×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

Turkish YouTube, NAMAZA KONSANTRE OLAMAMANIN 6 SEBEBİ | Mehmet Yıldız

NAMAZA KONSANTRE OLAMAMANIN 6 SEBEBİ | Mehmet Yıldız

Namaza konsantre olamıyorsun, çünkü biraz sonra anlatacağım şeyleri henüz bilmiyorsun.

Namaz kılacağımız yerde ses ve görüntü olarak bizim dikkatimizi dağıtacak,

namazdan huşûmuzu bölecek maddelerin bulunması.

Aklınızı bir şeye odaklayabilmek için duyu organlarımızdan gelen veri akışını da durdurmak zorundayız.

Hatta hususiyetle sabah namazı, akşam namazı, yatsı namazlarında

bu namazları kılarken

ortamın ışığını kapatırız ki

dışarıda

o namazlar o vakit için ayarlanmışsa, bizde aynı manayı bulunduğumuz yerde duyabilelim diye.

Sebebi bu. Çok güzel değil mi?

Ha tabi tabi evet. Secdeyi görecek kadar bir ışık lazım yani. Zifiri karanlık değil.

Müzik açanlar oluyor, biliyor musun?

Hem de heavy metal falan açıyormuş. Yani böyle ilahi

Hani ♪ Sordum sarı çiçeğe ♪ olsa, hani diyeceksin ki bir şeyi bir şeyle manalandırmış.

Çok ilginç arkadaşlar var piyasalarda ya.

Efendimiz'e üzerinde nakışlar bulunan bir kıyafet hediye edilir.

Bir vakit o kıyafetle namaza durduktan sonra kıyafeti çıkartıp geri iade eder.

''Bu kıyafet beni namazda çok oyaladı. Bana eski kıyafetimi verin.'' der.

Açlık,

uyku, tuvalet gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamadan, direkt namaza durmak

bizim aklımızı hep başka yere sürüklüyor.

Efendimiz (asm) ''Yemek hazır olduğunda, bir kişinin lavabo ihtiyacı onu sıkıştırdığında namaz yoktur.'' buyurmuş

ve geceleri teheccüd kılmak isteyen Ashabına da şunları söylüyor:

''Sizden biri namaz kılarken uyuklamaya başlarsa namazı bıraksın ve uykuya geçsin.''

Çoğu zaman yeniden abdest almaktan üşendiğimizden dolayı,

sıkışmış bir halde namaza duruyoruz

veyahut sofra hazırken ''Bir an önce namaza durayım ki rahat rahat yemeğimi yiyeyim.'' diye bir ferahlığa aldanıyoruz

ama bu tür duygu ve düşüncelerle hareket ettiğimiz tavır,

aslında gözümüzün nuru hükmünde olan namazın kıymetini düşürüyor,

ve o namaz, namaz olmaktan çıkıyor.

Allah bizi muhafaza etsin. İnşaAllah sadece bir yat-kalk hareketi olmuyordur.

Namazda yaptığımız fiillerin, hareketlerin ne anlama geldiği noktasında, böyle bir düşüncemiz yok.

Bu da namaza olan konsantremizi iptal edebiliyor.

Mesela namaza ilk duruş esnasında iftitah tekbiri alırken, ellerimin tersiyle

mâsivâyı, dünyayı senin rızan olmayan her şeyi,

namazımı etkileyebilecek ne varsa tamamını elimin tersiyle itiyorum ve bu şekilde iftitah tekbiri getiriyorum diye

murat etsek, sanki uçurumun kenarına seccademizi sermişiz

ve artık dünya bizim için yok olmuş gibi bir namaza da konsantre olabileceğiz ama bunun için,

hareketlerimize de bir mana vermek gerekiyor.

El bağladığımız anda,

kimin huzurunda olduğumuzun bir göstergesi değil midir acaba elimizi bağlamamız?

Bir nefes bir sultanın huzuruna çıksa ve el bağlasa

bu ne demektir?

Huzurundayım. Sen beni görüyorsun. Ben de bunu biliyorum ve ne dersen odur. Emir terakki ediyorum.

Rüku olması, O'na olan bir itaatimizi sunmamız değil midir?

Secde etmek, O'na yaklaşmak ve itaatimizde en son sınıra çıkmak manasını taşımaz mı?

Selam verirken de

ilk namaza başlarken alakayı kestiğimiz ne kadar esbap varsa,

onlarla yeniden alaka kurmaya hazır olduğumuzun göstergesi değil mi adeta?

Ne güzel değil mi?

Başka bir problem, şeytanın bize sürekli vesvese vermesi ve bizim bununla nasıl baş edeceğimizi bilmememiz.

Bu konu aslında 1-2 dakikaya sığabilecek bir konu değil

lakin en basiti, bilirsen vesvesen yok olur.

Yani Risale-i Nur'da geçen bir ibare.

''İlim onu tart eder. Yok eder, parçalar. Cehl onu davet eder.'' Bilmemek onu davet eder.

Vesvesenin mahiyetini bilseniz

sadece sizi yormak için oluşan sesler, görüntüler bütünü olduğunu

şeytanın bu dürtüleri kullanabildiğini bilseniz ''Ya bu zaten şeytandanmış, benim sığınacağım yer Rabbimdir.'' deyip

çok rahat baş edebileceksiniz. Dediğim gibi kısa birkaç saniyeye sığabilecek bir mesele değil

ama namazda ciddi problemlerimizden bir tanesi.

Tam namaz kılarken, konsantre olurken

insan öyle sesler duyduğunu zannedip, böyle görüntüler gördüğünü zannediyor ki, namazda şu hareketlerle namaz sonlanıyor yani.

Ha bir de konsantreyi ciddi bozuyor.

Efendimiz (asm) bir hadiste:

''Kişi namaza başladığında unuttuğu ne varsa şeytan gelip o an ona hatırlatır ve kişi en son kaçıncı rekatta olduğunu unutur.'' buyuruyor.

Öyle olmuyor mu hakikatten?

Yani 3 yıl önce birine söz vermişsin.

İşte ''Şu saatimin kordonunu sana vereceğim.'' diye

O namazda akla geliyor. 3 yıllık mesele yani.

Allah Allah

Tam böyle hiç akla gelmeyecek olay, şuur altının böyle en derinlerinde, Titanik gibi batmış gitmiş,

aklına gelmiyor belki ya da bir anda hiç canın çekmez yani

O akşam ne pişmişse onu yersin. Tam namazdayken böyle bir anda

''Şimdi şöyle bir sufle olsa, supangle olsa, tantuni olsa'' falan diye

ha?

Şöyle bir Antep'ten ters çevrilince tereyağı damağa yapışan bir baklava

Lan orada nasıl aklına geliyor? Yemek sofrası değil ki o. Namaz.

Şeytan da demek böyle bir yetenek var.

Lümme-i şeytaniyeden vesveseler ile

Problemlerimizden bir tanesi de şu:

Namaza dururken, hatta en başında kimin huzurunda olduğumuzu bence çok iyi bilmemiz lazım.

Hatta Bediüzzaman Hazretleri namaza durmadan önce,

iftitah tekbirine birkaç defa hazırlandığı söyleniyor.

Yani tam o konsantreyi yakalamadan, o ''Allah-u Ekber'' i de peşinden getirmiyor.

Ne zaman algısı, vücudundaki bütün atomlar etraftaki atomların titreşimiyle rezonans bulsa,

tam iftitah tekbiri Allah-u Ekber'i o zaman getirdiği beyan ediliyor. Hatta vakıa şöyledir:

Bir gün tam namaza durduğu bir esnada iftitah tekbirinden sonra, evin hafif bir titrediği söylenir.

Neden?

Çünkü dilinden çıkan Allah-u Ekber ile evdeki atomların titreşimi birbirine uyum sağlayıp bir rezonans hali gösterdiğinde,

ev de dayanamıyor. O da titriyor demek ki.

Sahabe Efendilerimizden, hatta tâbiînden bir kısmı

namaza duracağı zaman renkten renge girdiği oluyor

ve ona ''Neden bu haldesin?'' diye sorulduğunda

''Ben biraz sonra kimin huzuruna çıkacağım biliyor musun?''

Konsantre olamamamız da başka bir etken de son namazımız olduğunu düşünmüyoruz.

''Ömrümüzde senet var. Geleceğim garanti altında ve daha önümde birçok ibadet var.'' gibi

bir vehme, bir kuruntuya kapılıyoruz.

Düşünün az sonra ölüm riski çok yüksek bir ameliyata gireceksin.

Kalp atışının devam edip etmeyeceği meçhul. Tam ondan önce kıldığın namazı hayal etsen

ve bütün namazlarda aynı lezzeti yakalamaya çalışsan nasıl olur?

Efendimiz (asm) kendisinden tavsiye isteyen bir Sahabeye,

''Namaza duracağın zaman o namazı ömrünün son namazı bil.''

diye nasihat eder.

Bu konuların ve konuştuğumuz bütün parçaların tamamına birden kuvvet verecek olan şeye

''İman'' dersek eğer, namazdaki huşu ve konsantrenizde

en büyük problem demek ki iman zafiyeti hastalığı oluyor.

çünkü neye, niçin, nasıl, ne şekilde inandığımıza, iman ettiğimizi yeterince bilsek,

sürekli görülüyor olduğumuz mülahazasıyla hareket eder, namazı da öyle kılarız.

Bir insanın bu ufka yaklaşması için de mutlaka ve mutlaka

iman zafiyeti hastalığını çözmesi için, gündelik gereksiz bütün işlerle,

bütün muhabbetlerle, bütün dedikodu ve gıybetlerle ilişkisini keserek,

kendisini okuma, Kur'an, tefekkür cihetinde programlar yapması şarttır.

Bu dünyada yaşarken Rabbini hakkıyla tanıyıp, Mârifetullâh ilmini öğrenemeyeceksen,

ölünce mi öğrenmeyi bekliyorsun?

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

NAMAZA KONSANTRE OLAMAMANIN 6 SEBEBİ | Mehmet Yıldız namaza|konsantre|olamamanın||Mehmet|Yıldız 6 Gründe, warum Sie sich nicht auf das Gebet konzentrieren können | Mehmet Yıldız 6 λόγοι για τους οποίους δεν μπορείτε να συγκεντρωθείτε στην προσευχή | Mehmet Yıldız 6 REASONS FOR NOT CONCENTRATING PRAYING | Mehmet Yildiz 6 raisons pour lesquelles vous ne pouvez pas vous concentrer sur la prière | Mehmet Yıldız 6 redenen waarom je je niet kunt concentreren op het gebed | Mehmet Yıldız 6 razões pelas quais você não pode se concentrar na oração | Mehmet Yıldız 6 причин, по которым вы не можете сосредоточиться на молитве | Мехмет Йылдыз 6 skäl till varför du inte kan koncentrera dig på bön | Mehmet Yıldız 不专心祷告的 6 个原因 |穆罕默德·伊尔迪兹 NAMAZA KONSANTRE OLAMAMANIN 6 SƏBƏBİ | Mehmet Yıldız

Namaza konsantre olamıyorsun, çünkü biraz sonra anlatacağım şeyleri henüz bilmiyorsun. ||||||||noch nicht| namaza|konsantre|olamıyorsun|çünkü|biraz|sonra|anlatacağım|şeyleri|henüz|bilmiyorsun You can't concentrate on salah Namaza konsantre ola bilmirəm, çünki bir az sonra izah edəcəyim şeyləri hələ bilmirəm.

Namaz kılacağımız yerde ses ve görüntü olarak bizim dikkatimizi dağıtacak, namaz|kılacağımız|yerde|ses|ve|görüntü|olaraq|bizim|dikkatimizi|dağıtacaq Existence of distracting and materials as sound and image in the place of our salah Namaz qılacağımız yerdə səs və görüntü olaraq bizim diqqatimizi dağıdacaq,

namazdan huşûmuzu bölecek maddelerin bulunması. |concentration|unterbrechen|Dinge| namazdan|huşumuzu|bölecek|maddələrin|bulunması das Vorhandensein von Substanzen, die unseren Hadsch beeinträchtigen könnten. the presence of materials that will break our awe from prayer namazdan huşumuzu böləcək maddələrin olması.

Aklınızı bir şeye odaklayabilmek için duyu organlarımızdan gelen veri akışını da durdurmak zorundayız. zehni|bir|şeye|odaklanabilmek|için|duygu|organlarımızdan|gelen|veri|akışını|de|durdurmak|zorundayız Um den Geist auf etwas zu konzentrieren, müssen wir auch den Datenfluss unserer Sinnesorgane stoppen. In order to focus our mind on something Ağlınızı bir şeyə yönəltmək üçün duyğu orqanlarımızdan gələn məlumat axınını da dayandırmalıyıq.

Hatta hususiyetle sabah namazı, akşam namazı, yatsı namazlarında |insbesondere|||||| hatta|xüsusilə|səhər|namazı|axşam|namazı|yatsı|namazlarında Vor allem beim Fajr-, Maghrib- und Isha-Gebet And especially Hətta xüsusilə səhər namazı, axşam namazı, yatsı namazlarında

bu namazları kılarken bu|namazları|qılarkən while performing these salahs bu namazları qılarkən

ortamın ışığını kapatırız ki mühitin|işığını|söndürürük|ki wir schalten das Umgebungslicht aus we turn off the ambient light so that mühitin işığını söndürürük ki

dışarıda çöldə if those prayers are meant to be performed on those times çöldə

o namazlar o vakit için ayarlanmışsa, bizde aynı manayı bulunduğumuz yerde duyabilelim diye. |||||eingestellt ist|||Bedeutung|||| o|namazlar|o|vaxt|üçün|tənzimlənmişsə|bizdə|eyni|mənanı|olduğumuz|yerdə|eşidə bilək|deyə Wenn diese Gebete für diese Zeit festgelegt sind, können wir die gleiche Bedeutung hören, wo wir sind. if those prayers are arranged for that time, so that we can hear the same meaning in our place. o namazlar o vaxt üçün tənzimlənibsə, biz də eyni mənanı olduğumuz yerdə duyabilelim deyə.

Sebebi bu. Çok güzel değil mi? səbəbi|bu|çox|gözəl|deyil|mi thats the reason Səbəbi budur. Çox gözəl deyilmi?

Ha tabi tabi evet. Secdeyi görecek kadar bir ışık lazım yani. Zifiri karanlık değil. |||||||||||stockdunkel|| ha|bəli|bəli|bəli|səcdəni|görəcək|qədər|bir|işıq|lazımdır|yəni|qaranlıq|qaranlıq|deyil Oh ja, ja, ja, ja, ja. Sie brauchen genug Licht, um die Niederwerfung zu sehen, und keine völlige Dunkelheit. Yes of course yes. So you need a light enough to see the prostration. It's not pitch dark. Hə, əlbəttə, bəli. Səcdəni görəcək qədər bir işıq lazımdır yəni. Zifir qaranlıq deyil.

Müzik açanlar oluyor, biliyor musun? musiqi|açanlar|olur|bilirsən|sənmi Die Leute machen Musik an, weißt du? do you know some people turn the music on Musiqi açanlar olur, bilirsən?

Hem de heavy metal falan açıyormuş. Yani böyle ilahi həm|də|ağır|metal|falan|açırmış|yəni|belə|ilahi and heavy metal stuff not even heavenly music Həm də heavy metal falan açırmış. Yəni belə ilahi.

Hani ♪ Sordum sarı çiçeğe ♪ olsa, hani diyeceksin ki bir şeyi bir şeyle manalandırmış. |||||doch|||||||bedeutet gemacht hani|soruşdum|sarı|çiçəyə|olsa|hani|deyəcəksən|ki|bir|şeyi|bir|şeylə|mənalandırmış Weißt du, wenn ich die gelbe Blume fragen würde, würdest du sagen, dass sie etwas mit etwas zu tun hat. You know ♪ I asked the yellow flower ♪, you know, you would say that it means something with something. Hani ♪ Sordum sarı çiçəyə ♪ olsa, hani deyəcəksən ki, bir şeyi bir şeylə mənalandırmış.

Çok ilginç arkadaşlar var piyasalarda ya. ||||auf den Märkten| çox|maraqlı|dostlar|var|bazarlarda|ya Es gibt sehr interessante Freunde auf den Märkten. there are very interesting people out there Çox maraqlı dostlar var bazarlarda ya.

Efendimiz'e üzerinde nakışlar bulunan bir kıyafet hediye edilir. unserem Herrn||Stickere||||| bizim efendimize|üstünde|nakışlar|bulunan|bir|kıyafet|hediye|edilir Unserem Herrn wurde ein Kleidungsstück mit Stickereien überreicht. a cloth with embroidery on it is being gifted to out prophet (pbuh) Peyğəmbərimizə üzərində naxışlar olan bir paltar hədiyyə edilir.

Bir vakit o kıyafetle namaza durduktan sonra kıyafeti çıkartıp geri iade eder. bir|zaman|o|o kıyafetle|namaza|durduqdan|sonra|kıyafeti|çıxarıb|geri|iade|edir Nachdem er eine Weile in diesem Kleidungsstück gebetet hat, zieht er es aus und gibt es zurück. just after praying with that cloth 1 time Bir vaxt o paltarla namaza durduqdan sonra paltarı çıxarıb geri qaytarır.

''Bu kıyafet beni namazda çok oyaladı. Bana eski kıyafetimi verin.'' der. bu|kıyafet|məni|namazda|çox|oyaladı|mənə|köhnə|köhnə kıyafetimi|verin|deyir Er sagt: "Dieses Outfit hat mich beim Gebet sehr abgelenkt, gib mir mein altes Outfit. he says this cloth stalled me a lot, give me back my old cloth please ''Bu paltar məni namazda çox yayındırdı. Mənə köhnə paltarımı verin.'' deyir.

Açlık, aclıq Hunger praying without satisfying our needs of hunger, sleep,toilet always distracts us Aclıq,

uyku, tuvalet gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamadan, direkt namaza durmak |||körperlich||||| yuxu|tualet|kimi|fiziki|ehtiyaclarımızı|qarşılamadan|birbaşa|namaza|durmaq direkt zum Gebet zu gehen, ohne unsere körperlichen Bedürfnisse wie Schlaf und Toilette zu befriedigen To pray directly without meeting our physical needs such as sleep and toilet yuxu, tualet kimi fiziki ehtiyaclarımızı qarşılamadan, birbaşa namaza durmaq

bizim aklımızı hep başka yere sürüklüyor. bizim|ağlımızı|həmişə|başqa|yerə|sürükləyir unsere Gedanken schweifen ständig ab. It always takes our minds elsewhere. bizim ağlımızı həmişə başqa yerə sürükləyir.

Efendimiz (asm) ''Yemek hazır olduğunda, bir kişinin lavabo ihtiyacı onu sıkıştırdığında namaz yoktur.'' buyurmuş |Friede sei mit ihm|||||||||||| Peyğəmbərimiz|ona Allahın salavatı və salamı olsun|yemək|hazır|olduğunda|bir|kişinin|tualet|ehtiyacı|onu|sıxışdırdığında|namaz|yoxdur|buyurmuşdur Der Prophet (Friede sei mit ihm) sagte: "Es gibt kein Gebet, wenn das Essen fertig ist, wenn das Bedürfnis nach der Toilette den Menschen drängt. our beloved prophet (pbuh) said "when the meal is ready or when someone feels the need to go to the toilet then there's no salah" Peyğəmbərimiz (s.a.v) ''Yemək hazır olduqda, bir şəxsin lavabo ehtiyacı onu sıxdıqda namaz yoxdur.'' buyurmuşdur

ve geceleri teheccüd kılmak isteyen Ashabına da şunları söylüyor: ||Nachtgebet|beten||seinen Gefährten||| və|gecələr|təhəccüd|qılmaq|istəyən|səhabələrinə|da|bunları|deyir und er sagt zu seinen Gefährten, die nachts Tahajjud verrichten wollen, folgendes: and says these words to his companions who wishes to perform tahajjud at nights və gecələri təhəccüd qılmaq istəyən səhabələrinə də bunları deyir:

''Sizden biri namaz kılarken uyuklamaya başlarsa namazı bıraksın ve uykuya geçsin.'' sizdən|biri|namaz|qılarkən|uyuklamağa|başlasa|namazı|bıraksın|və|yuxuya|keçsin "Wenn jemand von euch beim Beten einschläft, soll er aufhören zu beten und sich schlafen legen. "if one of you starts to feel the need to sleep during prayer,stop the prayer and go to sleep ''Sizdən biri namaz qılarkən uyumağa başlayarsa, namazı dayandırsın və yuxuya geçsin.''

Çoğu zaman yeniden abdest almaktan üşendiğimizden dolayı, |||||weil wir faul sind| çoxu|zaman|yenidən|abdest|almaqdan|üşəndiyimizdən|görə Meistens sind wir zu faul, um die Waschung noch einmal durchzuführen, most of the times, we pray while need to visit toilet, because of laziness about wudhu again Çox vaxt yenidən abdest almaqdan çəkinirik,

sıkışmış bir halde namaza duruyoruz sıxışmış|bir|vəziyyətdə|namaza|dururuq wir stehen im Gebet, stecken in der Klemme stuck in prayer we stand sıxılmış bir halda namaza dururuq

veyahut sofra hazırken ''Bir an önce namaza durayım ki rahat rahat yemeğimi yiyeyim.'' diye bir ferahlığa aldanıyoruz oder|Tisch||||||||||||||relief|wir täuschen uns və ya|masa|hazırkən|bir|an|əvvəl|namaza|durum|ki|rahat|rahat|yeməyimi|yeyim|deyə|bir|rahatlığa|aldanırıq Oder wenn der Tisch gedeckt ist, werden wir durch die Erleichterung getäuscht, dass "ich so schnell wie möglich aufhören sollte zu beten, damit ich bequem essen kann. or sometimes, when the meal is ready we feel like if we pray first, we can eat the meal comfortably və ya süfrə hazırkən ''Bir an əvvəl namaza durum ki, rahat-rahat yeməyimi yeyim.'' deyə bir rahatlığa aldanırıq.

ama bu tür duygu ve düşüncelerle hareket ettiğimiz tavır, ||||||||Attitude amma|bu|tür|duyğu|və|düşüncələrlə|hərəkət|etdiyimiz|davranış sondern die Einstellung, dass wir mit solchen Gefühlen und Gedanken handeln, but the attitude that we do with this kind of feelings and thoughts, actually devalues the salah which is the noor of our eyes amma bu cür duyğu və düşüncələrlə hərəkət etdiyimiz davranış,

aslında gözümüzün nuru hükmünde olan namazın kıymetini düşürüyor, actually|||in the decree of|||| əslində|gözümüzün|nuru|hökmündə|olan|namazın|dəyərini|azaldır In der Tat entwertet es das Gebet, das das Licht unserer Augen ist, In fact, it degrades the value of prayer, which is like the light of our eyes. əslində gözümüzün nuru hökmündə olan namazın dəyərini azaldır,

ve o namaz, namaz olmaktan çıkıyor. və|o|namaz|||çıxır and that prayer ceases to be a prayer. və o namaz, namaz olmaqdan çıxır.

Allah bizi muhafaza etsin. İnşaAllah sadece bir yat-kalk hareketi olmuyordur. ||bewahren|||||||| Allah|bizi|qoruma|etsin||yalnız|bir|||hərəkət|olmur Möge Gott uns beschützen. Ich hoffe, es ist nicht nur ein "Lay-and-Go". May Allah protect us. Insha'Allah, it is not just a bed-and-go movement. Allah bizi qorusun. İnşallah yalnız bir yat-qalx hərəkəti olmur.

Namazda yaptığımız fiillerin, hareketlerin ne anlama geldiği noktasında, böyle bir düşüncemiz yok. ||the actions||||||||| namazda|yaptığımız|fiillerin|hareketlerin|ne|anlama|geldiği|noktasında|böyle|bir|düşüncemiz|yok Wir haben keine solche Vorstellung von der Bedeutung der Handlungen und Bewegungen, die wir im Gebet ausführen. we don't know about what does the acts we do in prayer mean Namazda etdiyimiz əməllərin, hərəkətlərin nə anlama gəldiyi mövzusunda, belə bir düşüncəmiz yoxdur.

Bu da namaza olan konsantremizi iptal edebiliyor. bu|da|namaza|olan|konsantremizi|iptal|edebiliyor this can repeal our concentration about salah Bu da namaza olan konsentrasiyamızı pozur.

Mesela namaza ilk duruş esnasında iftitah tekbiri alırken, ellerimin tersiyle |||||Eröffnungs|||| mesela|namaza|ilk|duruş|esnasında|iftitah|tekbiri|alırken|ellerimin|tersiyle Als ich zum Beispiel zu Beginn des Gebets den iftitah takbir machte, benutzte ich meine Handrücken for example, when we're starting to salah, when we perform takbir Məsələn, namaza ilk duruş anında iftitah tekbiri alarkən, əllərimin tərsi ilə

mâsivâyı, dünyayı senin rızan olmayan her şeyi, mass|||Zufriedenheit||| mâsivayı|dünyayı|senin|rızan|olmayan|her|şeyi mâsivâyâyây, die Welt, alles, was nicht für deine Zustimmung ist, putting everything back except Allah and world mâsivâyı, dünyanı sənin razılığın olmayan hər şeyi,

namazımı etkileyebilecek ne varsa tamamını elimin tersiyle itiyorum ve bu şekilde iftitah tekbiri getiriyorum diye |beeinflussen könnte||||||||||Eröffnungs||| namazımı|etkileyebilecek|ne|varsa|tamamını|elimin|tersiyle|itiyorum|ve|bu|şekilde|iftitah|tekbiri|getiriyorum|diye I put back everything that can effect my salah namazımı təsir edə biləcək nə varsa tamamilə əlimin tersi ilə itirirəm və bu şəkildə iftitah tekbiri gətirirəm deyə

murat etsek, sanki uçurumun kenarına seccademizi sermişiz Murat||||||we have spread murad|etsek|sanki|uçurumun|kenarına|seccademizi|sermişiz Wenn wir wollen, ist es, als ob wir unseren Gebetsteppich an den Rand der Klippe gelegt hätten. If we wish, it is as if we have laid our prayer mats on the edge of the cliff. murat etsək, sanki uçurumun kənarına seccadəmizi sərmişik

ve artık dünya bizim için yok olmuş gibi bir namaza da konsantre olabileceğiz ama bunun için, ve|artık|dünya|bizim|için|yok|olmuş|gibi|bir|namaza|da|konsantre|olabileceğiz|ama|bunun|için and dunya disappear for us (we can concentrate a salah like all this happen) və artıq dünya bizim üçün yox olmuş kimi bir namaza da konsentrasiya ola biləcəyik amma bunun üçün,

hareketlerimize de bir mana vermek gerekiyor. |||Sinn|| hareketlerimize|de|bir|mana|vermek|gerekiyor wir müssen unserem Handeln einen Sinn geben. We also need to give a meaning to our actions. hərəkətlərimizə də bir mənada vermək lazımdır.

El bağladığımız anda, əl|bağladığımız|anda when we tie our hands Əl bağladığımız anda,

kimin huzurunda olduğumuzun bir göstergesi değil midir acaba elimizi bağlamamız? |in deiner Gegenwart|||Indikator||||| kimin|hüzurunda|olduğumuzun|bir|göstəricisi|deyil|midir|bəlkə|əlimizi|bağlamamız isn't it a sign of who we're in the presence of kimin huzurunda olduğumuzun bir göstəricisi deyilmi əlimizi bağlamamız?

Bir nefes bir sultanın huzuruna çıksa ve el bağlasa bir|nəfəs|bir|sultanın|hüzuruna|çıxa|və|əl|bağlasa if a citizen come up to a sultan Bir nəfəs bir sultanın huzuruna çıxa və əl bağlasa

bu ne demektir? bu|nə|deməkdir what does this mean? bu nə deməkdir?

Huzurundayım. Sen beni görüyorsun. Ben de bunu biliyorum ve ne dersen odur. Emir terakki ediyorum. |||||||||||||Fortschritt| huzurunda olduğum|sen|məni|görürsən|mən|də|bunu|bilirəm|və|nə|desən|odur|əmr|irəliləmə|edirəm Ich bin in deiner Gegenwart, du siehst mich, ich weiß es, und was du sagst, ist, was du sagst. that means I'm in your presence Sənin hüzurundayam. Sən məni görürsən. Mən də bunu bilirəm və nə desən odur. Əmr irəliləyirəm.

Rüku olması, O'na olan bir itaatimizi sunmamız değil midir? |||||unsere Gehorsam|präsentieren|| rüku|olması|Ona|olan|bir|itaətimizi|təqdim etməyimiz|deyil|mi Ist die Verbeugung nicht ein Akt des Gehorsams ihm gegenüber? Isn't ruku' being an obedience to Him? Rüku olması, O'na olan bir itaətimizi təqdim etməyimiz deyilmi?

Secde etmek, O'na yaklaşmak ve itaatimizde en son sınıra çıkmak manasını taşımaz mı? səcdə|etmək|Ona|yaxınlaşmaq|və|itaətimizdə|ən|son|həddə|çıxmaq|mənasını|daşımır| Bedeutet Niederwerfung nicht, dass wir uns Ihm nähern und in unserem Gehorsam bis an die letzte Grenze gehen? Prostration means being close to him and being loyal to him at the highest rank, isnt it? Səcdə etmək, O'na yaxınlaşmaq və itaətimizdə ən son həddə çatmaq mənasını daşımırmı?

Selam verirken de salam|verərkən|də While greeting Salam verərkən də

ilk namaza başlarken alakayı kestiğimiz ne kadar esbap varsa, |||Verbindung|cutting|||Ursachen| ilk|namaza|başlarken|bağı|kestiğimiz|ne|kadar|sebep|varsa was auch immer die Gründe sind, die wir aus den Augen verloren haben, als wir anfingen zu beten, No matter how many asbap we cut off when we started the first prayer, ilk namaza başlarkən əlaqəni kəsdiyimiz nə qədər səbəb varsa,

onlarla yeniden alaka kurmaya hazır olduğumuzun göstergesi değil mi adeta? onlarla|yeniden|bağ|kurmaya|hazır|olduğumuzun|göstergesi|değil|mi|adeta we are ready to bond with them again, isn't it? onlarla yenidən əlaqə qurmağa hazır olduğumuzun göstəricisi deyilmi adeta?

Ne güzel değil mi? ne|güzel|değil|mi Isn't it beautiful? Ne gözəldir deyilmi?

Başka bir problem, şeytanın bize sürekli vesvese vermesi ve bizim bununla nasıl baş edeceğimizi bilmememiz. ||||||Flüstern|||||||| başka|bir|problem|şeytanın|bize|sürekli|vesvese|vermesi|ve|bizim|bununla|nasıl|baş|edeceğimizi|bilmememiz another problem is shaytaan is giving us a lot of waswasa and we don't know how to deal with it Başqa bir problem, şeytanın bizə daim vəsvəsə verməsi və bizim bununla necə baş edəcəyimizi bilməməyimizdir.

Bu konu aslında 1-2 dakikaya sığabilecek bir konu değil ||||passen||| bu|konu|aslında|dakikaya|sığabilecek|bir|konu|değil actually this topic is hard to explain in a few minutes Bu mövzu əslində 1-2 dəqiqəyə sığacaq bir mövzu deyil

lakin en basiti, bilirsen vesvesen yok olur. aber|||||| lakin|en|basiti|bilirsen|vesvesen|yok|olur Aber das Einfachste ist, wenn Sie es wissen, wird Ihre schlechte Laune verschwinden. but basicly, if you have knowledge lakin ən sadəsi, bilirsən, vəsvəsən yox olur.

Yani Risale-i Nur'da geçen bir ibare. ||||||Aussage yani|||Nur'da|geçen|bir|ibare Mit anderen Worten, es handelt sich um einen Ausdruck aus dem Risale-i Nur. it's mentioned in Risale-i nur Collection Yəni Risale-i Nur'da keçən bir ibarə.

''İlim onu tart eder. Yok eder, parçalar. Cehl onu davet eder.'' Bilmemek onu davet eder. Knowledge||wiegen, messen|||||Unwissenheit||||||| |onu|tart|eder|yok|eder|parçalar|cehl|onu|davet|eder|bilmemek|onu|davet|eder "Wissen belastet, zerstört, zertrümmert, Jahl lädt es ein", Unwissenheit lädt es ein. “Science weighs him. Destroys, pieces. Cehl invites him.” Not knowing invites him. ''Elm onu çəkiyə qoyar. Yox edər, parçalayar. Cəhl onu dəvət edər.'' Bilməmək onu dəvət edər.

Vesvesenin mahiyetini bilseniz vesvesenin|mahiyyətini|bilsəniz if you know importance of waswasa Vəsvəsənin mahiyyətini bilsəniz

sadece sizi yormak için oluşan sesler, görüntüler bütünü olduğunu ||ermüden|||||| yalnızca|sizi|yormaq|üçün|meydana gələn|səslər|görüntülər|bütünü|olduğunu that it's only a compilation of voices and images just to tire you down sadəcə sizi yormaq üçün yaranan səslər, görüntülər bütünü olduğunu

şeytanın bu dürtüleri kullanabildiğini bilseniz ''Ya bu zaten şeytandanmış, benim sığınacağım yer Rabbimdir.'' deyip ||Impulse||||||||||| şeytanın|bu|dürtüləri|istifadə edə bildiyini|bilsəniz|ya|bu|artıq|şeytandanmış|mənim|sığınacağım|yer|Rəbbimdir|deyib Wenn Sie wissen, dass der Teufel diese Impulse nutzen kann, können Sie sagen: "Oh, das ist schon vom Teufel, meine Zuflucht ist bei meinem Herrn. If you knew that the devil can use these impulses, you would say, "What if this is already from the devil, my refuge is my Lord." şeytanın bu dürtüləri istifadə edə bildiyini bilsəniz ''Yaxşı, bu artıq şeytandanmış, mənim sığınacağım yer Rəbbimdir.'' deyib

çok rahat baş edebileceksiniz. Dediğim gibi kısa birkaç saniyeye sığabilecek bir mesele değil çox|rahat|baş|edə biləcəksiniz|dediyim|kimi|qısa|bir neçə|saniyəyə|sığa biləcək|bir|məsələ|deyil You will be able to cope very easily. As I said, it's not a matter that can fit in a few seconds. çox rahat baş edə biləcəksiniz. Dediğim kimi, qısa bir neçə saniyəyə sığacaq bir məsələ deyil

ama namazda ciddi problemlerimizden bir tanesi. ||ernst||| amma|namazda|ciddi|problemlərimizdən|bir|tanesi but it is one of our serious problems in prayer. amma namazda ciddi problemlərimizdən biri.

Tam namaz kılarken, konsantre olurken tam|namaz|qılarkən|konsentrasiya|olarkən when we pray salah, we assume that we see such images and hear such voices that Tam namaz qılarkən, konsentrasiya olarkən

insan öyle sesler duyduğunu zannedip, böyle görüntüler gördüğünü zannediyor ki, namazda şu hareketlerle namaz sonlanıyor yani. ||||glaubt dass||||||||||endet| insan|elə|səslər|duyduğunu|zənn edib|belə|görüntülər|gördüğünü|zənn edir|ki|namazda|bu|hərəkətlərlə|namaz|sona çatır|yəni One thinks that he hears such sounds and sees such images, that is to say, the prayer ends with these movements. insan elə səslər eşitdiyini zənn edir, belə görüntülər gördüyünü zənn edir ki, namazda bu hərəkətlərlə namaz başa çatır.

Ha bir de konsantreyi ciddi bozuyor. ha|bir|də|konsentrasiyanı|ciddi|pozur and of course it distracts us a lot too Həm də konsentrasiyanı ciddi şəkildə pozur.

Efendimiz (asm) bir hadiste: bizim efendimiz|ona salat ve selam olsun|bir|hadiste Our Prophet (pbuh) said in a hadith: Peyğəmbərimiz (asm) bir hədisdə:

''Kişi namaza başladığında unuttuğu ne varsa şeytan gelip o an ona hatırlatır ve kişi en son kaçıncı rekatta olduğunu unutur.'' buyuruyor. kişi|namaza|başladığında|unuttuğu|ne|varsa|şeytan|gelip|o|an|ona|hatırlatır|ve|kişi|en|son|kaçıncı|rekatta|olduğunu|unutur|buyuruyor Er sagt: "Wenn jemand mit dem Gebet beginnt, wird Shaytan kommen und ihn in diesem Moment an alles erinnern, was er vergessen hat, und er wird vergessen, wie viele Rak'ahs er zuletzt verrichtet hat. ''When a person starts to perform prayer ''Şəxs namaza başladığı zaman unudduğu nə varsa şeytan gəlib o an ona xatırladır və şəxs ən son neçə rəkət olduğunu unudur.'' buyurur.

Öyle olmuyor mu hakikatten? |||wirklich öyle|olmuyor|mu|hakikatten Ist es nicht so, dass es wirklich funktioniert? Isn't that really true? Həqiqətən də belə olmurmu?

Yani 3 yıl önce birine söz vermişsin. yani|yıl|önce|birine|söz|vermişsin Sometimes you remember that a promise you gave 3 years ago and this comes to your mind in salah :) Yəni 3 il əvvəl birinə söz vermisən.

İşte ''Şu saatimin kordonunu sana vereceğim.'' diye |şu|saatimin|kordonunu|sana|vereceğim|diye Here he said, "I will give you the strap of my watch." Bax, ''Bu saatimin kordonunu sənə verəcəyəm.'' deyə

O namazda akla geliyor. 3 yıllık mesele yani. o|namazda|akla|geliyor|yıllık|mesele|yani It comes to mind in prayer. It's a 3 year thing. O namazda ağla gəlir. 3 illik məsələ yəni.

Allah Allah Allah|Allah such an unthinkable event Allah Allah

Tam böyle hiç akla gelmeyecek olay, şuur altının böyle en derinlerinde, Titanik gibi batmış gitmiş, tam|böyle|hiç|akla|gelmeyecek|olay|şuur|altının|böyle|en|derinlerinde|Titanik|gibi|batmış|gitmiş Just such an unthinkable event, in the deepest part of the subconscious, it sank like the Titanic, Tam belə heç ağla gəlməyəcək hadisə, şüur altının belə ən dərinlərində, Titanik kimi batmış gedib,

aklına gelmiyor belki ya da bir anda hiç canın çekmez yani ağlına|gəlmir|bəlkə|ya|da|bir|anda|heç|canın|çəkməz|yəni maybe you were never going to remember bəlkə ağlına gəlmir ya da bir anda heç canın çəkməz yəni

O akşam ne pişmişse onu yersin. Tam namazdayken böyle bir anda o|axşam|nə|bişmişsə|onu|yersən|tam|namazdaykən|belə|bir|anda you eat that what cooked in your home in that evening. When you are in salah, suddenly O axşam nə bişmişsə onu yersən. Tam namazdaykən belə bir anda

''Şimdi şöyle bir sufle olsa, supangle olsa, tantuni olsa'' falan diye indi|belə|bir|sufle|olsa|supangle|olsa|tantuni|olsa|falan|deyə "Nun, wenn es ein Soufflé gäbe, supangle, tantuni" usw. "Now if it was a soufflé, supangle, tantuni" or something. ''İndi belə bir sufle olsa, supangle olsa, tantuni olsa'' falan deyə

ha? ha or maybe you think of a baklava from Antep that hə?

Şöyle bir Antep'ten ters çevrilince tereyağı damağa yapışan bir baklava şöyle|bir|Antep'ten|ters|çevrilince|tereyağı|damağa|yapışan|bir|baklava A baklava whose butter sticks to the palate when turned upside down from Antep Belə bir Antep'dən ters çevriləndə kərə yağı damağa yapışan bir baklava

Lan orada nasıl aklına geliyor? Yemek sofrası değil ki o. Namaz. lan|orada|nasıl|aklına|geliyor|yemek|sofrası|değil|ki|o|namaz how can something like that come to my mind there? that's not a dining table, that's a praying mat :) Orada necə ağlına gəlir? Yemək masası deyil ki o. Namaz.

Şeytan da demek böyle bir yetenek var. şeytan|da|demek|böyle|bir|yetenek|var so shaytaan has this ability it means Şeytan da demək belə bir bacarıq var.

Lümme-i şeytaniyeden vesveseler ile ||şeytaniyeden|vesveseler|ile Mit den bösen Neigungen des Teufels With delusions from the divine Lümme-i şeytaniyədən vəsvəsələr ilə

Problemlerimizden bir tanesi de şu: problemlərimizdən|bir|tanesi|də|bu one of our problems is that Problemlərimizdən biri də budur:

Namaza dururken, hatta en başında kimin huzurunda olduğumuzu bence çok iyi bilmemiz lazım. namaza|durarkən|hətta|ən|başında|kimin|huzurunda|olduğumuzu|məncə|çox|yaxşı|bilməyimiz|lazım Wenn wir uns zum Gebet erheben, sollten wir schon zu Beginn sehr genau wissen, vor wem wir uns befinden. I think we need to know very well whose presence we stand before we stand for prayer, and even at the very beginning. Namaza durarkən, hətta ən əvvəl kimin huzurunda olduğumuzu məncə çox yaxşı bilməliyik.

Hatta Bediüzzaman Hazretleri namaza durmadan önce, hətta|Bediüzzaman|Hazrəti|namaza|durmadan|əvvəl Badiuzzaman used to get ready for the takbir few times before starting salah Hətta Bediüzzaman Həzrətləri namaza durmazdan əvvəl,

iftitah tekbirine birkaç defa hazırlandığı söyleniyor. iftitah|tekbirinə|bir neçə|dəfə|hazırlandığı|deyilir It is said that he prepared for the takbir of iftitah several times. iftitah tekbirinə bir neçə dəfə hazırlandığı deyilir.

Yani tam o konsantreyi yakalamadan, o ''Allah-u Ekber'' i de peşinden getirmiyor. yəni|tam|o|konsentrasiyanı|qavramadan|o|||Ekber|onu|də|arxasından|getirmir so he doesn't say Allahuakbar before fully concentrating Yəni tam o konsentrasiyanı yakalamadan, o ''Allah-u Əkbər'' i də arxasından gətirmir.

Ne zaman algısı, vücudundaki bütün atomlar etraftaki atomların titreşimiyle rezonans bulsa, ||Wahrnehmung|||||||| nə|zaman|algısı|bədənindəki|bütün|atomlar|ətrafdakı|atomların|titrəyişləri ilə|rezonans|tapsa Wenn er wahrnimmt, dass alle Atome in seinem Körper mit der Schwingung der umgebenden Atome in Resonanz sind, when his perception, Nə zaman algısı, bədənindəki bütün atomlar ətrafdakı atomların titrəyişləri ilə rezonans tapsa,

tam iftitah tekbiri Allah-u Ekber'i o zaman getirdiği beyan ediliyor. Hatta vakıa şöyledir: ||||||||||||Ereignis, Tatsache| tam|iftitah|tekbiri|||Ekber'i|o|zaman|gətirdiyi|bəyan|edilir|hətta|reallıq|belədir Es wird behauptet, dass er zu diesem Zeitpunkt den vollständigen iftitah takbir Allah-u Akbar aussprach. Tatsächlich ist es so: that's when he would say Allahuekber tam iftitah tekbiri Allah-u Əkbər'i o zaman gətirdiyi bəyan edilir. Hətta vəziyyət belədir:

Bir gün tam namaza durduğu bir esnada iftitah tekbirinden sonra, evin hafif bir titrediği söylenir. ||||||in dem Moment|||||||| bir|gün|tam|namaza|durduğu|bir|anda|iftitah|tekbirindən|sonra|evin|yüngül|bir|titrədiyi|deyilir Es wird berichtet, dass eines Tages, als er nach dem Takbir der Iftitah im Gebet stand, das Haus leicht bebte. It is said that one day, when he was standing for prayer, after the takbir of iftitah, the house trembled slightly. Bir gün tam namaza durduğu bir anda iftitah tekbirindən sonra, evin yüngül bir titrəyiş keçirdiyi deyilir.

Neden? neden Niyə?

Çünkü dilinden çıkan Allah-u Ekber ile evdeki atomların titreşimi birbirine uyum sağlayıp bir rezonans hali gösterdiğinde, çünkü|dilindən|çıxan|||Ekber|ilə|evdəki|atomların|titrəyişinin|bir-birinə|uyğunluq|təmin edib|bir|rezonans|halı|göstərdiyində because when the Allahuakbar that comes out of your tongue Çünki dilindən çıxan Allah-u Əkbər ilə evdəki atomların titrəyişi bir-birinə uyğunlaşaraq bir rezonans vəziyyəti göstərdiyində,

ev de dayanamıyor. O da titriyor demek ki. ev|də|dözə bilmir|o|da|titrəyir|demək|ki The house can't stand either. It means he's shaking. ev də dözə bilmir. O da titrəyir deməkdir.

Sahabe Efendilerimizden, hatta tâbiînden bir kısmı səhabə|Efəndilərimizdən|hətta|tabe olanlardan|bir|qismi Some of our Companions, even their followers Sahabələrimizdən, hətta tabiindən bir qismi

namaza duracağı zaman renkten renge girdiği oluyor namaz|duracağı|zaman|renkten|renge|girdiği|olur when they were about to perform salah namaza duracağı zaman rəngdən rəngə girdiyi olur

ve ona ''Neden bu haldesin?'' diye sorulduğunda ve|ona|neden|bu|haldesin|diye|sorulduğunda and other people ask "why are you in such a state?" və ona ''Niyə bu haldasan?'' deyə sorulduğunda

''Ben biraz sonra kimin huzuruna çıkacağım biliyor musun?'' ben|biraz|sonra|kimin|huzuruna|çıkacağım|biliyor|musun they would answer "do you know whom I'm about to be in the presence of?" ''Mən bir az sonra kimin huzuruna çıxacağımı bilirsən?''

Konsantre olamamamız da başka bir etken de son namazımız olduğunu düşünmüyoruz. konsantre|olamamamız|da|başka|bir|etken|de|son|namazımız|olduğunu|düşünmüyoruz and another thing about why we can't concentrate is.. Konsentrasiya edə bilməməyimiz də başqa bir amil də son namazımız olduğunu düşünmürük.

''Ömrümüzde senet var. Geleceğim garanti altında ve daha önümde birçok ibadet var.'' gibi |Dokument||||||||||| ömrümüzde|senet|var|geleceğim|garanti|altında|ve|daha|önümde|birçok|ibadet|var|gibi "Wir haben einen Schuldschein auf unser Leben, meine Zukunft ist gesichert und ich habe noch viele Gottesdienste vor mir. like we have a contract about our life ''Ömrümüzde sənət var. Gələcəyim təminat altındadır və daha önümde bir çox ibadət var.'' kimi

bir vehme, bir kuruntuya kapılıyoruz. |einem Wahn||Einbildung|wir geraten bir|vehme|bir|kuruntuya|kapılıyoruz eine Täuschung, eine Täuschung. we fall into a delusion, a delusion. bir vehmə, bir kuruntuya qapılırıq.

Düşünün az sonra ölüm riski çok yüksek bir ameliyata gireceksin. ||||Risiko||||| düşünün|az|sonra|ölüm|riski|çok|yüksek|bir|ameliyata|gireceksin imagine that you're about to enter a surgery with a very high death risk Düşünün, az sonra ölüm riski çox yüksək bir əməliyyata girəcəksiniz.

Kalp atışının devam edip etmeyeceği meçhul. Tam ondan önce kıldığın namazı hayal etsen |||||unbekannt||||||| kalp|atışının|devam|edip|etmeyeceği|meçhul|tam|ondan|önce|kıldığın|namazı|hayal|etsen Sie wissen nicht, ob der Herzschlag anhalten wird. Stellen Sie sich das Gebet vor, das Sie kurz zuvor gesprochen haben. you don't know if your heart is going to keep beating Ürək atışının davam edib etməyəcəyi məlum deyil. Tam ondan əvvəl qıldığınız namazı təsəvvür etsəniz

ve bütün namazlarda aynı lezzeti yakalamaya çalışsan nasıl olur? və|bütün|namazlarda|eyni|ləzzəti|qavuşmağa|çalışsan|necə|olur und versuchen, in all Ihren Gebeten denselben Geschmack zu treffen? and try to catch the same feeling with all your prayers.. və bütün namazlarda eyni zövqü tutmağa çalışsan necə olar?

Efendimiz (asm) kendisinden tavsiye isteyen bir Sahabeye, Peyğəmbərimiz|ona Allahın salavatı və salamı olsun|özündən|tövsiyə|istəyən|bir|səhabəyə The Prophet (pbuh) asked a Companion for advice, Peyğəmbərimiz (asm) özündən məsləhət istəyən bir səhabəyə,

''Namaza duracağın zaman o namazı ömrünün son namazı bil.'' namaza|duracağın|zaman|o|namazı|ömrünün|son|namazı|bil He said "when you're about to perform salah ''Namaza duracağın zaman o namazı ömrünün son namazı bil.''

diye nasihat eder. deyə|nəsihət|edir he advises. deyə nəsihət edir.

Bu konuların ve konuştuğumuz bütün parçaların tamamına birden kuvvet verecek olan şeye bu|konuların|ve|konuştuğumuz|bütün|parçaların|tamamına|birden|kuvvet|verecek|olan|şeye If we were to name the solution to all of the topics that we just talked Bu mövzuların və danışdığımız bütün parçaların tamamına birdən güc verəcək olan şey

''İman'' dersek eğer, namazdaki huşu ve konsantrenizde Glaube||||Andacht|| |dersek|eğer|namazdaki|huşu|ve|konsantrenizde Wenn wir "Iman" sagen, meinen wir die Ehrfurcht und Konzentration beim Gebet. if we were to name that as "imaan" ''İman'' desək, namazdakı huşu və konsantrasiya ilə

en büyük problem demek ki iman zafiyeti hastalığı oluyor. ||||||Glaubensschwäche|| en|büyük|problem|demek|ki|iman|zafiyeti|hastalığı|oluyor Das größte Problem ist also die Krankheit der Glaubensschwäche. The biggest problem is that it is a disease of weakness of faith. ən böyük problem demək ki, iman zəifliyi xəstəliyi olur.

çünkü neye, niçin, nasıl, ne şekilde inandığımıza, iman ettiğimizi yeterince bilsek, çünkü|neye|niçin|nasıl|ne|şekilde|inandığımıza|iman|ettiğimizi|yeterince|bilsek Because if we fully know who do we pray, why do we pray and how do we pray çünki nəye, niyə, necə, hansı şəkildə inandığımıza, iman etdiyimizi kifayət qədər bilsək,

sürekli görülüyor olduğumuz mülahazasıyla hareket eder, namazı da öyle kılarız. |||mit der Überlegung|||||| daim|görüldüğü|olduğumuz|düşüncesiyle|hareket|eder|namazı|da|öyle|kılacağız Wir handeln in dem Bewusstsein, dass wir ständig gesehen werden, und verrichten die Gebete auf diese Weise. then we would act as if we're constantly seen and pray according to that davamızda davamızda görünür olduğumuz düşüncəsi ilə hərəkət edər, namazı da elə qlarıq.

Bir insanın bu ufka yaklaşması için de mutlaka ve mutlaka |||Horizont|||||| bir|insanın|bu|ufka|yaklaşması|için|de|mütləq|və|mütləq it is a must to cut all ties with unnecessary works,unnecessary talks and gossips Bir insanın bu ufqa yaxınlaşması üçün mütləq və mütləq

iman zafiyeti hastalığını çözmesi için, gündelik gereksiz bütün işlerle, iman|zəifliyi|xəstəliyini|həll etməsi|üçün|gündəlik|lazımsız|bütün|işlərlə with all the unnecessary daily chores, to solve the sickness of weakness of faith, iman zəifliyi xəstəliyini həll etməsi üçün, gündəlik lazımsız bütün işlərlə,

bütün muhabbetlerle, bütün dedikodu ve gıybetlerle ilişkisini keserek, |Gesprächen||||mit Klatsch|| bütün|sevgilərlə|bütün|dedikodu|və|qeybətlərlə|əlaqəsini|kəsərək indem sie alle Gespräche, jeden Klatsch und jede Verleumdung unterbinden, By cutting off his relationship with all conversations, all gossip and backbiting, bütün sevgilərlə, bütün dedikodu və qeybətlə əlaqəsini kəsərək,

kendisini okuma, Kur'an, tefekkür cihetinde programlar yapması şarttır. |||Nachdenken|in Richtung||| özünü|oxuma|Quran|düşünmə|baxımından|proqramlar|etməsi|şərtdir Es ist wichtig, Programme in Richtung Lesen, Koran und Kontemplation zu erstellen. and start making plans on reading, qur'an, tafakkur özünü oxuma, Qur'an, düşüncə istiqamətində proqramlar hazırlaması şərtdir.

Bu dünyada yaşarken Rabbini hakkıyla tanıyıp, Mârifetullâh ilmini öğrenemeyeceksen, ||||||Gotteserkenntnis|| bu|dünyada|yaşarkən|Rəbbini|haqqıyla|tanıyıb|Allahı tanıma|elm|öyrənə bilməyəcəksən Wenn du nicht in der Lage bist, deinen Herrn richtig zu erkennen und das Wissen von Mârifatullâh zu erlernen, während du in dieser Welt lebst, if you're not going to know your Rabb well and learn the knowledge of ma'rifatullah in this world Bu dünyada yaşayarkən Rəbbini haqqıyla tanıyıb, Mərifətullah elmində öyrənə bilməyəcəksənsə,

ölünce mi öğrenmeyi bekliyorsun? wenn du stirbst|||wartest du ölüncə|-mi|öyrənməyi|gözləyirsən are you expecting to learn when you die? öləndəmi öyrənməyi gözləyirsən?

PAR_TRANS:gpt-4o-mini=3.25 PAR_CWT:B7ebVoGS=12.05 az:B7ebVoGS openai.2025-02-07 ai_request(all=58 err=0.00%) translation(all=115 err=0.00%) cwt(all=1009 err=1.98%)