×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Baha's Stories, BATI KÜLTÜRÜ İLE TÜRK KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ FARKLAR

BATI KÜLTÜRÜ İLE TÜRK KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ FARKLAR

Batı derken Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda'yı kastediyorum. Türk derken Anadolu'yu ve Trakya'yı kastediyorum. Batı ile bizim aramızda çeşitli benzerlikler ve farklılıklar vardır. En büyük farklılıklardan biri ‘birey' (individual) olmaktır. Batı'da olan ve övülen ‘birey' düşüncesi Türkiye'de gelişmemiştir. İnsanlar burada birey olarak değil babasının oğlu annesinin kızı gibi tanımlanırlar. Birey yerine birinin oğlu, birinin kızı veya Allah'ın kulu (servant of Allah) olarak tanımlanırlar. Bunun avantajları da vardır dezavantajları da. Avantajı, ailen 18 yaşını geçsen bile sana destek olur. Bazı aileler 30 yaşını geçen çocuklarına bile destek olurlar. Başka bir avantaj ise başarısızlıklarından dolayı başkalarını suçlamak hakkıdır. Burada herkes başarısızlıklarından dolayı başkalarını suçlarlar. Kendilerine “Neden başarısız oldum?” diye sormazlar. Dezavantajı ise ‘birey' olamayan insanların girişimden ve girişimcilikten (enterprise and entrepreneurship) korkmasıdır. Bundan dolayı burada insanlar girişim yapmazlar. Paralarını bankaya koyarlar ve faiz getirmesini beklerler. Türkiye'nin anayasası Türkiye'nin laik olduğunu belirtir. Ancak gerçekte Türkiye laik değildir. Din, devlet işlerine müdahale eder. Türkler çok fazla gezmezler. Çünkü paraları azdır. Pasaportumuz güçlü değildir. Parası çok olan Türkler de hep Batı'ya giderler. Batı'ya özenirler. Batı özentiliğine karşıyım. Bence Doğu'yu da tanımalıyız. İranlıların, Hintlerin, Afganların, Moğolların da bir kültürü var. Hepsini tanımalıyız. Batı ile Türkiye arasındaki bir fark özel hayatın gizliliğidir. Burada özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmez. İnsanlar çok meraklıdır. Sürekli özel hayatınla ilgili soru sorarlar. Türkiye'deki en sevdiğim özellik dayanışma kültürüdür. İnsanlar problemi olan arkadaşlarına, akrabalarına yardım ederler. Bunun için Türkiye'de intihar oranı azdır. Türkiye'de insanların çoğu devletin meşruluğunu (legitimacy) sorgulamazlar. Türk düşünürler Thomas Hobbes'dan etkilendiler. Maalesef John Locke'dan değil. Bundan dolayı insanlar güvenlik-özgürlük savaşında güvenliği tercih ederler. Türkiye'de insanlar için Türk bayrağı, milli marş (anthem) kutsal gibidir. Herkes bayrak alır ve bayrağını yüksek yerlere asar. Türk bayrağına ‘Ay-Yıldız' (crescent-star) da denir. Türkiye'de insanlar en çok Amerika'dan nefret ederler. Ama herkes Amerika'nın modasını, filmlerini, müziğini takip eder. Bu bir çelişkidir, yani paradokstur. İsrail'den nefret ederler. Anti-semitizm burada fazladır. Türkiye'de insanlar komplo teorilerine (conspiracy theories) inanırlar. Her şeyin bir ‘oyun' olduğunu düşünürler. Türkiye'de insanlar çok az kitap okurlar. Burada okumak yerine dinlemek tercih edilir. Bunun iki nedeni var. Birincisi dinlemek okumaktan kolaydır. İkincisi, bizim kültürümüz sözlü bir kültürdür. Kitap okuma konusunda Amerika'ya benziyoruz. İngilizler daha çok kitap okurlar. Bence İngilizler, Amerikalılardan daha bilgilidir.

BATI KÜLTÜRÜ İLE TÜRK KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ FARKLAR الاختلافات بين الثقافة الغربية والثقافة التركية UNTERSCHIEDE ZWISCHEN DER WESTLICHEN UND DER TÜRKISCHEN KULTUR ΔΙΑΦΟΡΈΣ ΜΕΤΑΞΎ ΤΟΥ ΔΥΤΙΚΟΎ ΚΑΙ ΤΟΥ ΤΟΥΡΚΙΚΟΎ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΎ DIFFERENCES BETWEEN WESTERN CULTURE AND TURKISH CULTURE DIFERENCIAS ENTRE LA CULTURA OCCIDENTAL Y LA CULTURA TURCA DIFFÉRENCES ENTRE LA CULTURE OCCIDENTALE ET LA CULTURE TURQUE VERSCHILLEN TUSSEN WESTERSE CULTUUR EN TURKSE CULTUUR DIFERENÇAS ENTRE A CULTURA OCIDENTAL E A CULTURA TURCA РАЗЛИЧИЯ МЕЖДУ ЗАПАДНОЙ КУЛЬТУРОЙ И ТУРЕЦКОЙ КУЛЬТУРОЙ SKILLNADER MELLAN VÄSTERLÄNDSK KULTUR OCH TURKISK KULTUR

Batı derken Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda'yı kastediyorum.  Türk derken Anadolu'yu ve Trakya'yı kastediyorum. Mit Western meine ich Westeuropa, USA, Kanada, Australien, Neuseeland. Wenn ich Turk sage, meine ich Anatolien und Thrakien. By Western I mean Western Europe, the United States, Canada, Australia, New Zealand. By Turkish I mean Anatolia and Thrace. Par Ouest, je veux dire l'Europe occidentale, les États-Unis, le Canada, l'Australie, la Nouvelle-Zélande. Quand je dis turc, je veux dire Anatolie et Thrace. Под западной я подразумеваю Западную Европу, США, Канаду, Австралию, Новую Зеландию. Когда я говорю турок, я имею в виду Анатолию и Фракию. Batı ile bizim aramızda çeşitli benzerlikler ve farklılıklar vardır. هناك العديد من أوجه الشبه والاختلاف بيننا وبين الغرب. Es gibt zahlreiche Gemeinsamkeiten und Unterschiede zwischen uns und dem Westen. There are various similarities and differences between us and the West. Il existe des similitudes et des différences entre nous et l'Occident. Между Западом и нами есть различные сходства и различия. En büyük farklılıklardan biri ‘birey' (individual) olmaktır. Batı'da olan ve övülen ‘birey' düşüncesi Türkiye'de gelişmemiştir. أحد أكبر الاختلافات هو أن تكون "فردًا". إن فكرة "الفرد" التي يتم الإشادة بها في الغرب لم تتطور في تركيا. Einer der größten Unterschiede besteht darin, ein „Individuum“ zu sein. Der im Westen gepriesene Gedanke des ‚Individuums‘ hat sich in der Türkei nicht entwickelt. One of the biggest differences is to be 'individual'. in the West and praised the 'individual' idea is not developed in Turkey. L'une des plus grandes différences est le fait d'être un "individu". L'idée de l'"individu", qui est louée en Occident, ne s'est pas développée en Turquie. Одно из самых больших различий заключается в том, чтобы быть «индивидуумом». Идея «индивидуальности», воспетая на Западе, в Турции не получила развития. İnsanlar burada birey olarak değil babasının oğlu annesinin kızı gibi tanımlanırlar. لا يُعرَّف الناس هنا كأفراد ، بل على أنهم ابن أبيهم ، ابنة أمهم. Menschen werden hier nicht als Individuen definiert, sondern als Sohn ihres Vaters und als Tochter ihrer Mutter. People are defined here as individuals, not as individuals, but as sons of his mother. Les personnes ne sont pas définies ici comme des individus mais comme des fils de leurs pères et des filles de leurs mères. Люди здесь определяются не как личности, а как сын своего отца, дочь своей матери. Birey yerine birinin oğlu, birinin kızı veya Allah'ın kulu (servant of Allah) olarak tanımlanırlar. فهم يُعرَّفون على أنهم ابن شخص ما ، أو ابنة شخص ما ، أو عبد الله ، وليس فردًا. Anstelle von Einzelpersonen werden sie als Sohn von jemandem, als Tochter von jemandem oder als Diener Allahs (Diener Allahs) bezeichnet. They are defined as the son of someone instead of the individual, the daughter of one, or the servant of Allah. Они определяются не как личность, а как чей-то сын, чья-то дочь или слуга Аллаха. Bunun avantajları da vardır dezavantajları da. لها مزايا وعيوب. Dies hat sowohl Vorteile als auch Nachteile. This has its advantages and disadvantages. Это имеет как преимущества, так и недостатки. Avantajı, ailen 18 yaşını geçsen bile sana destek olur. Bazı aileler 30 yaşını geçen çocuklarına bile destek olurlar. الميزة هي أن عائلتك تدعمك حتى لو كان عمرك أكثر من 18 عامًا. حتى أن بعض العائلات تدعم أطفالها فوق سن الثلاثين. Der Vorteil ist, dass deine Familie dich unterstützt, auch wenn du über 18 bist. Manche Familien unterstützen sogar ihre Kinder über 30. The advantage is that your parents will support you even if you are over 18. Some families even support their children over the age of 30. L'avantage est que vos parents vous soutiennent même si vous avez plus de 18 ans. Certaines familles soutiennent même leurs enfants de plus de 30 ans. Преимущество заключается в том, что родители будут поддерживать вас, даже если вам уже исполнилось 18 лет. Некоторые семьи даже поддерживают своих детей, которым уже исполнилось 30 лет. Avantajı, ailen 18 yaşını geçsen bile sana destek olur. Bazı aileler 30 yaşını geçen çocuklarına bile destek olurlar. Başka bir avantaj ise başarısızlıklarından dolayı başkalarını suçlamak hakkıdır. ميزة أخرى هي الحق في إلقاء اللوم على الآخرين لفشلهم. Ein weiterer Vorteil ist das Recht, andere für ihre Fehler verantwortlich zu machen. Another advantage is the right to blame others for their failure. Un autre avantage est le droit de blâmer les autres pour leurs échecs. Еще одним преимуществом является право обвинять других в своих неудачах. Burada herkes başarısızlıklarından dolayı başkalarını suçlarlar. هنا يلوم الجميع الآخرين على إخفاقاتهم. Hier macht jeder andere für sein Versagen verantwortlich. Everyone here blames others for their failure. Здесь каждый винит в своих неудачах других. Kendilerine “Neden başarısız oldum?” diye sormazlar. اسأل أنفسهم ، "لماذا فشلت؟" لا يسألون. "Warum habe ich versagt?" sie fragen nicht. They don't ask themselves, "Why did I fail?" Ils ne se demandent pas : "Pourquoi ai-je échoué ?" Спросите себя: «Почему я потерпел неудачу?» они не спрашивают. Dezavantajı ise ‘birey' olamayan insanların girişimden ve girişimcilikten (enterprise and entrepreneurship) korkmasıdır. العيب هو أن الأشخاص الذين لا يمكن أن يكونوا "أفراد" يخافون من ريادة الأعمال وريادة الأعمال. Der Nachteil ist, dass Menschen, die keine „Individuen“ sein können, Angst vor Unternehmertum und Unternehmertum haben. The disadvantage is that people who are not 'individuals' are afraid of enterprise and entrepreneurship. L'inconvénient est que les personnes qui ne peuvent pas être des "individus" ont peur de l'entreprise et de l'esprit d'entreprise. Недостаток в том, что люди, которые не могут быть «личностями», боятся предприимчивости и предприимчивости. Bundan dolayı burada insanlar girişim yapmazlar. Paralarını bankaya koyarlar ve faiz getirmesini beklerler. لهذا السبب لا يغامر الناس هنا. يضعون أموالهم في البنك ويتوقعون أن يدفع فائدة. Deshalb wagen sich die Leute nicht hierher. Sie legen ihr Geld bei der Bank an und erwarten, dass es Zinsen zahlt. That's why people don't venture here. They put their money in the bank and wait for interest. C'est pourquoi les gens ne s'y aventurent pas. Ils placent leur argent à la banque et attendent qu'il rapporte des intérêts. Вот почему люди не лезут сюда. Они кладут свои деньги в банк и ожидают, что по ним будут выплачиваться проценты. Türkiye'nin anayasası Türkiye'nin laik olduğunu belirtir. ينص دستور تركيا على أن تركيا علمانية. Turkey's constitution specifies that Turkey is secular. La constitution turque stipule que la Turquie est laïque. Конституция Турции гласит, что Турция является светской. Ancak gerçekte Türkiye laik değildir. Din, devlet işlerine müdahale eder. ومع ذلك ، فإن تركيا في الواقع ليست علمانية. الدين يتدخل في شؤون الدولة. In Wirklichkeit ist die Türkei jedoch nicht säkular. Die Religion mischt sich in die staatlichen Angelegenheiten ein. But in reality, are not secular Turkey. Religion intervenes in state affairs. En réalité, la Turquie n'est pas laïque. La religion s'immisce dans les affaires de l'État. Но на самом деле Турция не светская. Религия вмешивается в государственные дела. Türkler çok fazla gezmezler. Çünkü paraları azdır. Pasaportumuz güçlü değildir. الأتراك لا يسافرون كثيرًا. لأن لديهم القليل من المال. جواز سفرنا ليس قويا. Türken reisen nicht viel. Weil sie wenig Geld haben. Unser Pass ist nicht stark. Turks don't travel much. Because they have little money. Our passport is not strong. Les Turcs ne voyagent pas beaucoup. Parce qu'ils ont peu d'argent. Notre passeport n'est pas solide. Турки мало путешествуют. Потому что у них мало денег. Наш паспорт не прочный. Parası çok olan Türkler de hep Batı'ya giderler. Batı'ya özenirler. الأتراك الذين يملكون الكثير من المال يذهبون دائمًا إلى الغرب. إنهم يهتمون بالغرب. Türken, die viel Geld haben, gehen immer in den Westen. Sie kümmern sich um den Westen. Turks with a lot of money always go to the West. They take care of the West. Les Turcs qui ont beaucoup d'argent vont toujours en Occident. Ils envient l'Occident. Турки с большими деньгами всегда идут на Запад. Они заботятся о Западе. Batı özentiliğine karşıyım. Bence Doğu'yu da tanımalıyız. İranlıların, Hintlerin, Afganların, Moğolların da bir kültürü var. Hepsini tanımalıyız. أنا ضد الإغراءات الغربية. أعتقد أننا يجب أن نتعرف على الشرق أيضًا. الإيرانيون والهنود والأفغان والمغول لديهم أيضًا ثقافة. يجب أن نعرفهم جميعًا. Ich bin gegen westliche Autonomie. Ich denke, wir sollten auch den Osten kennen. Iraner, Inder, Afghanen und Mongolen haben ebenfalls eine Kultur. Wir müssen sie alle kennenlernen. I'm against Western wannabe. I think we should know the East. Iranians, Indians, Afghans, Mongols also have a culture. We should know them all. Je suis contre l'occidentalisme et je pense que nous devrions aussi reconnaître l'Orient. Les Iraniens, les Indiens, les Afghans, les Mongols ont aussi une culture. Nous devrions tous les reconnaître. Я против западного соблазна. Я думаю, что мы должны познакомиться и с Востоком. У иранцев, индусов, афганцев, монголов тоже есть культура. Мы должны знать их всех. Batı ile Türkiye arasındaki bir fark özel hayatın gizliliğidir. أحد الفروق بين الغرب وتركيا هو الخصوصية. Die Türkei ist ein Unterschied zwischen dem Westen und der Privatsphäre. Turkey is a difference between the West and privacy. L'une des différences entre l'Occident et la Turquie est le droit à la vie privée. Одно из различий между Западом и Турцией — конфиденциальность. Burada özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmez. İnsanlar çok meraklıdır. Sürekli özel hayatınla ilgili soru sorarlar. لا تحترم الخصوصية هنا. الناس فضوليون جدا. يسألون دائمًا أسئلة حول حياتك الخاصة. Die Privatsphäre wird hier nicht respektiert. Die Leute sind sehr neugierig. Sie fragen immer nach deinem Privatleben. The privacy of private life is not respected here. People are very curious. They always ask about your private life. La vie privée n'est pas respectée ici. Les gens sont très curieux. Ils posent toujours des questions sur votre vie privée. Конфиденциальность здесь не соблюдается. Люди очень любопытны. Они всегда задают вопросы о вашей личной жизни. Türkiye'deki en sevdiğim özellik dayanışma kültürüdür. الميزة المفضلة لدي في تركيا هي ثقافة التضامن. Mein Lieblings-Feature ist die Kultur der Solidarität in der Türkei. My favorite feature is the culture of solidarity in Turkey. Ce que je préfère en Turquie, c'est la culture de la solidarité. Моя любимая черта в Турции — это культура солидарности. İnsanlar problemi olan arkadaşlarına, akrabalarına yardım ederler. Bunun için Türkiye'de intihar oranı azdır. يساعد الناس أصدقائهم وأقاربهم الذين لديهم مشاكل. لهذا السبب فإن معدل الانتحار في تركيا منخفض. Die Menschen helfen ihren Freunden und Verwandten, die Probleme haben. Deshalb ist die Selbstmordrate in der Türkei niedrig. People help friends, relatives who have problems. The suicide rate in Turkey for less. Les gens aident leurs amis et leurs parents qui ont des problèmes. C'est pourquoi le taux de suicide est faible en Turquie. Люди помогают своим друзьям и родственникам, у которых есть проблемы. Именно поэтому в Турции низкий уровень самоубийств. Türkiye'de insanların çoğu devletin meşruluğunu (legitimacy) sorgulamazlar. معظم الناس في تركيا لا يشككون في شرعية الدولة. Die meisten Menschen in der Türkei stellen die Legitimität des Staates nicht in Frage. Most of the people in Turkey, the state's legitimacy (legitimacy) not question. La plupart des habitants de la Turquie ne remettent pas en question la légitimité de l'État. Большинство людей в Турции не сомневаются в легитимности государства. Türk düşünürler Thomas Hobbes'dan etkilendiler. تأثر المفكرون الأتراك بتوماس هوبز. Die türkischen Denker wurden von Thomas Hobbes beeinflusst. Turkish thinkers were influenced by Thomas Hobbes. Les penseurs turcs ont été influencés par Thomas Hobbes. Турецкие мыслители находились под влиянием Томаса Гоббса. Maalesef John Locke'dan değil. Bundan dolayı insanlar güvenlik-özgürlük savaşında güvenliği tercih ederler. للأسف ليس من جون لوك. لذلك يفضل الناس الأمن في حرب الأمن - الحرية. Leider nicht von John Locke. Deshalb bevorzugen die Menschen Sicherheit im Krieg zwischen Sicherheit und Freiheit. Unfortunately, not from John Locke. Therefore, people prefer security in the war of security and freedom. Malheureusement, pas John Locke. C'est pourquoi les gens préfèrent la sécurité dans la bataille entre sécurité et liberté. К сожалению, не от Джона Локка. Поэтому люди предпочитают безопасность в войне безопасности и свободы. Türkiye'de insanlar için Türk bayrağı, milli marş (anthem) kutsal gibidir. بالنسبة للناس في تركيا ، فإن العلم التركي ، والنشيد الوطني (النشيد) يشبه النشيد المقدس. Für die Menschen in der Türkei, die türkische Flagge, die Nationalhymne (Hymne I) ist als heilig. For people in Turkey, the Turkish flag, the national anthem (anthem I) are as sacred. Pour les habitants de la Turquie, le drapeau turc et l'hymne national sont sacrés. Для жителей Турции турецкий флаг и национальный гимн являются священными. Herkes bayrak alır ve bayrağını yüksek yerlere asar. Türk bayrağına ‘Ay-Yıldız' (crescent-star) da denir. يأخذ الجميع العلم ويعلقونه في الأماكن المرتفعة. يُطلق على العلم التركي أيضًا اسم "Moon-Star" (نجمة الهلال). Jeder kauft eine Fahne und hängt sie an hohen Stellen auf. Die türkische Flagge wird auch "Halbmond-Stern" genannt. Everybody gets a flag and hangs it up high. The Turkish flag is also called 'crescent-star'. Каждый берет флаг и вешает его на высокие места. Турецкий флаг также называют «Луной звездой» (звезда-полумесяц). Türkiye'de insanlar en çok Amerika'dan nefret ederler. الناس في تركيا يكرهون أمريكا أكثر من غيرهم. Amerika am meisten gehasste Menschen in der Türkei. most people hate America in Turkey. En Turquie, c'est l'Amérique que les gens détestent le plus. Люди в Турции больше всего ненавидят Америку. Ama herkes Amerika'nın modasını, filmlerini, müziğini takip eder. Bu bir çelişkidir, yani paradokstur. İsrail'den nefret ederler. Anti-semitizm burada fazladır. لكن الجميع يتابع الموضة والأفلام والموسيقى في أمريكا. هذا تناقض ، أي مفارقة. إنهم يكرهون إسرائيل. تنتشر هنا معاداة السامية. But everyone follows America's fashion, movies, music. This is a paradox, a paradox. They hate Israel. Anti-Semitism is more here. Mais tout le monde suit la mode, les films, la musique de l'Amérique. C'est une contradiction, un paradoxe. Ils détestent Israël. L'antisémitisme est élevé ici. Но все следят за модой, фильмами, музыкой Америки. Это противоречие, парадокс. Они ненавидят Израиль. Антисемитизм здесь очень высок. Türkiye'de insanlar komplo teorilerine (conspiracy theories) inanırlar. يؤمن الناس في تركيا بنظريات المؤامرة. Die Menschen in der Türkei glauben an Verschwörungstheorien. Turkey people in the conspiracy theory (Conspiracy theories) believe. En Turquie, les gens croient aux théories du complot. Люди в Турции верят в теории заговора. Her şeyin bir ‘oyun' olduğunu düşünürler. يعتقدون أن كل شيء هو "لعبة". Sie denken, dass alles ein „Spiel“ ist. They think everything is a 'game'. Ils pensent que tout est un "jeu". Они думают, что все это «игра». Türkiye'de insanlar çok az kitap okurlar. يقرأ الناس في تركيا عددًا قليلاً جدًا من الكتب. Die Menschen in der Türkei lesen nur sehr wenige Bücher. In Turkey, very few people read books. Люди в Турции читают очень мало книг. Burada okumak yerine dinlemek tercih edilir. Bunun iki nedeni var. هنا يفضل الاستماع بدلا من القراءة. هناك سببان لهذا. Hier ist es besser zuzuhören als zu lesen. Dafür gibt es zwei Gründe. It is preferable to listen here instead of reading. There are two reasons for this. Il est préférable d'écouter plutôt que de lire. Il y a deux raisons à cela. Здесь предпочтительнее слушать, чем читать. Этому есть две причины. Birincisi dinlemek okumaktan kolaydır. İkincisi, bizim kültürümüz sözlü bir kültürdür. أولاً ، الاستماع أسهل من القراءة. ثانيًا ، ثقافتنا ثقافة شفهية. First, listening is easier than reading. Second, our culture is an oral culture. Во-первых, слушать легче, чем читать. Во-вторых, наша культура - это устная культура. Kitap okuma konusunda Amerika'ya benziyoruz. نحن مثل أمريكا عندما يتعلق الأمر بقراءة الكتب. Was das Lesen von Büchern angeht, sind wir ähnlich wie Amerika. We look like America about reading books. Nous sommes semblables à l'Amérique en ce qui concerne la lecture de livres. Мы как Америка, когда дело доходит до чтения книг. İngilizler daha çok kitap okurlar. Bence İngilizler, Amerikalılardan daha bilgilidir. قرأ البريطانيون المزيد من الكتب. أعتقد أن البريطانيين أكثر دراية من الأمريكيين. Die Engländer lesen mehr Bücher. Ich glaube, die Engländer sind besser informiert als die Amerikaner. The British read more books. I think the British are more knowledgeable than the Americans. Les Anglais lisent plus de livres. Je pense que les Anglais sont mieux informés que les Américains. Британцы читают больше книг. Я думаю, что британцы более осведомлены, чем американцы.