×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

Hayvan Çiftliği - George Orwell, 4 Bölüm

4 Bölüm

Dördüncü Bölüm

Hayvan Çiftliği'nde olup bitenleri, yaz sonlarına doğru neredeyse bütün ülke duymuş bulunuyordu. Snowball ile Napoléon'un her gün uçurdukları posta güvercinleri, komşu çiftliklerdeki hayvanlarla dostluk kuruyor, onlara Ayaklanma'nın öyküsünü anlatıyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını öğretiyorlardı. Bu arada, Bay Jones, zamanının büyük bölümünü Willingdon'daki Kırmızı Aslan meyhanesinde pinekleyerek geçiriyor; kendisini dinleyecek birilerini bulmayagörsün, hemen yakınmaya başlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığını, bir avuç aşağılık hayvan tarafından çiftliğinden kovulduğunu anlatıyordu. Öteki çiftçiler onu anlayışla karşılamışlar, ama başlangıçta yardım etmeye de pek yanaşmamışlardı. Her biri, Jones'un uğradığı talihsizlikten nasıl yararlanabileceğini düşünüyordu içten içe. Neyse ki, Hayvan Çiftliği'ne komşu iki çiftliğin sahipleri birbirleriyle hiç geçinemezlerdi. Foxwood, büyük, bakımsız, köhne bir çiftlikti; dört bir yanını çalılar bürümüş, otlakları sararıp solmuş, çitleri paramparça olmuştu. Foxwood'un sahibi Bay Pilkington, zamanının büyük bölümünü balık mevsiminde balık tutarak, av mevsiminde ava çıkarak geçirirdi; rahatına düşkün, efendi bir adamdı. Pinchfield Çiftliği ise daha küçük, ama daha bakımlıydı. Pinchfield'ın sahibi Bay Frederick, kabadayı ve kurnaz bir adamdı; ikide bir mahkemelik olurdu; dini imanı paraydı, elini veren kolunu alamazdı. Bu ikisi birbirlerinden öylesine nefret ederlerdi ki, kendi çıkarlarına olan bir konuda bile anlaşamazlardı.

Ne var ki, ikisi de Hayvan Çiftliği'ndeki Ayaklanma' dan çok korkmuştu; kendi çiftliklerindeki hayvanların ayaklanma konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Aslına bakılırsa, başlangıçta, hayvanların bir çiftliği kendi başlarına yönetebileceğine çok gülmüşler; çok değil, on on beş güne kadar bu iş nasıl olsa yatar, diye düşünmüşlerdi. Beylik Çiftlik'teki (çiftlikten Beylik Çiftlik diye söz etmekte diretiyorlar, "Hayvan Çiftliği" adına katlanamıyorlardı) hayvanların birbirleriyle durmadan dalaştıkları, pek yakında açlıktan ölecekleri söylentisini yaymışlardı. Ama bir süre sonra hayvanların açlıktan ölmedikleri ortaya çıkınca, ağız değiştirdiler, Hayvan Çiftliği'ndeki akıllara durgunluk veren şeytanlıklardan dem vurmaya başladılar. Bu iki çiftçiye bakılırsa, Hayvan Çiftliği'nde yamyamlık almış yürümüştü; hayvanlar kızgın nallarla birbirlerine işkence yapıyorlar, dişilerini de ortaklaşa kullanıyorlardı. Frederick ile Pilkington, bütün bunların, Doğa yasalarına başkaldırmanın doğal sonucu olduğunu söylüyorlardı.

Ama bu hikâyeler hiç kimseye inandırıcı gelmiyordu. Hayvanların, insanları kovarak kendi işlerini kendileri gördükleri olağanüstü bir çiftlikten söz ediliyor, bu konudaki söylentiler olanca belirsizliğiyle ve çarpıtılarak sürüyordu. Çevredeki çiftliklerde yıl boyunca bir başkaldırı dalgası yükseldi. Yumuşak başlı bilinen boğalar ansızın azıyor, koyunlar çitleri yıkıp yoncaları mideye indiriyor, inekler kovaları tepip deviriyor, atlar buyruk dinlemiyor, birden durarak üstlerindekileri parmaklıkların üzerinden öbür tarafa fırlatıyorlardı. En önemlisi, İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi ve sözleri artık her yerde biliniyordu. Umulmadık bir hızla yayılmıştı. İnsanlar, çok gülünç bulduklarını söylemekle birlikte, bu şarkıyı duyduklarında büyük bir öfkeye kapılmaktan kendilerini alamıyorlardı. Böylesine rezil ve saçma bir şarkının hayvanlar tarafından söylenebilmesini bile akıllarının almadığını ileri sürüyorlardı. Şarkıyı söylerken yakalanan hayvanlar oracıkta kırbaçlanıyor, gene de şarkının yayılması engellenemiyordu. Karatavuklar çalılıkların arasında ıslık çalarken, güvercinler ağaçlarda ötüşürken hep bu şarkıyı söylüyorlar; şarkının ezgileri, demircilerin çekiç vuruşlarına, kiliselerin çan seslerine karışıyordu.

Ekim başlarıydı; ekinler biçilip istiflenmiş, harman büyük ölçüde kaldırılmıştı. Bir gün birden posta güvercinleri hızla dolanarak geldiler, telaşla çırpınarak Hayvan Çiftliği'nin avlusuna kondular. Getirdikleri habere bakılırsa, Jones ile adamları, Foxwood ve Pinchfield çiftliklerinden yarım düzine adamla birlikte, parmaklıklı kapıdan içeri girmişler, araba yolundan çiftliğe geliyorlardı. Jones, elinde bir tüfek, en önde yürüyor; eli sopalı adamlar da onu izliyorlardı. Besbelli, çiftliği geri almayı kafalarına koymuşlardı.

Aslında, böyle bir girişim uzun zamandır beklendiği için bütün önlemler alınmış, gerekli bütün hazırlıklar yapılmıştı. Çiftlik evinde bulduğu eski bir kitabı okuyarak Julius Caesar'ın seferleriyle ilgili kapsamlı bilgiler edinmiş olan Snowball, savunma harekâtının komutanlığına getirilmişti. Hemen buyruklarını verdi; bütün hayvanlar birkaç dakikada yerlerini aldılar.

İnsanlar çiftlik binalarına yaklaştıkları sırada, Snowball ilk saldırıyı başlattı. Tam otuz beş güvercin, adamların başlarının üzerinde uçuşarak tepelerine pisledi. Adamlar güvercinleri kovalamaya çabalarken, çitin arkasına gizlenmiş olan kazlar birden ileri atılarak baldırlarını vahşice gagalamaya başladılar. Ne var ki, bu yalnızca ortalığı biraz karıştırmaya yönelik göstermelik bir saldırıydı; nitekim adamlar kazları sopalarıyla kolayca geri püskürttüler. Bu kez Snowball ikinci saldırıyı başlattı. Muriel, Benjamin ve bütün koyunlar, başlarında Snowball, ileri atılıp adamlara dört bir yandan tos vurmaya, boynuz atmaya koyuldular; bu arada Benjamin, dönüp dönüp çifte atıyordu. Ama ellerinde sopaları, ayaklarında kabaralı botlarıyla adamlar, gene de hayvanlardan güçlüydüler. Snowball birden ciyaklayarak geri çekil işareti verince, tüm hayvanlar geri döndüler, geçitten geçerek avluya daldılar.

Zafer naraları atan adamlar, düşmanlarının kaçmakta olduğunu sanarak, darmadağınık arkalarından koşuşturdular. Snowball'un istediği de buydu. Hepsi avluya girince, ağılda pusuya yatmış olan üç at, üç inek ve öteki domuzlar ansızın ortaya çıkıp adamların arkasını kestiler. Snowball işte tam o anda saldırı işaretini verdi ve dosdoğru Jones'un üstüne atıldı. Snowball'un üstüne geldiğini gören Jones, tüfeğini doğrultup ateş etti. Saçmalar Snowball'un sırtında kanlı karıklar açtı; koyunlardan biri oracıkta can verdi. Snowball, bir an duraksamadan, yüz kiloluk gövdesiyle Jones'un bacaklarına dalıverdi. Jones bir gübre yığınının üstüne yuvarlanırken, tüfeği elinden fırladı gitti. Ama en korkunçları Boxer'dı; arka ayakları üzerinde şaha kalkmış, demir nallı koca ayaklarını savurarak bir aygır gibi dövüşüyordu. İlk darbe Foxwood Çiftliği'nden bir seyisin kafasına indi, çamurların içine yıkılan delikanlı ruhunu oracıkta teslim etti. Bunu gören adamların birçoğu sopalarını bırakıp kaçmaya yeltendi. Ürküye kapılmışlardı. O saat, tüm hayvanlar, adamların ardına düştüler, onları avlunun çevresinde kovalamaya başladılar. Boynuz vuruyor, çifteliyor, ısırıyor, arkada kalanı ezip geçiyorlardı. Adamlardan kendince öcünü almayan tek bir hayvan kalmadı çiftlikte. Kedi bile damdan ansızın bir sığırtmacın sırtına atladı, tırnaklarını ensesine geçirerek acı acı bağırttı adamı. Adamlar bir fırsatını bulur bulmaz avludan dışarı fırladılar, anayola doğru tabana kuvvet koşmaya başladılar. Çiftliği basalı daha beş dakika olmamıştı ki, onur kırıcı bir bozguna uğramışlar, geldikleri gibi gidiyorlardı. Tıslayarak arkalarından gelen bir kaz sürüsü, yol boyunca bacaklarını gagaladı.

Hepsi kaçmıştı, biri dışında. Boxer, avluda, çamurun içinde yüzüstü yatmakta olan seyisi ön ayağıyla iteliyor, sırtüstü çevirmeye çalışıyor, ama oğlan kımıldamıyordu.

Boxer, üzüntüyle, "Ölmüş," dedi. "Öldürmek gibi bir niyetim yoktu. Ayaklarımda demir nallar olduğunu unutmuşum. İsteyerek yapmadığıma kim inanır şimdi?" Yaraları hâlâ kanamakta olan Snowball, "Duygusallığa gerek yok, yoldaş!" diye bağırdı. "Savaş savaştır. En iyi insan, ölü insandır." "Ben kimsenin canını almak istemem," dedi Boxer. Gözleri dolu dolu olmuştu.

Tam o sırada, birisi, "Mollie nerede?" diye haykırdı.

Gerçekten de, Mollie kayıptı. Birden ortalık karıştı. Başına bir şey mi gelmişti yoksa? Adamlar Mollie'yi kaçırmış olmasınlardı? Uzun aramalardan sonra Mollie'yi ahırda buldular; ahırdaki bölmesine saklanmış, kafasını yemlikteki samanlara gömmüştü. Silahlar patlar patlamaz ürküp kaçmıştı. Mollie'yi aramaya çıkanlar avluya döndüklerinde bir de baktılar, seyis ortalarda yok. Anlaşılan, öldü sandıkları delikanlı aslında yalnızca bayılmıştı; sonradan kendine gelmiş, tabanları yağlayıvermişti.

Hayvanlar çılgınca bir coşkuyla yeniden bir araya gelmişler, savaşta gösterdikleri kahramanlıkları avazları çıktığı kadar bağırarak birbirlerine anlatıyorlardı. Zaferi kutlamak için hemen oracıkta bir tören düzenlediler. Bayrağı göndere çekip birkaç kez İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylediler. Ardından, savaşta yitirdikleri koyun için ağırbaşlı bir gömme töreni düzenlendi, mezarının üstüne bir alıç fidanı dikildi. Mezar başında kısa bir konuşma yapan Snowball, gerekirse bütün hayvanların Hayvan Çiftliği uğruna ölmeye hazır olmaları gerektiğini vurguladı.

Hayvanlar, oybirliğiyle, bir askeri nişan oluşturulmasını kararlaştırdılar. "Birinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanı, hemen orada Snowball ile Boxer'a verildi. Bu pirinç madalyalar (aslında, koşum takımlarının durduğu odada buldukları eski at takılarıydı) pazarları ve bayram günleri takılacaktı. Savaşta hayatını yitirmiş olan koyun ise "İkinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanına değer görüldü. Savaşa ne ad verileceği uzun uzadıya tartışıldı. Sonunda, "Ağıl Savaşı"nda karar kılındı; pusuya yatan hayvanlar oradan saldırıya geçmişlerdi. Bay Jones'un tüfeği çamurun içinde bulundu. Çiftlik evinde birkaç kutu fişek olduğunu biliyorlardı. Tüfeğin, top gibi, bayrak direğinin dibine yerleştirilmesi ve biri Ağıl Savaşı'nın yıldönümü olan 12 Ekim'de, öbürü de Ayaklanma'nın gerçekleştiği Yaz Dönümü'nde olmak üzere yılda iki kez tören atışı yapılması kararlaştırıldı.

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

4 Bölüm chapter 4 Abschnitt 4 Τμήμα 4 Section 4 Раздел 4 Avsnitt 4 集 Chapter 4

Dördüncü Bölüm fourth|chapter Fourth Chapter

Hayvan Çiftliği'nde olup bitenleri, yaz sonlarına doğru neredeyse bütün ülke duymuş bulunuyordu. |на ферме|происходящее|происходящее|||||||услышала| |auf der Farm||Geschehenes||Sommer||||||war animal|farm|happening|things that are happening|summer|towards the end|towards|almost|whole|country|heard|was found Was auf der Farm geschah, hatte gegen Ende des Sommers fast das gesamte Land gehört. By late summer, almost the entire country had heard about what was happening on Animal Farm. Snowball ile Napoléon'un her gün uçurdukları posta güvercinleri, komşu çiftliklerdeki hayvanlarla dostluk kuruyor, onlara Ayaklanma'nın öyküsünü anlatıyor, İngiltere'nin Hayvanları şarkısını öğretiyorlardı. |||||they sent||почтовые голуби||фермах|с животными||заводили дружбу|||историю восстания|||||учили петь |||||fliegen||Tauben||von den Nachbarhöfen||Freundschaft|schließen|||Geschichte||||| Snowball|and|Napoleon's|every|day|they were flying|mail|pigeons|neighboring|farms|animals|friendship|establishing|to them|Rebellion's|story|telling|England's|Animals|song|they were teaching Die Brieftauben, die Snowball und Napoleon jeden Tag fliegen ließen, freundeten sich mit den Tieren auf den Nachbarfarmen an, erzählten ihnen die Geschichte der Rebellion und lehrten ihnen das Lied der Tiere Englands. The carrier pigeons that Snowball and Napoleon sent out every day were establishing friendships with the animals on neighboring farms, telling them the story of the Rebellion, and teaching them the song 'Beasts of England.' Bu arada, Bay Jones, zamanının büyük bölümünü Willingdon'daki Kırmızı Aslan meyhanesinde pinekleyerek geçiriyor; kendisini dinleyecek birilerini bulmayagörsün, hemen yakınmaya başlıyor, korkunç bir haksızlığa uğradığını, bir avuç aşağılık hayvan tarafından çiftliğinden kovulduğunu anlatıyordu. ||||своего времени|||в Уиллингдоне|||трактире|прохлаждаясь|||слушать его|кого-нибудь|найдёт кого-нибудь||жаловаться||||несправедливость|подвергся||горстка|подлые|||фермы|изгнали его| ||||seiner Zeit|||in Willingdon||||verbringend|||hören|jemanden|sollte er niemanden finden||sich beschweren||||Ungerechtigkeit|uğradığını|||aşağılık|||von seiner Farm|gefeuert worden zu sein| this|in the meantime|Mr|Jones|his time|large|portion|in Willingdon|Red|Lion|in the tavern|by hanging out|he spends|himself|to listen|someone|don't you find|immediately|to complain|he starts|terrible|a|injustice|that he has suffered|a|handful|despicable|animals|by|from his farm|that he was kicked out|he was telling In der Zwischenzeit verbrachte Mr. Jones den Großteil seiner Zeit im Roten Löwen in Willingdon; sobald er jemanden fand, der ihm zuhören wollte, begann er sofort zu klagen, dass er ein schreckliches Unrecht erlitten hatte, dass er von einer Handvoll niederträchtiger Tiere von seiner Farm vertrieben worden war. Meanwhile, Mr. Jones spends most of his time lounging at the Red Lion pub in Willingdon; as soon as he finds someone to listen to him, he starts complaining about the terrible injustice he has suffered, telling how he was driven off his farm by a bunch of despicable animals. Öteki çiftçiler onu anlayışla karşılamışlar, ama başlangıçta yardım etmeye de pek yanaşmamışlardı. |фермеры||с пониманием|встретили с пониманием||в начале|||||не хотели помогать |||verständnisvoll|empfangen||||||| the other|farmers|him|with understanding|they have received|but|at first|help|to do|also|not very|they had not been inclined Die anderen Bauern haben ihn verständnisvoll aufgenommen, aber zunächst waren sie nicht sehr bereit zu helfen. The other farmers received him with understanding, but at first, they were not very willing to help. Her biri, Jones'un uğradığı talihsizlikten nasıl yararlanabileceğini düşünüyordu içten içe. |||постигла|несчастья||извлечь выгоду|||в душе |||erlittenen|Unglück||nützen könnte||| each|one|Jones's|that he has suffered|misfortune|how|he could benefit|he was thinking|deep|inside Jeder von ihnen dachte insgeheim darüber nach, wie er von Jones' Unglück profitieren könnte. Each of them was secretly thinking about how they could take advantage of the misfortune that had befallen Jones. Neyse ki, Hayvan Çiftliği'ne komşu iki çiftliğin sahipleri birbirleriyle hiç geçinemezlerdi. |||ферму|||||||не ладили |||zum Bauernhof||||Besitzer|||sich nicht verstehen fortunately|that|Animal|Farm|neighboring|two|farms|owners|with each other|never|they could not get along Zum Glück konnten die beiden Bauernhöfe in der Nachbarschaft von der Tierfarm sich überhaupt nicht miteinander auskommen. Fortunately, the owners of the two farms neighboring Animal Farm could never get along with each other. Foxwood, büyük, bakımsız, köhne bir çiftlikti; dört bir yanını çalılar bürümüş, otlakları sararıp solmuş, çitleri paramparça olmuştu. Фоксвуд||запущенный|ветхий||ферма была|||вокруг неё||покрыли собой|пастбища|пожелтев|увядший|заборы|разрушены| Foxwood||vernachlässigt|verfallen||Farm|||Seiten|Büsche|bedeckt|Weiden|vergelbte|verwelkt|Zäune|zerbrochen| Foxwood|big|neglected|dilapidated|a|it was a farm|four|all|its sides|bushes|covered|pastures|yellowed|withered|fences|torn to pieces|it had become Foxwood war eine große, vernachlässigte, heruntergekommene Farm; sie war von Gestrüpp überwuchert, die Weiden waren vergilbt und verwelkt, und die Zäune waren zerfetzt. Foxwood was a large, neglected, dilapidated farm; it was overgrown with bushes, its pastures had turned yellow and withered, and its fences were in tatters. Foxwood'un sahibi Bay Pilkington, zamanının büyük bölümünü balık mevsiminde balık tutarak, av mevsiminde ava çıkarak geçirirdi; rahatına düşkün, efendi bir adamdı. Фоксвуда|||Пилкингтон|||||||||в сезон|||проводил|комфортный|привередливый|уважаемый человек||был мужчиной von Foxwood|||Pilkington||||||||||Jagd|gehen|verbrachte|seiner Ruhe|||| of Foxwood|owner|Mr|Pilkington|of his time|large|portion|fish|in season|fish|by fishing|hunting|in season|hunting|by going out|he would spend|to his comfort|fond|gentleman|a|he was a man Der Besitzer von Foxwood, Mr. Pilkington, verbrachte den größten Teil seiner Zeit mit Angeln in der Fischsaison und mit der Jagd in der Jagdsaison; er war ein bequemer, herrischer Mann. The owner of Foxwood, Mr. Pilkington, spent most of his time fishing during the fishing season and hunting during the hunting season; he was a comfort-loving, gentlemanly man. Pinchfield Çiftliği ise daha küçük, ama daha bakımlıydı. Ферма Пинчфилд|||||||ухоженной Pinchfield|||||||war gepflegt Pinchfield|farm|however|more|smaller|but|more|it was well-maintained Die Pinchfield-Farm war kleiner, aber pflegeleichter. Pinchfield Farm, on the other hand, was smaller but better maintained. Pinchfield'ın sahibi Bay Frederick, kabadayı ve kurnaz bir adamdı; ikide bir mahkemelik olurdu; dini imanı paraydı, elini veren kolunu alamazdı. Пинчфилда|||Фредерик|хулиган||хитрый|||всё время||судебные разбирательства||религия и вера|вера и|деньги были всем|||руку|не мог вернуть Pinchfield|||Frederick|Rüpel|||||||gerichtlich|||Glaube|Geld|||arm|bekommen of Pinchfield|owner|Mr|Frederick|tough|and|cunning|a|he was a man|every now and then|a|legal trouble|he would get|his religion|his faith|it was money|his hand|one who gives|his arm|he could not take back Der Besitzer von Pinchfield, Herr Frederick, war ein brutaler und listiger Mann; er war oft vor Gericht; sein Glaube war das Geld, und wer seine Hand gab, konnte seinen Arm nicht mehr zurückziehen. The owner of Pinchfield, Mr. Frederick, was a bully and a cunning man; he frequently found himself in court; his religion was money, and he who gives his hand cannot take back his arm. Bu ikisi birbirlerinden öylesine nefret ederlerdi ki, kendi çıkarlarına olan bir konuda bile anlaşamazlardı. |||||были бы|||интересах|||||не могли договориться ||||||||Interessen|||||sie hätten sich nicht einigen können this|the two of them|from each other|so|hate|they used to|that|their|interests|in|a|matter|even|they couldn't agree Diese beiden hatten ein so großes Hass aufeinander, dass sie sich selbst in einer Angelegenheit, die ihren eigenen Interessen diente, nicht einigen konnten. These two hated each other so much that they couldn't even agree on something that was in their own interest.

Ne var ki, ikisi de Hayvan Çiftliği'ndeki Ayaklanma' dan çok korkmuştu; kendi çiftliklerindeki hayvanların ayaklanma konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. ||||||||||||собственных фермах||||подробной||получение информации|предотвратить||||делали все возможное ||||||||||hatten Angst||auf ihren Farmen||||||erfahren|verhindern|||| not|there is|that|the two of them|also|Animal|in the Farm|rebellion|||were scared||on their farms|||about|detailed|information|to obtain|to prevent|in order to|from their hands|what they could|they were doing Allerdings hatten beide große Angst vor dem Aufstand auf der Tierfarm; sie taten alles, um zu verhindern, dass die Tiere auf ihren eigenen Höfen detaillierte Informationen über den Aufstand erhielten. However, both of them were very afraid of the Rebellion in Animal Farm; they were doing everything they could to prevent the animals on their farms from getting detailed information about the rebellion. Aslına bakılırsa, başlangıçta, hayvanların bir çiftliği kendi başlarına yönetebileceğine çok gülmüşler; çok değil, on on beş güne kadar bu iş nasıl olsa yatar, diye düşünmüşlerdi. На самом деле||||||||смогут управлять||смеялись над||||||||||||||думали wenn man der Sache nach||||||||verwalten||gelacht||||||||||||||hatten gedacht in fact|it seems|at the beginning|animals|a|farm|their|on their own|to be able to manage|very|they laughed|very|not|ten|ten|fifteen|days|until|this|job|how|anyway|it will lie down|that|they thought In fact, at first, they laughed a lot at the idea that the animals could manage a farm on their own; they thought that this would be over in ten or fifteen days. Beylik Çiftlik'teki (çiftlikten Beylik Çiftlik diye söz etmekte diretiyorlar, "Hayvan Çiftliği" adına katlanamıyorlardı) hayvanların birbirleriyle durmadan dalaştıkları, pek yakında açlıktan ölecekleri söylentisini yaymışlardı. |на ферме||||||говорят о|настаивают на том||||не выносили||||ссорились||||умрут от голода|слухи о том|распространили |von Beylik Çiftlik||||||sagen|bestehen||||sie konnten nicht||||kämpfen||||sterben|Gerücht|verbreiteten Lordly|in the Farm|from the farm|Lordly|Farm|called|word|to be insisting|they are insisting|Animal|Farm|in the name|they couldn't stand|animals|with each other|constantly|they were fighting|very|soon|from hunger|they will die|rumor|they had spread In Beylik Çiftlik (sie bestehen darauf, den Bauernhof als Beylik Çiftlik zu bezeichnen, da sie den Namen "Animal Farm" nicht ertragen können) hatten sie das Gerücht verbreitet, dass die Tiere sich ununterbrochen bekriegen würden und bald an Hunger sterben würden. They spread rumors that the animals at the Manor Farm (they insisted on calling it Manor Farm, as they couldn't stand the name "Animal Farm") were constantly fighting with each other and would soon die of hunger. Ama bir süre sonra hayvanların açlıktan ölmedikleri ortaya çıkınca, ağız değiştirdiler, Hayvan Çiftliği'ndeki akıllara durgunluk veren şeytanlıklardan dem vurmaya başladılar. ||||of the animals|||||mouth|changed||||stupor|giving|from the devilish deeds||| Aber als sich nach einer Weile herausstellte, dass die Tiere nicht an Hunger gestorben waren, änderten sie ihre Meinung und begannen, von den unglaublichen Teufeleien auf der Animal Farm zu berichten. But after a while, when it became clear that the animals were not dying of hunger, they changed their tune and began to speak of the astonishing devilry in Animal Farm. Bu iki çiftçiye bakılırsa, Hayvan Çiftliği'nde yamyamlık almış yürümüştü; hayvanlar kızgın nallarla birbirlerine işkence yapıyorlar, dişilerini de ortaklaşa kullanıyorlardı. ||||||cannibalism||had taken place|||with their hooves||torture||the females||jointly| Nach diesen beiden Bauern hatte sich in der Animal Farm der Kannibalismus breitgemacht; die Tiere folterten sich gegenseitig mit wütenden Hufen und nutzten die Weibchen gemeinsam. According to these two farmers, cannibalism had taken hold in Animal Farm; the animals were torturing each other with angry hooves and were using their females communally. Frederick ile Pilkington, bütün bunların, Doğa yasalarına başkaldırmanın doğal sonucu olduğunu söylüyorlardı. ||||||laws|rebellion|natural||| Frederick and Pilkington claimed that all of this was a natural consequence of defying the laws of Nature.

Ama bu hikâyeler hiç kimseye inandırıcı gelmiyordu. |||||convincing|seemed But these stories did not seem credible to anyone. Hayvanların, insanları kovarak kendi işlerini kendileri gördükleri olağanüstü bir çiftlikten söz ediliyor, bu konudaki söylentiler olanca belirsizliğiyle ve çarpıtılarak sürüyordu. ||||||они занимаются|чрезвычайный||||||по этому поводу|слухи|всей|всей неопределенностью||искажённо|продолжались ||vertreiben||||sehen|außergewöhnlich||||||darüber|Gerüchte|allerhöchste|Ungewissheit||verzerrt| the animals|the humans|driving away|their own|work|themselves|they did|extraordinary|a|farm|word|is being said|this|on this topic|rumors|all|with all its uncertainty|and|distorted|it was continuing There is talk of an extraordinary farm where animals manage their own affairs by driving away humans, and the rumors about this were spreading with all their ambiguity and distortion. Çevredeki çiftliklerde yıl boyunca bir başkaldırı dalgası yükseldi. окружающих|на фермах||||восстание|волна восстания|восстала |auf den Bauernhöfen||||Revolte|Welle| surrounding|farms|year|throughout|a|rebellion|wave|it rose A wave of rebellion rose throughout the surrounding farms during the year. Yumuşak başlı bilinen boğalar ansızın azıyor, koyunlar çitleri yıkıp yoncaları mideye indiriyor, inekler kovaları tepip deviriyor, atlar buyruk dinlemiyor, birden durarak üstlerindekileri parmaklıkların üzerinden öbür tarafa fırlatıyorlardı. |||быки|внезапно|бушуют||заборы|ломая|клеверные поля|пожирают|пожирают|||пинают|опрокидывают||приказов не|||остановившись|сверху находящихся|решётки через||||бросали их weich|köpfe||Bullen|plötzlich|verrückt||||Klee|fressen|essen|die Kühe||umstoßen|umwerfen||Befehl||||von ihren Rücken|von den Gitterstäben||||fielen soft|headed|known|bulls|suddenly|they are getting angry|sheep|fences|breaking down|clovers|into their stomachs|they are eating|cows|buckets|kicking over|they are tipping over|horses|command|they are not obeying|suddenly|stopping|what is on them|bars|over|other|side|they were throwing The usually docile bulls suddenly became aggressive, sheep were breaking down fences and devouring clover, cows were kicking over and spilling buckets, horses were ignoring commands, suddenly stopping and throwing their riders over the fences. En önemlisi, İngiltere'nin Hayvanları şarkısının ezgisi ve sözleri artık her yerde biliniyordu. ||||песни|мелодия||||||было известно ||||Lied|||||||waren bekannt the most|important|of England|Animals|of the song|melody|and|lyrics|now|everywhere|place|it was known Most importantly, the melody and lyrics of England's Animals song were now known everywhere. Umulmadık bir hızla yayılmıştı. неожиданной||быстро|распространился unerwartet|||war verbreitet unexpected|a|rapidly|it had spread Es hatte sich mit unerwarteter Geschwindigkeit verbreitet. It had spread with unexpected speed. İnsanlar, çok gülünç bulduklarını söylemekle birlikte, bu şarkıyı duyduklarında büyük bir öfkeye kapılmaktan kendilerini alamıyorlardı. ||смешным|считали смешным|говоря|||||||гнев|впадать в||не могли удержаться ||lächerlich|sie es fanden|sagen||||als sie es hörten|||Wut|sich von||konnten sich nicht befreien people|very|ridiculous|they found|saying|together|this|song|when they heard|great|a|anger|from getting|themselves|they couldn't help Obwohl die Menschen sagten, dass sie es sehr lächerlich fänden, konnten sie sich nicht davon abhalten, großen Zorn zu empfinden, als sie dieses Lied hörten. Although people said they found it very ridiculous, they couldn't help but feel a great anger when they heard this song. Böylesine rezil ve saçma bir şarkının hayvanlar tarafından söylenebilmesini bile akıllarının almadığını ileri sürüyorlardı. |позорный|||||||могли петь||их умы|не могли понять||они утверждали |schlecht|||||||singen||ihren Verstand|verstand||sie führten an such|disgraceful|and|silly|a|song's|animals|by|being able to be sung|even|their minds|they couldn't comprehend|they claimed|they were continuing Sie behaupteten, sie könnten sich nicht einmal vorstellen, dass ein so abscheuliches und lächerliches Lied von Tieren gesungen werden könne. They claimed that they couldn't even comprehend the idea of such a disgraceful and absurd song being sung by animals. Şarkıyı söylerken yakalanan hayvanlar oracıkta kırbaçlanıyor, gene de şarkının yayılması engellenemiyordu. |поют|пойманные||на месте|бьют кнутом||||распространение песни|не удавалось остановить ||||dort drüben|werden ausgepeitscht||||Verbreitung|konnte nicht gestoppt werden song|while singing|caught|animals|right there|they are being whipped|still|and|song's|spreading|it couldn't be stopped Die Tiere, die beim Singen erwischt wurden, werden sofort ausgepeitscht, dennoch konnte die Verbreitung des Liedes nicht aufgehalten werden. Animals caught singing the song were whipped on the spot, yet the spread of the song could not be stopped. Karatavuklar çalılıkların arasında ıslık çalarken, güvercinler ağaçlarda ötüşürken hep bu şarkıyı söylüyorlar; şarkının ezgileri, demircilerin çekiç vuruşlarına, kiliselerin çan seslerine karışıyordu. Чёрные дрозды|кустарников||свистят|свистели||на деревьях|поют песни||||поют||мелодии песни|кузнецов|молоток|удары молота|церквей|колокольный звон|звуки колоколов|смешивались с Karatavuklar|des Gestrüpps||Pfiff|spielen||auf den Bäumen|singen||||||Melodien|der Schmiede|Hammer|Schlägen||Glocken|klang|mischte sich the blackbirds|the bushes|among|whistle|while whistling|the pigeons|in the trees|while cooing|always|this|song|they are singing|the song's|melodies|the blacksmiths'|hammer|strikes|the churches'|bell|sounds|it was mixing Während die Schafschwänze im Dickicht pfiffen und die Tauben in den Bäumen zwitscherten, sangen sie immer dieses Lied; die Melodien des Liedes vermischten sich mit den Hämmern der Schmiede und den Glocken der Kirchen. As the thrushes whistled among the bushes and the pigeons cooed in the trees, they always sang this song; the melodies of the song mingled with the hammer blows of the blacksmiths and the ringing of the church bells.

Ekim başlarıydı; ekinler biçilip istiflenmiş, harman büyük ölçüde kaldırılmıştı. |it was the beginning of|crops|harvested|stacked|||to a large extent|had been lifted Es war Anfang Oktober; die Ernte war eingebracht und gestapelt, die Ernte war größtenteils abgeschlossen. It was early October; the crops had been harvested and stacked, and the threshing had largely been completed. Bir gün birden posta güvercinleri hızla dolanarak geldiler, telaşla çırpınarak Hayvan Çiftliği'nin avlusuna kondular. ||||pigeons||flying around||anxiously||||courtyard|landed Eines Tages kamen plötzlich die Brieftauben schnell herangeflogen und landeten hektisch im Hof der Tierfabrik. One day, suddenly, the carrier pigeons came circling quickly, flapping in a panic as they landed in the courtyard of Animal Farm. Getirdikleri habere bakılırsa, Jones ile adamları, Foxwood ve Pinchfield çiftliklerinden yarım düzine adamla birlikte, parmaklıklı kapıdan içeri girmişler, araba yolundan çiftliğe geliyorlardı. According to the news they brought|news||||his men|||||||||barred|||they had entered|||to the farm| Nach der Nachricht, die sie brachten, waren Jones und seine Männer mit einem halben Dutzend Leuten von den Farmen Foxwood und Pinchfield durch das Gittertor hereingekommen und kamen über den Fahrweg zur Farm. According to the news they brought, Jones and his men had entered through the barred gate with half a dozen men from Foxwood and Pinchfield farms, coming down the road to the farm. Jones, elinde bir tüfek, en önde yürüyor; eli sopalı adamlar da onu izliyorlardı. |||винтовка||||рука|с дубинками||||следовали за ним |||||vorne|||stockend||||verfolgten Jones|in his hand|a|rifle|the|front|is walking|his hand|with a club|men|also|him|they were watching Jones, mit einem Gewehr in der Hand, ging ganz vorne; die Männer mit den Knüppeln folgten ihm. Jones, walking at the front with a rifle in hand; the men with clubs were watching him. Besbelli, çiftliği geri almayı kafalarına koymuşlardı. Очевидно, что|||вернуть себе|в голову|задумали вернуть offensichtlich||||in den Kopf| evidently|the farm|back|to take|in their minds|they had put Sie hatten offensichtlich beschlossen, die Farm zurückzuholen. It was clear that they had made up their minds to take back the farm.

Aslında, böyle bir girişim uzun zamandır beklendiği için bütün önlemler alınmış, gerekli bütün hazırlıklar yapılmıştı. |||попытка|||ожидалось|||меры||||подготовка| |||Unternehmen|||war erwartet worden|||Maßnahmen||||Vorbereitungen| actually|such|a|attempt|long|time|that it was expected|for|all|precautions|had been taken|necessary|all|preparations|had been made Tatsächlich waren alle Vorkehrungen getroffen und alle notwendigen Vorbereitungen getroffen worden, da ein solches Unternehmen seit langem erwartet wurde. In fact, since such an attempt had been anticipated for a long time, all precautions had been taken and all necessary preparations had been made. Çiftlik evinde bulduğu eski bir kitabı okuyarak Julius Caesar'ın seferleriyle ilgili kapsamlı bilgiler edinmiş olan Snowball, savunma harekâtının komutanlığına getirilmişti. |||||||Юлий Цезарь|Цезаря|походы||подробные сведения||получил информацию|||оборона|боевой операции|командование над обороной|был назначен ||||||lesen|Julius|Caesars|Feldzügen||umfassende||erworben|||Verteidigung|Operation|zum Kommando|war ernannt worden farm|at the house|that he found|old|a|book|by reading|Julius|Caesar's|campaigns|related|comprehensive|information|had acquired|that was|Snowball|defense|operation's|command|had been appointed Snowball, der beim Lesen eines alten Buches, das er im Bauernhaus gefunden hatte, umfassende Informationen über die Feldzüge von Julius Caesar erlangt hatte, wurde zum Kommandeur der Verteidigungsoperation ernannt. Snowball, who had gained extensive knowledge about Julius Caesar's campaigns by reading an old book he found in the farmhouse, had been appointed as the commander of the defense operation. Hemen buyruklarını verdi; bütün hayvanlar birkaç dakikada yerlerini aldılar. |приказы свои||||||| |Befehle||||||| immediately|his orders|he gave|all|animals|few|in minutes|their places|they took Er gab sofort seine Befehle; alle Tiere hatten nach wenigen Minuten ihre Plätze eingenommen. He immediately gave his orders; all the animals took their positions in a few minutes.

İnsanlar çiftlik binalarına yaklaştıkları sırada, Snowball ilk saldırıyı başlattı. |||приближались к||||атаку| |||sie sich näherten||||Angriff|startete people|farm|buildings|as they approached|at that time|Snowball|first|attack|he started Als die Menschen sich den Bauernhäusern näherten, begann Snowball den ersten Angriff. As the humans approached the farm buildings, Snowball launched the first attack. Tam otuz beş güvercin, adamların başlarının üzerinde uçuşarak tepelerine pisledi. |||голубь|мужчин|головами|над головами|летая|на головы|накакали ||||der Männer|Köpfen||flogend|ihnen|kackte exactly|||pigeon|the men's|heads|above|flying|on their heads|he pooped Genau fünfunddreißig Tauben flogen über die Köpfe der Männer und beschmutzten sie. Exactly thirty-five pigeons flew overhead, defecating on the men's heads. Adamlar güvercinleri kovalamaya çabalarken, çitin arkasına gizlenmiş olan kazlar birden ileri atılarak baldırlarını vahşice gagalamaya başladılar. ||преследовать|стараясь|забор||спрятавшиеся||гуси|||набросившись|икры|дико|клювать| ||zu jagen|versuchten|Zaun||versteckt|die|Gänse|||springen|Schienbeine|grausam|gackern| the men|the pigeons|to chase|while they tried|the fence|behind|hidden|that were|the geese|suddenly|forward|rushing|their thighs|savagely|to peck|they started Als die Männer versuchten, die Tauben zu vertreiben, stürzten die hinter dem Zaun versteckten Gänse plötzlich vorwärts und begannen, barbarisch in ihre Waden zu hacken. As the men tried to chase the pigeons away, the geese hidden behind the fence suddenly lunged forward and began to viciously peck at their thighs. Ne var ki, bu yalnızca ortalığı biraz karıştırmaya yönelik göstermelik bir saldırıydı; nitekim adamlar kazları sopalarıyla kolayca geri püskürttüler. |||||||переполошить||показательная||нападение|в действительности||гусей|своими палками|||отогнали назад |||das||||verwirren|gerichtet|||Angriff|nämlich||die Gänse|mit ihren Stöcken|||verjagten what|there is|that|this|only|the environment|a little|to mix up|aimed at|token|a|it was an attack|indeed|the men|the geese|with their sticks|easily|back|they pushed Es war jedoch nur ein symbolischer Angriff, um etwas Aufregung zu erzeugen; tatsächlich wiesen die Männer die Gänse mit ihren Stöcken leicht zurück. However, this was merely a symbolic attack aimed at stirring things up; indeed, the men easily pushed the geese back with their clubs. Bu kez Snowball ikinci saldırıyı başlattı. |||||startete this|time|Snowball|second|attack|he started Diesmal startete Snowball den zweiten Angriff. This time, Snowball initiated the second attack. Muriel, Benjamin ve bütün koyunlar, başlarında Snowball, ileri atılıp adamlara dört bir yandan tos vurmaya, boynuz atmaya koyuldular; bu arada Benjamin, dönüp dönüp çifte atıyordu. |||||||||людям||||бодать|||||||||||бил копытом |||||an ihrer Spitze|||stürzen|den Menschen|||||||werfen||||||||schlug Muriel|Benjamin|and|all|sheep|with Snowball at their head||forward|rushing|to the men|four|from|side|to ram|to hit|horn|to charge|they began|this|meanwhile|Benjamin|turning back|turning back|double|he was shooting Muriel, Benjamin und alle Schafe, angeführt von Snowball, stürzten sich auf die Männer und begannen, sie von allen Seiten zu rammen und mit den Hörnern anzugreifen; währenddessen schoss Benjamin immer wieder mit den Doppelläufigen. Muriel, Benjamin, and all the sheep, led by Snowball, charged forward to butt the men from all sides, while Benjamin kept turning around to kick. Ama ellerinde sopaları, ayaklarında kabaralı botlarıyla adamlar, gene de hayvanlardan güçlüydüler. ||палки|в ботинках|шипованные ботинки|с ботинками|||||были сильнее |||an ihren Füßen|aufgepolsterten|mit ihren Stiefeln||||von den Tieren|waren sie stark but|in their hands|sticks|on their feet|bulging|with their boots|the men|still|also|from the animals|they were strong Aber die Männer mit ihren Knüppeln und ihren schweren Stiefeln waren dennoch stärker als die Tiere. But the men, with their clubs in hand and their heavy boots on their feet, were still stronger than the animals. Snowball birden ciyaklayarak geri çekil işareti verince, tüm hayvanlar geri döndüler, geçitten geçerek avluya daldılar. ||визжа от боли||отступить|сигнал отступления|дал знак|||||через проход||| ||quiekend||ziehen|||||||von der Brücke||| Snowball|suddenly|squealing|back|retreat|signal|when he gave|all|animals|back|they turned|through the passage|passing|to the yard|they rushed in Als Snowball plötzlich schmollend ein Zeichen zum Rückzug gab, kehrten alle Tiere um und stürmten durch den Durchgang in den Hof. When Snowball suddenly squeaked and signaled to retreat, all the animals turned back and rushed into the yard through the passage.

Zafer naraları atan adamlar, düşmanlarının kaçmakta olduğunu sanarak, darmadağınık arkalarından koşuşturdular. |крики победы|крики победы||своих врагов|убегают|||в беспорядке||бегали повсюду ||||ihrer Feinde|fliehen|||durcheinander||verfolgt victory|shouts|shouting|men|their enemies|fleeing|they were|thinking|disorganized|behind them|they ran Die Männer, die Siegesgeschrei ausstießen, rannten durcheinander hinter ihren Feinden her, in der Annahme, dass diese flüchteten. The men, shouting victory cries, thought their enemies were fleeing and ran chaotically after them. Snowball'un istediği de buydu. |||это было Snowball's|he wanted|also|this was Das war auch das, was Snowball wollte. This was exactly what Snowball wanted. Hepsi avluya girince, ağılda pusuya yatmış olan üç at, üç inek ve öteki domuzlar ansızın ortaya çıkıp adamların arkasını kestiler. ||вошли|засаде|засаду||||||||||внезапно появившись|||||перекрыли путь |||im Stall|auf der Lauer|gelegen||||||||||||||schnitten all of them|to the yard|when they entered|in the barn|lying in ambush|having lain|who were|three|horses|three|cows|and|the other|pigs|suddenly|out|coming out|the men's|back|they cut off Als sie alle den Hof betraten, tauchten plötzlich drei Pferde, drei Kühe und die anderen Schweine, die sich im Stall aufgelauert hatten, auf und schnitten den Männern den Weg ab. As they all entered the yard, three horses, three cows, and the other pigs, who had been lying in ambush in the barn, suddenly appeared and cut off the men's retreat. Snowball işte tam o anda saldırı işaretini verdi ve dosdoğru Jones'un üstüne atıldı. |||||атака|сигнал к атаке|||прямо на||| |||||Angriff|zeichen|||||| Snowball|just|exactly|that|moment|attack|signal|gave|and|straight|Jones's|on top of|jumped At that moment, Snowball gave the signal to attack and jumped straight at Jones. Snowball'un üstüne geldiğini gören Jones, tüfeğini doğrultup ateş etti. |||||ружьё|направив|| ||||||gerichtet|| Snowball's|on top of|coming|seeing|Jones|his rifle|aiming|fire|he shot Jones, der sah, dass Snowball auf ihn zukam, richtete sein Gewehr aus und schoss. Seeing Snowball coming at him, Jones aimed his rifle and fired. Saçmalar Snowball'un sırtında kanlı karıklar açtı; koyunlardan biri oracıkta can verdi. |||кровавые|борозды||овец||на месте|умерла| ||||Karikare||von den Schafen|||| the bullets|Snowball's|on his back|bloody|wounds|it made|from the sheep|one|right there|life|it gave up Die Schrotkugeln rissen blutige Wunden in Snowballs Rücken; eines der Schafe starb sofort. The pellets opened bloody gashes on Snowball's back; one of the sheep died right there. Snowball, bir an duraksamadan, yüz kiloluk gövdesiyle Jones'un bacaklarına dalıverdi. |||without hesitation|||своим телом||ноги Джонса|врезался в |||ohne zu zögern||kiloweise|mit seinem Körper||Beinen|stürzte sich Snowball|a|moment|without hesitating|hundred|kilogram|with his body|Jones's|to his legs|he lunged Snowball stürzte ohne einen Moment zu zögern mit seinem hundert Kilogramm schweren Körper auf Jones' Beine. Without a moment's hesitation, Snowball charged at Jones's legs with his hundred-kilogram body. Jones bir gübre yığınının üstüne yuvarlanırken, tüfeği elinden fırladı gitti. ||куча навоза|кучи навоза||катился|винтовка|из его рук|вылетел из| ||Dünger|Haufen||rollte|Gewehr||| Jones|a|fertilizer|pile of|on top of|while rolling|his rifle|from his hand|it flew|it went Jones rollte von einem Düngerhaufen herunter und sein Gewehr fiel ihm aus der Hand. As Jones rolled over a pile of manure, his rifle flew out of his hand. Ama en korkunçları Boxer'dı; arka ayakları üzerinde şaha kalkmış, demir nallı koca ayaklarını savurarak bir aygır gibi dövüşüyordu. ||самые страшные|Был Боксер||||вставать на дыбы|||подкованные железом|||размахивая||жеребец||сражался ||das Schrecklichste|war Boxer||||schnauben|aufgestanden||beschlagen|||schlagend||Hengst||kämpfte but|the|most terrifying|it was Boxer|back|legs|on|reared|having risen|iron|shod|big|its feet|flailing|like a|stallion|like|it was fighting Aber die schrecklichsten waren Boxer; auf seinen Hinterbeinen aufgerichtet, kämpfte er wie ein Hengst, während er mit seinen eisenbeschlagenen großen Füßen um sich trat. But the most terrifying was Boxer; rearing up on his hind legs, he fought like a stallion, swinging his huge iron-shod hooves. İlk darbe Foxwood Çiftliği'nden bir seyisin kafasına indi, çamurların içine yıkılan delikanlı ruhunu oracıkta teslim etti. |удар||фермы Фоксвуд||конюх|||грязь||||||| |Schlag||von der Farm||Pferd|||den Schlammen||fallenden||Seele||| the first|blow|Foxwood|from the farm|a|jockey's|to the head|it fell|in the mud|into|having fallen|young man|his soul|right there|surrender|he did Der erste Schlag fiel auf den Kopf eines Reiters von der Foxwood-Farm, der in den Schlamm fiel und seine junge Seele dort aufgab. The first blow fell on the head of a rider from Foxwood Farm, and the young man, knocked into the mud, surrendered his soul right there. Bunu gören adamların birçoğu sopalarını bırakıp kaçmaya yeltendi. ||||свои палки|||попытались ||||||zu fliehen|versuchte this|having seen|the men|many of them|their clubs|dropping|to run away|they attempted Viele der Männer, die dies sahen, versuchten, ihre Stöcke fallen zu lassen und zu fliehen. Seeing this, many of the men attempted to drop their clubs and flee. Ürküye kapılmışlardı. Испугались| Angst| to fear|they had been caught Sie waren in Panik geraten. They were filled with dread. O saat, tüm hayvanlar, adamların ardına düştüler, onları avlunun çevresinde kovalamaya başladılar. ||||||||двор||| ||||||||des Hofes||| that|hour|all|animals|the men’s|behind|they fell|them|the yard’s|around|to chase|they started In diesem Moment fielen alle Tiere über die Männer her und begannen, sie um den Hof zu jagen. At that hour, all the animals fell behind the men and began to chase them around the yard. Boynuz vuruyor, çifteliyor, ısırıyor, arkada kalanı ezip geçiyorlardı. Рогами бьёт|бьёт|бьёт копытами|кусает||оставшихся позади|затаптывают|проходили мимо |schlägt|tritt|beißen||den Übrigen|eindrücken|sie gingen vorbei horn|it is hitting|it is butting|it is biting|behind|the one left|crushing|they were passing Die Tiere stießen mit ihren Hörnern, schlugen, bissen und überrannten alles, was sich hinter ihnen befand. They were butting, kicking, biting, and trampling over anyone left behind. Adamlardan kendince öcünü almayan tek bir hayvan kalmadı çiftlikte. ||месть|не мстящий||||| |für sich|Rache|nehmend||||| from the men|in their own way|revenge|not taking|single|one|animal|there was none left|on the farm Kein einziges Tier hatte sich im Bauernhof auf seine eigene Weise an den Männern gerächt. Not a single animal in the farm remained that did not take its revenge on the men. Kedi bile damdan ansızın bir sığırtmacın sırtına atladı, tırnaklarını ensesine geçirerek acı acı bağırttı adamı. ||крыши|внезапно||пастуха||||затылок||||заставил кричать| ||vom Dach|||Sprüngli|Rücken||seine Krallen|Nacken|verpassend|schmerzlich||schrie|den Mann the cat|even|from the roof|suddenly|a|goose's|onto its back|jumped|its claws|onto his neck|by putting|painful|painful|made him scream|the man Sogar die Katze sprang plötzlich vom Dach auf den Rücken eines Burschen und ließ den Mann schmerzerfüllt schreien, indem sie ihre Krallen in seinen Nacken schlug. Even the cat suddenly jumped onto the back of a weasel from the roof, digging its claws into the man's neck and making him scream in pain. Adamlar bir fırsatını bulur bulmaz avludan dışarı fırladılar, anayola doğru tabana kuvvet koşmaya başladılar. ||||как только|двор||выскочили|||изо всех сил||| Die Männer|ein|Gelegenheit||sobald|vom Hof||sprangen|zur Hauptstraße||den Boden||| the men|a|opportunity|they find|as soon as|from the yard|outside|they jumped|to the main road|towards|to the floor|strength|to run|they started Sobald die Männer eine Gelegenheit fanden, sprangen sie aus dem Hof und liefen mit voller Kraft auf die Hauptstraße zu. As soon as the men found an opportunity, they dashed out of the courtyard and started running towards the main road with all their might. Çiftliği basalı daha beş dakika olmamıştı ki, onur kırıcı bir bozguna uğramışlar, geldikleri gibi gidiyorlardı. |напали на|||||||||поражение|потерпели поражение||| |verlassen||||war nicht|da||||Niederlage|waren sie geraten|||gingen the farm|since they raided|just|five|minutes|it hadn't been|that|honor|humiliating|a|defeat|they had suffered|from where they came|as|they were going Es waren gerade mal fünf Minuten vergangen, seit sie die Farm überfallen hatten, als sie eine demütigende Niederlage erlitten und so gingen, wie sie gekommen waren. It had barely been five minutes since they raided the farm, and they were retreating in disgrace, leaving as they came. Tıslayarak arkalarından gelen bir kaz sürüsü, yol boyunca bacaklarını gagaladı. шипя||||гусь|||||клевала Zischend|||ein|Gans|herde||||gagalte hissing|from behind them|coming|a|goose|flock|road|along|its legs|it pecked Eine gackernende Gänseschar hinter ihnen hackte am Weg entlang nach ihren Beinen. A flock of geese hissing behind them pecked at their legs along the way.

Hepsi kaçmıştı, biri dışında. |war entkommen|| all|had escaped|one|except They had all escaped, except for one. Boxer, avluda, çamurun içinde yüzüstü yatmakta olan seyisi ön ayağıyla iteliyor, sırtüstü çevirmeye çalışıyor, ama oğlan kımıldamıyordu. ||||face down||||||pushing||||||wasn't moving Boxer schiebt mit seinem Vorderbein den Pfleger, der im Hof auf dem Bauch im Schlamm liegt, und versucht ihn auf den Rücken zu drehen, aber der Junge bewegte sich nicht. Boxer was pushing the stable boy, who was lying face down in the mud, with his front hoof, trying to turn him over, but the boy was not moving.

Boxer, üzüntüyle, "Ölmüş," dedi. ||"dead"| Boxer sagte traurig: "Er ist tot." Boxer said sadly, "He is dead." "Öldürmek gibi bir niyetim yoktu. "Ich hatte nicht die Absicht, ihn zu töten." "I had no intention of killing him." Ayaklarımda demir nallar olduğunu unutmuşum. На ногах||подковы|| an meinen Füßen||Hufeisen|| on my feet|iron|horseshoes|that I have|I have forgotten I forgot that I had iron horseshoes on my feet. İsteyerek yapmadığıma kim inanır şimdi?" с желанием|не сделал||поверит| |nicht gemacht habe||| intentionally|that I didn't do|who|believes|now Who will believe that I didn't do it on purpose now? Yaraları hâlâ kanamakta olan Snowball, "Duygusallığa gerek yok, yoldaş!" Раны||кровоточащие|||Сентиментальность не нужна||| die Wunden|||||Emotionalität||| his wounds|still|bleeding|that are|Snowball|to sentimentality|need|not|comrade Mit noch blutenden Wunden sagte Snowball: "Es gibt keinen Raum für Sentimentalität, Genosse!" Snowball, whose wounds were still bleeding, shouted, "No need for sentimentality, comrade!" diye bağırdı. that|he shouted yell. "Savaş savaştır. |Война есть война. |Krieg war|is war "War is war." En iyi insan, ölü insandır." the|best|person|dead|is person "The best human is a dead human." "Ben kimsenin canını almak istemem," dedi Boxer. I|no one's|life|to take|I don't want|he said|Boxer "I don't want to take anyone's life," said Boxer. Gözleri dolu dolu olmuştu. his eyes|full|full|had become His eyes were filled with tears.

Tam o sırada, birisi, "Mollie nerede?" just|that|moment|someone|Mollie|where At that moment, someone shouted, "Where is Mollie?" diye haykırdı. |закричал to say|he/she shouted Indeed, Mollie was missing.

Gerçekten de, Mollie kayıptı. |||пропала без вести |||vermisst really|also|Mollie|she was lost Suddenly, chaos broke out. Birden ortalık karıştı. |обстановка|всё перепуталось |die Umgebung| suddenly|environment|it got chaotic Plötzlich war das Chaos da. All of a sudden there was confusion. Başına bir şey mi gelmişti yoksa? to his head|a|thing|question particle|it had happened|or Ist ihm etwas passiert? Had something happened to her? Adamlar Mollie'yi kaçırmış olmasınlardı? ||похитили|не похитили бы |||waren the men|Mollie|they had kidnapped|they might not have Hatten die Männer Mollie entführt? Could the men have kidnapped Mollie? Uzun aramalardan sonra Mollie'yi ahırda buldular; ahırdaki bölmesine saklanmış, kafasını yemlikteki samanlara gömmüştü. |поисков|||хлеве||в сарае|отделение|||кормушке|сено|зарыла в |von den Suchen|||||im Stall||||im Futtertrog|Heu|hatte sie eingegraben long|searches|after|Mollie|in the barn|they found|in the barn|to her compartment|she had hidden|her head|in the feeder|to the hay|she had buried Nach langen Suchaktionen fanden sie Mollie im Stall; sie hatte sich in ihrer Box versteckt und ihren Kopf in das Heu der Futterkrippe gesteckt. After a long search, they found Mollie in the barn; she had hidden in her stall, burying her head in the hay. Silahlar patlar patlamaz ürküp kaçmıştı. Оружие|выстрелили|не успели взорваться|испугавшись| Die Waffen|explodieren||ürküp| the guns|they fire|as soon as they fire|startled|he had run away Sobald die Waffen knallten, war sie erschreckt weggerannt. She had fled in fright as soon as the guns went off. Mollie'yi aramaya çıkanlar avluya döndüklerinde bir de baktılar, seyis ortalarda yok. ||те кто вышел||||||конюх|вокруг| ||||||||der Pferdewärter|in der Nähe| Mollie|to search for|those who set out|to the courtyard|when they returned|a|also|they looked|groom|around|not present Als die, die Mollie suchten, zurück in den Hof kamen, waren sie überrascht, dass der Pferdewärter nirgends zu sehen war. When those who went to call Mollie returned to the courtyard, they found that the groom was nowhere to be seen. Anlaşılan, öldü sandıkları delikanlı aslında yalnızca bayılmıştı; sonradan kendine gelmiş, tabanları yağlayıvermişti. ||считали что||||потерял сознание|||||сбежал быстро ||sie||||hatte ohnmächtig geworden||||| apparently|he died|they thought|young man|actually|only|he fainted|later|to himself|he came|soles|he had slipped away It seems that the young man they thought was dead had merely fainted; he had come to himself later and had slipped away.

Hayvanlar çılgınca bir coşkuyla yeniden bir araya gelmişler, savaşta gösterdikleri kahramanlıkları avazları çıktığı kadar bağırarak birbirlerine anlatıyorlardı. |безумно||||||собрались||показали|героические поступки|во весь голос||||| |||||||sind gekommen||zeigten|Heldentaten|Stimmen||||| the animals|wildly|a|with enthusiasm|again|a|together|they had come|in the war|they showed|their heroism|their voices|as loud as|as|by shouting|to each other|they were telling Die Tiere hatten sich mit einer verrückten Begeisterung wieder versammelt und erzählten sich gegenseitig lautstark von ihren Heldentaten im Krieg. The animals had come together again with wild enthusiasm, shouting at the top of their lungs to tell each other about the heroism they had shown in battle. Zaferi kutlamak için hemen oracıkta bir tören düzenlediler. победу|праздновать||||||устроили Sieg|feiern|||||| the victory|to celebrate|in order to|immediately|right there|a|ceremony|they organized Um den Sieg zu feiern, organisierten sie sofort eine Zeremonie an Ort und Stelle. They immediately organized a ceremony right there to celebrate the victory. Bayrağı göndere çekip birkaç kez İngiltere'nin Hayvanları şarkısını söylediler. флаг||подняв|||||| the flag|to the flagpole|pulling|a few|times|of England|Animals|their song|they sang Sie zogen die Flagge auf und sangen mehrmals das Lied ‚Die Tiere Englands‘. They raised the flag and sang England's Animals song several times. Ardından, savaşta yitirdikleri koyun için ağırbaşlı bir gömme töreni düzenlendi, mezarının üstüne bir alıç fidanı dikildi. ||потерянной|||серьёзный||похоронная церемония||была организована|его могилы|||боярышник|саженец боярышника|посадили ||verlorenen|||ernsthaft|||||seines Grabes||||Setzling|wurden gepflanzt afterwards|in the war|they lost|sheep|for|solemn|a|burial|ceremony|it was organized|its grave|on top of|a|hawthorn|sapling|it was planted Daraufhin wurde eine feierliche Beerdigung für das Schaf, das im Krieg verloren ging, veranstaltet, und ein Weißdornsetzling wurde auf dessen Grab gepflanzt. Then, a solemn burial ceremony was held for the sheep they lost in the war, and a hawthorn sapling was planted on its grave. Mezar başında kısa bir konuşma yapan Snowball, gerekirse bütün hayvanların Hayvan Çiftliği uğruna ölmeye hazır olmaları gerektiğini vurguladı. Могила||||||||||||ради|||||подчеркнул |||||||||||||||||betonte grave|at the head|short|a|speech|making|Snowball|if necessary|all|animals|Animal|Farm|for the sake of|to die|ready|they should be|that it was necessary|he emphasized Snowball hielt eine kurze Rede am Grab und betonte, dass alle Tiere bereit sein sollten, für die Tierebene zu sterben, wenn es nötig ist. In a brief speech at the graveside, Snowball emphasized that all animals should be ready to die for Animal Farm if necessary.

Hayvanlar, oybirliğiyle, bir askeri nişan oluşturulmasını kararlaştırdılar. |единогласно|||знак отличия|создание|решили создать |einstimmig|||||entschieden the animals|unanimously|a|military|medal|to be created|they decided Die Tiere beschlossen einstimmig, eine militärische Ehrung zu schaffen. The animals unanimously decided to create a military decoration. "Birinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanı, hemen orada Snowball ile Boxer'a verildi. |первой степени|Герой||орден|||||| |Graduiert|||Ehrenzeichen|||||| first|degree|hero|animal|medal|immediately|there|Snowball|and|to Boxer|was given The "First Class Hero Animal" medal was awarded right there to Snowball and Boxer. Bu pirinç madalyalar (aslında, koşum takımlarının durduğu odada buldukları eski at takılarıydı) pazarları ve bayram günleri takılacaktı. |латунные|медали||||||которые они нашли|||конская сбруя|||||будут носить ||Medaille|||||||||waren|||||hängen these|rice|medals|actually|harness|of the teams|that were standing|in the room|that they found|old|horse|they were ornaments|on market days|and|holiday|days|would be worn Diese Reis-Medaillen (tatsächlich waren es alte Pferdegeschirre, die sie im Raum gefunden hatten, wo die Geschirre lagen) sollten an Markttagen und Feiertagen getragen werden. These rice medals (in fact, they were old horse decorations they found in the room where the harnesses were kept) would be worn on market days and holidays. Savaşta hayatını yitirmiş olan koyun ise "İkinci Dereceden Kahraman Hayvan" nişanına değer görüldü. ||потерявший||||||||медалью||была признана ||||||||||Auszeichnung|| in the war|his life|lost|that|sheep|however|second|degree|hero|animal|to the medal|worth|was seen Das Schaf, das im Krieg sein Leben verloren hatte, wurde mit dem Abzeichen "Ersatzheld Tier" ausgezeichnet. The sheep that lost its life in the war was deemed worthy of the "Second Class Hero Animal" medal. Savaşa ne ad verileceği uzun uzadıya tartışıldı. ||название|будет дано||долго и упорно|обсуждалось |||vergeben werden würde||lang und breit| to the war|what|name|that would be given|long|lengthy|was discussed Es wurde lange und ausführlich darüber diskutiert, wie der Krieg genannt werden sollte. The name to be given to the war was debated at length. Sonunda, "Ağıl Savaşı"nda karar kılındı; pusuya yatan hayvanlar oradan saldırıya geçmişlerdi. |Загон||||было принято решение||засевшие||||перешли в атаку |Ağıl||in||||||||waren übergegangen finally|pen|war|in|decision|was made|ambush|lying in wait|animals|from there|attack|had launched Schließlich wurde im "Schlacht um die Scheune" entschieden; die in der Falle sitzenden Tiere hatten von dort aus einen Angriff gestartet. Finally, it was decided in the "Battle of the Barn"; the animals that lay in ambush had launched an attack from there. Bay Jones'un tüfeği çamurun içinde bulundu. |||||была найдена Mr|Jones's|rifle|mud|in|was found Die Gewehr von Mr. Jones befand sich im Schlamm. Mr. Jones's rifle was found in the mud. Çiftlik evinde birkaç kutu fişek olduğunu biliyorlardı. ||||патроны|| ||||Patronen|| farm|house|several|box|cartridge|that there are|they knew Sie wussten, dass es im Bauernhaus ein paar Kisten mit Patronen gab. They knew there were a few boxes of cartridges in the farmhouse. Tüfeğin, top gibi, bayrak direğinin dibine yerleştirilmesi ve biri Ağıl Savaşı'nın yıldönümü olan 12 Ekim'de, öbürü de Ayaklanma'nın gerçekleştiği Yaz Dönümü'nde olmak üzere yılda iki kez tören atışı yapılması kararlaştırıldı. Твоей винтовки||||флага||размещение||||войны|||октября||||произошла вос||летнего солнцестояния|||||||выстрелы||было решено des Gewehrs||||Mast||||||des Krieges|||im Oktober||||||Sommersonnenwende|||||||Schießen|| the rifle's|cannon|like|flag|pole's|base|placement|and|one|pen|war's|anniversary|that is|October|the other|also|Rebellion's|that occurred|Summer|Solstice|to be|in order to|per year|two|times|ceremony|firing|to be done|it was decided Es wurde beschlossen, dass das Gewehr, ähnlich wie eine Kanone, am Fuß des Flaggenmastes platziert wird und dass zweimal jährlich Zeremonialsalven abgefeuert werden, einmal am 12. Oktober, dem Jahrestag der Schlacht von Ağıl, und einmal während der Sommersonnenwende, als der Aufstand stattfand. It was decided that the rifle would be placed at the base of the flagpole like a cannon, and that ceremonial shots would be fired twice a year, once on October 12, the anniversary of the Battle of the Barn, and once on the Summer Solstice, when the Rebellion took place.

ai_request(all=50 err=2.00%) translation(all=100 err=2.00%) cwt(all=1189 err=11.69%) en:B7ebVoGS openai.2025-02-07 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=6.02 PAR_CWT:B7ebVoGS=6.31