Mutluğun Formülü
Speaker: Bir dakikalığına hayatınıza bir virgül koyup şunu düşünmenizi istiyorum. Mutlu olmak için ne yapmak gerek? İyi bir okula gitmek mi? O okuldan iyi dereceyle mezun olmak mı? İyi bir işe girmek mi? Çok sevdiğin biriyle evlenmek mi? Yoksa yukardakilerin hepsi mi? Konuyu yine bir soru ve onun şıkları şekline indirgeyebildiğimize göre biraz bilimsel düşünmeye çalışalım şimdi de. Öyle ya, mutluluğun edebiyatını yaptık, felsefesini okuduk, resmini bile gördük. Şimdi de bilimini anlamaya çalışalım. Çünkü mutlu olmak için ne yapmak gerektiği sorusunun cevap şıklarına hep dış dünyayla ilgili şeyler konulur nedense. Ve bunların hangisini seçerseniz seçin, size kısa vadeli bir mutluluk sağlar. Her bir şık sizi en fazla bir kaç hafta mutlu eder. Uzun vadeli mutluluk dış dünyanız tarafından değil, iç dünyanız tarafından belirlenir. Beyninizin dünyayı nasıl algıladığıyla ilgilidir. Sürekli olarak mutlu olabilmekse maalesef mümkün değildir.
Student from Harvard University: [Unintelligible 01:06-01:14] See what we are finding is not necessarily the reality that shapes us for the lands that your brain refuses to world that shapes your reality and we can change the lands not the way we can change the happiness We can change every single education on business outcome at the same time.
Speaker: Az önce konuşan kişi dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olarak kabul edilen Harvard Üniversitesi'ne girmiş ve tabii girdiğinde çok da mutlu olmuş. Etrafındaki diğer arkadaşları da tıpkı onun gibi mutluymuş. Neden olmasınlar ki? Herkesin arzu ettiği bir eğitimi alma şansını yakalamışlar. Fakat sonra farketmiş ki, öğrenciler ilk iki hafta geçtikten sonra artık o kadar da mutlu değiller. Beyinleri orada olmanın ayrıcalığına, prestijine ya da felsefesine odaklanmıyor, beyinleri rekabete, iş yüküme, mücadeleye, strese ve dolayısıyla şikayetlere odaklanıyor. Bunu çok küçük bir ölçekte hemen hepimiz her gün yaşıyoruz aslında. Çok alakasız gibi gelecek ama müzik dinlerken mesela. Müzik dinlemek neden zevklidir, biliyor musunuz? Beyniniz sürekli olarak bir sonraki notayı tahmin etmeye çalışır ve yapacağı her doğru tahmin onun dopamin salgılamasına sebep olur. Eğer dinlediğimiz müzik beynimize hiç tanıdık gelmiyorsa, o da hiç doğru tahmin yapamaz ve çabucak sıkılır. Klasik müzik ya da caz gibi böyle sofistike müzik türlerinin o kadar da popüler olamamasının sebeplerinden biri de bu galiba. Öte yandan skalanın diğer ucunda müziğin çok tanıdık gelmesi var. Bir sonraki notayı zahmetsizce tahmin edebildiğimiz türdeki müzikler. Beyniniz bundan da mutluluk duymaz. Aynı parçayı defalarca dinlemek de benzer bir etki yaratır. İlk dinlemelerde zevk verirken tekrar sayısı arttıkça beyin bundan da sıkılmaya başlar. Onun dopamin salgılayabilmesi için ideal nokta bu ikisinin arasında orta noktadır. Mutlulukla ilgili bu basit saptamayı hayatın hemen her alanında bulabilirsiniz. Bir şeye sahip olmak, ona ulaşmak değildir sadece bizi mutlu eden. Ona ulaşabilme hayali ve ihtimalidir aynı zamanda. Mutlu beyin kitabında insana mutluluk veren dört kimyasaldan söz edilir. Vücudun salgıladığı bu kimyasalları ben kitaptaki sıralamayla değil de baş harflerine göre akılda tutması kolay başka bir sırayla göstermek istiyorum. İlki dopamin. Beynimiz sürekli ödül peşinde. Bir çeşit ödül avcısı da diyebiliriz onun için. İnstagrama koyduğunuz basit bir resme gelen bir beğeniyi bile ödül olarak kabul edebiliyor. Dinlediğiniz müzikteki bir sonraki notayı tahmin edebilmek onun dopamin salgılamasına yetiyor. Bunlar bizim için sosyal ödüller. Hayatta kalabilmek için beynimizin ödül olarak belirlediği bir şey daha var. Yemek ve bu konuda maymunlar üzerinde çarpıcı bir araştırma yapılmış. Bu araştırmayı, bu deneyi yine size 'Mutlu Beyin' kitabından aynen aktarıyorum, dinleyin. ''Deneyde hayvanlar bir görevi yerine getirmek ve sonunda ıspanakla ödüllendirilmek üzere eğitildi. Bir kaç gün sonra ıspanak yerine meyve suyuyla ödüllendirildiler. Bu beklenenden çok daha büyük bir ödüldü ve maymunların dopamini arttı.'' Şimdi biraz garip bir benzetme olacak ama bu maymunları normal bir üniversiteye girmeyi beklerken Harvard'a girmeyi başaran öğrenciler gibi düşünebilirsiniz. Bakın şimdi ne olacak? '' Fakat meyve suyu ödül olarak verilmeye devam ederken tuhaf bir şey oldu. Maymunların dopamini bir kaç gün içinde düşüşe geçti.'' Hani o Harvard'a giren öğrencilerin iki hafta sonra mutluluklarının azalması gibi. Çünki o öğrenciler de, bu deneydeki maymunlar da artık kazandıkları o şeyi çantada keklik gibi görmeye başlıyorlar. Devam edelim dinlemeye. '' Beyin o tatlı, sulu ödüle tepki vermemeye başladı. Başka bir deyişle, onu artık çantada keklik olarak görüyorlardı. Dopamin ödüller hakkında yeni bilgiler depolamak üzere gelişmişti. Yeni bir bilgi olmadığına göre, dopamine gerek yoktu. Dinleye dinleye eskittiğimiz bir müzik parçası gibi. Artık onu notası notasına öğrenince yani beyin yeni bir bilgi almamaya başlayınca sıkılıyor. Şimdi işin asıl ilginç yanı deney burada bitmiyor. Eskiden hani o ıspanağı bulunca bile mutlu olan maymunlar bakın deneyin sonunda ne hale gelecekler. '' Deneyin sonu üzücü oldu. Deneyi yapanlar ıspanağa geri döndü. Maymunlar sinirlendi, çığlık attılar ve ıspanakları araştırmacılara fırlattılar. Maymunlar meyve suyu beklemeyi öğrenmişti. Bu, onları mutlu etmiyordu. Kaybetmek onları kızdırıyordu.'' Şimdi bizde bir laf vardır ya; attan inip eşeğe binmek gibi. İşte bu maymunlar da attan inip eşeğe bindiler. Tabii beğenmeyecekler. Başlangıçta onları gayet de mutlu eden ıspanak sonunda bırakın onları mutlu etmeyi, normal bir durumda bile bırakmıyor. Onları kızdırıyor, üzüyor, mutsuz ediyor. Hani ağızları olup konuşabilseler, şikayet edecekler, Harvard'a giren öğrenciler gibi. Peki ne değişti? Beynin dış dünyayı algılama biçimi. Yoksa ıspanak aynı ıspanak. Şimdi bizi mutlu eden kimyasallar sadece Dopaminden ibaret değil. Bunun yanında Oksitosin, Seretonin ve Endorfin de var. Dopamin'in ödül aradığını söylemiştik. Oksitosin sosyal ilişkiler inşaa eder. Seretonin diğerlerinden saygı görmek ister. Endorfin fiziksel acıyı görmezden gelir çünki Dopamin aradığını bulmanın keyfini verir. Oksitosin sosyal bağların konforudur. Ve Seretonin sosyal önemin güvenidir. Endorfin ise acıyı örten coşkudur. Beynimizin salgıladığı bu mutluluk kimyasallarıyla ilgili ayrıntılı bilgiyi bu 'Mutlu Beyin' kitabından okuyabilir ya da benim yaptığım gibi dinleyebilirsiniz. Ben bu videonun sponsoru olan Storite'nin servisinden bunu dinledim ve kendini geliştirmek isteyen herkese de tavsiye ederim çünki cebinizde binlerce kitabı taşımak ve istediğiniz zaman dinleyebilmek gerçekten de çok büyük bir kolaylık. Eğer denemek isterseniz ya da sadece bu kitabı dinlemek isterseniz aşağıda vereceğim linke tıklayıp ilk ondört gün boyunca ücretsiz olarak bunu yapabilirsiniz.
Şimdi mutlu olabilmek için beynimizin bu dört hormonu salgılaması gerektiğini öğrendik de tek başına bu bilgi kuru kuru ne işe yarayacak? Bunu nasıl kontrol edeceğiz? İşte asıl soru burada. Beynimizin üstünde bir düğme yok ki ona basınca Endorfin, Dopamin filan salgılasın. Zaten o yüzden yok, olsaydı sürekli basardık ona. Ama hayatta sürekli olarak mutlu olmak mümkün değil demiştik ya. Hayatın inişleri de var, çıkışları da. Bazen ıspanak yiyoruz, bazen de meyve suyu içiyoruz. Bütün mesele meyve suyu içtikten sonra önümüze tekrar ıspanak geldiğinde de mutlu olabilmek. Belki bu biraz abartılı ama en azından normal kalabilmek, öfkelenmemek, strese girmemek, şikayet etmemek. Şanslıyız çünkü yapabilmek için maymunlarda olmayan bir özelliğimiz var. Bizler yazı yazabiliyoruz. Şimdi ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Size az önce tanıttığım, o Harvard'a girmiş bir öğrenci vardı ya, hani arkadaşlarının mutluluk seviyesinin iki hafta içerisinde düştüğünü gözlemlemişti. İşte o kişi diyor ki:
Student from Harvard University: We found that there are ways you can train your brain become more passive. It takes a two minutes time spent in 21 days in a row. We can actually rewire our brain. And then your brain actually work more optimistically and more successfully.
Speaker: İki dakikalık sürede ne yaptırıyorlar, biliyor musunuz? Kişilere minnettar oldukları şeyleri yazdırıyorlar. Benim sizlere her yıl anlattığım ve yapmanızı teşvik ettiğim zinciri kırma yönteminde olduğu gibi bu kişinin de önerdiği yöntemi yani günlük minnettarlıklarını yazma yöntemini kullanan kişilerin dünyayı algılayışlarının negatif yerine pozitif yönde değişmeye başladığını saptamışlar. Ben bu öneriyi biraz daha değiştirip sizlere her gün dört çok kısa şey yazmanızı isteyeceğim. Her mutluluk hormonunun hatrına bir tane. Buna mutluluk için her gün bir doz da diyebiliriz. Çünkü emin olun, geçen yirmi dört saat içinde başınıza gelen pozitif şeyleri yazmak beyninizin onlara tekrar odaklanmasını sağlıyor. Bu tür bir alıştırmayı her gün yinelediğinizde beyninizde kalıcı ve yeni yollar inşaa ediliyor. İki dakikanızı bile almayacak böyle bir egzersizde başınıza gelen en küçük şeyleri bile yazabilirsiniz. Hatta başınıza gelmesine bile gerek yok. Sahip olduklarınızı düşünebilirsiniz.
Speaker 1: Bugün tertemiz bir bardak su içtim. Arkadaşıma sadece benim dostum olduğu, beni gerektiğinde dinlediği için teşekkür ettim. Ne demişler, "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" İşte o tertemiz sıhhatli nefese sahibim. Ve en önemlisi de bugün Temel Reis'in bile her gün yemek için can attığı o muhteşem sebzeyi, ıspanağı yedim. İyi bir okula gitmek, oradan iyi dereceyle mezun olup güzel bir işe yerleşmek çok sevdiğin biriyle evlenmek ve daha bu listeye ekleyebileceğiniz pek çok şey elbette sizin için önemli ve gelecekte gerçekleştikleri takdirde sizi mutlu edecekleri de kesin. Kısa bir süre için olsa bile o zamana kadar sahip olduklarınız ve yaşadıklarınızla ilgili yazacağınız dört küçük pozitif şey mutluluk için bir doz almanıza bugün de yeter. Ve emin olun bugünkü mutluluğunuz en az gelecektekiler kadar önemli.
File name: Mutluluğun formülü D O S E.mp3