×

Używamy ciasteczek, aby ulepszyć LingQ. Odwiedzając stronę wyrażasz zgodę na nasze polityka Cookie.


image

Beyhan Budak, Başkalarının Senin Hakkında Düşündüklerini Neden Umursamamalısın?

Başkalarının Senin Hakkında Düşündüklerini Neden Umursamamalısın?

Bir gün Nasreddin Hoca oğluyla beraber

köye doğru yol alıyor. Oğlu eşeğin üzerinde kendisi de

eşeğin yanında yürüyor. Yavaş yavaş tın tın gidiyorlar

köye doğru. Bu sırada başka bir köyden geçiyorlar.

Orda oturan insanlar Nasreddin Hoca'ya ve eşeğin üstündeki

oğlunu görünce konuşmaya başlıyorlar kendi aralarında.

''Ya şu çocuğa bakar mısın? Eşeğe binmiş,

yanında o koca ihtiyar adam perişan bir halde yürüyor.

Devir değişti azizim. Artık görüyor musun bu hallere düştük.''

Nasreddin Hoca bunu duyuyor diyor ki;

''Oğlum sen in

ben bineyim eşeğe.''

Sonrasında bir süre daha yol alıyorlar.

Kendisi eşeğin üzerinde çocuk yanında yürüyor.

Bu sefer başka insanlar yanından geçince insanlar

yine kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar:"Şu acımasız,

bencil adama bakar mısın? Çocuğu yanından yürütüyor da

kendisi eşeğe biniyor. Utanmıyor bir de.''

Nasreddin Hoca bunu da duyuyor. Tamam oğlum diyor gel diyor

sen de yanıma bin. İkisi birlikte eşeğin üzerinde yollarına

köye doğru yollarına devam ediyorlar. Yine başka insanların

yanından geçerken insanlar yine

kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar:

"Şu acımasızlara

bakar mısın? İki kişi bir eşeğin üstüne binmişler. Eşeğin beli kırılacak

nerdeyse" diye. Nasreddin Hoca bunu duyunca

Oğlum demiş. in aşağı in.

İkimiz de inelim.

Eşek tek başına gitsin biz de yanında yüreyelim diye.

Yollarına devam ederken yine başka insanların yanından geçiyorlar.

Başka insanlar yine konuşmaya başlıyor:

Ya şu enayilere bakar mısın? Eşek boş gidiyolar kendileri de yanlarında yürüyor.

Bu kadar da enayi olunmaz diye. Tabi Nasreddin Hoca

burda dayanamıyor. Oğluna diyor ki: Herkes kendi kafasına

göre bir şey diyor. Onları dinlersen,

onları

umursarsan hiç bir şey yapamazsın. Bir işi biliyorsan

Bir işi biliyorsan

ne biliyorsan onu yapıcaksın demiş.

İçinde yaşadığımız dünyada isteyen herkes

diğerleri hakkında istediği maalesef konuşabilir.

Bunu engellemenin bir yolu yok. Bu

konuşulanlar

bazen olumlu olabilir bazen olumsuz olabilir.

Bazen doğru olabilir bazen yanlış olabilir. Birisi

senin hakkında olumsuz konuşuyorsa bazı insanlar

bunu hiç takmaz umursamaz bile. bazı insanlar da

geceleri uykusu kaçar. bana niye böyle dedi

benim hakkımda niye böyle düşünüyor gibi. işte bu videoda

sana diğerlerinin senin hakkında düşündüğü

söylediği şeyleri umursamaman için bazı yöntemler

bazı teknikler anlatacağım.

dedim ya: bu dünyada isteyen herkes istediği şeyi konuşabiliyor.

ama bu şu demek değil: birisi sana olumsuz bir sıfat söylediği zaman

ya işte sen sıkıntılısın sen problemlisin sen

aptalsın sen çirkinsin. bunu söylediği zaman

bunun doğru olacağı garantisi yok.

bunun seninle ilgili olacağı garantisi yok. şimdi şöyle

düşünelim. ben bu dünyada herkesin bir hikayesi olduğunu düşünüyorum.

ve bu hikaye iyi şeyler kötü şeyler hayatta

yaşadığın travmalar, sevinçler, güzel anlar,

olumsuz deneyimler... bir çok şey aslında bir harman oluşturuyor ve

bu noktaya getiriyor. işte senin de bir hikayen var.

bir insan senin hikayeni, geçtiğin yolları,

yaşadığın acıları bilmeden senin

hakkında bir şey söylüyorsa aslında ne söylüyorsa

eksik kalacaktır. bu sebeple seni tanımadan

yeterince bilmeden birisi bir şey konuşuyorsa burada hemen devreye

şunu almak lazım. beni tanımadan konuşuyor

ezbere konuşuyor sanırım. bundan dolayı onun

söylediği şeyi çok da ciddiye almamak gerekir

diye düşünüyorum. iş yerinde beraber çalıştığın bir

arkadaşın yanına geldi ve şunları söyledi:

ya Ayşegül sen bunu nereden aldın yani

çok mu arıyorsun yani zevkine hayranım valla ne acayip giyiniyorsun sen.

şimdi burada sen o arkadaşından bu sözleri

duyduğun zaman dünyan başına yıkıldı. Ya ben

sanırım bu işi beceremiyorum. ben para harcıyorum giyinmeye

ama sanırım hiç bir şekilde uyduramıyorum. sanırım ben zevksiz bir insanım. ne yaptı? karşı taraf sana bir şut attı sen bütün topu

bütün suçu bütün ağırlığı kendi üzerine almış oldun.

hemen

böyle bir noktada durumu durdurup

bu sahneyi

durdurup oraya farklı bir gözle bakmamız lazım. şimdi sen

iyi ya da kötü giyiniyorsun ama böyle bir üslupla

böyle bir yaklaşımla birisi sana gelip böyle bir şey söylüyorsa

burada aslında farklı bir niyet vardır. şimdi karşı tarafı

bir değerlendir bakalım ne kadar iyi niyetli.

ne kadar yapıcı eleştirileri var. gerçekten amacı ne.

bunu söylerken nasıl bir kazanım ya da sana nasıl bir fayda sağlamak istiyor.

yoksa amacı senin moralini bozmak mı?

eğer burada amaç morali bozmak gibi

bir noktadaysa niyette bir problem vardır.

ben böyle

durumlarda birisi bana böyle bir yaklaşımla geldiği zaman

her zaman niyete bakarım. karşıdaki insanın niyeti

hakkında az çok bir bilgim de vardır.

çünkü insanlar birden değişmez. kötü niyetli bir insan muhtemelen

önceden de bir kaç kötü niyetli şey yapmıştır söylemiştir.

ve Ahmet bana diyor ki sen şöylesin sen böylesin.

ama ben Ahmet'in niyetini biliyorum. Ahmet pek de

iyi niyetli bir insan değil. böyle olunca Ahmet'i

derim ki: Ahmet yine kendi içinde bir şeyler kurgulamış

benim canımı sıkmaya çalışıyor. böyle olunca

ne yapıyorum,

topu göğsümle karşılamıyorum. sıkıntıyı

orada bırakıyorum. bu Ahmet'in sorunu. benim kıyafetimle

hiç alakalı değil. Ayşegül de istediğini giyinirse giyinsin

dünyanın en iyi moda danışmanlarıyla

çalışırsa çalışsın o ona onu söyleyen insanı

değiştiremeyecektir. çünkü onun derdi başka.

onun derdi kıyafetle değil onun derdi seni üzmekle ilgili.

diyelim ki birazdan aşağı ineceğim. yoldan birisini

çevireceğim. gel dostum gel. gel gel diyeceğim.

adam diyecek ki bana

hayırdır.

niye çağırdın beni.

diyeceğim ki sen aptalsın. sen gerizekalısın.

şimdi ben istediğim bir şeyi adamı hiç

tanımıyorum.

daha önce hiç görmemişim onun hakkında hiç bir fikrim yok.

diyorum ki sen aptalsın sen gerizekalısın.

burada

ben tamamen aslında kötü niyetlerle yola

çıkmışım ve ne dediğimi bile bilmiyorum.

karşı tarafa böyle bir hakarette bulunuyorum.

olayın.

bakış açısını bir değiştirelim. yoldan

birisi

sizi çağırıyor. gel gel dostum diyor. siz onun yanına gidiyorsunuz.

hayırdır ne var diye. o insan size diyor ki

aptalsın sen gerizekalısın. o adamı daha önce hiç

tanımıyorsun.

ve o an üzülmeye başlıyorsun ya sanırım

ben aptalım.

bak bu adam bile anladı ben yoldan geçerken tanımıyor ama

anladı beni.

şimdi olayı bir düşünelim. bu biraz garip geldi değil mi bu senaryo sana.

düşünsene seni tanımayan bir

insanın

sana söylediği şeyi ne kadar

umursarsın.

aslında günlük hayat içinde de diğerlerinin

senin hakkında söylediği şeylerin bir çoğu böyle.

seni gerçekten tanımadan konuşuyor insanlar.

senin neyi neden yaptığını da pek bilmiyorlar.

ama ne yapıyor, kendi içindekini aktarıyor. kötü insanlar için

kötü niyetli insanlar için diğerleri boş bir çerçeve

gibidir. içini onlar doldurur. sen

ne yaparsan yap dediğim gibi onları mutlu edemezsin. memnun

edemezsin. bir insanın içi iltihap

doluysa, kötü niyet doluysa gördüğü her çerçeveyi

kötü şeylerle doldurur. sen dünyanın

en iyi insanı da olsan.

bazı insanlar için de diğerlerinin olayı sevgisi

taktiri çok önemlidir. onlardan, diğer herkesten

gelecek en ufacık bir olumsuz bildirimde

olumsuz yaklaşımda bu insanların içinde fırtınalar kopar

alarmlar çalmaya başlar. aman Allahım birisi beni sevmiyor.

birisi benim hakkımda olumsuz düşünüyor. ama

onay bağımlısı insanların kaçırdığı bir şey var. herkesin

onları sevmesi mümkün değil. herkesin seni

sevmesi mümkün değil. böyle bir istekle yola çıkarsan eğer düşünsene

herkesi memnun etmeye çalışıyorsun. okulunda iş yerinde ailende

herkes senden bir şeyler istiyor

ve sen her seferinde değişiyorsun. en başta anlattığım

Nasreddin Hoca olayındaki gibi

herkes farklı bir şey bekleyecek. peki sen nerdesin?

senin karakterin nerede? senin kişiliğin nerede?

sen kişiliksiz bir insan değilsin.

senin de bir

bakış açın var. senin de o hayattan istediklerin

beklentilerin var. ama sen diğerlerinin

ama sen diğerlerinin

düşüncelerine o kadar bağımlı olmuşsun ki

en ufacık bir olumsuzda içinde bir kriz çıkıyor. ve o kriz

senin için dayanılmazmış gibi geliyor. ben de diyorum ki

bu kriz dayanılır bir kriz. eğer

böyle bir şey olursa etrafında bir olumsuz

geri bildirim gelirse o krize içindeki

işleri düzeltme, onun gönlünü kazanma sevgisini kazanma

isteğine karşı biraz karşı koymalısın.

bu krizi birazcık bekletmelisin.

ne kadar bekletirsen ne kadar içindeki o insanları memnun etme

isteğine karşı koyarsan

diğerlerinin

senin hakkında hem düşündüklerini çok fazla umursamazsın

hem de onların sevgisini kazanmak gibi

saçma sapan bir yola girmezsin.

yakın zamanda bir danışanım bana kendi yaşadığı

bir olayı anlattı.

beraber çalıştığı bir arkadaşı onun çalıştığı proje

hakkında çok olumsuz yapıyor. diyor ki:

sen böyle saçma şeylerle mi uğraşıyorsun. ömrünü bu saçma şeyler için

heba ediyorsun diye. sonrasında bizim

danışan bu konuda bu durumda bir cevap veremiyor. ama

kafasına oturuyor. sanki kalbine

bir hançer saplanmış gibi hissediyor. ve ondan sonraki

günler boyunca durmadan bu konuyu

düşünüyor.

aslında değer verdiği de birisi bunu söyleyen kişi. ya bana

niye böyle dedi niye böyle dedi niye böyle dedi.

uykuları kaçıyor geceleri. durmadan bunu düşünüyor.

cevap verseydim keşke ben de şunu deseydim keşke

ben de

bu konuda bir yorum yapsaydım diye. ve bir hafta on gün sonra dayanamıyor

bu arkadaşının yanına gidiyor. diyor ki ya sen bana niye dedin.

arkadaşı ya ben sana böyle mi demiştim.

hiç hatırlamıyorum diyor.

yalan yok ortada.

arkadaşı o an söylediği şeyi

laf olsun diye söylüyormuş. çok da önemsememiş bile.

buradan şuna geleceğim. sen diğerlerinin

senin hakkında söylediği şeyleri o kadar fazla umursuyorsun ya.

ben şunu diyebilirim sana net olarak. bir çok insan

kendi söylediği şeyi senin hakkında kendi söylediği

şeyi senin onu umursadığın kadar

umursamıyor. bazen insanlar laf olsun diye konuşuyor. o insanın

kendisine vermediği değeri sen neden

ona vereceksin. şuanda kaç yaşındasın bilmiyorum

zamanı birazcık ileri alalım senin için.

60-65 yaşına geldiğini varsayalım. evinde oturmuş

cam kenarında koltuğunda o en sevdiğin

koltuğunda oturuyorsun elinde kahven.

elinde kahven. dışarı doğru

bakıyorsun. şu ufka daldın. uzaklara bakarken

geçmiş günler aklına geldi. o geçmiş günleri düşünürken

şöyle düşünsene

hep kaygılanmışsın. başkaları senin hakkında ne diyecek.

başkaları senin için ne düşünecek diye

bu kaygıdan

dolayı çoğu zaman istediğin şeyi yapamamışsın.

60-65 yaşındayken bunu düşünürken içinden ne gelir?

ben sana söyleyeyim. şuranda bir

sızı ve kocaman

bir pişmanlık.

bir de şöyle bir şey var. insanlar hep konuşuyor. sen ne yaparsan yap

sen dünyanın en iyi insanı da olsan

en kötü insanı da olsan insanlar hep konuşacak.

hep olumsuz şeyler söyleyecek.

ama sen o olumsuz şeylere

rağmen istediğin şeyleri yapmışsın. içindeki

gerçek seni sana söylediği şeyleri

yapmaktan

çekinmemişsin. o kahveyi içiyorsun ya 60-65

yaşındayken o ağzına gelen o aldığın yudumun

her tadını hissedersin. geriye dönüp baktığında pişmanlık

diye bir şey olmaz. dersin ki iyi ki yaşadım.

iyi ki böyle yaşadım. iyi ki diğerlerini umursamadım

diye düşünürsün. işte o noktayı düşünerek

şu anı bir değerlendir bakalım. hangisini tercih etmek

istiyorsun. çünkü insanlar her zaman konuşacaklar.

hiç durmadan konuşacaklar.

sen umursamamayı seçersen durum başka ama.

peki bu konuda sen neler yaşadın? ne gibi tecrübelerin var?

diğer insanlar

senin hakkında ne gibi

söylediler bugüne kadar.

bunları yorumlar kısmında paylaşabilirsin.

beni dinlediğin için çok teşekkür ederim. kendine çok iyi davran.

görüşmek üzere güzel insan.


Başkalarının Senin Hakkında Düşündüklerini Neden Umursamamalısın?

Bir gün Nasreddin Hoca oğluyla beraber

köye doğru yol alıyor. Oğlu eşeğin üzerinde kendisi de

eşeğin yanında yürüyor. Yavaş yavaş tın tın gidiyorlar

köye doğru. Bu sırada başka bir köyden geçiyorlar.

Orda oturan insanlar Nasreddin Hoca'ya ve eşeğin üstündeki

oğlunu görünce konuşmaya başlıyorlar kendi aralarında.

''Ya şu çocuğa bakar mısın? Eşeğe binmiş,

yanında o koca ihtiyar adam perişan bir halde yürüyor.

Devir değişti azizim. Artık görüyor musun bu hallere düştük.''

Nasreddin Hoca bunu duyuyor diyor ki;

''Oğlum sen in

ben bineyim eşeğe.''

Sonrasında bir süre daha yol alıyorlar.

Kendisi eşeğin üzerinde çocuk yanında yürüyor.

Bu sefer başka insanlar yanından geçince insanlar

yine kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar:"Şu acımasız,

bencil adama bakar mısın? Çocuğu yanından yürütüyor da

kendisi eşeğe biniyor. Utanmıyor bir de.''

Nasreddin Hoca bunu da duyuyor. Tamam oğlum diyor gel diyor

sen de yanıma bin. İkisi birlikte eşeğin üzerinde yollarına

köye doğru yollarına devam ediyorlar. Yine başka insanların

yanından geçerken insanlar yine

kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar:

"Şu acımasızlara

bakar mısın? İki kişi bir eşeğin üstüne binmişler. Eşeğin beli kırılacak

nerdeyse" diye. Nasreddin Hoca bunu duyunca

Oğlum demiş. in aşağı in.

İkimiz de inelim.

Eşek tek başına gitsin biz de yanında yüreyelim diye.

Yollarına devam ederken yine başka insanların yanından geçiyorlar.

Başka insanlar yine konuşmaya başlıyor:

Ya şu enayilere bakar mısın? Eşek boş gidiyolar kendileri de yanlarında yürüyor.

Bu kadar da enayi olunmaz diye. Tabi Nasreddin Hoca

burda dayanamıyor. Oğluna diyor ki: Herkes kendi kafasına

göre bir şey diyor. Onları dinlersen,

onları

umursarsan hiç bir şey yapamazsın. Bir işi biliyorsan

Bir işi biliyorsan

ne biliyorsan onu yapıcaksın demiş.

İçinde yaşadığımız dünyada isteyen herkes

diğerleri hakkında istediği maalesef konuşabilir.

Bunu engellemenin bir yolu yok. Bu

konuşulanlar

bazen olumlu olabilir bazen olumsuz olabilir.

Bazen doğru olabilir bazen yanlış olabilir. Birisi

senin hakkında olumsuz konuşuyorsa bazı insanlar

bunu hiç takmaz umursamaz bile. bazı insanlar da

geceleri uykusu kaçar. bana niye böyle dedi

benim hakkımda niye böyle düşünüyor gibi. işte bu videoda

sana diğerlerinin senin hakkında düşündüğü

söylediği şeyleri umursamaman için bazı yöntemler

bazı teknikler anlatacağım.

dedim ya: bu dünyada isteyen herkes istediği şeyi konuşabiliyor.

ama bu şu demek değil: birisi sana olumsuz bir sıfat söylediği zaman

ya işte sen sıkıntılısın sen problemlisin sen

aptalsın sen çirkinsin. bunu söylediği zaman

bunun doğru olacağı garantisi yok.

bunun seninle ilgili olacağı garantisi yok. şimdi şöyle

düşünelim. ben bu dünyada herkesin bir hikayesi olduğunu düşünüyorum.

ve bu hikaye iyi şeyler kötü şeyler hayatta

yaşadığın travmalar, sevinçler, güzel anlar,

olumsuz deneyimler... bir çok şey aslında bir harman oluşturuyor ve

bu noktaya getiriyor. işte senin de bir hikayen var.

bir insan senin hikayeni, geçtiğin yolları,

yaşadığın acıları bilmeden senin

hakkında bir şey söylüyorsa aslında ne söylüyorsa

eksik kalacaktır. bu sebeple seni tanımadan

yeterince bilmeden birisi bir şey konuşuyorsa burada hemen devreye

şunu almak lazım. beni tanımadan konuşuyor

ezbere konuşuyor sanırım. bundan dolayı onun

söylediği şeyi çok da ciddiye almamak gerekir

diye düşünüyorum. iş yerinde beraber çalıştığın bir

arkadaşın yanına geldi ve şunları söyledi:

ya Ayşegül sen bunu nereden aldın yani

çok mu arıyorsun yani zevkine hayranım valla ne acayip giyiniyorsun sen.

şimdi burada sen o arkadaşından bu sözleri

duyduğun zaman dünyan başına yıkıldı. Ya ben

sanırım bu işi beceremiyorum. ben para harcıyorum giyinmeye

ama sanırım hiç bir şekilde uyduramıyorum. sanırım ben zevksiz bir insanım. ne yaptı? karşı taraf sana bir şut attı sen bütün topu

bütün suçu bütün ağırlığı kendi üzerine almış oldun.

hemen

böyle bir noktada durumu durdurup

bu sahneyi

durdurup oraya farklı bir gözle bakmamız lazım. şimdi sen

iyi ya da kötü giyiniyorsun ama böyle bir üslupla

böyle bir yaklaşımla birisi sana gelip böyle bir şey söylüyorsa

burada aslında farklı bir niyet vardır. şimdi karşı tarafı

bir değerlendir bakalım ne kadar iyi niyetli.

ne kadar yapıcı eleştirileri var. gerçekten amacı ne.

bunu söylerken nasıl bir kazanım ya da sana nasıl bir fayda sağlamak istiyor.

yoksa amacı senin moralini bozmak mı?

eğer burada amaç morali bozmak gibi

bir noktadaysa niyette bir problem vardır.

ben böyle

durumlarda birisi bana böyle bir yaklaşımla geldiği zaman

her zaman niyete bakarım. karşıdaki insanın niyeti

hakkında az çok bir bilgim de vardır.

çünkü insanlar birden değişmez. kötü niyetli bir insan muhtemelen

önceden de bir kaç kötü niyetli şey yapmıştır söylemiştir.

ve Ahmet bana diyor ki sen şöylesin sen böylesin.

ama ben Ahmet'in niyetini biliyorum. Ahmet pek de

iyi niyetli bir insan değil. böyle olunca Ahmet'i

derim ki: Ahmet yine kendi içinde bir şeyler kurgulamış

benim canımı sıkmaya çalışıyor. böyle olunca

ne yapıyorum,

topu göğsümle karşılamıyorum. sıkıntıyı

orada bırakıyorum. bu Ahmet'in sorunu. benim kıyafetimle

hiç alakalı değil. Ayşegül de istediğini giyinirse giyinsin

dünyanın en iyi moda danışmanlarıyla

çalışırsa çalışsın o ona onu söyleyen insanı

değiştiremeyecektir. çünkü onun derdi başka.

onun derdi kıyafetle değil onun derdi seni üzmekle ilgili.

diyelim ki birazdan aşağı ineceğim. yoldan birisini

çevireceğim. gel dostum gel. gel gel diyeceğim.

adam diyecek ki bana

hayırdır.

niye çağırdın beni.

diyeceğim ki sen aptalsın. sen gerizekalısın.

şimdi ben istediğim bir şeyi adamı hiç

tanımıyorum.

daha önce hiç görmemişim onun hakkında hiç bir fikrim yok.

diyorum ki sen aptalsın sen gerizekalısın.

burada

ben tamamen aslında kötü niyetlerle yola

çıkmışım ve ne dediğimi bile bilmiyorum.

karşı tarafa böyle bir hakarette bulunuyorum.

olayın.

bakış açısını bir değiştirelim. yoldan

birisi

sizi çağırıyor. gel gel dostum diyor. siz onun yanına gidiyorsunuz.

hayırdır ne var diye. o insan size diyor ki

aptalsın sen gerizekalısın. o adamı daha önce hiç

tanımıyorsun.

ve o an üzülmeye başlıyorsun ya sanırım

ben aptalım.

bak bu adam bile anladı ben yoldan geçerken tanımıyor ama

anladı beni.

şimdi olayı bir düşünelim. bu biraz garip geldi değil mi bu senaryo sana.

düşünsene seni tanımayan bir

insanın

sana söylediği şeyi ne kadar

umursarsın.

aslında günlük hayat içinde de diğerlerinin

senin hakkında söylediği şeylerin bir çoğu böyle.

seni gerçekten tanımadan konuşuyor insanlar.

senin neyi neden yaptığını da pek bilmiyorlar.

ama ne yapıyor, kendi içindekini aktarıyor. kötü insanlar için

kötü niyetli insanlar için diğerleri boş bir çerçeve

gibidir. içini onlar doldurur. sen

ne yaparsan yap dediğim gibi onları mutlu edemezsin. memnun

edemezsin. bir insanın içi iltihap

doluysa, kötü niyet doluysa gördüğü her çerçeveyi

kötü şeylerle doldurur. sen dünyanın

en iyi insanı da olsan.

bazı insanlar için de diğerlerinin olayı sevgisi

taktiri çok önemlidir. onlardan, diğer herkesten

gelecek en ufacık bir olumsuz bildirimde

olumsuz yaklaşımda bu insanların içinde fırtınalar kopar

alarmlar çalmaya başlar. aman Allahım birisi beni sevmiyor.

birisi benim hakkımda olumsuz düşünüyor. ama

onay bağımlısı insanların kaçırdığı bir şey var. herkesin

onları sevmesi mümkün değil. herkesin seni

sevmesi mümkün değil. böyle bir istekle yola çıkarsan eğer düşünsene

herkesi memnun etmeye çalışıyorsun. okulunda iş yerinde ailende

herkes senden bir şeyler istiyor

ve sen her seferinde değişiyorsun. en başta anlattığım

Nasreddin Hoca olayındaki gibi

herkes farklı bir şey bekleyecek. peki sen nerdesin?

senin karakterin nerede? senin kişiliğin nerede?

sen kişiliksiz bir insan değilsin.

senin de bir

bakış açın var. senin de o hayattan istediklerin

beklentilerin var. ama sen diğerlerinin

ama sen diğerlerinin

düşüncelerine o kadar bağımlı olmuşsun ki

en ufacık bir olumsuzda içinde bir kriz çıkıyor. ve o kriz

senin için dayanılmazmış gibi geliyor. ben de diyorum ki

bu kriz dayanılır bir kriz. eğer

böyle bir şey olursa etrafında bir olumsuz

geri bildirim gelirse o krize içindeki

işleri düzeltme, onun gönlünü kazanma sevgisini kazanma

isteğine karşı biraz karşı koymalısın.

bu krizi birazcık bekletmelisin.

ne kadar bekletirsen ne kadar içindeki o insanları memnun etme

isteğine karşı koyarsan

diğerlerinin

senin hakkında hem düşündüklerini çok fazla umursamazsın

hem de onların sevgisini kazanmak gibi

saçma sapan bir yola girmezsin.

yakın zamanda bir danışanım bana kendi yaşadığı

bir olayı anlattı.

beraber çalıştığı bir arkadaşı onun çalıştığı proje

hakkında çok olumsuz yapıyor. diyor ki:

sen böyle saçma şeylerle mi uğraşıyorsun. ömrünü bu saçma şeyler için

heba ediyorsun diye. sonrasında bizim

danışan bu konuda bu durumda bir cevap veremiyor. ama

kafasına oturuyor. sanki kalbine

bir hançer saplanmış gibi hissediyor. ve ondan sonraki

günler boyunca durmadan bu konuyu

düşünüyor.

aslında değer verdiği de birisi bunu söyleyen kişi. ya bana

niye böyle dedi niye böyle dedi niye böyle dedi.

uykuları kaçıyor geceleri. durmadan bunu düşünüyor.

cevap verseydim keşke ben de şunu deseydim keşke

ben de

bu konuda bir yorum yapsaydım diye. ve bir hafta on gün sonra dayanamıyor

bu arkadaşının yanına gidiyor. diyor ki ya sen bana niye dedin.

arkadaşı ya ben sana böyle mi demiştim.

hiç hatırlamıyorum diyor.

yalan yok ortada.

arkadaşı o an söylediği şeyi

laf olsun diye söylüyormuş. çok da önemsememiş bile.

buradan şuna geleceğim. sen diğerlerinin

senin hakkında söylediği şeyleri o kadar fazla umursuyorsun ya.

ben şunu diyebilirim sana net olarak. bir çok insan

kendi söylediği şeyi senin hakkında kendi söylediği

şeyi senin onu umursadığın kadar

umursamıyor. bazen insanlar laf olsun diye konuşuyor. o insanın

kendisine vermediği değeri sen neden

ona vereceksin. şuanda kaç yaşındasın bilmiyorum

zamanı birazcık ileri alalım senin için.

60-65 yaşına geldiğini varsayalım. evinde oturmuş

cam kenarında koltuğunda o en sevdiğin

koltuğunda oturuyorsun elinde kahven.

elinde kahven. dışarı doğru

bakıyorsun. şu ufka daldın. uzaklara bakarken

geçmiş günler aklına geldi. o geçmiş günleri düşünürken

şöyle düşünsene

hep kaygılanmışsın. başkaları senin hakkında ne diyecek.

başkaları senin için ne düşünecek diye

bu kaygıdan

dolayı çoğu zaman istediğin şeyi yapamamışsın.

60-65 yaşındayken bunu düşünürken içinden ne gelir?

ben sana söyleyeyim. şuranda bir

sızı ve kocaman

bir pişmanlık.

bir de şöyle bir şey var. insanlar hep konuşuyor. sen ne yaparsan yap

sen dünyanın en iyi insanı da olsan

en kötü insanı da olsan insanlar hep konuşacak.

hep olumsuz şeyler söyleyecek.

ama sen o olumsuz şeylere

rağmen istediğin şeyleri yapmışsın. içindeki

gerçek seni sana söylediği şeyleri

yapmaktan

çekinmemişsin. o kahveyi içiyorsun ya 60-65

yaşındayken o ağzına gelen o aldığın yudumun

her tadını hissedersin. geriye dönüp baktığında pişmanlık

diye bir şey olmaz. dersin ki iyi ki yaşadım.

iyi ki böyle yaşadım. iyi ki diğerlerini umursamadım

diye düşünürsün. işte o noktayı düşünerek

şu anı bir değerlendir bakalım. hangisini tercih etmek

istiyorsun. çünkü insanlar her zaman konuşacaklar.

hiç durmadan konuşacaklar.

sen umursamamayı seçersen durum başka ama.

peki bu konuda sen neler yaşadın? ne gibi tecrübelerin var?

diğer insanlar

senin hakkında ne gibi

söylediler bugüne kadar.

bunları yorumlar kısmında paylaşabilirsin.

beni dinlediğin için çok teşekkür ederim. kendine çok iyi davran.

görüşmek üzere güzel insan.