Food - Lesson 2 Essen-Lektion 2 Food - Lesson 2 Comida - Lección 2 Nourriture-Leçon 2 Cibo - Lezione 2 Jedzenie - Lekcja 2 Comida - Lição 2 Mat-lektion 2 食物 - 第 2 课 Yemek - Ders 2

طبعا، في كتير تشابه بين عادات الطبخ في الشرق الأوسط، من مصر وبلاد الشام في الجهة الشرقية للعراق في الغرب لليمن في الجنوب. |||유사성||||||||||||||||||| |||similarity||habits|cooking||the East|the Middle East||Egypt|and the Levant|the Levant||direction|Eastern|to Iraq||the west|Yemen||the south |||דמיון||מנהגים|||המזרח התיכון||||ושאר|||הכיוון (1)|המזרחית|לעיראק||המערב|לימן||הדרום tabii ki|içinde|çok|benzerlik|arasında|alışkanlıklar|yemek pişirme|içinde|doğu|orta|dan|Mısır|ve ülkeler|Şam|içinde|yön|doğu|Irak'a|içinde|batı|Yemen'e|içinde|güney Of course, there are many similarities between the cooking habits of the Middle East, from Egypt and the Levant on the eastern side of Iraq in the west to Yemen in the south. כמובן, יש קווי דמיון רבים בין מנהגי הבישול במזרח התיכון, ממצרים והלבנט שבצד המזרחי של עיראק במערב ועד תימן בדרום. É claro que existem muitas semelhanças entre os costumes culinários no Médio Oriente, desde o Egipto e o Levante, no lado oriental do Iraque, a oeste, até ao Iémen, no sul. Tabii ki, Orta Doğu'daki yemek pişirme alışkanlıkları arasında Mısır ve Şam ülkeleri ile Irak'ın doğusundaki, güneydeki Yemen'e kadar birçok benzerlik var. بس لكل دولة أكيد في طعمات ونكهات مختلفة. |for every|country|sure||flavors|and flavors| |||||טעמים|וטעמים| ama|her|ülke|kesinlikle|içinde|tatlar|ve lezzetler|farklı Aber jedes Land hat sicherlich andere Geschmäcker und Aromen. But every country has different tastes and flavours. אבל לכל מדינה בהחלט יש טעמים וטעמים שונים. Ama her ülkenin kesinlikle farklı tatları ve lezzetleri var. اليوم، في هادا البودكاست رح أخبركم عن الطعمات اللي بنحبها وبنكرها في عمان عاصمة الأردن. today||this|podcast||I will tell you||flavors||we love|and dislike||Oman|capital|Jordan |||||אספר לכם||||אנחנו אוהבים אותה|ואנחנו שונאים|||עיר הבירה| bugün|içinde|bu|podcast|-ecek|size söyleyeceğim|hakkında|tatlar|ki|sevdiğimiz|ve sevmediğimiz|içinde|Amman|başkent|Ürdün Today, in this podcast, I will tell you about the foods we love and hate in Amman, the capital of Jordan. היום, בפודקאסט הזה, אספר לכם על המאכלים שאנו אוהבים ושונאים בעמאן, בירת ירדן. Bugün, bu podcast'te Ürdün'ün başkenti Amman'da sevdiğimiz ve sevmediğimiz tatlardan bahsedeceğim. أولا، مش غريب أبداً على أهل البلد إنو يطلعو من الصبح بكير عشان يفطروا بره البيت، ومن فطوراتنا اللي كتير بنحبها أكلة الفلافل المقرمش والحمص الزاكي والخبز الطازه. first||strange|ever||the people|||they go out||morning|early|to|they have breakfast|outside||and|our breakfasts|that||we love|dish|the falafel|crispy|and the hummus|delicious|and the bread|fresh bread |||||תושבי||||||||לאכול ארוחת בוקר|בחוץ|||ארוחת הבוקר שלנו||||מנה|פלאפל|הפריך|והחומוס|הטעים|והלחם الطازة|הטרי ilk olarak|değil|garip|asla|için|halk|ülke|ki|çıkıyorlar|dan|sabah|erken|için|kahvaltı yapıyorlar|dışarıda|ev|ve|kahvaltılarımız|ki|çok|seviyoruz|yemek|falafel|çıtır|ve humus|lezzetli|ve ekmek|taze First of all, it is not unusual for locals to get up early in the morning to break their fast outside the house, and one of our favorite breakfasts is crispy falafel, delicious hummus and fresh bread. ראשית, כלל לא מוזר לתושבי הארץ לצאת מוקדם בבוקר לאכול ארוחת בוקר מחוץ לבית, ואחת מארוחות הבוקר האהובות עלינו היא פלאפל פריך, חומוס טעים ולחם טרי. Öncelikle, yerel halkın sabah erken kalkıp evin dışındaki kahvaltıya çıkması hiç de garip değil. En sevdiğimiz kahvaltılardan biri, çıtır falafel, lezzetli humus ve taze ekmek. وللعلم الخبز العربي بيقدم بسرعة في البيت وعشان هيك الناس بفضلو يشتروه أول بأول. and for your information||Arabic|is served|quickly||||like this||prefer it|buy it||continuously לידיעתכם||||||||||עדיף להם|קונים אותו|| ve biline ki|ekmek|Arap|sunuluyor|hızlıca|içinde|ev|ve bu yüzden|böyle|insanlar|tercih ediyorlar|onu satın almayı|| And for the record, Arabic bread is served quickly at home, which is why people prefer to buy it firsthand. לידיעתכם, לחם ערבי מוגש במהירות בבית, ובגלל זה מעדיפים לקנות אותו בהקדם האפשרי. Ayrıca, Arap ekmeği evde hızlı bir şekilde sunuluyor ve bu yüzden insanlar onu sürekli satın almayı tercih ediyor. وفي يوم الجمعة من الصبح بكير، بوقفو العالم طوابير طويلة على مطاعم الحمص والفلافل زي مطعم أبو جبارة ومرات بيحتاجو لنص ساعة أو ساعة ليخلصو شرا الفطور. on|day|Friday||||stand in line|people|long lines|||restaurants|hummus|and falafel|like|restaurant|Abu|Jabbar's|and sometimes|they need|half an hour||||to finish|buying|breakfast ||||||||תורים|ארוכות||||||||||צריכים|חצי שעה||||לסיים את|לרכוש את| ve|gün|Cuma|dan|sabah|erken|duruyorlar|insanlar|kuyruklar|uzun|üzerinde|restoranlar|humus|ve falafel|gibi|restoran|baba|Cebbar|bazen|ihtiyaç duyuyorlar|yarım|saat|veya|saat|bitirmek için|satın alma|kahvaltı On Friday mornings, people all over the world stand in long lines at hummus and falafel restaurants like Abu Jabara's, sometimes needing half an hour or an hour to finish buying breakfast. מוקדם בבוקר ביום שישי, יש תורים ארוכים ברחבי העולם במסעדות חומוס ופלאפל כמו מסעדת אבו ג'בארה, ולפעמים לוקח להם חצי שעה או שעה לסיים את ארוחת הבוקר. No início da manhã de sexta-feira, pessoas de todo o mundo encontram longas filas em restaurantes de homus e falafel, como o Abu Jabara Restaurant, e às vezes levam meia hora ou uma hora para terminar o café da manhã. Cuma günü sabah erken saatlerde, insanlar humus ve falafel restoranları, örneğin Abu Jabara restoranı önünde uzun kuyruklar oluşturuyor ve bazen kahvaltı siparişlerini tamamlamak için yarım saat veya bir saat beklemek zorunda kalıyorlar. ولازم يكون عسفرة الفطور يوم الجمعة خبز طازة طالع من الفرن وحمص وشرحات بندورة وخيار مملحين وبيض مقلي على وجهه رشة ملح وفلفل ومنغنغ بزيت الزيتون. and it must|be|breakfast|breakfast|||bread|fresh|fresh||the oven|and hummus|and slices|tomato|and pickles|pickled cucumbers|and eggs|fried eggs||on top|a sprinkle of|of salt|and pepper|drizzled|drizzled with olive|olive oil ||עשרית|||||טרי||||וחומוס|פרוסות עגבנייה|||מלפפונים חמוצים|וביצים (1)|מטוגן||עליו|ריסוס של|מלח|ופלפל|מנוגן בשמן זית|עם שמן| ve zorunlu|olması|kahvaltı|kahvaltı|gün|Cuma|ekmek|taze|çıkan|dan|fırın|ve humus|dilimler|domates|ve salatalık|tuzlu|ve yumurta|kızartılmış|üzerinde|yüzü|bir tutam|tuz|ve biber|ve zeytinyağı ile karıştırılmış|| The breakfast meal on Friday must include fresh bread from the oven, chickpeas, slices of tomato and cucumber with pickles, fried eggs sprinkled with salt and pepper, and a drizzle of olive oil. ארוחת הבוקר ביום שישי צריכה להיות לחם טרי מהתנור, חומוס, פרוסות עגבניות מלוחות ומלפפונים, ביצה מטוגנת עם קורט מלח ופלפל, ומעליה מנגו בשמן זית. Cuma günü kahvaltısının olmazsa olmazı, fırından yeni çıkmış taze ekmek, humus, tuzlu domates ve salatalık dilimleri ile üzerine tuz ve biber serpilmiş kızarmış yumurta ve zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş olmalıdır. وشعبنا مش ميال كتير لأكل الشوربات، يعني الشوربة المنتشرة الوحيدة اللي بتخطر عبالي هي شوربة العدس اللي بناكلها أكتر اشي بشهر رمضان. and our people|not|inclined||eating|soups||soup|the widespread|the only||comes to mind|my mind||soup|lentil||we eat it||thing|in the month|Ramadan העם שלנו||נוטה||לאוכל|מרקים|||הנפוצה|||עולה לי|על דעתי||מרק|||אוכלים אותה|||בחודש (1)| ve halkımız|değil|eğilimli|çok|yemek|çorbalar|yani|çorba|yaygın|tek|ki|aklıma geliyor|aklımda|o|çorba|mercimek|ki|onu yiyoruz|en|şey|ayda|Ramazan Our people are not very inclined to eat soups. The only popular soup that comes to my mind is lentil soup, which we eat most during the month of Ramadan. האנשים שלנו לא מאוד נוטים לאכול מרקים כלומר, המרק הפופולרי היחיד שעולה לי בראש הוא מרק עדשים, שאנחנו אוכלים הכי הרבה במהלך חודש הרמדאן. Ve halkımız çorba yemeye pek yatkın değil, aklıma gelen tek yaygın çorba mercimek çorbası, onu Ramazan ayında en çok yiyoruz. وأكتر الأشياء اللي بنفضل ناكلها هي لحمة العجل والخروف وبنفضلها على الجاج لانو الجاج إلو زنخة أكتر من اللحمة وبنفضل تكون اللحمة مستوية زيادة ودايبة ومدهنة ومبهرة. more|||prefer|eat||meat|veal|and lamb|we prefer it||chicken|because|chicken|it|gamey smell|||meat|we prefer|تكون|meat|well-cooked|more|tender and fatty|fatty and tender|spiced |||||||בשר עגל|וכבש|אנחנו מעדיפים אותה|||||יש לו|ריח לא נעים||||אנחנו מעדיפים||הבשר (2)|מבושלת היטב|יותר|רכה ושומנית|ומשומנת|ומעוררת תיאבון ve en|şeyler|ki|tercih ediyoruz|onu yemek|o|et|dana|kuzu|ve onu tercih ediyoruz|üzerine|tavuk|çünkü|tavuk|onun|kokusu|daha|-den|et|ve tercih ediyoruz|olması|et|pişmiş|fazla|erimiş|yağlı|baharatlı Am liebsten essen wir Kalb- und Lammfleisch, und wir bevorzugen es gegenüber Hühnchen, weil Hühnchen ranziger als Fleisch ist und wir es bevorzugen, wenn das Fleisch flacher, dicker, fettiger und blendender ist. Most of the things we prefer to eat are veal and lamb meat, as we prefer them over chicken because chicken has a stronger odor than meat. We prefer the meat to be well-cooked, tender, seasoned, and aromatic. הדברים שאנחנו הכי מעדיפים לאכול הם בשר עגל וכבש, ואנו מעדיפים אותם על עוף כי העוף יותר מעופש מבשר, ואנו מעדיפים שהבשר יהיה אחיד יותר, עסיסי, שמנוני ומתובל. En çok tercih ettiğimiz şeyler ise dana ve kuzu eti, tavuktan daha çok tercih ediyoruz çünkü tavuk etinin etten daha fazla kokusu var ve etin daha fazla pişmiş, yumuşak, yağlı ve baharatlı olmasını tercih ediyoruz. ولكل طبق محضر من اللحمة بنستعمل بهارات وتوابل مختلفة عشان بنحب النكهات المتنوعة. and for each|dish|preparation||meat|we use|spices|and spices|different|||flavors|varied ולכל מנה|מנה||||אנחנו משתמשים||ותבלינים||||הטעמים|המגוונות ve her|tabak|hazırlanmış|-den|et|kullanıyoruz|baharatlar|ve baharatlar|farklı|çünkü|seviyoruz|tatlar|çeşitli For every meat dish prepared, we use different spices and seasonings because we love diverse flavors. עבור כל מנה שהוכנה עם בשר, אנו משתמשים בתבלינים ותבלינים שונים כי אנחנו אוהבים את הטעמים השונים. Etle hazırlanan her yemek için farklı baharatlar ve çeşniler kullanıyoruz çünkü çeşitli tatları seviyoruz. أصلا أكلاتنا قد ما هي كتيرة ما بتخلص. actually|our dishes|ever|||plentiful||finish |האוכל שלנו|||||| aslında|yemeklerimiz|kadar|değil|o|çok|değil|bitmiyor Ursprünglich ist unser Essen vielleicht nicht so viel, wie Sie davonkommen können. In fact, our food is as much as it is not finished. למעשה, האוכל שלנו, כמה שהוא, לא נגמר לעולם. Aslında yemeklerimiz o kadar çok ki bitmiyor. وبنقدر نقول إنو بنحب الأكل الحامض وبنعصر الليمون على كتير أطباق. we can|we say||||sour|we squeeze||||dishes ||||||ומ squeezing|||| ve biz|diyebiliriz|ki|seviyoruz|yemek|ekşi|ve sıkıyoruz|limon|üzerine|çok|tabaklar Und wir können sagen, dass wir saures Essen lieben und Zitronen auf vielen Gerichten auspressen. We can say that we love sour food and squeeze lemon on many dishes. אפשר לומר שאנחנו אוהבים אוכל חמוץ ואנחנו סוחטים לימון על מנות רבות. Ekşi yiyecekleri sevdiğimizi ve birçok yemeğe limon sıktığımızı söyleyebiliriz. والأردنيين مش ميالين للأكل المقرمش أو المفتت أو اليابس. the Jordanians||inclined|to food|crispy||crumbly||dry הירדנים|||לאוכל|||המפורר||היבש ve Ürdünlüler|değil|eğilimliler|yemeğe|çıtır|veya|dökülen|veya|kuru Und die Jordanier neigen nicht dazu, knusprig oder krümelig oder trocken zu essen. And Jordanians are not inclined to eat crunchy, crumbly, or dry food. הירדנים אינם נוטים לאכול מזון פריך, פירורי או יבש. Ürdünlüler, gevrek, parçalanmış veya kuru yiyecekleri pek tercih etmiyor. يعني الأكل الطري المدهن بمشي معاهم أكتر. ||tender|greasy|I walk|with them|more ||הטרי||אני הולך|איתם יותר| yani|yemek|yumuşak|yağlı|gidiyor|onlarla|daha fazla Es bedeutet weiches, fettiges Essen, indem man mehr mit ihnen spazieren geht. I mean, soft, greasy food goes with them more. זה אומר שאוכל רך ושמנוני הולך איתם יותר. Yani, yumuşak ve yağlı yiyecekler onlarla daha iyi gidiyor. وتقريبا، بنستعمل كل أنواع الخضار على الطبيخ بس نادرا ما بنضيف أي فواكة على الأكلات المالحة زي كتير شعوب تانية. almost|we use||types|vegetables||the cooking||rarely||we add||fruits||dishes|savory dishes|||cultures|other ||||||הבישול||לעיתים רחוקות||||פירות||המנות|מלוחות||הרבה|עמים|אחרות ve neredeyse|kullanıyoruz|her|çeşit|sebzeler|üzerine|yemek|ama|nadiren|ki|ekliyoruz|herhangi|meyve|üzerine|yemekler|tuzlu|gibi|çok|halklar|diğer Wir verwenden fast alle Arten von Gemüse in unserer Küche, aber wir fügen selten Obst zu salzigen Speisen hinzu, wie viele andere Völker. And almost, we use all kinds of vegetables in cooking, but we rarely add any fruits to salty foods, like many other peoples. אנו משתמשים כמעט בכל סוגי הירקות בבישול, אך לעתים רחוקות אנו מוסיפים פירות למאכלים מלוחים, כמו עמים רבים אחרים. Neredeyse her türlü sebzeyi yemeklerde kullanıyoruz ama tuzlu yemeklere meyve eklemeyi nadiren yapıyoruz, diğer birçok halk gibi. ومن الأكلات اللي الناس ما بتحبها كتير الباذنجان لأنه ما إلو طعم. أما بالنسبة لطبقي المفضل فهو المسخن، المكون من خبز طابون عليه كتير زيت زيتون وبصل وسماق وجاج محمر. |||||like it||eggplant||||taste||as for|my dish||it is|Musakhan|made of|||Taboon||||olive|onions|sumac|chicken|roasted chicken |||||אוהבים אותה||||||טעם|||||זה||המרכיב (1)|||לחם טאבון||||שמן זית|ובצל|סומאק|עוף מטוגן|עוף צלוי ve|yemekler|ki|insanlar|değil|seviyorlar|çok|patlıcan|çünkü|değil|ona|tat|ama|açısından|tabak|favori|o|musakhan|oluşan|dan|ekmek|tandır|üzerine|çok|yağ|zeytin|ve soğan|ve sumak|ve tavuk|kızarmış Eines der Lebensmittel, das die Menschen nicht sehr mögen, ist Aubergine, weil sie keinen Geschmack hat. Mein Lieblingsgericht ist Musakhan, das aus Taboon-Brot besteht, das mit viel Olivenöl, Zwiebeln, Sumach und gebratenem Hähnchen belegt ist. One of the foods that people do not like very much is eggplant because it has no taste. As for my favorite dish, it is the Musakhan, which consists of taboon bread topped with plenty of olive oil, onions, sumac, and roasted chicken. אחד המאכלים שאנשים לא מאוד אוהבים הוא חצילים כי אין לו טעם. באשר למנה האהובה עליי, היא מוסחאן, שמורכבת מלחם טאבון מוזלף בשמן זית, בצל, סומאק ועוף מטוגן. İnsanların pek sevmediği yemeklerden biri patlıcan çünkü tadı yok. Ama benim en sevdiğim yemek musakhan, üzerine bol zeytinyağı, soğan, sumak ve kızarmış tavuk konulmuş pide. بحبو لانه كتير لزيز وطري. |because||tasty|tender ||||ורך seviyorum|çünkü|çok|lezzetli|yumuşak Ich liebe es, weil es viel Zikade und weich ist. I love it because it is very fizzy and soft. אני אוהב את זה כי זה מאוד עסיסי ונימוח. Onu seviyorum çünkü çok lezzetli ve yumuşak. أما دلال فطبقها المفضل هو الملوخية الخضراء المعصور عليها ليمون عشان تصير حامضة وبتحب تاكلها مع رز وجاج محمر. as for|Dalal|her|favorite||molokhia|green|with lemon squeezed||||become|sour|she likes|she eats it|||fried chicken|fried |||||||המעוכת|||||חמוצה||לאכול אותה|||| ama|Dala|onun tabağı|favori|o|melohiya|yeşil|sıkılmış|üzerine|limon|için|olsun|ekşi|ve seviyor|onu yemek|ile|pilav|ve tavuk|kızarmış As for Dalal, her favorite dish is green molokhia, squeezed with lemon to make it sour, and she likes to eat it with rice and roasted chicken. לגבי דלאל, המנה האהובה עליה היא מולוכיה ירוקה עם מיץ לימון להחמצה, והיא אוהבת לאכול אותה עם אורז ועוף מטוגן. Dala'nın en sevdiği yemek ise limon sıkılmış yeşil melokhiye, ekşi olması için ve onu pilav ve kızarmış tavukla yemeyi seviyor. بنحب تيجو تزورونا وتجربو كل أكلاتنا! |Tigo|visit us|try||our dishes |טיוגו|תבואו לבקר אותנו|ותנסו|| seviyoruz|gelin|bizi ziyaret edin|ve deneyin|tüm|yemeklerimizi We would love for you to visit us and try all our food! נשמח שתבקרו אותנו ותנסו את כל המנות שלנו! Sizi ziyaret etmenizi ve tüm yemeklerimizi denemenizi bekliyoruz!