×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

ZihinX, SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX

SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX

Eskiden ben çok endişe eden biriydim, endişelenmek için hep bir şeyler bulmayi basarirdim.

Ya şu işin üstesinden gelemezsem, ya şu işe para yatırır da iş elimde patlarsa,

ya şu iş görüşmesinden istediğim sonucu alamazsam

ya filanca kişiyi aradığımda benimle ters konuşursa,

ya benim için değerli olan biri dışarıdayken arabalara dikkat etmez de başına kötü bir şey gelirse,

ya geçenlerde borç verdiğim arkadaşım borcunu geri vermezse vs. bunun gibi bir sürü endişeler kafamda dönüp dururdu

Fakat artık simdi neredeyse hiçbir şey için endişelenmiyorum diyebilirim.

Soğukkanlı davranıyorum ve duygularımı yönetmesini biliyorum.

Endişelerimin üstesinden gelmemde şimdiye kadar okuduğum ve incelediğim kitapların bana çok katkısı oldu. Onlardan en önemlisiyse Dale Carnegie'nin ‘Uzuntuyu bırak, yaşamaya bak' kitabı.

Hiç dikkat ettiniz mi?

Endişe ve kaygılarımızın cogu ya Geçmiş ya da Gelecekle ilgili.

Mesela hastalandığımızda bile,ya daha daendi kötü olursam, ya ölürsem,

ya öyle olursa, ya böyle olursa gibi kuruntular yapariz.

Ya da endişemiz ve üzüntümüz geçmişle, özellikle de yaşadığımız pişmanlıklarla ilgili olabilir.

Mesela, keşke şunu yapmasaydım, keşke annem babam sağ olsaydı

ve yanımda olsaydı, keşke sevgilimden ayrılmasaydım vs.

Geçmiş ya da gelecekte değil de,

şu anı yaşamayı alışkanlık haline nasıl getirebiliriz ile ilgili

daha sonraki videolarımdan birinde size daha detaylı bir şekilde anlatacağım.

Şimdi ise sizlerle Dale Carnegie'nin endişelenmeyi bırakmak için önerdiği altın kuralları paylaşmak isterim.

Carnegie'ye göre, endişe duyduğunuz şeylerden dogabilecek en kötü sonuc,

hiç de sizin düşündüğünüz kadar kötü değil

ve hayatınızı mahvedecek derecede değil.

Bu yüzden eğer endişelerimiz günlük hayatımızı zehir ediyorsa, kendimize şu soruyu sormalıyız:

- Korktuğum şey gerçekleşirse, EN KÖTÜ ne olabilir? Evet, En kötü!

Bu soruyu yanıtladığımızda kafamızda endişe duyduğumuz o şey için düşündüğümüz

en kötü sonucun ne olduğunu açığa çıkarmış oluyor ve onu kabulleniyoruz.

Kabullendiğimizde ise, en kötü senaryo gerçekleşse bile ölmeyeceğimizin ve

hayatımıza kaldigimiz yerden devam edeceğimizin farkına varmış oluyoruz.

Bu gerçekliği kabullendiğimizde de, artık endişe duyduğumuz şeye daha sakin kafayla yaklaşıyoruz.

Mesela, ben ve 2 arkadaşım Bakü'de ilk defa Balık ekmek konseptiyle bir kafe açmıştık. Bir sene içinde bu girisimimiz, Balık ekmek kafeler zincirine dönüştu ve artık 4 farklı yerde şubemiz vardı.

Genelde, Azerbaycan'da ‘yazın balık yenmez, yazda balıklar zehirli ola bilir' diye bir inanis oldugu icin,

ben de yaz ayları yaklaştıkca çok endişelenmeye başlamistim.

Yaz geliyor, 4 tane kafemiz var, bunun kirası var, elemanı var, osu var busu var vs

diye kendi kendime dert etmeye başladım.

Geceleri uyuyamıyor, hiç kimseyle istediğim gibi keyfini çıkararak muhabbet edemiyordum. Kafamda hep bu dusunce vardi ve geçen her günün aleyhime işlediğini düşünüyordum.

Sonra yaz geldi. Gerçekten de önceki aylara nazaran gelirimiz azaldı,

fakat bunun sonucunda ne ben öldüm, ne de iflas ettik.

Çok az bir zararla sezonu kapatmayi basardik.

Sonradan ozel sebeplerden dolayı , o ise son vermek zorunda kaldim. Su an başka bir ülkede yasiyorum ve farkli işlerle uğraşıyorum.

Burada demek istedigim, bu kadar çok üzülmeme, sıkıntı çekmeme değdi mi? Tabi ki de hayır.

Şimdi düşünüyorum da, o an ben kendime sadece su soruyu sorsaydım:

‘Fuat, bir düşün. En kötü ne olabilir?'

O zaman cevap olarak şöyle diyecektim:

‘En ama En kötü durumda 4 ayda bir tane bile balik-ekmek satamamis olacaktim.

(Ki aslında bu imkansız bir şey), hatta bu durumda bile,

yazdan önceki gelirimizle onumuzdeki 4 ayın zararını kapatır ve sonuçta sadece kar elde edememis olurduk.

Ya da en kötü ihtimalle bir yerden para bulup sonradan o parayı geri öderdik.

Sadece bu kadar. Başka da bir şey yok. Ama Allah şahit yaşadığım o zamanki stres yuzunden,

resmen ömrümden ömür gitti.

Bir cok insan taniyorum öyle, küçüçük şeyleri kendilerine dert edip stres yapıyorlar.

Bunun bedelini sağlıklarıyla ödeyeceklerinin farkında bile değiller.

Gün içinde o kadar saçma şeyler için endişe ve sıkıntı yapıyoruz ki. Ornegin, televizyon bozuluyor, sinirleniyoruz,

bilgisayar bozuluyor bilgisayarsız bu işi nasıl yapacağım diye stres yapıyoruz.

Çamaşır makinesi bozuluyor, çıldırıyoruz, birisi ayakkabıyla evde halıya basıyor deliye dönüyoruz vs.

Oysa şöyle düşünsek daha iyi olmaz mı?

Birkaç gün televizyonsuz yaşayamaz mıyım veya onun yerine bilgisayar kullanamaz mıyım?

Bilgisayar bozuksa geçici olarak not defterine yazamaz mıyım?

Çamaşır makinesi bozulduysa, eski zamanlarda -annelerimizin yaptığı gibi

çamaşırları geçici olarak elde yıkayamaz mıyım?

Unutmayın yaşadığınız en küçük üzüntü ve stres ömrünüzu kisaltiyor.

Kendize su soruyu sorun bakalım:

Her hangi bir eşyanız bozulduğunuzda size biri ‘Simdi ben sana bu eşyadan tam 5 tane hediye ediyorum,

yeter ki sen de bana hayatından 6 ay ver' dese, böyle bir takasa evet der miydiniz? Tabiki de demezsiniz.

O yüzden her üzüldüğümüzde her stres yaptığımızda düşünmemiz lazım:

Bütün bu üzüntü ve sıkıntımıza sebep olan şey bizim hayatımızdan, sağlığımızdan daha mı değerli?

Büyük ihtimal bu sorunun cevabı ‘Tabi ki de Hayır' olacaktır.

O yüzden herhangi bir şey için endişelendiğiniz zaman kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik

‘En kötü ne olabilir' sorusunu sormanız. Bu sorunun cevabı neyse,

onu kabullenerek sanki o sonuç coktan yaşanmış gibi hareket ederseniz endişeleriniz sona erecektir.

Eğer endişe ve üzüntünüz geçmişle ilgiliyse, o zaman geçmişin isminin boşu boşuna ‘GEÇMİŞ' olmadığını kendinize hatirlatin. Geçmişte olanlar artık adi uzerinde “geçmiş” bitmiş. Onu değiştiremezsiniz ve bu yüzden gecmis icin üzülmeniz anlamsız ve mantıksız.

Carnegie'nin 2. önemli önerisiyse şöyle: “birine bir iyilik yaptığınız zaman

karşılığında hiçbir zaman teşekkür beklemeyin.

Bir iyilik yapmadan önce de bu iyiliği hiçbir karşılık beklemeden yaptığınızı düşünün.” Teşekkür etse de olur, etmese de olur. Aksi takdirde birine iyilik yaptığınız zaman o kişi

sizin iyiliğinizi unuttuğunda gereksiz yere geceleri sinirden uyuyamayacaksınız.

Kendimden örnek vereyim. Bu tarz videolarla bir çok kişiye iyilik yapmış olduğumu biliyorum.

Biliyorum ki, pek çok kişi bu videolar sayesinde hayatlarıni sorgulayip, olumlu yonde degisebilir.

Ama ben bu işe, bunu, hiçbir karşılık beklemeden yapacağımi

ve hiç kimseden teşekkür beklemeyeceğimi soyleyerek basladim.

Elbette videolarımı izleyen kişilerin onları beğenerek iyi yorumlar yazması,

teşekkür etmesi benim için çok değerli ve beni mutlu ediyor. Fakat bu işe başladığım ilk gün,‘bazıları videolarımı umursamasalar da, dogru olmayan eleştiriler yapsalar da bunları kafama takmayacağıma' dair kendime söz verdim.

Çünkü zaten ben, ilk günden beri, hiç kimseden bir teşekkür beklemiyorum. Yani teşekkür etseler de olur, etmeseler de.

Veya diyelim ki, birinin çok zor bir gününde, ona, maddi veya manevi destek oldunuz

ve onun bu zor durumdan kurtulmasina yardımcı oldunuz.

Eğer bunun karşılığında bir şey beklerseniz, o zaman yarın öbür gün sizin yardıma ihtiyaciniz oldugunda

ve o kişi size yardımcı olmadığında üzüleceksiniz

ve yaşadığınız pişmanlık hissi zaten zor olan durumunuzu daha da zorlaştıracaktır.

O yüzden en iyisi yaptığınız her iyiligi karşılık beklemeden yapmak. Emin olun ki; bu şekilde kendinizi daha da mutlu hissedeceksiniz

Carneginin 3. önerisiyse şöyle: Hiç kimseden nefret etmeyin, düşmanınızdan bile.

Çünkü siz birine karşı nefret duyduğunuzda, aslında o kişiye en değerli şeylerinizi hediye etmiş oluyor

ve onu mükafatlandırıyorsunuz. Uykusuz gecelerde uykunuzu, iştahsızlığınızda iştahınızı,

onu düşünmekle enerji ve zamanınızı, tansiyonunuzu ve genel olarak sağlığınızı

ve en önemlisi- mutluluğunuzu o kişiye hediye ediyorsunuz.

Unutmayin nefretiniz düşmaniniza hiç zarar vermiyor, sadece Size zarar veriyor.

O yüzden kendiniz için yapacağınız en büyük iyilik nefretinizi ve kininizi bastirmak ve bu duyguyu yok etmek.

Eğer video hakikaten faydalıysa ZihinX kanalına abone olun ve videoyu sevdiklerinizle paylaşın. Dinlediyiniz için Teşekkürler.


SIKINTIN ÇOK, çünkü bu 3 şeyi yapmıyorsun | Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak - Dale Carnegie | ZihinX Du steckst in großen Schwierigkeiten, weil du diese 3 Dinge nicht tust | Stop worrying, look at living - Dale Carnegie | MindX YOU ARE TOO MUCH, because you are not doing these 3 things | Let go of sadness, live - Dale Carnegie | MindX この3つをやっていないから、あなたは大変なことになっている|心配をやめて、生きることに目を向けよう - デール・カーネギー|MindX [マインドエックス Je zit in de problemen omdat je deze 3 dingen niet doet | Stop met je zorgen te maken, kijk naar leven - Dale Carnegie | MindX

Eskiden ben çok endişe eden biriydim, endişelenmek için hep bir şeyler bulmayi basarirdim. I used to be a very worried person, I always managed to find something to worry about.

Ya şu işin üstesinden gelemezsem, ya şu işe para yatırır da iş elimde patlarsa, What if I can't handle this job, or if I invest money in that job and the job explodes in my hands,

ya şu iş görüşmesinden istediğim sonucu alamazsam

ya filanca kişiyi aradığımda benimle ters konuşursa, what if he talks to me badly when I call so-and-so,

ya benim için değerli olan biri dışarıdayken arabalara dikkat etmez de başına kötü bir şey gelirse,

ya geçenlerde borç verdiğim arkadaşım borcunu geri vermezse vs. bunun gibi bir sürü endişeler kafamda dönüp dururdu

Fakat artık simdi neredeyse hiçbir şey için endişelenmiyorum diyebilirim.

Soğukkanlı davranıyorum ve duygularımı yönetmesini biliyorum. I'm cool and I know how to manage my emotions.

Endişelerimin üstesinden gelmemde şimdiye kadar okuduğum ve incelediğim kitapların bana çok katkısı oldu. Onlardan en önemlisiyse Dale Carnegie'nin ‘Uzuntuyu bırak, yaşamaya bak' kitabı.

Hiç dikkat ettiniz mi? Did you ever pay attention?

Endişe ve kaygılarımızın cogu ya Geçmiş ya da Gelecekle ilgili. Most of our worries and anxieties are either about the Past or the Future.

Mesela hastalandığımızda bile,ya daha daendi kötü olursam, ya ölürsem,

ya öyle olursa, ya böyle olursa gibi kuruntular yapariz.

Ya da endişemiz ve üzüntümüz geçmişle, özellikle de yaşadığımız pişmanlıklarla ilgili olabilir.

Mesela, keşke şunu yapmasaydım, keşke annem babam sağ olsaydı

ve yanımda olsaydı, keşke sevgilimden ayrılmasaydım vs.

Geçmiş ya da gelecekte değil de,

şu anı yaşamayı alışkanlık haline nasıl getirebiliriz ile ilgili

daha sonraki videolarımdan birinde size daha detaylı bir şekilde anlatacağım.

Şimdi ise sizlerle Dale Carnegie'nin endişelenmeyi bırakmak için önerdiği altın kuralları paylaşmak isterim.

Carnegie'ye göre, endişe duyduğunuz şeylerden dogabilecek en kötü sonuc,

hiç de sizin düşündüğünüz kadar kötü değil

ve hayatınızı mahvedecek derecede değil.

Bu yüzden eğer endişelerimiz günlük hayatımızı zehir ediyorsa, kendimize şu soruyu sormalıyız: So if our worries are poisoning our daily life, we should ask ourselves:

- Korktuğum şey gerçekleşirse, EN KÖTÜ ne olabilir? Evet, En kötü!

Bu soruyu yanıtladığımızda kafamızda endişe duyduğumuz o şey için düşündüğümüz

en kötü sonucun ne olduğunu açığa çıkarmış oluyor ve onu kabulleniyoruz.

Kabullendiğimizde ise, en kötü senaryo gerçekleşse bile ölmeyeceğimizin ve

hayatımıza kaldigimiz yerden devam edeceğimizin farkına varmış oluyoruz.

Bu gerçekliği kabullendiğimizde de, artık endişe duyduğumuz şeye daha sakin kafayla yaklaşıyoruz.

Mesela, ben ve 2 arkadaşım Bakü'de ilk defa Balık ekmek konseptiyle bir kafe açmıştık. Bir sene içinde bu girisimimiz, Balık ekmek kafeler zincirine dönüştu ve artık 4 farklı yerde şubemiz vardı. It turned into a chain of fish and bread cafes and now we had branches in 4 different places.

Genelde, Azerbaycan'da ‘yazın balık yenmez, yazda balıklar zehirli ola bilir' diye bir inanis oldugu icin,

ben de yaz ayları yaklaştıkca çok endişelenmeye başlamistim.

Yaz geliyor, 4 tane kafemiz var, bunun kirası var, elemanı var, osu var busu var vs Summer is coming, we have 4 cafes, it has rent, it has employees, it has osu, it has bus etc.

diye kendi kendime dert etmeye başladım.

Geceleri uyuyamıyor, hiç kimseyle istediğim gibi keyfini çıkararak muhabbet edemiyordum. I couldn't sleep at night, I couldn't have a conversation with anyone, enjoying it as I wanted. Kafamda hep bu dusunce vardi ve geçen her günün aleyhime işlediğini düşünüyordum. I always had this thought in my head, and I thought that every passing day was working against me.

Sonra yaz geldi. Gerçekten de önceki aylara nazaran gelirimiz azaldı, Then summer came. Indeed, our income has decreased compared to previous months,

fakat bunun sonucunda ne ben öldüm, ne de iflas ettik.

Çok az bir zararla sezonu kapatmayi basardik.

Sonradan ozel sebeplerden dolayı , o ise son vermek zorunda kaldim. Su an başka bir ülkede yasiyorum ve farkli işlerle uğraşıyorum.

Burada demek istedigim, bu kadar çok üzülmeme, sıkıntı çekmeme değdi mi? Tabi ki de hayır. What I mean here is, was it worth it for me to get so upset and distressed? Of course no.

Şimdi düşünüyorum da, o an ben kendime sadece su soruyu sorsaydım:

‘Fuat, bir düşün. En kötü ne olabilir?'

O zaman cevap olarak şöyle diyecektim:

‘En ama En kötü durumda 4 ayda bir tane bile balik-ekmek satamamis olacaktim.

(Ki aslında bu imkansız bir şey), hatta bu durumda bile,

yazdan önceki gelirimizle onumuzdeki 4 ayın zararını kapatır ve sonuçta sadece kar elde edememis olurduk. With our income before the summer, we would have covered the loss of the next 4 months, and as a result, we would not have just made a profit.

Ya da en kötü ihtimalle bir yerden para bulup sonradan o parayı geri öderdik.

Sadece bu kadar. Başka da bir şey yok. Ama Allah şahit yaşadığım o zamanki stres yuzunden,

resmen ömrümden ömür gitti.

Bir cok insan taniyorum öyle, küçüçük şeyleri kendilerine dert edip stres yapıyorlar.

Bunun bedelini sağlıklarıyla ödeyeceklerinin farkında bile değiller. They do not even realize that they will pay the price with their health.

Gün içinde o kadar saçma şeyler için endişe ve sıkıntı yapıyoruz ki. Ornegin, televizyon bozuluyor, sinirleniyoruz,

bilgisayar bozuluyor bilgisayarsız bu işi nasıl yapacağım diye stres yapıyoruz.

Çamaşır makinesi bozuluyor, çıldırıyoruz, birisi ayakkabıyla evde halıya basıyor deliye dönüyoruz vs.

Oysa şöyle düşünsek daha iyi olmaz mı?

Birkaç gün televizyonsuz yaşayamaz mıyım veya onun yerine bilgisayar kullanamaz mıyım?

Bilgisayar bozuksa geçici olarak not defterine yazamaz mıyım?

Çamaşır makinesi bozulduysa, eski zamanlarda -annelerimizin yaptığı gibi

çamaşırları geçici olarak elde yıkayamaz mıyım?

Unutmayın yaşadığınız en küçük üzüntü ve stres ömrünüzu kisaltiyor.

Kendize su soruyu sorun bakalım:

Her hangi bir eşyanız bozulduğunuzda size biri ‘Simdi ben sana bu eşyadan tam 5 tane hediye ediyorum, When any of your items break down, someone says to you, 'Now I'm giving you 5 of these items as a gift.

yeter ki sen de bana hayatından 6 ay ver' dese, böyle bir takasa evet der miydiniz? Tabiki de demezsiniz.

O yüzden her üzüldüğümüzde her stres yaptığımızda düşünmemiz lazım:

Bütün bu üzüntü ve sıkıntımıza sebep olan şey bizim hayatımızdan, sağlığımızdan daha mı değerli?

Büyük ihtimal bu sorunun cevabı ‘Tabi ki de Hayır' olacaktır.

O yüzden herhangi bir şey için endişelendiğiniz zaman kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik So the biggest favor you can do for yourself when you're worried about anything

‘En kötü ne olabilir' sorusunu sormanız. Bu sorunun cevabı neyse,

onu kabullenerek sanki o sonuç coktan yaşanmış gibi hareket ederseniz endişeleriniz sona erecektir. If you accept it and act as if the result has already happened, your worries will come to an end.

Eğer endişe ve üzüntünüz geçmişle ilgiliyse, o zaman geçmişin isminin boşu boşuna If your anxiety and sadness are related to the past, then the name of the past is futile. ‘GEÇMİŞ' olmadığını kendinize hatirlatin. Geçmişte olanlar artık adi uzerinde “geçmiş” bitmiş. Remind yourself that there is no 'PAST'. What happened in the past is now over the name "past". Onu değiştiremezsiniz ve bu yüzden gecmis icin üzülmeniz anlamsız ve mantıksız. You cannot change it and therefore it is pointless and unreasonable to feel sorry for the past.

Carnegie'nin 2. önemli önerisiyse şöyle: “birine bir iyilik yaptığınız zaman

karşılığında hiçbir zaman teşekkür beklemeyin. Never expect thanks in return.

Bir iyilik yapmadan önce de bu iyiliği hiçbir karşılık beklemeden yaptığınızı düşünün.” Before you do a good deed, consider doing it without expecting anything in return.” Teşekkür etse de olur, etmese de olur. Aksi takdirde birine iyilik yaptığınız zaman o kişi Thank you or not. Otherwise, when you do someone a favor, that person

sizin iyiliğinizi unuttuğunda gereksiz yere geceleri sinirden uyuyamayacaksınız. When he forgets your goodness, you will not be able to sleep unnecessarily at night with anger.

Kendimden örnek vereyim. Bu tarz videolarla bir çok kişiye iyilik yapmış olduğumu biliyorum. Let me give an example from myself. I know I've done a lot of people a favor with these videos.

Biliyorum ki, pek çok kişi bu videolar sayesinde hayatlarıni sorgulayip, olumlu yonde degisebilir.

Ama ben bu işe, bunu, hiçbir karşılık beklemeden yapacağımi But I will do this without expecting anything in return.

ve hiç kimseden teşekkür beklemeyeceğimi soyleyerek basladim.

Elbette videolarımı izleyen kişilerin onları beğenerek iyi yorumlar yazması,

teşekkür etmesi benim için çok değerli ve beni mutlu ediyor. Fakat bu işe başladığım ilk gün,‘bazıları videolarımı umursamasalar da, dogru olmayan eleştiriler yapsalar da But on the first day I started this job, 'even though some people don't care about my videos, even if they make inaccurate criticisms. bunları kafama takmayacağıma' dair kendime söz verdim. I promised myself I wouldn't worry about it.

Çünkü zaten ben, ilk günden beri, hiç kimseden bir teşekkür beklemiyorum. Yani teşekkür etseler de olur, etmeseler de.

Veya diyelim ki, birinin çok zor bir gününde, ona, maddi veya manevi destek oldunuz Or, let's say you supported someone financially or morally on a very difficult day.

ve onun bu zor durumdan kurtulmasina yardımcı oldunuz. and you helped her get out of this difficult situation.

Eğer bunun karşılığında bir şey beklerseniz, o zaman yarın öbür gün sizin yardıma ihtiyaciniz oldugunda

ve o kişi size yardımcı olmadığında üzüleceksiniz and you will be upset when that person does not help you

ve yaşadığınız pişmanlık hissi zaten zor olan durumunuzu daha da zorlaştıracaktır. and the feeling of regret you experience will make your already difficult situation even more difficult.

O yüzden en iyisi yaptığınız her iyiligi karşılık beklemeden yapmak. That's why it's best to do everything you do without expecting anything in return. Emin olun ki; bu şekilde kendinizi daha da mutlu hissedeceksiniz

Carneginin 3. önerisiyse şöyle: Hiç kimseden nefret etmeyin, düşmanınızdan bile.

Çünkü siz birine karşı nefret duyduğunuzda, aslında o kişiye en değerli şeylerinizi hediye etmiş oluyor

ve onu mükafatlandırıyorsunuz. Uykusuz gecelerde uykunuzu, iştahsızlığınızda iştahınızı,

onu düşünmekle enerji ve zamanınızı, tansiyonunuzu ve genel olarak sağlığınızı

ve en önemlisi- mutluluğunuzu o kişiye hediye ediyorsunuz.

Unutmayin nefretiniz düşmaniniza hiç zarar vermiyor, sadece Size zarar veriyor.

O yüzden kendiniz için yapacağınız en büyük iyilik nefretinizi ve kininizi bastirmak ve bu duyguyu yok etmek.

Eğer video hakikaten faydalıysa ZihinX kanalına abone olun ve videoyu sevdiklerinizle paylaşın. Dinlediyiniz için Teşekkürler.