×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Türkçe Okuyorum, Kahve

Kahve

Hülya - Ben geldim.

- Neredeydin, kızım? Çok merak ettik.

- Arkadaşlarla kafedeydik.

Neskafe içtik, sohbet ettik. - Ne içtiniz, ne içtiniz?

- Neskafe, dede.

- Nes ne, kızım?

- Dede çok komiksin.

Neskafeyi bilmiyor musun? - Biliyorum, kızım. Şaka yaptım.

Biraz önce annen Türk kahvesi pişirdi, ben de Türk kahvesi içtim. - Ben de Türk kahvesini seviyorum, ama güzel pişirmiyorum.

Türk kahvesi nereden geldi, dede? - Kahve Yemen'den geldi, sonra Türkiye'den dünyaya yayıldı.

Yaklaşık 450 yıl önce Yemen Valisi Özdemir Paşa kahveyi Yemen'den İstanbul'a getirdi. Sonra 1615’te Venedikli tüccarlar ve 1650’de Marsilyalı tüccarlar Türk kahvesini Avrupa'ya ve sonra bütün dünyaya götürdüler. Kahve çok ülkenin kültüründe önemlidir. Meselâ, biz misafirlere kahve ikram ediyoruz. Güzel kahve pişirmek bayanlarımız için önemli. Kız istemek için gidiyoruz, gelin adayı kızımız en güzel kahvesini pişiriyor. Türklerin kahve için şarkıları var, deyimleri var. Örneğin bir deyim şöyle: "Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır. " Bu 'Bir kişi bize bir kahve ikram ediyor ve biz bunu kırk yıl unutmuyoruz' demek. - Evet, kahve bizim kültürümüzde çok önemli.

Dede, neskafeyi Türkler yapmadı ki! - Tabii ki, Türkler yapmadı.

Avrupalılar Türk kahvesiyle tanıştılar, çok sevdiler. Yıllar sonra kahveyi farklı farklı pişirdiler. Cappucino'yu, Espresso'yu İtalyanlar yaptı, İsviçreliler daha dayanıklı bir kahve yapmak istediler ve Nescafe'yi yaptılar. Şimdi her ülkede farklı kahveler var, ama Avrupalılar ilk Türk kahvesiyle tanıştılar. Hülya - Çok ilginç dede.

Türkiye'de kahve ağacı yok, ama kahveyi dünyaya Türkler tanıttı.

Kahve قهوة Kaffee Καφές Coffee Café Кофе Kaffe 咖啡

Hülya - Ben geldim. هوليا - أنا هنا. Hülya - I came. Hülya - Je suis là.

- Neredeydin, kızım? Çok merak ettik. - أين كنت يا فتاة؟ كنا فضوليين للغاية. - Wo warst du, Mädchen? Wir waren krank vor Sorge. Mother - Where were you, girl? - Où étais-tu, ma fille ? Nous étions inquiets.

- Arkadaşlarla kafedeydik. - كنا في المقهى مع الأصدقاء. - Ich war mit Freunden in einem Café. Hülya - We were at the cafes with friends. - J'étais dans un café avec des amis.

Neskafe içtik, sohbet ettik. شربنا القهوة سريعة التحضير وتحدثنا. Wir tranken Neskafe und unterhielten uns. We had an instant coffee, we chatted. Nous avons bu du Neskafe et discuté. - Ne içtiniz, ne içtiniz? - ماذا شربت ، ماذا شربت؟ - Was hast du getrunken? Was hast du getrunken? Dede - What did you drink and drink?

- Neskafe, dede. - قهوة سريعة التحضير ، يا جدي. - Neskafe, Opa. Hülya - Neskafe, grandfather.

- Nes ne, kızım? - ما الأمر يا فتاة؟ Dede - Nes what, girl? - Qu'est-ce qu'il y a, ma fille ?

- Dede çok komiksin. - جدي ، أنت مضحك جدا. - Großvater, du bist so witzig. Hülya - Dede is very funny. - Grand-père, tu es si drôle.

Neskafeyi bilmiyor musun? ألا تعرف القهوة سريعة التحضير؟ Kennen Sie Neskaf nicht? Don't you know how? - Biliyorum, kızım. Şaka yaptım. - أنا أعرف فتاة. مزحت. - Ich weiß, Mädchen. Ich mache nur Spaß. Dede - I know, girl. - Je sais, ma fille, je plaisante.

Biraz önce annen Türk kahvesi pişirdi, ben de Türk kahvesi içtim. منذ فترة وجيزة كانت والدتك تطهو القهوة التركية لذلك شربت القهوة التركية. Deine Mutter hat gerade türkischen Kaffee gekocht und ich habe türkischen Kaffee getrunken. Your mom just cooked Turkish coffee, I drank Turkish coffee. Ta mère vient de faire du café turc et j'ai bu du café turc. - Ben de Türk kahvesini seviyorum, ama güzel pişirmiyorum. - أنا أيضًا أحب القهوة التركية ، لكنني لا أطبخها جيدًا. - Ich mag auch türkischen Kaffee, aber ich kann ihn nicht gut zubereiten. Hülya - I love Turkish coffee, but I don't cook well. - J'aime aussi le café turc, mais je ne le cuisine pas bien.

Türk kahvesi nereden geldi, dede? من أين أتت القهوة التركية يا جدي؟ Where did the Turkish coffee come from, grandpa? ¿De dónde vino el café turco, abuelo? D'où vient le café turc, grand-père ? - Kahve Yemen’den geldi, sonra Türkiye’den dünyaya yayıldı. - جاءت القهوة من اليمن ثم انتشرت للعالم من تركيا. Dede - coffee came from Yemen, then spread to the world from Turkey. - Le café est venu du Yémen, puis s'est répandu dans le monde entier à partir de la Turquie.

Yaklaşık 450 yıl önce Yemen Valisi Özdemir Paşa kahveyi Yemen’den İstanbul’a getirdi. منذ حوالي 450 عامًا ، أحضر حاكم اليمن أوزدمير باشا القهوة من اليمن إلى اسطنبول. Vor etwa 450 Jahren brachte der jemenitische Gouverneur Özdemir Pascha Kaffee aus dem Jemen nach Istanbul. About 450 years ago, Yemeni Governor Özdemir Pasha brought the coffee from Yemen to Istanbul. Hace unos 450 años, el gobernador de Yemen, Özdemir Pasha, trajo café de Yemen a Estambul. Il y a environ 450 ans, le gouverneur du Yémen, Özdemir Pacha, a apporté du café du Yémen à Istanbul. Sonra 1615’te Venedikli tüccarlar ve 1650’de Marsilyalı tüccarlar Türk kahvesini Avrupa’ya ve sonra bütün dünyaya götürdüler. ثم ، في عام 1615 ، جلب تجار البندقية وتجار مرسيليا في عام 1650 القهوة التركية إلى أوروبا ثم إلى العالم بأسره. Venezianische Kaufleute im Jahr 1615 und Marseillais im Jahr 1650 brachten den türkischen Kaffee nach Europa und dann in die ganze Welt. Then, in 1615, the Venetian merchants and in 1650 the Marseilles merchants took the Turkish coffee to Europe and then the whole world. Les marchands vénitiens en 1615 et marseillais en 1650 introduisent le café turc en Europe, puis dans le monde entier. Kahve çok ülkenin kültüründe önemlidir. القهوة مهمة جدا في ثقافة البلد. Kaffee spielt in der Kultur vieler Länder eine wichtige Rolle. Coffee is very important in the culture of the country. Le café occupe une place importante dans la culture de nombreux pays. Meselâ, biz misafirlere kahve ikram ediyoruz. على سبيل المثال ، نحن نقدم القهوة لضيوفنا. Wir servieren den Gästen zum Beispiel Kaffee. For example, we offer coffee to our guests. Por ejemplo, servimos café a nuestros huéspedes. Par exemple, nous servons du café aux clients. Güzel kahve pişirmek bayanlarımız için önemli. إن طهي القهوة الجيدة أمر مهم لسيداتنا. Das Kochen von gutem Kaffee ist für unsere Frauen wichtig. Fine coffee is important to our ladies. Cuisiner du bon café est important pour nos dames. Kız istemek için gidiyoruz, gelin adayı kızımız en güzel kahvesini pişiriyor. سنطلب فتاة ، عروسنا تختمر أفضل قهوة لها. Wir gehen hin, um nach einem Mädchen zu fragen, die zukünftige Braut kocht den schönsten Kaffee. We're going to ask for a girl, our bride-to-be is brewing her best coffee. On va demander une fille, la future mariée prépare le plus beau des cafés. Türklerin kahve için şarkıları var, deyimleri var. الأتراك لديهم أغاني وتعابير للقهوة. Die Türken haben Lieder und Redewendungen für Kaffee. Turks have songs for coffee, they have phrases. Les Turcs ont des chansons et des expressions idiomatiques pour le café. Örneğin bir deyim şöyle: "Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır. على سبيل المثال ، يقول المثل: "للقهوة أربعون سنة من الذاكرة. Es gibt zum Beispiel ein Sprichwort: "Eine Tasse Kaffee reicht für vierzig Jahre. For example, a phrase says: "A coffee has forty years of memory. Par exemple, il existe un dicton : "Une tasse de café dure quarante ans. " Bu 'Bir kişi bize bir kahve ikram ediyor ve biz bunu kırk yıl unutmuyoruz' demek. وتعني "شخص ما يقدم لنا القهوة ولا ننساها لمدة أربعين عاما". "Es bedeutet: 'Eine Person bietet uns einen Kaffee an und wir vergessen es vierzig Jahre lang nicht'. "It's a person offering us a coffee and we don't forget that for forty years." Il signifie "Une personne nous offre un café et nous ne l'oublions pas pendant quarante ans". - Evet, kahve bizim kültürümüzde çok önemli. - نعم ، القهوة مهمة جدًا في ثقافتنا. - Ja, Kaffee ist in unserer Kultur sehr wichtig. Hülya - Yes, coffee is very important in our culture. - Oui, le café est très important dans notre culture.

Dede, neskafeyi Türkler yapmadı ki! ديدي ، الأتراك لم يصنعوا القهوة سريعة التحضير! Dede, die Türken haben kein Neskafe gemacht! Grandpa, the Turks didn't do it! Dede, les Turcs n'ont pas fait de neskafe ! - Tabii ki, Türkler yapmadı. - بالطبع لم يفعل الأتراك. - Das haben die Türken natürlich nicht getan. Dede - Of course, the Turks did not. - Bien sûr, les Turcs ne l'ont pas fait.

Avrupalılar Türk kahvesiyle tanıştılar, çok sevdiler. Yıllar sonra kahveyi farklı farklı pişirdiler. التقى الأوروبيون بالقهوة التركية وأحبوها. بعد سنوات ، طهوا القهوة بشكل مختلف. Europäer lernten türkischen Kaffee kennen und liebten ihn. Jahre später kochten sie Kaffee anders. Europeans met with Turkish coffee, they loved it very much. Years later, they cooked coffee differently. Les Européens ont rencontré le café turc et l'ont beaucoup aimé. Des années plus tard, ils ont cuisiné le café différemment. Cappucino’yu, Espresso’yu İtalyanlar yaptı, İsviçreliler daha dayanıklı bir kahve yapmak istediler ve Nescafe’yi yaptılar. صنع الإيطاليون الكابتشينو والإسبريسو ، وأراد السويسريون صنع قهوة أقوى وصنعوا نسكافيه. Die Italiener machten Cappucino und Espresso, die Schweizer wollten einen haltbareren Kaffee herstellen und machten Nescafe. The Italians made the espresso, the Swiss wanted to make a more durable coffee, and they made Nescafe. Les Italiens ont créé le Cappucino et l'Espresso, les Suisses ont voulu faire un café plus durable et ont créé le Nescafé. Şimdi her ülkede farklı kahveler var, ama Avrupalılar ilk Türk kahvesiyle tanıştılar. الآن هناك أنواع مختلفة من القهوة في كل بلد ، لكن التقى الأوروبيون لأول مرة بالقهوة التركية. Heute gibt es in jedem Land andere Kaffeesorten, aber die Europäer lernten zuerst den türkischen Kaffee kennen. Now there are different coffees in every country, but the Europeans met the first Turkish coffee. Aujourd'hui, il existe différents cafés dans chaque pays, mais les Européens ont rencontré le café turc pour la première fois. Hülya - Çok ilginç dede. Hulya - جد مثير جدا للاهتمام. Hülya - Very interesting grandfather. Hülya - Un grand-père très intéressant.

Türkiye’de kahve ağacı yok, ama kahveyi dünyaya Türkler tanıttı. لا توجد شجرة قهوة في تركيا ، لكن الأتراك قدموا القهوة للعالم. In der Türkei gibt es keinen Kaffeebaum, aber die Türken brachten den Kaffee in die Welt. No coffee trees in Turkey, but the Turks introduced coffee to the world. Il n'y a pas de caféiers en Turquie, mais les Turcs ont introduit le café dans le monde. В Турции нет кофейного дерева, но турки представили миру кофе.