×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

Arab Film Dialogues, We meet in what divides us | Part 5

We meet in what divides us | Part 5

أحيانا أتصور حالنا مع الأقدار

كحال راكب السفينة التي يقودها غيره

له أن يتمشى فيها إلى الأمام و إلى الخلف، إلى يمينه و إلى شماله

ولكن هذا كله لا يغير وجهة السفينة

نعم عمي أسد الدين... لقد أحببته منذ وعيت على الدنيا

كما لم أحب أحدا قط

وكان أول من رأى في مستقبلا لم يره بي أبي ولا إخوتي ولا حتى أنا نقسي

كنا مثال الرفيققين المفارقين

نفترق فيما يجمعنا، و نجتمع فيما يفرقنا

أنا أكتم ما في نفسي... و هو يفيض بما في نفسه

أنا أنظر في بواطن الأشياء وفيما وراءها. و هو يثق بما يسمع و يرى و يلمس و يتذوق

لقد كان مثال المقاتل العظيم الذي لا يجد وقتا للسؤال

لعل هذه الفروق هي التي وحدت بيننا

كأن أحدنا كان يجد في الآخر ما يحب أن يستكمل نفسه به فكنا واحدا في نصفين. كحال اليوم لا يكتمل إلا بنهاره وليله

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

We meet in what divides us | Part 5 Biz|buluşuruz|içinde|ne|ayıran|bizi|Bölüm Wir begegnen uns in dem, was uns trennt Teil 5 We meet in what divides us Part 5 We ontmoeten elkaar in wat ons verdeelt | Deel 5 Nos encontramos naquilo que nos divide | Parte 5 Bizi ayıran şeylerde buluşuyoruz | Bölüm 5

أحيانا أتصور حالنا مع الأقدار bazen|hayal ediyorum|halimiz|ile|kaderler Sometimes I imagine our state with destiny Bazen kaderle olan halimizi hayal ediyorum

كحال راكب السفينة التي يقودها غيره durum|yolcu|gemi|ki|kullanıyor|başkası Like a passenger on a ship led by someone else Başkasının yönettiği bir gemideki yolcu gibi

له أن يتمشى فيها إلى الأمام و إلى الخلف، إلى يمينه و إلى شماله onun|-ebilmesi|yürüyebilir|içinde|ileri|ileri|ve|geri|geri|sağ|sağında|ve|sol|solunda He can walk in it forward and backward, to his right and to his left İleri ve geri, sağa ve sola yürüyebilir.

ولكن هذا كله لا يغير وجهة السفينة ama|bu|hepsi|değil|değiştirir|yön|gemi But all this doesn't change the course of the ship. Ama bu, geminin yönünü değiştirmiyor.

نعم عمي أسد الدين... لقد أحببته منذ وعيت على الدنيا evet|amca|Asad|din|zaten|onu sevdim|beri|fark ettim|üzerine|dünya Evet amca Asadeddin... Onu dünyayı tanıdığım günden beri seviyorum.

كما لم أحب أحدا قط gibi|hiç|sevdim|kimse|asla Like I've never loved anyone. Hiç kimseyi bu kadar sevmedim.

وكان أول من رأى في مستقبلا لم يره بي أبي ولا إخوتي ولا حتى أنا نقسي ve|ilk|-den|gördü|içinde|gelecekte|-medi||bana|babam|ve de|kardeşlerim|ve de|hatta|ben|kendim He was the first person who saw in me a future that neither my father, nor my brothers, nor even me saw in me Ve geleceğimi gören ilk kişi oldu, ne babam ne kardeşlerim ne de ben kendim.

كنا مثال الرفيققين المفارقين bizdik|örnek||ayrılan Biz ayrılan iki arkadaşın örneğiyiz.

نفترق فيما يجمعنا، و نجتمع فيما يفرقنا ayrılırız|konusunda|birleştiren|ve|toplanırız|konusunda|ayıran We separate in what brings us together and we meet in what divides us Bizi bir araya getiren şeylerde ayrılırız, bizi ayıran şeylerde bir araya geliriz.

أنا أكتم ما في نفسي... و هو يفيض بما في نفسه ben|saklarım|ne|içimde|kendim|ve|o|taşar|ile|içindeki|kendisi I conceal what is in myself and he overflows with what is in himself Ben içimdeki duyguları saklıyorum... o ise içindekileri dışa vuruyor.

أنا أنظر في بواطن الأشياء وفيما وراءها. و هو يثق بما يسمع و يرى و يلمس و يتذوق ben|bakıyorum|içinde|içsel|şeyler|ve ne|arkasında|ve|o|güveniyor|duyduğu|işitiyor|||||| I look inside and outside of things. And he trusts in what he hears, sees, touches and tastes. Ben şeylerin derinliklerine ve ötesine bakarım. O ise duyduğu, gördüğü, dokunduğu ve tadına baktığı şeylere güvenir.

لقد كان مثال المقاتل العظيم الذي لا يجد وقتا للسؤال o|idi|örnek|savaşçı|büyük|o|değil|bulur|zaman|soru sormak için He was the epitome of a great fighter who couldn't find time to ask. Soru sormak için zamanı olmayan büyük savaşçı örneğiydi.

لعل هذه الفروق هي التي وحدت بيننا belki|bu|farklılıklar|o|ki|birleştirdi|aramızda Perhaps these are the differences that unites us Belki de bu farklılıklar bizi birleştiren şeydir.

كأن أحدنا كان يجد في الآخر ما يحب أن يستكمل نفسه به فكنا واحدا في نصفين. كحال اليوم لا يكتمل إلا بنهاره وليله sanki|birimiz|vardı|buluyordu|içinde|diğer|ne|sevdiği|-e|tamamlamak|kendini|onunla|böylece bizdik|bir|içinde|iki yarım|durum|bugün|değil|tamamlanır|ancak||ve gecesi As if one of us was finding in the other what he would have liked to complete himself with. We were one in two halves. As the state of the day it will not complete without day and night. Sanki birimiz diğerinde kendini tamamlamak istediği şeyi buluyordu, bu yüzden iki yarıda bir bütün olduk. Bugünün durumu gibi, sadece gündüzü ve gecesiyle tamamlanır.

SENT_CWT:AFkKFwvL=3.14 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=1.47 tr:AFkKFwvL openai.2025-02-07 ai_request(all=19 err=0.00%) translation(all=15 err=0.00%) cwt(all=150 err=6.00%)