×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: cookie policy.


image

TEDx Turkey, Ters Momentum Mümkün mü? | Kaan Kayabalı | TEDxIstanbul

Ters Momentum Mümkün mü? | Kaan Kayabalı | TEDxIstanbul

Transcriber: Selen Yetiş Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Herkese selamlar. Ben Kaan.

Onedio.com'un kurucusuyum.

''TED'de konuşma yapmak ister misin?'' dediler. Gurur duyarım dedim.

Ne anlatacağım? Momentum dediler.

Ben elektronik mühendisiyim.

Momentum denilince benim aklıma

kütle çarpı hız geliyor.

Yani bunu nasıl anlatacağım?

Bir Google'a gireyim, momentum yazayım

bakalım benim bilmediğim başka anlamı var mı konuşmamı üzerine kurabileceğim diye Google'a girdim.

Momentum yazdım.

Yani beklenildiği gibi kütle çarpı hız çıktı. Ama orada çok kritik bir nokta vardı.

Momentum vektörel bir niceliktir.

Yani bir yönü ve büyüklüğü vardır diyordu.

Ben de konuşmamı bunun üzerine kurgulamaya karar verdim. Şimdi momentum sanki hep iyi bir şey gibi anlatıyoruz. Ama söylediğim gibi bunun bir yönü var.

Hayatımızda hep momentum bize pozitif etkide bulunmuyor. O kadar kötü zamanlar geçiriyoruz ki.

Yani bu dibe vuruşlarımız da aslında bir momentum. Ama önemli olan o dibe vurduğumuz anlardan nasıl çıkıyoruz? Girişimcilik hayatımdan örneklerle, keyifli örneklerle, eğlenceli örneklerle. Ankaralı, memur çocuğu, bir elektronik mühendisi nasıl geldi; şuan İstanbul'da dijital medya sektörünü değiştirmeye çalışıyor, bu noktaya nasıl geldim onu anlatmak istiyorum. Şimdi bahsettiğim gibi aslında hayat da iş dünyası da hep böyle gidiyor. İşte yukarı momentumlar aşağı momentumlar. Sonunda amaç o dibe vurduğunuz noktadan

tecrübe ile daha yukarıya çıkmak.

Yıl 2005, ODTÜ Elektronik Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Bitirme projemiz var.

Bitirme projemiz: Bir tane eğik düzlem var, eğik düzlem üzerine çiviler çakılmış,

bir tane pinpon topu bırakılıyor tepeden.

O pinpon topu çivilere çarpa çarpa

rastgele bir yerden düşüyor.

Bizim projemiz de bunu yakalayacak robot bir kol yapmak. Bir tane kamera koyduk.

Kamera topun hareketlerini analiz edip,

o robot kolu hareket ettirerek topun yakalanmasını sağlıyor. Çok güzel bir proje oldu.

Bununla uğraşırken bir gün arkadaşlarla oturuyoruz. İşte üniversite ortamı.

Başka bir arkadaş geldi muhabbete yeni.

Dedi ki: "Abi bugün halı sahada o kadar güzel bir gol attım ki, keşke bunun videosu olsaydı da size gösterebilseydim." Orada hemen tabi biz de dedik pinpon topunu takip edebiliyoruz kamerayla. Herhalde halı sahada da futbol topunu takip ederiz. Bir tane kamera sistemi yaparız, maçları kaydeder. Böylece insanlar da işte güzel hareketlerini, güzel gollerini maç sonrası arkadaşlarına gösterirler.

İşte süper fikir, parayı vurduk.

Türkiye'de on iki bin tane halı saha var.

Bin tanesi alsa, tanesi on bin liradan on milyon dolar... Oh yürüdük.

Tabii aile memur olunca, üniversite de bitecek, beklenti işte oğlum Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okudun. Gir işte ASELSAN'da çalış, Turkcell'de çalış. Türkiye'nin büyük şirketlerinden birinde çalış. Ben dedim: "Baba işte halı sahalarda top takip sistemi yapacağım." (Gülüşmeler)

Annem bir süre konuşmadı benimle,

babam harçlıkları kesti.

Ama biz bu işe devam ettik ortakla.

Tam da o zaman "Yeni Fikirler Yeni İşler" yarışması var ODTÜ'de. O yarışmaya katıldık bu fikirle.

O yarışmada da ikinci olduk.

Bize on bin lira verdiler, bir de ofis verdiler. Her şey müthiş gidiyor, momentumu almışız. Başladık biz halı saha halı saha dolaşmaya. Yani sistemi yaptık.

Benim ortağım Demirhan, teknik tarafı yapıyor; ben de satışı üstlendim.

Ankara, İstanbul ve İzmir'deki bütün halı sahaları dolaştım. Bir tane satabildim.

(Gülüşmeler)

6 ay önce her şey çok güzel giderken

birdenbire öğle yemeklerinde evden

ekmek arası salam kaşar getirdiğimiz bir noktaya geldik. Kara kara düşünüyoruz ne yapacağız, ne edeceğiz diye. Ondan sonra baktık bizim çok güzel bir teknolojimiz var aslında orada. Şampiyonlar Ligi maçlarında hani kim kaç kilometre koştu gösterilir ya. Biz aynı şeyi yapıyoruz aslında.

Kameradan insanları ve topu takip edebiliyoruz. Bu teknoloji ile neler yapabiliriz diye araştırmaya başladık ve insan sayma sistemi diye bir şeyin popüler olduğunu gördük. Yani kamera koyuyorsunuz mağaza girişine, alışveriş merkezi girişine. Giren çıkan insanı sayıyor, işte hangi saatlerde kaç kişi giriyor, giren kişilerin kaçı alışveriş yapıyor

gibi çok güzel bir business analytics veren bir sistem var. Yurtdışında yeni trend oluyor.

Biz hemen sistemi buraya değiştirdik.

Yani halı sahada takip ettiğimiz adamları

alışveriş merkezinde takip etmeye başladık

ve bu sistem gerçekten tuttu.

Çok güzel işler almaya başladık.

İşte İstanbul'da Kanyon Alışveriş Merkezi, Cevahir Alışveriş Merkezi, havaalanlarındaki free shoplar, vs.

Gerçekten işler güzel gidiyor.

Sonra bize dediler ki:

"Ya siz insan sayıyorsanız çuval da sayarsınız." "E sayarız."

Gittik işte çimento fabrikasında, şeker fabrikasında çuval saydık. Sonra dediler:

"Siz insan sayıyorsunuz, çuval sayıyorsunuz. Zeytin sayabilir misiniz?" "Sayarız." dedik.

Mamara Birlik'e gittik zeytin saydık.

Sonra araç saymaya başladık trafikte,

bu EDS sistemlerine geçtik.

İşler her yerden gelmeye başladı bize.

(Gülüşmeler)

Ben 2010 yılında Hac'a gittim, Mekke'ye koyun saymaya. Orada 4milyon tane koyun kesiliyormuş.

İşler çok güzel.

Ama yine her zaman ki gibi 1 saniye sonra olacak kötü şeyi göremiyorsunuz. Türkmenistan'da bir projemiz vardı.

Türkmenistan bayağı değişik bir yer.

Nasıl anlatsam bilemiyorum ama.

Böyle bir presidenti var, başkan.

Darbe ile, yani orada seçim yok.

Her president darbe ile geliyor

ve önceki tüm yönetimi öldürüyorlar, asıyorlar falan. Değişik bir ülke yani.

O presidentin her gün kullandığı yolda

biz oraya plaka tanıma sistemi koyacağız.

Yani oradan geçen tüm araçların plakalarını okuyacağız ve onu sisteme kaydedeceğiz.

Çok güzel bir proje, çok büyük bir proje.

Benim ortağım artı 5 tane bizim ekipten mühendis Türkmenistan'a giti.

Şimdi çok güvenlikli bir proje ya

girerken bunların pasaportlarına el koydular. Dediler ki işte bu proje tamamlanınca size vereceğiz pasaportları, gideceksiniz. Bizim tahminimiz 2-3 haftada proje biter, dönerizdi. En son 4 ay geçmişti, benim ortağım beni arıyordu: "Kaan buraya gel! Bizi kurtar, bizi buradan göndermiyorlar." Mühendislerin aileleri arıyor:

"Oğlumuz nerede, ne yapacağız? Artık sorumluları devreye sokalım." Ben de diyorum ki:

"Buraya yeni gelen president orada iş yapan bir Türk iş adamının, önceki presidentle iş yaptığı için tüm mal varlığına el koydu, ülkeden çıkmasını engelledi.

Onu Türkiye'ye getirmek için

Cumhurbaşkanlığı'nın Ata Uçağı'nın gitmesi gerekti." Yani ben de Ata Uçağı'nı gönderemeyeceğime göre bu işi bir şekilde çözmemiz lazım.

Problem de şu: Şimdi biliyorsunuz plakalar gece üstüne ışık vurunca parlar. Reflektör bir yüzeyi vardır onun.

Türkmenistan'daki devlet plaklarında da bu reflektörlü yüzey yokmuş. O yüzden gece biz devlet plakalarını okuyamıyoruz ki president de asıl devlet plakalarından korkuyor.

O yüzden diyorlar ki sizin sisteminiz çalışmıyor. Bu sistemi tamamlamadan buradan adam çıkmaz. İşte ortağım arıyor.

"Kaan gel kurtar beni. Farelerle birlikte yaşıyoruz burada, kiralık evde."

Bir de o arada Türkiye'de olan projeler de sekteye uğradı. Bizim 6 kişi orada.

Türkiye'de iş olmuyor, para dönmüyor.

Birden bire bakmışız biz işler çok güzel giderken bankalara, sağa sola 700bin lira borçlanmışız. Bayağı dibe çökmüş bir duruma gelmişiz.

İşleri tamamlayamıyoruz.

Artık en son ODTÜ'den bilgisayar mühendisliği bölüm başkanı sağolsun bir yazı yazdı.

Teknik olarak bu mümkün değildir,

plakaların yenilenmesi gerekmektedir diye. O yazı gitti oraya, bakanlığa vesaire.

Çözüldü, sonra neyse geldi arkadaşlar.

Ama tabii biz de orda işler bayağı dibe vurma noktasına gelmişti. Dönünce zaten 5 mühendisin 5'i de istifa etti. Ortağım da neredeyse istafa edecekti, o edemedi. Bir şekilde biz ne yapacağız diye yeniden düşünmeye başladık. Yine çok radikal bir karar verdik

ve insan sayma sistemi dışındaki tüm ürünlerimizi öldürdük. Yani milyonlarca lira para harcadığımız,

aylarca üstünde emek olan,

işte plaka tanıma sistemleri olsun,

trafik analiz sistemleri olsun, diğer sayma sistemleri olsun hepsini ortadan kaldırdık ve tek bir ürüne odaklandık. Bu bizim gerçekten o negatif momentumdan pozitif momentuma geçmemizi sağladı

ve daha sonra Dünya çapında şuan 55 ülkede kullanılan bir insan sayma cihazı geliştirdik.

Şuan gün itibariyle 55'ten fazla ülkede kullanılıyor. Önümüzdeki yıl bu sayıyı 100'ün üstüne çıkartmaya çalışıyoruz. Belki Dünya'da kullanılan yüksek teknoloji, tamamen Türk üretimi birkaç üründen bir tanesi. Peki Onedio ne alaka, nasıl geldi?

Bir gün ben ofisteyim,

ODTÜ Teknokent'ten çeşitli basın mensuplarını başarılı firmalarla görüştürmeye getiriyorlar. Bize getirmişler.

Ben neler yaptığımızı anlatıyorum basın mensuplarına. Dedim ki işte insan sayma sistemleri yapıyoruz, trafik sistemleri yapıyoruz.

Bizim trafik sistemlerimiz de çok güzel.

Bir tane kamerayı koyuyorsun,

tüm yoldan geçen arabaların plakalarını algılayabiliyorsun. Çünkü yüksek çözünürlüklü bir sistemimiz var. Normal sistemler, İstanbul'da da görmüşsünüzdür, yolların üstünde konstrüksiyonlar vardır,

her şeride bakan bir tane kamera vardır.

Dedim ki: "Bunların arasından eğer geçilirse kör nokta olduğu için sistem okumayabiliyor."

Ha tamam falan, gittiler.

Ertesi gün bununla uyandım.

Tüm gazetelerde manşet:

Büyük kurnazlık! ODTÜ'lü bir firmanın sahibi EDS'yi yanıltma yöntemini buldu falan filan. Böyle tüm haberler şey yapıyor.

Beni bir yandan televizyon kanalları arıyor, gelin ana haber bültenine çıkın. Bu işi birlikte test edelim.

Bir yandan rektör arıyor. Ulan diyo sana sistem anlat diye getirdim, sen çakallık anlatmışsın.

Çünkü yorumlar falan, haberlerde görseniz. "İşte ODTÜ'lüler de böyle, kafası anca çakallıklara çalışıyo." filan diye millet giydirmiş.

Dedim ya hani ben onu anlatmadım orada. Ben aslında sistemin ne kadar iyi olduğunu, kendi avantajlarını anlattım.

Ama gazeteciler tabii bunu click yaratmak için, okunmak için bir şekilde kendilerine çevirmişler.

Herkesin aslında kendisini anlatabileceği,

neden geleneksel medyada insanların haberlerini başkası yapıyor ki? Herkes zaten sosyal medyada çok aktif. Twitter, facebook... Yani herkes, birer haber verme noktası hâline dönüşmüş zaten. Tek yapılması gereken bunu bir çatı altında toplayalım, firmalar girsin buraya, gazeteciler girsin, insanlar girsin kendi haberlerini,

kendi içeriklerini kendileri üretsinler

ve halk belirlesin hangi haber manşete çıkacak, hangi haber çok popüler dedik, Onedio'yu kurduk.

Yıl 2012.

Onedio'nun ilk hâli bu şekildeydi.

Tabii o zamanlar tamamen haber üzerine odaklandığımız için, insanlar haber yapsın, konular üzerinde konuşsun, haberciliği değiştirelim, medyayı değiştirelim, gazeteciliği değiştirelim gibi

bir vizyonumuz vardı.

Tabii kontrolü insanların eline bırakınca,

konuşmanın başında Esra Hanım'ın bahsettiği gibi daha eğlenceli, daha popüler, daha vakit geçirmeye yönelik içerikler konuşulmaya başlandı, onlar ön plana çıkmaya başladı. Onedio yavaş yavaş evrim geçirmeye başladı. Haberler her zaman oldu ama,

insanlar daha çok kendilerini ifade etmek için içerik üretmeye başladılar. Mesela geleneksel medyada asla göremeyeceğiniz, gerçekten İstanbul'da yaşayan; bir transeksüel birey girip Onedio'da profil oluşturup,

üzerine "İstanbul'da Transeksüel Olmanın Zorlukları" diye bir içerik oluşturabildi.

Geleneksel medyada bu nasıldı?

Ayşe Arman gider, bir transseksüelle

konuşur, bunu sansasyonel bir şekilde

köşesine taşır veya transeksüel kılığına girer, sokaklarda dolaşır, anılarını yazardı.

Yani bizde gerçekten bir transseksüel kadın yaşadığı zorlukları anlatabiliyor.

Bu tabii ki çok farklı noktalara geldi.

Gezi Parkı olaylarında mesela inanılmaz patladı Onedio, o momentum. Geleneksel medya gözlerini kapamışken

herkes gördüğü, bildiği şeyleri Onedio'da paylaşmaya başladı. Biz bunları derledik, insanlara sunduk.

Türkiye'den başlayıp İspanya'ya, Japonya'ya kadar çok büyük medya mecraları Onedio'yu kaynak göstererek Gezi Olayları'nı report eti.

Daha sonra tabii bu sistem kendisini geliştirdiği için daha çok insan içeri girdi, daha çok insan içerik üretmeye başladı, daha çok insan Onedio linki paylaşmaya başladı ve sadece 2 yılda Türkiye'nin en çok ziyaret edilen 19. sitesi olduk. Dünya'nın en çok ziyaret edilen ilk 1000 sitesi arasına girdik ve bu sürekli yükselmeye devam ediyor.

Hedefimiz 2015 yılı içerisinde ilk 10'a girmek. Özetlemek gerekirse; hepimizin hayatında kötü şeyler oluyor, bunun farkındayız. Önemli olan oradan bir şekilde çıkacağımızı bilip, orada hep mutlu kalmak ve geleceğe umutla bakmak. Teşekkürler.

(Alkışlar)


Ters Momentum Mümkün mü? | Kaan Kayabalı | TEDxIstanbul Ist umgekehrtes Momentum möglich? | Kaan Kayabalı | TEDxIstanbul Is Reverse Momentum Possible? | Kaan Kayabali | TEDxIstanbul La dynamique inverse est-elle possible ? | Kaan Kayabalı | TEDxIstanbul

Transcriber: Selen Yetiş Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Herkese selamlar. Ben Kaan.

Onedio.com'un kurucusuyum.

''TED'de konuşma yapmak ister misin?'' dediler. Gurur duyarım dedim.

Ne anlatacağım? Momentum dediler.

Ben elektronik mühendisiyim.

Momentum denilince benim aklıma

kütle çarpı hız geliyor.

Yani bunu nasıl anlatacağım?

Bir Google'a gireyim, momentum yazayım

bakalım benim bilmediğim başka anlamı var mı konuşmamı üzerine kurabileceğim diye Google'a girdim.

Momentum yazdım.

Yani beklenildiği gibi kütle çarpı hız çıktı. Ama orada çok kritik bir nokta vardı.

Momentum vektörel bir niceliktir.

Yani bir yönü ve büyüklüğü vardır diyordu.

Ben de konuşmamı bunun üzerine kurgulamaya karar verdim. Şimdi momentum sanki hep iyi bir şey gibi anlatıyoruz. Ama söylediğim gibi bunun bir yönü var.

Hayatımızda hep momentum bize pozitif etkide bulunmuyor. O kadar kötü zamanlar geçiriyoruz ki.

Yani bu dibe vuruşlarımız da aslında bir momentum. Ama önemli olan o dibe vurduğumuz anlardan nasıl çıkıyoruz? Girişimcilik hayatımdan örneklerle, keyifli örneklerle, eğlenceli örneklerle. Ankaralı, memur çocuğu, bir elektronik mühendisi nasıl geldi; şuan İstanbul'da dijital medya sektörünü değiştirmeye çalışıyor, bu noktaya nasıl geldim onu anlatmak istiyorum. Şimdi bahsettiğim gibi aslında hayat da iş dünyası da hep böyle gidiyor. İşte yukarı momentumlar aşağı momentumlar. Sonunda amaç o dibe vurduğunuz noktadan

tecrübe ile daha yukarıya çıkmak.

Yıl 2005, ODTÜ Elektronik Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Bitirme projemiz var.

Bitirme projemiz: Bir tane eğik düzlem var, eğik düzlem üzerine çiviler çakılmış,

bir tane pinpon topu bırakılıyor tepeden.

O pinpon topu çivilere çarpa çarpa

rastgele bir yerden düşüyor.

Bizim projemiz de bunu yakalayacak robot bir kol yapmak. Bir tane kamera koyduk.

Kamera topun hareketlerini analiz edip,

o robot kolu hareket ettirerek topun yakalanmasını sağlıyor. Çok güzel bir proje oldu.

Bununla uğraşırken bir gün arkadaşlarla oturuyoruz. İşte üniversite ortamı.

Başka bir arkadaş geldi muhabbete yeni.

Dedi ki: "Abi bugün halı sahada o kadar güzel bir gol attım ki, keşke bunun videosu olsaydı da size gösterebilseydim." Orada hemen tabi biz de dedik pinpon topunu takip edebiliyoruz kamerayla. Herhalde halı sahada da futbol topunu takip ederiz. Bir tane kamera sistemi yaparız, maçları kaydeder. Böylece insanlar da işte güzel hareketlerini, güzel gollerini maç sonrası arkadaşlarına gösterirler.

İşte süper fikir, parayı vurduk.

Türkiye'de on iki bin tane halı saha var.

Bin tanesi alsa, tanesi on bin liradan on milyon dolar... Oh yürüdük.

Tabii aile memur olunca, üniversite de bitecek, beklenti işte oğlum Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okudun. Gir işte ASELSAN'da çalış, Turkcell'de çalış. Türkiye'nin büyük şirketlerinden birinde çalış. Ben dedim: "Baba işte halı sahalarda top takip sistemi yapacağım." (Gülüşmeler)

Annem bir süre konuşmadı benimle,

babam harçlıkları kesti.

Ama biz bu işe devam ettik ortakla.

Tam da o zaman "Yeni Fikirler Yeni İşler" yarışması var ODTÜ'de. O yarışmaya katıldık bu fikirle.

O yarışmada da ikinci olduk.

Bize on bin lira verdiler, bir de ofis verdiler. Her şey müthiş gidiyor, momentumu almışız. Başladık biz halı saha halı saha dolaşmaya. Yani sistemi yaptık.

Benim ortağım Demirhan, teknik tarafı yapıyor; ben de satışı üstlendim.

Ankara, İstanbul ve İzmir'deki bütün halı sahaları dolaştım. Bir tane satabildim.

(Gülüşmeler)

6 ay önce her şey çok güzel giderken

birdenbire öğle yemeklerinde evden

ekmek arası salam kaşar getirdiğimiz bir noktaya geldik. Kara kara düşünüyoruz ne yapacağız, ne edeceğiz diye. Ondan sonra baktık bizim çok güzel bir teknolojimiz var aslında orada. Şampiyonlar Ligi maçlarında hani kim kaç kilometre koştu gösterilir ya. Biz aynı şeyi yapıyoruz aslında.

Kameradan insanları ve topu takip edebiliyoruz. Bu teknoloji ile neler yapabiliriz diye araştırmaya başladık ve insan sayma sistemi diye bir şeyin popüler olduğunu gördük. Yani kamera koyuyorsunuz mağaza girişine, alışveriş merkezi girişine. Giren çıkan insanı sayıyor, işte hangi saatlerde kaç kişi giriyor, giren kişilerin kaçı alışveriş yapıyor

gibi çok güzel bir business analytics veren bir sistem var. Yurtdışında yeni trend oluyor.

Biz hemen sistemi buraya değiştirdik.

Yani halı sahada takip ettiğimiz adamları

alışveriş merkezinde takip etmeye başladık

ve bu sistem gerçekten tuttu.

Çok güzel işler almaya başladık.

İşte İstanbul'da Kanyon Alışveriş Merkezi, Cevahir Alışveriş Merkezi, havaalanlarındaki free shoplar, vs.

Gerçekten işler güzel gidiyor.

Sonra bize dediler ki:

"Ya siz insan sayıyorsanız çuval da sayarsınız." "E sayarız."

Gittik işte çimento fabrikasında, şeker fabrikasında çuval saydık. Sonra dediler:

"Siz insan sayıyorsunuz, çuval sayıyorsunuz. Zeytin sayabilir misiniz?" "Sayarız." dedik.

Mamara Birlik'e gittik zeytin saydık.

Sonra araç saymaya başladık trafikte,

bu EDS sistemlerine geçtik.

İşler her yerden gelmeye başladı bize.

(Gülüşmeler)

Ben 2010 yılında Hac'a gittim, Mekke'ye koyun saymaya. Orada 4milyon tane koyun kesiliyormuş.

İşler çok güzel.

Ama yine her zaman ki gibi 1 saniye sonra olacak kötü şeyi göremiyorsunuz. Türkmenistan'da bir projemiz vardı.

Türkmenistan bayağı değişik bir yer.

Nasıl anlatsam bilemiyorum ama.

Böyle bir presidenti var, başkan.

Darbe ile, yani orada seçim yok.

Her president darbe ile geliyor

ve önceki tüm yönetimi öldürüyorlar, asıyorlar falan. Değişik bir ülke yani.

O presidentin her gün kullandığı yolda

biz oraya plaka tanıma sistemi koyacağız.

Yani oradan geçen tüm araçların plakalarını okuyacağız ve onu sisteme kaydedeceğiz.

Çok güzel bir proje, çok büyük bir proje.

Benim ortağım artı 5 tane bizim ekipten mühendis Türkmenistan'a giti.

Şimdi çok güvenlikli bir proje ya

girerken bunların pasaportlarına el koydular. Dediler ki işte bu proje tamamlanınca size vereceğiz pasaportları, gideceksiniz. Bizim tahminimiz 2-3 haftada proje biter, dönerizdi. En son 4 ay geçmişti, benim ortağım beni arıyordu: "Kaan buraya gel! Bizi kurtar, bizi buradan göndermiyorlar." Mühendislerin aileleri arıyor:

"Oğlumuz nerede, ne yapacağız? Artık sorumluları devreye sokalım." Ben de diyorum ki:

"Buraya yeni gelen president orada iş yapan bir Türk iş adamının, önceki presidentle iş yaptığı için tüm mal varlığına el koydu, ülkeden çıkmasını engelledi.

Onu Türkiye'ye getirmek için

Cumhurbaşkanlığı'nın Ata Uçağı'nın gitmesi gerekti." Yani ben de Ata Uçağı'nı gönderemeyeceğime göre bu işi bir şekilde çözmemiz lazım.

Problem de şu: Şimdi biliyorsunuz plakalar gece üstüne ışık vurunca parlar. Reflektör bir yüzeyi vardır onun.

Türkmenistan'daki devlet plaklarında da bu reflektörlü yüzey yokmuş. O yüzden gece biz devlet plakalarını okuyamıyoruz ki president de asıl devlet plakalarından korkuyor.

O yüzden diyorlar ki sizin sisteminiz çalışmıyor. Bu sistemi tamamlamadan buradan adam çıkmaz. İşte ortağım arıyor.

"Kaan gel kurtar beni. Farelerle birlikte yaşıyoruz burada, kiralık evde."

Bir de o arada Türkiye'de olan projeler de sekteye uğradı. Bizim 6 kişi orada.

Türkiye'de iş olmuyor, para dönmüyor.

Birden bire bakmışız biz işler çok güzel giderken bankalara, sağa sola 700bin lira borçlanmışız. Bayağı dibe çökmüş bir duruma gelmişiz.

İşleri tamamlayamıyoruz.

Artık en son ODTÜ'den bilgisayar mühendisliği bölüm başkanı sağolsun bir yazı yazdı.

Teknik olarak bu mümkün değildir,

plakaların yenilenmesi gerekmektedir diye. O yazı gitti oraya, bakanlığa vesaire.

Çözüldü, sonra neyse geldi arkadaşlar.

Ama tabii biz de orda işler bayağı dibe vurma noktasına gelmişti. Dönünce zaten 5 mühendisin 5'i de istifa etti. Ortağım da neredeyse istafa edecekti, o edemedi. Bir şekilde biz ne yapacağız diye yeniden düşünmeye başladık. Yine çok radikal bir karar verdik

ve insan sayma sistemi dışındaki tüm ürünlerimizi öldürdük. Yani milyonlarca lira para harcadığımız,

aylarca üstünde emek olan,

işte plaka tanıma sistemleri olsun,

trafik analiz sistemleri olsun, diğer sayma sistemleri olsun hepsini ortadan kaldırdık ve tek bir ürüne odaklandık. Bu bizim gerçekten o negatif momentumdan pozitif momentuma geçmemizi sağladı

ve daha sonra Dünya çapında şuan 55 ülkede kullanılan bir insan sayma cihazı geliştirdik.

Şuan gün itibariyle 55'ten fazla ülkede kullanılıyor. Önümüzdeki yıl bu sayıyı 100'ün üstüne çıkartmaya çalışıyoruz. Belki Dünya'da kullanılan yüksek teknoloji, tamamen Türk üretimi birkaç üründen bir tanesi. Peki Onedio ne alaka, nasıl geldi?

Bir gün ben ofisteyim,

ODTÜ Teknokent'ten çeşitli basın mensuplarını başarılı firmalarla görüştürmeye getiriyorlar. Bize getirmişler.

Ben neler yaptığımızı anlatıyorum basın mensuplarına. Dedim ki işte insan sayma sistemleri yapıyoruz, trafik sistemleri yapıyoruz.

Bizim trafik sistemlerimiz de çok güzel.

Bir tane kamerayı koyuyorsun,

tüm yoldan geçen arabaların plakalarını algılayabiliyorsun. Çünkü yüksek çözünürlüklü bir sistemimiz var. Normal sistemler, İstanbul'da da görmüşsünüzdür, yolların üstünde konstrüksiyonlar vardır,

her şeride bakan bir tane kamera vardır.

Dedim ki: "Bunların arasından eğer geçilirse kör nokta olduğu için sistem okumayabiliyor."

Ha tamam falan, gittiler.

Ertesi gün bununla uyandım.

Tüm gazetelerde manşet:

Büyük kurnazlık! ODTÜ'lü bir firmanın sahibi EDS'yi yanıltma yöntemini buldu falan filan. Böyle tüm haberler şey yapıyor.

Beni bir yandan televizyon kanalları arıyor, gelin ana haber bültenine çıkın. Bu işi birlikte test edelim.

Bir yandan rektör arıyor. Ulan diyo sana sistem anlat diye getirdim, sen çakallık anlatmışsın.

Çünkü yorumlar falan, haberlerde görseniz. "İşte ODTÜ'lüler de böyle, kafası anca çakallıklara çalışıyo." filan diye millet giydirmiş.

Dedim ya hani ben onu anlatmadım orada. Ben aslında sistemin ne kadar iyi olduğunu, kendi avantajlarını anlattım.

Ama gazeteciler tabii bunu click yaratmak için, okunmak için bir şekilde kendilerine çevirmişler.

Herkesin aslında kendisini anlatabileceği,

neden geleneksel medyada insanların haberlerini başkası yapıyor ki? Herkes zaten sosyal medyada çok aktif. Twitter, facebook... Yani herkes, birer haber verme noktası hâline dönüşmüş zaten. Tek yapılması gereken bunu bir çatı altında toplayalım, firmalar girsin buraya, gazeteciler girsin, insanlar girsin kendi haberlerini,

kendi içeriklerini kendileri üretsinler

ve halk belirlesin hangi haber manşete çıkacak, hangi haber çok popüler dedik, Onedio'yu kurduk.

Yıl 2012.

Onedio'nun ilk hâli bu şekildeydi.

Tabii o zamanlar tamamen haber üzerine odaklandığımız için, insanlar haber yapsın, konular üzerinde konuşsun, haberciliği değiştirelim, medyayı değiştirelim, gazeteciliği değiştirelim gibi

bir vizyonumuz vardı.

Tabii kontrolü insanların eline bırakınca,

konuşmanın başında Esra Hanım'ın bahsettiği gibi daha eğlenceli, daha popüler, daha vakit geçirmeye yönelik içerikler konuşulmaya başlandı, onlar ön plana çıkmaya başladı. Onedio yavaş yavaş evrim geçirmeye başladı. Haberler her zaman oldu ama,

insanlar daha çok kendilerini ifade etmek için içerik üretmeye başladılar. Mesela geleneksel medyada asla göremeyeceğiniz, gerçekten İstanbul'da yaşayan; bir transeksüel birey girip Onedio'da profil oluşturup,

üzerine "İstanbul'da Transeksüel Olmanın Zorlukları" diye bir içerik oluşturabildi.

Geleneksel medyada bu nasıldı?

Ayşe Arman gider, bir transseksüelle

konuşur, bunu sansasyonel bir şekilde

köşesine taşır veya transeksüel kılığına girer, sokaklarda dolaşır, anılarını yazardı.

Yani bizde gerçekten bir transseksüel kadın yaşadığı zorlukları anlatabiliyor.

Bu tabii ki çok farklı noktalara geldi.

Gezi Parkı olaylarında mesela inanılmaz patladı Onedio, o momentum. Geleneksel medya gözlerini kapamışken

herkes gördüğü, bildiği şeyleri Onedio'da paylaşmaya başladı. Biz bunları derledik, insanlara sunduk.

Türkiye'den başlayıp İspanya'ya, Japonya'ya kadar çok büyük medya mecraları Onedio'yu kaynak göstererek Gezi Olayları'nı report eti.

Daha sonra tabii bu sistem kendisini geliştirdiği için daha çok insan içeri girdi, daha çok insan içerik üretmeye başladı, daha çok insan Onedio linki paylaşmaya başladı ve sadece 2 yılda Türkiye'nin en çok ziyaret edilen 19. sitesi olduk. Dünya'nın en çok ziyaret edilen ilk 1000 sitesi arasına girdik ve bu sürekli yükselmeye devam ediyor.

Hedefimiz 2015 yılı içerisinde ilk 10'a girmek. Özetlemek gerekirse; hepimizin hayatında kötü şeyler oluyor, bunun farkındayız. Önemli olan oradan bir şekilde çıkacağımızı bilip, orada hep mutlu kalmak ve geleceğe umutla bakmak. Teşekkürler.

(Alkışlar)