×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

Hayvan Çiftliği - George Orwell, 6 Bölüm

6 Bölüm

Altıncı Bölüm Koca bir yıl köle gibi çalıştılar. Ama böyle çalışmaktan mutluydular; ne yapıyorlarsa, bir avuç aylak ve soyguncu insanın çıkarı için değil, kendi çıkarları uğruna ve gelecek kuşaklar için yaptıklarının bilincinde olduklarından, var güçleriyle çabalıyorlar, her türlü özveriye sessizce katlanıyorlardı.

İlkbahar ve yaz boyunca haftada altmış saat çalışmışlardı. Ağustos geldiğinde, Napoléon, pazarları öğleden sonra da çalışılacağını açıkladı. Bu kesinlikle gönüllü bir çalışma olacak, ama işe gelmeyen her hayvanın tayını yarıya indirilecekti. Böyle olmasına karşın, bazı işlerin yapılmasından vazgeçmek zorunda kalındı. Hasat önceki yıl kadar bereketli değildi; iki tarla, vaktinde sürülemediği için ekilememişti. Yaklaşmakta olan kışın zorlu geçeceğini kestirmek için de kâhin olmak gerekmiyordu.

Yel değirmeni beklenmedik güçlükler çıkarıyordu. Çiftlikte büyük bir kireçtaşı ocağı vardı; küçük binalardan birinde kum ve çimento bulunmuştu; dolayısıyla, her türlü inşaat malzemesi ellerinin altındaydı. Ama hayvanların ilk başta çözemedikleri sorun, taşların uygun boyutta parçalara nasıl ayrılacağıydı. Keski ve balyoz gerekiyordu, oysa hayvanlar arka ayaklarının üzerinde duramadıkları için bu aletleri kullanamıyorlardı. Haftalar boyu düşünüp taşındılar, tam umutlarını yitirmek üzereydiler ki biri, bir çözüm buldu: Yerçekiminden yararlanacaklardı. Taşocağı, kırılmadan kullanılamayacak kadar büyük kaya parçalarıyla doluydu. Bu kaya parçalarını iplerle bağladılar; sonra inekler, atlar, koyunlar, ipi tutabilen tüm hayvanlar –zor durumlarda domuzlar bile– kayaları ağır ağır yokuş yukarı taşocağının tepesine kadar çektiler. Oradan salıverdikleri kayalar aşağıda paramparça oluyordu. Taşları taşımak daha kolaydı. Atların çektiği yük arabaları çok işe yaradı; koyunlar taşları teker teker sürüklediler; Muriel ile Benjamin bile kendilerini eski bir arabaya koşarak katkıda bulundular. Yaz sonuna kadar yeterince taş yığılınca, domuzların gözetimi altında inşaat başladı.

Ne var ki çok vakit alan zorlu bir uğraş vermişlerdi. Tek bir kaya parçasının taşocağının tepesine çıkartılması çoğu zaman bütün bir günlerini alıyor ve olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. Bazen de, aşağı yuvarlanan kaya parçalanmıyordu. Gücü, neredeyse geri kalan hayvanların tümünün gücüne eşit olan Boxer olmasaydı, belki de bu işin üstesinden gelemeyeceklerdi. Tepeden aşağıya kayan kaya parçasıyla birlikte sürüklendiklerini gören hayvanlar umarsızca bağırmaya başlayınca, Boxer hemen imdada yetişiyor, ipe olanca gücüyle asılarak kayayı durduruyordu. Hayvanlar, onun kayanın kaymasını önlemek için soluk soluğa didinişini, ayaklarının ucuyla toprağa tutunuşunu, geniş sağrılarının kan ter içinde kalışını hayranlıkla izliyorlardı. Bazen Clover onu kendisini fazla zorlamaması için uyarıyor ama Boxer ona asla kulak asmıyordu. "Daha çok çalışacağım" ve "Napoléon her zaman haklıdır" sloganları, onun gözünde, bütün sorunların ilacıydı. Kendisini yarım saat değil de, kırk beş dakika erken uyandırması için küçük horozla anlaşmıştı. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, artık iyice azalmış olan boş vakitlerinde de tek başına taşocağına gidiyor, kırılmış taşları topluyor, kimseden yardım görmeksizin sürükleyerek yel değirmeninin yapılacağı yere getiriyordu.

İşlerin ağırlığına karşın, hayvanlar o yazı çok da kötü geçirmediler. Tayınları Jones'un zamanındakinden daha çok değildi, ama daha az da sayılmazdı. En azından, artık doymak nedir bilmeyen beş insanı beslemekten kurtulmuşlardı; yalnızca kendilerini besliyor olmalarının keyfi o kadar büyüktü ki, çektikleri güçlüklere seve seve katlanıyorlardı. Ayrıca, hayvanların iş görme yöntemi birçok bakımdan daha verimliydi ve emek savurganlığını önlüyordu. Sözgelimi, yaban otlarının ayıklanması gibi işler, insanların hiçbir zaman erişemeyeceği bir yetkinlikle yapılıyordu. Artık hiçbir hayvan hırsızlığa yeltenmediği için de, otlağı tarlalardan çitlerle ayırmaya gerek kalmamıştı; bu da, çitlerin ve parmaklıkların bakımı ve onarımına harcanan emekten kazanılmasını sağlıyordu. Gene de, yaz ilerledikçe, önceden kestirilemeyen bazı eksiklikler kendini duyurmaya başladı. Gazyağı, çivi, ip ve köpek bisküvisine; atnalı için demire gereksinim vardı; üstelik, bunların hiçbiri çiftlikte üretilebilecek şeyler değildi. Sonradan, tohum ve suni gübreye, çeşitli aletlere ve yel değirmeni için birtakım makine parçalarına da gereksinim duyulacaktı. Bunların nasıl sağlanacağını kimse bilemiyordu.

Bir pazar sabahı, buyruk almak için toplanıldığında, Napoléon yeni bir siyaset belirlediğini açıkladı. Artık Hayvan Çiftliği komşu çiftliklerle alışverişe girecekti. Hiç kuşkusuz, tecimsel amaçlarla değil, yalnızca ivedilikle gerekli olan bazı malzemeleri edinebilmek amacıyla. Napoléon, "Yel değirmeninin gereksinimleri her şeyin üstünde tutulmalıdır," diyordu. Bu yüzden de, büyük bir saman yığınını ve o yılın buğday ürününün bir bölümünü satmak üzere anlaşmalar yapıyordu; sonradan, daha fazla para gerekirse, Willingdon'da her zaman pazarı olan yumurtalar da satılabilirdi. Napoléon'a bakılırsa, tavuklar bunu yel değirmeninin yapımına kendi özel katkıları olarak görmeli, böyle bir özveride bulunmaktan kaçınmamalıydılar. Hayvanlar, bir kez daha, belli belirsiz bir tedirginliğe kapılmışlardı. İnsanlarla asla iş yapılmayacak! Asla ticarete girilmeyecek! Asla para kullanılmayacak! Jones'un çiftlikten kovulmasından sonra düzenlenen Zafer Toplantısı'nda alınmış olan ilk kararlar değil miydi bunlar? Bu kararların onaylandığını bütün hayvanlar anımsıyorlardı ya da en azından anımsadıklarını sanıyorlardı. Napoléon'un toplantıları kaldırmasını protesto etmiş olan dört küçük domuz, seslerini ürkekçe yükseltecek oldularsa da, ansızın köpeklerin ürkünç hırlamaları karşısında susmak zorunda kaldılar. Hemen ardından koyunlar, her zamanki gibi, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" diye melemeye başladılar ve gergin hava geçiştirilmiş oldu. Az sonra, Napoléon ön ayağını kaldırarak herkesi susturdu ve her şeyi çoktan ayarladığını açıkladı. Çiftlikteki hayvanların insanlarla ilişkiye girmesinin son derece sakıncalı olacağını bildiği için, buna gerek kalmayacak koşulları oluşturmaya karar vermişti. Tüm sorumluluğu kendisi üstlenecekti. Willingdon'da oturan Bay Whymper adlı bir avukat, Hayvan Çiftliği ile dış dünya arasındaki işlerde aracılık etmeye razı olmuştu; her pazartesi sabahı çiftliğe gelip Napoléon'dan talimat alacaktı. Napoléon, konuşmasını her zaman olduğu gibi, "Yaşasın Hayvan Çiftliği!" çığlığıyla tamamladıktan sonra, hayvanlar İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söyleyip dağıldılar. Çok geçmeden, Squealer, çiftliği dolaşıp hayvanların kafalarında beliren kuşkuları gidermeye koyuldu. İnandırıcı bir dille, aslında ticaret yapılmaması ve para kullanılmamasına ilişkin hiçbir karar alınmadığını, dahası böyle bir kararın önerilmesinin bile söz konusu olmadığını anlattı. Bütün bunlar, büyük bir olasılıkla Snowball'un ilk 66 başlarda yaydığı yalanlardan kaynaklanan bir hayal ürünüydü. Squealer, bazılarının kafalarındaki kuşkuların gene de dağılmadığını fark ederek, kurnazca sordu: "Bu, sakın düşünüzde gördüğünüz bir şey olmasın, yoldaşlar? Böyle bir kararın belgesi var mı? Bir yerde yazılı mı?" Gerçekten de, ortalıkta böyle bir yazılı belge bulunmadığından, hayvanlar yanıldıklarını kabullenmek zorunda kaldılar.

Bay Whymper, önceden kararlaştırıldığı gibi, her pazartesi çiftliğe uğruyordu. Ivır zıvır işlerle uğraşan bir avukat olan Bay Whymper, favorili, ufak tefek, bakışları yaramaz bir adamdı. Ama Hayvan Çiftliği'nin eninde sonunda bir komisyoncuya gereksinim duyacağını ve bu komisyoncunun payının hiç de az olmayacağını çok önceden fark edecek kadar da açıkgözdü. Hayvanlar, onun gelip gidişlerini ürkerek izliyorlar, onunla karşılaşmaktan elden geldiğince kaçınıyorlardı. Ama gene de, dört ayaklı Napoléon'un iki ayaklı Whymper'a buyruklar verdiğini görmek, gururlarını okşuyor, bu yeni durumu bir ölçüde de olsa benimsemelerini sağlıyordu. İnsan soyuyla ilişkileri pek eskisi gibi değildi artık. İnsanların Hayvan Çiftliği'ne duydukları nefret azalmış değildi; tam tersine çiftliğin geliştiğini gördükçe her zamankinden daha çok nefret eder olmuşlardı. Hepsi de, çiftliğin eninde sonunda sıfırı tüketeceğine, daha da önemlisi yel değirmeni tasarısının tam bir fiyaskoyla sonuçlanacağına yürekten inanıyordu. Meyhanelerde bir araya geliyorlar, yel değirmeninin asla yapılamayacağını, yapılsa bile hiçbir zaman işlemeyeceğini birbirlerine çizimlerle anlatıp kanıtlamaya çabalıyorlardı. Öte yandan, hayvanların kendi işlerinin üstesinden beceriyle gelmelerine, istemeye istemeye de olsa hayranlık duyuyorlardı. Çiftliğin adının aslında Beylik Çiftlik olduğunu ileri sürüp durmaktan caymış olmaları ve artık Hayvan Çiftliği adını kullanmaları, bunun bir göstergesiydi. Çiftliğini geri alma umudunu yitirip ülkenin başka bir yöresine gitmiş olan Jones'u savunmaktan da vazgeçmişlerdi. Hayvan Çiftliği ile dış dünya arasında, Whymper dışında hiçbir bağ yoktu, ama Napoléon'un ya Foxwood Çiftliği'nden Bay Pilkington'la ya da Pinchfield Çiftliği'nden Bay Frederick'le somut bir iş anlaşması yapmak üzere olduğu yolunda sürekli söylentiler dolaşıyor, ancak hiçbir zaman ikisiyle birden aynı anda anlaşmayacağı konuşuluyordu. İşte tam o sıralar, domuzlar, çiftlik evine taşındılar, orayı kendilerine mesken edindiler. Hayvanlar bir kez daha böyle bir davranışı yasaklayan bir karar alınmış olduğunu anımsar gibi oldularsa da, Squealer onları bir kez daha durumun hiç de böyle olmadığına inandırmayı başardı. Çiftliğin beyinleri olan domuzların sessiz ve sakin bir yerde çalışmalarının kesinlikle gerekli olduğunu söyledi. Kaldı ki, Önderin (son zamanlarda Napoléon'dan hep "Önder" diye söz eder olmuştu) saygınlığı açısından, basit bir ağıl yerine bir evde yaşaması daha uygundu. Gene de, bazı hayvanlar, domuzların yemeklerini mutfakta yemekle ve oturma odasını eğlence salonu olarak kullanmakla kalmadıklarını, aynı zamanda yataklarda yattıklarını işittiklerinde epeyce rahatsız oldular. Boxer, bu durumu her zamanki gibi, "Napoléon her zaman haklıdır!" diyerek geçiştirdi; ama yatakta yatmayı yasaklayan kesin bir yasa olduğunu anımsar gibi olan Clover, büyük samanlığın duvarının önüne gitti ve orada yazılı olan Yedi Emir'i okumaya çalıştı. Baktı ki, tek tek harflerden başka bir şey sökemiyor, Muriel'i çağırdı. "Muriel," dedi, "Dördüncü Emir'i oku bakayım bana. Yatakta asla yatılmaması konusunda bir şey diyor mu?" Yazıyı güçbela okuyabilen Muriel, "Hiçbir hayvan çarşaf serili yatakta yatmayacak yazıyor," dedi. Biraz tuhaftı; Clover Dördüncü Emir'de çarşaftan söz edildiğini hiç anımsamıyordu; ama madem ki duvarda yazıyordu, o zaman elden bir şey gelmezdi. O sırada yanında iki üç köpekle oradan geçmekte olan Squealer, konuyu yerli yerine oturtmakta gecikmedi.

"Yoldaşlar," dedi. "Anlaşılan, biz domuzların çiftlik evindeki yataklarda yattığımızı duymuşsunuz. Neden yatmayalım ki? Umarım, yatağı yasaklayan bir buyruk olduğunu sanmıyorsunuzdur! Yatak, yatıp uyunan yerdir. Böyle bakıldığında, ağıldaki saman yığını da yatak sayılır. Buyrukta, bir insan buluşu olan çarşaf yasaklanıyordu. Biz de çiftlik evinin yataklarındaki çarşafları kaldırdık, battaniyelerle yatıyoruz. Üstelik yataklar çok rahat! Ama inanın bana, bugünlerde bir sürü konuda kafa patlatmak zorunda kalan bizler için bir yatak çok görülmemeli. Bu rahatlığı bize çok görmezsiniz, değil mi yoldaşlar? Görevlerimizi yerine getiremeyecek kadar yorgun düşmemizi istemezsiniz herhalde. Hiç sanmıyorum ki, içinizde Jones'un geri dönmesini isteyen olsun!" Hayvanlar bu konuda Squealer'a hemen güvence verdiler ve bir daha da domuzların çiftlik evindeki yataklarda yatmaları konusunu açmadılar. Birkaç gün sonra, domuzların artık sabahları öteki hayvanlardan bir saat geç kalkacakları açıklandığında, kimsenin sesi çıkmadı.

Güz geldiğinde, hayvanlar yorgun, ama mutluydular. Zorlu bir yılı geride bırakmışlardı. Gerçi saman ve ekinlerin bir bölümü satıldıktan sonra kışlık yiyecek stokunun pek bol olduğu söylenemezdi, ama yel değirmeni bu açığı kapatacaktı. İnşaatın yarısına yakını tamamlanmıştı. Hasattan sonra havalar açmıştı, hayvanlar her zamankinden daha sıkı çalışıyorlar, sabahtan akşama kadar taş taşımaya değer diye düşünüyorlardı, yeter ki yel değirmeninin duvarları bir karış daha yükselsin. Boxer, geceleri bile boş geçirmiyor; dolunayın ışığında tek başına bir iki saat çalışıyordu. Hayvanlar, boş vakitlerinde, yarıya kadar yükselmiş yel değirmeninin çevresinde dolanıp duruyor, dimdik yükselen sağlam duvarları hayran hayran seyrediyor, böylesine görkemli bir yapıyı nasıl ortaya çıkarabildiklerine kendileri de şaşıyorlardı. Yel değirmeni konusunda coşkuya kapılmaktan kaçınan tek hayvan, ihtiyar Benjamin'di; her zaman yaptığı gibi, "Eşekler uzun yaşar," gibisinden anlaşılmaz sözler söylemekle yetiniyordu. Kasım ayı, lodostan esen sert rüzgârlarla geldi. İnşaatı durdurmak zorunda kalmışlardı; havalar çok yağışlı gittiğinden çimento karmak mümkün olmuyordu. En sonunda, bir gece öyle şiddetli bir fırtına koptu ki, çiftlik binaları temelinden sarsıldı, samanlığın damından kiremitler uçtu. Tavuklar korkuyla gıdaklayarak uyandılar; hepsi birden aynı anda gördükleri düşte uzaklarda bir yerde silah atıldığını duymuşlardı. Sabahleyin bir de baktılar, bayrak direği yıkılmış, meyve bahçesindeki karaağaçlardan biri turp gibi kökünden sökülmüş. Daha ne olduğunu anlayamadan, bütün hayvanlar dehşete kapılarak çığlıklar atmaya başladılar: Yel değirmeni yıkılmıştı.

Hep birlikte yel değirmeninin oraya koşuştular. Koşar adım yürüdüğü bile görülmemiş olan Napoléon en önde tozu dumana katmıştı. Nice uğraş verip onca emek harcadıkları yel değirmeni yerle bir olmuş, bin bir güçlükle kırıp taşıdıkları taşlar dört bir yana dağılmıştı. Dilleri tutulmuşçasına, orada öyle durmuş, çevreye saçılmış taşlara bakakalmışlardı. Napoléon, ikide bir toprağı koklayarak sessizce volta atıyor, dimdik olmuş kuyruğunu hızlı hızlı iki yana sallamasına bakılırsa beyninde şimşekler çakıyordu. Birden, kararını vermişçesine durdu.

Sesini yükseltmeden, "Yoldaşlar," dedi. "Bu işi kim yaptı biliyor musunuz? Geceleyin buraya gelip yel değirmenimizi yıkan düşmanın kim olduğunu biliyor musunuz?" Sonra birden gürledi: "Snowball! Snowball'un işi bu! Bu hain, sırf kötülük etmek için, planlarımızı bozmak ve aşağılanarak kovuluşunun intikamını almak için, gecenin karanlığına sığınarak buraya kadar geldi ve bir yıllık emeğimizi yok etti. Yoldaşlar, Snowball'u şu anda idam cezasına çarptırmış bulunuyorum. Ona hak ettiği cezayı veren hayvana, 'İkinci Dereceden Kahraman Hayvan' nişanı ve yarım kova elma. Onu sağ getirene bir kova elma!" Snowball'un böyle bir suç işleyebileceğini o güne kadar akıllarının ucundan bile geçirmemiş olan hayvanlar donakalmışlardı. Öfkeyle homurdanıyorlar, bir daha gelecek olursa Snowball'u nasıl yakalayacaklarını hesaplıyorlardı. Az sonra, küçük tepenin biraz ilerisinde otlar arasında bir domuzun ayak izlerine rastlandı. İzler birkaç metre sürüyor, anlaşıldığı kadarıyla çitteki bir deliğe kadar geliyordu. Napoléon uzun uzun kokladıktan sonra izlerin Snowball'a ait olduğunu açıkladı. Snowball'un, Foxwood Çiftliği'nin bulunduğu yönden geldiğini tahmin ediyordu. Napoléon, ayak izlerini inceledikten sonra, "Vakit kaybetmeyelim, yoldaşlar!" diye bağırdı. "Yapılacak çok işimiz var. Bu sabahtan başlayarak yel değirmenini yeniden inşa edeceğiz. Kış boyunca kar çamur demeden çalışacağız. Bu alçak haine, bizi o kadar kolay alt edemeyeceğini göstereceğiz. Aklınızdan çıkarmayın, yoldaşlar, planlarımızda en küçük bir aksama olmamalı, günü gününe uygulanmalı bütün planlar. Haydi, yoldaşlar! Yaşasın yel değirmeni! Yaşasın Hayvan Çiftliği!"

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

6 Bölüm chapter 6 Abschnitt 6 Τμήμα 6 Sección 6 Section 6 Раздел 6 Avsnitt 6 集 Chapter 6

Altıncı Bölüm Koca bir yıl köle gibi çalıştılar. |||||Sklave|| sixth|chapter|big|a|year|slave|like|they worked Chapitre 6 Ils ont travaillé pendant une année entière. The Sixth Chapter They worked like slaves for a whole year. Ama böyle çalışmaktan mutluydular; ne yapıyorlarsa, bir avuç aylak ve soyguncu insanın çıkarı için değil, kendi çıkarları uğruna ve gelecek kuşaklar için yaptıklarının bilincinde olduklarından, var güçleriyle çabalıyorlar, her türlü özveriye sessizce katlanıyorlardı. |||||sie tun|||||||||||Interessen||||Generationen||was sie getan haben|bewusst|||mit all ihrer Kraft||||selbstloser||sie waren zufrieden but|like this|working|they were happy|what|they were doing|a|handful|idle|and|thief|person's|interest|for|not|their own|interests|for the sake of|and|future|generations|for|what they were doing|aware|because they were|with|their strength|they are striving|every|kind of|sacrifice|quietly|they were enduring |||||они делают|||бездельники||грабитель||||||интересах||||будущие поколения||что они сделали|осознавая это|что они||всеми силами|они стараются|||самоотверженности||терпели молча Mais ils étaient heureux de travailler ainsi, ils travaillaient de toutes leurs forces et supportaient toutes sortes d'abnégations en silence, conscients que ce qu'ils faisaient n'était pas au bénéfice d'une poignée de gens oisifs et voleurs, mais à leur propre bénéfice et à celui des générations futures. But they were happy to work like this; they were aware that whatever they were doing was not for the benefit of a handful of idle and thieving people, but for their own interests and for future generations, so they were striving with all their might, silently enduring all kinds of sacrifices.

İlkbahar ve yaz boyunca haftada altmış saat çalışmışlardı. |||||||hatten gearbeitet spring|and|summer|throughout|per week|sixty|hours|they had worked |||||||they had worked They had worked sixty hours a week throughout spring and summer. Ağustos geldiğinde, Napoléon, pazarları öğleden sonra da çalışılacağını açıkladı. |||||||arbeiten| August|when he came|Napoleon|Sundays|afternoon|also||that it would be worked|he announced |||||||работать будут| When August arrived, Napoleon announced that the markets would also be open in the afternoon. Bu kesinlikle gönüllü bir çalışma olacak, ama işe gelmeyen her hayvanın tayını yarıya indirilecekti. ||||||||||Tier||halb|wird reduziert this|definitely|voluntary|a|work|it will be|but|to work|not coming|every|animal's|ration|in half|it would be reduced ||добровольная||||||||животного||вдвое|will be halved Das wird definitiv eine freiwillige Arbeit sein, aber die Fohlen jedes Tieres, das nicht zur Arbeit kommt, werden halbiert. Il s'agirait d'un travail strictement volontaire, mais tout animal qui ne se présenterait pas au travail verrait sa ration réduite de moitié. This would definitely be voluntary work, but the rations of any animal that did not show up would be reduced by half. Böyle olmasına karşın, bazı işlerin yapılmasından vazgeçmek zorunda kalındı. |||||von der Durchführung|aufgeben||man musste such|being|despite|some|jobs|from doing|to give up|forced|it was |||||выполнения|||пришлось Trotzdem musste auf die Durchführung einiger Arbeiten verzichtet werden. Malgré cela, certains travaux ont dû être abandonnés. Despite this, it was necessary to give up on some tasks. Hasat önceki yıl kadar bereketli değildi; iki tarla, vaktinde sürülemediği için ekilememişti. |||||||Feld|rechtzeitig|bearbeitet||nicht bestellt harvest|previous|year|as|fruitful|it was not|two|fields|on time|that it could not be plowed|because|it could not be planted урожай|||||||||не была вспахана||не была засея Die Ernte war nicht so reichhaltig wie im Vorjahr; zwei Felder konnten nicht rechtzeitig gepflügt und somit nicht bestellt werden. La récolte n'a pas été aussi abondante que l'année précédente ; deux champs n'ont pas pu être ensemencés parce qu'ils n'ont pas été labourés à temps. The harvest was not as plentiful as the previous year; two fields could not be planted because they could not be plowed in time. Yaklaşmakta olan kışın zorlu geçeceğini kestirmek için de kâhin olmak gerekmiyordu. ||Winter||verbringen||||Kahne||war nicht nötig approaching|that|winter's|difficult|it will pass|to predict|in order to|also|prophet|to be|it wasn't necessary |||||предсказывать|||оракул||не нужно было Um vorherzusagen, dass der bevorstehende Winter hart werden würde, war es nicht nötig, ein Wahrsager zu sein. Il n'est pas nécessaire d'être devin pour prédire que l'hiver à venir sera rude. It didn't take a prophet to predict that the approaching winter would be harsh.

Yel değirmeni beklenmedik güçlükler çıkarıyordu. ||unerwartete|Schwierigkeiten| wind|mill|unexpected|difficulties|it was causing |||трудности| Die Windmühle bereitete unerwartete Schwierigkeiten. Le moulin à vent présentait des difficultés inattendues. The windmill was causing unexpected difficulties. Çiftlikte büyük bir kireçtaşı ocağı vardı; küçük binalardan birinde kum ve çimento bulunmuştu; dolayısıyla, her türlü inşaat malzemesi ellerinin altındaydı. |||kalkstein||||Gebäuden||Sand||Zement|war gefunden worden|deshalb||||Material||verfügbar on the farm|large|a|limestone|quarry|there was|small|from buildings|in one|sand|and|cement|it had been found|therefore|every|kind of|construction|material|at their|it was under |||известняковый|карьер|||маленьких зданиях||||цемент||||||материалы для строительства|| Auf der Farm gab es einen großen Kalksteinbruch; in einem der kleinen Gebäude wurden Sand und Zement gefunden; daher hatte man alle Arten von Baumaterialien zur Verfügung. Une grande carrière de calcaire se trouvait sur la ferme ; du sable et du ciment ont été trouvés dans l'un des petits bâtiments, de sorte qu'ils disposaient de toutes sortes de matériaux de construction. There was a large limestone quarry on the farm; sand and cement had been found in one of the small buildings; therefore, all kinds of construction materials were at their disposal. Ama hayvanların ilk başta çözemedikleri sorun, taşların uygun boyutta parçalara nasıl ayrılacağıydı. ||||lösen||||Größe|Stücke||sein würde but|the animals'|first|at the beginning|they couldn't solve|problem|the stones'|suitable|size|to pieces|how|it would be divided ||||не могли решить||||размере|части||разделятся на Aber das Problem, das die Tiere zuerst nicht lösen konnten, war, wie die Steine in passende Stücke zerbrochen werden sollten. Mais le problème que les animaux n'ont pas pu résoudre au début était de savoir comment couper les pierres en morceaux de la taille appropriée. But the problem that the animals initially couldn't solve was how to break the stones into appropriately sized pieces. Keski ve balyoz gerekiyordu, oysa hayvanlar arka ayaklarının üzerinde duramadıkları için bu aletleri kullanamıyorlardı. ||hammer|||||feet||||||they couldn't use Ein Meißel und ein Hammer waren nötig, aber die Tiere konnten diese Werkzeuge nicht benutzen, da sie nicht auf ihren Hinterbeinen stehen konnten. Des ciseaux et des masses étaient nécessaires, mais les animaux ne pouvaient pas utiliser ces outils car ils ne pouvaient pas se tenir sur leurs pattes arrière. They needed a chisel and a hammer, but the animals couldn't use these tools because they couldn't stand on their hind legs. Haftalar boyu düşünüp taşındılar, tam umutlarını yitirmek üzereydiler ki biri, bir çözüm buldu: Yerçekiminden yararlanacaklardı. for weeks||||||||||||||they would take advantage of Wochenlang dachten sie nach und waren kurz davor, die Hoffnung aufzugeben, als jemand eine Lösung fand: Sie würden die Schwerkraft nutzen. Ils ont réfléchi pendant des semaines et, alors qu'ils étaient sur le point de perdre espoir, quelqu'un a trouvé une solution : Ils allaient exploiter la gravité. They thought and pondered for weeks, just as they were about to lose hope, one of them found a solution: they would take advantage of gravity. Taşocağı, kırılmadan kullanılamayacak kadar büyük kaya parçalarıyla doluydu. ||unusable||||| Der Steinbruch war voller großer Steinbrocken, die nicht ohne zerbrochen zu werden verwendet werden konnten. La carrière était pleine de roches trop grosses pour être utilisées sans les briser. The quarry was filled with large rock pieces that could not be used without breaking. Bu kaya parçalarını iplerle bağladılar; sonra inekler, atlar, koyunlar, ipi tutabilen tüm hayvanlar –zor durumlarda domuzlar bile– kayaları ağır ağır yokuş yukarı taşocağının tepesine kadar çektiler. |||with ropes|||the cows||||||||||||||||||| Diese Steinbrocken wurden mit Seilen zusammengebunden; dann zogen Kühe, Pferde, Schafe und alle Tiere, die das Seil halten konnten – in schwierigen Situationen sogar die Schweine – die Steine langsam den Hang hinauf bis zur Spitze des Steinbruchs. Ils attachaient les blocs avec des cordes, puis les vaches, les chevaux, les moutons, tous les animaux qui pouvaient tenir les cordes - même les cochons dans les cas difficiles - tiraient les blocs lentement vers le haut de la carrière. They tied these rock pieces with ropes; then the cows, horses, sheep, and all animals that could hold the rope – even pigs in difficult situations – slowly pulled the rocks up the slope to the top of the quarry. Oradan salıverdikleri kayalar aşağıda paramparça oluyordu. |entlassenen|Steine||| from there|they released|rocks|below|shattered|were becoming |выпустили|камни||| Von dort aus wurden die Steine losgelassen und zerbrachen unten in viele Stücke. Les rochers qu'ils ont libérés de là se sont brisés en bas. The rocks they released from there were shattering below. Taşları taşımak daha kolaydı. |||war einfacher the stones|to carry|more|was easier камни|||было легче Il était plus facile de porter les pierres. It was easier to carry the stones. Atların çektiği yük arabaları çok işe yaradı; koyunlar taşları teker teker sürüklediler; Muriel ile Benjamin bile kendilerini eski bir arabaya koşarak katkıda bulundular. ||Lasten||||||||stückweise|sorgten||||||||||beitragen|beteiligten the horses'|pulled|load|carts|very|to work|was useful|the sheep|the stones|one|by one|they dragged|Muriel|and|Benjamin|even|themselves|old|a|cart|running|contribution|they found |||||||||||тащили||||||||||вкладе|принесли Les charrettes tirées par des chevaux ont été très utiles ; les moutons ont traîné les pierres une à une ; même Muriel et Benjamin ont contribué en s'accrochant à une vieille charrette. The horse-drawn carts were very useful; the sheep dragged the stones one by one; even Muriel and Benjamin found themselves running to contribute to an old cart. Yaz sonuna kadar yeterince taş yığılınca, domuzların gözetimi altında inşaat başladı. |||||wenn sie sich anhäufen||Überwachung||| summer|end|until|enough|stone|when piled up|the pigs'|supervision|under|construction|started |||||скопится||наблюдением||| Lorsque, à la fin de l'été, suffisamment de pierres avaient été empilées, la construction commençait sous la supervision de cochons. Once enough stones were piled up by the end of summer, construction began under the supervision of the pigs.

Ne var ki çok vakit alan zorlu bir uğraş vermişlerdi. ||||||||Unterfangen|hatten gegeben not|there is|but|very|time|taking|difficult|a|effort|they had made |||||||||они потратили Es war jedoch eine sehr zeitaufwendige und schwierige Mühe. Toutefois, il s'agit d'une entreprise ardue qui prend beaucoup de temps. However, they had undertaken a difficult task that took a lot of time. Tek bir kaya parçasının taşocağının tepesine çıkartılması çoğu zaman bütün bir günlerini alıyor ve olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. |||stück|||Abtransportierung|||||||||||erforderte single|a|rock|piece's|quarry's|top|getting up|most|time|whole|a|day|it takes|and|extraordinary|a|effort|it required |||||на вершину|выемка||||||||необыкновенный||| Das Herausheben eines einzigen Felsenstücks von der Spitze des Steinbruchs nahm oft einen ganzen Tag in Anspruch und erforderte enorme Anstrengungen. L'extraction d'un seul rocher jusqu'au sommet de la carrière prenait souvent une journée entière et nécessitait des efforts extraordinaires. Getting a single rock piece to the top of the quarry often took up their entire day and required extraordinary effort. Bazen de, aşağı yuvarlanan kaya parçalanmıyordu. |||rollenden||zerbrach sometimes|also|down|rolling|rock|it wasn't breaking |||катящийся||не разбивалась Manchmal brach das nach unten rollende Felsenstück nicht. Parfois, le rocher qui a roulé ne s'est pas écroulé. Sometimes, the rocks rolling down did not break. Gücü, neredeyse geri kalan hayvanların tümünün gücüne eşit olan Boxer olmasaydı, belki de bu işin üstesinden gelemeyeceklerdi. |||||allerer|Kraft||||||||||würden his strength|almost|remaining|rest|animals'|all of|strength|equal|that was|Boxer|if he hadn't been|maybe|also|this|job's|overcoming|they wouldn't have been able to ||||||||||||||||не смогли бы Sans le Boxer, dont la force est presque égale à celle de tous les autres animaux, ils n'auraient probablement pas réussi. If it weren't for Boxer, whose strength was almost equal to that of all the remaining animals, they might not have been able to handle this task. Tepeden aşağıya kayan kaya parçasıyla birlikte sürüklendiklerini gören hayvanlar umarsızca bağırmaya başlayınca, Boxer hemen imdada yetişiyor, ipe olanca gücüyle asılarak kayayı durduruyordu. |||||||||recklessly|||||||the rope||||the rock|was stopping Als die Tiere sahen, dass sie mit dem herabrollenden Felsbrocken mitgezogen wurden und verzweifelt zu schreien begannen, eilte Boxer sofort zur Hilfe und hielt sich mit aller Kraft am Seil fest, um den Felsen zu stoppen. Lorsque les animaux, voyant qu'ils étaient entraînés vers le bas de la colline par le rocher qui glissait, ont commencé à crier désespérément, Boxer est immédiatement venu à la rescousse et a arrêté le rocher en s'accrochant à la corde de toutes ses forces. When the animals saw that they were being dragged along with the rock sliding down from the top, they began to cry out desperately, and Boxer immediately rushed to help, hanging onto the rope with all his strength to stop the rock. Hayvanlar, onun kayanın kaymasını önlemek için soluk soluğa didinişini, ayaklarının ucuyla toprağa tutunuşunu, geniş sağrılarının kan ter içinde kalışını hayranlıkla izliyorlardı. ||||||||struggling||tips||grip|broad|||||staying|| Die Tiere schauten bewundernd zu, wie er keuchend auf die Verhinderung des Abrutschens des Felsens hinarbeitete, wie seine Füße den Boden berührten und wie seine breiten Flanken schweißtriefend waren. The animals watched in admiration as he struggled breathlessly to prevent the rock from sliding, gripping the ground with the tips of his hooves, and his broad shoulders soaked in sweat. Bazen Clover onu kendisini fazla zorlamaması için uyarıyor ama Boxer ona asla kulak asmıyordu. |||||||||||||was listening Manchmal warnte Clover ihn, sich nicht zu überanstrengen, doch Boxer hörte niemals auf sie. Parfois, Clover le mettait en garde contre les excès, mais Boxer ne l'écoutait jamais. Sometimes Clover warned him not to push himself too hard, but Boxer never listened to her. "Daha çok çalışacağım" ve "Napoléon her zaman haklıdır" sloganları, onun gözünde, bütün sorunların ilacıydı. |||||||is right||||||was the cure "Ich werde härter arbeiten" und "Napoleon hat immer recht" waren in seinen Augen das Heilmittel für alle Probleme. Les slogans "Je travaillerai plus dur" et "Napoléon a toujours raison" sont, à ses yeux, le remède à tous les problèmes. The slogans "I will work harder" and "Napoleon is always right" were, in his eyes, the cure for all problems. Kendisini yarım saat değil de, kırk beş dakika erken uyandırması için küçük horozla anlaşmıştı. ||||||||||||Hahn| himself|half|hour|not|also|forty|five|minute|early|waking him up|for|small|with the little rooster|he had agreed ||||||||||||петушком| Er hatte sich mit dem kleinen Hahn geeinigt, dass er ihn nicht eine halbe Stunde, sondern fünfundvierzig Minuten früher wecken sollte. Il avait passé un accord avec le petit coq pour qu'il le réveille quarante-cinq minutes plus tôt, pas une demi-heure. He had made an agreement with the little rooster to wake him up not half an hour, but forty-five minutes early. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, artık iyice azalmış olan boş vakitlerinde de tek başına taşocağına gidiyor, kırılmış taşları topluyor, kimseden yardım görmeksizin sürükleyerek yel değirmeninin yapılacağı yere getiriyordu. ||||||verringert|||||||zum Steinbruch||gebrochen|||von niemandem||ohne Hilfe|ziehend|||gebaut werden soll|| all|these|it wasn't enough|like|now|quite|diminished|that are|free|in his spare time|also|alone|by himself|to the quarry|he is going|broken|stones|he is collecting|from no one|help|without seeing|dragging|wind|mill's|that will be built|to the place|he was bringing ||не хватает||||уменьшившийся|||в свободное время||||карьеру||сломанные|||никого||не получая помощи|тащая|||будет построена||доставлял туда Als ob all das nicht genug wäre, ging er auch in seiner ohnehin schon stark verringerten Freizeit allein zum Steinbruch, sammelte die zerbrochenen Steine und brachte sie ohne Hilfe von jemandem zu dem Ort, an dem die Windmühle gebaut werden sollte. Comme si tout cela ne suffisait pas, pendant son temps libre, qui était désormais très rare, il se rendit seul à la carrière, ramassa des pierres cassées, les traîna jusqu'à l'endroit où le moulin à vent devait être construit, sans l'aide de personne. As if all this wasn't enough, in his already dwindling free time, he would go to the quarry alone, collect broken stones, and drag them to the place where the windmill would be built without any help from anyone.

İşlerin ağırlığına karşın, hayvanlar o yazı çok da kötü geçirmediler. |der Schwere||||||||verbrachten the work's|to the heaviness|despite|the animals|that|summer|very|also|bad|they did not spend |весу||||||||провели Malgré la lourde charge de travail, les animaux ne se sont pas trop mal débrouillés cet été-là. Despite the heaviness of the work, the animals did not have a very bad summer. Tayınları Jones'un zamanındakinden daha çok değildi, ama daha az da sayılmazdı. Taylore||von damals|||||||| the rations|Jones's|than in his time|more|many|it was not|but|less|few|also|it was not considered показатели||времени Джон|||||||| Leurs rations n'étaient pas plus importantes qu'à l'époque de Jones, mais pas moins. The rations were not more than in Jones's time, but they were not less either. En azından, artık doymak nedir bilmeyen beş insanı beslemekten kurtulmuşlardı; yalnızca kendilerini besliyor olmalarının keyfi o kadar büyüktü ki, çektikleri güçlüklere seve seve katlanıyorlardı. |||satt werden|||||füttern|waren entkommen||||zu sein||||||die Schwierigkeiten|Schwierigkeiten||gern| at least|least|no longer|to be satisfied|what is|not knowing|five|people|from feeding|they had been saved|only|themselves|feeding|their being|joy|that|so|it was|that|they endured|difficulties|gladly|gladly|they were enduring |||насыщаться|||||кормить|освободились от||себя||||||было||которые они испытывали|трудностям||| Au moins, ils ne nourrissaient plus cinq personnes insatiables ; la joie de ne nourrir qu'eux-mêmes était si grande qu'ils supportaient volontiers les difficultés. At least they were no longer burdened with feeding five people who did not know what it meant to be full; the joy of only having to feed themselves was so great that they willingly endured the difficulties they faced. Ayrıca, hayvanların iş görme yöntemi birçok bakımdan daha verimliydi ve emek savurganlığını önlüyordu. |||sehen|||Gesichtspunkten||war effizient||Arbeit|Verschwendung|verhindert moreover|animals'|work|doing|method|many|in aspects|more|it was efficient|and|labor|wastefulness|it was preventing ||||||с точки зрения||более эффективно|||расточительность труда|предотвращала Darüber hinaus war die Methode, wie die Tiere arbeiteten, in vielerlei Hinsicht effizienter und verhinderte die Verschwendung von Arbeitskraft. En outre, le mode de travail des animaux était à bien des égards plus efficace et évitait le gaspillage de main-d'œuvre. Moreover, the way animals worked was much more efficient in many respects and prevented wastefulness of labor. Sözgelimi, yaban otlarının ayıklanması gibi işler, insanların hiçbir zaman erişemeyeceği bir yetkinlikle yapılıyordu. ||Unkraut|das Entfernen||||||||Fähigkeit|wurden erledigt for example|wild|weeds'|weeding|like|jobs|people's|no|time|they would never reach|a|proficiency|it was being done |дикорастущих|травами|уборка||||||||умением|выполнялись Beispielsweise wurden Arbeiten wie das Entfernen von Unkraut mit einer Fertigkeit durchgeführt, die Menschen niemals erreichen könnten. Des tâches telles que le désherbage, par exemple, étaient effectuées avec une compétence que les humains ne pourraient jamais atteindre. For example, tasks like weeding were done with a proficiency that humans could never achieve. Artık hiçbir hayvan hırsızlığa yeltenmediği için de, otlağı tarlalardan çitlerle ayırmaya gerek kalmamıştı; bu da, çitlerin ve parmaklıkların bakımı ve onarımına harcanan emekten kazanılmasını sağlıyordu. ||||versuchte||||von den Feldern|Zäunen||||||der Zäune|||Pflege||Reparatur|aufgewendete|Arbeit|das Gewinnen|sorgte no longer|no|animal|to theft|it did not attempt|because|also|pasture|from fields|with fences|to separate|necessity|it had not remained|this|also|fences'|and|barriers'|maintenance|and|to repair|spent|from labor|it was gaining|it was ensuring ||||попробовал|||||заборами|разделять|||||заборов|||ухода за||ремонту и обслуж|затраченный на|труда|получение прибыли|обеспечивало Da kein Tier mehr versuchte, zu stehlen, war es nicht mehr notwendig, die Weide von den Feldern durch Zäune zu trennen; das sorgte dafür, dass man die Arbeitskraft, die für die Instandhaltung und Reparatur von Zäunen und Gitteranlagen benötigt wurde, einsparen konnte. Comme aucun animal n'a tenté de voler, il n'a pas été nécessaire de séparer les pâturages des champs par des clôtures, ce qui a permis d'économiser la main-d'œuvre consacrée à l'entretien et à la réparation des clôtures et des barrières. Since no animal attempted to steal anymore, there was no need to separate the pasture from the fields with fences; this allowed for labor savings that would have been spent on the maintenance and repair of fences and barriers. Gene de, yaz ilerledikçe, önceden kestirilemeyen bazı eksiklikler kendini duyurmaya başladı. |||||konnte nicht vorhergesagt werden||Mängel||zu erkennen geben| still|also|summer|as it progressed|previously|unpredictable|some|deficiencies|itself|to make known|started |||по мере продвижения||непредсказуемые||недостатки||давать о себе знать| Je später der Sommer voranschritt, desto mehr traten einige unvorhersehbare Mängel zutage. Néanmoins, au fur et à mesure que l'été avançait, certaines lacunes imprévues ont commencé à se faire sentir. As the summer progressed, some unforeseen deficiencies began to make themselves known. Gazyağı, çivi, ip ve köpek bisküvisine; atnalı için demire gereksinim vardı; üstelik, bunların hiçbiri çiftlikte üretilebilecek şeyler değildi. Benzin|Nagel||||Kek|Hufeisen||Eisen|||||||produzierbare|| kerosene|nail|rope|and|dog|biscuit|horseshoe|for|iron|need|there was|moreover|these|none of them|on the farm|that could be produced|things|were not газовое масло|гвоздь||||печенье|подкова||металлу|необходимость||||||можно было производить|| Für Petroleum, Nägel, Schnur und Hundekekse; für das Hufeisen wurde Eisen benötigt; außerdem waren das alles Dinge, die auf der Farm nicht produziert werden konnten. Il fallait du kérosène, des clous, de la corde et des biscuits pour chiens, ainsi que du fer pour les fers à cheval, mais rien de tout cela ne pouvait être produit à la ferme. There was a need for kerosene, nails, rope, and dog biscuits; iron was required for the horseshoe; moreover, none of these were things that could be produced on the farm. Sonradan, tohum ve suni gübreye, çeşitli aletlere ve yel değirmeni için birtakım makine parçalarına da gereksinim duyulacaktı. |Saat|||Dünger||Werkzeuge|||||einige||teilen|||würde benötigt werden later|seed|and|synthetic|fertilizer|various|tools|and|wind|mill|for|some|machine|parts|also|need|would be felt ||||удобрению||инструменты|||||||деталям|||понадобится Später würde man auch Saatgut und künstlichen Dünger, verschiedene Werkzeuge und einige Maschinenteile für die Windmühle benötigen. Plus tard, des semences et des engrais artificiels, divers outils et des pièces de machines pour le moulin à vent seront également nécessaires. Later on, there would also be a need for seeds and artificial fertilizer, various tools, and some machine parts for the windmill. Bunların nasıl sağlanacağını kimse bilemiyordu. ||sichergestellt werden||konnte these|how|to be provided|no one|did not know ||обеспечить|| Personne ne savait comment ces objectifs seraient atteints. No one knew how these would be obtained.

Bir pazar sabahı, buyruk almak için toplanıldığında, Napoléon yeni bir siyaset belirlediğini açıkladı. ||||||als sie sich versammelten|||||bestimmt| a|Sunday|morning|order|to take|for|when gathered|Napoleon|new|a|policy|that he determined|he announced |||приказ|||собрались||||политику|что он определил| Un dimanche matin, lors d'une réunion pour recevoir les ordres, Napoléon annonce une nouvelle politique. One Sunday morning, when they gathered to receive orders, Napoléon announced that he had determined a new policy. Artık Hayvan Çiftliği komşu çiftliklerle alışverişe girecekti. ||||Farmen||gehen from now on|Animal|Farm|neighboring|farms|shopping|it would enter ||||фермами||вступит в Désormais, la ferme des animaux commercera avec les fermes voisines. Animal Farm would now engage in trade with neighboring farms. Hiç kuşkusuz, tecimsel amaçlarla değil, yalnızca ivedilikle gerekli olan bazı malzemeleri edinebilmek amacıyla. ||geschäftlich|Zwecken|||dringend|||||beschaffen| not at all|undoubtedly|commercial|purposes|not|only|urgently|necessary|that|some|materials|to be able to obtain|for the purpose of ||коммерческий|с целью|||срочно||||материалы|приобрести|с целью Zweifellos, nicht aus kommerziellen Gründen, sondern ausschließlich um einige dringend benötigte Materialien zu beschaffen. Certainement pas à des fins commerciales, mais uniquement pour obtenir des matériaux dont on a besoin de toute urgence. Undoubtedly, not for commercial purposes, but solely to acquire some materials that were urgently needed. Napoléon, "Yel değirmeninin gereksinimleri her şeyin üstünde tutulmalıdır," diyordu. |||Anforderungen||||sollte gehalten werden| Napoleon|Wind|mill's|requirements|every|thing's|above|must be prioritized|he was saying |||||||должны быть| Napoléon sagte: "Die Anforderungen der Windmühle müssen über alles gestellt werden." "Les besoins du moulin à vent doivent être prioritaires avant tout", a déclaré Napoléon. Napoléon was saying, "The needs of the windmill must be prioritized above all else." Bu yüzden de, büyük bir saman yığınını ve o yılın buğday ürününün bir bölümünü satmak üzere anlaşmalar yapıyordu; sonradan, daha fazla para gerekirse, Willingdon'da her zaman pazarı olan yumurtalar da satılabilirdi. ||||||Stapel||||Weizen|Produkt|||||Verträge|||||||in Willingdon|||||Eier||verkauft werden könnten this|reason|also|big|a|straw|pile|and|that|year's|wheat|crop's|a|portion|to sell|in order to|agreements|||more|additional|money|if necessary|in Willingdon|every|always|market|having|eggs|also|they could be sold ||||||кучу|||||продукта||часть|||соглашения|||||||Виллингдоне|||||яйца||можно было продать Deshalb machte er Vereinbarungen, um einen großen Haufen Stroh und einen Teil der diesjährigen Weizenernte zu verkaufen; später, falls mehr Geld benötigt wird, könnten auch die Eier verkauft werden, die in Willingdon immer einen Markt haben. Il a donc pris des dispositions pour vendre une grande quantité de foin et une partie de la récolte de blé de cette année-là ; plus tard, si l'on avait besoin de plus d'argent, on pourrait également vendre des œufs, pour lesquels il y a toujours un marché à Willingdon. For this reason, he was making deals to sell a large haystack and a portion of that year's wheat crop; later, if more money was needed, eggs, which always had a market in Willingdon, could also be sold. Napoléon'a bakılırsa, tavuklar bunu yel değirmeninin yapımına kendi özel katkıları olarak görmeli, böyle bir özveride bulunmaktan kaçınmamalıydılar. ||||wind||construction||||||||selflessness||they should not have avoided Laut Napoléon sollten die Hühner dies als ihren speziellen Beitrag zum Bau der Windmühle ansehen und sich nicht scheuen, einen solchen Selbstlosigkeit zu zeigen. Du point de vue de Napoléon, les poules auraient dû considérer cela comme leur propre contribution à la construction du moulin à vent et n'auraient pas dû s'abstenir de faire un tel sacrifice. According to Napoleon, the chickens should see this as their special contribution to the construction of the windmill, and they should not shy away from such a sacrifice. Hayvanlar, bir kez daha, belli belirsiz bir tedirginliğe kapılmışlardı. |||||||nervousness| Die Tiere waren erneut von einem vagen Unbehagen ergriffen. Une fois de plus, les animaux sont vaguement agités. The animals had once again fallen into a vague sense of unease. İnsanlarla asla iş yapılmayacak! |||will not be done Mit Menschen darf niemals gearbeitet werden! Ne faites jamais affaire avec des humains ! No business would ever be done with humans! Asla ticarete girilmeyecek! |Handel|eingegangen never|to trade|will not be entered |торговле|входить Nie wird es Handelsgeschäfte geben! Il n'y aura pas d'échanges ! Never to engage in trade! Asla para kullanılmayacak! ||wird nicht verwendet never|money|will not be used ||не будет использована Geld wird niemals verwendet! Never to use money! Jones'un çiftlikten kovulmasından sonra düzenlenen Zafer Toplantısı'nda alınmış olan ilk kararlar değil miydi bunlar? ||von der Kündigung||stattfindende||bei der Sitzung||||||| Jones's|from the farm|after being expelled|later|organized|Victory|at the Meeting|taken|that were|first|decisions|not|was it|these ||изгнания Дж|||Завершение|на встрече||||||| War das nicht die ersten Beschlüsse, die nach Jones' Entlassung von der Farm in der Siegesversammlung gefasst wurden? N'est-ce pas là les premières décisions prises lors de la réunion de la Victoire après l'expulsion de Jones de la ferme ? Weren't these the first decisions made at the Victory Meeting held after Jones was expelled from the farm? Bu kararların onaylandığını bütün hayvanlar anımsıyorlardı ya da en azından anımsadıklarını sanıyorlardı. Diese||genehmigt|||erinnerten sich|||||sich erinnerten|dachten these|decisions|that they were approved|all|animals|they were remembering|or|at least|least|at least|that they remembered|they were thinking ||||||||||они помнили|думали Tous les animaux se souvenaient, ou du moins croyaient se souvenir, que ces décisions avaient été approuvées. All the animals remembered that these decisions were approved, or at least they thought they remembered. Napoléon'un toplantıları kaldırmasını protesto etmiş olan dört küçük domuz, seslerini ürkekçe yükseltecek oldularsa da, ansızın köpeklerin ürkünç hırlamaları karşısında susmak zorunda kaldılar. ||abzusagen|protestieren||||||ihre Stimmen|ängstlich|erhöhen|werden||||furchtbar|Knurren||schweigen|| Napoleon's|meetings|to abolish|protest|having protested|that were|four|small|pigs|their voices|timidly|about to raise|if they were|but|suddenly|the dogs'|terrifying|growls|in the face of|to be silent|forced|they remained ||отмену его|||||||голоса|робко|подняли голос|если они||||ужасный|громкое рыч||умолкнуть|| Les quatre petits cochons, qui avaient protesté contre l'abolition des réunions par Napoléon, élèvent timidement la voix, mais sont soudain réduits au silence par le grognement effrayant des chiens. Four little pigs who had protested against Napoleon's cancellation of the meetings were about to raise their voices timidly, but suddenly had to fall silent in the face of the dogs' terrifying growls. Hemen ardından koyunlar, her zamanki gibi, "Dört ayak iyi, iki ayak kötü!" immediately|after that|the sheep|every|usual|as|four|legs|good|two|legs|bad Immediately after, the sheep began to bleat, as usual, "Four legs good, two legs bad!" diye melemeye başladılar ve gergin hava geçiştirilmiş oldu. ||||angespannte||überbrückt| |||and|||was passed over| ||||||была смягч| Sie begannen zu muhen und die gespannte Stimmung wurde übergangen. and the tense atmosphere was diffused. Az sonra, Napoléon ön ayağını kaldırarak herkesi susturdu ve her şeyi çoktan ayarladığını açıkladı. ||||||||||||he had arranged| Kurz darauf hob Napoleon seinen vorderen Fuß und beruhigte alle, indem er ankündigte, dass er bereits alles geregelt hatte. Soon after, Napoleon raised his front leg to silence everyone and announced that he had already arranged everything. Çiftlikteki hayvanların insanlarla ilişkiye girmesinin son derece sakıncalı olacağını bildiği için, buna gerek kalmayacak koşulları oluşturmaya karar vermişti. |||Beziehung|Eingehen|||riskant|||||||Bedingungen||| the farm's|animals'|humans|relationship|entering|||harmful|it would be|knowing|because|this|need|it won't remain|conditions|to create|decision|he had made |||взаимодействие||||||||||не будет необходимости|условия||| Da er wusste, dass es äußerst nachteilig wäre, wenn die Tiere auf dem Bauernhof mit den Menschen in Kontakt treten, hatte er beschlossen, die Bedingungen zu schaffen, die dies überflüssig machen würden. Knowing that it would be extremely detrimental for the animals on the farm to engage with humans, he decided to create conditions that would eliminate the need for it. Tüm sorumluluğu kendisi üstlenecekti. |||übernehmen all|responsibility|himself|he would take on |||возьмет на себя He would take on all the responsibility himself. Willingdon'da oturan Bay Whymper adlı bir avukat, Hayvan Çiftliği ile dış dünya arasındaki işlerde aracılık etmeye razı olmuştu; her pazartesi sabahı çiftliğe gelip Napoléon'dan talimat alacaktı. |||Whymper||||||||||Geschäften|Vermittlung|||||||||von Napoléon|Anweisung| in Willingdon|living|Mr|Whymper|named|a|lawyer|Animal|Farm|and|outside|world|between|in matters|mediating|to mediate|willing|he had become|every|Monday|morning|to the farm|coming|from Napoleon|instruction|he would receive |||господин У|||||||||||посредничество||согласился||||||||инструкции| Ein Anwalt namens Mr. Whymper, der in Willingdon lebte, hatte sich bereit erklärt, als Vermittler zwischen der Tierfarm und der Außenwelt zu fungieren; er würde jeden Montagmorgen zur Farm kommen und Anweisungen von Napoleon erhalten. A lawyer named Mr. Whymper, who lived in Willingdon, had agreed to mediate between Animal Farm and the outside world; he would come to the farm every Monday morning to receive instructions from Napoleon. Napoléon, konuşmasını her zaman olduğu gibi, "Yaşasın Hayvan Çiftliği!" Napoleon|his speech|every|time|as it was|like|Long live|Animal|Farm Napoleon schloss seine Rede, wie immer, mit dem Ausruf: "Es lebe die Tierfarm!" As always, Napoleon concluded his speech with, "Long live Animal Farm!" çığlığıyla tamamladıktan sonra, hayvanlar İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söyleyip dağıldılar. mit seinem Schrei|||||||sangen| with his shout|after finishing|then|the animals|England's|Animals|song|singing|they dispersed криком|||||||пев песню| Nachdem die Tiere das Lied der Tiere Englands gesungen hatten, zerstreuten sie sich. After finishing with their shout, the animals sang the song of England's Animals and dispersed. Çok geçmeden, Squealer, çiftliği dolaşıp hayvanların kafalarında beliren kuşkuları gidermeye koyuldu. |||||||erscheinenden|Zweifel|zu zerstreuen| very|without delay|Squealer|the farm|walking around|the animals'|in their minds|appearing|doubts|to dispel|he set out ||||||||сомнения|развеять| Before long, Squealer went around the farm to dispel the doubts that had arisen in the animals' minds. İnandırıcı bir dille, aslında ticaret yapılmaması ve para kullanılmamasına ilişkin hiçbir karar alınmadığını, dahası böyle bir kararın önerilmesinin bile söz konusu olmadığını anlattı. ||Sprache|||nicht durchgeführt werden|||nicht verwendet werden||||genommen||||Entscheidung|Vorschlag||||| convincing|a|with language|actually|trade|not to be done|and|money|not to be used|regarding|no|decision|that it was not made|moreover|such|a|decision|that it was proposed|even|word|subject|that it was not|he explained ||языком||||||||||||||решении|предложение||||| In a convincing manner, he explained that no decision had been made regarding the prohibition of trade and the use of money, and moreover, that even the suggestion of such a decision was out of the question. Bütün bunlar, büyük bir olasılıkla Snowball'un ilk 66 başlarda yaydığı yalanlardan kaynaklanan bir hayal ürünüydü. ||||Wahrscheinlichkeit|||||Lügen|stammend|||Produkt all|these|great|a|probably|Snowball's|first|in the early days|that he spread|from lies|originating|a|illusion|it was ||||вероятно|||||лжи|проистекающий из|||продуктом во All dies war mit großer Wahrscheinlichkeit ein Produkt der Phantasie, das aus den Lügen resultierte, die Snowball in den ersten 66 Kapiteln verbreitet hatte. All of this was likely a figment of imagination stemming from the lies that Snowball had spread in the early days. Squealer, bazılarının kafalarındaki kuşkuların gene de dağılmadığını fark ederek, kurnazca sordu: "Bu, sakın düşünüzde gördüğünüz bir şey olmasın, yoldaşlar? |mancher von ihnen||Zweifeln|||nicht zerstreut sind|||||||in eurem Kopf||||sei| Squealer|some of|in their heads|doubts|still|also|not having dispersed|||cunningly|he asked|this|surely not|in your thoughts|you have seen|a|thing|it not be|comrades ||в головах|сомнениях|||не рассеялись|||||||в вашем уме||||| Squealer bemerkte, dass einige von den Zweifeln in den Köpfen der anderen immer noch nicht verschwunden waren, und fragte schlau: "Das ist doch bestimmt nichts, was ihr im Kopf gesehen habt, Genossen?" Squealer, noticing that some still had doubts in their minds, cunningly asked: "This isn't something you saw in your imagination, comrades?" Böyle bir kararın belgesi var mı? ||Entscheidung|Dokument|| such|a|decision's|document|there is|question particle Gibt es ein Dokument für eine solche Entscheidung? Is there a document for such a decision? Bir yerde yazılı mı?" a|somewhere|written|question particle Is it written down somewhere?" Gerçekten de, ortalıkta böyle bir yazılı belge bulunmadığından, hayvanlar yanıldıklarını kabullenmek zorunda kaldılar. ||||||Dokument||||akzeptieren|| really|also|around|such|a|written|document|not having been found|the animals|that they were wrong|to accept|obliged|they remained ||||||||||принять это|| In der Tat mussten die Tiere akzeptieren, dass sie sich geirrt hatten, da ein solches schriftliches Dokument nicht vorhanden war. Indeed, since there was no written document around, the animals had to accept that they were mistaken.

Bay Whymper, önceden kararlaştırıldığı gibi, her pazartesi çiftliğe uğruyordu. |||vereinbart|||||kammerte Mr|Whymper|beforehand|it was agreed|as|every|Monday|to the farm|he was stopping by |||как было решено||||| Herr Whymper kam wie vereinbart jeden Montag zum Bauernhof. Mr. Whymper, as previously arranged, visited the farm every Monday. Ivır zıvır işlerle uğraşan bir avukat olan Bay Whymper, favorili, ufak tefek, bakışları yaramaz bir adamdı. Ivır|Kram|Geschäften|||||||favorit|||||| odds and ends|junk|with work|dealing with|a|lawyer|who is|Mr|Whymper|with sideburns|small|petty|his looks|mischievous|a|he was всякая всяч|всякая всяч|||||||||||||| Herr Whymper, ein Anwalt, der mit Kleinigkeiten beschäftigt war, war ein kleiner, schlanker Mann mit einem schelmischen Blick. Mr. Whymper, a lawyer dealing with trivial matters, was a small, dapper man with a mischievous look. Ama Hayvan Çiftliği'nin eninde sonunda bir komisyoncuya gereksinim duyacağını ve bu komisyoncunun payının hiç de az olmayacağını çok önceden fark edecek kadar da açıkgözdü. ||||||Makler||duy würde|||des Kommissionärs|Anteil|||||||||||wachsam but|Animal|Farm's|eventually|in the end|a|broker|need|he would realize|and|this|broker's|share's|not|at all|small|it would be|very|beforehand|notice|he would realize|as much as|also|he was perceptive ||||||||потребуется|||комиссионера|доля|||||||||||проницательный But he was also perceptive enough to realize long before that Animal Farm would eventually need a broker, and that this broker's share would not be insignificant. Hayvanlar, onun gelip gidişlerini ürkerek izliyorlar, onunla karşılaşmaktan elden geldiğince kaçınıyorlardı. |||gehen|ängstlich|||begegnen|elden|möglichst|vermeiden the animals|his|coming|going|fearfully|they were watching|with him|encountering|as much as|they could|they were avoiding |||приходы-у||||встречи с ним|||избегали The animals watched his comings and goings with apprehension, trying to avoid encountering him as much as possible. Ama gene de, dört ayaklı Napoléon'un iki ayaklı Whymper'a buyruklar verdiğini görmek, gururlarını okşuyor, bu yeni durumu bir ölçüde de olsa benimsemelerini sağlıyordu. ||||||||Whymper|Befehle|||ihre Eitelkeiten|streichelt||||||||ihre Annahme| but|again|also|four|legged|Napoleon's|two|legged|Whymper|orders|that he gave|to see|their pride|it strokes|this|new|situation|a|degree|also|even if|their acceptance|it was making it happen ||||||||Уимпера||||их гордость|||||||||принять это| But still, seeing the four-legged Napoleon giving orders to the two-legged Whymper stroked their egos and made them somewhat accept this new situation. İnsan soyuyla ilişkileri pek eskisi gibi değildi artık. |Rasse|||||| human|human|relationships|not very|old|like|it was not|anymore |родом|||||| Their relationship with the human race was no longer what it used to be. İnsanların Hayvan Çiftliği'ne duydukları nefret azalmış değildi; tam tersine çiftliğin geliştiğini gördükçe her zamankinden daha çok nefret eder olmuşlardı. |||von dem, was sie gehört hatten||||||der Farm|Entwicklung|je mehr||als je zuvor|||||waren people's|Animal|Farm|their feelings|hatred|decreased|it was not|quite|on the contrary|farm's|its development|as they saw|every|than ever|more|much|hatred|they became|had become |||которую они испыты|||||||развивалась|||чем когда-либо|||||стали ненавид The hatred that humans felt for Animal Farm had not diminished; on the contrary, as they saw the farm developing, they had come to hate it more than ever. Hepsi de, çiftliğin eninde sonunda sıfırı tüketeceğine, daha da önemlisi yel değirmeni tasarısının tam bir fiyaskoyla sonuçlanacağına yürekten inanıyordu. |||||Null|verbrauchen würde||||||des Windmühlenplans|||Fiasco|ergebnisendend|von Herzen| all of them|also|farm's|eventually|in the end|zero|it will consume|more|also|more importantly|wind|mill|design's|complete|a|fiasco|it will end|wholeheartedly|they believed ||||||он исчерпает||||||проект||||приведет к|от всей души| They all wholeheartedly believed that the farm would eventually run out of resources, and more importantly, that the windmill project would end in complete failure. Meyhanelerde bir araya geliyorlar, yel değirmeninin asla yapılamayacağını, yapılsa bile hiçbir zaman işlemeyeceğini birbirlerine çizimlerle anlatıp kanıtlamaya çabalıyorlardı. In den Tavernen|||||||nicht gemacht werden kann|wäre||||nicht funktionieren wird||mit Zeichnungen|anlten|zu beweisen|versuchten in taverns|a|together|they are coming|wind|mill's|never|it cannot be built|if built|even|no|time|it will not work|to each other|with drawings|explaining|to prove|they were trying в тавернах|||||||не может быть сделан|||||не будет работать||с рисунками|объясняя|доказать|пытались They gathered in taverns, trying to illustrate and prove to each other that the windmill could never be built, and even if it were, it would never work. Öte yandan, hayvanların kendi işlerinin üstesinden beceriyle gelmelerine, istemeye istemeye de olsa hayranlık duyuyorlardı. ||||Geschäften||geschickt|kommen|||||Bewunderung| on the other|hand|the animals'|their own|work's|over|with skill|to cope|unwillingly|unwillingly|also|even if|admiration|they were feeling |||||||справляться|||||восхищение|они восхищались On the other hand, they admired the animals for managing their own affairs skillfully, even if reluctantly. Çiftliğin adının aslında Beylik Çiftlik olduğunu ileri sürüp durmaktan caymış olmaları ve artık Hayvan Çiftliği adını kullanmaları, bunun bir göstergesiydi. |||||||sagen|von stehen|abgebracht||||||||||Zeichen the farm's|name's|actually|Beylik|Farm|it is|forward|claiming|from stopping|they had given up|their being|and|now|Animal|Farm|name|their using|this|a|it was a sign |названием|||||||отказались от|отказались|||||||использовании|||знаком этого Their abandonment of the claim that the farm's name was actually the Manor Farm and their use of the name Animal Farm was a sign of this. Çiftliğini geri alma umudunu yitirip ülkenin başka bir yöresine gitmiş olan Jones'u savunmaktan da vazgeçmişlerdi. seine Farm||||verloren||||Gegend||der||verteidigen||hatten aufgegeben his farm|back|getting|hope|having lost|the country's|another|a|region|he had gone|who|Jones|from defending|also|they had given up ферму||||потеряв надеж||||район||||защищать||отказались They had also given up defending Jones, who had lost hope of reclaiming his farm and had gone to another part of the country. Hayvan Çiftliği ile dış dünya arasında, Whymper dışında hiçbir bağ yoktu, ama Napoléon'un ya Foxwood Çiftliği'nden Bay Pilkington'la ya da Pinchfield Çiftliği'nden Bay Frederick'le somut bir iş anlaşması yapmak üzere olduğu yolunda sürekli söylentiler dolaşıyor, ancak hiçbir zaman ikisiyle birden aynı anda anlaşmayacağı konuşuluyordu. |||||||||Verbindung||||||||mit Mr. Pilkington|oder|||||Frederick|konkret|||vertrag|||||||||||mit beiden|||||konversation geführt wurde animal|farm|with|outside|world|between|Whymper|except|no|connection|there was not|but|Napoleon's|either|Foxwood|from Farm|Mr|Pilkington|||Pinchfield|from Farm|Mr|Frederick|concrete|a|business|agreement|to make|in order to|that he was|in the direction of|constantly|rumors|they were circulating|however|no|time|with both of them|at once|same|time|that he would not agree|it was being said |||||||||связь||||||||господином П||||||Фредериком|||||||||||ходят||||||||не будет соглашаться|обсуждалось Zwischen dem Bauernhof und der Außenwelt gab es außer Whymper keinerlei Verbindung, aber es kursierten ständig Gerüchte, dass Napoleon entweder mit Mr. Pilkington von der Foxwood Farm oder mit Mr. Frederick von der Pinchfield Farm einen konkreten Geschäftsvertrag abschließen wolle, wobei immer wieder gesagt wurde, dass er niemals gleichzeitig mit beiden einen Vertrag abschließen würde. There was no connection between Animal Farm and the outside world, except for Whymper, but there were constant rumors that Napoleon was about to make a concrete business deal either with Mr. Pilkington from Foxwood Farm or with Mr. Frederick from Pinchfield Farm, although it was said that he would never make an agreement with both at the same time. İşte tam o sıralar, domuzlar, çiftlik evine taşındılar, orayı kendilerine mesken edindiler. |||||||||||they made it their home Gerade in diesem Moment zogen die Schweine in das Bauernhaus ein und machten es sich dort gemütlich. It was right around that time that the pigs moved into the farmhouse and made it their residence. Hayvanlar bir kez daha böyle bir davranışı yasaklayan bir karar alınmış olduğunu anımsar gibi oldularsa da, Squealer onları bir kez daha durumun hiç de böyle olmadığına inandırmayı başardı. ||||||behavior||||||||||||||||||||convincing| Obwohl die Tiere sich vage daran erinnerten, dass eine Entscheidung getroffen worden war, die ein solches Verhalten verbat, gelang es Squealer, sie erneut davon zu überzeugen, dass dem überhaupt nicht so sei. The animals seemed to remember that a decision had been made prohibiting such behavior once again, but Squealer managed to convince them once more that this was not the case at all. Çiftliğin beyinleri olan domuzların sessiz ve sakin bir yerde çalışmalarının kesinlikle gerekli olduğunu söyledi. |brains|||quiet||||||||| He said it was absolutely necessary for the pigs, who were the brains of the farm, to work in a quiet and secluded place. Kaldı ki, Önderin (son zamanlarda Napoléon'dan hep "Önder" diye söz eder olmuştu) saygınlığı açısından, basit bir ağıl yerine bir evde yaşaması daha uygundu. ||Önder|||||Önder|||||Ehre||||||||leben||war angemessen that said|that|of Önder|last|times|from Napoleon|always|Leader|as|word|he speaks|he had become|his respect|in terms of|simple|a|barn|instead of|a|in a house|living|more|it was appropriate ||вождь|||||вождь|||||авторитет||||||||жить||было более умест Moreover, in terms of the respect for the Leader (who had recently been referred to as "the Leader" instead of Napoléon), it was more appropriate for him to live in a house rather than a simple barn. Gene de, bazı hayvanlar, domuzların yemeklerini mutfakta yemekle ve oturma odasını eğlence salonu olarak kullanmakla kalmadıklarını, aynı zamanda yataklarda yattıklarını işittiklerinde epeyce rahatsız oldular. ||||||||||||||benutzen|nicht geblieben sind|||in den Betten|schlafen|als sie hörten||| still|also|some|animals|of the pigs|their food|in the kitchen|eating|and|living|room|entertainment|lounge|as|using|they did not stop at|same|also|in beds|they were sleeping|when they heard|quite|uncomfortable|they became |||||||||||||||не остались|||на кроватях|что они спят|услышав это||| Auch einige Tiere wurden ziemlich unruhig, als sie hörten, dass die Schweine nicht nur in der Küche aßen und das Wohnzimmer als Unterhaltungsraum nutzten, sondern auch in den Betten schliefen. Still, some animals were quite disturbed when they heard that the pigs not only ate their meals in the kitchen and used the living room as a recreation room, but also slept in beds. Boxer, bu durumu her zamanki gibi, "Napoléon her zaman haklıdır!" Boxer|this|situation|every|usual|as|Napoleon|every|time|is right Boxer wischte diese Situation, wie gewohnt, mit: "Napoléon hat immer recht!" Boxer dismissed this situation as usual, saying, "Napoléon is always right!" diyerek geçiştirdi; ama yatakta yatmayı yasaklayan kesin bir yasa olduğunu anımsar gibi olan Clover, büyük samanlığın duvarının önüne gitti ve orada yazılı olan Yedi Emir'i okumaya çalıştı. |überging|||liegen|||||||||||||||||||||| |dismissed|but|in bed|sleeping|prohibiting|definite|a|law|that it is|he remembers|as if|that|Clover|big|barn's|wall's|in front of|she went|and|there|written|that|Seven|Commandments|to read|she tried |отговорила|||лежать||||||||||||стены большого сарая|||||||||| Aber Clover, die sich daran zu erinnern schien, dass es ein strenges Gesetz gegen das Schlafen in Betten gab, ging vor die Wand der großen Scheune und versuchte, die dort geschriebenen Sieben Gebote zu lesen. But Clover, who seemed to remember that there was a definite law prohibiting sleeping in beds, went to the front of the big barn wall and tried to read the Seven Commandments written there. Baktı ki, tek tek harflerden başka bir şey sökemiyor, Muriel'i çağırdı. ||||||||lesen|Muriel| he looked|that|single|single|from letters|other|a|thing|he cannot read|Muriel|he called ||||букв||||разобрать|Мюриэль| Er sah, dass er nichts anderes als Buchstaben herauslesen konnte, also rief er Muriel. He looked and saw that he couldn't decipher anything other than individual letters, so he called Muriel. "Muriel," dedi, "Dördüncü Emir'i oku bakayım bana. Muriel|he said|Fourth|Command|read|let me see|to me "Muriel," sagte er, "lies mir bitte den vierten Befehl vor. "Muriel," he said, "read the Fourth Commandment to me. Yatakta asla yatılmaması konusunda bir şey diyor mu?" ||nicht schlafen||||| in bed|never|not to be slept|regarding|a|thing|it says|question particle ||не спать||||| Sagt er etwas darüber, dass man im Bett niemals liegen sollte?" Does it say anything about not lying in bed?" Yazıyı güçbela okuyabilen Muriel, "Hiçbir hayvan çarşaf serili yatakta yatmayacak yazıyor," dedi. |schwerlich|||||Laken||||| the writing|with great difficulty|able to read|Muriel|no|animal|sheet|spread|in bed|it will not sleep|it says| текст||||||на простыне||||| Muriel, die den Text mit Mühe lesen konnte, sagte: "Es steht geschrieben, dass kein Tier in einem mit einem Bettlaken belegten Bett schlafen wird." Muriel, who could barely read the writing, said, "It says no animal shall lie in a bed with sheets." Biraz tuhaftı; Clover Dördüncü Emir'de çarşaftan söz edildiğini hiç anımsamıyordu; ama madem ki duvarda yazıyordu, o zaman elden bir şey gelmezdi. ||||Emir|||gesprochen||erinnerte sich nicht|||||||||||käme a bit|it was strange|Clover|Fourth|in the Commandant|about the sheets|word|that it was said|never|she didn't remember|but|since|that|on the wall|it was written|that|then|from hand|a|thing|it wouldn't help ||||Эмире|||||не помнила|||||||||||не могло быть Es war ein wenig seltsam; Clover erinnerte sich nicht daran, dass im vierten Kapitel von dem Bettlaken die Rede war; aber da es an der Wand geschrieben stand, konnte man nichts daran ändern. It was a bit strange; Clover did not remember any mention of a sheet in the Fourth Commandment; but since it was written on the wall, there was nothing to be done. O sırada yanında iki üç köpekle oradan geçmekte olan Squealer, konuyu yerli yerine oturtmakta gecikmedi. |||||||verbeugen||||||einordnen| that|at that moment|beside|two|three|with dogs|from there|was passing|that was|Squealer|the topic|in place|to its|was putting|he didn't delay |||||||проходил мимо||||||| In diesem Moment kam Squealer, der mit zwei oder drei Hunden vorbeiging, nicht zögerlich, um die Situation zu klären. At that moment, Squealer, who was passing by with two or three dogs, did not delay in putting the matter in its place.

"Yoldaşlar," dedi. Comrades|he said "Comrades," he said. "Anlaşılan, biz domuzların çiftlik evindeki yataklarda yattığımızı duymuşsunuz. |||||||haben Sie gehört apparently|we|of the pigs|farm|in the house|in the beds|that we slept|you have heard ||||||что мы спали|вы слышали "It seems that you have heard that we pigs sleep in the beds of the farmhouse. Neden yatmayalım ki? |sollen wir nicht schlafen| why|we shouldn't sleep|that Why shouldn't we lie down? Umarım, yatağı yasaklayan bir buyruk olduğunu sanmıyorsunuzdur! I hope|the bed|prohibiting|a|command|that it is|you don't think I hope you don't think there is a decree that prohibits lying down! Yatak, yatıp uyunan yerdir. |liegen|geschlafen| bed|sleeping|place where one sleeps|is |лежать|| A bed is a place where one lies down and sleeps. Böyle bakıldığında, ağıldaki saman yığını da yatak sayılır. |wenn man schaut|auf dem Stall||Haufen||| such|when viewed|in the mind|straw|pile|also|bed|is considered |при таком взгляде|||сено куча||| So betrachtet kann auch der Heuhaufen im Kopf als Bett gelten. From this perspective, a pile of hay in the mind can also be considered a bed. Buyrukta, bir insan buluşu olan çarşaf yasaklanıyordu. Im Befehl|||Erfindung||Bettlaken|wurde verboten in the decree|a|human|invention|that is|sheet|was being banned Указе||||||был запрещен Im Befehl wurde das Laken, eine menschliche Erfindung, verboten. The decree was banning the sheet, which is a human invention. Biz de çiftlik evinin yataklarındaki çarşafları kaldırdık, battaniyelerle yatıyoruz. ||||von den Betten|Bettlaken|haben wir aufgehoben|mit Decken|schlafen we|also|farm|house's|in the beds|sheets|we removed|with blankets|we are sleeping ||||на кроватях||убрали|одеялами| Auch wir haben die Laken auf den Betten des Bauernhauses entfernt, wir schlafen mit Decken. We also removed the sheets from the beds in the farmhouse, and we are sleeping with blankets. Üstelik yataklar çok rahat! |Betten|| moreover|beds|very|comfortable |кровати|| Moreover, the beds are very comfortable! Ama inanın bana, bugünlerde bir sürü konuda kafa patlatmak zorunda kalan bizler için bir yatak çok görülmemeli. ||||||||zerbrechen||||||||sollte nicht als zu viel angesehen werden but|believe|me|these days|a|lot|in matters|head|to rack|forced|to remain|we|for|a|bed|too|should not be considered |поверьте|||||||ломать голову||||||||не должно быть But believe me, a bed should not be considered too much for us, who have to rack our brains on many issues these days. Bu rahatlığı bize çok görmezsiniz, değil mi yoldaşlar? |Bequemlichkeit|||sehen||| this|comfort|to us|very|you won't find|not|question particle|comrades |удобства|||не увидите||| You wouldn't deny us this comfort, would you comrades? Görevlerimizi yerine getiremeyecek kadar yorgun düşmemizi istemezsiniz herhalde. unsere Aufgaben||bringen|||fallen|| our duties|in place|unable to fulfill|as much as|tired|our falling|you wouldn't want|probably наши задачи|||||падения|| Surely you wouldn't want us to become too tired to fulfill our duties. Hiç sanmıyorum ki, içinizde Jones'un geri dönmesini isteyen olsun!" never|I don't think|that|among you|Jones's|back|his return|wanting|there is I hardly think any of you want Jones to come back! Hayvanlar bu konuda Squealer'a hemen güvence verdiler ve bir daha da domuzların çiftlik evindeki yataklarda yatmaları konusunu açmadılar. |||||Sicherheit||||||||||Schlafen||öffneten sie nicht the animals|this|on this matter|to Squealer|immediately|assurance|they gave|and|a|more|not|the pigs'|farm|in the house|in beds|their sleeping|topic|they didn't bring up |||||гарантия||||||||||||не подняли The animals immediately assured Squealer on this matter and did not bring up the issue of the pigs sleeping in the farmhouse beds again. Birkaç gün sonra, domuzların artık sabahları öteki hayvanlardan bir saat geç kalkacakları açıklandığında, kimsenin sesi çıkmadı. |||||||||||aufstehen würden|als es bekannt gegeben wurde||| a few|days|later|the pigs'|no longer|in the mornings|the other|animals|a|hour|late|they will get up|when it was announced|no one's|voice|did not come out ||||||||||||когда было объявлено||| A few days later, when it was announced that the pigs would now get up an hour later than the other animals in the mornings, no one said a word.

Güz geldiğinde, hayvanlar yorgun, ama mutluydular. autumn|when it came|the animals|tired|but|they were happy When autumn came, the animals were tired, but happy. Zorlu bir yılı geride bırakmışlardı. tough|a|year|behind|they had left ||||оставили позади They had left a difficult year behind. Gerçi saman ve ekinlerin bir bölümü satıldıktan sonra kışlık yiyecek stokunun pek bol olduğu söylenemezdi, ama yel değirmeni bu açığı kapatacaktı. ||||||nachdem sie verkauft worden waren||Winter-|Essen|des Bestands||||||||||würde schließen although|straw|and|the crops'|a|portion|after selling|then|winter|food|stock's|not very|abundant|that it was|it could not be said|but|wind|mill|this|gap|it would close ||||||||зимние||запасов|||||||||недостаток|закроет этот недостат Obwohl gesagt werden kann, dass der Vorrat an Winterlebensmitteln nach dem Verkauf eines Teils des Strohs und der Pflanzen nicht sehr üppig war, würde die Windmühle dieses Defizit ausgleichen. Although it couldn't be said that the winter food stock was very plentiful after some of the hay and crops were sold, the windmill would cover this shortfall. İnşaatın yarısına yakını tamamlanmıştı. des Baus||| the construction|to half|close|it had been completed Der Bau war fast zur Hälfte abgeschlossen. Almost half of the construction was completed. Hasattan sonra havalar açmıştı, hayvanlar her zamankinden daha sıkı çalışıyorlar, sabahtan akşama kadar taş taşımaya değer diye düşünüyorlardı, yeter ki yel değirmeninin duvarları bir karış daha yükselsin. ||||||||||||||tragen|||dachten|||||Wände||Zoll||höher after the harvest|then|the weather|it had cleared up|the animals|every|than ever|more|hard|they are working|from morning|to evening|until|stone|to carry|it is worth|that|they were thinking|as long as|that|wind|of the mill|walls|one|span|more|it rises Nach der Ernte hatte sich das Wetter stabilisiert, die Tiere arbeiteten härter als je zuvor und dachten, es lohne sich, Steine von morgens bis abends zu transportieren, solange die Wände der Windmühle noch ein Stück höher steigen. After the harvest, the weather had cleared up, and the animals were working harder than ever, thinking it was worth carrying stones from morning till evening, as long as the walls of the windmill rose another inch. Boxer, geceleri bile boş geçirmiyor; dolunayın ışığında tek başına bir iki saat çalışıyordu. ||||verbringen|des Vollmonds||||||| Boxer|at nights|even|empty|he is not spending|of the full moon|in the light|alone|by himself|one|two|hours|he was working Boxer was not wasting even the nights; he was working alone for a couple of hours in the light of the full moon. Hayvanlar, boş vakitlerinde, yarıya kadar yükselmiş yel değirmeninin çevresinde dolanıp duruyor, dimdik yükselen sağlam duvarları hayran hayran seyrediyor, böylesine görkemli bir yapıyı nasıl ortaya çıkarabildiklerine kendileri de şaşıyorlardı. |||||gestiegen||||herumläuft||senkrecht|steigende|||||sehen||||Bau|||bringen|||sahen the animals|empty|in their free time|to halfway|until|risen|wind|of the mill|around|wandering|they are stopping|straight|rising|strong|walls|in admiration|in admiration|they are watching|such|magnificent|a|structure|how|out|they were able to bring forth|themselves|also|they were surprised |||||||||||прямо вверх||||||наблюдают с вос||||строение|||вывести могли|||удивлялись In their free time, the animals were wandering around the windmill, which had risen halfway, admiring the solid walls that rose straight up, and they were also surprised at how they had managed to create such a magnificent structure. Yel değirmeni konusunda coşkuya kapılmaktan kaçınan tek hayvan, ihtiyar Benjamin'di; her zaman yaptığı gibi, "Eşekler uzun yaşar," gibisinden anlaşılmaz sözler söylemekle yetiniyordu. |||enthusiasm||||||||||as usual||||like|unintelligible||| The only animal who refrained from getting excited about the windmill was the old Benjamin; as always, he limited himself to saying incomprehensible words like, "Donkeys live long." Kasım ayı, lodostan esen sert rüzgârlarla geldi. November|||||with the winds| November came with strong winds blowing from the northwest. İnşaatı durdurmak zorunda kalmışlardı; havalar çok yağışlı gittiğinden çimento karmak mümkün olmuyordu. the construction|||||||||mixing|| They had to stop construction; it was impossible to mix cement as the weather was very rainy. En sonunda, bir gece öyle şiddetli bir fırtına koptu ki, çiftlik binaları temelinden sarsıldı, samanlığın damından kiremitler uçtu. |||||violent||storm|||||from its foundation|shook|of the barn|||flew Finally, one night a storm broke out so violently that the farm buildings shook from their foundations, and tiles flew off the roof of the barn. Tavuklar korkuyla gıdaklayarak uyandılar; hepsi birden aynı anda gördükleri düşte uzaklarda bir yerde silah atıldığını duymuşlardı. ||gackern|wachten auf||||||Traum|in der Ferne||||geworfen worden war|hatten gehört the chickens|with fear|clucking|they woke up|all of them|suddenly|same|time|they saw|in the dream|far away|a|place|gun|being fired|they had heard |||||||||сне|||||была выстрел|услышали они The chickens woke up clucking in fear; they had all heard the sound of gunfire in a dream they saw from afar. Sabahleyin bir de baktılar, bayrak direği yıkılmış, meyve bahçesindeki karaağaçlardan biri turp gibi kökünden sökülmüş. morgens|||||mast|zerstört|||von den Schwarzäpfeln||Radieschen||von der Wurzel|ausgerissen in the morning|a|also|they looked|flag|pole|has fallen|fruit|in the orchard|from the black poplars|one|like a radish|like|from its root|has been uprooted |||||флагшток||||черные деревья||редька|||выдран корень In the morning, they looked and saw that the flagpole had fallen, and one of the black poplars in the orchard had been uprooted like a radish. Daha ne olduğunu anlayamadan, bütün hayvanlar dehşete kapılarak çığlıklar atmaya başladılar: Yel değirmeni yıkılmıştı. |||verstehen||||kapitulieren|Schreie|||||war gefallen more|what|being|without understanding|all|animals|in horror|having been seized|screams|to start to scream|they began|wind|mill|had fallen |||не понимая|||||крики|||||разрушилась Before they could understand what was happening, all the animals were seized with horror and began to scream: The windmill had collapsed.

Hep birlikte yel değirmeninin oraya koşuştular. |||||ran all|together|wind|of the mill|there|they rushed |||||помчались туда They all rushed to the windmill. Koşar adım yürüdüğü bile görülmemiş olan Napoléon en önde tozu dumana katmıştı. ||ging||gesehen|||||Staub|Dunst|verwirrt running|step|he was walking|even|never seen|who|Napoleon|in the front|front|dust|smoke|he had stirred up бегом||шагал|||||||||поднимал пыль Napoleon, who had never been seen walking at a brisk pace, was at the forefront, stirring up dust. Nice uğraş verip onca emek harcadıkları yel değirmeni yerle bir olmuş, bin bir güçlükle kırıp taşıdıkları taşlar dört bir yana dağılmıştı. |||so viel||sie harcierten|||||||||brechen|transportierten|Steine||||war verteilt so many|effort|giving|all that|labor|they spent|wind|mill|to|one|it had become|thousand|one|with difficulty|breaking|they carried|stones|four|one|to side|it had scattered ||потратив|столько||который они пот|||||||||разбив|которые они переносили|камни||||разбросаны были The windmill they had worked so hard on and put so much effort into had been reduced to rubble, and the stones they had painstakingly broken and carried were scattered in all directions. Dilleri tutulmuşçasına, orada öyle durmuş, çevreye saçılmış taşlara bakakalmışlardı. ||||gestanden|der Umgebung|||schauten sie an their tongues|as if they were stuck|there|so|they stood|to the surroundings|scattered|to the stones|they had stared |||||вокруг||камням|остолбенели As if their tongues were tied, they stood there, staring at the stones scattered around. Napoléon, ikide bir toprağı koklayarak sessizce volta atıyor, dimdik olmuş kuyruğunu hızlı hızlı iki yana sallamasına bakılırsa beyninde şimşekler çakıyordu. ||||riechend||volta|||||||||sich zu bewegen||seinem Kopf|Blitze|zuckte Napoleon|every now and then|one|the ground|sniffing|quietly|turn|he is taking|upright|it had become|his tail|fast|quickly|two|to side|his wagging|if it is looked at|in his brain|flashes|it was striking ||||нюхая||прогулка|ходит||||||||||в голове|молнии|блицовал Napoléon schnüffelt immer wieder leise am Boden und macht einen schnellen Rundgang, und wenn man sieht, wie er seinen aufrechten Schwanz schnell hin und her schlägt, schien in seinem Kopf ein Gewitter zu toben. Napoleon was quietly pacing back and forth, occasionally sniffing the ground, and judging by the way he was rapidly wagging his upright tail, lightning was striking in his brain. Birden, kararını vermişçesine durdu. ||als hätte er entschieden| suddenly|his decision|as if he had made it|he stopped |своё решение|как будто решил| Plötzlich hielt er an, als hätte er eine Entscheidung getroffen. Suddenly, as if he had made up his mind, he stopped.

Sesini yükseltmeden, "Yoldaşlar," dedi. |erhöhen|| his voice|without raising|comrades|he said |не повышая|| Ohne seine Stimme zu erheben, sagte er: "Genossen," Without raising his voice, he said, "Comrades," "Bu işi kim yaptı biliyor musunuz? this|job|who|he did|you know|do you "Do you know who did this job? Geceleyin buraya gelip yel değirmenimizi yıkan düşmanın kim olduğunu biliyor musunuz?" nachts||||unserer Mühle|waschen||||| at night|here|coming|wind|our mill|destroying|enemy|who|being|you know|do you ||||ветряная мельница||врага|||| Wissen Sie, wer in der Nacht hierher kam und unsere Windmühle zerstört hat? Do you know who the enemy is that came here at night and destroyed our windmill?" Sonra birden gürledi: "Snowball! ||grollte| then|suddenly|he roared|Snowball ||гремел| Dann rief er plötzlich: "Snowball! Then suddenly he roared: "Snowball! Snowball'un işi bu! Snowball's|job|this Das ist Snowballs Werk! This is Snowball's doing! Bu hain, sırf kötülük etmek için, planlarımızı bozmak ve aşağılanarak kovuluşunun intikamını almak için, gecenin karanlığına sığınarak buraya kadar geldi ve bir yıllık emeğimizi yok etti. ||||||unsere Pläne|verderben||||Rache||||Dunkelheit|sich verbergend|||||||Arbeit|| this|traitor|just|evil|to do|for|our plans|to sabotage|and|being humiliated|his expulsion's|revenge|to take|for|of the night|darkness|taking refuge|here|until|he came|and|a|year-long|our effort|to destroy|he did |||||||разрушить||||месть||||темноты ночи|укрываясь|||||||наших усилий|| This traitor came here, hiding in the darkness of the night, just to do evil, to sabotage our plans and take revenge for his expulsion in disgrace, and destroyed a year's worth of our work. Yoldaşlar, Snowball'u şu anda idam cezasına çarptırmış bulunuyorum. ||||Hinrichtung|Strafe|verurteilt|bin comrades|Snowball|this|at the moment|death|penalty|I have sentenced|I am ||||||осуждаю| Genossen, ich habe Snowball jetzt zum Tode verurteilt. Comrades, I hereby sentence Snowball to death. Ona hak ettiği cezayı veren hayvana, 'İkinci Dereceden Kahraman Hayvan' nişanı ve yarım kova elma. |||Strafe||Tier||||||||Eimer| to him|right|he gave|punishment|giving|to the animal|Second|Degree|Hero|Animal|badge|and|half|bucket|apple |||награду||животному||||||||| Dem Tier, das ihm die verdiente Strafe auferlegt hat, wird die Auszeichnung 'Zweiter Klasse Heldentier' und ein halber Eimer Äpfel verliehen. The animal that gave him the punishment he deserved received the 'Second Degree Hero Animal' badge and half a bucket of apples. Onu sağ getirene bir kova elma!" ||bringen||Eimer| him|safe|to the one who brings|a|bucket|apple ||принесшему её||| Ein Eimer Äpfel für den, der ihn lebend bringt! A bucket of apples for whoever brings him back alive! Snowball'un böyle bir suç işleyebileceğini o güne kadar akıllarının ucundan bile geçirmemiş olan hayvanlar donakalmışlardı. ||||verrichten||||||||||waren verblüfft of Snowball|such|a|crime|he could commit|that|day|until|of their minds|from the edge|even|they had not thought|those|animals|they were stunned ||||что сможет совершить|||||конце||не допускали|||остолбенели Die Tiere, die bis zu diesem Tag nicht einmal daran gedacht hatten, dass Snowball so ein Verbrechen begehen könnte, waren sprachlos. The animals, who had never even thought that Snowball could commit such a crime until that day, were stunned. Öfkeyle homurdanıyorlar, bir daha gelecek olursa Snowball'u nasıl yakalayacaklarını hesaplıyorlardı. mit Wut|murmeln|||||||yakalayacaklarını|rechneten with anger|they were grumbling|a|more|will come|if he does|Snowball|how|they will catch|they were calculating с яростью|бормочут нед||||||||они рассчитывали Wütend brummten sie und überlegten, wie sie Snowball fangen würden, falls er wieder kommen sollte. They were grumbling with anger, calculating how they would catch Snowball if he ever came back. Az sonra, küçük tepenin biraz ilerisinde otlar arasında bir domuzun ayak izlerine rastlandı. |||||||||||Spuren|wurde gefunden just|after|small|hill's|a bit|further ahead|grasses|among|a|pig's|foot|tracks|was found |||на холме|||||||||встретились Bald darauf wurden ein paar Schweinetracks zwischen dem Gras etwas über den kleinen Hügel gefunden. A little later, footprints of a pig were found among the grass just beyond the small hill. İzler birkaç metre sürüyor, anlaşıldığı kadarıyla çitteki bir deliğe kadar geliyordu. ||||||||Loch|| tracks|several|meters|goes on|understood that|as far as|fence's|a|hole|until|was coming ||||||||дыре|| Die Spuren ziehen sich über mehrere Meter und scheinen bis zu einem Loch im Zaun zu führen. The tracks went on for a few meters, and it was understood that they led up to a hole in the fence. Napoléon uzun uzun kokladıktan sonra izlerin Snowball'a ait olduğunu açıkladı. |||gerochen|||||| Napoleon|long|long|after smelling|then|tracks|to Snowball|belonging|that it is|he explained |||||следы|||| Napoleon erklärte nach längerem Riechen, dass die Spuren Snowball gehören. After sniffing for a long time, Napoléon declared that the tracks belonged to Snowball. Snowball'un, Foxwood Çiftliği'nin bulunduğu yönden geldiğini tahmin ediyordu. ||||Seite||| Snowball's|Foxwood|Farm's|located|from direction|that it came|guess|he was thinking |||расположенной|||| Er vermutete, dass Snowball aus der Richtung der Foxwood Farm kam. He suspected that Snowball had come from the direction of Foxwood Farm. Napoléon, ayak izlerini inceledikten sonra, "Vakit kaybetmeyelim, yoldaşlar!" |||untersucht|||verlieren wir keine Zeit| Napoleon|foot|prints|after examining|then|time|let's not waste|comrades ||||||не теряем времени| Napoleon, after examining the footprints, shouted, "Let's not waste time, comrades!" diye bağırdı. saying|he shouted He shouted. "Yapılacak çok işimiz var. to be done|many|work|there is "We have a lot of work to do. Bu sabahtan başlayarak yel değirmenini yeniden inşa edeceğiz. ||beginnend||||| this|from this morning|starting|wind|mill|again|build|we will ||начиная с||||| Starting this morning, we will rebuild the windmill." Kış boyunca kar çamur demeden çalışacağız. |||Mud|ohne| winter|throughout|snow|mud|without|we will work |||грязь|| Wir werden den ganzen Winter über ohne Rücksicht auf Schnee oder Matsch arbeiten. We will work throughout the winter, regardless of snow or mud. Bu alçak haine, bizi o kadar kolay alt edemeyeceğini göstereceğiz. ||Haus|||||||werden zeigen this|low|traitor|us|that|so|easy|down|you will not be able to defeat|we will show ||||||||не сможет| Wir werden diesem niederträchtigen Verräter zeigen, dass er uns nicht so leicht besiegen kann. We will show this despicable traitor that he cannot easily defeat us. Aklınızdan çıkarmayın, yoldaşlar, planlarımızda en küçük bir aksama olmamalı, günü gününe uygulanmalı bütün planlar. von Ihrem Verstand|||in unseren Plänen||||Verzögerung|sollte nicht|||sollten angewendet werden|| from your mind|do not forget|comrades|in our plans|the most|small|a|delay|there should not be|day|to the day|it should be implemented|all|plans |||||||замедление|не должно быть|||должны быть выполн|| Vergessen Sie nicht, Genossen, dass in unseren Plänen keine kleinste Unterbrechung sein darf, alle Pläne müssen Tag für Tag umgesetzt werden. Do not forget, comrades, there should be no slightest disruption in our plans, all plans must be implemented on the day. Haydi, yoldaşlar! come on|comrades Come on, comrades! Yaşasın yel değirmeni! long live|wind|mill Long live the windmill! Yaşasın Hayvan Çiftliği!" long live|Animal|Farm Long live Animal Farm!

ai_request(all=78 err=3.85%) translation(all=154 err=0.00%) cwt(all=1976 err=15.94%) en:B7ebVoGS openai.2025-02-07 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=4.85 PAR_CWT:B7ebVoGS=13.93