×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

TEDx Turkey, Hayalini Yorganına Göre Uzat | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara

Hayalini Yorganına Göre Uzat | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

Sorduğunuz zaman insanlara "Hayattan ne bekliyorsunuz?" diye,

hayattan ne bekliyoruz diye bu topluluğa sorsam,

farklı cevaplar alacağımı biliyorum.

Çünkü bu topluluk Türkiye'nin aydınlık yüzü.

Ortalamayı temsil etmez,

ama dışarıya çıkıp

"Ne istersin hayatta? Hayattan en çok beklediğin şey nedir?"

diye sorsak, insanlar iki şey söylüyorlar.

Yani söyledikleri böyle değil.

Aslında para istiyorlar,

tanınan bir insan olmak istiyorlar,

paraları olursa ve tanınan bir insan olurlarsa da,

o zaman mutlu olacaklarını düşünüyorlar.

Yani başarı aslında bir anlamda

parayla,

ünlü olmakla ve güç sahibi olmakla tanımlanıyor

ve bunun sonucu olarak da,

anneler babalar da çocuklarını zaten bu formatta yetiştirmeye çalışıyor.

İyi bir okula gitsin, mezun olsun,

oradan iyi bir üniversiteye gitsin,

iyi bir işi olsun.

Yani bu "iyi"lerin hepsinin arkasında

"para kazansın", "güç sahibi olsun"

ve "tanınan bir insan olsun" demek var, bu şekilde kelimelere dökülmese de.

Şimdi ben size başarılı olmakla, kendimce, mutlu olmak arasındaki ilişkideki

biraz evvel bu hayallerle gerçekleşme arasındaki köprüyü kurmaya çalışacağım.

Son yıllarda kendi mesleklerinden sıkılan,

kariyerlerine ikinci bir yolda devam etmek isteyen insanların önemli bir bölümü

psikolojiyi kendilerine iş olarak seçtiler

ve dolayısıyla bir sahte disiplin,

sahte bilim doğdu psikoloji görüntüsü arkasında.

Hangi sosyal topluluğa girseniz, bir masaya otursanız 8-10 kişi,

mutlaka bir veya iki tane yaşam koçu çıkmaya başladı.

Yani dolayısıyla, kendi hayatlarında zorluk çeken insanların bir bölümü,

başkalarının hayatlarını düzenlemek gibi bir misyon yüklediler kendilerine

ve çok fazla tekrarlandığı için de,

hiç sorgulanmadan doğru kabul edilen birtakım sloganlar çıkmaya başladı:

"Başarmak için ne yapmak lazım,

önce kuvvetle istemek lazım."

"En büyük yolculuklar ilk adımla başlar.

Cesaret edeceksin, isteyeceksin."

Şimdi en tehlikeli yalan,

içine doğru karışmış yalandır.

Dolayısıyla tabii ki başaranların hepsi isteyenlerin arasından çıkar,

ama isteyenlerin çok azı başarılı olur.

İşte sizin bugün sabahtan bu saate kadar dinlediğiniz

ilham verici hikâyelerin kahramanları,

gerçekten istekleriyle hayalleri arasında köprü kurmuş olan insanlar.

Çünkü neden?

Buyrun bakın, burası en son olimpiyatlarda 10.000 metre koşusunun final turu.

Yani atletler elenmişler, elenmişler, elenmişler;

en sonunda da bunlar kalmış, yarışıyorlar.

Ne görüyorsunuz?

Bir şeyin farkındasınız: Bunların hepsi siyah.

Bu da 100 metre.

Usain Bolt'un arkasındakilere bakın.

Onların hepsi de siyah.

Yani şimdi demek ki buradan çıkartacağımız sonuç:

Beyazlar yeterince istemiyor,

eğer deminki, yani istemekle başarmak arasında

doğrudan bir ilişki olmuş olsa, böyle dememiz lazım.

Tabii ki öyle değil.

Nedir peki mesele?

Eğer orta veya uzun mesafe koşucusu olmak istiyorsanız,

ACTN3 genine sahip olmanız lazım.

Eğer bu gene sahip değilseniz,

ne kadar isterseniz isteyin, o düzeye çıkamazsınız.

O düzeye çıktığınız zaman,

motivasyonel faktörler rol oynamaya başlar.

Yani deminki, birinci söylemek istediğim şey bu.

"Ya bizim çocuk matematiği sevmiyor."

Veya işte, "Bizimki gece çalışıyor, gündüz çalışmıyor."

Veya "Şu yemekleri yiyor, bu yemekleri yemiyor."

Şimdi şunu sormak istiyorum:

Kadere inanıyor musunuz?

İnanıyorsunuz.

Kadere inanmanın insanı rahatlatan bir tarafı var.

Nedir;

teslimiyet, yani elimden gelen bu, gerisi yazı.

Peki rahatsız eden tarafı ne?

Madem her şey belli, o zaman çıkacak cana bunca eziyet niye

diye düşünüyor insan ister istemez.

Peki nerede yazılı kaderimiz?

Şimdi alnımızda dediğimiz zaman,

aslında doğru, yani bir bakıma.

Benim sorum doğru değil, çünkü bu inanç sistemine dönük bir soru.

İnançlarımız sorgulamadığımız doğrularımızdır,

sorguladığımız zaman inanç olmaktan çıkar.

Peki bilimsel olarak kader var mı?

Genetik piyangodan bahtınıza çıkan kaderinizdir.

Dolayısıyla o bir software'dir

ve biz ancak o software'in içindekileri gerçekleştirebiliriz,

aynen üzerimizde taşıdığımız cihazlarda olduğu gibi, bilgisayarlarımızda olduğu gibi.

Dolayısıyla, istemekle başarmak arasındaki köprünün birinci ayağı bir kere

yatkın olduğumuz bir şeyi istemektir.

"Ya herkes yapıyor, sen de yaparsın."

"Yapanların senden fazla nesi var?" gibi yaklaşımlar,

son derece yanıltıcı yaklaşımlardır.

Birinci söylemek istediğim şey bu.

Yani işte efendim, "Açılmamış kanatların gücü bilinmez,

kendini koyver, aç, bir kere ufuklara at," falan. Yani bunlar insana duyduğu zaman iyi gelir de, bunların faydası yok.

Bunların faydası yok

ve dediğim gibi en tehlikeli yalan, içine doğru karışmış yalandır

ve yalan ne kadar büyükse de, inanan o kadar çok olur.

O sebeple, başarmak için bir kere birinci adım

yatkın olduğumuz şeyi yapmaktır.

Başarı iş hayatında da, kurumlar için, insanlar için de

aslında her gün düzenli olarak yaptığımız küçük şeyleri tekrarlamaktan geçer.

Burada dinlediğiniz bütün ilham verici hikâyelerin hepsinde bu vardı.

Her gün düzenli olarak birtakım şeyleri yapmak,

küçük şeyleri her gün düzenli olarak yapmak.

Bunun adı disiplindir.

Disiplin, Türkçe'de pek hoş karşılanan bir kavram değildir.

Güçle, zorbalıkla, baskıyla eş görülür.

Hâlbuki disiplin, tutarlılıktır.

Hedeflerde, ilkelerde, performans kriterlerinde tutarlılıktır.

Dolayısıyla da insanları başarıya

her gün düzenli olarak yaptıkları küçük şeyler götürür.

Biri, söylemek istediklerimden biri bu başarıyla köprüyü kurarken.

İkincisi, başarı sağlamak için yatkın olduğumuz işi yaparken de

mutlaka zora ve zahmete katlanmamız gerekir.

Zora ve zahmete katlanmadan,

ki bundan evvel dinlediğiniz ilham verici hikâyelerin hepsinin içinde bu vardı,

zorluklarla ve zahmetle başarı geliyor.

Şimdi orta sınıf ve üst sınıf ailelerin

çocuklarını yetiştirirken tuttukları bir yol var,

"Aman çocuğumuz zorluk çekmesin, bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasın"

gibi genel bir eğilim var.

Bu, çocuklara yapılan en büyük kötülüktür.

Çünkü enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir,

biz eğer enerjimizi yatkın olduğumuz alana koyarsak

orada fark yaratma şansına sahip olabiliriz.

Yine son yıllardaki bu moda yaklaşımlardan bir tanesi de,

"Başarmak için ne lazım?

Kendine güvenmen lazım, kendine güveneceksin."

Psikoloji Amerika'da ağırlıklı olan bir disiplin olduğu için,

aslında Almanya'da kurulmuş çıkmıştır 1876'da,

laboratuvarda doğmuş bir disiplindir,

ama bugün Amerika'nın egemenliğinde olduğu için dünya da Amerika'nın gerçeklerini evrensel gerçekler olarak kabul ediyor

ve bunun sonucu olarak da

"Başarmak için kendine güveneceksin,

ne yapacaksın, gözüne bakacaksın insanların elini sıkacaksın, kuvvetle sıkacaksın,

postürünü dik tutacaksın,

sesine güvenli bir ifade vereceksin,"

efendim inanmayın.

Hiç kimse bu sebeple başarılı olmaz,

başarılı olan insanlar kendilerine güvenmeye başlarlar

ve bu özellikleri gösterirler.

Çok basitleştirirsem, başarılı olmak için ne lazım?

Birincisini söyledim: Yatkın olduğun işi yapacaksın.

İkincisini söyleyeyim, onu da söyledim: Zora ve zahmete katlanacaksın.

Üçüncüsü: İnsan ilişkilerini iyi tutacaksın.

Bu; insanlara kompliman yapmak, hoş şeyler söylemek demek değildir.

Bu; insanlara sormak ve dinlemektir, onlara samimi ilgi göstermektir,

anlattıklarının içinden yeni sorular çıkartmaktır,

kendimizi anlatmaktan çok, anlamaya çalışmaktır.

Dolayısıyla, yani motivasyonel konuşmacıların konuşmalarına giderseniz,

işte "Böyle böyle olsan da kendini böyle göreceksin"

veya işte

"Aynaya baktığın zaman böyle olduğunu hayal edeceksin"le,

insanlar bir yere varmaz.

Bunlar Çin yemeği gibi yerken lezzetlidir,

ondan sonra yediğiniz hurmalar bir süre sonra midenizi tırmalar.

"Başarı nedir?" diye bana sorarsanız,

başarı potansiyeli hayata yansıtmaktır.

Potansiyelin hayata yansıtılmasının önünde ne var?

Potansiyelin hayata yansıtılmasının önündeki en önemli faktörlerden biri bu.

Neye benziyor bu? Meşepalamutu.

Bundan binlercesi sonbaharda yerlere dökülür,

sonra da süpürülür gider,

ama her palamutun içinde,

uygun bir toprağa düşer ve uygun bakım görürse,

böyle bir ağaç olma potansiyeli var.

Bu potansiyel nasıl ortaya çıkar?

Bu potansiyeli ortaya çıkartan şey, yani performans dediğimiz şey

aslında yatkınlık ve bu yatkınlığın hayata yansımasını sağlayacak olan motivasyondur.

Yatkınlık az gayretle sonuç almaktır,

motivasyon da gayretin yönü ve yoğunluğudur.

Yatkın olduğumuz işleri daha kolay yaparız, söylemeye çalıştığım bu.

Peki nasıl hayata çıkar?

Potansiyel baskı altında ortaya çıkar.

Konfor alanından yüksek potansiyel çıkmaz.

Velilerin whatsapp gruplarıyla yönettikleri okullardan adam yetişmez.

(Alkış)

Biraz evvel dinlediğiniz, hayat hikâyelerini dinlediğiniz

bütün ilham verici konuşmacıların hepsinin ortak noktası neydi?

Bir engeli aşmalarıydı.

Türkiye, Amerikan psikolojisinin de etkisi altında kalarak

başarıyla zehirlenmiş kuşaklar yetiştiriyor.

Başarıyla zehirlenmiş kuşakların en ortak özelliği;

başarısızlığı ayıp, yasak, günah saymaları.

Hâlbuki başarısızlık, hayatın en doğal parçasıdır.

Her insan başarısız olur, her kurum başarısız olur.

"Ben hayatımda hiç başarısız olmadım, ne yaptıysam hep başardım," diyen insanlar

ya yalan söylüyorlardır, ya akıllarından zoru vardır

ya da buna inanıyorlarsa kibirlidirler,

kibir her inanç sisteminde en büyük günahlar arasında sayılır.

Dolayısıyla bir kere şunu kabul etmemiz lazım ki,

başarısızlıklarımız bizi bir yere getirir.

Ben hayatımda hiç başarısız olmadım, diyen insanlar

sınırlarını zorlamamış olan insanlardır,

çünkü potansiyel baskı altında cevhere dönüşür

ve bunun sonucunda da mücevher olur.

Kendiliğinden, konfor alanından potansiyel ortaya çıkmaz.

"Aman çocuklarımız zorluk görmesin,

aman bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasınlar" diye çocuklar yetiştirmek,

onlara yapılan en büyük kötülüktür.

Anne babalara aynı şeyi söylüyorum.

Çocuklarınızı sorumlulukla ödüllendirin.

Evin içinde yaptıkları şeyler onların görevleri olsun.

İşte sadece bu sebeple,

Hayalini Yorganına Göre Uzat diye bir kitap yazdım.

Bunun içinde, insanların bu işte

"İstersen başarırsın, kendine güvenirsen başarırsın,"

"Başarıda 5 Adım, 7 Adım" gibi kestirme yolların ötesine geçmeleri için

bu biraz evvel anlattığım bilimsel gerçekleri anlatmaya çalıştım.

Bunlar başarıyla ilgili olanlardı.

Michael Norton diye bir araştırmacı,

laboratuvara öğrencileri çağırıyor sabahleyin

ve onların elin bir zarf veriyor.

Verdiği zarfta yirmi beş dolar var, ruh hâllerini yazıyorlar.

Akşamleyin gelip tekrardan aynı şeyi bildirecekler,

ruh hâllerini bildirecekler.

Zarftaki yirmi beş dolar araştırmaya katılma parası değil,

onu akşamleyin alacaklar.

"Bu zarfı ne yapacağız?" "Sadece kendiniz için harcayacaksınız."

Bir başka gruba,

"Bu zarfı sadece başkaları için harcayacaksınız bu parayı."

Günün sonunda da ruh durumuzunu tekrar yazacaksınız.

Sonuç?

Akşamleyin başkaları için harcama yapanlar,

kendilerini daha iyi hissederek geliyorlar.

Aynı şeyi zaman açısından yapıyorlar.

Bugün vaktini sadece kendini memnun edecek şeyler için geçir,

bugün vaktini sadece başkalarını memnun edecek şeyler için geçir.

Akşamın sonunda döndükleri zaman insanlar,

yine başkaları için bir şey yapmış olanlar,

kendilerini daha iyi hissediyorlar.

Bunun için benim bir formülüm var.

Akşamleyin evde toplandığınız zaman çocuklarınızla, okulda öğrencilerinizle, mutlaka soracağınız soruların arasında

"Bugün kime yardım ettin?" sorusu bulunsun.

"Kimden yardım istedin?" sorusu bulunsun.

Çünkü yardım istemek güçlülüktür,

yardım isterseniz insanlar sizden yardım ister.

"Bu hafta kimin başarısına katkıda bulundun?" önemli bir sorudur.

"Senden daha az şanslı insanlar için ne yaptın?" önemli bir sorudur.

"Sahip olduğun için kendini şanslı, mutlu, ayrıcalıklı hissettiğin ne var?"

önemli bir sorudur.

Biz şuna inanıyoruz;

şimdi ben şu salonda değil ama biraz daha hava sıcak olsa,

elimde bir şey alıp yelpazelenmeye başlasam,

salonun en az üçte biri biraz sonra yelpazelenmeye başlar.

Yani davranışlarımız başkalarını etkiler,

sözlerimiz daha çok etkiler.

"Çocuklarımızın hayatı çok zor. Çocuklarımız çok zor hayat yaşıyorlar.

Vallahi çocukların hayatı çok zor," dedikçe çocuklar hayatlarının gerçekten zor olduğuna inanmaya başlıyorlar.

Gerçekte zor hayatlar yaşayanlar var, çocuklarımıza bunları anlatmamız gerekiyor

ve bu insanların hayatına bir katkı yapma sorumlulukları olduğunu

hatırlatmamız gerekiyor.

Sahip oldukları için mücadele eden insanlar,

sahip olduklarının kıymetlerini bilirler ve potansiyellerini hayata yansıtırlar.

Sahip olduğu şeyler için mücadele etmemiş olan insanlar,

sahip olduklarının kıymetini bilmezler

ve her zaman nedeni belli olmaksızın her şeye kendilerinde hak görürler.

Bir de bu yine psikolojiyi kendine iş edinenlerin

"Yüreğinin sesini dinle, içinden gelen sesi dinle,

yüreğinin götürdüğü yere git" gibi saçma mesajlar geldiği zaman,

bunu sahi zannederler.

İnsanın yüreğinin sesini dinlemesi, içinden geleni yapması;

yememesi gereken naneleri yedirir,

kırmaması gereken cevizleri kırdırır,

almaması gereken kalorileri aldırır.

(Alkış)

Dolayısıyla hayatın gerçeklerine bakmamız lazım.

Amerikalı bir matematikçi her sabah,

yani gelecek eğilimlerini pazarlayan bir iş yapıyor.

Her sabah New York Times gazetesini okuyor ve burada parasız ölüm ilanları yayınlanıyor.

18 ayda 2.000 ölüm ilanını tasnif ediyor,

yani obituaries denilen parasız ölüm ilanlarıdır bunlar. Üç gruba ayırıyor:

Bir cümlede kim olduğunu anladığınız

ve büyük boy hayat, uzun uzun anlatılanlar,

bunlar starlar işte Muhammed Ali gibi, Sting gibi falan,

Prince gibi pardon starlar.

Bir grup var, tanınmayan insanlar,

ama bir dönemde hayatlarında önemli bir katkı yapmışlar.

Bu insanların hayat ortalaması 81.

En önemli katkıyı yaptıkları yaş kaç tahmin edebilir misiniz?

37.

Yani insanlar, 81 yaşında öldüklerinde 44 yıl önce yaptıklarıyla hatırlanıyorlar.

Benim size bu anektodu getirmemin sebebi üçüncü grup. Üçüncü gruptaki insanlar kimselerin tanımadığı insanlar.

4 satır, 6 satır, 8 satır.

Ama hepsinin, hepsinin hayat hikâyesinde tekrarlayan bir kelime var:

Yardım etti.

Yardım etti, "helped".

Dolayısıyla başarılı olmak için yatkın olduğumuz işi yapmak,

terlemek ve insanlarla ilişkimizi iyi tutmak;

mutlu olmak için de, mutlaka başka insanların hayatına katkıda bulunmak

ve dolayısıyla da dünyada en iyi insan olmaya çalışmak gibi

gerçekleşmeyecek bir hayalin peşine koşmak yerine,

dünya için iyi bir insan olmaya gayret etmek.

Teşekkür ederim.

(Alkış)


Hayalini Yorganına Göre Uzat | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara Dehne deinen Traum nach deiner Steppdecke | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara Stretch Your Dream According to Your Comforter | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara キルトに合わせて夢を広げよう|Acar BALTAŞ|TEDxAnkara|テデックスアンカラ Растяните свою мечту в соответствии с вашим одеялом | Acar BALTAŞ | TEDxAnkara

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Translation: Esra Cakmak Review: Figen Ergurbuz

Sorduğunuz zaman insanlara "Hayattan ne bekliyorsunuz?" diye, Wenn Sie die Menschen fragen: "Was erwarten Sie vom Leben?" When you ask people, "What do you expect from life?" saying,

hayattan ne bekliyoruz diye bu topluluğa sorsam, If I ask this community what we expect from life,

farklı cevaplar alacağımı biliyorum. I know I will get different answers.

Çünkü bu topluluk Türkiye'nin aydınlık yüzü. Because this community is the bright side of Turkey.

Ortalamayı temsil etmez, It does not represent the mean,

ama dışarıya çıkıp but go outside

"Ne istersin hayatta? Hayattan en çok beklediğin şey nedir?" "What do you want in life? What do you expect most from life?"

diye sorsak, insanlar iki şey söylüyorlar. If we ask, people say two things.

Yani söyledikleri böyle değil. So that's not what they say.

Aslında para istiyorlar, Actually they want money,

tanınan bir insan olmak istiyorlar, they want to be a well-known person,

paraları olursa ve tanınan bir insan olurlarsa da, even if they have money and become a well-known person,

o zaman mutlu olacaklarını düşünüyorlar. then they think they will be happy.

Yani başarı aslında bir anlamda So in a sense, success is actually

parayla, With money,

ünlü olmakla ve güç sahibi olmakla tanımlanıyor defined by being famous and having power

ve bunun sonucu olarak da, and as a result,

anneler babalar da çocuklarını zaten bu formatta yetiştirmeye çalışıyor. mothers and fathers are already trying to raise their children in this format.

İyi bir okula gitsin, mezun olsun, Let him go to a good school, graduate,

oradan iyi bir üniversiteye gitsin, Let him go to a good university from there,

iyi bir işi olsun. have a good job.

Yani bu "iyi"lerin hepsinin arkasında So behind all these "good"

"para kazansın", "güç sahibi olsun" "make money", "get power"

ve "tanınan bir insan olsun" demek var, bu şekilde kelimelere dökülmese de. and there's saying "get a well-known person", even if it's not put into words that way.

Şimdi ben size başarılı olmakla, kendimce, mutlu olmak arasındaki ilişkideki Now I'm going to tell you about the relationship between being successful and being happy, in my own way.

biraz evvel bu hayallerle gerçekleşme arasındaki köprüyü kurmaya çalışacağım. I will try to build the bridge between these dreams and realization a little while ago.

Son yıllarda kendi mesleklerinden sıkılan, Bored of their own profession in recent years,

kariyerlerine ikinci bir yolda devam etmek isteyen insanların önemli bir bölümü A significant portion of people who want to continue their careers on a second path

psikolojiyi kendilerine iş olarak seçtiler they chose psychology as their job

ve dolayısıyla bir sahte disiplin, and hence a false discipline,

sahte bilim doğdu psikoloji görüntüsü arkasında. Behind the image of psychology was born pseudoscience.

Hangi sosyal topluluğa girseniz, bir masaya otursanız 8-10 kişi, Whichever social community you join, 8-10 people, if you sit at a table,

mutlaka bir veya iki tane yaşam koçu çıkmaya başladı. surely one or two life coaches started dating.

Yani dolayısıyla, kendi hayatlarında zorluk çeken insanların bir bölümü, So, some of the people who have difficulties in their own lives,

başkalarının hayatlarını düzenlemek gibi bir misyon yüklediler kendilerine They set themselves a mission to regulate the lives of others.

ve çok fazla tekrarlandığı için de, and because it's so repetitive,

hiç sorgulanmadan doğru kabul edilen birtakım sloganlar çıkmaya başladı: Some slogans that were accepted as true without being questioned began to emerge:

"Başarmak için ne yapmak lazım, "What do you have to do to succeed?

önce kuvvetle istemek lazım." First you have to ask strongly."

"En büyük yolculuklar ilk adımla başlar. “The greatest journeys begin with the first step.

Cesaret edeceksin, isteyeceksin." You will dare, you will want."

Şimdi en tehlikeli yalan, Now the most dangerous lie,

içine doğru karışmış yalandır. It's a lie mixed in.

Dolayısıyla tabii ki başaranların hepsi isteyenlerin arasından çıkar, Therefore, of course, all those who succeed come from those who want,

ama isteyenlerin çok azı başarılı olur. but very few of them succeed.

İşte sizin bugün sabahtan bu saate kadar dinlediğiniz Here's what you've been listening to from morning until today

ilham verici hikâyelerin kahramanları, heroes of inspiring stories,

gerçekten istekleriyle hayalleri arasında köprü kurmuş olan insanlar. people who have truly bridged their desires with their dreams.

Çünkü neden? Because why?

Buyrun bakın, burası en son olimpiyatlarda 10.000 metre koşusunun final turu. Here you go, this is the final round of the 10,000 meters running in the latest Olympics.

Yani atletler elenmişler, elenmişler, elenmişler; So the athletes were eliminated, eliminated, eliminated;

en sonunda da bunlar kalmış, yarışıyorlar. in the end, these are left and they are competing.

Ne görüyorsunuz? What do you see?

Bir şeyin farkındasınız: Bunların hepsi siyah. You are aware of one thing: These are all black.

Bu da 100 metre. That's 100 meters.

Usain Bolt'un arkasındakilere bakın. Check out those behind Usain Bolt.

Onların hepsi de siyah. They're all black too.

Yani şimdi demek ki buradan çıkartacağımız sonuç: So now the conclusion we can draw from here is:

Beyazlar yeterince istemiyor, Whites don't want enough,

eğer deminki, yani istemekle başarmak arasında if just now, between wanting and achieving

doğrudan bir ilişki olmuş olsa, böyle dememiz lazım. If there was a direct relationship, we should say that.

Tabii ki öyle değil. Of course not.

Nedir peki mesele? So what's the point?

Eğer orta veya uzun mesafe koşucusu olmak istiyorsanız, If you want to be a middle or long distance runner,

ACTN3 genine sahip olmanız lazım. You must have the ACTN3 gene.

Eğer bu gene sahip değilseniz, If you don't have this gene,

ne kadar isterseniz isteyin, o düzeye çıkamazsınız. no matter how much you want to, you cannot reach that level.

O düzeye çıktığınız zaman, When you reach that level,

motivasyonel faktörler rol oynamaya başlar. motivational factors begin to play a role.

Yani deminki, birinci söylemek istediğim şey bu. So that's the first thing I wanted to say.

"Ya bizim çocuk matematiği sevmiyor." "And our kid doesn't like math."

Veya işte, "Bizimki gece çalışıyor, gündüz çalışmıyor." Or be it, "Ours works at night, not during the day."

Veya "Şu yemekleri yiyor, bu yemekleri yemiyor." Or "He eats these foods, he doesn't eat these foods."

Şimdi şunu sormak istiyorum: Now I want to ask:

Kadere inanıyor musunuz? Do you believe in destiny?

İnanıyorsunuz. You believe.

Kadere inanmanın insanı rahatlatan bir tarafı var. There is something comforting about believing in destiny.

Nedir;

teslimiyet, yani elimden gelen bu, gerisi yazı. surrender, so that's all I can do, the rest is writing.

Peki rahatsız eden tarafı ne? So what's bothering you?

Madem her şey belli, o zaman çıkacak cana bunca eziyet niye If everything is clear, then why all this torture to the soul that will come out?

diye düşünüyor insan ister istemez. one thinks involuntarily.

Peki nerede yazılı kaderimiz? So where is our destiny written?

Şimdi alnımızda dediğimiz zaman, When we say now on our forehead,

aslında doğru, yani bir bakıma. actually true, so in a way.

Benim sorum doğru değil, çünkü bu inanç sistemine dönük bir soru. My question is not correct, because it is a belief system question.

İnançlarımız sorgulamadığımız doğrularımızdır, Our beliefs are our unquestioned truths.

sorguladığımız zaman inanç olmaktan çıkar. When we question it ceases to be a belief.

Peki bilimsel olarak kader var mı? So is there scientific destiny?

Genetik piyangodan bahtınıza çıkan kaderinizdir. It's your destiny to win your luck in the genetic lottery.

Dolayısıyla o bir software'dir So it's a software

ve biz ancak o software'in içindekileri gerçekleştirebiliriz, and we can only implement the contents of that software,

aynen üzerimizde taşıdığımız cihazlarda olduğu gibi, just like the devices we carry on us, bilgisayarlarımızda olduğu gibi. like our computers.

Dolayısıyla, istemekle başarmak arasındaki köprünün birinci ayağı bir kere Therefore, once the first pillar of the bridge between wanting and achieving

yatkın olduğumuz bir şeyi istemektir. It is wanting something we are inclined to do.

"Ya herkes yapıyor, sen de yaparsın." "Everybody does it, you can do it too."

"Yapanların senden fazla nesi var?" gibi yaklaşımlar, "What's more wrong with those who do?" approaches such as

son derece yanıltıcı yaklaşımlardır. They are highly misleading approaches.

Birinci söylemek istediğim şey bu. That's the first thing I want to say.

Yani işte efendim, "Açılmamış kanatların gücü bilinmez, So here it is, sir, "The power of unfolded wings is unknown,

kendini koyver, aç, bir kere ufuklara at," falan. throw yourself away, open, throw into the horizons once" and so on. Yani bunlar insana duyduğu zaman iyi gelir de, bunların faydası yok. In other words, these are good for people when they hear them, but they are of no use.

Bunların faydası yok They are of no use

ve dediğim gibi en tehlikeli yalan, içine doğru karışmış yalandır And as I said, the most dangerous lie is a lie mixed in.

ve yalan ne kadar büyükse de, inanan o kadar çok olur. and the bigger the lie, the more people believe it.

O sebeple, başarmak için bir kere birinci adım Therefore, once the first step to achieve

yatkın olduğumuz şeyi yapmaktır. to do what we are inclined to do.

Başarı iş hayatında da, kurumlar için, insanlar için de Success is also in business life, for institutions and for people.

aslında her gün düzenli olarak yaptığımız küçük şeyleri tekrarlamaktan geçer. it actually comes down to repeating the little things we do on a regular basis every day.

Burada dinlediğiniz bütün ilham verici hikâyelerin hepsinde bu vardı. All the inspiring stories you've heard here have all had this.

Her gün düzenli olarak birtakım şeyleri yapmak, Doing certain things on a daily basis,

küçük şeyleri her gün düzenli olarak yapmak. doing the little things on a daily basis.

Bunun adı disiplindir. It's called discipline.

Disiplin, Türkçe'de pek hoş karşılanan bir kavram değildir. Discipline is not a very welcome concept in Turkish.

Güçle, zorbalıkla, baskıyla eş görülür. It is equated with power, tyranny, oppression.

Hâlbuki disiplin, tutarlılıktır. However, discipline is consistency.

Hedeflerde, ilkelerde, performans kriterlerinde tutarlılıktır. Consistency in goals, principles, performance criteria.

Dolayısıyla da insanları başarıya Therefore, people succeed

her gün düzenli olarak yaptıkları küçük şeyler götürür. take away the little things they do on a regular basis every day.

Biri, söylemek istediklerimden biri bu başarıyla köprüyü kurarken. One, one of the things I want to say is while this successful bridge is being built.

İkincisi, başarı sağlamak için yatkın olduğumuz işi yaparken de Second, in doing the work we are inclined to achieve success in.

mutlaka zora ve zahmete katlanmamız gerekir. We must endure hardship and trouble.

Zora ve zahmete katlanmadan, Without the hassle and hassle,

ki bundan evvel dinlediğiniz ilham verici hikâyelerin hepsinin içinde bu vardı, which was in all the inspiring stories you've heard before,

zorluklarla ve zahmetle başarı geliyor. With hardship and toil comes success.

Şimdi orta sınıf ve üst sınıf ailelerin Now middle-class and upper-class families

çocuklarını yetiştirirken tuttukları bir yol var, they have a way of raising their children,

"Aman çocuğumuz zorluk çekmesin, bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasın" "Oh, our child should not have difficulties, he should not experience the difficulties we experienced"

gibi genel bir eğilim var. There is a general trend like

Bu, çocuklara yapılan en büyük kötülüktür. This is the greatest evil done to children.

Çünkü enerjimizi nereye koyarsak hayat orada gelişir, Because wherever we put our energy, life thrives there.

biz eğer enerjimizi yatkın olduğumuz alana koyarsak if we put our energies where we are prone

orada fark yaratma şansına sahip olabiliriz. we can have the chance to make a difference there.

Yine son yıllardaki bu moda yaklaşımlardan bir tanesi de, Again, one of these fashion approaches in recent years is,

"Başarmak için ne lazım? "What do you need to get started?

Kendine güvenmen lazım, kendine güveneceksin." You have to trust yourself, you will trust yourself."

Psikoloji Amerika'da ağırlıklı olan bir disiplin olduğu için, Since psychology is a predominant discipline in America,

aslında Almanya'da kurulmuş çıkmıştır 1876'da, actually founded in Germany in 1876,

laboratuvarda doğmuş bir disiplindir, is a discipline born in the laboratory,

ama bugün Amerika'nın egemenliğinde olduğu için but because today it is under the domination of America dünya da Amerika'nın gerçeklerini evrensel gerçekler olarak kabul ediyor The world accepts the truths of America as universal truths.

ve bunun sonucu olarak da and as a result

"Başarmak için kendine güveneceksin, "You will have the confidence to succeed,

ne yapacaksın, gözüne bakacaksın insanların elini sıkacaksın, What will you do, look in the eye, shake people's hands, kuvvetle sıkacaksın, You will squeeze hard,

postürünü dik tutacaksın, you will hold your posture upright,

sesine güvenli bir ifade vereceksin," you will give a confident expression to your voice,"

efendim inanmayın. Sir, do not believe.

Hiç kimse bu sebeple başarılı olmaz, No one succeeds because of this,

başarılı olan insanlar kendilerine güvenmeye başlarlar Successful people begin to trust themselves.

ve bu özellikleri gösterirler. and show these features.

Çok basitleştirirsem, başarılı olmak için ne lazım? If I simplify too much, what does it take to be successful?

Birincisini söyledim: Yatkın olduğun işi yapacaksın. I said the first: you will do the work you are inclined to do.

İkincisini söyleyeyim, onu da söyledim: Zora ve zahmete katlanacaksın. Let me tell you the second, I said it too: You will endure hard and trouble.

Üçüncüsü: İnsan ilişkilerini iyi tutacaksın. Third: You will keep good human relations.

Bu; insanlara kompliman yapmak, hoş şeyler söylemek demek değildir. It; Complimenting people doesn't mean saying nice things.

Bu; insanlara sormak ve dinlemektir, onlara samimi ilgi göstermektir, It; is to ask and listen to people, to show genuine interest in them,

anlattıklarının içinden yeni sorular çıkartmaktır, is to raise new questions from what you have told,

kendimizi anlatmaktan çok, anlamaya çalışmaktır. rather than explaining ourselves, it is trying to understand.

Dolayısıyla, yani motivasyonel konuşmacıların konuşmalarına giderseniz, So if you go to the speeches of motivational speakers,

işte "Böyle böyle olsan da kendini böyle göreceksin" "Even though you are like this, you will see yourself like this"

veya işte

"Aynaya baktığın zaman böyle olduğunu hayal edeceksin"le, With "When you look in the mirror you'll imagine it's like this"

insanlar bir yere varmaz. people are not getting anywhere.

Bunlar Çin yemeği gibi yerken lezzetlidir, These are delicious to eat like Chinese food,

ondan sonra yediğiniz hurmalar bir süre sonra midenizi tırmalar. The dates you eat after that will scratch your stomach after a while.

"Başarı nedir?" diye bana sorarsanız, "What is success?" if you ask me,

başarı potansiyeli hayata yansıtmaktır. success is to reflect the potential to life.

Potansiyelin hayata yansıtılmasının önünde ne var? What is in front of the potential to be reflected in life?

Potansiyelin hayata yansıtılmasının önündeki en önemli faktörlerden biri bu. This is one of the most important factors preventing the realization of potential.

Neye benziyor bu? Meşepalamutu. What does this look like? Acorns.

Bundan binlercesi sonbaharda yerlere dökülür, Thousands of these fall to the ground in the autumn,

sonra da süpürülür gider,

ama her palamutun içinde, but inside every acorn,

uygun bir toprağa düşer ve uygun bakım görürse, if it falls into suitable soil and is properly cared for,

böyle bir ağaç olma potansiyeli var. It has the potential to become such a tree.

Bu potansiyel nasıl ortaya çıkar? How does this potential arise?

Bu potansiyeli ortaya çıkartan şey, yani performans dediğimiz şey This is what unlocks potential, what we call performance.

aslında yatkınlık ve bu yatkınlığın hayata yansımasını sağlayacak olan motivasyondur. in fact, it is the predisposition and the motivation that will enable this tendency to be reflected in life.

Yatkınlık az gayretle sonuç almaktır, The tendency is to get results with little effort,

motivasyon da gayretin yönü ve yoğunluğudur. Motivation is also the direction and intensity of effort.

Yatkın olduğumuz işleri daha kolay yaparız, söylemeye çalıştığım bu. We do things we are prone to more easily, that's what I'm trying to say.

Peki nasıl hayata çıkar? So how does it come to life?

Potansiyel baskı altında ortaya çıkar. Potential emerges under pressure.

Konfor alanından yüksek potansiyel çıkmaz. High potential does not come out of the comfort zone.

Velilerin whatsapp gruplarıyla yönettikleri okullardan adam yetişmez. Schools run by parents with whatsapp groups can't get enough of them.

(Alkış)

Biraz evvel dinlediğiniz, hayat hikâyelerini dinlediğiniz The life stories you have just heard,

bütün ilham verici konuşmacıların hepsinin ortak noktası neydi? What did all the inspirational speakers all have in common?

Bir engeli aşmalarıydı. They had overcome an obstacle.

Türkiye, Amerikan psikolojisinin de etkisi altında kalarak Turkey, under the influence of American psychology,

başarıyla zehirlenmiş kuşaklar yetiştiriyor. successfully breeds poisoned generations.

Başarıyla zehirlenmiş kuşakların en ortak özelliği; The most common feature of successfully poisoned generations;

başarısızlığı ayıp, yasak, günah saymaları. they consider failure as a shame, forbidden, sin.

Hâlbuki başarısızlık, hayatın en doğal parçasıdır. However, failure is the most natural part of life.

Her insan başarısız olur, her kurum başarısız olur. Every person fails, every organization fails.

"Ben hayatımda hiç başarısız olmadım, ne yaptıysam hep başardım," diyen insanlar People who say "I have never failed in my life, I have always succeeded in whatever I have done"

ya yalan söylüyorlardır, ya akıllarından zoru vardır either they are lying or they are out of their minds

ya da buna inanıyorlarsa kibirlidirler, or they are arrogant if they believe it,

kibir her inanç sisteminde en büyük günahlar arasında sayılır. arrogance is counted among the greatest sins in every belief system.

Dolayısıyla bir kere şunu kabul etmemiz lazım ki, Therefore, we have to admit that,

başarısızlıklarımız bizi bir yere getirir. Our failures get us somewhere.

Ben hayatımda hiç başarısız olmadım, diyen insanlar People who say I've never failed in my life

sınırlarını zorlamamış olan insanlardır, are people who have not pushed their limits,

çünkü potansiyel baskı altında cevhere dönüşür because potential turns into ore under pressure

ve bunun sonucunda da mücevher olur. and as a result, it becomes jewellery.

Kendiliğinden, konfor alanından potansiyel ortaya çıkmaz. By itself, potential does not arise from the comfort zone.

"Aman çocuklarımız zorluk görmesin, "Oh, let our children not see difficulties,

aman bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasınlar" diye çocuklar yetiştirmek, raising children so that they do not experience the difficulties we experience,

onlara yapılan en büyük kötülüktür. It is the worst thing done to them.

Anne babalara aynı şeyi söylüyorum. I tell parents the same thing.

Çocuklarınızı sorumlulukla ödüllendirin. Reward your children with responsibility.

Evin içinde yaptıkları şeyler onların görevleri olsun. Let the things they do in the house be their duty.

İşte sadece bu sebeple, That's just for this reason,

Hayalini Yorganına Göre Uzat diye bir kitap yazdım. I wrote a book called Extend Your Dream According to Your Quilt.

Bunun içinde, insanların bu işte In this, people

"İstersen başarırsın, kendine güvenirsen başarırsın," "If you want you can succeed, if you believe in yourself you can succeed"

"Başarıda 5 Adım, 7 Adım" gibi kestirme yolların ötesine geçmeleri için To go beyond shortcuts like "5 Steps, 7 Steps to Success"

bu biraz evvel anlattığım bilimsel gerçekleri anlatmaya çalıştım. I tried to explain the scientific facts that I just told you before.

Bunlar başarıyla ilgili olanlardı. Those were the ones about success.

Michael Norton diye bir araştırmacı,

laboratuvara öğrencileri çağırıyor sabahleyin calling students to the lab in the morning

ve onların elin bir zarf veriyor. and their hand gives an envelope.

Verdiği zarfta yirmi beş dolar var, ruh hâllerini yazıyorlar.

Akşamleyin gelip tekrardan aynı şeyi bildirecekler, They will come in the evening and report the same thing again,

ruh hâllerini bildirecekler. They will report their mood.

Zarftaki yirmi beş dolar araştırmaya katılma parası değil, The twenty-five dollars in the envelope isn't research participation money,

onu akşamleyin alacaklar.

"Bu zarfı ne yapacağız?" "Sadece kendiniz için harcayacaksınız." "What are we going to do with this envelope?" "You will only spend it on yourself."

Bir başka gruba, to another group,

"Bu zarfı sadece başkaları için harcayacaksınız bu parayı." "You're only going to spend this envelope on other people."

Günün sonunda da ruh durumuzunu tekrar yazacaksınız. At the end of the day, you will rewrite your mood.

Sonuç?

Akşamleyin başkaları için harcama yapanlar, Those who spend the evening for others,

kendilerini daha iyi hissederek geliyorlar. They come back feeling better.

Aynı şeyi zaman açısından yapıyorlar. They do the same in terms of time.

Bugün vaktini sadece kendini memnun edecek şeyler için geçir, Spend your time today only on things that will please you,

bugün vaktini sadece başkalarını memnun edecek şeyler için geçir. Spend your time today only on things that will please others.

Akşamın sonunda döndükleri zaman insanlar, When people return at the end of the evening,

yine başkaları için bir şey yapmış olanlar, again those who have done something for others,

kendilerini daha iyi hissediyorlar.

Bunun için benim bir formülüm var.

Akşamleyin evde toplandığınız zaman çocuklarınızla, okulda öğrencilerinizle, mutlaka soracağınız soruların arasında

"Bugün kime yardım ettin?" sorusu bulunsun.

"Kimden yardım istedin?" sorusu bulunsun.

Çünkü yardım istemek güçlülüktür,

yardım isterseniz insanlar sizden yardım ister. Si quieres ayuda, la gente te pedirá ayuda.

"Bu hafta kimin başarısına katkıda bulundun?" önemli bir sorudur.

"Senden daha az şanslı insanlar için ne yaptın?" önemli bir sorudur. "What have you done for people less fortunate than you?" is an important question.

"Sahip olduğun için kendini şanslı, mutlu, ayrıcalıklı hissettiğin ne var?" "What do you feel lucky, happy, privileged to have?"

önemli bir sorudur.

Biz şuna inanıyoruz;

şimdi ben şu salonda değil ama biraz daha hava sıcak olsa, Now I'm not in that hall, but if it was a little warmer,

elimde bir şey alıp yelpazelenmeye başlasam,

salonun en az üçte biri biraz sonra yelpazelenmeye başlar.

Yani davranışlarımız başkalarını etkiler,

sözlerimiz daha çok etkiler.

"Çocuklarımızın hayatı çok zor. Çocuklarımız çok zor hayat yaşıyorlar.

Vallahi çocukların hayatı çok zor," dedikçe çocuklar hayatlarının gerçekten zor olduğuna inanmaya başlıyorlar. Children begin to believe that their life is really difficult.

Gerçekte zor hayatlar yaşayanlar var, çocuklarımıza bunları anlatmamız gerekiyor

ve bu insanların hayatına bir katkı yapma sorumlulukları olduğunu and that they have a responsibility to make a contribution to their lives.

hatırlatmamız gerekiyor.

Sahip oldukları için mücadele eden insanlar, People fighting for what they have

sahip olduklarının kıymetlerini bilirler ve potansiyellerini hayata yansıtırlar.

Sahip olduğu şeyler için mücadele etmemiş olan insanlar,

sahip olduklarının kıymetini bilmezler

ve her zaman nedeni belli olmaksızın her şeye kendilerinde hak görürler.

Bir de bu yine psikolojiyi kendine iş edinenlerin

"Yüreğinin sesini dinle, içinden gelen sesi dinle, "Listen to your heart, listen to your inner voice,

yüreğinin götürdüğü yere git" gibi saçma mesajlar geldiği zaman, When ridiculous messages like "go where your heart takes you" come,

bunu sahi zannederler.

İnsanın yüreğinin sesini dinlemesi, içinden geleni yapması; Listening to the voice of one's heart, doing what is in his heart;

yememesi gereken naneleri yedirir,

kırmaması gereken cevizleri kırdırır,

almaması gereken kalorileri aldırır.

(Alkış)

Dolayısıyla hayatın gerçeklerine bakmamız lazım. Therefore, we need to look at the realities of life.

Amerikalı bir matematikçi her sabah, An American mathematician every morning,

yani gelecek eğilimlerini pazarlayan bir iş yapıyor.

Her sabah New York Times gazetesini okuyor ve burada parasız ölüm ilanları yayınlanıyor.

18 ayda 2.000 ölüm ilanını tasnif ediyor,

yani obituaries denilen parasız ölüm ilanlarıdır bunlar. Üç gruba ayırıyor:

Bir cümlede kim olduğunu anladığınız

ve büyük boy hayat, uzun uzun anlatılanlar,

bunlar starlar işte Muhammed Ali gibi, Sting gibi falan,

Prince gibi pardon starlar. Lo siento, estrellas como Prince.

Bir grup var, tanınmayan insanlar,

ama bir dönemde hayatlarında önemli bir katkı yapmışlar.

Bu insanların hayat ortalaması 81.

En önemli katkıyı yaptıkları yaş kaç tahmin edebilir misiniz?

37.

Yani insanlar, 81 yaşında öldüklerinde 44 yıl önce yaptıklarıyla hatırlanıyorlar.

Benim size bu anektodu getirmemin sebebi üçüncü grup. Üçüncü gruptaki insanlar kimselerin tanımadığı insanlar.

4 satır, 6 satır, 8 satır.

Ama hepsinin, hepsinin hayat hikâyesinde tekrarlayan bir kelime var:

Yardım etti.

Yardım etti, "helped".

Dolayısıyla başarılı olmak için yatkın olduğumuz işi yapmak,

terlemek ve insanlarla ilişkimizi iyi tutmak;

mutlu olmak için de, mutlaka başka insanların hayatına katkıda bulunmak

ve dolayısıyla da dünyada en iyi insan olmaya çalışmak gibi

gerçekleşmeyecek bir hayalin peşine koşmak yerine,

dünya için iyi bir insan olmaya gayret etmek.

Teşekkür ederim.

(Alkış)