Start learning this lesson now

TEDx Turkey, Galileo mu haklı, Giordano Bruno mu? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara

Galileo mu haklı, Giordano Bruno mu? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Gözde Zülal Solak

Bak heyecanlı değilim dedim, ama ne yaptım.

Daha gelir gelmez kağıtları düşürdüm.

Gerçekten çok heyecanlıyım, sahneye çıkmaktan çok farklı bir şey bu.

Hepiniz hoşgeldiniz.

Gerçekten heyecanlıyım, kimse inanmıyor ama.

(Kahkaha)

Ben heyecanlıyım, bak şimdi gördüm.

Şimdi efendim, hoşgeldiniz dedim mi? Dedim dedim.

Sosyal medyada kim niye paylaşmış bilmiyorum ama,

şöyle bir şey var, birçoğunuz okumuşsunuz bana soruyorsunuz.

Akasya Durağı'nda Sinan rolünde oynayan Levent Ülgen,

ODTÜ Fizikten 4.00 ortalama ile mezun olmuştur.

(Kahkaha)

Şimdi efendim, transkriptimi getirdim.

(Kahkaha)

Valla, notlarım sağ olsun.

(Alkış)

Yıl 79, ODTÜ'ye girdim, hazırlık yılları, peşinden darbe oldu.

(Kahkaha)

Birinci sınıfta zaten zar zor İngilizce öğrendim.

İğrenç, her gün kavga dövüş.

İlk sömestr 0.83,

ikinci sömestr 1.50.

(Kahkaha)

Çaktık, repeat.

(Kahkaha)

İkinci sene okuyorum birinci sınıfı; 2,25.

İkinci sömestr 2,74.

İkinci sınıfta 2,03 kompleks matematik yaktı beni orada, complex calculus.

Ondan sonra ne yapmışım, 2,17, üçüncü sınıfa geçtim.

2,47. 2,83.

Son sınıf: 3,07. Şeref listesi.

(Alkış)

Ve son sömestr: 4,00.

(Alkış)

Vallahi belge.

Aldığım dersler ne: Silikon Teknoloji ve Dünya Tiyatro Tarihi.

Biri seçmeli ders, ama 4.00'la bitirdim mi?

Bitirdim.

Belgem var mı? Var.

Bazılarının diploması bile yok.

(Alkış)

Benim şükürler olsun, iki tane kapı gibi diplomam var.

Biri ODTÜ'den, biri Hacettepe'den.

Bu kadar, bu sır aramızda kalsın, tamam mı?

Herkes 4.00'la bitirdiğimi zannediyor, ama dört senede bitirdiğimi zannediyor.

Bu aramızda kalsın.

Ama 4.00 var transkriptte, isteyene gösteririm.

Şimdi efendim, babamın görevi nedeniyle

liseyi Konya'nın Bozkır kasabasında okudum iki seneyi.

Üçüncü sene Ankara'ya tayin olduk.

Babam bir memurdu,

işte malum ortalık siyasi dönem falan, babam bir akşam eve geldi.

Bana bir 250 lira verdi o zamanın parasıyla dedi,

''Dershaneye ilk kaydını yaptırdım. Taksiti ödedim, bu senin ikinci taksitin.

İstersen bu parayla git barda pavyonda eğlen,

istersen git dershaneye taksitini yatır,

üniversiteyi kazan,

adam gibi oku,

kendini kurtar, çünkü ben sana ne bir fabrika verebilirim,

ne bir tezgâh verebilirim, ne bir dükkan, ne bir tarla, tek yolun okumak,'' dedi.

O gece sabaha kadar ağladım.

Üh, babam niye böyle diyor, diye.

Niye maddi durumumuz iyi değil, diye.

Ertesi gün tabii ki dershaneye yazıldım.

O sırada, dershanede Kızılay'da gelip gidirken,

tiyatro merakım başladı.

Oyun izlemeye başladım.

İlk seyrettiğim oyun, tabii uzun yıllar Ankara'dan dışarıda olduğumuz için,

pek tiyatro şansım yoktu, izleme şansım.

İlk izlediğim oyun, Ankara Sanat Tiyatrosunun

''Sakıncalı Piyade''si, Uğur Mumcu.

Çok etkilendim, çok hoşuma gitti tiyatro.

Başka bir dünyada gibiydim.

Sonra her hafta bir tiyatro izledim, dershaneye gittiğim her haftasonu

mutlaka bir tiyatro izlemeye başladım.

Sonra sınavlara girdik, şimdiki gibi iki dakikada hemen sonuçlar gelmiyor,

iki üç ay beklemeniz lazım o zaman.

Sonuçları beklerken bir gün, Menekşe sokaktan

aşağı doğru yürüyorum arkadaşlarımla.

Ankara Halk Tiyatrosunun tabelasını gördüm.

Bir an dedim ki, ben tiyatrocu olacağım.

Oyuncu olacağım, dedim. Arkadaşlarım güldü bayağı.

Ben gittim, kurslar varmış.

Kurslara yazıldım.

Orada bir ay sonra haber geldi, ODTÜ Fizik'i kazandım, güzel.

Babama birinci aşamayı geçtik yani, ODTÜ'yü kazandık işte, iyi bir üniversite.

Bu arada, 17. tercihim.

(Kahkaha)

18 tercih yapıyoruz, benimki 17. tercih.

18. tercihim de Dil Tarih Tiyatroydu. Tiyatro kursları, ODTÜ, hazırlık çok zor geçtim.

İngilizcem her zaman kötü oldu, her zaman sorun oldu.

Bu arada parantez, o beş sene fizik okuduğum boyunca

bir tek soruyu İngilizce okuyup anlamadım.

Hep tahmini; ulan ivmeyi vermişse, hızı soruyordur.

Hızı vermişse, zamanı soruyordur, diye.

Hani Matematik kolaydı; find the value dedim mi onu çözüyordum da,

bir tek soruyu anlayarak çözmedim.

Bunu da belirteyim.

Derken hazırlığı zar zor geçtim.

Birinci sene, biraz önce anlattığım gibi, transkriptte kaldım.

Babam bütün bunları, benim tiyatroyla ilgilenmeme yordu.

Ki kendisi sanatla ilgilenen bir insandı.

Çok iyi şiir okurdu, hatta yazardı da, denerdi en azından.

Dedim ki, sen benim tiyatroma karışma, ben sana bu diplomayı getireceğim.

Söz mü? Söz.

İşte o yüzden bu yükseliş.

Sırf bir an önce tiyatroya kaçabilmek için.

Harçlığımı hep tiyatro yaparak Ankara Halk Tiyatrosu

ve Ankara Sanat Tiyatrosundan kazanarak harçlığımı biriktirdim.

Tiyatro yaptım

ve bu transkripti babama diplomayı hediye eder etmez,

ilk işim konservatuvara kaçmak oldu.

Tiyatro bölümünü kazandım.

Vallahi orayı da birincilikle bitirdim.

Ama bu sefer şey değil yani, hakikaten birincilikle bitirdim.

Sonra, Devlet Tiyatroları öyküsü başladı.

Devlet Tiyatrolarına girdim.

Trabzon'a tayin oldum.

O dönemde, tabii tiyatroyu çok seviyorum,

o ilk adım attığım gün, tiyatroyu ilk izlediğim gün,

yani hani ilk bakışta aşk derler ya,

öyle bir şey oldu.

Yani, bir canavar girdi içime.

Onsuz uyuyamıyorum, gece rüyalarıma bile tiyatro giriyor.

Trabzon'a gittim, artık bir okul mezunuyum, tiyatrocuyum

ve Devlet Tiyatrolarında bir elemanım

ve çok büyük bir baskı hissediyorum üzerimde siyasi görüşlerimden dolayı.

Çünkü Ankara Devlet Tiyatrosunda başlamış, Ankara Sanat Tiyatrosunda devam etmişim,

ODTÜ mezunuyum, e görüşümün ne olduğunu söylememe herhalde gerek yok.

Müthiş bir baskı hissediyorum idare tarafından üzerimde.

Ya da ben öyle sanıyorum.

Ve ben her türlü yanlışlığa, haksızlığa müdahale ediyorum

ve itiraz ediyorum, tam bir muhalifim, asi bir insanım.

Bu, idareyi çok kızdırdı.

Bana birsürü cezalar verdiler.

Ve ben, biraz yorulmaya ve yılmaya başladım, gözüm korkmaya başladı.

Bir gece dedim ki, bu kadar muhalif olmanın,

bu kadar itiraz etmenin bir anlamı yok, en iyisi ben idare ile biraz iyi geçineyim

pes edeyim, dedim.

Tam o sırada kütüphanemde kitaplarımı gördüm.

Nazım'ın kitapları vardı.

Bir tanesini aldım: Bursa Hapishanesi, okudum.

13 yıl hapis yattın, 13 yıl.

Orada şiirler yazdın, destanlar yazdın.

Oradaki insanlara resim yapmayı öğrettin.

Sen onlardan dokumacılık öğrendin, 13 yıl dayandın.

Ben 13 ay dayanamadım, öyle mi.

Çok ayıp! Çok utandım kendimden.

Dedim ki, ''Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.''

Ve ilk kez orada, bundan sonra teslim olmamaya karar verdim.

Sonra, Trabzon'daki hayatım devam ederken,

bir gün Melih Cevdet Anday geldi Trabzon'a.

Yine ben böyle hararetli hararetli muhalefet yapıyorum idareye.

Bağırıp çağırıyorum.

Melih Cevdet Anday'ın dikkatini çekti.

Size bir şey sorabilir miyim delikanlı, dedi.

Tabii, dedim.

Siz, dedi, Galileo'yu tanır mısınız, dedi.

Galileo'yu tanımaz mıyım efendim, ben dedim fizikçiyim,

aynı zamanda Ankara Sanat'da oyunu oynandı Bertolt Brecht'in yazdığı,

onda da oynadım ben, ilk kursiyerlik oyunum oydu, dedim.

Peki, dedi.

Giordano Bruno'yu tanır mısınız, dedi.

Tanımaz mıyım, dedim. Giordano Bruno'nun da oyunu var.

Onu da dedim, okudum.

Çok beğendim, dedim.

Ki anlatacağım öyküyü, sonra bana Ankara Devlet Tiyatrosunda

Giordano Bruno'yu, rolünü oynamak nasip oldu.

Dedim, onu da tanırım.

Peki, dedi, sence hangisi haklı?

Hangisini, dedi, kabul ediyorsun?

Tabii ki Giordano Bruno'yu, dedim.

Neden, dedi.

Çünkü, dedim, Galileo pes etmiş, korkmuş, geri adım atmış,

Dünya'nın, evrenin merkezi olmadığını söylemiş,

ama engizisyonun işkence aletlerini görünce

korkmuş geri adım atmış, bile bile yalan söylemiş.

Tamam evinde gitmiş o hapiste, yıllarında son eserini yazmış ama,

yine de kendini inkar etmiş.

Ama Giordano öyle mi, dedim.

Yedi yıl engizisyonun işkencesine direnmiş,

yedi yıl dayanmış, hatta konuşmasın diye dilini damağına çakmışlar,

damağını yırtmış, yine ''Tanrı insanın içindedir,

Dünya, evrenin merkezi değildir,'' demiş.

Tabii ki ben bu adamı destekliyorum, buna inanıyorum.

Kaç yaşındasınız evladım, dedi.

28, dedim.

48 yaşına gel de bir daha konuşalım, dedi.

(Kahkaha)

Allah'a şükür 55 yaşındayım, hâlâ Giordano Bruno'ya inanıyorum,

hâlâ ona hak veriyorum.

(Alkış)

Elbette Giordano Bruno kadar inatçı, onun kadar cesur olmam mümkün değil,

ama en azından yüreğimde hep Giordano Bruno yatıyor.

Ve Ankara Devlet Tiyatrosunda bu rolü oynadığımda,

bir cumartesi günüydü.

Bu işi seçmemdeki, kararlı olmamdaki,

inat etmemdeki nedeni ve kararlılığı bir kez daha takdir etmeme sebep olan

bir olay yaşadım.

Gençler vardı.

İçeriden cıvıl cıvıl sesler geliyordu.

Hatta bazı arkadaşlarımız, ya çoluk çocuk getirmişler,

orta okuldan insanlar getirmişler, oynamasak mı, ağır bir oyun bu, dedi.

Çünkü işkence görüyor, en sonunda yakılıyor Giordano,

yakılırken bile dilini parçalıyor.

Dedik ki, olsun ya oynayalım ve biz oynamaya karar verdik.

Oyun bitti, bir grup öğrenci çıkışa koştu.

Hakikaten böyle giyimlerinden, kuşamlarından biraz

kenar mahalle çocukları gibiydi, biraz yoksul gibilerdi.

İşte, benle konuşmak istediler.

Nereden geliyorsunuz, hatırlamıyorum adını şu okuldan dediler, ama herhalde

yine böyle yoksul semtlerimizden biriydi.

Dedim ya siz orta okul öğrencisi misiniz,

yok dedi, biz lise öğrencisiyiz.

Ha lise bir öğrencisisiniz?

Hayır dedi, lise son.

E yarın dedim üniversite sınavı var, üniversiteye gireceksiniz.

Evet dediler, öğretmenimiz bize hani son gün sınavı düşünmeyin,

moral olsun diye getirdi bizi buraya.

Aa ne güzel, dedim. Oradan bir tane kız çıktı,

Özür dilerim, gerçekten, burnumun direği sızlıyor.

Ben dedi üniversite okumayı çok istiyorum.

Üniversite okumanın çok önemli olduğunu biliyorum.

Ama bu oyunu seyrettikten sonra, mutlaka üniversite okuyacağım, dedi.

Bir kişi kazanmak bile, bu meslekte benim için bir rekordu.

En büyük başarıydı.

(Alkış)

Heyecanlanacağımı biliyordum da, ağlayacağımı hiç düşünmemiştim.

Gerçekten tiyatroyla ilgili benim hayatımda hiçbir zaman bir gelgit olmadı.

En başından beri karar verdim, en başından beri aşık oldum,

hep sevdim, çünkü ben tiyatroya inandım.

Ben, tiyatronun beni daha doğru ve daha iyi bir insan yapacağına inandım.

Umarım da öyle yapar.

Teşekkür ederim.

(Alkış)

Galileo mu haklı, Giordano Bruno mu? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara غاليليو|أم|محق|جوردانو|برونو|أم|ليفنت|ألغن|تيد إكس متو أنقرة Galileo|or|right|Giordano|Bruno|or|Levent|Ülgen|TEDxMETUAnkara Galilée|ou|a raison|Giordano|Bruno|ou||| Hat Galileo Recht oder Giordano Bruno? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara Έχει δίκιο ο Γαλιλαίος ή ο Τζορντάνο Μπρούνο; | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara ¿Tiene razón Galileo o Giordano Bruno? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara ガリレオが正しいのか、ジョルダーノ・ブルーノが正しいのか｜レヴェント・ウルゲン｜TEDxMETUAnkara Прав ли Галилей или Джордано Бруно? | Левент Ульген | TEDxMETUАнкара Is Galileo right, or is Giordano Bruno? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara هل غاليليو محق، أم جوردانو برونو؟ | ليفنت أولغن | TEDxMETUAnkara Galileo a-t-il raison, ou Giordano Bruno ? | Levent Ülgen | TEDxMETUAnkara

Hepiniz hoşgeldiniz. أنتم جميعًا|مرحبًا بكم All of you|welcome vous tous|bienvenue Welcome everyone. مرحبًا بكم جميعًا. Bienvenue à tous.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

şöyle bir şey var, birçoğunuz okumuşsunuz bana soruyorsunuz. ||||многие из вас||| هكذا|واحد|شيء|يوجد|العديد منكم|قرأتم|لي|تسألون like this|one|thing|exists|many of you|have read|to me|are asking comme ça|une|chose|il y a|beaucoup d'entre vous|vous avez lu|à moi|vous demandez Есть что-то подобное, многие из вас читали и спрашивают меня. but there is something like this, many of you have read it and are asking me. هناك شيء ما، لقد قرأه الكثير منكم وتسألونني. il y a quelque chose, beaucoup d'entre vous l'ont lu et me posent des questions.

ODTÜ Fizikten 4.00 ortalama ile mezun olmuştur. جامعة الشرق الأوسط التقنية|من الفيزياء|معدل|مع|خريج|قد تخرج METU||||| METU|in Physics|GPA|with|graduated|has ODTÜ|en physique|moyenne|avec|diplômé|il a été Он окончил METU Physics со средним баллом 4.00. graduated from METU with a 4.00 GPA. تخرج من جامعة الشرق الأوسط التقنية بمعدل 4.00 في الفيزياء. a obtenu son diplôme de l'ODTÜ en physique avec une moyenne de 4,00.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

(Kahkaha) ضحكة Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

Valla, notlarım sağ olsun. والله|درجاتي|بخير|لتكن honestly|my grades|healthy|may it be je te jure|mes notes|| Что ж, спасибо за мои заметки. Honestly, thank my notes. والله، بفضل ملاحظاتي. Vraiment, grâce à mes notes.

(Alkış) تصفيق Applause applaudissements (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

(Kahkaha) ضحكة Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

Birinci sınıfta zaten zar zor İngilizce öğrendim. الأول|في الصف|بالفعل|بصعوبة|صعوبة||تعلمت First|in class|already|barely|difficult||I learned premier|en classe|déjà|à peine|difficilement|anglais|j'ai appris В любом случае, я едва выучил английский в первом классе. I barely learned English in the first grade. في الصف الأول، تعلمت اللغة الإنجليزية بصعوبة. J'ai déjà eu du mal à apprendre l'anglais en première année.

İlk sömestr 0.83, |semester |فصل دراسي premier|semestre первый семестр 0,83 First semester 0.83, الفصل الدراسي الأول 0.83, Premier semestre 0.83,

ikinci sömestr 1.50. الثاني|فصل دراسي second|semester deuxième|semestre segundo semestre 1,50. second semester 1.50. الفصل الدراسي الثاني 1.50. deuxième semestre 1.50.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

Çaktık, repeat. فهمنا|كرر We got it| on a compris|répète Наносим удар, повторяем. We got it, repeat. لقد فهمنا، كرر. On a compris, répète.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

İkinci sömestr 2,74. |semester |الفصل الدراسي deuxième|semestre Second semester 2.74. الفصل الدراسي الثاني 2.74. Deuxième semestre 2,74.

2,47. 2,83. 2.47. 2.83. 2,47. 2,83. 2,47. 2,83.

(Alkış) تصفيق Applause applaudissements (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

(Alkış) applaudissement (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

Vallahi belge. je te jure|document |das Dokument I swear to God|document والله|وثيقة Чертов документ. I swear it's a document. والله وثيقة. Je vous jure, c'est un document.

Bitirdim. انتهيت I finished j'ai fini I finished. أنهيت. J'ai fini.

(Alkış) تصفيق Applause applaudissements (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

Üçüncü sene Ankara'ya tayin olduk. troisième|année|à Ankara|affecté|nous sommes devenus |||Versetzung| Third|year|to Ankara|assignment|we were السنة الثالثة|سنة|إلى أنقرة|تعيين|كنا На третий год нас назначили в Анкару. In the third year, we were assigned to Ankara. في السنة الثالثة تم تعييني في أنقرة. Nous avons été affectés à Ankara la troisième année.

Babam bir memurdu, والدي|كان|موظف My father|a|civil servant mon père|un|il était fonctionnaire My father was a civil servant, كان والدي موظفاً, Mon père était fonctionnaire,

işte malum ortalık siyasi dönem falan, babam bir akşam eve geldi. eh bien|comme vous le savez|ambiance|politique|période|etc|mon père|un|soir|à la maison|il est venu |wie bekannt||||||||| here|as you know|environment|political|period|etc|my father|one|evening|home|came ها هي|المعروف|الوضع|سياسي|فترة|وما إلى ذلك|والدي|كان|مساء|إلى المنزل|جاء Ну, вы знаете, это политический период или что-то в этом роде, мой отец пришел домой однажды вечером. you know, the political situation was what it was, my father came home one evening. كما هو معلوم، كانت الأوضاع السياسية مضطربة، جاء والدي إلى المنزل ذات مساء. vous savez, c'était une période politique, un soir, mon père est rentré à la maison.

üniversiteyi kazan, الجامعة|اجتاز the university|pass l'université|réussis выиграть университет, and win the university, احصل على الجامعة. gagne l'université,

O gece sabaha kadar ağladım. В ту ночь я проплакала до утра. I cried all night long. بكيت طوال الليل حتى الصباح. Cette nuit-là, j'ai pleuré jusqu'au matin.

''Sakıncalı Piyade''si, Uğur Mumcu. problématique||Uğur|Mumcu |Infanterie|| Dangerous||Uğur|Mumcu المحظور||أوجور|مومجو «Неугодная пехота» Угура Мумджу. ''Sakıncalı Piyade'', by Uğur Mumcu. ''المشاة المثيرون للجدل''، أوغور مومجو. ''Sakıncalı Piyade'' d'Uğur Mumcu.

Kurslara yazıldım. إلى الدورات|سجلت to the courses|I enrolled aux cours|je me suis inscrit Я записалась на курсы. I enrolled in the courses. سجلت في الدورات. Je me suis inscrit aux cours.

Bu arada, 17. tercihim. cela|entre-temps|mon choix ||Wahl This|in the meantime|preference هذا|في هذه الأثناء|اختياري Кстати, это мой 17-й выбор. By the way, it was my 17th choice. بالمناسبة، هذا هو اختياري السابع عشر. Au fait, c'est mon 17ème choix.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

bir tek soruyu İngilizce okuyup anlamadım. واحد|فقط|السؤال||قرأ|لم أفهم a|only|question||reading|I did not understand un|seul|question|en anglais|en lisant|je n'ai pas compris Я не прочитал и не понял ни одного вопроса на английском языке. I didn't understand a single question in English. لم أفهم سؤالاً واحداً باللغة الإنجليزية. Je n'ai pas compris une seule question en anglais.

Hep tahmini; ulan ivmeyi vermişse, hızı soruyordur. toujours|estimation|mec|l'accélération|s'il a donné|la vitesse|il doit demander |||vermutlich||| always|assumption|dude|impulse|has given|speed|must be asking دائما|تخميني|يا رجل|التسارع|إذا أعطى|السرعة|يسأل Всегда угадывать; Если дал ускорение, то спрашивает про скорость. I always guessed; if they gave the acceleration, they must be asking for the speed. كان دائماً تخميناً؛ إذا كان قد أعطى التسارع، فهو يسأل عن السرعة. C'était toujours une supposition ; si il a donné l'accélération, il doit demander la vitesse.

Hani Matematik kolaydı; find the value dedim mi onu çözüyordum da, عندما|الرياضيات|كانت سهلة|ابحث|القيمة|القيمة|قلت|هل|ذلك|كنت أحل| Remember when|Mathematics|was easy|find|the|value||question particle|it|I was solving|too tu sais|mathématiques|c'était facile|trouve|la|valeur|j'ai dit|particule interrogative|ça|je le résolvais|aussi Вы знаете, математика была легкой; Я сказал найти значение, которое я расшифровывал, You know, math was easy; when I said find the value, I could solve it, ألم تكن الرياضيات سهلة؛ عندما قلت "ابحث عن القيمة" كنت أحلها. Tu sais, les mathématiques étaient faciles ; quand je disais 'trouve la valeur', je le résolvais.

Birinci sene, biraz önce anlattığım gibi, transkriptte kaldım. première|année|un peu|avant|que j'ai expliqué|comme|sur le relevé|je suis resté ||||||demonstration| First|year|a little|earlier|I explained|like|in the transcript|I stayed السنة الأولى|سنة|قليلا|قبل|الذي شرحت|مثل|في السجل|بقيت В первый год, как я только что описал, я остался на транскрипте. In the first year, as I mentioned earlier, I was stuck in the transcript. في السنة الأولى، كما ذكرت للتو، بقيت في السجل. La première année, comme je l'ai expliqué tout à l'heure, je suis resté dans le relevé de notes.

Babam bütün bunları, benim tiyatroyla ilgilenmeme yordu. mon père|tout|cela|mon|avec le théâtre|mon intérêt|il a attribué ||||||schob zu My father|all|these|my|with theater|interest in|attributed والدي|كل|هذه الأمور|لي|بالمسرح|اهتمامي|عزا Отец приписывал все это моему интересу к театру. My father attributed all of this to my interest in theater. كان والدي يربط كل هذا باهتمامي بالمسرح. Mon père attribuait tout cela à mon intérêt pour le théâtre.

Dedim ki, sen benim tiyatroma karışma, ben sana bu diplomayı getireceğim. قلت|أن|أنت|لي|بمسرحي|لا تتدخل|أنا|لك|هذه|الشهادة|سأحضر I said|that|you|my|theater|don't interfere|I|to you|this|diploma|will bring j'ai dit|que|tu|mon|théâtre|ne t'en mêle pas|je|à toi|ce|diplôme|j'apporterai Я сказал, не мешайте моему театру, я принесу вам этот диплом. I said, don't interfere with my theater, I will bring you this diploma. قلت له، لا تتدخل في مسرحي، سأحضر لك هذه الشهادة. J'ai dit, ne t'occupe pas de mon théâtre, je te rapporterai ce diplôme.

İşte o yüzden bu yükseliş. |ذلك|السبب|هذا|ارتفاع ||||Anstieg |that|reason|this|rise voilà|cela|raison|cette|montée That's why this rise. لهذا السبب هذا الارتفاع. C'est pour ça cette montée.

Tiyatro yaptım المسرح|عملت Theater|I did Théâtre|j'ai fait я играл в театре I did theater لقد قمت بالتمثيل في المسرح. J'ai fait du théâtre.

ve itiraz ediyorum, tam bir muhalifim, asi bir insanım. et|je conteste|je fais|complètement|un|je suis un opposant|rebelle|un|je suis une personne |||||Gegner|rebellious|| and|I object|I am|completely|a|I am an opponent|rebellious|a|I am a person و|احتجاج|أحتج|تمامًا|واحد|أنا معارض|متمرد|واحد|أنا إنسان а я возражаю, я полная оппозиция, бунтующий человек. And I object, I am a complete opposition, I am a rebellious person. وأنا أعترض، أنا معارض تمامًا، إنسان متمرد. et je fais appel, je suis un véritable opposant, je suis une personne rebelle.

Bu, idareyi çok kızdırdı. cela|l'administration|très|ça a énervé |die Verwaltung|| This|administration|very|angered هذا|الإدارة|جدًا|أغضب Это возмутило администрацию. This made the administration very angry. هذا أغضب الإدارة كثيرًا. Cela a beaucoup irrité l'administration.

Ve ben, biraz yorulmaya ve yılmaya başladım, gözüm korkmaya başladı. et|je|un peu|à me fatiguer|et|à me décourager|j'ai commencé|mon œil|à avoir peur|ça a commencé |||||verzagen|||| And|I|a little|to get tired|and|to give up|started|my eye|to be afraid|started و|أنا|قليلاً|للتعب|و|للاستسلام|بدأت|عيني|للخوف|بدأت И я начал немного уставать и уставать, я начал бояться. And I started to get a little tired and weary, I began to feel afraid. وبدأت أشعر بالتعب والإرهاق، وبدأت أشعر بالخوف. Et j'ai commencé à me fatiguer un peu et à me décourager, j'ai commencé à avoir peur.

Bir tanesini aldım: Bursa Hapishanesi, okudum. واحد|منها|أخذت|بورصة|سجنه|قرأت One||I bought|Bursa|Prison|I read un|d'entre eux|j'ai pris|Bursa|prison|j'ai lu Я купил одну: «Тюрьма Бурсы», я прочитал ее. I took one: Bursa Prison, I read. أخذت واحدة منها: سجن بورصة، قرأتها. J'en ai pris un : Bursa Hapishanesi, je l'ai lu.

13 yıl hapis yattın, 13 yıl. سنة|سجن|قضيت|سنة year||you served|year années|prison|tu as purgé|années Вы провели 13 лет в тюрьме, 13 лет. You served 13 years in prison, 13 years. لقد قضيت 13 عامًا في السجن، 13 عامًا. Tu as purgé 13 ans de prison, 13 ans.

Orada şiirler yazdın, destanlar yazdın. là-bas|poèmes|tu as écrit|épopées|tu as écrit |||Epen| There|poems|you wrote|epics|you wrote هناك|قصائد|كتبت|ملاحم|كتبت You wrote poems there, you wrote epics. هناك كتبت قصائد، كتبت ملحمات. Là-bas, tu as écrit des poèmes, tu as écrit des épopées.

Sen onlardan dokumacılık öğrendin, 13 yıl dayandın. ||weaving||| ||Weberei||| You|from them|weaving|learned|years|endured أنت|منهم|الحياكة|تعلمت|سنة|تحملت tu|d'eux|tissage|tu as appris|an|tu as tenu Ты научился у них ткать, ты терпел 13 лет. You learned weaving from them, you endured for 13 years. أنت تعلمت منهم فن النسيج، وقد صمدت لمدة 13 عامًا. Tu as appris le tissage d'eux, tu as tenu 13 ans.

Dedim ki, ''Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.'' |||||||не подчинении|| |||Gefangener|||||| I said|that|The issue|captive|falling|not|surrender|not being|whole|issue قلت|أن|المسألة|أسير|الوقوع|ليس|الاستسلام|عدم الاستسلام|كل|المسألة je disais|que|le problème|esclave|devenir|pas|capitulation|ne pas capituler|tout|problème Я сказал: «Дело не в том, чтобы попасть в плен, а в том, чтобы не сдаться». I said, 'The issue is not about being captured, the whole issue is about not surrendering.' قلت: "المسألة ليست في الأسر، بل في عدم الاستسلام هي كل المسألة." J'ai dit : ''Le problème n'est pas de devenir un prisonnier, mais de ne pas capituler, c'est tout le problème.''

Yine ben böyle hararetli hararetli muhalefet yapıyorum idareye. encore|je|ainsi|passionné|passionné|opposition|je fais|à l'administration |||leidenschaftlich|||| Again|I|like this|heatedly||opposition|do|to the administration مرة أخرى|أنا|هكذا|حماسي|حماسي|معارضة|أفعل|الإدارة Я опять так горячо выступаю против администрации. Again, I am making a heated opposition to the administration. مرة أخرى، أنا أعارض الإدارة بشغف شديد. Encore une fois, je fais une opposition ardente à l'administration.

Bağırıp çağırıyorum. أصرخ|أنادي shouting|I am calling en criant|j'appelle Я кричу. I am shouting and yelling. أصرخ وأصيح. Je crie et je hurle.

Melih Cevdet Anday'ın dikkatini çekti. |||внимание| مليح|جودت|أنداي|انتباهه|جذب Melih|Cevdet|Anday's|attention|attracted Melih|Cevdet|d'Anday|son attention|il a attiré Мелих Джевдет привлек внимание Андая. It caught Melih Cevdet Anday's attention. لفت انتباه ميليح جودت أنداي. Cela a attiré l'attention de Melih Cevdet Anday.

Tabii, dedim. بالطبع|قلت Of course|I said bien sûr|j'ai dit Of course, I said. بالطبع، قلت. Bien sûr, dis-je.

Siz, dedi, Galileo'yu tanır mısınız, dedi. أنتم|قال|غاليليو|تعرف|هل|قال You|said|Galileo|recognize|do you|said vous|il a dit|Galileo|||il a dit Он сказал, ты знаешь Галилея? Do you know Galileo, he said. هل تعرف غاليليو؟ قال. Vous, dit-il, connaissez-vous Galilée, dit-il.

onda da oynadım ben, ilk kursiyerlik oyunum oydu, dedim. là-bas|aussi|j'ai joué|moi|premier|étudiant|mon jeu|c'était|j'ai dit |||||Kurs spielen||| he|also|I played|I|first|student|game|was|I said في ذلك|أيضا|لعبت|أنا|الأول|كطالب|لعبي|كان|قلت Я тоже играл в нее, я сказал, что это была моя первая стажёрская игра. that was my first student play, I said. لقد لعبت فيه أيضًا، كانت تلك أول لعبة لي كطالب، قلت. J'y ai aussi joué, c'était mon premier jeu en tant que stagiaire, ai-je dit.

Peki, dedi. حسنا|قال Okay|he said d'accord|il a dit Ну, сказал он. Well, he said. حسنًا، قال. D'accord, a-t-il dit.

Giordano Bruno'yu tanır mısınız, dedi. جوردانو|برونو|تعرف|هل|قال Giordano|Bruno|you know|do you|he said Giordano|Bruno|||il a dit - Вы знаете Джордано Бруно? - спросил он. Do you know Giordano Bruno, he said. هل تعرف جيوردانو برونو، قال. Connaissez-vous Giordano Bruno, a-t-il dit.

Tanımaz mıyım, dedim. Giordano Bruno'nun da oyunu var. ||j'ai dit|Giordano|de Bruno|aussi|son jeu|il y a I wouldn't recognize|would I|I said|Giordano|Bruno's|also|play|exists لا أعرف|هل|قلت|جوردانو|برونو|أيضا|لعبه|يوجد Я сказал, что не знаю. У Джордано Бруно тоже есть игра. How could I not know, I said. Giordano Bruno has a play too. ألا أعرفه، قلت. لدى جيوردانو برونو أيضًا لعبة. Je ne le connais pas, ai-je dit. Giordano Bruno a aussi un jeu.

Neden, dedi. لماذا|قال Why|he said pourquoi|il a dit Why, he said. لماذا، قال. Pourquoi, dit-il.

Dünya'nın, evrenin merkezi olmadığını söylemiş, de la Terre|de l'univers|centre|qu'il n'est pas|il a dit ||Zentrum|| the Earth|universe|center|is not|had said الأرض|الكون|مركز|ليس|قال Он сказал, что Земля не является центром Вселенной, he said that the Earth is not the center of the universe, قال إن الأرض ليست مركز الكون, il a dit que la Terre n'était pas le centre de l'univers,

damağını yırtmış, yine ''Tanrı insanın içindedir, سقفه|تمزق|مرة أخرى|الله|الإنسان|في داخله Gaumen||||| his palate|has torn|again|God|man's|is within son palais|j'ai déchiré|encore|Dieu|de l'homme|est en lui он разорвал себе нёбо, опять "Бог в человеке, he tore his palate, yet he said, ''God is within man, تمزق سقف فمه، ومع ذلك قال ''الله في داخل الإنسان, il a déchiré son palais, et a encore dit : ''Dieu est en l'homme,

28, dedim. قلت I said j'ai dit I said 28. 28، قلت. 28 ans, ai-je dit.

(Kahkaha) ضحك Laughter rire (Laughter) (ضحك) (Rire)

(Alkış) تصفيق Applause applaudissement (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

ama en azından yüreğimde hep Giordano Bruno yatıyor. لكن|على الأقل|الأقل|في قلبي|دائماً|جوردانو|برونو|موجود but|at least|least|in my heart|always|Giordano|Bruno|lies mais|au moins||dans mon cœur|toujours|Giordano|Bruno|il repose but at least Giordano Bruno always resides in my heart. لكن على الأقل، دائمًا ما يكون جوردانو برونو في قلبي. mais au moins, Giordano Bruno réside toujours dans mon cœur.

Gençler vardı. الشباب|كانوا The young people|were jeunes|il y avait Были подростки. There were young people. كان هناك شباب. Il y avait des jeunes.

orta okuldan insanlar getirmişler, oynamasak mı, ağır bir oyun bu, dedi. ||||لا نلعب|هل|ثقيل|لعبة||هذه|قال middle|from school|people|they had brought|should we not play|question particle|heavy|a|game|this|he/she said moyen|de l'école|gens|ils ont amené|si nous ne jouions pas|particule interrogative|lourd|un|jeu|ce|il a dit «Они привели людей из средней школы, если мы не будем играть, это тяжелая игра», — сказал он. they brought people from middle school, saying, should we not play, this is a heavy game. أو أشخاصاً من المدرسة الإعدادية، قالوا: "هل لا نلعب، هذه لعبة ثقيلة؟" des gens du collège, et ils ont dit : "Ne devrions-nous pas jouer, c'est un jeu lourd."

Hakikaten böyle giyimlerinden, kuşamlarından biraz vraiment|ainsi|de leurs vêtements|de leurs tenues|un peu |||Kleidung und Auf| really|like this|from their clothing|from their dressing|a little حقًا|هكذا|من ملابسهم|من زينتهم|قليلاً Действительно, немного такой одежды Indeed, from their clothing and attire, they looked a bit like kids from the outskirts. حقًا من ملابسهم، ومظهرهم قليلاً Vraiment, à cause de leurs vêtements, un peu.

kenar mahalle çocukları gibiydi, biraz yoksul gibilerdi. de bord|quartier|les enfants|il était comme|un peu|pauvre|ils semblaient comme |Stadtteil||||| edge|neighborhood|children|were like|a little|poor|seemed like ضاحية|حي|الأطفال|كان مثل|قليلاً|فقير|كانوا مثل Они были как дети из пригорода, немного бедные. They seemed a bit poor. كانوا مثل أطفال الأحياء الفقيرة، كانوا يبدو عليهم الفقر قليلاً. Ils étaient comme des enfants de quartiers défavorisés, un peu pauvres.

yine böyle yoksul semtlerimizden biriydi. encore|comme ça|pauvre|de nos quartiers|c'était l'un |||unseren Stadtteilen| again|such|poor|from our neighborhoods|was one مرة أخرى|مثل هذه|فقير|من أحيائنا|كان واحداً это снова был один из наших бедных районов. it was one of our poor neighborhoods again. كانت واحدة من أحيائنا الفقيرة مرة أخرى. encore l'un de nos quartiers pauvres.

Aa ne güzel, dedim. Oradan bir tane kız çıktı, آه|ما|جميل|قلت|من هناك|واحدة||فتاة|خرجت Oh|how|beautiful|I said|From there|one|piece|girl|came out ah|pas|beau|j'ai dit|de là|une|pièce|fille|elle est sortie О, как мило, сказал я. Оттуда вышла девушка, I said, 'Oh how nice,' and then a girl came out from there, آه ما أجمله، قلت. خرجت فتاة من هناك, Ah c'est beau, ai-je dit. Une fille est sortie de là,

Özür dilerim, gerçekten, burnumun direği sızlıyor. pardon|je m'excuse|vraiment|de mon nez|tige|ça fait mal |||meiner Nase|Stütze| I apologize|sincerely|really|my nose|bridge|hurts اعتذار|أعتذر|حقًا|أنفي|عموده|يؤلمني Извините, правда, у меня болит нос. 'I apologize, really, my nose is aching.' أعتذر، حقًا، أنفي يؤلمني. Je suis désolé, vraiment, mon nez me fait mal.

(Alkış) تصفيق Applause applaudissements (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

En başından beri karar verdim, en başından beri aşık oldum, أكثر|البداية|منذ|قرار|اتخذت|أكثر|البداية|منذ|عاشق|أصبحت From|the beginning|since|decision|I made||||in love|I became dès|le début|depuis|décision|j'ai pris|dès|le début|depuis|amoureux|je suis devenu Я решил с самого начала, влюбился с самого начала, I decided from the very beginning, I fell in love from the very beginning, منذ البداية قررت، ومنذ البداية أحببت، Depuis le début, j'ai pris ma décision, depuis le début, je suis tombé amoureux,

hep sevdim, çünkü ben tiyatroya inandım. |||||верил دائمًا|أحببت|لأن|أنا|المسرح|آمنت always|loved|because|I|to theater|believed toujours|j'ai aimé|parce que|je|au théâtre|j'ai cru Я всегда любил его, потому что верил в театр. I have always loved it, because I believed in theater. لقد أحببت دائماً، لأنني آمنت بالمسرح. je l'ai toujours aimé, parce que j'ai cru au théâtre.

Teşekkür ederim. شكر|أقدم Thank|you merci|je fais Thank you. شكرًا لك. Merci.

(Alkış) تصفيق Applause applaudissements (Applause) (تصفيق) (Applaudissements)

SENT_CWT:AFkKFwvL=4.83 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=4.34 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=4.57 PAR_CWT:AvJ9dfk5=4.76 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=5.49 PAR_CWT:B7ebVoGS=43.71 en:AFkKFwvL ar:AvJ9dfk5 fr:B7ebVoGS openai.2025-02-07 ai_request(all=120 err=0.00%) translation(all=239 err=0.00%) cwt(all=1388 err=2.45%)