063: Tópicos de España. Madrid 063: Themen aus Spanien. Madrid 063: Topics of Spain. Madrid 063 : Thèmes de l'Espagne. Madrid 063: Argomenti di Spagna. Madrid 063: Onderwerpen van Spanje. Madrid 063: Temas de Espanha. Madrid 063: Темы Испании. Мадрид 063: 西班牙話題。馬德里

- Otro atasco en la M40. - Wieder ein Stau auf der M40. - Another traffic jam in the M40. - M40'ta başka bir trafik sıkışıklığı. Vaya… ¡Hola a todos! Go ... Hello everyone! Vay… Herkese merhaba! Soy Òscar, fundador de unlimitedspanish.com. Ben Òscar, limitedspanish.com'un kurucusuyum. Quiero ayudarte a hablar español fluidamente. Akıcı bir şekilde İspanyolca konuşmana yardım etmek istiyorum. ¡Hablar español es más fácil de lo que parece! İspanyolca konuşmak göründüğünden daha kolay! Solo tienes que usar el material y técnicas adecuadas. You just have to use the right material and techniques. Hoy, en este episodio:  Voy a incorporar un episodio más de la serie de tópicos de España. Heute in dieser Folge:  Ich werde eine weitere Folge der Serie zu Themen aus Spanien hinzufügen. Today, in this episode:  I will incorporate one more episode of the series of topics from Spain. Bugün, bu bölümde:  İspanya'dan konu dizisinden bir bölüm daha ekleyeceğim. Hoy es el turno de Madrid. Heute ist Madrid an der Reihe. Today is the turn of Madrid. Bugün Madrid'in sırası. Va a ser muy interesante. Es wird sehr interessant. It will be very interesting. Çok ilginç olacak.  A continuación, podrás practicar la gramática de forma intuitiva a través de la técnica de punto de vista.  Next, you will be able to practice grammar intuitively through the point of view technique.  Daha sonra, bakış açısı tekniği ile dilbilgisini sezgisel olarak uygulayabileceksiniz. ¡No te lo puedes perder! Das darfst du nicht verlieren! You can not lose this! Bunu kaybedemezsin! Perfecto, empecemos. Perfect, let's start. Mükemmel, hadi başlayalım. En los episodios 55 y 56 hablé de tópicos de España. In episodes 55 and 56 I talked about topics from Spain. 55\. ve 56. bölümlerde İspanya'dan konular hakkında konuştum. En concreto, de Andalucía y de Cataluña. Specifically, Andalusia and Catalonia. Özellikle Endülüs ve Katalonya. Hoy me gustaría añadir más tópicos incorporando a Madrid y a los madrileños. Heute möchte ich weitere Themen zu Madrid und den Menschen in Madrid hinzufügen. Today I would like to add more topics incorporating Madrid and Madrid. Bugün Madrid'i ve Madrid halkını içeren daha fazla konu eklemek istiyorum. Antes de continuar, me gustaría explicarte algo que me pasó con los anteriores episodios de tópicos. Bevor ich fortfahre, möchte ich etwas erklären, das mir mit den vorherigen Folgen von Themen passiert ist. Before continuing, I would like to explain something that happened to me with the previous episodes of topics. Devam etmeden önce önceki konu bölümleri ile başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Al poco tiempo de publicarlos, recibo un mensaje en Facebook de cierta persona. Kurz nachdem ich sie gepostet habe, bekomme ich eine Nachricht auf Facebook von einer bestimmten Person. Shortly after posting, I receive a message on Facebook from a certain person. Вскоре после их публикации я получаю сообщение на Facebook от одного человека. Bunları gönderdikten kısa bir süre sonra Facebook'ta belirli bir kişiden bir mesaj alıyorum. El mensaje decía algo así como: “Voy a encargarme personalmente de que te cierren tu podcast”. Die Nachricht lautete in etwa so: „Ich werde mich persönlich darum kümmern, dass Ihr Podcast abgeschaltet wird.“ The message said something like: "I'm going to personally take care of your podcast closing." В сообщении говорилось что-то вроде: "Я лично позабочусь о том, чтобы ваш подкаст был закрыт". Mesaj, "Podcast'inizin kapatıldığını bizzat göreceğim" gibi bir şey okudu. Es decir una amenaza. Ich meine eine Drohung. That is to say, a threat. Bir tehdit anlamına gelir. Yo pensé…quizás fue el tema de los tópicos, que no le gustó. Ich dachte… vielleicht war es das Thema der Themen, die ihm nicht gefielen. I thought ... maybe it was the topic of the topics, that he did not like. Düşündüm… belki de sevmediği konuların konusuydu. Quizás esta persona se sienta ofendida. Vielleicht ist diese Person beleidigt. Maybe this person feels offended. Belki de bu kişi gücenmiştir. Yo le contesté preguntando si había alguna cosa que le había molestado. Ich antwortete ihm mit der Frage, ob ihn irgendetwas gestört habe. I answered by asking if there was anything that had bothered him. Onu rahatsız eden bir şey olup olmadığını sorarak ona cevap verdim. No he recibido ninguna respuesta todavía. Ich habe noch keine Antwort erhalten. I have not received any response yet. Henüz herhangi bir yanıt almadım. A ver, en los episodios de los tópicos lo mencioné y lo repetiré aquí: un tópico es una percepción que tienen algunas personas que no viven en la zona. Mal sehen, in den Episoden der Themen habe ich es erwähnt und ich werde es hier wiederholen: Ein Thema ist eine Wahrnehmung, die einige Leute haben, die nicht in der Gegend leben. Let's see, in the episodes of the topics I mentioned it and I will repeat it here: a topic is a perception that some people who do not live in the area have. Bakalım, bahsettiğim konuların bölümlerinde ve burada tekrar edeceğim: konu, o bölgede yaşamayan bazı insanların sahip olduğu bir algıdır. A veces los tópicos pueden ser injustos, porque no son verdad. Klischees können manchmal unfair sein, weil sie nicht wahr sind. Sometimes the topics may be unfair, because they are not true. Bazen konular haksız olabilir çünkü doğru değiller. Mi opinión personal es que la gran mayoría de tópicos negativos son más bien injustos, y los tópicos positivos son generalmente ciertos. Ich persönlich bin der Meinung, dass die meisten negativen Klischees eher unfair sind, während die positiven Klischees im Allgemeinen zutreffen. My personal opinion is that the vast majority of negative topics are rather unfair, and positive topics are generally true. Kişisel görüşüm, olumsuz klişelerin büyük çoğunluğunun oldukça haksız olduğu ve olumlu klişelerin genellikle doğru olduğu yönündedir.

Quizás esa persona se pensó que estaba criticando a Andalucía o Cataluña. Vielleicht dachte der Betreffende, er kritisiere Andalusien oder Katalonien. Maybe that person thought he was criticizing Andalusia or Catalonia. Belki de o kişinin Endülüs veya Katalonya'yı eleştirdiği düşünülüyordu. ¡En absoluto! Absolut! Absolutely! Kesinlikle! Si revisas los episodios, verás que simplemente quiero presentar una parte de la cultura popular, que son los tópicos, porque así puedes entender mejor a los españoles. Wenn Sie sich die Folgen ansehen, werden Sie feststellen, dass ich einfach einen Teil der Populärkultur präsentieren möchte, um die es geht, denn so können Sie das Spanische besser verstehen. If you review the episodes, you will see that I simply want to present a part of the popular culture, which are the topics, because that way you can better understand the Spaniards. Bölümleri incelerseniz, klişe olan popüler kültürün bir bölümünü sunmak istediğimi göreceksiniz, çünkü bu şekilde İspanyolca'yı daha iyi anlayabilirsiniz. Lo mejor es viajar a la zona y comprobar por uno mismo como es. Am besten reist du in die Gegend und schaust dir selbst an, wie es ist. It is best to travel to the area and see for yourself how it is. Bölgeye seyahat etmek ve nasıl bir yer olduğunu kendiniz görmek en iyisidir. Bueno, pues continuemos. Well, let's continue. Pekala, devam edelim. Hoy toca Madrid, la capital de España y sus habitantes. Heute ist Madrid, die Hauptstadt Spaniens, und seine Einwohner. Today touches Madrid, the capital of Spain and its inhabitants. Bugün İspanya'nın ve sakinlerinin başkenti Madrid. Tópico: “Los madrileños son chulos”. Thema: „Die Madrider sind cool“. Topic: "The locals are cool". Konu: "Madrid halkı havalı." Bien, si no sabes que quiere decir “ser chulo”, básicamente es ser arrogante. Nun, wenn Sie nicht wissen, was "cool" bedeutet, ist es im Grunde genommen arrogant. Well, if you do not know what it means to be "cool," it's basically being arrogant. "Havalı"nın ne anlama geldiğini bilmiyorsan, bu temelde kibirli olmaktır. Una persona chula es una persona que habla y se comporta con arrogancia. Ein eingebildeter Mensch ist eine Person, die arrogant spricht und sich arrogant verhält. A cool person is a person who speaks and behaves arrogantly. Havalı insan, kibirli konuşan ve davranan kişidir. Yo creo que en general la gente de Madrid no es chula. Ich denke, dass die Madrider im Allgemeinen nicht cool sind. I think that in general the people of Madrid are not cool. Genel olarak Madrid halkının havalı olmadığını düşünüyorum. He conocido a varios madrileños que son precisamente lo contrario, gente humilde, trabajadora y abierta. Ich habe mehrere Madrileños kennen gelernt, die genau das Gegenteil sind: bescheidene, fleißige und aufgeschlossene Menschen. I have met several people from Madrid who are precisely the opposite, humble, hardworking and open people. Madrid'den tam tersi, alçakgönüllü, çalışkan ve açık insanlar olan birkaç kişiyle tanıştım. No obstante, también es verdad que hay cierta gente que quizás se piense que es más importante porque vive en la capital. Es stimmt aber auch, dass manche Menschen für wichtiger gehalten werden, weil sie in der Hauptstadt leben. However, it is also true that there are certain people who may think that it is more important because they live in the capital. Ancak, başkentte yaşadıkları için daha önemli olduklarını düşünen bazı insanlar olduğu da doğrudur. También muchas personas de Madrid tienen un cierto acento madrileño que puede dar la sensación de que es chulería. Auch viele Leute aus Madrid haben einen gewissen Madrider Akzent, der das Gefühl geben kann, dass es übermütig ist. Also many people in Madrid have a certain Madrid accent that can give the impression that it is bragging. Ayrıca Madrid'den pek çok insan, ukala olduğu izlenimini verebilecek belirli bir Madrid aksanına sahiptir. Yo no lo sé imitar mucho, pero es algo así: “A ver, aquí en Madrid, tenemos lo mejor”. Ich weiß nicht, wie ich es nachahmen soll, aber es geht ungefähr so: „Mal sehen, hier in Madrid haben wir die Besten“. I do not know how to imitate much, but it's something like this: "Let's see, here in Madrid, we have the best". Onu nasıl taklit edeceğimi bilmiyorum ama şöyle bir şey: “Bakalım, burada Madrid'de en iyisi bizde”. Bueno, es un poco exagerado. Nun, das ist ein wenig übertrieben. Well, it's a little exaggerated. Bu biraz abartı oldu. Tópico: “Son acogedores”. Thema: "Sie sind einladend". Topic: "They're welcoming." Konu: "Hoş karşılıyorlar." Ser acogedor quiere decir que eres amable con alguien que acaba de llegar, e intentas hacerle sentir bien. Willkommen zu sein bedeutet, dass Sie jemandem gegenüber freundlich sind, der gerade angekommen ist, und Sie versuchen, ihm ein gutes Gefühl zu geben. Being welcoming means that you are kind to someone who has just arrived, and you try to make them feel good. Быть гостеприимным означает, что вы доброжелательно относитесь к человеку, который только что приехал, и стараетесь, чтобы он чувствовал себя хорошо. Konuksever olmak, yeni gelen birine karşı nazik olmanız ve onları iyi hissettirmeye çalışmanız anlamına gelir. Una de las actividades preferidas de los madrileños es “llevar de cañas a alguien”. Eine der Lieblingsbeschäftigungen der Madrider ist „mit jemandem ein Bier trinken“. One of the favorite activities of the people of Madrid is "carry someone's cane". Madrid halkının en sevdiği aktivitelerden biri “birini içmeye götürmek”. Una caña es un vaso de cerveza. A cane is a glass of beer. Bir bira bir bardak biradır. Pues bien, es normal en Madrid llevar a alguien de cañas a diferentes bares. Well, it's normal in Madrid to take someone from cañas to different bars. Madrid'de birini cañas'tan farklı barlara götürmek normaldir. La expresión “¿vamos de cañas?” es bastante común. Der Ausdruck "Lass uns ein Bier trinken gehen?" es ist ziemlich üblich. The expression "are we going from reeds?" Is quite common. "Bastona gidelim mi?" oldukça yaygındır. Mis padres han ido más a Madrid que yo por temas familiares. Meine Eltern sind öfter als ich aus familiären Gründen nach Madrid gefahren. My parents have gone more to Madrid than me because of family issues. Мои родители бывали в Мадриде чаще, чем я, по семейным обстоятельствам. Ailem, ailevi nedenlerle Madrid'e benden daha çok gitti. Me explican que allí son bastante amables y que intentan siempre que estés bien y que no te falte de nada. Sie erklären mir, dass sie dort sehr freundlich sind und sich immer darum kümmern, dass es dir gut geht und es dir an nichts fehlt. They explain to me that there they are quite friendly and that they try as long as you are well and that you do not miss anything. Они объяснили мне, что там довольно дружелюбная обстановка и что они всегда стараются убедиться, что у вас все хорошо и что вы ни в чем не испытываете недостатка. Bana orada oldukça arkadaş canlısı olduklarını ve her zaman iyi olmanızı ve hiçbir eksiğinizin olmamasını sağlamaya çalıştıklarını açıklıyorlar. Eso es bueno saberlo si visitas algún día la capital. Das ist gut zu wissen, wenn Sie eines Tages die Hauptstadt besuchen. That's good to know if you visit the capital one day. Başkenti ziyaret edip etmediğinizi bilmek güzel. Tópico: “Atascos muy grandes”. Thema: "Sehr große Verkehrsstaus". Topic: "Very large traffic jams". Konu: "Çok büyük trafik sıkışıklığı".

Por desgracia, este tópico parece ser cierto. Leider scheint diese Binsenweisheit zuzutreffen. Unfortunately, this topic seems to be true. Ne yazık ki, bu klişe doğru gibi görünüyor. Hay muchísimo tráfico en Madrid, y eso hace que, aunque las infraestructuras sean bastante buenas, haya muchos atascos. In Madrid herrscht viel Verkehr, und das bedeutet, dass es trotz recht guter Infrastruktur zu vielen Staus kommt. There is a lot of traffic in Madrid, and that means that, although the infrastructure is quite good, there are many traffic jams. Madrid'de çok fazla trafik var ve bu, altyapı oldukça iyi olmasına rağmen birçok trafik sıkışıklığı olduğu anlamına geliyor. Un atasco, por si no lo sabes, es un exceso de coches. Ein Stau, falls Sie es nicht wissen, ist ein Übermaß an Autos. A traffic jam, in case you do not know it, is an excess of cars. Trafik sıkışıklığı, belki bilmiyorsunuzdur, arabaların fazlalığıdır. En inglés “traffic jam”. Auf Englisch "traffic jam" (Stau). In English "traffic jam". İngilizce'de "trafik sıkışıklığı". Curiosamente, también hay otra palabra para definir un atasco, que es “embotellamiento”. Interessanterweise gibt es auch ein anderes Wort für einen Stau, nämlich "Engpass". Interestingly, there is also another word to define a traffic jam, which is "bottling". Merakla, trafik sıkışıklığını tanımlayan başka bir kelime daha var, o da "trafik sıkışıklığı". Ahora que estoy pensando en esta palabra, tiene gracia. Jetzt, wo ich über dieses Wort nachdenke, ist es komisch. Now that I'm thinking about this word, it's funny. Сейчас, когда я думаю об этом слове, оно забавно. Şimdi bu kelimeyi düşündüğüme göre, komik. Embotellamiento viene de botella. Bottling comes from the bottle. Şişeleme şişeden gelir. Es como poner muchas botellas en un sitio, pero sin embargo, son coches :) A veces el español puede ser realmente curioso. Es ist, als würde man viele Flaschen an einen Ort stellen, aber trotzdem sind es Autos :) Manchmal kann Spanisch wirklich neugierig sein. It's like putting lots of bottles in one place, but nevertheless, they are cars :) Sometimes Spanish can be really funny. Bir sürü şişeyi bir yere koymak gibi ama yine de araba bunlar :) Bazen İspanyollar gerçekten meraklı olabiliyor. Tópico: "Viven estresados” Cierto. Thema: "Sie leben unter Stress" Stimmt. Topic: "They live stressed" True. Konu: "Stresli yaşıyorlar" Doğru. En la capital la vida es muy dinámica, y en parte por los atascos, y en parte por el tipo de vida, el estrés es más alto que en cualquier otra ciudad más pequeña. In der Hauptstadt ist das Leben sehr dynamisch, und teils wegen der Staus, teils wegen der Art des Lebens ist der Stress höher als in jeder anderen kleineren Stadt. In the capital, life is very dynamic, and partly because of the traffic jams, and partly because of the type of life, stress is higher than in any other smaller city. Başkentte hayat çok dinamiktir ve kısmen trafik sıkışıklığından ve kısmen de yaşam türünden dolayı stres diğer küçük şehirlere göre daha yüksektir. Tópico: “Siempre llegan tarde”. Thema: "Sie sind immer zu spät". Topic: "They're always late." Konu: “Hep geç kalıyorlar”. Bueno, decir “siempre” es una exageración, pero creo que unos minutos tarde sí que acostumbran a llegar. Nun, "immer" zu sagen, ist übertrieben, aber ich denke, dass sie ein paar Minuten zu spät ankommen. Well, saying "always" is an exaggeration, but I think that a few minutes later they usually get there. "Her zaman" demek bir abartı ama bence birkaç dakika geç gelme eğilimi var. Es normal si tenemos en cuenta los embotellamientos o atascos, y el ritmo de vida que tienen. Es ist normal, wenn wir Staus und das Tempo des Lebens berücksichtigen, das sie haben. It is normal if we consider the traffic jams or traffic jams, and the pace of life they have. Trafik sıkışıklığını veya trafik sıkışıklığını ve sahip oldukları yaşam ritmini hesaba katarsak normaldir. Si alguien no llega puntual y llama, puede decir algo como: “estoy llegando” o “estoy aparcando" por teléfono. Wenn jemand nicht pünktlich ist und anruft, können Sie so etwas wie „Ich komme“ oder „Ich parke“ auf das Telefon sagen. If someone does not arrive on time and calls, you can say something like: "I'm arriving" or "I'm parking" over the phone. Birisi zamanında gelmez ve ararsa, telefonda "Geliyorum" veya "Park ediyorum" gibi bir şey diyebilirsiniz. En realidad, el “estoy llegando” o el “estoy aparcando” quiere decir que aún falta tiempo para llegar. Eigentlich bedeutet das „Ich komme“ oder das „Ich parke“, dass noch Zeit zum Ankommen ist. Actually, the "I'm coming" or the "I'm parking" means that there's still time to get there. В действительности "я подъезжаю" или "я паркуюсь" означает, что впереди еще есть время. Aslında, "Geliyorum" veya "Park ediyorum", varmak için hala zaman olduğu anlamına gelir. Tópico: “Son del Real Madrid”. Thema: „Die sind von Real Madrid“. Topic: "They are Real Madrid." Konu: "Onlar Real Madrid'den". Ah claro, como vives en Madrid, tu equipo de fútbol favorito es el Real Madrid, ¿no? Oh sure, since you live in Madrid, your favorite football team is Real Madrid, right? Tabii, Madrid'de yaşadığına göre en sevdiğin futbol takımı Real Madrid, değil mi? Bueno, pues no necesariamente. Nun, nicht unbedingt. Well, not necessarily. Pekala, şart değil. Primero de todo, en Madrid hay más de un equipo de fútbol. First of all, in Madrid there is more than one football team. Her şeyden önce, Madrid'de birden fazla futbol takımı var. Aparte del Real Madrid, hay otros equipos como el Atlético de Madrid o el Rayo Vallecano. Apart from Real Madrid, there are other teams like Atlético de Madrid or Rayo Vallecano. Real Madrid dışında Atlético de Madrid veya Rayo Vallecano gibi başka takımlar da var. Además, aunque parezca mentira, hay bastantes seguidores del equipo de fútbol del Barcelona y de otros equipos de España. Seltsamerweise gibt es auch einige Anhänger der Fußballmannschaft von Barcelona und anderer Mannschaften in Spanien. In addition, although it seems incredible, there are quite a few followers of the Barcelona football team and other teams from Spain. Ayrıca, garip bir şekilde, Barselona futbol takımının ve İspanya'daki diğer takımların epeyce hayranı var. Tópico: “Todos son de fuera”. Thema: „Alle sind von außen“. Topic: "Everyone is from the outside." Тема: "Они все извне". Konu: "Hepsi yurt dışından."

Bueno, es una exageración, pero sí es cierto que una parte muy importante de la gente de Madrid tiene familia en otras provincias de España. Well, it's an exaggeration, but it is true that a very important part of the people of Madrid has family in other provinces of Spain. Bu bir abartı ama Madrid halkının çok önemli bir kısmının İspanya'nın diğer illerinde aileleri olduğu doğru. Es muy típico decir que en vacaciones “me voy al pueblo”. Es ist sehr typisch, im Urlaub zu sagen: „Ich fahre in die Stadt“. It is very typical to say that on vacation "I'm going to the town". Tatilde "şehre gidiyorum" demek çok tipik. Puede ser en Andalucía, en Castilla, etc. Es kann in Andalusien, in Kastilien usw. sein. It can be in Andalusia, in Castile, etc. Endülüs'te, Kastilya'da vs. olabilir. De acuerdo, ahora, a través de estos tópicos y de lo que he hablado, puedes conocer un poco más la capital de España. Okay, now, through these topics and what I've talked about, you can learn a little more about the capital of Spain. Tamam, şimdi bu konular ve anlattıklarımla İspanya'nın başkenti hakkında biraz daha bilgi sahibi olabilirsiniz. Más adelante voy a hacer más episodios para hablar de lo que ofrece la ciudad de Madrid. Später werde ich weitere Folgen machen, um darüber zu sprechen, was die Stadt Madrid zu bieten hat. Later I will do more episodes to talk about what the city of Madrid offers. Daha sonra Madrid şehrinin neler sunduğu hakkında konuşmak için daha fazla bölüm yapacağım. Bueno, no solamente de Madrid, sino de otras partes de España. Nun, nicht nur aus Madrid, sondern aus anderen Teilen Spaniens. Well, not only from Madrid, but from other parts of Spain. Sadece Madrid'den değil, İspanya'nın diğer bölgelerinden. Perfecto, pasamos ahora a la siguiente sección, el Punto de Vista. Perfect, we turn now to the next section, the Point of View. Mükemmel, şimdi bir sonraki bölüme geçiyoruz, Bakış Açısı.

PUNTO DE VISTA (mejora tu gramática) Funciona de la siguiente manera: Te voy a explicar la misma historia dos veces. POINT OF VIEW (improve your grammar) Here's how it works: I'm going to tell you the same story twice. BAKIŞ AÇISI (gramerinizi geliştirin) Şöyle çalışır: Size aynı hikayeyi iki kez anlatacağım. La segunda vez cambiaré el punto de vista gramatical. The second time I will change the grammatical point of view. İkinci kez gramer bakış açısını değiştireceğim. Simplemente disfruta e intenta ver los cambios que se producen. Simply enjoy and try to see the changes that occur. Sadece tadını çıkarın ve meydana gelen değişiklikleri görmeye çalışın. Pere, de Barcelona, visitó a su primo de Madrid el año pasado. Pere aus Barcelona besuchte letztes Jahr seinen Cousin aus Madrid. Pere, from Barcelona, ​​visited his cousin in Madrid last year. Barselona'dan Pere, geçen yıl Madrid'den kuzenini ziyaret etti. Pere nunca había estado en la capital, así que tenía algunas ideas preestablecidas. Pere war noch nie in der Hauptstadt gewesen, also hatte er einige vorgefertigte Ideen. Pere had never been to the capital, so he had some pre-established ideas. Pere başkente hiç gitmemişti, bu yüzden bazı önceden belirlenmiş fikirleri vardı. Por ejemplo, él pensaba que todo el mundo sería muy chulo con él, y que vería mucho estrés, porque, claro, era la capital. Zum Beispiel dachte er, dass alle sehr cool mit ihm sein würden und dass er viel Stress sehen würde, weil es natürlich die Hauptstadt war. For example, he thought that everyone would be very cool with him, and that he would see a lot of stress, because, of course, it was the capital. Örneğin, herkesin onunla çok iyi anlaşacağını ve çok fazla stres göreceğini düşündü çünkü tabii ki başkentti. Salió de Barcelona con el AVE, el tren de gran velocidad español. Er verließ Barcelona mit dem AVE, dem spanischen Hochgeschwindigkeitszug. He left Barcelona with the AVE, the Spanish high-speed train. Он отправился из Барселоны на AVE, испанском скоростном поезде. İspanyol hızlı treni AVE ile Barselona'dan ayrıldı. Cuando llegó a la estación de Madrid La Puerta de Atocha, vio a su primo Ernesto. When he arrived at the Madrid station La Puerta de Atocha, he saw his cousin Ernesto. Madrid La Puerta de Atocha istasyonuna vardığında kuzeni Ernesto'yu gördü. Ernesto le dijo: “¡Qué pasa primito! Ernesto sagte zu ihm: „Was ist los, kleiner Cousin! Ernesto told him: "What's up, little cousin! Эрнесто сказал: "Как дела, кузен! Ernesto ona şöyle dedi: “Naber kuzen! !Cuánto tiempo sin verte! Lange nicht gesehen! How long without seeing you! Uzun zamandır görüşemedik! ”, y como buen madrileño, le invitó a unas cañas en el bar de la estación. “, und wie ein guter Madrilene lud er ihn auf ein paar Bierchen an der Bahnhofsbar ein. ", And like a good Madrileño, he invited him to some cañas in the bar of the station. ”ve Madridli iyi bir adam olarak onu istasyon barında bira içmeye davet etti. A continuación subieron al coche, y después de 20 minutos de tráfico muy intenso -había un ligero atasco-, llegaron a casa de Ernesto. Then they got into the car, and after 20 minutes of very intense traffic - there was a slight traffic jam - they arrived at Ernesto's house. Sonra arabaya bindiler ve 20 dakikalık çok yoğun trafikten sonra -hafif bir trafik sıkışıklığı vardı- Ernesto'nun evine vardılar. En el balcón, Pere vio una bandera del Atlético de Madrid. On the balcony, Pere saw a flag of Atlético de Madrid. Pere balkonda bir Atletico de Madrid bayrağı gördü. Su primo era un gran aficionado de este equipo. Sein Cousin war ein großer Fan dieses Teams. His cousin was a great fan of this team. Kuzeni bu takımın büyük bir hayranıydı. Dentro de la casa, estaba toda la familia. Im Haus war die ganze Familie. Inside the house, was the whole family. Evin içinde bütün aile vardı. Eran todos muy acogedores. Sie waren alle sehr herzlich. They were all very welcoming. Hepsi çok misafirperverdi. Pere pasó unos días esplendidos visitando la capital, comiendo callos madrileños y disfrutando del buen tiempo. Pere verbrachte ein paar herrliche Tage damit, die Hauptstadt zu besuchen, Kutteln aus Madrid zu essen und das gute Wetter zu genießen. Pere spent a few splendid days visiting the capital, eating tripe from Madrid and enjoying the good weather. Pere başkenti ziyaret ederek, Madrid işkembesi yiyerek ve güzel havanın tadını çıkararak harika günler geçirdi. Ya volviendo a casa, Pere pensó: “Sí, Madrid es muy bonito, ¡pero no tienen playa!”. Returning home, Pere thought: "Yes, Madrid is very beautiful, but they do not have a beach!". Eve dönen Pere şöyle düşündü: "Evet, Madrid çok güzel ama onların plajı yok!"

Bien, ahora cambiamos: Pasado, en primera persona: Yo, Pere, de Barcelona, visité a mi primo de Madrid. Well, now we change: Past, in first person: I, Pere, from Barcelona, ​​visited my cousin in Madrid. Pekala, şimdi değiştiriyoruz: Geçmiş, birinci şahıs olarak: Ben, Barselona'dan Pere, Madrid'den kuzenimi ziyaret ettim. Yo nunca había estado en la capital, así que tenía algunas ideas preestablecidas. I had never been to the capital, so I had some pre-established ideas. Başkente hiç gitmemiştim, bu yüzden önceden belirlenmiş bazı fikirlerim vardı. Por ejemplo, yo pensaba que todo el mundo sería muy chulo conmigo, y que vería mucho estrés, porque, claro, era la capital. For example, I thought everyone would be very cool with me, and that I would see a lot of stress, because, of course, it was the capital. Örneğin, herkesin bana çok iyi davranacağını ve çok fazla stres göreceğimi düşündüm çünkü tabii ki başkentti. Salí de Barcelona con el AVE, el tren de gran velocidad español. İspanyol hızlı treni AVE ile Barselona'dan ayrıldım. Cuando llegué a la estación de Madrid La Puerta de Atocha, vi a mi primo Ernesto. Madrid La Puerta de Atocha istasyonuna vardığımda kuzenim Ernesto'yu gördüm. Ernesto me dijo: “¡Qué pasa primito! Ernesto told me: "What's up little cousin! Ernesto bana şöyle dedi: “Naber kuzen! !Cuánto tiempo sin verte! How long without seeing you! Uzun zamandır görüşemedik! Y como buen madrileño, me invitó a unas cañas en el bar de la estación. And like a good Madrilenian, he invited me to some cañas in the bar of the station. Madridli iyi bir adam gibi, beni istasyon barında bira içmeye davet etti. A continuación subimos al coche, y después de 20 minutos de tráfico muy intenso -había un ligero atasco-, llegamos a casa de Ernesto. Then we got into the car, and after 20 minutes of very intense traffic-there was a slight traffic jam-we arrived at Ernesto's house. Sonra arabaya bindik ve 20 dakikalık çok yoğun trafikten sonra -hafif bir trafik sıkışıklığı vardı- Ernesto'nun evine geldik. En el balcón, vi una bandera del Atlético de Madrid. On the balcony, I saw a flag of Atlético de Madrid. Balkonda bir Atletico de Madrid bayrağı gördüm. Mi primo era un gran aficionado de ese equipo. My cousin was a great fan of that team. Kuzenim o takımın büyük bir hayranıydı. Dentro de la casa, estaba toda la familia. Inside the house, was the whole family. Evin içinde bütün aile vardı. Eran todos muy acogedores. They were all very welcoming. Hepsi çok misafirperverdi. Pasé unos días esplendidos visitando la capital, comiendo callos madrileños y disfrutando del buen tiempo. I spent a few splendid days visiting the capital, eating tripe from Madrid and enjoying the good weather. Başkenti ziyaret ederek, Madrid işkembesi yiyerek ve güzel havanın tadını çıkararak harika günler geçirdim. Ya volviendo a casa, pensé: “Sí, Madrid es muy bonito, ¡pero no tienen playa!”. Returning home, I thought: "Yes, Madrid is very beautiful, but they do not have a beach!". Eve döndüğümde şöyle düşündüm: "Evet, Madrid çok güzel ama kumsalları yok!" Perfecto, muy bien. Mükemmel, çok iyi. ¿Qué te parece esta técnica? What do you think of this technique? Bu teknik hakkında ne düşünüyorsunuz? Por cuestión de tiempo no puedo desarrollar una historia completa. For a matter of time I can not develop a complete story. Bir süre için tam bir hikaye geliştiremiyorum. En mis cursos sí que creo historias ricas de contexto que te permiten recordar aún más las estructuras, vocabulario y gramática. In my courses I do create stories rich in context that allow you to remember structures, vocabulary and grammar even more. Kurslarımda, yapıları, kelimeleri ve dilbilgisini daha da fazla hatırlamanıza izin veren, bağlam açısından zengin hikayeler oluşturuyorum. Puedes visitar www.unlimitedspanish.com y comprobar cuál es el curso más adecuado para ti. You can visit www.unlimitedspanish.com and check which course is right for you. www.unlimitedspanish.com adresini ziyaret edebilir ve sizin için en uygun kursun hangisi olduğunu kontrol edebilirsiniz. Bueno, esto es todo por hoy. Well, that's it for today. Bugünlük bu kadar. Voy a prepararme unos callos madrileños, un plato típico de la capital. I'm going to prepare some Madrid tripe, a typical dish of the capital. Başkentin tipik bir yemeği olan Madrid işkembesi yapacağım. Hasta la semana que viene. Until next week. Gelecek haftaya kadar. ¡Un saludo y un abrazo! A greeting and a hug! Bir selamlama ve kucaklama!