×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Daha Türkçe Okuyorum, Pazarda Alışveriş

Pazarda Alışveriş

PAZARDA ALIŞVERİŞ

Pazarlar İstanbul'da önemlidir.

Bu pazarlarda çok kaliteli şeyler var. Fiyatları çok ucuz değil, ama uygun. Bayanlar böyle pazarları çok seviyorlar ve sık sık pazarlara gidiyorlar. Mutlaka bir şey alıyorlar; büyük veya küçük. Hem alışveriş yapıyorlar, hem de geziyorlar, sohbet ediyorlar. Ayşe - Bugün hiç bir şey almayacağım.

Geçen hafta çok şey aldım. Mine - Tabii tabii!

Göreceğiz! Bence yine bir şeyler alacaksın. Ayşe - Almak istemiyorum, ama emin değilim.

Bakalım!

Mine - Bakalım!

Şimdi ne yapıyoruz? Ayşe - Gel, şu bluzlara bakalım.

Mine - Hangilerine?

Bu bluzlardan geçen hafta da aldın. Ayşe - Ama geçen hafta bu renkler yoktu.

Bunlar çok güzel. Mine - Eh, tamam.

Ayşe - Bak, bu pembe bluz çok güzel!

Sence fiyatı ne kadar? Mine - Hangisi, bu mu?

Beyefendi, bunun fiyatı ne kadar? Satıcı - On iki lira, abla.

Ayşe - Geçen hafta bunların fiyatı on liraydı.

Satıcı - Bunların fiyatı değişti, abla.

Ben de bu hafta biraz pahalı aldım. Mine - Tamam, almayacağız, gidiyoruz.

Ayşe - Mine, bunlar çok güzel; ben alacağım.

On bir lira olur mu? Satıcı - Sizin için olur abla, çünkü siz geçen hafta da benden alışveriş yaptınız.

Size bir lira indirim yapayım! Olur mu? Ayşe - Tamam, bir tane alıyorum.

Mine - Neden hepsini almadın?

Hepsini beğenmedin mi? Ayşe - Hepsini ne yapayım?

Ben sadece bunu beğendim. Buyurun! Satıcı - Sağol, abla.

Buyurun paranızın üstü iyi günlerde giyin! Ayşe - Teşekkürler!

İyi günler! Satıcı - İyi günler, abla!

Mine - Neden aldın bunu, Ayşe?

Ayşe - Pembe ayakkabılarım var, onlarla giyeceğim.

Mine - Ben biraz meyve alacağım, haydi şu tarafa gidelim!

Ayşe - Tamam, gidelim!

Pazarda Alışveriş التسوق في السوق Einkaufen auf dem Markt Shopping at the Market Compras en el mercado Faire ses courses au marché 마켓에서 쇼핑하기 Winkelen op de markt Покупки на рынке Shopping på marknaden 在市場購物

PAZARDA ALIŞVERİŞ SHOPPING IN THE MARKET ПОКУПКИ НА РЫНКЕ

Pazarlar İstanbul’da önemlidir. الأسواق مهمة في اسطنبول. Märkte sind wichtig in Istanbul. Markets are important in Istanbul. Les marchés sont importants à Istanbul. Markten zijn belangrijk in Istanbul. Рынки играют важную роль в Стамбуле.

Bu pazarlarda çok kaliteli şeyler var. Auf diesen Märkten gibt es viele Qualitätsprodukte. These markets have very high quality things. Ces marchés proposent des produits de très grande qualité. Er zijn dingen van zeer hoge kwaliteit op deze markten. На этих рынках продаются очень качественные вещи. Fiyatları çok ucuz değil, ama uygun. الأسعار ليست رخيصة، ولكن في متناول الجميع. Die Preise sind nicht ganz billig, aber erschwinglich. The prices are not very cheap, but they are affordable. Les prix ne sont pas très bas, mais abordables. De prijzen zijn niet erg goedkoop, maar wel betaalbaar. Bayanlar böyle pazarları çok seviyorlar ve sık sık pazarlara gidiyorlar. تحب السيدات مثل هذه الأسواق وغالبًا ما يذهبن إلى هناك. Damen lieben solche Märkte und gehen oft dorthin. Ladies love such markets and often go to markets. Les dames aiment beaucoup ces marchés et s'y rendent souvent. Dames vinden zulke markten erg leuk en gaan er vaak naartoe. Дамы любят такие рынки и часто туда ходят. Mutlaka bir şey alıyorlar; büyük veya küçük. إنهم بالتأكيد يشترون شيئًا ما؛ كبيرة أو صغيرة. Sie bekommen definitiv etwas; groß oder klein. They take something; large or small. Ils achètent toujours quelque chose, petit ou grand. Ze kopen altijd wel iets, groot of klein. Они определенно что-то получают; большой или маленький. Hem alışveriş yapıyorlar, hem de geziyorlar, sohbet ediyorlar. إنهم يتسوقون ويسافرون ويتحدثون. Sie kaufen ein, gehen spazieren, unterhalten sich. They both shop, and they visit and chat. Ils font du shopping, se promènent et discutent en même temps. Ze winkelen, reizen en chatten tegelijkertijd. Они одновременно делают покупки, путешествуют и общаются. Ayşe - Bugün hiç bir şey almayacağım. عائشة - لن أشتري أي شيء اليوم. Ayşe - Ich werde heute nichts kaufen. Ayse - I won't take anything today. Ayşe - Je n'achèterai rien aujourd'hui. Ayşe - Ik ga vandaag niets kopen. Айше - сегодня ничего не куплю.

Geçen hafta çok şey aldım. اشتريت الكثير الأسبوع الماضي. Ich habe letzte Woche viel gekauft. I bought a lot last week. J'en ai acheté beaucoup la semaine dernière. Ik heb er vorige week veel gekocht. Я купил много на прошлой неделе. Mine - Tabii tabii! الألغام - بالطبع، بالطبع! Meins - Natürlich! Mine - Of course! Mijne - Natuurlijk, natuurlijk! Мой - Конечно!

Göreceğiz! سوف نرى! Wir werden sehen! We'll see! Nous verrons bien ! We zullen zien! Посмотрим! Bence yine bir şeyler alacaksın. أعتقد أنك ستشتري شيئًا مرة أخرى. Ich denke, du wirst wieder etwas kaufen. I think you'il get something again. Je pense que vous achèterez à nouveau quelque chose. Ik denk dat je weer iets zal nemen. Я думаю, вы купите что-нибудь еще. Ayşe - Almak istemiyorum, ama emin değilim. عائشة - لا أريد شرائها ، لكنني لست متأكدًا. Ayşe - Ich möchte es nicht kaufen, aber ich bin mir nicht sicher. Ayse - I don't want to, but I'm not sure. Ayşe - Je ne veux pas le prendre (acheter), mais je ne suis pas sûr. Ayşe - Ik wil niets kopen, maar ik weet het niet zeker. Айше - Не хочу покупать, но не уверена.

Bakalım! دعنا نرى! Mal schauen! Let's see! Voyons voir ! Laten we eens kijken! Давайте посмотрим!

Mine - Bakalım! الألغام - دعونا نرى! Meins - Mal sehen! Mine - Let's see! Mine - Voyons voir !

Şimdi ne yapıyoruz? ماذا نفعل الان؟ Was tun wir jetzt? What are we doing now? Que faisons-nous maintenant ? Wat doen we nu? Что мы делаем сейчас? Ayşe -  Gel, şu bluzlara bakalım. عائشة - تعالي، دعونا نلقي نظرة على هذه البلوزات. Ayşe – Komm, schauen wir uns diese Blusen an. Ayse - Come, look at these blouses. Ayşe - Viens, regardons ces chemisiers. Ayşe - Kom, laten we naar deze blouses kijken. Айше – Давай посмотрим на эти кофточки.

Mine - Hangilerine? الألغام - أي منها؟ Meine – welche? Mine - Which ones? Mine - Lesquels ? Mine - Welke? Мои - Какие?

Bu bluzlardan geçen hafta da aldın. لقد اشتريت هذه البلوزات الأسبوع الماضي. Diese Blusen hast du letzte Woche auch gekauft. You took these blouses last week. Vous avez acheté un de ces chemisiers la semaine dernière. Je hebt vorige week een van deze blouses gekocht. Вы купили одну из этих блузок на прошлой неделе. Ayşe - Ama geçen hafta bu renkler yoktu. عائشة - لكن هذه الألوان لم تكن متوفرة الأسبوع الماضي. Ayşe - Aber diese Farben waren letzte Woche nicht verfügbar. Ayse - But last week did not have these colors. Ayşe - Mais la semaine dernière, ces couleurs n'étaient pas là. Ayşe - Maar vorige week waren deze kleuren er niet.

Bunlar çok güzel. هم لطفاء جدا. Sie sind sehr nett. They are very nice. Elles sont magnifiques. Mine - Eh, tamam. الألغام - حسنا، حسنا. Meins - Nun, okay. Mine - Well, okay. Le mien - Eh, d'accord. De mijne - Eh, oké.

Ayşe - Bak, bu pembe bluz çok güzel! عائشة - انظري، هذه البلوزة الوردية جميلة! Ayşe - Schau, diese rosa Bluse ist wunderschön! Ayse - Look, this pink blouse is so beautiful! Ayşe - Kijk, deze roze blouse is prachtig!

Sence fiyatı ne kadar? كم تعتقد أن السعر هو؟ Was denken Sie, wie hoch der Preis ist? How much do you think it costs? Combien penses-tu que cela coûte ? Hoeveel denk je dat het gaat kosten? Mine - Hangisi, bu mu? الألغام - أي واحد، هذا؟ Meine - Welche, diese? Mine - Which one is this? Mine - Lequel, celui-ci ? Mine - Welke, deze?

Beyefendi, bunun fiyatı ne kadar? سيدي كم تكلفة هذا؟ Sir, wie viel kostet das? Sir, how much does that cost? Monsieur, combien coûte celui-ci ? Meneer, hoeveel kost dit? Satıcı - On iki lira, abla. البائع - اثنا عشر ليرة يا أختي. Verkäufer - Zwölf Lira, Schwester. Seller - Ten pounds, big sister. Vendeur - Douze lires, ma sœur. Verkoper - Twaalf lire, zuster.

Ayşe - Geçen hafta bunların fiyatı on liraydı. عائشة - في الأسبوع الماضي كان سعرها عشرة ليرات. Ayşe - The price of them last week was ten liras. Ayşe - La semaine dernière, le prix de ces produits était de dix lires. Ayşe - Vorige week was de prijs hiervan tien lira.

Satıcı - Bunların fiyatı değişti, abla. البائع - لقد تغير سعر هذه يا أختي. Verkäufer - Der Preis hat sich geändert, Schwester. The seller - their price has changed, sister. Vendeur - Le prix de ces produits a changé, ma sœur. Verkoper - De prijs hiervan is veranderd, zus. Продавец - Цена на них изменилась, сестра.

Ben de bu hafta biraz pahalı aldım. أنا أيضا اشتريت قليلا باهظة الثمن هذا الأسبوع. Ich bin diese Woche auch etwas teuer geworden. I got a little expensive this week too. J'ai été un peu surévalué cette semaine. Ik ben deze week een beetje overpriced. Mine - Tamam, almayacağız, gidiyoruz. خاصتي - حسنًا، لن نشتريه، سنغادر. Mine - Okay, wir nehmen es nicht, wir gehen. Mine - Okay, we won't, we're going. Mine - D'accord, nous ne le ferons pas, nous partons. Mine - OK, dat doen we niet, we gaan weg. Мой - Ладно, не будем, мы уходим.

Ayşe - Mine, bunlar çok güzel; ben alacağım. عائشة - لي ، هذه جميلة ؛ سوف آخذ. Ayşe - Meine, die sind sehr schön; ich werde sie kaufen. Ayşe - Mine, these are beautiful; I'll take.

On bir lira olur mu? هل هي إحدى عشرة ليرة؟ Elf Lira? Ten pounds? Onze lires ? Elf lire? Одиннадцать лир? Satıcı - Sizin için olur abla, çünkü siz geçen hafta da benden alışveriş yaptınız. البائع - جيد لك يا أختي لأنك اشتريت مني الأسبوع الماضي. Verkäufer - Gut für dich Schwesterchen, denn letzte Woche hast du auch bei mir eingekauft. Vendor - It happens for you, sister, because you did my shopping last week. Vendeur - Cela ne vous dérange pas, car vous avez également acheté chez moi la semaine dernière. Verkoper - Het is goed voor jou, want je hebt vorige week ook van mij gekocht.

Size bir lira indirim yapayım! دعني أعطيك خصماً بالليرة! Ich gebe dir eine Lira Rabatt! Let me give you a lira discount! Je vous offre une lire ! Ik geef je één lira korting! Дозволите ми да вам дам долар попуста! Olur mu? هل هو ممكن؟ Ist das in Ordnung? Is it okay? Est-ce que cela ne pose pas de problème ? Ayşe - Tamam, bir tane alıyorum. عائشة - حسنًا، أنا آخذ واحدة. Ayse - Okay, I'm getting one. Ayşe - D'accord, j'en prends un. Ayşe - Oké, ik neem er één.

Mine - Neden hepsini almadın? خاصتي - لماذا لم تأخذهم جميعًا؟ Meine - Warum hast du sie nicht alle genommen? Mine - Why didn't you take it all? Mine - Pourquoi ne les avez-vous pas tous pris ? Mine - Waarom heb je ze niet allemaal genomen? Мой - Почему ты не взял их все?

Hepsini beğenmedin mi? لا أحبهم جميعا؟ Du magst sie nicht alle? You don't like it all? Tu ne les aimes pas tous ? Vind je ze niet allemaal leuk? Ayşe - Hepsini ne yapayım? عائشة - ماذا أفعل بكل منهم؟ Ayşe - Was soll ich mit allen machen? Ayşe - What should I do all of them? Ayşe - Que dois-je faire de tout cela ? Ayşe - Wat moet ik met ze doen? Айше - Что мне делать с ними со всеми?

Ben sadece bunu beğendim. أنا فقط أحب هذا. Ich mochte es einfach. I just like it. C'est le seul que j'aime. Dat is de enige die ik leuk vind. Buyurun! Here go! Entrez ! Satıcı - Sağol, abla. البائع - شكرا لك يا أختي. Seller - Thank you, sister. Vendeur - Merci, ma sœur.

Buyurun paranızın üstü iyi günlerde giyin! ها أنت ذا ، ارتدي نقودك ، أتمنى لك يومًا سعيدًا! Hier gehen Sie, tragen Sie Ihr Geld, haben Sie einen guten Tag! Put your money on good times! Voici votre argent, portez-le dans les bons jours ! Hier is je geld, draag het op een goede dag! Вот ваша мелочь, носите ее в хороший день! Ayşe - Teşekkürler! عائشة - شكرا لك! Ayşe - Thanks!

İyi günler! نهارك سعيد! Have a nice day! Satıcı - İyi günler, abla! البائع - يوم جيد يا أخت! Seller - Good day, big sister!

Mine - Neden aldın bunu, Ayşe? الألغام - لماذا اشتريت هذا، عائشة؟ Mine - Warum hast du das gekauft, Ayşe? Mine - Why did you buy this, Ayse? Le mien - Pourquoi as-tu acheté ça, Ayşe ? Mine - Waarom heb je dit gekocht, Ayşe?

Ayşe - Pembe ayakkabılarım var, onlarla giyeceğim. عائشة - لدي حذاء وردي، وسوف أرتديه. Ayse - I have pink shoes, I will wear them. Ayşe - J'ai des chaussures roses, je vais les porter. Ayşe - Ik heb roze schoenen, ik zal ze dragen.

Mine - Ben biraz meyve alacağım, haydi şu tarafa gidelim! منجم - سأحصل على بعض الفاكهة ، دعنا نذهب بهذه الطريقة! Meins - ich hole etwas Obst, lass uns diesen Weg gehen! Mine - I'm gonna get some fruit, let's go that way! Le mien - Je vais acheter des fruits, allons par là ! Mijne - Ik ga wat fruit kopen, laten we die kant op gaan!

Ayşe - Tamam, gidelim! عائشة - حسنًا، لنذهب! Ayse - Okay, let's go! Ayşe - OK, allons-y !