×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

TEDx Turkey, Bilim yeterince heyecanlıdır : Tevfik Uyar at TEDxReset 2014

Bilim yeterince heyecanlıdır : Tevfik Uyar at TEDxReset 2014

Çeviri: Meral Öztürk Gözden geçirme: Sancak Gülgen

Son anda, epey bir heyecanlandıracak cümleleri telaffuz etti Ali Bey.

Evet, ilk konuşmacıyım.

Üstüme başıma da bakayım.

Buraya bilim insanı imajını düzeltmeye geldim biraz. Sunumumuz arkada, güzel.

İsmim Tevfik Uyar.

Bilim haberciliği.

Şimdi bilimin tanımını tekrar yapmaya lüzum yok buradaki pek çok insan için.

Bir şekilde yöntemli olarak gerçeği arama çalışması ve herkesin de kabul edeceği biçimde.

Ama bilim haberciliği için bir şeyler söylemek gerekebilir: Bilim haberciliği nedir?

Kabaca söyleyecek olursak,

bir yerlerde birileri bir şeyler yapıyor.

Bir yerlerde birileri gerçeği biraz daha keşfediyor. Bilim haberciliği de bu gerçeği alıp halka anlatmak. Önemi yüksek. Niye yüksek? Öyle spor haberciliği gibi değil.

Daha iyi futbolcu olmak için,

spor haberlerini takip etmek zorunda hissetmeyebilirsiniz. Daha iyi siyasetçi olmak için siyasi haberleri takip etmek istemeyebilirsiniz. Ama, eğer bugün ülkemizde, ileride bilim insanı olmak isteyen çocuklarımız varsa, bunların daha iyi bilim adamı olmasının yolu, kesinlikle ve kesinlikle,

dünyada gerçekleşen her şeyi

zamanında ve iyi bir şekilde takip ediyor olmalarıdır. Şimdi heyecandan unuttuk tabi... [kontrol aparatını alıyor] Evet... Bilim haberciliği önemli.

Peki, "ülkemizde bilim haberciliği ne boyutta?" diye, yaklaşık üç dört yıldır gerek Açık Bilim, gerek Yalansavar olarak buna bakıyoruz. Mesela, şöyle bir örnek:

"Bilim dünyasını şaşırtan yarasalar",

"Bilim dünyası şaşkın",

"Bilim dünyasını şaşırtan yaratık",

"Bilim dünyasını şaşırtan görüntüler",

"Bilim dünyası şaşkın". Hep şaşırdık zaten.

"Bilim adamları şokta",

Ondan sonra, "Bilim dünyası şokta", "Bilim adamlarını şok eden canavar",

"Bilim dünyasını sarsan hayvan" ...

Bu mu yani?

Hakikaten bilim dünyasında her gün inanılmaz, ama böyle bildiklerimizi unutturan şeyler mi oluyor?

Bu mu yani?

Bilim haberciliği de bu inanılmaz şeyleri bize aktarmak mı? Kabul ediyorum: Bilim adamı böyle bir tip. Herkesin kafasında.

İşine bakıyor. Fotoğraf makinası varmış, bakmıyor. Yani işini ciddi bir şekilde yapıyor.

Böyle bir tipleme var.

Bu adam böyle ciddi bir adam.

Örnekler çoğaltılabilir.

Girin Google'a, "scientist" yazın, "bilim insanı" yazın. Bilim insanı" deyince böyle bir tiple karşılaşacaksınız, değil mi?

Bunun örnekleri çok çeşitli.

(Kahkahalar)

Kadir İnanır'ın bu filmini biliyorsunuzdur muhtemelen. Atom profesörü, evinde önlükle geziyor. Atom sıçrayacak üzerine diye.

Ama şunu bize anlatıyor:

Güzel bir örnek.

Şimdi futbolcu şeması vardır, değil mi?

Bir çocuğa futbolcu çiz deyince, ne yapacak futbol topuyla çizecek.

İşte hepimizin kafasında bir kütüphaneci şeması vardır: Gözlüklü. Bilim insanı şeması da böyle önlüklü yani.

Ama, niçin bilmiyorum.

Böyle bir görüntüyle karşılaşmak istemiyor. Bilim insanı "biz o ciddi adamı böyle yaparız oğlum" tarzı bir durum söz konusu. Yalnız, bilim insanı öyle kolay kolay şaşırmaz. Niye şaşırmaz? Duygusu mu yok?

Duyguları, sinirleri mi alınmış?

Hayır. Bilimin mekanizmasında, böyle "şok olmak", "şaşırmak" yok. Nasıl yok?

Şimdi her şeyden önce bilimde baskın duygu kuşkudur. Ben de bir skeptikim, kuşkucuyum mesela.

Hakim duygu kuşkudur.

Kuşkuyla heyecan karışık olabilir ama şaşkınlığa baskın gelir. Gerçekten de bir bilim insanı, kendisi bile müthiş, bugüne kadar bildiklerimizin aksine bir keşifle karşılaşsa, ilk yapacağı şey, "Aman Allah'ım" değil, "Bir dakika ya. Ben acaba yanlış mı ölçtüm? "Acaba ben kendi düşüncelerimle manipüle mi ettim deney yöntemini?" "Acaba yanlış yöntemi mi kullanıyorum?"

Bu olacaktır. Kuşku baskın gelir.

Örnek ne? Mesela şu görmüş olduğunuz bakteri fosili: AHL84001.

Antarktika'da bulundu.

Mars'tan geldiği düşünülüyor.

4 milyar yaşında bir gök taşı.

İçerisinde, böyle bir bakteri, fosilimsi bir şekille karşılaştılar. Bilim dünyası şok mu oldu? Hayır.

Tabii ki bir etki yarattı.

Bill Clinton 1996'da çıkıp konuşma yapmak zorunda kaldı. Ama ne oldu?

Hepimiz şok olduk, mahvolduk, bittik mi? Hayır.

Astrofizikçiler çıktı ve

bu şeklin jeofiziksel süreçlerle de oluşabileceğini ortaya koydular. Laboratuvarda aynısını yaptılar.

Ondan sonra bilim dünyası şunu kabul etti:

Bu tip keşiflerde, sadece morfoloji, yani sadece şekil yeterli bir kanıt değildir.

Ondan sonra, nötrinolar..

İki yıl önce Avrupalılar dedi ki :

"Ya Einstein ışık hızı geçilmez demişti. Ama biz şimdi nötrinoyu ölçtük.

Işıktan hızlı gidiyor gibi gözüküyor."

Ne oldu?

"Ulan, Einstein haksızmış" deyip çöktük mü yani? Şaşırdık mı? Şok mu olduk? Hayır. Böyle bir şey olmadı.

Adamlar dedi ki, kendileri dedi bunu,

"Ya biz bunu böyle ölçtük ama siz Japonya'daki meslektaşlar,

Amerika'daki meslektaşlar, siz de bunu bir ölçün. Belki bizde hata vardır."

Hakikaten de hata oradaymış. Aletlerin kalibrasyon problemi varmış.

Ya bu böyle olmadı. Şaşırılmadı yani.

Kuşku baskın duygu.

Ha ne olur? Kuşku giderek sıfıra yaklaşır.

Sıfıra yaklaştıkça heyecan artar "yeni bir şey buldum mu?" diye. Kuşku sıfırlandığında, nedensel olarak

her şeyi açıklayabilmişsiniz demektir zaten. O da şaşkınlık yaratmaz.

Yani böyle bir kısır döngü söz konusu.

Şimdi, eğer ki basınımıza bakarsak,

ben bilim haberlerini bu üç sınıfa koyabilirim. Magazinseli yeşil yaptım, çünkü bu haberler doğru oluyor. Kötü bilim haberi değil yani ama biraz magazinsel. İşte, "maymunlara para kullanmayı öğrettiler, fuhuş yaptı." "Sapkın penguen kolonisi birbirini böyle götürüyor." İşte, "seksin sağlığa on tane faydası".

Yani hem bilim kitlesini, hem de abazaları... pardon bu tarafa demek istemiyorum.

hem de abazaları şey yapıyor.

Böyle bir kitleyi hedefliyor.

Birlikte hedefliyor yani.

O yüzden, kötü bilim haberi dediğim zaman, daha çok sadece yanlış ve hatalı haberle, sözde bilim -bilim dışı- haberi düşünebiliriz. Tabii ki bunların kesişiminde yer alan bir yer var. O ayrı bir habercilik türü yani.

Birkaç tane örnek vermek gerekirse, mesela Radikal'de çıktı. "Meyve suları asitten daha asitli."

Haberin anlatmak istediği şey şu:

Sirke, pH'ı 2.9 olan seyrel tipli asit çözeltisidir. İşte bazı meyveler, sirkeden daha düşük pH'a sahipmiş. Doğru ama, haberi okuyunca sanıyorsun ki,

meyve yiyince alt yanın eriyip gidecek. Öyle bir şey değil.

İşte Anadolu Ajansı, "DNA'yı bile değiştiriyor" diye bir haber yaptı. Hani böyle spor DNA'yı değiştiriyormuş. İddia bu. DNA mutasyonla değişir.

O da ancak radyoaktif ya da kimyasal süreçle olur. Öyle yolun başından insan olarak girip, çıkışta kurt adam olma ihtimaliniz yok.

Bunlar bildiğimiz, lise fizik, kimya, biyoloji. Bırakın, ortaokul bilgilerine,

hatta hayat bilgisine kadar gidiyor ilkokulda hafiften. "Ay'ın karanlık yüzü ilk kez görüntülendi"

Bu da NTV-MSNBC'de çıkmıştı.

Ay'ın karanlık yüzü derken, Ay'ın arka yüzünü kast ediyor. Bir şey demiyorum.

Böyle bir alışkanlık olabilir ama bu bir çeviri hatası mesela.

Haberin orijinaline gidip bakıyoruz.

Diyor ki "Grail sent its first photos".

Yani Grail diye bir uydu var.

Ay'ın arka yüzeyinden ilk fotoğraflarını göndermiş. Muhabir "first"ü görünce atlamış.

Zannetmiş ki Ay'ın arka yüzü ilk kez görüntüleniyor. Lan, 52'de görüntüledik!

Voyager güneş sisteminden çıktı ya geçen sene. Yani çok küçük bir araştırmayla, yani demek ki muhabir herhangi bir haberi görünce ikinci bir araştırmaya ihtiyaç duymuyor. Ya da gazeteler kalifiye bilim yazarı

ya da bilim muhabiri yetiştirmeye ihtiyaç duymuyorlar. Üç-dört tane güzel örneği tenzih ederim.

Onları dışına çıkartırsak, Türkiye'de zaten bilim haberciliği yok.

Girin Hürriyet'e, Milliyet'e "Bilim" diye bir kategori yok.

Teknolojide iPhone, iPad.

Yaşamda da "ne kanser yaptı", "ne kolesterol düşürdü". Ya da tam tersi: "ne kanser yapmıyor", "ne kolesterol yükseltiyor".

Bunlar, başka bir şey değil.

Şöyle bir kaziye çıktı ya Türk bilim camiasında, televizyonculuğunda diyelim. Felix Baumgartner serbest düşmeyle ses hızını geçmek istedi. Işık hızını geçirttiler.

(Kahkahalar)

Adam nötrino ışık hızını geçince şüpheye düşüyor. Muhabir düşmüyor.

Şimdi sözde bilim deyince zaten daha büyük bir felaket. Nedir sözde bilim?

İşte astroloji, işte akrofonoloji, iridoloji vesaire. Bunların çeşitleri çok.

Melek terapisi filan diye şeyler çıktı.

Hele bir de "kuantum" kelimesi, iyi ki çıkmış yani. Şimdi sözde bilim nedir?

Bilim gibi gözüken

ama bilimin yöntemlerini asla kullanmayan bir çalışma alanı.

Yani işte astroloji, en bilineni.

Adam diyor ki "Mars boğaya girince, aşk vesaire falan filan." Ya arkadaş, bilimin yöntemini niye kullanmıyorsun? Al bin tane boğayı şuraya koy.

Bin tane boğa burcu olmayanı şuraya koy.

Bana göster ya! Bana göster.

Mars, Boğa takım yıldızına girince, iddian her neyse, bu taraftakilerde, bu taraftakilere göre, bariz bir değişiklik olduğunu göster.

Ben de kuşku duyayım.

Diyeyim, "Burada araştırmaya değer bir şey var." Yapıyor mu? Yapmıyor!

Ben yaptım. Açık Bilim'de yazdık. Üşenmedim, 2012 yılı sonunda,

"2013 yılında şu burç böyle olacak" diyen bütün astrologların yazdıklarını topladım. Hepsi de birbiriyle çelişiyor ha.

Ali'ye göre Koç evlenecek, Veli'ye göre Boğa evlenecek. Böyle bilim mi olur?

Birinizin dediği diğerini tutmuyor.

Neyse, 1067 kişiye anket yaptık.

2014'ün başında. Dedik ki...

Önce burcunu seçiyor insanlar.

Sonra 2013 yılında ilişki dünyam şöyle oldu. Kariyerim böyle oldu.

Evlendim, çocuk yaptım filan.

30'a yakın soru sorduk.

Ne çıktı ortaya istatiksel analizde?

Hiçbir burcun, herhangi bir başka burca, yükselenler de dâhil, hemen astrologlar, "ama yükselen önemli" filan diyor ya, o zaten yanlışlanamaz. Yükseleni şey yap, kalbin kapalıdır.

O değişmiyor yani.

Neyse, hiçbir burcun, diğer burca anlamlı bir farkı yok. Biz zaten bu sonuçtan başka bir şeyle karşılaşmayı beklemiyorduk da

"Haydi" dedik, "yapalım".

Gazetelere baktığımız zaman zaten,

sözde bilimle, bilimin korkunç bir şekilde iç içe girdiğini görüyoruz. Daha yeni, 9 Nisan'da Cumhuriyet, "Kıyamet mi kopacak?" diye haber yaptı. "Mars, Dünya, Güneş bu gece aynı çizgi üzerinde hizalanacak. Nadir görülen astrolojik olay..."

Nadir görülen dediği iki yılda bir.

Evren 13 milyar, pardon, güneş sistemimiz kaç milyar yaşında. "Ay kan kırmızısına dönüşecek."

Normal, her tutulmada olduğu gibi.

"Güneş kararacak". Öyle bir şey yok.

Ay tutuluyor, Güneş yerinde.

Zaten Ay'ı görüyorsanız, Güneş'i görmüyorsunuz. Gece çünkü "İncil'e göre bu durum kıyamet habercisi". Salladım.

Altında da örnekler var:

"1361'de olunca şöyle olmuş, 1500'de olunca böyle savaş çıkmış."

Aradaki iki yıllar nerede?

Nerede yani? Yok!

"NASA'nın açıklaması ortalığı karıştırdı". Felaket senaryosu.

NASA şunu açıkladı:

Her 11 yılda bir, Güneş'in manyetik kutupları yön değiştirir. Dedi ki "bu yıl değişiyor".

Çünkü ortalama 11 yıl.

Bazen 10 yıl, bazen 12 yıl.

Bunu bir kıyamet haberi gibi algılamışlar.

"Güneş baş aşağı dönecek" diyor.

İçeride de dört tane astrologdan, bir tane UFOlogdan, iki tane de astronomdan görüş almışlar.

Astronomlar diyor ki "Bu gayet normal bir olay. Güneş manyetik kutupları yön değiştirir.

İşte belki elektrik şebekeleri vs."

Astrologlar ne diyor peki?

"İklim değişebilir, kıyamet kopabilir, insanlar kavga edebilir. Çok dikkatli olmak lazım. Borsa çökebilir" filan.

Ne yaptın birader?

İşte bilimle sözde bilimin farkı burada.

NTV'den bir haber: "Ağaca dokunanlar daha sağlıklı".

Çünkü titreşim yayıyormuş.

İddianın sahibi, "Bilim Tarafından Kör Olanlar" diye bir kitap yazmış. Bir şey varsa, o ağaçta titreşim varsa, ya da gerçekten uzaylılar varsa,

bunu önce bilim adamı bulmak ister.

Siz merak etmeyin.

Niye? Adam Nobel alacak, alıntılanacak. Atıf yapılacak filan. Yani bir gerçek varsa, bilim adamı bunun peşinde. Kör filan değiliz yani.

Biz de görüyoruz. Körlük söz konusu değil.

Hatta şuna da bayılıyorum, bakın haberin sonunda: "Bu titreşimlerin varlığını bazı fizikçiler de kabul ediyor" Hangi fizikçiler ya? Bir isim ver! Bizim lisede sallayan bir arkadaş vardı.

Palavra atardı.

Biz inanmayınca, "Benim bir kuzenim var. Onun başına geldi" derdi. Bunun gibi bir şey.

"Bazı fizikçiler de kabul ediyor."

Yok böyle bir referans yok.

Az önce akrofonoloji demiştim.

Bu da Hürriyet'ten. Aktaran "http://www.bilimbilmiyim.com/"

Cebe, işinde uzman "isim koçları" yetiştiriyor. Cebe'ye göre ismimiz hayatımızı, sağlığımızı, kariyerimizi,

hatta aşk hayatımızı etkiliyor.

Etki oranları da az değil.

İsminiz %60, göbek adınız %10, soyadınız da %30 oranında... Nasıl ölçtün ya?

Yani bu adama göre, adı Yavuz olanların hepsi aynı. Aşkta da, kariyerde de.

Böyle bir şey var mı?

"Kuantum felsefesine göre, her şey titreşimden ibarettir. Kişiye ismiyle hitap ettiğiniz zaman,

harflerin titreşimleri evrene ve hitap ettiğimiz kişiye çarpıyor." Şimdi neden bunu yapıyorlar?

Birincisi: Pek çok insan, şarlatan diyorum ben kendilerine, bundan para kazanıyor.

Türkiye'de bilimle ilgili kitap yazın, 10 bin zor satarsınız.

Hemen yazın şimdi: "Burçlar, Aşk Uyumları: 2014'de Aşk Hayatınız" 10. baskı garanti. Gelin ben kendi yayın evimde basayım.

10. baskı garanti. İkincisi: Bir kısmı gerçekten kötü niyetli olmadan, çeviri hatasından, kalifiye personel eksikliğinden, bilgi eksikliğinden oluyor.

Ama genel olarak, bu işin içerisinde bir pasta var. Bu bir sektör. Bu bir sektör.

Peki, "ne zararı var?" diye sorabilirsiniz. "Biz eğleniyoruz."

İşte orada bir duracaksın.

"Bi'dur!" burada başlıyor.

Orada bir dur.

Ne demek "ne zararı var"?

Dünyada hâlâ cadı diye kadınları yakıyorlar. Hâlâ cadı diye kadınları yakıyorlar.

Kemikleri bir şeylere iyi geldiği için ya da kutsal olduğunu düşündükleri için

Ant akbabalarının soyu tükenmek üzere.

Bursa'da çıktı iki yıl önce, değil mi?

Dergâh adı altında seks.

Yok cezbeleniyor, mezbeleniyor.

Hatırlarsınız hepiniz.

Bunlar neden oluyor?

Bunlar bilimsel düşünmekten, eleştirel düşünmekten uzak durduğumuz için oluyor.

Bunlar işte tam olarak bu safsataları, bu hurafeleri yaydıkları için oluyor.

Bunları teşvik ettikleri için oluyor.

İşte bu yüzden bilime sarılmak zorundayız.

Bunun başka yolu yok.

Gelecekte, "Ya şimdi?" dersek, konseptimiz dâhilinde, bizi, türümüzün ve gezegenimizin

gelecekte karşılaşacağı tehditlerden koruyacak olan tek şey bilimdir. Bunu yaparken, gözünü cebinizdeki paraya dikmeyen kişiler, bilim insanlarıdır.

Öyle, anneniz kanser diye, "Bakın ben kanseri tedavi ediyorum" diye, sizden etek etek paralar almayacak olan insanlar, bilim insanlarıdır. Bilime sarılmak zorundayız.

Hayattaki en gerçek ve en doğru yol gösterici, bilimin ışığıdır. Siz siz olun, bilimden uzak durmayın.

Teşekkürler.

(Alkışlar)


Bilim yeterince heyecanlıdır : Tevfik Uyar at TEDxReset 2014 Wissenschaft ist spannend genug: Tevfik Uyar bei TEDxReset 2014 Science is exciting enough: Tevfik Uyar at TEDxReset 2014 La science est suffisamment excitante : Tevfik Uyar à TEDxReset 2014

Çeviri: Meral Öztürk Gözden geçirme: Sancak Gülgen

Son anda, epey bir heyecanlandıracak cümleleri telaffuz etti Ali Bey.

Evet, ilk konuşmacıyım.

Üstüme başıma da bakayım.

Buraya bilim insanı imajını düzeltmeye geldim biraz. Sunumumuz arkada, güzel.

İsmim Tevfik Uyar.

Bilim haberciliği.

Şimdi bilimin tanımını tekrar yapmaya lüzum yok buradaki pek çok insan için.

Bir şekilde yöntemli olarak gerçeği arama çalışması ve herkesin de kabul edeceği biçimde.

Ama bilim haberciliği için bir şeyler söylemek gerekebilir: Bilim haberciliği nedir?

Kabaca söyleyecek olursak,

bir yerlerde birileri bir şeyler yapıyor.

Bir yerlerde birileri gerçeği biraz daha keşfediyor. Bilim haberciliği de bu gerçeği alıp halka anlatmak. Önemi yüksek. Niye yüksek? Öyle spor haberciliği gibi değil.

Daha iyi futbolcu olmak için,

spor haberlerini takip etmek zorunda hissetmeyebilirsiniz. Daha iyi siyasetçi olmak için siyasi haberleri takip etmek istemeyebilirsiniz. Ama, eğer bugün ülkemizde, ileride bilim insanı olmak isteyen çocuklarımız varsa, bunların daha iyi bilim adamı olmasının yolu, kesinlikle ve kesinlikle,

dünyada gerçekleşen her şeyi

zamanında ve iyi bir şekilde takip ediyor olmalarıdır. Şimdi heyecandan unuttuk tabi... [kontrol aparatını alıyor] Evet... Bilim haberciliği önemli.

Peki, "ülkemizde bilim haberciliği ne boyutta?" diye, yaklaşık üç dört yıldır gerek Açık Bilim, gerek Yalansavar olarak buna bakıyoruz. Mesela, şöyle bir örnek:

"Bilim dünyasını şaşırtan yarasalar",

"Bilim dünyası şaşkın",

"Bilim dünyasını şaşırtan yaratık",

"Bilim dünyasını şaşırtan görüntüler",

"Bilim dünyası şaşkın". Hep şaşırdık zaten.

"Bilim adamları şokta",

Ondan sonra, "Bilim dünyası şokta", "Bilim adamlarını şok eden canavar",

"Bilim dünyasını sarsan hayvan" ...

Bu mu yani?

Hakikaten bilim dünyasında her gün inanılmaz, ama böyle bildiklerimizi unutturan şeyler mi oluyor?

Bu mu yani?

Bilim haberciliği de bu inanılmaz şeyleri bize aktarmak mı? Kabul ediyorum: Bilim adamı böyle bir tip. Herkesin kafasında.

İşine bakıyor. Fotoğraf makinası varmış, bakmıyor. Yani işini ciddi bir şekilde yapıyor.

Böyle bir tipleme var.

Bu adam böyle ciddi bir adam.

Örnekler çoğaltılabilir.

Girin Google'a, "scientist" yazın, "bilim insanı" yazın. Bilim insanı" deyince böyle bir tiple karşılaşacaksınız, değil mi?

Bunun örnekleri çok çeşitli.

(Kahkahalar)

Kadir İnanır'ın bu filmini biliyorsunuzdur muhtemelen. Atom profesörü, evinde önlükle geziyor. Atom sıçrayacak üzerine diye.

Ama şunu bize anlatıyor:

Güzel bir örnek.

Şimdi futbolcu şeması vardır, değil mi?

Bir çocuğa futbolcu çiz deyince, ne yapacak futbol topuyla çizecek.

İşte hepimizin kafasında bir kütüphaneci şeması vardır: Gözlüklü. Bilim insanı şeması da böyle önlüklü yani.

Ama, niçin bilmiyorum.

Böyle bir görüntüyle karşılaşmak istemiyor. Bilim insanı "biz o ciddi adamı böyle yaparız oğlum" tarzı bir durum söz konusu. Yalnız, bilim insanı öyle kolay kolay şaşırmaz. Niye şaşırmaz? Duygusu mu yok?

Duyguları, sinirleri mi alınmış?

Hayır. Bilimin mekanizmasında, böyle "şok olmak", "şaşırmak" yok. Nasıl yok?

Şimdi her şeyden önce bilimde baskın duygu kuşkudur. Ben de bir skeptikim, kuşkucuyum mesela.

Hakim duygu kuşkudur.

Kuşkuyla heyecan karışık olabilir ama şaşkınlığa baskın gelir. Gerçekten de bir bilim insanı, kendisi bile müthiş, bugüne kadar bildiklerimizin aksine bir keşifle karşılaşsa, ilk yapacağı şey, "Aman Allah'ım" değil, "Bir dakika ya. Ben acaba yanlış mı ölçtüm? "Acaba ben kendi düşüncelerimle manipüle mi ettim deney yöntemini?" "Acaba yanlış yöntemi mi kullanıyorum?"

Bu olacaktır. Kuşku baskın gelir.

Örnek ne? Mesela şu görmüş olduğunuz bakteri fosili: AHL84001.

Antarktika'da bulundu.

Mars'tan geldiği düşünülüyor.

4 milyar yaşında bir gök taşı.

İçerisinde, böyle bir bakteri, fosilimsi bir şekille karşılaştılar. Bilim dünyası şok mu oldu? Hayır.

Tabii ki bir etki yarattı.

Bill Clinton 1996'da çıkıp konuşma yapmak zorunda kaldı. Ama ne oldu?

Hepimiz şok olduk, mahvolduk, bittik mi? Hayır.

Astrofizikçiler çıktı ve

bu şeklin jeofiziksel süreçlerle de oluşabileceğini ortaya koydular. Laboratuvarda aynısını yaptılar.

Ondan sonra bilim dünyası şunu kabul etti:

Bu tip keşiflerde, sadece morfoloji, yani sadece şekil yeterli bir kanıt değildir.

Ondan sonra, nötrinolar..

İki yıl önce Avrupalılar dedi ki :

"Ya Einstein ışık hızı geçilmez demişti. Ama biz şimdi nötrinoyu ölçtük.

Işıktan hızlı gidiyor gibi gözüküyor."

Ne oldu?

"Ulan, Einstein haksızmış" deyip çöktük mü yani? Şaşırdık mı? Şok mu olduk? Hayır. Böyle bir şey olmadı.

Adamlar dedi ki, kendileri dedi bunu,

"Ya biz bunu böyle ölçtük ama siz Japonya'daki meslektaşlar,

Amerika'daki meslektaşlar, siz de bunu bir ölçün. Belki bizde hata vardır."

Hakikaten de hata oradaymış. Aletlerin kalibrasyon problemi varmış.

Ya bu böyle olmadı. Şaşırılmadı yani.

Kuşku baskın duygu.

Ha ne olur? Kuşku giderek sıfıra yaklaşır.

Sıfıra yaklaştıkça heyecan artar "yeni bir şey buldum mu?" diye. Kuşku sıfırlandığında, nedensel olarak

her şeyi açıklayabilmişsiniz demektir zaten. O da şaşkınlık yaratmaz.

Yani böyle bir kısır döngü söz konusu.

Şimdi, eğer ki basınımıza bakarsak,

ben bilim haberlerini bu üç sınıfa koyabilirim. Magazinseli yeşil yaptım, çünkü bu haberler doğru oluyor. Kötü bilim haberi değil yani ama biraz magazinsel. İşte, "maymunlara para kullanmayı öğrettiler, fuhuş yaptı." "Sapkın penguen kolonisi birbirini böyle götürüyor." İşte, "seksin sağlığa on tane faydası".

Yani hem bilim kitlesini, hem de abazaları... pardon bu tarafa demek istemiyorum.

hem de abazaları şey yapıyor.

Böyle bir kitleyi hedefliyor.

Birlikte hedefliyor yani.

O yüzden, kötü bilim haberi dediğim zaman, daha çok sadece yanlış ve hatalı haberle, sözde bilim -bilim dışı- haberi düşünebiliriz. Tabii ki bunların kesişiminde yer alan bir yer var. O ayrı bir habercilik türü yani.

Birkaç tane örnek vermek gerekirse, mesela Radikal'de çıktı. "Meyve suları asitten daha asitli."

Haberin anlatmak istediği şey şu:

Sirke, pH'ı 2.9 olan seyrel tipli asit çözeltisidir. İşte bazı meyveler, sirkeden daha düşük pH'a sahipmiş. Doğru ama, haberi okuyunca sanıyorsun ki,

meyve yiyince alt yanın eriyip gidecek. Öyle bir şey değil.

İşte Anadolu Ajansı, "DNA'yı bile değiştiriyor" diye bir haber yaptı. Hani böyle spor DNA'yı değiştiriyormuş. İddia bu. DNA mutasyonla değişir.

O da ancak radyoaktif ya da kimyasal süreçle olur. Öyle yolun başından insan olarak girip, çıkışta kurt adam olma ihtimaliniz yok.

Bunlar bildiğimiz, lise fizik, kimya, biyoloji. Bırakın, ortaokul bilgilerine,

hatta hayat bilgisine kadar gidiyor ilkokulda hafiften. "Ay'ın karanlık yüzü ilk kez görüntülendi"

Bu da NTV-MSNBC'de çıkmıştı.

Ay'ın karanlık yüzü derken, Ay'ın arka yüzünü kast ediyor. Bir şey demiyorum.

Böyle bir alışkanlık olabilir ama bu bir çeviri hatası mesela.

Haberin orijinaline gidip bakıyoruz.

Diyor ki "Grail sent its first photos".

Yani Grail diye bir uydu var.

Ay'ın arka yüzeyinden ilk fotoğraflarını göndermiş. Muhabir "first"ü görünce atlamış.

Zannetmiş ki Ay'ın arka yüzü ilk kez görüntüleniyor. Lan, 52'de görüntüledik!

Voyager güneş sisteminden çıktı ya geçen sene. Yani çok küçük bir araştırmayla, yani demek ki muhabir herhangi bir haberi görünce ikinci bir araştırmaya ihtiyaç duymuyor. Ya da gazeteler kalifiye bilim yazarı

ya da bilim muhabiri yetiştirmeye ihtiyaç duymuyorlar. Üç-dört tane güzel örneği tenzih ederim.

Onları dışına çıkartırsak, Türkiye'de zaten bilim haberciliği yok.

Girin Hürriyet'e, Milliyet'e "Bilim" diye bir kategori yok.

Teknolojide iPhone, iPad.

Yaşamda da "ne kanser yaptı", "ne kolesterol düşürdü". Ya da tam tersi: "ne kanser yapmıyor", "ne kolesterol yükseltiyor".

Bunlar, başka bir şey değil.

Şöyle bir kaziye çıktı ya Türk bilim camiasında, televizyonculuğunda diyelim. Felix Baumgartner serbest düşmeyle ses hızını geçmek istedi. Işık hızını geçirttiler.

(Kahkahalar)

Adam nötrino ışık hızını geçince şüpheye düşüyor. Muhabir düşmüyor.

Şimdi sözde bilim deyince zaten daha büyük bir felaket. Nedir sözde bilim?

İşte astroloji, işte akrofonoloji, iridoloji vesaire. Bunların çeşitleri çok.

Melek terapisi filan diye şeyler çıktı.

Hele bir de "kuantum" kelimesi, iyi ki çıkmış yani. Şimdi sözde bilim nedir?

Bilim gibi gözüken

ama bilimin yöntemlerini asla kullanmayan bir çalışma alanı.

Yani işte astroloji, en bilineni.

Adam diyor ki "Mars boğaya girince, aşk vesaire falan filan." Ya arkadaş, bilimin yöntemini niye kullanmıyorsun? Al bin tane boğayı şuraya koy.

Bin tane boğa burcu olmayanı şuraya koy.

Bana göster ya! Bana göster.

Mars, Boğa takım yıldızına girince, iddian her neyse, bu taraftakilerde, bu taraftakilere göre, bariz bir değişiklik olduğunu göster.

Ben de kuşku duyayım.

Diyeyim, "Burada araştırmaya değer bir şey var." Yapıyor mu? Yapmıyor!

Ben yaptım. Açık Bilim'de yazdık. Üşenmedim, 2012 yılı sonunda,

"2013 yılında şu burç böyle olacak" diyen bütün astrologların yazdıklarını topladım. Hepsi de birbiriyle çelişiyor ha.

Ali'ye göre Koç evlenecek, Veli'ye göre Boğa evlenecek. Böyle bilim mi olur?

Birinizin dediği diğerini tutmuyor.

Neyse, 1067 kişiye anket yaptık.

2014'ün başında. Dedik ki...

Önce burcunu seçiyor insanlar.

Sonra 2013 yılında ilişki dünyam şöyle oldu. Kariyerim böyle oldu.

Evlendim, çocuk yaptım filan.

30'a yakın soru sorduk.

Ne çıktı ortaya istatiksel analizde?

Hiçbir burcun, herhangi bir başka burca, yükselenler de dâhil, hemen astrologlar, "ama yükselen önemli" filan diyor ya, o zaten yanlışlanamaz. Yükseleni şey yap, kalbin kapalıdır.

O değişmiyor yani.

Neyse, hiçbir burcun, diğer burca anlamlı bir farkı yok. Biz zaten bu sonuçtan başka bir şeyle karşılaşmayı beklemiyorduk da

"Haydi" dedik, "yapalım".

Gazetelere baktığımız zaman zaten,

sözde bilimle, bilimin korkunç bir şekilde iç içe girdiğini görüyoruz. Daha yeni, 9 Nisan'da Cumhuriyet, "Kıyamet mi kopacak?" diye haber yaptı. "Mars, Dünya, Güneş bu gece aynı çizgi üzerinde hizalanacak. Nadir görülen astrolojik olay..."

Nadir görülen dediği iki yılda bir.

Evren 13 milyar, pardon, güneş sistemimiz kaç milyar yaşında. "Ay kan kırmızısına dönüşecek."

Normal, her tutulmada olduğu gibi.

"Güneş kararacak". Öyle bir şey yok.

Ay tutuluyor, Güneş yerinde.

Zaten Ay'ı görüyorsanız, Güneş'i görmüyorsunuz. Gece çünkü "İncil'e göre bu durum kıyamet habercisi". Salladım.

Altında da örnekler var:

"1361'de olunca şöyle olmuş, 1500'de olunca böyle savaş çıkmış."

Aradaki iki yıllar nerede?

Nerede yani? Yok!

"NASA'nın açıklaması ortalığı karıştırdı". Felaket senaryosu.

NASA şunu açıkladı:

Her 11 yılda bir, Güneş'in manyetik kutupları yön değiştirir. Dedi ki "bu yıl değişiyor".

Çünkü ortalama 11 yıl.

Bazen 10 yıl, bazen 12 yıl.

Bunu bir kıyamet haberi gibi algılamışlar.

"Güneş baş aşağı dönecek" diyor.

İçeride de dört tane astrologdan, bir tane UFOlogdan, iki tane de astronomdan görüş almışlar.

Astronomlar diyor ki "Bu gayet normal bir olay. Güneş manyetik kutupları yön değiştirir.

İşte belki elektrik şebekeleri vs."

Astrologlar ne diyor peki?

"İklim değişebilir, kıyamet kopabilir, insanlar kavga edebilir. Çok dikkatli olmak lazım. Borsa çökebilir" filan.

Ne yaptın birader?

İşte bilimle sözde bilimin farkı burada.

NTV'den bir haber: "Ağaca dokunanlar daha sağlıklı".

Çünkü titreşim yayıyormuş.

İddianın sahibi, "Bilim Tarafından Kör Olanlar" diye bir kitap yazmış. Bir şey varsa, o ağaçta titreşim varsa, ya da gerçekten uzaylılar varsa,

bunu önce bilim adamı bulmak ister.

Siz merak etmeyin.

Niye? Adam Nobel alacak, alıntılanacak. Atıf yapılacak filan. Yani bir gerçek varsa, bilim adamı bunun peşinde. Kör filan değiliz yani.

Biz de görüyoruz. Körlük söz konusu değil.

Hatta şuna da bayılıyorum, bakın haberin sonunda: "Bu titreşimlerin varlığını bazı fizikçiler de kabul ediyor" Hangi fizikçiler ya? Bir isim ver! Bizim lisede sallayan bir arkadaş vardı.

Palavra atardı.

Biz inanmayınca, "Benim bir kuzenim var. Onun başına geldi" derdi. Bunun gibi bir şey.

"Bazı fizikçiler de kabul ediyor."

Yok böyle bir referans yok.

Az önce akrofonoloji demiştim.

Bu da Hürriyet'ten. Aktaran "http://www.bilimbilmiyim.com/"

Cebe, işinde uzman "isim koçları" yetiştiriyor. Cebe'ye göre ismimiz hayatımızı, sağlığımızı, kariyerimizi,

hatta aşk hayatımızı etkiliyor.

Etki oranları da az değil.

İsminiz %60, göbek adınız %10, soyadınız da %30 oranında... Nasıl ölçtün ya?

Yani bu adama göre, adı Yavuz olanların hepsi aynı. Aşkta da, kariyerde de.

Böyle bir şey var mı?

"Kuantum felsefesine göre, her şey titreşimden ibarettir. Kişiye ismiyle hitap ettiğiniz zaman,

harflerin titreşimleri evrene ve hitap ettiğimiz kişiye çarpıyor." Şimdi neden bunu yapıyorlar?

Birincisi: Pek çok insan, şarlatan diyorum ben kendilerine, bundan para kazanıyor.

Türkiye'de bilimle ilgili kitap yazın, 10 bin zor satarsınız.

Hemen yazın şimdi: "Burçlar, Aşk Uyumları: 2014'de Aşk Hayatınız" 10\. baskı garanti. Gelin ben kendi yayın evimde basayım.

10\. baskı garanti. İkincisi: Bir kısmı gerçekten kötü niyetli olmadan, çeviri hatasından, kalifiye personel eksikliğinden, bilgi eksikliğinden oluyor.

Ama genel olarak, bu işin içerisinde bir pasta var. Bu bir sektör. Bu bir sektör.

Peki, "ne zararı var?" diye sorabilirsiniz. "Biz eğleniyoruz."

İşte orada bir duracaksın.

"Bi'dur!" burada başlıyor.

Orada bir dur.

Ne demek "ne zararı var"?

Dünyada hâlâ cadı diye kadınları yakıyorlar. Hâlâ cadı diye kadınları yakıyorlar.

Kemikleri bir şeylere iyi geldiği için ya da kutsal olduğunu düşündükleri için

Ant akbabalarının soyu tükenmek üzere.

Bursa'da çıktı iki yıl önce, değil mi?

Dergâh adı altında seks.

Yok cezbeleniyor, mezbeleniyor.

Hatırlarsınız hepiniz.

Bunlar neden oluyor?

Bunlar bilimsel düşünmekten, eleştirel düşünmekten uzak durduğumuz için oluyor.

Bunlar işte tam olarak bu safsataları, bu hurafeleri yaydıkları için oluyor.

Bunları teşvik ettikleri için oluyor.

İşte bu yüzden bilime sarılmak zorundayız.

Bunun başka yolu yok.

Gelecekte, "Ya şimdi?" dersek, konseptimiz dâhilinde, bizi, türümüzün ve gezegenimizin

gelecekte karşılaşacağı tehditlerden koruyacak olan tek şey bilimdir. Bunu yaparken, gözünü cebinizdeki paraya dikmeyen kişiler, bilim insanlarıdır.

Öyle, anneniz kanser diye, "Bakın ben kanseri tedavi ediyorum" diye, sizden etek etek paralar almayacak olan insanlar, bilim insanlarıdır. Bilime sarılmak zorundayız.

Hayattaki en gerçek ve en doğru yol gösterici, bilimin ışığıdır. Siz siz olun, bilimden uzak durmayın.

Teşekkürler.

(Alkışlar)