×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Baha's Stories, KADINLARIN ŞİKAYET ETTİKLERİ BAZI HUSUSLAR

KADINLARIN ŞİKAYET ETTİKLERİ BAZI HUSUSLAR

Kabul edelim ki kadın olmak dünyanın birçok yerinde zor.

Bugün sizlere Türkiye'de kadınların yaşadığı kimi problemleri anlatmaya çalışacağım.

Kadın olmadığım için tüm sorunları bilmem tabii ki imkansız.

Akla ilk önce “laf atma” denilen bir tür sarkıntılık tarzı geliyor.

Maalesef bu çok sık görülen bir durum.

Bazı erkekler sokakta veya caddede yürüyen kadınlara laf atıyorlar.

Yani onlara, onları rahatsız edecek sözler söylüyorlar.

Bu sözler kadınları korkutuyor ve sinirlendiriyor.

Laf atmanın hukuken ciddi bir yaptırımı yok.

Ayrıca arabayla giden bir erkeğin yolda yürüyen bir kadına laf attığını kanıtlamak gerçekten çok zor.

Bazen toplum kendi adaletini kendi sağlıyor ve laf atan erkekleri yakalayıp adamakıllı dövüyor, pataklıyor.

Kimi kadınlarsa erkek arkadaşlarının yahut eşlerinin kıskançlıklarından rahatsız olduklarını dile getiriyorlar.

Erkeklerin istedikleri kadınla konuşabildiklerini ancak kadınların istedikleri erkekle konuşamadıklarını ifade ediyorlar.

Bunun âdil olmadığı kanısındalar.

Kıskançlık yüzünden cinayet işleyen yani sevgilisini, nişanlısını veya karısını katleden erkekler var!

Bu, dehşet verici bir hadise.

Bazen erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet hakkında çıkan haberlere rastlıyorum.

O tür haberleri görünce ağzım açık kalıyor, sinirim bozuluyor.

Türk kanunlarına bakarsanız kadınla erkeğin eşit olduğunu görürsünüz.

Yani teoride kadınla erkek eşittir.

Ancak uygulamada, pratikte farklılıklar ortaya çıkabiliyor.

Kimi kadınlar bazı geleneklerin kadınların gelişmelerine engel olduğu kanaatindeler.

Kültür, töre, din, gelenek ve âdet gibi kavramların bazen kadınlara uygulanan şiddeti meşrulaştırmak için kullanıldığı görüşündeler.

Bunları önlemek için devletin çeşitli tedbirler alması gerektiğini söylüyorlar.

Toplumu bu konuda bilinçlendirmek için birçok sivil toplum örgütü etkinlikler düzenliyor, yürüyüşler ve gösteriler yapıyor.

Kadınlar, erkekler kadar saygı görmek istiyorlar.

Yaptıkları işlerin erkeklerin yaptıkları kadar takdir edilmesi gerektiğini söylüyorlar.

Aynı işi yaptıkları erkeklerle aynı ücreti almak istiyorlar.

Hamileliğin ve âdet görmenin kadınların iş hayatını negatif yönde etkilemesini istemiyorlar.

Bazı İslamcılar batıdan alınan kanunların kadınları yeteri kadar korumadığını iddia ediyor.

İslam Hukuku'nun kadınları korumak için yeterli olduğunu düşünüyorlar.

Bazı insanlar kadınların radikal eylemlerinin toplumda antipati yarattığını savunuyorlar.

Kadın hakları demişken “İstanbul Sözleşmesi”nden bahsetmek lazım.

Bu, uluslararası bir insan hakları sözleşmesi. Avrupa Konseyi tarafından hazırlandı ve kırk beş ülke tarafından imzalandı. Kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla kabul edildi.

Sözleşme, bu konuda devletin yükümlülüklerini içeriyor.

Mart 2021'de (iki bin yirmi birde) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözleşmenin feshedilmesine karar verdi.

Böylece Türkiye sözleşmeden resmen çekilmiş oldu.

Bu karar toplumda infial uyandırdı.

Birçok kadın ve erkek buna tepki gösterdi, protestolar düzenledi, eylemler yaptı.

Bu konuda birçok dava açıldı.

Bu sözleşmeye karşı çıkanlar söz konusu sözleşmenin "dış güçler" tarafından Türk aile yapısına zarar vermek amacıyla dayatıldığını ima ediyorlar.

Sözleşmeyi destekleyenler, ona karşı olanları sözleşmenin maddelerini çarpıtmakla ve böylece kamuoyunu manipüle etmekle itham ediyorlar.

KADINLARIN ŞİKAYET ETTİKLERİ BAZI HUSUSLAR بعض القضايا التي تشكو منها النساء EINIGE PROBLEME, ÜBER DIE SICH FRAUEN BESCHWEREN ΟΡΙΣΜΈΝΑ ΘΈΜΑΤΑ ΓΙΑ ΤΑ ΟΠΟΊΑ ΠΑΡΑΠΟΝΙΟΎΝΤΑΙ ΟΙ ΓΥΝΑΊΚΕΣ SOME ISSUES THAT WOMEN COMPLAIN QUELQUES PROBLÈMES DONT SE PLAIGNENT LES FEMMES ENKELE PROBLEMEN WAAR VROUWEN OVER KLAGEN ALGUNS PROBLEMAS DE QUE AS MULHERES SE QUEIXAM НЕКОТОРЫЕ ПРОБЛЕМЫ, НА КОТОРЫЕ ЖАЛУТСЯ ЖЕНЩИНЫ NÅGRA FRÅGOR SOM KVINNOR KLAGAR PÅ

Kabul edelim ki kadın olmak dünyanın birçok yerinde zor. دعونا نواجه الأمر، كونك امرأة أمر صعب في أجزاء كثيرة من العالم. Let's face it, being a woman is difficult in many parts of the world. Посмотрим правде в глаза, быть женщиной трудно во многих частях мира.

Bugün sizlere Türkiye'de kadınların yaşadığı kimi problemleri anlatmaya çalışacağım. سأحاول اليوم أن أخبركم عن بعض المشاكل التي تعاني منها المرأة في تركيا. Heute werde ich versuchen, Ihnen einige der Probleme zu schildern, mit denen die Frauen in der Türkei konfrontiert sind. Today I will try to tell you about some of the problems women face in Turkey.

Kadın olmadığım için tüm sorunları bilmem tabii ki imkansız. بالطبع، من المستحيل بالنسبة لي أن أعرف كل المشاكل لأنني لست امرأة. Da ich keine Frau bin, ist es für mich natürlich unmöglich, alle Probleme zu kennen. Not being a woman, it is of course impossible for me to know all the problems.

Akla ilk önce “laf atma” denilen bir tür sarkıntılık tarzı geliyor. أول ما يتبادر إلى ذهني هو نوع من التحرش يسمى "الكلام". Das erste, was einem in den Sinn kommt, ist eine Form des Befummelns, die als "Catcalling" bekannt ist. The first thing that comes to mind is a type of bullying called "talking". Первое, что приходит на ум, это вид травли под названием «разговоры».

Maalesef bu çok sık görülen bir durum. لسوء الحظ، هذه حالة شائعة جدًا. Leider ist dies eine sehr häufige Situation. Unfortunately, this is a very common situation.

Bazı erkekler sokakta veya caddede yürüyen kadınlara laf atıyorlar. يصرخ بعض الرجال على النساء اللواتي يسيرن في الشارع أو على طول الشارع. Some men are talking to women walking on the street or in the street. Некоторые мужчины высмеивают женщин, гуляющих по улице или на улице.

Yani onlara, onları rahatsız edecek sözler söylüyorlar. لذلك يقولون لهم أشياء من شأنها أن تزعجهم. Also sagen sie Dinge zu ihnen, die ihnen unangenehm sind. That is, they say words to them that will offend them. То есть они говорят им слова, которые их оскорбят.

Bu sözler kadınları korkutuyor ve sinirlendiriyor. هذه الكلمات تخيف وتغضب النساء. Diese Worte erschrecken und verärgern Frauen. These words frighten and anger women.

Laf atmanın hukuken ciddi bir yaptırımı yok. لا توجد عقوبة قانونية جدية للتحدث هراء. Für Beschimpfungen gibt es keine ernsthaften rechtlichen Konsequenzen. There is no serious legal sanction for swearing. Серьезных юридических санкций за ругань не существует.

Ayrıca arabayla giden bir erkeğin yolda yürüyen bir kadına laf attığını kanıtlamak gerçekten çok zor. كما أنه من الصعب حقًا إثبات أن رجلاً يقود سيارة يصرخ على امرأة تمشي على الطريق. Also, it's really hard to prove that a man driving a car is yelling at a woman walking down the street. Кроме того, очень сложно доказать, что мужчина за рулем автомобиля кричит на женщину, идущую по улице.

Bazen toplum kendi adaletini kendi sağlıyor ve laf atan erkekleri yakalayıp adamakıllı dövüyor, pataklıyor. في بعض الأحيان يوفر المجتمع عدالته ويقبض على الرجال الذين يتحدثون بألفاظ سيئة ويضربونهم. Manchmal nimmt die Gesellschaft die Gerechtigkeit selbst in die Hand und erwischt Männer, die beleidigend sind, und verprügelt sie ordentlich. Sometimes the society provides its own justice and catches the men who talk and beats them thoroughly. Иногда общество обеспечивает собственное правосудие и ловит говорящих мужчин и основательно избивает их.

Kimi kadınlarsa erkek arkadaşlarının yahut eşlerinin kıskançlıklarından rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. تعبر بعض النساء عن انزعاجهن من غيرة أصدقائهن أو أزواجهن. Einige Frauen bringen zum Ausdruck, dass sie sich durch die Eifersucht ihres Freundes oder Ehemannes gestört fühlen. Some women say that they are uncomfortable with the jealousy of their boyfriends or spouses. Некоторые женщины говорят, что им неудобно из-за ревности своих парней или супругов.

Erkeklerin istedikleri kadınla konuşabildiklerini ancak kadınların istedikleri erkekle konuşamadıklarını ifade ediyorlar. ينصون على أن الرجل يمكنه التحدث مع المرأة التي يريدها، لكن المرأة لا تستطيع التحدث مع الرجل الذي تريده. Sie behaupten, dass Männer mit jeder Frau reden können, die sie wollen, aber Frauen können nicht mit jedem Mann reden, den sie wollen. They state that men can talk to any woman they want, but women cannot talk to any man they want.

Bunun âdil olmadığı kanısındalar. يعتقدون أن هذا ليس عادلا. Sie empfinden dies als ungerecht. They think this is unfair. Они считают, что это несправедливо.

Kıskançlık yüzünden cinayet işleyen yani sevgilisini, nişanlısını veya karısını katleden erkekler var! هناك رجال يرتكبون جرائم القتل بسبب الغيرة، أي يقتلون حبيبتهم أو خطيبتهم أو زوجته! Es gibt Männer, die aus Eifersucht einen Mord begehen, das heißt, sie ermorden ihre Geliebte, Verlobte oder Ehefrau! There are men who murder out of jealousy, that is, murder their lover, fiancee or wife! Есть мужчины, которые убивают из ревности, то есть убивают свою любовницу, невесту или жену!

Bu, dehşet verici bir hadise. هذه حادثة مرعبة. Dies ist ein entsetzlicher Vorfall. This is a horrifying event.

Bazen erkeklerin kadınlara uyguladığı şiddet hakkında çıkan haberlere rastlıyorum. أحيانًا أسمع أخبارًا عن العنف الذي يرتكبه الرجال ضد النساء. Manchmal stoße ich in den Nachrichten auf Berichte über die Gewalt von Männern gegen Frauen. Sometimes I come across news stories about violence by men against women. Иногда мне попадаются новости о насилии мужчин над женщинами.

O tür haberleri görünce ağzım açık kalıyor, sinirim bozuluyor. عندما أرى مثل هذه الأخبار، ينفتح فمي وأغضب. Wenn ich solche Nachrichten sehe, bleibt mir der Mund offen stehen und ich werde wütend. When I see such news, my mouth falls open, I get angry. Когда я вижу такие новости, у меня рот открывается, я злюсь.

Türk kanunlarına bakarsanız kadınla erkeğin eşit olduğunu görürsünüz. إذا نظرت إلى القوانين التركية، ستجد أن الرجل والمرأة متساويان. Wenn Sie sich das türkische Recht ansehen, werden Sie feststellen, dass Männer und Frauen gleichberechtigt sind. If you look at Turkish laws, you will see that men and women are equal.

Yani teoride kadınla erkek eşittir. لذا، من الناحية النظرية، الرجال والنساء متساوون. So in theory men and women are equal.

Ancak uygulamada, pratikte farklılıklar ortaya çıkabiliyor. ومع ذلك، في الممارسة العملية، قد تنشأ اختلافات في الممارسة العملية. In der Praxis kann es jedoch zu Unterschieden kommen. However, in practice, differences may arise in practice.

Kimi kadınlar bazı geleneklerin kadınların gelişmelerine engel olduğu kanaatindeler. تعتقد بعض النساء أن بعض التقاليد تعيق تطور المرأة. Einige Frauen sind der Meinung, dass bestimmte Traditionen die Entwicklung der Frauen behindern. Some women believe that certain traditions prevent women from developing. Некоторые женщины считают, что определенные традиции мешают женщинам развиваться.

Kültür, töre, din, gelenek ve âdet gibi kavramların bazen kadınlara uygulanan şiddeti meşrulaştırmak için kullanıldığı görüşündeler. وهم يعتقدون أن مفاهيم مثل الثقافة والعادات والدين والتقاليد والعادات تستخدم أحيانًا لإضفاء الشرعية على العنف ضد المرأة. Sie sind der Meinung, dass Begriffe wie Kultur, Sitte, Religion, Tradition und Brauch manchmal zur Legitimierung von Gewalt gegen Frauen verwendet werden. They believe that concepts such as culture, custom, religion, tradition and custom are sometimes used to legitimize violence against women. Они считают, что такие понятия, как культура, обычаи, религия, традиции и обычаи, иногда используются для оправдания насилия в отношении женщин.

Bunları önlemek için devletin çeşitli tedbirler alması gerektiğini söylüyorlar. يقولون أن الدولة يجب أن تتخذ تدابير مختلفة لمنع ذلك. Sie sagen, dass der Staat verschiedene Maßnahmen ergreifen sollte, um dies zu verhindern. They say that the state should take various measures to prevent these. Они говорят, что государство должно принимать различные меры, чтобы предотвратить это.

Toplumu bu konuda bilinçlendirmek için birçok sivil toplum örgütü etkinlikler düzenliyor, yürüyüşler ve gösteriler yapıyor. تنظم العديد من المنظمات غير الحكومية فعاليات ومسيرات ومظاهرات لرفع مستوى الوعي العام حول هذه القضية. Viele Nichtregierungsorganisationen organisieren Veranstaltungen, Märsche und Demonstrationen, um die Öffentlichkeit für dieses Thema zu sensibilisieren. Many non-governmental organizations organize events, marches and demonstrations in order to raise awareness of the society on this issue. Многие неправительственные организации организуют мероприятия, шествия и демонстрации, чтобы привлечь внимание общества к этому вопросу.

Kadınlar, erkekler kadar saygı görmek istiyorlar. تريد النساء أن يتم احترامهن مثل الرجال. Frauen wollen genauso respektiert werden wie Männer. Women want to be respected as much as men.

Yaptıkları işlerin erkeklerin yaptıkları kadar takdir edilmesi gerektiğini söylüyorlar. يقولون أن عملهم يجب أن يكون موضع تقدير بقدر ما يفعله الرجال. Sie fordern, dass ihre Arbeit genauso anerkannt werden sollte wie die der Männer. They say their work should be appreciated as much as men do. Они говорят, что их работу нужно ценить так же, как и мужчин.

Aynı işi yaptıkları erkeklerle aynı ücreti almak istiyorlar. إنهم يريدون الحصول على نفس الأجر الذي يحصل عليه الرجال الذين يقومون بنفس الوظيفة. They want to be paid the same as men for the same work.

Hamileliğin ve âdet görmenin kadınların iş hayatını negatif yönde etkilemesini istemiyorlar. إنهم لا يريدون أن يؤثر الحمل والحيض سلبًا على حياة المرأة العملية. Sie wollen nicht, dass sich Schwangerschaft und Menstruation negativ auf das Arbeitsleben der Frauen auswirken. They do not want pregnancy and menstruation to negatively affect women's business life. Они не хотят, чтобы беременность и менструация негативно влияли на деловую жизнь женщин.

Bazı İslamcılar batıdan alınan kanunların kadınları yeteri kadar korumadığını iddia ediyor. ويزعم بعض الإسلاميين أن القوانين الصادرة من الغرب لا توفر الحماية الكافية للمرأة. Einige Islamisten behaupten, dass die westlichen Gesetze die Frauen nicht ausreichend schützen. Some Islamists claim that laws taken from the west do not adequately protect women. Некоторые исламисты утверждают, что законы, принятые на Западе, не обеспечивают должной защиты женщин.

İslam Hukuku'nun kadınları korumak için yeterli olduğunu düşünüyorlar. ويعتقدون أن الشريعة الإسلامية كافية لحماية المرأة. Sie glauben, dass das islamische Recht ausreicht, um Frauen zu schützen. They think that Islamic Law is sufficient to protect women. Они думают, что исламского закона достаточно для защиты женщин.

Bazı insanlar kadınların radikal eylemlerinin toplumda antipati yarattığını savunuyorlar. يجادل بعض الناس بأن تصرفات المرأة المتطرفة تثير الكراهية في المجتمع. Manche behaupten, dass die radikalen Aktionen der Frauen in der Gesellschaft Antipathie hervorrufen. Some people argue that women's radical actions create dislike in society. Некоторые утверждают, что радикальные действия женщин вызывают неприязнь в обществе.

Kadın hakları demişken “İstanbul Sözleşmesi”nden bahsetmek lazım. عند الحديث عن حقوق المرأة، ينبغي أن نذكر "اتفاقية اسطنبول". Im Zusammenhang mit den Rechten der Frauen muss die "Istanbul-Konvention" erwähnt werden. Speaking of women's rights, it is necessary to mention the “Istanbul Convention”. Говоря о правах женщин, нельзя не упомянуть «Стамбульскую конвенцию».

Bu, uluslararası bir insan hakları sözleşmesi. هذه اتفاقية دولية لحقوق الإنسان. This is an international human rights convention. Это международная конвенция по правам человека. Avrupa Konseyi tarafından hazırlandı ve kırk beş ülke tarafından imzalandı. وقد تم إعداده من قبل مجلس أوروبا ووقعته خمسة وأربعون دولة. Sie wurde vom Europarat ausgearbeitet und von fünfundvierzig Ländern unterzeichnet. It was drafted by the Council of Europe and signed by forty-five countries. Он был разработан Советом Европы и подписан сорока пятью странами. Kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla kabul edildi. تم اعتماده لمنع العنف ضد المرأة. Sie wurde verabschiedet, um Gewalt gegen Frauen zu verhindern. It was adopted in order to prevent violence against women.

Sözleşme, bu konuda devletin yükümlülüklerini içeriyor. ويتضمن العقد التزامات الدولة في هذا الشأن. Das Übereinkommen enthält die diesbezüglichen Verpflichtungen des Staates. The Convention contains the obligations of the state in this regard.

Mart 2021'de (iki bin yirmi birde) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sözleşmenin feshedilmesine karar verdi. وفي مارس 2021 (ألفين وواحد وعشرون)، قرر الرئيس رجب طيب أردوغان إنهاء العقد. Im März 2021 (zweitausendeinundzwanzig) beschloss Präsident Recep Tayyip Erdoğan, den Vertrag zu kündigen. In March 2021 (two thousand twenty-one), President Recep Tayyip Erdoğan decided to terminate the contract. В марте 2021 года (в две тысячи двадцать первом году) президент Реджеп Тайип Эрдоган принял решение о расторжении контракта.

Böylece Türkiye sözleşmeden resmen çekilmiş oldu. وهكذا انسحبت تركيا رسميًا من العقد. Thus, Turkey has officially withdrawn from the contract. Таким образом, Турция официально вышла из договора.

Bu karar toplumda infial uyandırdı. وقد أثار هذا القرار غضبا في المجتمع. This decision caused outrage in the society.

Birçok kadın ve erkek buna tepki gösterdi, protestolar düzenledi, eylemler yaptı. كان رد فعل العديد من النساء والرجال على هذا هو الاحتجاجات والفعاليات المنظمة. Viele Frauen und Männer reagierten darauf und organisierten Proteste und Demonstrationen. Many women and men reacted to this, organized protests, held demonstrations.

Bu konuda birçok dava açıldı. وقد تم رفع العديد من الدعاوى القضائية بشأن هذه القضية. In diesem Zusammenhang wurden bereits zahlreiche Klagen eingereicht. Many lawsuits have been filed in this regard.

Bu sözleşmeye karşı çıkanlar söz konusu sözleşmenin "dış güçler" tarafından Türk aile yapısına zarar vermek amacıyla dayatıldığını ima ediyorlar. ويلمح المعارضون لهذا العقد إلى أن العقد المعني تم فرضه من قبل "قوى خارجية" من أجل الإضرار ببنية الأسرة التركية. Die Gegner dieser Konvention unterstellen, dass sie von "ausländischen Mächten" aufgezwungen wurde, um die türkische Familienstruktur zu schädigen. Those who oppose this convention imply that it was imposed by "foreign powers" in order to harm the Turkish family structure. Те, кто выступает против этой конвенции, подразумевают, что она была навязана «иностранными державами», чтобы нанести ущерб турецкой семейной структуре.

Sözleşmeyi destekleyenler, ona karşı olanları sözleşmenin maddelerini çarpıtmakla ve böylece kamuoyunu manipüle etmekle itham ediyorlar. ويتهم المؤيدون للاتفاقية من يعارضونها بتحريف موادها وبالتالي التلاعب بالرأي العام. Die Befürworter des Übereinkommens werfen den Gegnern vor, die Bestimmungen des Übereinkommens zu verfälschen und so die öffentliche Meinung zu manipulieren. Supporters of the convention accuse those who oppose it of distorting the terms of the convention and thereby manipulating public opinion. Сторонники конвенции обвиняют тех, кто выступает против нее, в искажении условий конвенции и тем самым манипулировании общественным мнением.