Hayallerinize ve Hislerinize Güvenin | Öykü GÜRMAN | TEDxAnkara
Çeviri: Nadya Alasad Gözden geçirme: Figen Ergürbüz
Translation: Nadya Alasad Review: Figen Ergürbüz
Üç buçuk dakikalık bir internet videosuyla bir müzik videosuyla...
في فيديو موسيقي من ثلاث لأربعة دقائق
With a three and a half minute internet video and a music video ...
sizlerin karşısına çıktık ve popüler olduk.
خرجنا أمامكم واشتهرنا
we appeared before you and became popular.
Şimdi hep anlatmak istediğim bir şey vardı...
الآن هناك شيء لطالما أردت قوله
Now there was something I always wanted to say ...
Bu üç buçuk dakikalık müzik videosu
هذا الفيديو الموسيقى القصير
This three and a half minute music video
popüler olmamızı sağlarken
بينما كان يجعلنا مشهورين
while keeping us popular
sanatçı olmamızı da sağlar mı?
Does it enable us to be artists?
Bakış açısına bağlı. Sanat çok evrensel bir değer.
إنه يعتمد على منظورك، الفن له قيمة عالمية
It depends on the point of view. Art is a very universal value.
Lakin nereden baktığınıza bağlı.
لكنه يرتبط بمنظورك له
However, it depends on where you look at it.
Biz Berk ile birlikte müziğin içine doğduk
أنا وبيرك كنا مولعين جدًا بالموسيقى
We were born into music with Berk
ve Berk 8 yaşında gitar çalmaya başladı.
بدأ بيرك بتعلم العزف على الجيتار في سن الثامنة
and Berk started playing guitar at the age of 8.
Ben de ondan görüp gitar çalmak istedim.
وأنا من مشاهدته أردت تعلم الجيتار
I wanted to see him and play the guitar.
Sonra akorları, her şeyi, kendim deşifre ediyorum.
رويدا رويدا بدأت بتعلم الكوردات وكل شيء بنفسي
Then I decipher the chords, everything, myself.
Sen başka bir enstrüman çal, aynı evde iki gitarist olmaz dedi.
ثم قلت أوجدي لنفسك آلة موسيقية أخرى لا يمكن أن يتواجد عازفي جيتار في منزل واحد
He said play another instrument, there are no two guitarists in the same house.
Piyano'ya yöneldim.
توجهت إلى البيانو
I headed for the piano.
Rus ekolünden gelen bir hocam vardı biraz sinirliydi...
كان لي معلم بيانو من المدرسة الروسية ولكنه قد كان عصبيا بعض الشيء
I had a Russian teacher who was a bit angry.
ve piyanodan vazgeçmek durumda kaldım.
اضطررت لترك البيانو
and I had to give up the piano.
Sonrasında keman çalmaya başladım.
بعد ذلك بدأت في تعلم آلة الكمان
Then I started playing the violin.
Aslında hayatımın enstrümanını bulmuş oldum, keman.
في الحقيقة وجدت آلة حياتي، الكمان
Actually, I have found the instrument of my life, the violin.
Hayat bir dengeydi, keman çalmak için dengede durmak gerekiyordu.
كانت الحياة متوازنة وهذا ما يتطلبه عزف الكمان، أن تكون متزنا
Life was a balance, it was necessary to balance to play the violin.
Ve 15 yaşında keman çalmaya başlayınca
وبدأت بعزف الكمان بعمر الخامسة عشر
And when he started playing the violin at the age of 15
lise hayatım,
الحياة الثانوية
my high school life,
Pera Güzel Sanatlar Lisesi birincilikle bitti.
أنهيتها بترتيب الأولى على الصف بمدرسة بيرا للفنون الجميلة
Pera Fine Arts High School finished first.
Geldik konservatuvar sınavlarına
وصلنا لاختبارات المعهد الموسيقي
We came to the conservatory exams
üniversite çağına.
بعمر الجامعة
to college age.
Konservatuvar sınavına
المعهد الموسيقي
Conservatory exam
tam girmeye yaklaşırken
عندما اقتربت جدًا من الوصول
just approaching to enter
Kemal hocam, Cihat Aşkın dedi ki;
قال معلم الكمان جيهات اشكين:
My teacher Kemal, Cihat Aşkın said;
"Dünyaca ünlü bir keman virtüözü
عازف الكمان الشهير
"A world famous violin virtuoso
Shlomo Mintz önderliğinde Ortadoğu'da
شلومو مينتز يتواجد في الشرق الأوسط
In the Middle East under the leadership of Shlomo Mintz
Telaviv'e yakın bir köydeki busta
في قرية قرب تل ابيب
Busta in a village near Telaviv
keman workshop var".
يقيم ورشات عمل لتعلم الكمان
Master classa gideceğiz ve orada keman çalacaksınız dedi.
قال سنذهب كبعثة رئيسية وستعزفون هنالك الكمان
He said we will go to master class and play the violin there.
Tamam, yatıyorum keman, kalkıyorum keman,
حسنا أنا أنام على الكمان وأستيقظ عليه
Okay, I lay violin, I get up violin,
keman çalıyorum,
وأعزفه
çok seviyorum keman çalmayı
أحب العزف على الكمان
I love playing the violin
bütün hayalim keman çalmak üzerine kurulu.
بنيت جميع أحلامي على عزفه
my whole dream is to play the violin.
Hayatımı bunun üzerine aslında ilerletmek istiyorum.
أريد أن أقضي حياتي في هذا
I actually want to move my life forward on this.
Gittik ve ben oraya gittiğim zaman,
ذهبنا وحينما كنت هنالك
We went and when I got there
durdum, dedim ki;
توقفت وقلت لنفسي
I stopped, I said
''Ben keman çalmayacağım galiba
أنا غالبا لن أعزف على الكمان
`` I guess I'm not going to play the violin
çünkü benden yaşça çok küçük
لأن هناك من هم أصغر مني عمرا
because he is younger than me
Japon, Alman çocuklar
أطفال يابانييون وألمان
Mendelssohn keman konçertosu çalıyorlar.
انهم يعزفون حتى الـ Mendelssohn *مقطوعه كلاسيكية
Klasik müzik dinleyenleriniz vardır
وهناك مستمعون للموسيقى الكلاسيكية
You have those who listen to classical music
Mendelssohn keman konçertosu çok zordur
وعزف الكونشرتو لمندلسون صعبة للغاية
ve gerçekten benden yaşça küçük çocukların
هم بالفعل أطفال أصغر مني سنا
and really children younger than me
o keman konçertosunu çaldıklarını görünce
عندما رأيتهم يعزفون الكونشرتو
When I saw them play that violin concerto
kendime güvenim gitti.
اهتزت ثقتي بنفسي
my confidence is gone.
Bu bir hayal kırıklığıydı, bir başarısızlıktı, mutsuzluktu.
خيبة الأمل هذه والفشل والتعاسة
It was a disappointment, a failure, an unhappiness.
Ve kendime aslında başka bir çıkış yolu bulmam gerektiğini düşünmüştüm.
كان يتوجب علي أن أفكر بإيجاد مخرج آخر لي
And I thought I had to actually find another way out for myself.
Gel gelelim iki buçuk ayın sonunda
في نهاية الشهرين ونصف
Come on, at the end of two and a half months
ben tabii konser biletleri satmaya başladım
بالطبع بدأت في بيع تذاكر الحفل
Of course I started selling concert tickets
keman çalıyorum ama kendime.
بدأت بالعزف ولكن لنفسي
I play the violin but to myself.
Sadece kendime çalıyorum.
فقط لنفسي بدأت بالعزف
I'm just playing to myself.
Sonra dedim ki;
بعدها قلت
Then I said;
ben konser biletleri satayım
لأبيع تذاكر الحفل
I'll sell concert tickets
bir şekilde konserleri takip edeyim.
وبشكل ما سأتابع الحفل الموسيقي
let me follow the concerts somehow
Shlomo Mintz dedi ki;
شلومو مينتز قال:
Shlomo Mintz said;
çıkış yolu ve bu yol haritasını
"خريطة الخروج والطريق
the way out and this road map
gösterenlerden biridir.
هي أحد الدلالات
It is one of the demonstrators.
Şarkı söylemek isteyen var mı? dedi.
هل هناك من يريد غناء أغنية"
Does anyone want to sing? said.
Ben hemen el kaldırdım
رفعت يدي على الفور
I immediately raised my hand
ve bir Azeri türkü söyledim, Akşam Mahnısı.
وقمت بغناء أغنيه تركيه شعبيه أغنية "Akşam Mahnısı"
and I sang an Azeri song, Evening Mahnisi.
Bunu söyledikten sonra
بعدما قمت بالغناء
herkes sessiz bir şekilde durdu baktı
صمت الجميع لوهلة
Everyone stood silent and looked
ve ben dedim ki, ''Eyvah keman çalamadım
قلت لنفسي يا إلهي لم أعزف على الكمان
And I said, `` Alas I couldn't play the violin
şarkı da söyleyemedim galiba'' dedim.
وغالبا لم أستطع الغناء أيضا
I guess I couldn't sing either, '' I said.
Sonra aynı Amerikan filmlerindeki gibi, o sahneleri çok severim.
فجأة كالأفلام الأمريكية توالت الصفقات
Then, just like in American movies, I love those scenes.
Böyle bir alkış koptu
بدأ التصفيق هكذا
There was such an applause
ve herkes sesime hayran bir şekilde
بدا الجميع معجبا بصوتي
and everyone admires my voice
Shlomo Mintz bana dedi ki;
قال لي شلومو مينتز:
Shlomo Mintz said to me;
''Sen keman çalma, şarkı söyle.''
"لا تعزفي الكمان بل غني"
"You don't play the violin, sing."
Öyle demedi tabii.
لم يقل هذا طبعا
He didn't say that, of course.
Keman çalmaya devam edebilirsin dedi.
قال: "يمكنك البدأ بعزف الكمان
He said you can continue playing the violin.
Fakat 18 yaşındasın ve ses eğitimi için
ولكنك في الثامنة عشرة وبالنسبة لصوتك
But you're 18 and for vocal training
çok uygun bir yaştasın
فعمرك جيد جدا للتدريب الصوتي
You are a very suitable age
lütfen İstanbul'a döndüğünde
من فضلك حين تعودي لأسطنبول
Please when you return to Istanbul
konservatuvarın ses eğitimi bölümüne gir'' dedi.
انضمي للمعهد الموسيقي قسم التدريب الصوتي"
Enter the vocal training section of the conservatory.
Geldik, konservatuvarın ses eğitimi bölümü ve konservatuvar sınavlarına hazırlandım.
عدنا، وكنت أستعد لاختبار قسم التدريب الصوتي
We came, I prepared for the vocal education department of the conservatory and the conservatory exams.
Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği
بالموسيقى الفنية الموسيقى الكلاسيكية
Turkish Folk Music, Turkish Classical Music
napolitenler, aryalar,
نابوليتان وأرياس
Neapolitan arias,
çok çeşitli bir repertuvar hazırladım
لقد أعددت مجموعة واسعة من الذخيرة
ve jüri'nin karşısına geçtim.
وعبرت لجنة التحكيم
and I went in front of the jury.
Alaeddin Yavaşça, Selahattin İçli, Erol Uras çok değerli hocalarımız var.
علاء الدين يافاشا وصلاح الدين إيسلي وإيرول اوراس معلمون أفاضل للغاية
Sonradan Türkiye'nin çok iyi bir tenoru
في وقت لاحق ملحن جيد جدا في تركيا
Later he is a very good tenor of Turkey
Erol Uras dedi ki;
ايرول اوراس قال لي:
Erol Uras said;
''Kızım sen bir enstrüman çalıyor musun?''
"يا ابنتي هل تعزفين على آلة موسيقية"
`` Daughter, do you play an instrument? ''
'' Evet hocam çalıyorum
قلت: نعم يامعلمي أعزف
'' Yes teacher, I am playing
keman çalıyorum, hocam'', dedim.
أعزف على الكمان
I play the violin, teacher, '' I said.
Dönüp, yanındaki hocalar dedi ki;
التفت وقال للمعلمين:
He turned and said the teachers next to him;
''Efendim ağır şey çeker gibi
"سيدي كما تسحب الشيء الثقيل
`` Sir like pulling a heavy thing
yay çeker gibi şarkı söylüyor
تغني وكأنها تسحب القوس
sings like pulling a bow
değil mi?'' dedi ve orada
أليس كذلك؟"
isn't it? '' he said and there
Shlomo Mitz söylediği o cümle
بسبب الجملة التي قالها شلومو مينتز
That sentence Shlomo Mitz said
benim konservatuvarı kazanmama
كانت السبب في فوزي بالمعهد الموسيقي
my not winning the conservatory
sebep oldu aslında.
it actually caused.
İyi ki de ses eğitimi bölümünü seçmiştim
أنا سعيدة لاختياري في قسم التدريب الصوتي
Fortunately, I chose the vocal education department.
ve bunu söyledikten sonra
وبعد ذلك الحوار
and after saying that
bu diyalogtan sonra
ben bile tutup ses eğitimi bölümü
تمسكت في قسم التدريب الصوتي
Even I keep vocal training
sınavında keman çaldım.
وعزفت الكمان أيضا
I played violin in the exam.
Sonrasında ağustos ayı,
بعد آب "اغسطس"
Then August,
İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü
الحرم الجامعي لجامعة إسطنبول التقنية
konservatuvarın olduğu bina,
مبنى المعهد الموسيقي
the building where the conservatory is,
bir yokuş var yokuştan aşağı indim.
ذهبت إلى الأسفل
There is a slope, I went down the slope.
2000 kişi müracaat ediyor ama
يتقدم 2000 شخص
2000 people apply but
sadece 12 kişi alıyorlar.
ولكن فقط 12 يتم قبولهم
Koştum, cama baktım bir kağıt ve kağıdın en üstünde Öykü Gürman yazıyor.
ركضت ونظرت إلى النافذة على الورقة يكتب اسمي في الجزء العلوي
I ran, looked at the glass, and on the top of the paper, Öykü Gürman is written.
O kadar heyecanlandım
كنت متحمسة جدا
I'm so excited
ve o kadar duygulandım ki.
وعاطفية كذلك
and I was so touched.
Ne kadar doğru
شعرت و كأني كنت في المكان الصحيح
bir yerde olduğumu hissettim
I felt I was somewhere
hayatımın dönüm noktalarından biriydi,
كانت أحد نقاط التحول في حياتي
it was one of the turning points in my life,
konservatuvarı kazanmıştım.
لقد فزت بالمعهد الموسيقي
I won the conservatory.
Bu okulu ya 4 yılda bitireceğim
سأنهي الدراسة خلال أربعة سنوات
I will finish this school in either 4 years
ya hiç bitiremeyeceğim dedim
أو لن أنهيها أبدا
I said I will never finish
çünkü hep Flamenko dinliyordum.
لأنني كنت دائماً أستمع إلى الفلامنكو
because I was always listening to flamenco.
Ve terennümler, Düm Düm Tekteler,
ويهتفون، دوم دوم تك تك ....
And chants, Düm Düm Tekteler,
ten Nadir Nadi düm tek tekte
ten Nadir Nadi düm in one
nadir, nadu, düm tek tek...
rare, nadu, dump one by one ...
Sürekli terennüm halinde dedim ki;
قلت في الهتاف المستمر
I said in my chanting all the time;
flamenko dinliyorum
أنا أستمع إلى الفلامنكو
ve halk müziğini sanat müziğini
سأدمجها مع الموسيقى الشعبية والفنية
and folk music art music
Flamenko ile birleştireceğim.
I will combine it with flamenco.
Konservatuvarı bitirdikten sonra okulu da birincilikle bitirdim.
بعدما أنهيت المعهد الموسيقي والدراسة بترتيب الأولى
After I finished the conservatory, I finished the school with the first place.
Bir 4 yıl kadar müzik öğretmenliği yaptığım yuvada.
كنت أقوم بتدريس الموسيقى لأربعة سنوات في منزلي
At the kindergarten where I taught music for 4 years.
Ama çok tereddütlerim vardı
ولكن كان لدي الكثير من الترددات
But I had a lot of hesitations
çünkü yetmiyordu
لأنه لم يكفي
because it was not enough
ve bir şey yapmalıydık
يجب أن أفعل شيئا
and we should have done something
ve hayalimiz aslında bizim kültürümüze
وحلمنا في الأصل ثقافتنا
and our dream is actually our culture
ait olan türküleri ve şarkıları
دمج الفلامنكو مع الموسيقى الشعبيه الكلاسيكيه
The folk songs and songs that belong
Flamenko müzikle birleştirmek
Combining flamenco with music
aslında flamenkonun da
كان فعلا لتوضيح
actually flamenco
bizim halk müziğimiz olduğunu anlatmaktı.
أن موسيقانا الشعبية هي الفلامنكو الخاصة بنا
to explain that we have folk music.
Berk askerden döndü,
عاد بيرك من العسكريه
Berk returned from the soldier,
Sevilla'da yaşamıştı üç buçuk yıl kadar
عاش في إشبيلية لمدة تصل إلى ثلاث سنوات ونصف
He lived in Seville for three and a half years
dedi ki; ''Öykü Muhsin Bey diye bir film var
قال: "اويكو السيد محسن لديه فلم
he said `` There is a movie called Öykü Muhsin Bey
Uğur Yücel ve Şener Şen oynuyor
اسمه السيد محسن
Uğur Yücel and Şener Şen are playing
orada Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e
ويوجد به Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel'e
there to Uğur Yücel, Şener Şen, Uğur Yücel
Evlerin Önü Boyalı Direk
ويقوم Uğur Yücel بغناء Evlerin Önü Boyalı Direk
Painted Front of Houses
türküsünü söyletiyor,
makes you sing your song,
gel bunu bir yapalım.'' dedi.
لنفعلها"
Hay hay dedim, yaptık
قلت حسنا نفعلها
ve 20 milyon tıklandı.
وحصلت على 20 مليون نقرة
and 20 million clicks.
Aslında o üç buçuk dakika ile
في الواقع أن الثلاث دقائق ونصف جعلت هذه الفتاة الشهيرة
Actually with those three and a half minutes
meşhur oldu bu kız
oradan yürür dediğinizin altında
كانت رحلة شاقة
under what you say walk from there
gerçekten çok uzun bir çalışma emek var.
كان حقا العمل طويلا والجهد كبيرا
There is a really long work effort.
Ve biz türkü yaptık, konserler, ün, şan, şöhret, para...
وفعلناها، الحفلات الموسيقية والشهرة والمجد والمال ...
And we performed folk songs, concerts, fame, fame, fame, money ...
Harika, harika, her şey çok harika gidiyor.
رائع كل شيء يسير على نحو رائع
Great, great, everything is going so great.
Sonra Popüler Kültür bize dedi ki; 2. bir şarkı yapmanız gerekiyor.
ثم قالوا أننا نحتاج إلى تقديم أغنية أخرى
Then Popular Culture told us; 2. You have to make a song.
Türküyü yapmıştık ya
قلت نحن قدمنا الموسيقى الشعبية والآن حان وقت الفنية
We made the song
sanat müziği de yapalım dedim.
I said let's make art music too.
Seni ben unutmak istemedim ki'yi yaptık.
لم أكن أريد أن أنساها
I did not want to forget you that we did.
O zaman da harikayız,
وحينها كنا رائعين
Then we are great too,
yine ün, şan, şöhret
مرة أخرى الشهرة والمجد
fame, glory, fame again
her şey çok harika, fakat derken
كل شيء رائع، ولكن
Everything is so wonderful, but just by saying
şarkının etkisi azalmaya başladı
بدأ تأثير الأغنية في الانخفاض
the effect of the song began to wane
ve duraksama dönemi başladı...
وبدأت فترة التوقف ...
and the period of hesitation has begun ...
2011-2012-2013
مرت 2011 و2012 و2013
2014 yılında telefon çaldı.
وفي 2014 دق الهاتف
"Öykü hanım, yapım şirketi arıyor
أنسه اويكو شركة انتاج تحدثك
"Mrs. Öykü is looking for a production company
Urfalıyam Ezelden diye bir dizi var,
هناك مسلسل تلفزيوني "Urfalıyam Ezelden"
orada şarkı söylemenizi
نريدك أن تغني
to sing there
türkü söylemenizi istiyoruz
aynı zamanda
كان دور فتاة تخرجت من المعهد الموسيقي
same time
konservatuvar mezunu bir kız, dedi.
“She's a conservatory graduate,” he said.
Iş buldum, dedim iş buldum.
قلت لقد وجدت عملا! وجدت عملا
I found a job, I said, I found a job.
Konservatuvar mezunu bir kız oynayacağım
سأمثل دور فتاة خريجة المعهد الموسيقي
ve idealist olarak yapmak istediğim
كان مثاليا
and what I want to do idealistically
her şeyi yapacağım, türkü söyleyeceğim
سأفعل كل شيء، وسأغني
I will do everything, I will sing a song
uzun hava söyleyeceğim...
بذلنا قصارى جهدنا لكن
I'll sing long air ...
O kadar çalıştık, emek verdik
We worked so hard, we worked hard
dizi 11 bölümde bitti.
توقف المسلسل عند الحلقة الحادية عشر
Çünkü yapım şirketi ve kanal karar verdi
بقرار من شركة الإنتاج والقناة تم إنهاء المسلسل
Because the production company and the channel decided
dizi bitti.
the series is over.
Gel gelelim, yine bir hayal kırıklığı
وخيبة أمل أخرى
Come on, it's a disappointment again
ama yine vazgeçemiyorum hep devam ediyorum
لكن مجددا لم أستسلم
But I can't give up again, I always keep going
hep devam ediyorum,
واصلت التقدم
I always continue
üretmeye, çalışmaya, sabretmeye,
بالتعلم والعزف والصبر
to produce, to work, to be patient,
ahlakımı bozmamaya
وألا أفسد صبري
not to spoil my morality
duruşumdan ödün vermemeye,
موقفي وتضحيتي
not to compromise my stance,
hep devam ediyorum devam ederken
دائما كنت أواصل وأواصل السعي
I always continue while continuing
bu arada bir albüm yaptım.
خلال ذلك قمت بعمل ألبوم
By the way, I made an album.
2014-2015-2016-2017 telefon çaldı.
مضت 2014 و2015 و2016 وفي 2017 رن هاتفي
2014-2015-2016-2017 the phone rang.
Yapım şirketi. Biz proje yapıyoruz Sen Anlat Karadeniz Projesi...
شركة الإنتاج نحن لدينا مشروع مسلسل "sen anlat karadiniz"
Production company. We are doing a project You Tell Black Sea Project ...
Aman Allahım. Ve orada,
قل يا إلهي
My God. And there
''Şive yapabiliyor musunuz?''dedi...
قالوا هل بإمكانك إتقان لهجة البحر الاسود؟
He said, `` Can you dial up? ''
Dedim, ''Yaparım yaparım
قلت نعم أستطيع فعلها
I said, `` I do, I do
şive yaparım'', böyle konuşuyorum
سأفعلها وأتقن اللهجة
I dialect '', I speak like this
ama ''şive yaparım,''dedim.
قلت نعم أفعلها
but I said "I will accede.
"Oy nenem yarabbi!" dedim.
قلت: ياجدتي !! يا إلهي !!
"Oh my dear!" I said.
''Oy nenem yarabbi!''
Ondan sonra, bir audition metni var.
بعد ذلك، لديك نص الاختبار
After that, there is an audition text.
Tabii ki şirkete davet edildim
بالطبع دعيت إلى الشركة
Of course I was invited to the company
ve deneme çekimi yapacağız.
سنقوم بعمل لقطة تجريبية
and we will do a test shot.
Bu karakteri oynayıp oynamadığı mı test edecekler
ويختبروني ما إن كنت سأستطيع أداء هذه الشخصية؟
They will test whether he plays this character or not
çünkü çok ağır bir sorumluluk.
لأنها مسؤولية ثقيلة جدا
because it is a heavy responsibility.
Tabii karakter şarkı da söylüyor,
بالطبع تغني الشخصية أيضًا
Of course the character sings too,
çok mutluyum.
سعدت جدا
I am so happy.
Şirketten içeri girdim, dedim ki;
دخلت إلى الشركة وقلت
I went inside the company, I said;
''Evet ezberimi yaptım, her şey çok iyi
"نعم، لقد حفظت، كل شيء جيد جدًا ومتحمسة جدا
`` Yeah I did it by heart, everything is so good
çok heyecanlıyım.
لأن الاشخاص الذين يقومون بأشياء يحبونها يتحمسون
I am very excited.
Ben çünkü işini aşkla yapan insanların heyecanını ölüyorum.
I am dying the excitement of people who do their job with love
Bende onlardan biriyim.
وأنا واحدة منهم
I am one of them too.
İşimi aşkla yaptığım için çok heyecanlanıyorum.
متحمسة جدا لأعمل بما يثير شغفي"
I'm so excited that I'm doing my job with love.
Çalıştım, yapacağım,''dedim. Bir baktım Osman Sınav.
لقد اجتهدت وسأفعلها نظرت ووجدت Osman Sınav
I worked and I will do it, '' I said. I looked, Osman Exam.
Osman Sınav karşımda.
Osman Sınav هو أمامي
Osman Exam is in front of me.
Ama o bilgeliğiyle ve öğretici yanıyla,
لكن بحكمته وتعليمه
But with his wisdom and teaching
o babacan tavrıyla, o kadar beni rahatlattı ki.
وموقفه الأبوي هدأني
he comforted me so much with his fatherly demeanor.
Bana inandığını söyledi.
قال إنه يؤمن بي
He said he believed me.
Ve "3 2 1 kayıt" dedi.
وقال: "3 2 1 سجل"
And he said "3 2 1 record".
Ben oynadım, türkü söyledim.
لقد لعبت الدور، وغنيت الأغاني الشعبية
Sonra, audition bittikten sonra,
ثم، بعد انتهاء الاختبار
Then, after the audition is over,
saat 2'de girdim oraya,
جئت في الساعة 2:00
I entered there at 2 o'clock,
çıktım saat 7'de.
خرجت في الساعة 7:00
Yani şizofrenik bir durum, size anlatamam.
يعني حالة فصام، لا أستطيع أن اشرحها لكم
So it's a schizophrenic situation, I can't tell you.
Gülüyorum, ağlıyorum.
أضحك، أبكي
I laugh, I cry.
Bir sürü duygu geçişleri yaşıyorum
أواجه الكثير من التحولات العاطفية
I'm experiencing a lot of emotion shifts
ama kendimi kanıtlamam lazım Osman Sınav'a.
ولكن يجب أن أثبت نفسي لـ Osman Sınav
but I have to prove myself to Osman Exam.
Ve sonrasında, oradan ayrılırken dedim ki;
وعندما غادرت، قلت:
And then, as I was leaving, I said;
"Bana olmadığını iki gün içinde
"لو لم يتم اختياري أخبرني في غضون يومين"
"In two days that it wasn't me
söyler misiniz" dedim.
Can you tell me? "I said.
Neden olmadığını söylemek istedim
أردت أن أقول لماذا لا
I wanted to say why not
çünkü o zaman daha çabuk arıyorlar.
لكنهم سيبحثون أسرع
because then they search quicker.
Aradılar, telefonum çaldı.
رن هاتفي
They called, my phone rang.
Çok heyecanlıyım.
متحمسه جدا
I am very excited.
"Acaba rolü aldım mı? Asiye Kaleli ben mi olacağım?" diye...
أتساءل ما إذا كنت قد توليت الدور؟ هل سأكون آسيا كاليلي
"I wonder if I got the role? Will I be Asiye Kaleli?" that ...
Menajerim dedi ki; ''Bizim Asiyemiz sensin.''
قال وكيل أعمالي: "أنت آسيا"
O anda bir çıkış noktası ve benim için de dönüm noktasıydı.
عند هذه النقطة نقطة تحول
It was a starting point at that moment and a turning point for me.
Sizinle bunu paylaşmak istedim çünkü ünlü olmak değil,
شاركت هذا معك لأن الشهرة لا تهم بل الأهم أن تترك أثرا
I wanted to share this with you because not to be famous,
önemli olan iz bırakmaktır hayatta.
The important thing is to leave a mark in life.
Ben hep üretmeye devam ettim, hiç yılmadım.
لقد استمررت دائما بالمحاولة أنا لم أتوقف أبدا
I have always continued to produce, I have never been afraid.
Ve popüler kültür elbette gelip geçici ama
والشعبية هي بالطبع مؤقتة ولكن
And popular culture is temporary, of course, but
bıraktığınız ses, bıraktığınız iz kalıcı.
الصوت الذي تتركه، الممر الذي عبرته
the sound you leave, the mark you leave is permanent.
Aynen şarkılar gibi.
تماما مثل الأغاني
Just like the songs.
Öyle zannediyorum ki
افترض
I think so
bir tiyatro perdesinde, böyle bir perde de
على خشبة مسرح، مثل هذا
on a theater curtain, such a curtain too
böyle bir sahnede, eğer hoş seda
في مشهد كهذا إذا تمكنت من ترك أثر
In a scene like this, if it's nice
bir ses, bir iz bırakabilirsem...
Gerçekten ne mutlu bana.
حقا سيكون أمرًا يسعدني
How happy I am indeed.
Önemsediğim bir hikâye var.
هناك قصة تلهمني
There is a story I care about.
Picasso'nun hikâyesi.
قصة بيكاسو
Picasso bir gün restorana girer
ذهب بيكاسو يوما إلى أحد المطاعم
Picasso enters the restaurant one day
ve şef garson onu tanır.
ورآه النادل
and the chief waiter recognizes him.
Der ki "Torunlarıma, çocuklarıma, yadigâr, hatıra kalması için
قال له هل بإمكانك رسم شيء؟ لتبقى ذكرى لأحفادي وأطفالي
He says "For my grandchildren, my children, a relic, a memory
bir şey çizer misiniz?" der.
Can you draw something? "
Bir kâğıt uzatır.
ثم أعطاه ورقة
He hands a sheet of paper.
Picasso kırmaz, o kâğıdı alır
بيكاسو لم يكسره وأخذها
Picasso doesn't break, he takes the paper
ve 5 dakikada bir şeyler çizer
وخلال خمسة دقائق رسم شيئا
ve kağıdı uzatır, der ki "Bin dolar.''
وأعطاه الورقه وقال ألف دولار
and hands over the paper, says "A thousand dollars."
Şef garson da der ki,
فقال له النادل
The maitre also says,
"Aman efendim, ne bin dolar? 5 dakikada çizdiniz.
يا سيدي لماذا ألف دولار وأنت رسمتها في خمسة دقائق
"Oh sir, what a thousand dollars? You drew it in 5 minutes.
Yani, bin dolar olur mu?"
يعني أيعقل ألف دولار؟
I mean, a thousand dollars? "
Picasso hazır cevaplılığıyla bilinen bir ressam, döner, der ki,
وإجابة بيكاسو الجاهزة التف وقال له
"Sizin o 5 dakika dediğiniz
الذي قلت عنه خمسة دقائق
40 yıl artı 5 dakika."
هو 40 عاما و5 دقائق
40 years plus 5 minutes. "
Dolayısıyla, o üç buçuk dakika dediğiniz
لذلك، ما تسمونه فيديو موسيقي من ثلاث دقائق ونصف
müzik videosu, yaşım çıkacak ama
music video, my age will come out, but
üç buçuk dakika artı 35 yıl.
ثلاث دقائق ونصف زائد 35 سنة.
tres minutos y medio más 35 años.
Shlomo Mintz'ten sonra
بعد شلومو مينتز
Osman Sınav çıkışı yoluydu.
Osman Sınav كان من أخرجني
Osman Exam way out.
Benim için yol göstericilerimdi.
كان قائدي
They were my guides.
Ve üçüncü bir kişi daha var.
وهناك شخص ثالث
And there is a third person.
O da dünyanın 500 sanatçısının arasında yer alan
هو من بين 500 فنان في العالم
He is among the 500 artists of the world.
ressam Mehmet Uygun.
الرسام محمد اويغون
Ben de böyle bir hava,
كنت أتباهى
I'm also such a weather,
işte Sen Anlat Karadeniz'de
هل رأيت الأغاني التي غنيتها
here you tell me in the Black Sea
söylediğim türküler, 50 milyon tıklanmış.
بمسلسل sen anlat kara deniz حصلت على 50 مليون نقرة
The folk songs I sing have been hit by 50 million.
Toplamda 250-300 milyona yakın
In total, close to 250-300 million
bir dinleyici kitlesi olmuş
has had an audience
ve her şey çok tıklanıyor.
and everything is very clicked.
Ün bende, popüler kültür bende.
أنا مشهورة، ولدي شعبية
I have the fame, I have the popular culture.
Harika bir sesim var, oyuncuyum.
لدي صوت رائع، وممثلة
I have a great voice, I'm an actor.
Bülent İnal'la başrol oynadığım
لعبت الدور الرئيسي مع بولنت إينال في Urfalıyam Ezelden De
Where I played the lead role with Bülent İnal
Urfalıyam Ezelden'de.
Şimdi Sen Anlat Karadeniz dizisindeyim diye bir hava içinde.
Now it is in a mood that I am in the You Tell Black Sea series.
Mehmet Uygun'un misafiri olduk.
كنا ضيوف محمد اويغون
We were guests of Mehmet Uygun.
Mehmet Uygun dedi ki;
وقال:
"Ben sizi tanımıyorum
"أنا لا أعرفكم لأني لا أتابع التلفاز"
"I do not know you
çünkü ben televizyon izlemiyorum" dedi.
"Ben popüler kültür...
أنا شعبيتي ...
''Ben gece kalkıp resim yapıyorum" dedi bana.
قال: "أنا استيقظت في الليل لأرسم"
"I get up at night and paint," he said to me.
''Ha'' dedim, ''yani işte, biz de.. bu yani...''dedim.
قلت له: "ها نحن هنا يعني...
I said, "Oh," I said, "Well, here we are ... well ..."
Ben de aslında çok çaba sarf ediyorum.
أنا بالفعل بذلت الكثير من الجهد"
I am actually putting a lot of effort into it.
"Sanat nedir, Öykücüğüm?" dedi.
قال: "ما هو الفن؟"
"What is Art, My Story?" said.
Birbirimize bakıyoruz...
ونحن ننظر لبعضنا البعض...
We look at each other ...
"İnsanı insana insanca anlatan bir kavram
قلت: "مفهوم إنساني يصفه الإنسان للإنسان
"A concept that describes human beings humanly
ama bunun üzerine
لكن في هذا أستطيع التحدث كثيرًا"
but on top of that
çok da konuşabilirim, Mehmet Bey" dedim.
"Bir dakika, bir dakika" dedi.
وقال: "دقيقة واحدة
"Google'a aç" dedi.
قومي بفتح جوجل
He said "open to Google".
Ben gittikten sonra bunu yapar mısınız?
هل يمكنك القيام بذلك بعد أن أذهب؟ عديني"
Will you do this after I'm gone?
Söz verin ama bu anlatacağım şeyi.
"Google'ı aç" dedi.
قال لي قومي بفتحه
He said "open Google".
"'Art world' yaz" dedi.
وابحثي عن عالم فن
Sanat dünyası İngilizce.
عالم الفن الإنجليزي
The art world is in English.
Yazdım.
كتبتها
"Görsellere tıkla" dedi. Tıkladım. "Ne çıktı?" dedi.
"انقري على الصور" نقرت قال "ما الأمر؟"
He said, "Click the images." I clicked. "What happened?" said.
Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, heykeller, resimler...Aman Allahım harika.
فان جوغ وليوناردو دافينشي منحوتات وصور قلت يا الهي! رائع
Vango, Picasso, Leonardo Da Vinci, sculptures, paintings ... Oh my goodness is great.
Şimdi dedi, "Sanat dünyası yazar mısın? Türkçe olarak," dedi.
قال: "اكتبي عالم الفن في تركيا"
He said now, "Are you a writer for the art world? In Turkish," he said.
Yazdım. Görsellere tıkladım.
كتبت ونقرت على الصور
I wrote. I clicked on the images.
Ne göreyim? Magazin dünyası.
ماذا وجدت؟ مجلة الدنيا
What should I see? Magazine world.
Kim kiminle, nerede, nasıl, ne... şşşş...
من مع من، أين، كيف، ماذا ...
Who with whom, where, how, what ... shhh ...
Ne almış, ne giymiş, ne yapmış?
ماذا اشترى، ماذا ارتدى، ماذا فعل؟
What did she buy, what she wore, what she did
Sonra dedi ki;
وقال: "عزيزتي اويكو أترك التعليق لك"
Then he said;
"Öykücüğüm yorumu sana bırakıyorum" dedi.
He said, "My story, I leave the comment to you.
Ben de yorumu sizlere bırakıyorum.
وأنا أترك التعليق لكم
I leave the comment to you.
Teşekkürler. (Alkış)
شكرا لكم