it not working?

İşi var mı? Does he have a job?

Evi nedir? Quel est son domicile ?

Şimdi sen konuşmaya başla ve devam et. Now you start talking and go on. Maintenant, vous commencez à parler et vous continuez.

Konuşmaya devam et. Keep talking. Continuez à parler.

Tamam.

Arkadaşım...

Ada...

Suzan...

Suzan...

Avukat...

Onlar... Ils...

Arkadaşım... Mon ami...

Arkadaşımız... Notre ami...

45 yıl... 45 ans...

O bir kadın. Nasıl söyleyeyim? She's a woman. How should I say it? C'est une femme. Comment dois-je le dire ?

Kadın karını kaybetti. O bir kadın. She lost her wife. She's a woman. Elle a perdu sa femme. C'est une femme.

O bir kadın. She's a woman. C'est une femme.

Sıcak mı? Is it hot? Est-il chaud ?

Hayır. No, no, no.

Dül... Dul... Dül...

Nasıl isimlendiriyorsun? How do you name it? Comment le nommez-vous ?

D-U-L-E D-U-L-L-E

Tamam.

Dül. Dül.

Evet. Tamam.

Anladım.

Teşekkürler.

Ve...

Çok iyi arkadaş. Très bien, mon ami.

Arkadaş.

Ve...

Çok iyi arkadaş.

Evet.

Çok iyi köpek.

Evet.

Daha ne? Qu'y a-t-il de plus ?

Evet.

Onun evi güzel.

Ve...

Plaj yakında.

Denize...

Şimdi denize...

Bakın.

Denize...

Denize... Deniz... Nasıl söylüyorum?

Belki doğru söylemiyorum.

Deniz...

Denize güzel ve...

Şuanda...

Denize...

Bakım...

Bakıyorum.

Bakıyorum.

Şimdi bir şey...

Yani denizi görebiliyorum.

Denizi görebiliyorum.

Denize bakıyorum.

Görüyor musun?

Görüyorum.

Görüyorum.

Evet. Çok güzel.

Denize...

Bakıyorum. Denize görüyorum.

Evet.

Tamam.

Ama bugün hava soğuk.

Yaklaşık...

15 derece...

Selçuklu derece. Le degré seldjoukide

Derece.

Derece.

Çok soğuk.

Bu hafta çok soğuk.

Evet.

Evet.

Yardım et. Aidez-moi

Yardım et.

Hımm...

Neler? Qu'est-ce que c'est ?

Ve tamam.

Ve geçen hafta... Et la semaine dernière.

Ben geçen haftayı merak ediyorum. I'm curious about last week. Je suis curieux de savoir ce qui s'est passé la semaine dernière.

Geçen hafta dişçiye mi gittin? Did you go to the dentist last week? Êtes-vous allé chez le dentiste la semaine dernière ?

Geçen Perşembe neler yaptın? What did you do last Thursday? Qu'avez-vous fait jeudi dernier ?

Geçen hafta ne yaptın? Qu'avez-vous fait la semaine dernière ?

Geçen hafta...

Eşimle... With my wife... Avec ma femme.

Onun...

Doktoru...

Dikkatli ol. Be careful. Attention.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Nasıl söylüyorum? How do I say it?

Hayır.

Nasıl söylüyorum?

Bu bir kalzitif. It's a calzitif. C'est un calzitif.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Tamam.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Bu...

Bu çok kolay.

Bu...

Bu Türkçe'de...

Çok kolay.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Şimdi...

Bir tane ek yapalım.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Dikkatli ol.

Kırmak. To break. Pour rompre.

Mesela... For example.

Diyelim ki... Let's say...

Ben saçımı I'm wearing my hair

kestim.

Bu nedir? What is this?

Kesmek yok. No cutting.

Kesmek, cut.

Tamam.

Bu...

Eleştiriyi kestim. I stopped criticizing. J'ai cessé de critiquer.

Sen...

Eleştiriyi nereden alıyorum? Where do I get the criticism? D'où viennent les critiques ?

Elbisemi kestim. I cut my dress. J'ai coupé ma robe.

Sadece tır ihtiyacımız var. We just need a truck. Nous avons juste besoin d'un camion.

Önceki Previous Précédent

başlıkta in the title dans le titre

kırmızı bir tır. a red truck. un camion rouge.

Nasıl kırmızı bir tır yapabilirsin? How can you make a red truck? Comment fabriquer un camion rouge ?

Ben saçımı... I'm gonna put my hair... Je porte mes cheveux...

Elbisemi kestim ama I cut my dress. J'ai coupé ma robe.

saçımı kestim. I cut my hair. Je me suis coupé les cheveux.

Kestim. Je l'ai coupé.

Kestirdim. I took a nap. J'ai fait une sieste.

Saçımı kestirdim. I got a haircut.

İngilizce zor bu. English is difficult. L'anglais est difficile.

Ben saçımı kestim. I cut my hair.

Ben saçımı kestim.

Değil mi? Isn't it? N'est-ce pas ?

Ben...

Kestirdim.

Kesmek, kestirmek. To cut, to cut.

Tamam, saçımı kestim.

Tamam.

Evet, saçımı kestirdim. Yeah, I got a haircut.

Mesela...

Ev yaptım. I built a house.

Ev yaptım.

Make söyle. Make say.

Türkçe söyle. Say it in Turkish.

Make nedir?

Yapmak.

Yapmak. Do it.

Tamam.

Bir ev...

Bir ev, I made.

Normal, it's normal.

Bu normal. This is normal.

Hayır, bu normal. No, it's normal.

Ben yaptım.

Evet, şimdi...

Now, this is causative. Now, this is causative.

Bir ev yaptırdım. I built a house.

Evet, evet işte. Yeah, yeah, yeah.

Yaptırdım. I got it done.

Yaptırdım.

Evet.

Mesela, tamir etmek. For example, repairing.

Tamir etmek.

Repair.

Evet.

Yok.

Bunu söyle. Tell me this.

Bilgisayarım tamir ettim. I fixed my computer.

Evet, güzel.

Bilgisayarım tamir ettirdim. I had my computer repaired.

Evet.

İşte bu. That's it.

Ettir.

Ettirdim. I did.

Ettirdim.

Bilgisayarımı tamir ettirdim. I got my computer fixed.

Tir burada. Tir is here. Tir est ici.

Harika.

Bilgisayarımı tamir ettirdim. I got my computer fixed.

Evet, sen...

Evet, yaptırdım. Yes, I did.

Sen ne dedin? What did you say?

Check up, check up yaptırdım.

Ya da check up yaptırdık.

Eşim check up yaptırdı.

Eşim check up yaptırdı. My wife had a check-up.

Evet.

I'm surprised that... I'm surprised that...

Check up.

Aslında there is a more difficult version. Actually there is a more difficult version.

Genel kontrol. General control.

Genel kontrol yaptırdı. He had a general check-up.

Genel kontrol yaptırdı.

Genel kontrol yaptırdı.

Ama aynı zamanda biz... But at the same time we...

Biz de check up diyoruz. We call it a check up.

Yani, sen... I mean, you...

Gerçekten kullan. Really use it. L'utiliser vraiment.

Tamam.

Tamam.

20 yıl önce Steve cancer vardı.

Ve şimdi çok problemi var.

Çünkü...

Radyasyon vardı.

Evet.

Oh.

Throat cancer. How do I say throat? Throat cancer. How do I say throat?

Boğaz.

Boğaz değil.

Gırtlak.

Boğaz like neck. Gorge comme cou.

Boğaz like throat.

Throat.

Gırtlak.

Boğaz.

Boğaz değil.

Yani, neck cancer...

I think there is no neck cancer also in English.

Throat.

Basic term throat.

Gırtlak kanseri.

Gırtlak kanseri, throat cancer.

Gırtlak kanseri.

Evet.

Şimdi...

Onun için...

Yutmak.

Çok zor.

Yutmak.

Ha, yutmak.

Yutmak çok zor.

Evet, yutmak.

Ha, bağlantı geri geldi. Oh, the connection's back. Oh, la connexion est rétablie.

Tamam.

Onun için yutmak zor. It's hard for him to swallow.

Yutmak çok zor.

Dedik. Evet.

Yutmak.

Yutmak, swallow.

Swallow, yutmak.

Yutmak.

Çok zor.

Neresi? Where is it?

Thyroid.

Öyle mi?

Thyroid.

Thyroid.

Thyroid.

Evet.

Evet.

Evet.

Bu bir glan.

Çok önemli bir glan. Une glande très importante.

Tiroid. Thyroïde

Evet.

Tamam.

Neyse, o yiye uyumak zorunda. Anyway, he has to eat and sleep. Quoi qu'il en soit, il doit manger et dormir.

Ve iyi yönetilmiyor. And it is not well managed. Et il n'est pas bien géré.

Yönetmek zor. Il est difficile à gérer.

Bazen...

Kalbin, nefes, Votre cœur, votre souffle,

ısınma, warming, réchauffement,

içinde, bir sürü şey. in it, a lot of things. dans ce document, beaucoup de choses.

Evet, bu yüzden... Yes, that's why...

Onun da koltuğunu, And his seat, Et son siège,

15 yıl önce koltuğunu 15 years ago, you lost your seat Il y a 15 ans, il a quitté son siège

çıkarttı. took it off. il l'a enlevé.

Ve koltuğu el koltuğu ile değiştirdi. And he replaced the chair with a hand chair. Et il a remplacé le fauteuil par une chaise manuelle.

Çünkü bu bir şey. Parce que c'est une chose.

Osteoradyonekroz. Osteoradionecrosis Ostéoradionécrose

Koltuğu ölüyor. His seat is dying. Son siège est en train de mourir.

Koltuğu ölüyor.

O yüzden, o yöntemden dolayı. So, because of that method. C'est pourquoi, à cause de cette méthode.

O aslında iyi yapıyor. Il s'en sort bien.

Ama çok fazla enerji yok. But there is not much energy. Mais il n'y a pas beaucoup d'énergie.

İyi içemez. He can't drink well. Il ne sait pas bien boire.

Yani böyle bir sürü şey. So a lot of things like that. Je veux dire, beaucoup de choses comme ça.

Bu yüzden zor. C'est pour cela que c'est difficile.

Yaklaşık... A propos de...

Yeni yıl önce... Before the new year... Avant la nouvelle année...

20 yıl önce mi? Il y a 20 ans ?

20 yıl önce.

20 yıl önce.

Evet.

Ama nerede? Mais où ?

Neden oldu? Why did it happen? Pourquoi cela s'est-il produit ?

Radyasyon tedavi mi? Radiation therapy? Radiothérapie ?

Tedavi mi?

Evet, iyiydi. Oui, c'était bien.

Canseri öldürdü. He killed Canseri. Il a tué Canseri.

Evet.

Ama...

Koltuktan da faydalı bir şey var. There is something more useful than a chair. Il y a quelque chose de plus utile qu'une chaise.

Doktor diyor ki, Le médecin dit,

bu günlerin koltuğu. the chair of these days. le président de ces jours.

Çok şükür, Thank God, Dieu merci,

koltuğa çok fazla daha daha de plus en plus sur le siège

danışıyor. consulting. le conseil.

O yüzden, That's why,

onunla yaşıyor. she lives with him. elle vit avec lui.

Ve zor. Et c'est difficile.

Bence iyi bir doktor. I think he's a good doctor. Je pense que c'est un bon médecin.

Bu yeni bir doktor. This is a new doctor. Il s'agit d'un nouveau médecin.

Onunla birlikte gitmek için. To go with him. Pour l'accompagner.

Çünkü yeni bir doktor.

Ve sesini çok iyi duymuyor. And he can't hear his voice very well. Et il ne vous entend pas très bien.

O yüzden,

bazen orada olmak iyi olur. Parfois, il est bon d'être là.

Çünkü sesini duyabiliyorum. Parce que je peux entendre ta voix.

Türkçe'de,

tamam.

Evet.

Tamam.

Tamam.

Portland,

Newport,

Arabayla.

Evet.

Uç,

Sat,

Kulandım.

Evet.

Uyumuyor.

Evet.

Ama,

bu garip.

Tertemiz oldu. Il est impeccable.

Tertemiz oldu.

Çok trafik.

Evet.

Evet.

Tamam.

Anma günü. Journée du souvenir

Anma,

Anma.

Anma ne demek?

Anma,

Anma,

Anmak.

Anmak.

Anmak.

Anmak, hatırlatmak.

Evet.

Anmak,

Anmak.

Anmak.

Evet.

Anmak.

O yüzden,

onu hatırladık.

Çok kısa bir an.

Çok yaygın değil.

Tamam.

Evet.

Bu,

yıl dönümü gibi. comme un anniversaire.

Evet.

Yıl dönümü gibi.

Yıl dönümü.

Anlaşılma. Comprendre.

Anlaşılma.

Tamam.

Anlaşılma.

Tamam.

Evet.

Evet.

Evet.

Kalabalık.

Çünkü,

Newport,

çok turistik.

Turistik.

İngilizce gibi.

Turistik.

Çok turistik.

Ve,

2 gün sonra,

vardı.

Hayır,

3 gün.

3 gün.

3 gün,

hafta sonu.

3 gün.

Evet.

Portland'ın

Portland'dan

plaja

plaja

gittim.

Çok kişi geldi.

Geldi değil mi?

Geldi, geldi. Evet.

Çok kişi.

Portland, Portland.

Çok kişi Portland'dan

plaja

geldi.

Evet.

Evet.

Çok, çok.

Evet.

Ve araba

kullanırken, araba kullanırken

radyo dinledin mi?

Ne yaptın?

Ne yaptım?

Ne söz var?

Komşum.

Komşu.

Benimle

gidelim.

Benimle gidelim.

Arkadaşlarım var.

Newport'da

yanında.

Newport yakında.

Newport yakında.

Evet.

Ve

Ne söz var?

Ne zaman?

Ne zaman geri döneceğim?

Bakalım.

Portland

Dön

Dön

Ne söz var?

Ne söz var?

Dön

Dön

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Evet.

Tamam.

Portland'da dönmek.

Hayır, dönmek.

Dönmek.

Evet.

Ne söz var?

Ne zaman geri dönüyorum?

Tamam.

Portland'da dönmek.

D'ye.

Portland'a.

Tamam.

Dön.

Döndüğüm.

Döneceğim. Ama hayır demeyeceksin.

Döndüğüm.

Portland'da döndüğüm zaman. Quand je serai de retour à Portland.

Ayrıca döndüğüm zaman.

Ama gelecekte.

Gelecekte.

Döneceğim zaman.

Portland'a döneceğim zaman.

D zaman daha önemli.

Tamam.

Ece'yi. Ece.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ece'yi.

Ama bunun için

bu konuda

tekrar ve tekrar

çalışmalarını ziyaret etmelisin. vous devriez visiter leur travail.

Bunu lütfen söyle.

Ne okuyorum?

Evet.

Evet.

Evet.

Ben

şeyi ordu hakkında chose à propos de l'armée

karıştım. Je suis impliqué.

Hayır.

Sonu. La fin.

Sonu.

Tamam.

Kitaplar.

Evet.

Oku.

Oku.

Ben.

Zaman.

Zaman.

Kitap okuduğum zaman. Lorsque je lis un livre.

Kitap okuduğum zaman.

Tamam.

Anladım.

Kitap okuduğum zaman.

Evet.

Biliyorsun, bir parça sorumlulukım var. Vous savez, j'ai une certaine responsabilité.

Ne denir bilmiyorum. Je ne sais pas quoi dire.

Ama ben hiç Mais je n'ai jamais

şu an sözlerinden de vos paroles en ce moment même

öğrenmedim. Je n'ai pas appris.

Ben onları Je vais les chercher

devamlı öğrendim. J'ai appris tout le temps.

Evet.

Ben

sözlerinden bilmiyorum. Je ne sais pas ce que vous dites.

Evet.

Neden bilmiyorum. Je ne sais pas pourquoi.

Ben öğrenmedim.

Şu an sözlerinden

bilmiyorum.

Bu, Türkçe'de çok az.

Biz devamlı sözlerden söylüyoruz. Nous parlons constamment de promesses.

Bu çok daha çoğunluk. C'est une majorité beaucoup plus importante.

Aslında En effet

bu

şu an gibi değil.

Bu,

şu anın basit olduğunu söyleyebilirim. Je dirais que le moment présent est simple.

Bu,

şu an gibi, comme maintenant,

basit geçmiş gibi duymak. simple à entendre comme par le passé.

Evet.

Evet.

Bu,

şu an gibi,

basit geçmiş gibi duymak.

Evet.

Çünkü bu

bir kısım gibi. comme une pièce.

Bu, en çoğunluğu.

Yani,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

bu,

ya da

bu,

gördüğüm kişi,

gördüğüm adam,

gördüğüm adam,

okuduğum kitap,

okuduğum kitap.

Her zaman d.

D, bu, zaman için.

D, zaman.

Tamam.

D, düşün.

D, hangi objektir? Quel est l'objet D ?

Tamam.

D'yi birleştirirsen,

çok fazla şeylerle

akıllanırsın.

Ve onları çok

çok görürsün.

Tamam.

Market...

markete...

markete...

gideyim...

gideyim...

Evet, gittiğimde.

Market...

Markete gittiğimde...

Evet, değil mi? Aynı.

Markete gittiğimde, aynı. Çok iyi.

Tamam. Bir şey daha deneyelim.

Bu aynı,

bu arada. Markete gittiğimde,

markete gittiğim zaman.

Böyle söylemeliyim.

Gittiğim zaman.

Çünkü bu benim için.

Kitap okuduğum zaman,

portunda döndüğüm zaman,

markete gittiğim...

Bu ikisi aynı.

Gittiğim zaman,

gittiğimde, aynı.

Bu kısa bir versiyon gibi.

Markete gittiğimde,

öyle söylemezsin.

Evet.

Tamam.

Bu bir redaksiyon gibi.

Tamam.

Mesela, nasıl söylüyorsun,

gidip çıktığımda? quand je pars et que je reviens ?

Evet.

Evet.

Kalktığımda, kalktığım zaman,

aynı.

Kalktığım zaman.

Evet.

Kalktığım

Kalktığımda zaman.

Kalktığında.

Kalktığımda, ya da kalktığım zaman.

Tamam.

Kalktığım...

Kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Kalktığımda ya da kalktığım zaman.

Evet, kalktığım zaman.

Kalktığım zaman.

Evden gelince,

evden gelince,

Evden gelince.

Eve...

Gel...

Geldiğim zaman.

Evet, harika.

Eve geldiğim zaman, mesela,

Eve geldiğim zaman ellerimi yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman yüzümü yıkıyorum.

Eve geldiğim zaman ceketimi çıkarıyorum.

Mesela.

Değil mi? Eve geldiğim zaman.

Çok zor. Benim için çok zor.

Sadece, çok söylemek gerekiyor.

Tekrar tekrar, tekrar tekrar, söylemek gerekiyor.

Mesela, şimdi Newport'tasın.

Portland'a gideceksin.

Belki hafta sonu, belki gelecek hafta Portland'a döneceksin. Maybe this weekend, maybe next week, you'll be back in Portland.

Ben şimdi sorabilirim.

Portland'a gidince, Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın?

Portland'a gittiğin zaman ne yapacaksın? Qu'est-ce que tu vas faire quand tu seras à Portland ?

Evet, evet, evet.

Portland'a gittiğim zaman.

Portland'a gittiğim zaman.

Gittiğim zaman.

Gittiğimde.

Gittiğimde.

Gittiğimde, gittiğim zaman.

Hangisi daha kolay?

Hangi...

Hangisi daha kolay?

Gittiğimde veya gittiğim zaman.

Bu soru, emin değilim.

Bilmiyorum. Belki sözün ne olduğuna göre. Je ne sais pas, cela dépend peut-être du mot utilisé.

Evet, aynı şey.

Nasıl konuşulabilir?

Şu an çok kolay değil.

Yani, sözlerine yerleştirmeyi çok fazla yapmalısın. So, you have to do a lot of placing in your words. Vous devez donc faire beaucoup de placements sur vos mots.

İngilizce'de yok.

Benim koltuğum, benim koltuğum. My seat, my seat.

Yani, koltuklar, İngilizce'de sadece 4 adet var. So, the seats, there are only four in English.

Ama 4 adet kelime de var. But there are also 4 words. Mais il y a aussi quatre mots.

4 kelime.

Bu benim. Ne söylüyorum benim. This is me. What I'm saying is mine. C'est moi. Ce que je dis est de moi.

Konuşmak. Parler.

Konuştuğum. Benim konuştuğum. The one I talked to. The one I talked to. Celui à qui j'ai parlé, celui à qui j'ai parlé.

Ne konuşuyorum. What I am talking about. De quoi s'agit-il ?

Görmek. See Voir

Gördüğüm. Ne görüyorum. What I see. What I see.

Gittiğim. I'm leaving.

Gitmek.

Gittiğim. Benim gittiğim.

Gittiğimde. When I left.

Gittiğim zaman. When I leave.

Yani, basit bir şey, sözlere yerleştirmeyi yapmak. Il s'agit d'une chose simple, de faire l'insertion dans les paroles.

Bu konuyu D ile yapıyoruz.

D, ortada.

Çünkü bu benim gittiğimde. Because that's when I left. Parce que c'est à ce moment-là que je suis parti.

Ben gittiğimde.

Yaparken.

Yaparken.

Sen gittiğinde.

Ve bu, basit olarak geçmiş kelime. Et c'est tout simplement le mot passé.

Ben.

Çünkü ben yaptım.

Okuduğum zaman.

Evet.

Ama bu benim.

Bu benim okuduğum zaman.

Kelime benim.

Tamam, okuduğun zaman.

Evet, senin okuduğun zaman.

Mesela, geldiğini görmedim. Par exemple, je ne vous ai pas vu arriver.

Geldiğini görmedim.

Yani, bu senin geldiğini.

Ben görmedim.

Bu objektif.

Ben görmedim ki, senin geldiğini.

Gibi yani, böyle.

Senin geldiğini görmedim.

O, mesela, diyelim ki.

Bu filmi izlediğimi söyledim. Je lui ai dit que j'avais vu ce film.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Bu çok çok geniş.

Benim izlediğim.

Bu filmi izlediğimi söyledim.

Ama sen diyorsun ki, bu filmi izlediğimi söyledim.

D, bu filmin birçok bir bağları için.

Sadece D var.

D, bunu tanıdığında, her şey bu tür bağlar için daha kolay olacak. D, lorsque vous le reconnaîtrez, tout sera plus facile pour ces liens.

Ama zamanla başlamalıyız.

Çünkü bu çok genel.

Benim gittiğim zaman gittiğimde.

Mesela, ne yapacaksın?

Portland'a gittiğinde ne yapacaksın?

Portland'a gittiğimde...

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Gelecekte.

Gelecek hakkında konuşuyoruz.

Evet, Portland'a gittiğimde.

Bahçede çalışıyorum.

Çalışacağım.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar.

Golf oynadım.

Hayır, hayır, tekrar aynı stükülde yapacaksın. Non, non, non, vous allez recommencer le même schéma.

Portland'a gittiğimde. Quand je suis allé à Portland.

Portland...

Gitmeyeceğim.

Hayır, gittiğimde.

Hayır, gittiğimde.

Tamam, Portland'a gittiğimde.

Golf oynayacağım.

Evet.

Portland'a...

Gittiğimde.

Evet.

Alışveriş yapacağım.

Evet, harika.

Portland'a...

Gittiğimde...

Arkadaşlarımla...

konuşacağım.

Evet, arkadaşlarımla.

Evet, harika.

Bu egzersizi yaparken bir şey anlayacaksın.

İngilizce'de bir şey söylüyorum, Türkçe'de diyorsun. Tamam.

İngilizce diyorum, Türkçe diyorsun. Tamam.

İçiyorum.

İçiyorum.

Tamam, içiyorum.

Evet, içiyorum.

Çay içiyorum.

Çay içiyorum.

Baçada çay içiyorum. Je prends le thé au bacha.

Arkadaşımla baçada çay içiyorum.

Tamam.

Bu sefer TV izliyorsun.

İzliyorum.

Televizyon, radyo izliyorum.

Ergun...

Ergun arkadaşımla baçada...

Televizyon seyrediyorum.

Evet, harika. Televizyon seyrediyorum.

Evet, televizyon izliyorum, televizyon seyrediyorum.

Gerçekten ne söylemek istiyorsun?

Bu bir adı.

Evet, ama bunu tanıyorsun.

İyi.

Umarım.

Bence de.

Buradan okuyabilir misin?

Lütfen oku.

Tamam, okuyayım.

Şimdi Newport'tayım.

Burada arkadaşımın evindeyim.

Arkadaşımın ismi Suzan.

Ve o bir avukat.

O şimdi Alabama'ya gitti.

Alabama Abra'dan 4000 kilometre uzakta.

Tabii ki uçakla gitti.

Tabii ki?

Tabii ki.

Tabi ki demek.

Tabii ki.

Tabii ki.

Uçakla gitti.

Onun bir köpeği var.

Köpeğin ismi Boots.

Ben evde Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum.

Boots'a bakıyorum, evet.

Ben Suzan'la 45 yıl önce tanıştım.

Ve biz 45 yıldır tanışıyoruz.

Boots çok iyi bir köpektir.

Gülüyor.

Arkadaşımın eşi oldu.

Yani o bir dul.

Şimdi onun mutfağındayım.

Onun evi güzel ve plaja yakın.

Buradan plaja yürüye biliyorum. Je peux marcher jusqu'à la plage d'ici.

Biliyorum.

Yürüye biliyorum.

Buradan denize güle biliyorum. Je sais que vous pouvez rire de la mer d'ici.

Şu anda denize bakıyorum.

Bugün hava soğuk ve rüzgarlı.

Şimdi yaklaşık 15 derece.

Buraya havalara sevmiyorum. Je n'aime pas le temps qu'il fait ici.

Geçen hafta eşimle onun doktoruna

gittik.

Onun 20 yıl önce kanseri vardı.

Gırtlak kanseri.

Radyasyon tedavizi kurdu.

Ve bunun şimdi yan etkileri var.

Portland'a Newport'a 3 saat araba kullandım.

Bu mesafe bence çok uzun değil.

Ama pazar günü tatil idi.

Bence...

Bence...

Bence nedir?

Bence... I think...

Evet evet çok güzel.

Bu yüzden çok trafik vardı.

Yolculukta 3 gün hafta sonu idi. Les trois jours de voyage se sont déroulés le week-end.

Ve Newport turistik bir yer.

Bu yüzden çok kişi Portland'dan plaja geldi.

Newport'a gelip...

It's 22 hours.

Newport'a gelip gelip gelipken

benimle idi.

Onun burada Newport yakınında bir arkadaşı var.

Portland'a gittiğimde

baçada çalışacağım. I'll work on the bacha.

Portland'a gittiğimde golf oynayacağım. When I go to Portland, I'm gonna play golf.

Portland'a gittiğimde alışveriş yapacağım.

Bilgisayarımı ben tamir ettim.

Bilgisayarımı tamirciye tamir ettirdim.

Saçımı ben kestim.

Saçımı kuaföre kestirdim.

Yeni bir bilgisayarı ben satın aldım.

Yeni bir bilgisayarı babama satın aldırdım.

Aldırdım.

Baçadaki ağaçı ben kestim. J'ai coupé l'arbre dans la cheminée.

Baçadaki ağaçı komşuma kestirdim. J'ai demandé à mon voisin d'abattre l'arbre dans la cheminée.

Bilgisayarı ben açtım.

Bilgisayarı babama açtırdım.

Tamam.

Portland'a döndüğüm zaman, kitap okuduğum zaman,

markete gittiğim zaman,

koltuğum zaman, eve geldiğim zaman quand je rentre à la maison, quand je suis dans mon fauteuil.

Portland'a gittiğimde...

Evet, ve bunu unutma.

Türkçe konuşan insanlar çalışkan. Les turcophones sont travailleurs.

Araba kullanan insanlar dikkatli. Les conducteurs sont prudents.

Futbol oynayan çocuklar sevimli.

Evet, bu kadar. Yeter, bu da stayers.

Teşekkür ederim. Soru var mı?

Evet, çok.

Çok.

Başım dolu.

Anladım.

Ama teşekkürler.

Evet, ben teşekkür ederim.

Dinlemek, unutma, dinlemen gerekiyor. Écoutez, souvenez-vous, vous devez écouter.

Dinlemen gerekli.

Türkçe dinlemen gerekli.

LİNK'ten dinlemelisin.

Evet.

Tamam mı?

Tamam.

Evet, sana mesaj göndereceğim.

Hoşça kal, kendine iyi bak.

Güle güle.

Görüşmek üzere, hoşça kal.

Bye bye.