×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

TED x Istanbul, Bana Bakıp Bu Teyze mi Gezmiş Diyorlar? | Gezgin Teyze Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul

Bana Bakıp Bu Teyze mi Gezmiş Diyorlar? | Gezgin Teyze Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Suleyman Cengiz

Şimdi hep hayalden konuştuk ya,

benim de çocukluğumdan beri, dünyayı gezme hayallerim vardı.

Ama gerçekleşeceğini hiç tahmin etmiyordum.

Gezdik, bayağı bir güzel yerler gördük.

Ama burada benim tek gayem;

insanları çok seviyorum, yargılamadan, ötekileştirmeden,

değiştirmeye uğraşmadan.

"İnsanlarla nasıl verimli bir diyalog kurabilirim?

İnsanlarla nasıl bir duygu paylaşımı, fikir paylaşımı yapabilirim?"

Bunlar vardı.

Çocuklar evlendikten sonra,

dört duvar arasında oturmak bana çok ters geldi.

Kendimle baş başa kalıp

bazı hatalarımda kendimi yargılama, kendimi suçlama başlıyor.

Baktım, ben kendi kendime en çok zarar veren kendim oluyorum.

Ne yapabilirim?

İnsanlarla bir diyalogda olayım, görüşeyim,

bir şey vereyim, bir şey alayım, bir şeyler paylaşalım.

Çok şeyler paylaştıkça mutlu olduğumu fark ettim.

Bu mutlulukla başka birilerine de mutlu etme ihtiyacını hissettim.

Arkadaşlar sayesinde, işte böyle diyaloglarım, çevrem çok geniş,

onlar seviyorlar, sağ olsunlar, ben de onları çok seviyorum.

Ve böyle diyaloglar giderken, çok yerler gezdim.

Tabii ben kendim normal bir vatandaş olarak, ne yaptığımın farkında değilmişim.

Baktım, bayağı bir şeyler başarmışız.

İnsanlarla, işte diyorum ya, diyalog kurmak ötekileştirmeden

sevmek ve bu sevgiyi de hiçbir çıkar yol gözetmeden kurmak,

değiştirmeye uğraşmadan.

Mutlu olduğumu bir hayat olarak yaşamak değil de,

hayatla dans edebilmeyi öğrenmek çok güzel geldi bana.

(Alkış)

Teşekkürler.

Şimdi bizim Türkiyemizde, ülkemizde bir kalıplaşma var.

Anneanneler, babaanneler torun bakar, evinde oturur, köşesine çekilir.

Bir de geçmiş neslimizin, anne ve babanın ve bir de bizim çocukların

bir kalıplaşmış şeye uymamızın mecburiyeti gibi görüyorlar.

E ben buna uymamışım, asi bir yapım var herhâlde.

(Kahkaha)

(Alkış)

Ya benim bu pozisyonum, insanlara çok değişik geliyor;

çok değişik eleştiriler alıyorum.

Ama bu eleştirilerden kendimi, nasıl yararlandırabilirim onu bir öğrendim.

Barışık yaşamayı öğrendim.

Çünkü eleştirinin bir getirileri var.

Yani tartabiliyorsun, hatalarını görebiliyorsun.

Bazı insanlardan mesela, geliyorlar bana.

Çünkü gezginci bir insanın, sırtında çanta,

yırtık blue jean, saçı uzun, kulağı küpeli, kirli sakallı birisi gezer.

Ya böyle bir teyze gezemez.

Ay geliyorlar bana, böyle suratını da değiştiriyor,

bu teyze mi gezmiş, diyorlar.

(Kahkaha)

Hoşuma gidiyor.

Yani,

(Kahkaha)

(Alkış)

Ya insanlara işte yargılamadan baktığında,

her şey insana tamamlayıcı oluyor.

Bir insanı insan olarak;

dini, dili, fikri, siyasi görüşü ne olduğu hiç önemli değil,

benim için bir insan insansa o yeter.

(Alkış)

Çünkü insanın kendine ait bir, özel fikirleri, değerleri var.

Onu değiştirmeye kalktığında, en yakın ailenden olsun, komşundan olsun,

tanımadığın bir insandan olsun,

çünkü o da benim özelime giriyor, o da beni değiştirmeye uğraşmaya kalkıyor.

Ne oluyor, savaşlar çıkıyor.

Ailede başlayan savaşlar, işte dünyaya da yayılmış.

Hep çıkar savaşları.

İnsanlar, işte diyorum ya,

kendi özelini ve karşının özeline dokunmadan ve dokundurtmadan,

insanlarla diyalog kurmak çok güzel bir şey.

İnsanı sevince her zorluk aşılıyor.

Kendi odak noktanda,

kendi değer yargılarınla boğuşmamayı öğretiyor insana.

İnsan kendi hayatına şeffaf baktıkça, karşıya da bakıyor.

Bu, karşının da şeffaf değer yargılarını önemseyerek baktıysan,

hani diyaloglar da güzelleşiyor,

samimiyetler çoğalıyor,

insanın da değerleri çoğalıyor.

Yani kimseye beklentim olmadan,

bir şey beklemeden ve kendi hayatımın kontrolünün bende olması,

çok güzel bir şey.

Allah herkese nasip etsin.

Teşekkürler.

(Alkış)


Bana Bakıp Bu Teyze mi Gezmiş Diyorlar? Sie sehen mich an und sagen: Diese Tante ist gereist | Reisetante Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul Are They Looking At Me and Saying This Aunt Has Traveled? Ils me regardent et disent que cette tante a voyagé | Tante voyageuse Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul Они смотрят на меня и говорят, что эта тетя путешествовала | Traveller Aunt Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul De tittar på mig och säger att den här mostern har rest | Traveller Aunt Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul | Gezgin Teyze Ayşe Kurucu | TEDxIstanbul | Traveler Aunt Ayşe Founder | TEDxIstanbul

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Suleyman Cengiz Translation: Esra Cakmak Review: Suleyman Cengiz

Şimdi hep hayalden konuştuk ya, Now we always talked about dreams,

benim de çocukluğumdan beri, dünyayı gezme hayallerim vardı. Ever since I was a child, I had dreams of traveling the world.

Ama gerçekleşeceğini hiç tahmin etmiyordum. But I never expected it to happen.

Gezdik, bayağı bir güzel yerler gördük. We traveled and saw some beautiful places.

Ama burada benim tek gayem; But here is my only purpose;

insanları çok seviyorum, yargılamadan, ötekileştirmeden, I love people very much, without judging, without marginalizing,

değiştirmeye uğraşmadan. without bothering to change it.

"İnsanlarla nasıl verimli bir diyalog kurabilirim? “How can I have a productive dialogue with people?

İnsanlarla nasıl bir duygu paylaşımı, fikir paylaşımı yapabilirim?" How can I share feelings and ideas with people?"

Bunlar vardı. There were these.

Çocuklar evlendikten sonra, After the children are married,

dört duvar arasında oturmak bana çok ters geldi. Sitting between four walls was very offensive to me.

Kendimle baş başa kalıp stay with myself

bazı hatalarımda kendimi yargılama, kendimi suçlama başlıyor. I start to judge myself and blame myself for some of my mistakes.

Baktım, ben kendi kendime en çok zarar veren kendim oluyorum. I realized that I am the one who harms myself the most.

Ne yapabilirim? What can I do?

İnsanlarla bir diyalogda olayım, görüşeyim, Let me have a dialog with people, let me meet them,

bir şey vereyim, bir şey alayım, bir şeyler paylaşalım. give something, take something, share something.

Çok şeyler paylaştıkça mutlu olduğumu fark ettim. I realized that I was happy when I shared a lot. Jag insåg att jag är lycklig när jag delar med mig av många saker.

Bu mutlulukla başka birilerine de mutlu etme ihtiyacını hissettim. With this happiness, I felt the need to make someone else happy. Med denna lycka kände jag ett behov av att göra andra lyckliga.

Arkadaşlar sayesinde, işte böyle diyaloglarım, çevrem çok geniş, Thanks to friends, that's how I have such dialogues, my circle is very wide, Tack vare mina vänner har jag sådana dialoger, min krets är mycket bred,

onlar seviyorlar, sağ olsunlar, ben de onları çok seviyorum. They love them, thanks to them, and I love them very much. De älskar dem, tack vare dem, och jag älskar dem väldigt mycket.

Ve böyle diyaloglar giderken, çok yerler gezdim. And as such dialogues went on, I traveled many places. Medan dessa dialoger pågick besökte jag många platser.

Tabii ben kendim normal bir vatandaş olarak, ne yaptığımın farkında değilmişim. Of course, as a normal citizen myself, I didn't realize what I was doing. Som vanlig medborgare insåg jag naturligtvis inte vad jag gjorde.

Baktım, bayağı bir şeyler başarmışız. I looked, we've accomplished quite a lot. Vi har uppnått en hel del.

İnsanlarla, işte diyorum ya, diyalog kurmak ötekileştirmeden To dialogue with people, as I said, without marginalizing them Att upprätta en dialog med människor, som jag sa, utan att alienera dem.

sevmek ve bu sevgiyi de hiçbir çıkar yol gözetmeden kurmak, to love and to establish this love without seeking any benefit, att älska och att etablera denna kärlek utan någon som helst opportunism,

değiştirmeye uğraşmadan. without bothering to change it. utan att försöka ändra den.

Mutlu olduğumu bir hayat olarak yaşamak değil de, Not to live a life in which I am happy, Inte för att leva ett liv som jag är nöjd med,

hayatla dans edebilmeyi öğrenmek çok güzel geldi bana. It felt so good to learn how to dance with life. Det kändes så bra att lära sig att dansa med livet.

(Alkış) (applause)

Teşekkürler. Thank you.

Şimdi bizim Türkiyemizde, ülkemizde bir kalıplaşma var. Now in our Turkey, in our country, there is a stereotype. I vårt Turkiet finns det en stereotyp i vårt land.

Anneanneler, babaanneler torun bakar, evinde oturur, köşesine çekilir. Grandmothers and grandfathers take care of grandchildren, stay at home, retreat. Farmor och farfar tar hand om barnbarnen, stannar hemma och drar sig tillbaka till sina hörn.

Bir de geçmiş neslimizin, anne ve babanın ve bir de bizim çocukların And of our past generation, of our parents and also of our children.

bir kalıplaşmış şeye uymamızın mecburiyeti gibi görüyorlar. They see it as an obligation to conform to a stereotype.

E ben buna uymamışım, asi bir yapım var herhâlde. Well, I did not comply with this, I guess there is a rebellious nature.

(Kahkaha) (Laughter)

(Alkış)

Ya benim bu pozisyonum, insanlara çok değişik geliyor; This position of mine is very different to people;

çok değişik eleştiriler alıyorum. I get very different criticisms.

Ama bu eleştirilerden kendimi, nasıl yararlandırabilirim onu bir öğrendim. But I have learned how I can benefit from these criticisms.

Barışık yaşamayı öğrendim. I learned to live in peace.

Çünkü eleştirinin bir getirileri var. Because criticism has its benefits. För kritik har sina fördelar.

Yani tartabiliyorsun, hatalarını görebiliyorsun. So you can weigh them, you can see their mistakes. Så du kan väga dem, du kan se deras brister.

Bazı insanlardan mesela, geliyorlar bana. From some people, for example, they come to me.

Çünkü gezginci bir insanın, sırtında çanta, Because a traveler is a person with a bag on his back,

yırtık blue jean, saçı uzun, kulağı küpeli, kirli sakallı birisi gezer. someone with torn blue jeans, long hair, earrings, stubble.

Ya böyle bir teyze gezemez. An aunt like that can't travel.

Ay geliyorlar bana, böyle suratını da değiştiriyor, They come to me, he changes his face like this, De kommer till mig, och han ändrar sitt ansikte så här,

bu teyze mi gezmiş, diyorlar. They say, "This aunt has traveled? Det sägs att denna moster har rest.

(Kahkaha) (Laughter)

Hoşuma gidiyor. I like it.

Yani,

(Kahkaha)

(Alkış) (applause)

Ya insanlara işte yargılamadan baktığında, When you look at people without judgment, När du ser på människor utan att döma dem,

her şey insana tamamlayıcı oluyor. everything is complementary to man. Allt är ett komplement till människan.

Bir insanı insan olarak; A human being as a human being; En människa som en människa;

dini, dili, fikri, siyasi görüşü ne olduğu hiç önemli değil, It doesn't matter what religion, language, opinion, political view, Det spelar ingen roll vilken religion, vilket språk, vilken idé eller vilken politisk åsikt man har,

benim için bir insan insansa o yeter. For me, if a person is human, that's enough. För mig räcker det med att en person är mänsklig.

(Alkış)

Çünkü insanın kendine ait bir, özel fikirleri, değerleri var. Because human beings have their own special ideas and values. Människor har sina egna idéer och värderingar.

Onu değiştirmeye kalktığında, en yakın ailenden olsun, komşundan olsun, When you try to change him, whether it's your closest family or your neighbor, När du försöker förändra honom, oavsett om det är din närmaste familj eller din granne,

tanımadığın bir insandan olsun, from a person you don't know, från någon du inte känner,

çünkü o da benim özelime giriyor, o da beni değiştirmeye uğraşmaya kalkıyor. because he's invading my privacy, he's trying to change me. eftersom han inkräktar på mitt privatliv och försöker förändra mig.

Ne oluyor, savaşlar çıkıyor. What happens, wars break out. Vad som händer är att krig bryter ut.

Ailede başlayan savaşlar, işte dünyaya da yayılmış. The wars that started in the family have spread to the world. De krig som började i familjen har spridit sig till hela världen.

Hep çıkar savaşları. It's always a war of interests. Det är alltid ett intressekrig.

İnsanlar, işte diyorum ya, Människor, förstår ni vad jag menar?

kendi özelini ve karşının özeline dokunmadan ve dokundurtmadan, your own privacy and the other person's privacy untouched and untouched, utan att röra din egen integritet och utan att röra den andra personens integritet,

insanlarla diyalog kurmak çok güzel bir şey.

İnsanı sevince her zorluk aşılıyor. When you love people, every difficulty can be overcome. När man älskar människor kan man övervinna alla svårigheter.

Kendi odak noktanda, Your own focus, Din egen fokuspunkt,

kendi değer yargılarınla boğuşmamayı öğretiyor insana. It teaches you not to grapple with your own value judgments.

İnsan kendi hayatına şeffaf baktıkça, karşıya da bakıyor. As a person looks at his own life transparently, he also looks ahead. När man ser på sitt eget liv på ett öppet sätt ser man också överallt.

Bu, karşının da şeffaf değer yargılarını önemseyerek baktıysan, This is, if you looked at it by caring about transparent value judgments, Det vill säga om man ser på det genom att bry sig om den andra personens öppna värdeomdömen,

hani diyaloglar da güzelleşiyor, you know, the dialogues are getting better, du vet, dialogerna blir bättre,

samimiyetler çoğalıyor, intimacies are multiplying, intimiteterna blir fler och fler,

insanın da değerleri çoğalıyor. human values are also multiplying. De mänskliga värdena ökar också.

Yani kimseye beklentim olmadan, So I don't expect anything from anyone, Jag menar, utan förväntningar,

bir şey beklemeden ve kendi hayatımın kontrolünün bende olması, without expecting anything and being in control of my own life,

çok güzel bir şey.

Allah herkese nasip etsin. May God grant it to everyone. Må Gud skänka det till alla.

Teşekkürler.

(Alkış)