×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Çocuk hikayeleri - Children stories, Yarali guvercin

Yarali guvercin

Ali bahçeye oynamaya çıktı. Canı çok sıkılıyordu. Aklından “Bir arkadaşım olsa da oynasam!” diye geçirdi. Bu sırada önüne bir şey düştü. Ali önce çok korktu. Sonra düşen şeye doğru baktı. Bir de ne görsün? Bu bir güvercindi.

Zavallı kuş yaralıydı. Kanadı kanıyordu.

Ali kızarak “Kuşlara taş atan yaramaz çocukların işidir bu!” dedi.

Güvercin çırpınıyordu. Ali'nin başına şimdiye kadar böyle bir şey gelmemişti. Yaralı bir kuş nasıl iyi edilir, hiç bilmiyordu. Aklına dedesi geldi. “Dedem bilir; onu çağırayım” diye düşündü.

Hem dedesi ona ikide bir “Ben her şeyi bilirim. Çünkü yaşlıyım. Şimdiye kadar çok şey gördüm, duydum ” demez miydi?

Gerçekten Ali'nin dedesi yaralı bir güvercinin tedavisini biliyordu. Önce kuşun kanadını temizledi. Yaralı yere ilaç sürdü. “Şimdi işimiz beklemek. Ya ölür, ya yaşar ” dedi.

Bir yandan da güvercini avuçlarına aldı. Sonra ona dikiş sepetini boşaltıp rahat bir yatak yaptı.

Ali dedesine “Ne olur dede, güvercin benim yanımda kalsın!” diye yalvardı.

Ali o gece sabaha kadar uyumadı.Güvercinin başında bekledi.

Sabah oldu. Horoz uzun uzun öttü. Ali biraz dalmıştı ki yerinden sıçradı. Hemen güvercine baktı.

Güvercin ayağa kalkmış, gagasını “tak tak ” diye sepete vuruyordu.

Dede de merak edip koştu. Manzarayı görünce çok neşelendi.

“İyice iyileşti. Çünkü karnı bile acıkmış” dedi.

Ali mutfağa gidip kuru ekmek getirdi. Ekmekleri ufalayıp güvercine yedirdiler. Güvercin keyifle ötmeye başladı.

Ali ile dedesi sevinçle kucaklaştılar. Artık Ali'nin yeni bir arkadaşı vardı.

Yarali guvercin Verwundete Taube Πληγωμένο περιστέρι injured pigeon Paloma herida Pigeon blessé 부상당한 비둘기 Gewonde duif Ranny gołąb Pombo ferido раненый голубь Skadad duva

Ali bahçeye oynamaya çıktı. Ali ging hinaus, um im Garten zu spielen. Ali went out to play in the garden. Canı çok sıkılıyordu. Er war so gelangweilt. He was very bored. Aklından “Bir arkadaşım olsa da oynasam!” diye geçirdi. "Wenn ich nur einen Freund hätte, könnte ich spielen", dachte er. Thinking of “Even if I have a friend, I can play!” he passed. Думая: «Даже если у меня есть друг, я могу играть!» он прошел. Bu sırada önüne bir şey düştü. In diesem Moment fiel etwas vor ihm herunter. At that moment, something fell in front of him. В этот момент перед ним что-то упало. Ali önce çok korktu. Ali war anfangs sehr verängstigt. Ali was very scared at first. Sonra düşen şeye doğru baktı. Dann blickte er auf das, was gefallen war. Then he looked towards the fallen thing. Затем он посмотрел на упавшую вещь. Bir de ne görsün? Was hat er gesehen? And what would you see? Bu bir güvercindi. Es war eine Taube. It was a dove.

Zavallı kuş yaralıydı. Der arme Vogel war verletzt. The poor bird was injured. Бедная птица была ранена. Kanadı kanıyordu. Sein Flügel blutete. His wing was bleeding. Son aile saigne.

Ali kızarak “Kuşlara taş atan yaramaz çocukların işidir bu!” dedi. "Das ist das Werk von frechen Kindern, die mit Steinen nach Vögeln werfen", sagte Ali wütend. Ali angrily said, “This is the work of naughty children throwing stones at birds!” said. Али сердито сказал: «Это работа непослушных детей, бросающих камни в птиц!» сказал.

Güvercin çırpınıyordu. Die Taube hat geflattert. The pigeon was fluttering. Ali'nin başına şimdiye kadar böyle bir şey gelmemişti. So etwas war Ali noch nie passiert. Nothing like this had ever happened to Ali before. Rien de tel n'était jamais arrivé à Ali. Ничего подобного с Али еще не случалось. Yaralı bir kuş nasıl iyi edilir, hiç bilmiyordu. Er hatte keine Ahnung, wie man einen verletzten Vogel heilt. He never knew how to heal a wounded bird. Aklına dedesi geldi. Er dachte an seinen Großvater. He thought of his grandfather. “Dedem bilir; onu çağırayım” diye düşündü. "Mein Großvater weiß Bescheid, ich werde ihn anrufen", dachte er. “My grandfather knows; I'll call him," she thought. «Мой дедушка знает; Я позвоню ему», — подумала она.

Hem dedesi ona ikide bir “Ben her şeyi bilirim. Und sein Großvater sagte ihm immer wieder: "Ich weiß alles. And his grandfather always said to him, “I know everything. Son grand-père lui répétait sans cesse : "Je sais tout. И сказал ему дед: «Я все знаю. Çünkü yaşlıyım. Because I am old. Потому что я стар. Şimdiye kadar çok şey gördüm, duydum ” demez miydi? Ich habe schon so viele Dinge gesehen und gehört", würde er sagen, oder? Wouldn't he say, "I've seen and heard a lot so far"?

Gerçekten Ali'nin dedesi yaralı bir güvercinin tedavisini biliyordu. Alis Großvater wusste in der Tat, wie man eine verletzte Taube behandelt. Indeed, Ali's grandfather knew how to treat a wounded pigeon. Önce kuşun kanadını temizledi. Zuerst säuberte er den Flügel des Vogels. First he cleaned the bird's wing. Yaralı yere ilaç sürdü. Er verband die Wunde mit Medizin. He applied medicine to the injured place. Il a appliqué un médicament sur la plaie. “Şimdi işimiz beklemek. "Jetzt müssen wir warten. “Now our job is to wait. Ya ölür, ya yaşar ” dedi. Entweder er stirbt oder er lebt", sagte er. He either dies or lives,” he said. Он либо умрет, либо выживет», — сказал он.

Bir yandan da güvercini avuçlarına aldı. Er hielt die Taube in seinen Händen. In the meantime, he took the pigeon in his hands. Il tient le pigeon dans ses mains. Тем временем он взял голубя в руки. Sonra ona dikiş sepetini boşaltıp rahat bir yatak yaptı. Dann leerte sie ihren Nähkorb und machte ihr ein bequemes Bett. Then he emptied the sewing basket and made her a comfortable bed. Puis elle vide son panier à couture et lui fait un lit confortable. Затем он опорожнил корзину для шитья и устроил ей удобную постель.

Ali dedesine “Ne olur dede, güvercin benim yanımda kalsın!” diye yalvardı. Ali flehte seinen Großvater an: "Bitte, Großvater, lass die Taube bei mir bleiben!" Ali said to his grandfather, "Please grandfather, let the pigeon stay with me!" she begged. Али сказал своему дедушке: «Пожалуйста, дедушка, пусть голубь останется со мной!» — умоляла она.

Ali o gece sabaha kadar uyumadı.Güvercinin başında bekledi. Ali hat in dieser Nacht bis zum Morgen nicht geschlafen und auf die Taube gewartet. Ali did not sleep until the morning that night. He waited by the pigeon. В ту ночь Али не спал до утра и ждал у голубя.

Sabah oldu. It's morning. Horoz uzun uzun öttü. Der Hahn krähte lange Zeit. The rooster crowed for a long time. Ali biraz dalmıştı ki yerinden sıçradı. Ali war ein wenig vertieft, als er aufsprang. Ali was a little lost when he jumped up. Ali était un peu absorbé lorsqu'il s'est levé. Али немного растерялся, когда вскочил. Hemen güvercine baktı. He immediately looked at the pigeon.

Güvercin ayağa kalkmış, gagasını “tak tak ” diye sepete vuruyordu. Die Taube stand auf und klopfte mit dem Schnabel auf den Korb. The pigeon was standing up and banging its beak against the basket with a “tack”. Le pigeon s'est levé et a tapé du bec sur le panier en faisant "toc, toc". Голубь стоял и стучал клювом по корзине «гвоздем».

Dede de merak edip koştu. Großvater war neugierig und lief davon. Grandpa got curious and ran. Manzarayı görünce çok neşelendi. Als er die Aussicht sah, wurde er munter. He was very happy when he saw the scene.

“İyice iyileşti. "Er hat sich gut erholt. “He has recovered well. Çünkü karnı bile acıkmış” dedi. Denn auch er war hungrig", sagte er. Because he is not even hungry," he said.

Ali mutfağa gidip kuru ekmek getirdi. Ali ging in die Küche und brachte trockenes Brot. Ali went to the kitchen and brought dry bread. Ekmekleri ufalayıp güvercine yedirdiler. They crumbled the bread and fed it to the pigeon. Güvercin keyifle ötmeye başladı. Die Taube begann vor Freude zu gurren. The pigeon began to sing happily. Голубь радостно запел.

Ali ile dedesi sevinçle kucaklaştılar. Ali und sein Großvater umarmten sich voller Freude. Ali and his grandfather embraced happily. Artık Ali'nin yeni bir arkadaşı vardı. Jetzt hatte Ali einen neuen Freund. Now Ali had a new friend.