×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

TEDx Turkey, Ben Bir Bacaktan İbaret Değilim, Çok Daha Fazlasıyım. | Neslican Tay | TEDxENKASchools

Ben Bir Bacaktan İbaret Değilim, Çok Daha Fazlasıyım. | Neslican Tay | TEDxENKASchools

Çeviri: Sessenol Projesi Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

(Alkışlar)

Merhaba ben Neslican Tay.

20 yaşındayım.

20. yaşımın yalnızca 30'uncu gününde burada sizlerleyim. Herhangi bir konuda uzmanlığım yok, harika bir kariyerim de yok.

Sadece hayat hikâyem var.

Bugün size kendi hayat hikâyemi anlatacağım.

Çok mutlu bir ailede doğdum.

İnanılmaz hiperaktif, düz duvara tırmanan, heyecanlı bir çocuktum.

Komşu çocuklarının ezeli rakibiydim.

Hani o her kıyaslama da galip gelen çocuk vardır ya, kesinlikle o bendim.

Sporcuydum, basketbol oynadım beş yıl.

Aynı zamanda atletizimle ilgilendim.

İyi bir öğrenciydim.

2016'da Fen Lisesi'nden mezun oldum.

İyi bir puan aldım üniversite sınavından

ama çok daha iyisini istiyordum.

Bu yüzden tekrar hazırlanmaya karar verdim.

Canla başla tekrar üniversite sınavına hazırlanırken

bacağımda bir ağrı hissettim.

Doktorlar spor yaptığım için önemsemediler,

kas ağrısıdır, kas yırtığıdır dediler.

Artan ağrılarıma rağmen doğru teşhis hiçbir zaman konulamadı.

Kanser teşhisi konduğunda tümör bacağımı sarmış,

kemiğimi aşındırmış, damarımı tıkamıştı.

Türkçesi biz çok geç kalmıştık.

Bu yüzden tedavim oldukça zor geçti.

Şöyle anlatabilirim;

tümörü çıkarmak için müdahale etmek demek

bacağıma müdahale etmek demek;

tümörün çıkartılması bacağımı kaybetmek demekti.

Cerrahi müdahaleyle çıkartılmayan bir tümör

kemoterapiyle küçültülecekti

ve ancak bacağım öyle kurtulabilecekti.

Bu yüzden çok ağır bir kemoterapi tedavisi gördüm.

Her doz üç günden ve her gün sekiz saatten oluşan bir tedavi düşünün.

Hâl böyle olunca etkileri de çok fazla ağırlıkta hissettim.

Sadece saatlerimi onkoloji koridorlarında geçirmem de değil,

aynı zamanda kemoterapinin korkunç yan etkilerinden bahsediyorum.

Burada durup saçlarımın tutam tutam elimde kaldığı o günü, sudan bile midemin bulandığı zamanları,

enfeksiyon riski yüzünden bir odaya hapsolmamı anlatmayacağım.

Ya da bir doktorun karşıma geçip bir çırpıda;

Neslican, bir daha çocuğun olmayabilir,

dediğinde duyduğum derin acıyı anlatmayacağım.

Ben bugün tüm bunlarla nasıl baş ettiğimi anlatmak için buradayım.

Öncelikle içselleştirmedim;

çünkü kanser çok büyük bir olay değildi.

Vücudunuzun herhangi bölgesinde birkaç minik hücrenin

kontrolsüz bölünme evresine geçmesinden ibaretti yalnızca. Bu kadar basitti aslında.

Hem ben çok gençtim, çok sağlıklıydım.

Ailedeki en sağlıklı çocuk bendim diyebilirim.

Zararlı alışkanlıklarım yoktu

ama ben kanser olmuştum

demek ki herkesin başına gelebilir, böyle düşündüm.

Ve kanseri gözümde hiç büyütmedim.

Neden ben, neden ben kanser oldum diye kendimi hırpalamaktansa;

eğer ben seçildiysem kanser için

onu yenebilecek güçte olduğum içindir diye düşündüm

ve kendime bir söz verdim:

Tümörüm küçülse de büyüse de

beni asla zayıf ve güçsüz bırakmasına izin vermeyecektim.

Vermedim de.

Kanserin beynimi ele geçirmesine hiçbir zaman izin vermedim.

İnsanlar maske taktığım için ne düşünür diye hiç umursamadım.

Maskemi taktım, peruğumu taktım,

makyajımı yaptım kalabalıklara karıştım.

Alışveriş yapmaya gittim, arkadaşlarımla eğlenmeye gittim,

ailemle piknik yapmaya gittim

ve böylece aylarımı geçirdim.

Doktorlarım beni gördüklerinde inanamıyorlardı.

Kan testi sonuçlarıma baktıklarında:

- Neslican, şu anda senin ayakta bile duramaman lazım, diyorlardı.

Bense çılgın danslar yaparak odalarına giriyordum.

Ablamı doktoruma sessizce;

Neslican ilaç mı kullanıyor, diye sorduğunu hatırlıyorum.

Ama hayır kullanmıyordum,

psikolojik destekte hiçbir zaman görmedim.

Çünkü ben her şeyi beynimde halletmiştim.

Kanser çok büyük bir olay değildi,

herkesin başına gelebilirdi,

sadece tedavisi zor ama ben ona uyum sağlayabilecek güçteyim, dedim

ve böylece üç ayı geçirdim.

Kemoterapi tedaviye olumlu cevap vermişti

ve tümör biraz da olsa küçülmüştü.

Ama hâlâ bacağım kurtarılabilecek seviyede değildi.

Böyle olunca daha ağır dozda bir kemoterapi almama karar verdi doktorlar ve böylece iki ay daha geçti.

Ağrılarım azalması gerekirken bir anda artmaya başladı.

Bir terslik vardı.

Şöyle anlatabilirim;

gece bir saatte uykumdan uyanıyordum

ve bir daha asla uyuyamıyordum ağrıdan.

Doktora gidiyorduk, acile gidiyorduk,

serum takılıyordu, ağrı kesici iğneler

ama hiçbir şekilde o ağrılarım dinmiyordu.

Hâl böyle olunca,

bir kanser taramasına daha girdim ve anladık ki, o

Dünya Sağlık Örgütü'nce kabul görmüş

en ağır kemoterapiyi bile yenmişti tümör.

Böyle olunca doktorum tüm risklere rağmen

bacağımın derhal çıkartılmasına,

bacağımdaki tümörün derhal çıkartılmasına karar verdi.

Çünkü aktifleşmiş bir tümörden tek bir hücre,

hayati bir organa giderse ve çıkartılamazsa,

bu benim hayatıma mal olabilirdi

ve 20 Temmuz 2017;

hayatımın belki de sonsuza kadar değiştiği gün.

Bana bir bakın.

Elimde rujum ameliyata gireceğim.

Bacağımla olan son fotoğrafım olacağına hiçbir zaman inanmıyordum.

Ben bacağımın bende kalacağına inanıyordum.

Çünkü beş ay boyunca tedavi görmüştüm bacağım bende kalsın diye.

Çok mutluyum, rujumu sürdüm dedim ki;

aynaya baktığımda kendimi güzel görmeliyim, diye düşündüm.

Doktorum da uğraşacağını söyledi

bacağımı kurtarmak için.

Ben o küçücük umuda tutunarak ameliyat sedyesine yattım.

En son yaptığım şeyin;

bacaklarımı, ayaklarımı birbirine dokundurmak olduğunu hatırlıyorum.

Bir daha asla yapamayacağımı biliyormuşum gibi, veda eder gibi.

O gün saat dört; uyudum.

Aynı gün saat altı buçukta uyandım.

19 yılımın içindeki en kötü uyanıştı.

Vücudumda korkunç bir ağrı vardı

ve bunun bacağımdaki tümör çıkartıldığı ve işlem... hani,

başka içeriden protez takıldığı için var olduğunu saymak istedim

ve saati sordum.

Altı buçuk dedi birisi ve anladım ki bacağımla uğraşılmamış bile

bacağım kesilmiş.

İşte o an o pikeyi üstümden atışımı hatırlıyorum, bacağımı göremeyişimi.

Acıyı tüm, tüm hücrelerimde hissediyorum, nasıl olur diyorum,

nasıl devam ederim bilmiyorum.

Bırakın aynaya bakmayı kendimi unutuyorum o anda.

Özür dilerim tekrar o günlere gittim.

Nasıl devam ederim bilmiyorum.

Ben yerimde bile duramazdım.

Dört aylıkken yürümeye yani emeklemeye başlayan insan düşünün

o kadar hareketli bir insandım.

Bacağım yokken nasıl yaşayacaktım.

İlerde iş kadını olduğumda topuklu ayakkabı giyemeyecek miydim?

İlerde olur da anne olabilirsem

çocuklarımın peşinden koşamayacak mıydım?

Peki toprak nasıl kabul edecek bacağımı?

Ben nasıl kabul edeceğim böyle olmayı?

O gün çok...

(Alkışlar)

Acım, tarifsizdi gerçekten.

Acımın altında ezilmemek için hep üstüne gittim.

Tabii ki belli bir süre tanıdım kendime;

alışmak için, kabullenmek için…

Hep aynanın karşısında buluyordum kendimi.

Çünkü ben, hayatta kalmak için bacağını feda etmiş bir kızsam,

hayatımın hakkını vermeliyim diye düşündüm.

Kendimi böyle de sevmeliyim, böyle de kabul etmeliyim

ve hayata karışmalıyım.

Bacağımı kaybettikten yalnızca on beş gün sonra,

o gün dikişlerimi aldırmaya gittim

ve hastanede bana bacağımı verdiler;

siyah bir poşetin içinde.

Ben öndeyim, bacağım bagajda ve öyle gidiyoruz.

O gün gerçekten belki de

bacağımı kaybettiğim günden bile daha ağırdı benim için.

Benimle, sanki bir çöpmüş gibi elimize verdiler.

Ve tümörü çıkartmak için delik deşik etmişler bacağımı.

Gerçekten çok kötü bir gün geçirdim ve eve geldim.

Dikişlerimi aldırmışım,

ameliyatımdan on beş gün geçmiş,

balkonda oturuyorum

ve o balkonda hiçbir zaman oturmam.

Ama o gün oturuyorum

ve bu kuşu gördüm balkonda…

Ona bakınca inanamadım, onunda sol ayağı yoktu.

Mucize gibiydi, tüm evrende gelip beni bulmuştu.

Bunun bir anlamı olmalı dedim.

Tekrar baktım,

o da bana baktı biliyor musunuz?

Ondan sonra maviliklere süzüldü.

Evet dedim;

kuşun da bir bacağı yok, belki bir engeli var

ama onu asla kendine engel olarak görmüyor.

O zaman ben neden görüyorum ki diye düşündüm

ve bu kuşu gördükten yalnızca iki gün sonra

şortumu giydim, makyajımı yaptım,

çok güzel bir makyaj yapmıştım o gün,

değneklerimi kaptım

ve alışveriş merkezine gitmek istediğimi söyledim.

Herkes çok şaşırdı:

Neslican emin misin?

Alışveriş merkezi çok kalabalık, şort giyeceksin, rahatsız olabilirsin.

Hayır, dedim.

O gün en çok gösterecek kıyafeti ve en kalabalık yeri özellikle seçmiştim.

Çünkü eğer bir kere kaçarsam insanlardan,

bir kere bacağımı gizlersem hep gizlemek isteyecektim.

Onu yapmadım

ve o korkunun üstüne gittim o gün.

Dimdik yürüyordum, herkes bana bakıyordu

ama insanlar şaşırdıkları için bakıyorlardı.

Çünkü;

hiç böyle bir şey gördünüz mü?

Bacağı kesik bir kız, sargılar var ve şort giymiş.

İnsanlar çok şaşırıyordu, bana acıdıklarını hiçbir zaman düşünmedim.

Kendimi çok güçlü hissettim yürüdüğümde.

Hem acınacak ne var ki?

İnsanlar böyle doğabiliyor; bacakları olmadan

belki bazı yetileri olmadan.

Ya da sonradan kaybedebiliyorlarsa bu neden acınacak bir şey olsun ki?

Acınmamalı, ötekileştirmemeli ve normalleşmeli bence.

O günden sonra, hiç evde durmadım inanır mısınız?

Değnekleri kaptım oradan oraya, oradan oraya…

İnsanlar çok şaşırıyordu ve bana acımalarına,

beni böyle ötekileştirmelerine hiçbir zaman izin vermiyordum.

Diyordum ki bir ortama girdiğimde;

bacaksız geldi, diyordum

ve herkes şok içinde bana baktıklarında benim bacağım yok.

Sonra dehşete düşmüş gibi bakan insanlar oluyordu, ben de dil çıkartıyordum

ve kendimi eksik hissetmiyordum ve eğlenebiliyordum.

Çünkü ben eksik değilim, tek bacaktan ibaret de değilim.

Çok daha fazlasıyım.

Bir sürü hayalim var.

Yabancı dilimi geliştiriyorum,

protezimle hâlâ uyum sağlamaya çalışıyorum,

kansere bırakmıyorum hayatımı, hayallerimin peşinden koşuyorum.

Bir kitap yazıyorum, tekrar üniversiteye hazırlanıyorum.

Bir sosyal medya hesabım var yazılarımı paylaştığım.

Çünkü ben kansere hayatımı bırakamam.

Ben daha yirmi yaşındayım

ve hayatımı, umudumu, yaşama sevincimi

hiçbir zaman kaybetmedim.

Her şeyin yoluna girdiği zamanlarda

tekrar akciğerime nüksetti maalesef.

Yılbaşına gireceğiz. 25 Aralık 2017.

Çılgın planlar yapıyorum,

çünkü ben bacağıma protezimi takmışım,

artık demir kadın oldum demişim.

Sürekli geziyorum, keşfediyorum, öğreniyorum tam o sıralar;

yeni yıldan tek beklediğim şey sağlıktı.

Çünkü biliyorum ki ben yaşadığım için,

bir şeyleri yapmak için sadece, planlarımızı gerçekleştirmek için

sadece sağlıklı olmaya ihtiyacımız var.

Her zaman, bu yaşadığım bir yıldan önce,

yeni yıldan aşk isterdim,

başarı isterdim,

kariyer isterdim belki,

daha hızlı koşmak isterdim basketbol oynarken.

Ama bu sene sadece sağlık istemiştim.

Maalesef o, bunları konuştuğum, bunları dilediğim günlerde

tekrar kanser olduğumu öğrendim.

Akciğerimin bir kısmına nüksetmişti; sağ alt loba.

Çok şanslıyım dedim,

bu kötülükte bile iyiliği buldum çünkü tümörüm çıkartılabiliyordu.

Bu sefer bacağımın içinde, bacağımı bırakmadım,

bacağımı bırakmak kadar ağır değildi.

Evet belki yeni yıla bu borularla girdim

ama hayır dedim; ben karalar bağlamayacağım.

Hayat devam ediyor.

Ben mutlu olmalıyım, harika bir aileye sahibim,

bir sürü insana ulaşıyorum neden mutsuz olayım ki?

Evet tümör çıkartıldı, merak ediyorsunuz biliyorum.

Tekrar, şu an hiçbir nüks yaşamadım.

Küçük bir hapla kontrol ediliyorum.

Kemoterapinin durduramadığı o saldırgan tümöre,

küçük bir hap ne kadar durdurur bilmiyorum.

Ne kadar zamanımın kaldığını da.

Siz de bilmiyorsunuz.

Hiçbirimiz ne kadar zamanımızın kaldığını bilmeden yaşıyoruz.

O zaman en güzel şekilde yaşamalıyız.

Bana bakın;

ben iki kanser atlattım, bacağımı kaybettim

ama hiçbir zaman yaşama sevincimi, yaşama umudumu kaybetmedim.

Çünkü hayat her zaman yaşamaya değer,

ben bunu çok iyi biliyorum

ve bir misyona sahibim.

Bugün o yüzden buradayım:

Ailedeki en sağlıklı bireylerin bile kanser olabileceğini anlatmak için…

Hayatında hareket etmeden duramayan bir insanın bile

bacağını kaybettiğinde, hayata tutunabileceğini,

demir bacaklı kadınların gururla etek giyebileceğini

göstermek için bugün buradayım.

Herkes kanser olabilir,

herkes engelli olabilir klişesinin arkasına sığınarak söylemiyorum hiçbirini.

Bizzat yaşamış biri olarak konuşuyorum.

Bana bakın, iyi bakın:

Şükürler olsun ki bacağım vardan çok daha fazla şey ifade ediyorum.

Mücadeleme kulak verin,

dünyam başıma yıkıldığındaki umudumu düşünün

ve harekete geçin.

Osho'nun söylediği gibi "Karanlık olmadan yıldızları göremez insan."

19. yaşının tamamında yıldızları izleyen bir kız söylüyor bunu: "Kendi yıldızlarınızı keşfetmek için karanlığı beklemeyin."

Hayatınızı sevin, kendinizi sevin.

Bedeninizi sevin.

Ruhunuz başka bedende bulunmayacak.

Saçlarınızı, kilonuzu, boyunuzu sevin.

Benim için sol bacağınızı da sevin.

Hayatınızı sevin, sevebileceğiniz şekilde yaşayın

çünkü sadece ama sadece bir tane hayatınız var

ve siz izin vermeden hiç kimse ya da hiçbir engel,

sizi yaşamayı istediğiniz hayattan hiç kimse engelleyemez.

Bana bakın.

Yaşadığım hiçbir şey bugün burada olmamı engellemedi.

Bacağımı kaybettim, demir kadın oldum dedim.

Kanserle hâlâ mücadele ediyorum ama kansere bırakmıyorum hayatımı.

Onu küçümsüyorum, onu tiye alıyorum,

onunla dalga geçiyorum ve ben kazandım.

Şu anda buradayım, şu anda sağlıklıyım

ve emin olun, hayatta yaşadığınız her anın bir anlamı vardır.

Ben bacağımı kaybettim ve kansere yakalandım.

Kanser olduğumda o kemoterapi, uzun kemoterapi zamanlarında

kendi kendimi keşfettim.

Kendi yıldızlarımı keşfettim.

Bir parçamı kaybettim ve bir yaşam amacı edindim.

Sokakta bir insan beni durdurduğunda;

Neslican senin sayende kilomla barıştım,

Neslican ben sigarayı bıraktım.

Neslican benim bir kolum yok

ama ben artık göstermekten korkmuyorum, dediklerinde

Tanrı'nın bacağımın neden benden gitmesine izin verdiğini anladım.

Benim için bu çok önemli;

insanların kalbine dokunabilmek, insanlara umut olmak,

belki örnek olmak,

belki onları hayata karşı,

istediklerine yapmaya karşı minik kıvılcım olabilmek.

Belki üniversite sınavında, bunların hiçbiri başıma gelmeseydi

tekrar hazırlansaydım ve harika bir kariyerim olsaydı;

bu kadar mutlu olmayacaktım.

Her zaman böyle bakmasını bildim.

Evet kanser oldum dedim ama bunu atlatacağım.

Atlattım.

Bacağımı kaybettim, demir bacağım var onunla barıştım.

Çünkü hayat bundan ibaret, hepimiz dibi görebiliriz.

Ben sağlık konusunda gördüm,

sen iş konusunda görürsün, sen ailen konusunda görürsün,

belki kariyeriniz konusunda görebilirsiniz.

Önemli olan dibe batmak değil, o dipten nasıl çıktığınızdır.

Bugün buradayım.

Yarın başka bir yerde, başka bir şekilde karşılaşabiliriz. Bence;

bir şekilde sizin karşınıza çıktıysam eğer

bunun da mutlaka bir anlamı vardır.

Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için.

(Alkışlar)


Ben Bir Bacaktan İbaret Değilim, Çok Daha Fazlasıyım. | Neslican Tay | TEDxENKASchools Ich bin nicht nur ein Bein, ich bin viel mehr | Neslican Tay | TEDxENKASchools I'm Not Just a Leg, I'm Much More | Neslican Tay | TEDxENKASchools Je ne suis pas qu'une jambe, je suis bien plus que cela | Neslican Tay | TEDxENKASchools 私はただの足じゃない、もっともっとすごいんだ|ネスレカン・テイ|TEDxENKASchools

Çeviri: Sessenol Projesi Gözden geçirme: Figen Ergürbüz Translation: Sessenol Project Review: Figen Ergürbüz

(Alkışlar) (تصفيق) (Cheers)

Merhaba ben Neslican Tay. مرحبا، أنا نسليجان تاي. Hello, I'm Neslican Tay.

20 yaşındayım. عمري 20 سنة.

20\. yaşımın yalnızca 30'uncu gününde burada sizlerleyim. أنا هنا معكم في اليوم الثلاثين فقط من عيد ميلادي العشرين. 20 \\. I'm here with you only on the 30th day of my age. Herhangi bir konuda uzmanlığım yok, harika bir kariyerim de yok. ليس لدي خبرة في أي موضوع، كما أنني لا أملك مهنة رائعة. I do not have any expertise, nor do I have a great career.

Sadece hayat hikâyem var. ليس لدي سوى قصة حياتي. I only have a life story.

Bugün size kendi hayat hikâyemi anlatacağım. اليوم سأحكي لكم قصة حياتي الخاصة. Today I will tell you my life story.

Çok mutlu bir ailede doğdum. لقد ولدت في عائلة سعيدة جداً. I was born in a very happy family.

İnanılmaz hiperaktif, düz duvara tırmanan, heyecanlı bir çocuktum. كنت طفلاً مفرط النشاط بشكل لا يصدق، يتسلق جداراً مسطحاً، متحمساً. I was an incredibly hyperactive, flat wall climbing, excited kid.

Komşu çocuklarının ezeli rakibiydim. كنت المنافس الأبدي للأطفال المجاورة. I was the arch-rival of the neighbor children.

Hani o her kıyaslama da galip gelen çocuk vardır ya, kesinlikle o bendim. أنتم تعرفون الطفل الذي يفوز في كل مسابقة، لقد كان بالتأكيد أنا. You know, there is a child that prevails in every comparison, it was definitely me.

Sporcuydum, basketbol oynadım beş yıl. كنت رياضيةً، لعبت كرة السلة لمدة خمس سنوات. I was an athlete, I played basketball for five years.

Aynı zamanda atletizimle ilgilendim. كنت مهتمة أيضًا بالالعاب الرياضية. At the same time, I was interested in my athletics.

İyi bir öğrenciydim. كنت طالبةً جيدةً. I was a good student.

2016'da Fen Lisesi'nden mezun oldum. تخرجت من مدرسة العلوم الثانوية عام 2016. I graduated from Science High School in 2016.

İyi bir puan aldım üniversite sınavından حصلت على درجة جيدة في امتحان الجامعة، I got a good score from the university exam

ama çok daha iyisini istiyordum. لكنني أردت أفضل بكثير. But I wanted much better.

Bu yüzden tekrar hazırlanmaya karar verdim. لذلك قررت أن أعدّ نفسي مرة أخرى. That's why I decided to prepare again.

Canla başla tekrar üniversite sınavına hazırlanırken شعرت بألم في ساقي عندما بدأت التحضير Start with heart and get ready for the university exam again

bacağımda bir ağrı hissettim. للامتحان الجامعي مرة أخرى. I felt a pain in my leg.

Doktorlar spor yaptığım için önemsemediler, الأطباء لم يهتموا بسبب ممارسة الرياضة Doctors ignored it because I was doing sports,

kas ağrısıdır, kas yırtığıdır dediler. وقالوا أنه كان آلام في العضلات، وتمزق العضلات. They said it is muscle pain, muscle tear.

Artan ağrılarıma rağmen doğru teşhis hiçbir zaman konulamadı. على الرغم من آلامي المتزايدة، لم يتم التشخيص الصحيح أبدًا. Despite my increasing pain, the correct diagnosis was never made.

Kanser teşhisi konduğunda tümör bacağımı sarmış, عندما تم تشخيص السرطان، لف الورم ساقي When I was diagnosed with cancer, the tumor covered my leg,

kemiğimi aşındırmış, damarımı tıkamıştı. كشط عظمي، وسبب انسداد في الوريد. It had abraded my bone and blocked my vein.

Türkçesi biz çok geç kalmıştık. يعني لقد فات الأوان. In Turkish we were too late.

Bu yüzden tedavim oldukça zor geçti. لذلك كان علاجي صعبا للغاية. Therefore, my treatment was very difficult.

Şöyle anlatabilirim; I can explain it like this;

tümörü çıkarmak için müdahale etmek demek التدخل في إزالة الورم means intervening to remove the tumor

bacağıma müdahale etmek demek; يعني التدخل في ساقي؛ means to interfere with my leg;

tümörün çıkartılması bacağımı kaybetmek demekti. إزالة الورم يعني فقدان ساقي. Removing the tumor meant losing my leg.

Cerrahi müdahaleyle çıkartılmayan bir tümör الورم الذي لم تتم إزالته عن طريق الجراحة A tumor that is not surgically removed

kemoterapiyle küçültülecekti سيتم تخفيضه بالعلاج الكيميائي، would be reduced by chemotherapy

ve ancak bacağım öyle kurtulabilecekti. بهذه الطريقة فقط يمكن حفظ ساقي. and only then would my leg be saved.

Bu yüzden çok ağır bir kemoterapi tedavisi gördüm. لذلك خضعت للعلاج الكيميائي الثقيل جداً. That's why I had a very heavy chemotherapy treatment.

Her doz üç günden ve her gün sekiz saatten oluşan bir tedavi düşünün. اعتبروا علاج عبارة عن ثلاث جرعات كل يوم وثماني ساعات كل يوم. Consider a treatment consisting of three days each dose and eight hours each day. Considere un tratamiento que consiste en tres días cada dosis y ocho horas cada día.

Hâl böyle olunca etkileri de çok fazla ağırlıkta hissettim. على هذا النحو، شعرت بالآثار على وزن ثقيل للغاية. As such, I felt the effects too heavily.

Sadece saatlerimi onkoloji koridorlarında geçirmem de değil, أنا لا أتحدث فقط عن قضاء ساعاتي في ممرات الأورام، Not just that I spend my hours in the oncology corridors,

aynı zamanda kemoterapinin korkunç yan etkilerinden bahsediyorum. ولكن أيضًا عن الآثار الجانبية الرهيبة للعلاج الكيميائي. I'm also talking about the terrible side effects of chemotherapy.

Burada durup saçlarımın tutam tutam elimde kaldığı o günü, لن أخبركم عن اليوم الذي وقفت فيه هنا وظل شعري في يدي، That day when I stood here and had strands of my hair in my hand, sudan bile midemin bulandığı zamanları, الأوقات التي مرضت فيها بطني حتى من الماء، When I'm sick of water,

enfeksiyon riski yüzünden bir odaya hapsolmamı anlatmayacağım. وعندما سجنت في غرفة بسبب خطر العدوى. I'm not going to tell me about being trapped in a room because of the risk of infection.

Ya da bir doktorun karşıma geçip bir çırpıda; أو عندما سمعت الطبيب يقف أمامي وفي لمحة بصر يقول؛ Or a doctor in front of me in a snap;

Neslican, bir daha çocuğun olmayabilir, نسليجان، قد لا يكون لديك طفل مرة أخرى، Neslican, you may not have a child again,

dediğinde duyduğum derin acıyı anlatmayacağım. لن أخبركم بالألم العميق الذي شعرت به. I'm not going to describe the deep pain I felt when you said.

Ben bugün tüm bunlarla nasıl baş ettiğimi anlatmak için buradayım. أنا هنا اليوم لشرح كيف تعاملت مع كل هذا. I'm here today to explain how I dealt with all of this.

Öncelikle içselleştirmedim; بادئ ذي بدء، أنا لم أستوعب؛ First of all, I didn't internalize it;

çünkü kanser çok büyük bir olay değildi. لأن السرطان لم يكن مشكلة كبيرة. because cancer wasn't such a big deal.

Vücudunuzun herhangi bölgesinde birkaç minik hücrenin لقد كان مجرد بضع خلايا صغيرة Of a few tiny cells in any part of your body

kontrolsüz bölünme evresine geçmesinden ibaretti yalnızca. تمر بتقسيم غير منضبط في أي جزء من جسمك. It was simply that he was in the phase of uncontrolled division. consistía únicamente en pasar a una fase de división incontrolada. Bu kadar basitti aslında. كان الأمر بهذه البساطة. It was that simple actually.

Hem ben çok gençtim, çok sağlıklıydım. بالإضافة إلى أنني كنت شابة وصحية للغاية. Besides, I was very young, very healthy.

Ailedeki en sağlıklı çocuk bendim diyebilirim. أستطيع أن أقول إنني كنت أكثر الأطفال صحة في الأسرة. I can say I was the healthiest child in the family.

Zararlı alışkanlıklarım yoktu لم يكن لدي عادات ضارة، I had no bad habits

ama ben kanser olmuştum لكني كنت مصابة بالسرطان، but i got cancer

demek ki herkesin başına gelebilir, böyle düşündüm. يمكن أن يحدث ذلك لأي شخص، هكذا اعتقدت. I mean, it can happen to anyone, that's what I thought.

Ve kanseri gözümde hiç büyütmedim. ولم أبالغ في تقدير السرطان. And I never grew cancer in my eyes.

Neden ben, neden ben kanser oldum diye kendimi hırpalamaktansa; بدلاً من أن أضرب نفسي بالقول لماذا أنا، لماذا أصبت بالسرطان، Rather than beating myself for why I have cancer;

eğer ben seçildiysem kanser için إذا تم اختياري if i was chosen for cancer

onu yenebilecek güçte olduğum içindir diye düşündüm فكرت أن ذلك كان لأنني كنت قادرة على التغلب على السرطان I thought it's because I'm strong enough to beat him

ve kendime bir söz verdim: وعدت نفسي بشيء: and I made a promise to myself:

Tümörüm küçülse de büyüse de سواء كان الورم قد تقلص أو تضخم، Even if my tumor shrinks or grows

beni asla zayıf ve güçsüz bırakmasına izin vermeyecektim. فلن أتركه يجعلني ضعيفةً وعاجزةً. I was never going to let it leave me weak and powerless.

Vermedim de. ولم أسمح بذلك. I did not.

Kanserin beynimi ele geçirmesine hiçbir zaman izin vermedim. لم أسمح أبدًا للسرطان بالسيطرة على ذهني. I've never let cancer take over my brain.

İnsanlar maske taktığım için ne düşünür diye hiç umursamadım. لم أهتم أبداً بما يفكر فيه الناس بسبب ارتدائي للقناع. I never cared about what people would think because I was wearing a mask.

Maskemi taktım, peruğumu taktım, أرتدي قناعتي، وضعت على شعر مستعار، I put on my mask, I put on my wig,

makyajımı yaptım kalabalıklara karıştım. وضعت مكياجي واختلطت في الحشد. I put on my make-up and mixed with the crowd.

Alışveriş yapmaya gittim, arkadaşlarımla eğlenmeye gittim, ذهبت للتسوق، وذهبت لأستمتع مع أصدقائي، I went shopping, went to have fun with my friends,

ailemle piknik yapmaya gittim وذهبت إلى نزهة مع عائلتي، I went to picnic with my family

ve böylece aylarımı geçirdim. وهكذا أمضيت شهوري. and so I spent months.

Doktorlarım beni gördüklerinde inanamıyorlardı. لم يصدق أطبائي عندما رأوني. My doctors couldn't believe it when they saw me.

Kan testi sonuçlarıma baktıklarında: عندما نظروا إلى نتائج اختبار دمي: When they looked at my blood test results:

- Neslican, şu anda senin ayakta bile duramaman lazım, diyorlardı. - نسليجان، يجب أن لا تقفي حتى على قدميك الآن، كانوا يقولون. - Neslican, they were saying that you should not even be able to stand right now.

Bense çılgın danslar yaparak odalarına giriyordum. وكنت أذهب إلى غرفهم وأنا أقوم بالرقصات المجنونة. I was walking into their room doing crazy dances.

Ablamı doktoruma sessizce; أتذكر أن أختي سألت طبيبي بهدوء: My sister quietly to my doctor;

Neslican ilaç mı kullanıyor, diye sorduğunu hatırlıyorum. هل تستخدم نسليجان الدواء؟ I remember you asked if Neslican is taking medication.

Ama hayır kullanmıyordum, لكنني لم أستخدم، But no I wasn't using

psikolojik destekte hiçbir zaman görmedim. لم أر قط الدعم النفسي أيضاً. I've never seen it in psychological support.

Çünkü ben her şeyi beynimde halletmiştim. لأنني اهتمت بكل شيء في ذهني. Because I had it all figured out in my mind.

Kanser çok büyük bir olay değildi, قلت إن السرطان لم يكن حدثًا كبيرًا، Cancer wasn't such a big deal,

herkesin başına gelebilirdi, فقد يحدث لأي شخص، it could happen to anyone

sadece tedavisi zor ama ben ona uyum sağlayabilecek güçteyim, dedim ولكن من الصعب علاجه، لكنني قوية بما فيه الكفاية للتكيف معه I just said it's hard to cure but I'm strong enough to adapt to it

ve böylece üç ayı geçirdim. وهكذا قضيت ثلاثة أشهر. And so I spent three months.

Kemoterapi tedaviye olumlu cevap vermişti استجاب العلاج الكيميائي بشكل إيجابي Chemotherapy responded positively to treatment.

ve tümör biraz da olsa küçülmüştü. وانكمش الورم قليلاً. and the tumor had shrunk a little.

Ama hâlâ bacağım kurtarılabilecek seviyede değildi. ولكن لا يزال ساقي لم يكن في مستوى ليتم حفظها. But my leg was still not at a salvage level.

Böyle olunca daha ağır dozda bir kemoterapi almama karar verdi doktorlar على هذا النحو، قرر الأطباء تناول جرعة أكبر من العلاج الكيميائي، As such, the doctors decided not to take a heavier dose of chemotherapy. ve böylece iki ay daha geçti. ومرت شهرين آخرين. And so two more months passed.

Ağrılarım azalması gerekirken bir anda artmaya başladı. بدأ الألم يزداد فجأة في حين أنه احتاج إلى الانخفاض. While my pain should have subsided, it started to increase suddenly.

Bir terslik vardı. كان هناك شيء خاطئ. There was a contradiction.

Şöyle anlatabilirim; يمكنني شرح ذلك على النحو التالي؛ I can explain it like this;

gece bir saatte uykumdan uyanıyordum أستيقظ من النوم ليلا I was waking up from my sleep in an hour at night

ve bir daha asla uyuyamıyordum ağrıdan. ولم أستطع النوم من الألم. and I could never sleep again from the pain

Doktora gidiyorduk, acile gidiyorduk, كنا نذهب إلى الطبيب وإلى غرفة الطوارئ، We were going to the doctor, we were going to the emergency,

serum takılıyordu, ağrı kesici iğneler وتم إرفاق مصل الدم، وإبر لتخفيف الآلام، Serum was hanging, pain relief needles

ama hiçbir şekilde o ağrılarım dinmiyordu. ولكن لم يتوقف الألم بأي حال من الأحوال.

Hâl böyle olunca, على هذا النحو، That being the case,

bir kanser taramasına daha girdim ve anladık ki, o دخلت إلى فحص آخر للسرطان وأدركت أنه I had another cancer screening and we realized that she

Dünya Sağlık Örgütü'nce kabul görmüş هزم حتى أثقل علاج كيميائي Accepted by the World Health Organization

en ağır kemoterapiyi bile yenmişti tümör. تقبله منظمة الصحة العالمية. The tumor had beaten even the heaviest chemotherapy.

Böyle olunca doktorum tüm risklere rağmen لذلك، قرر طبيبي إزالة ساقي على الفور، So, despite all the risks, my doctor

bacağımın derhal çıkartılmasına, على الرغم من جميع المخاطر، to have my leg removed immediately,

bacağımdaki tümörün derhal çıkartılmasına karar verdi. لإزالة الورم في ساقي على الفور. He decided to have the tumor in my leg removed immediately.

Çünkü aktifleşmiş bir tümörden tek bir hücre, لأنه إذا انتقلت خلية واحدة من ورم منشط Because a single cell from an activated tumor

hayati bir organa giderse ve çıkartılamazsa, إلى عضو حيوي ولا يمكن إزالتها if it goes to a vital organ and cannot be removed,

bu benim hayatıma mal olabilirdi فقد يكلفني ذلك حياتي it could cost me my life

ve 20 Temmuz 2017; و 20 يوليو 2017؛ and 20 July 2017;

hayatımın belki de sonsuza kadar değiştiği gün. ربما في اليوم الذي تغيرت حياتي إلى الأبد. the day my life changed forever, maybe.

Bana bir bakın. انظروا إلي. Take a look at me.

Elimde rujum ameliyata gireceğim. سأدخل للجراحة مع أحمر الشفاه في يدي. I will undergo surgery with my lipstick on my hand.

Bacağımla olan son fotoğrafım olacağına hiçbir zaman inanmıyordum. لم أعتقد أبدا أنها ستكون صورتي الأخيرة مع ساقي. I never believed it would be my last photo with my leg.

Ben bacağımın bende kalacağına inanıyordum. اعتقدت أن ساقي ستبقى معي. I believed my leg would stay with me.

Çünkü beş ay boyunca tedavi görmüştüm bacağım bende kalsın diye. لأنني عولجت لمدة خمسة أشهر للحفاظ على ساقي. Because I was treated for five months so that I could keep my leg.

Çok mutluyum, rujumu sürdüm dedim ki; أنا سعيدة جداً، لقد وضعت أحمر الشفاه وقلت؛ I am very happy, I put on my lipstick, I said;

aynaya baktığımda kendimi güzel görmeliyim, diye düşündüm. يجب أن أرى نفسي جميلة عندما أنظر إلى المرآة. I thought I should see myself beautiful when I look in the mirror.

Doktorum da uğraşacağını söyledi قال طبيبي My doctor said he'll deal with it too.

bacağımı kurtarmak için. إنه سيحاول إنقاذ ساقي. to save my leg.

Ben o küçücük umuda tutunarak ameliyat sedyesine yattım. تمسكت بهذا الأمل الصغير ونمت على نقالة التشغيل. Holding on to that tiny hope, I slept on the surgical stretcher.

En son yaptığım şeyin; آخر شيء فعلته أتذكر The last thing I did;

bacaklarımı, ayaklarımı birbirine dokundurmak olduğunu hatırlıyorum. وجود ساقي وقدمي لمس بعضهما البعض. I remember touching my legs and feet together.

Bir daha asla yapamayacağımı biliyormuşum gibi, veda eder gibi. كما لو أنني علمت أنه لا يمكنني القيام بذلك مرة أخرى، كما لو كان وداعًا. As if I knew I could never do it again, like saying goodbye.

O gün saat dört; uyudum. نمت الساعة الرابعة من ذلك اليوم. It was four o'clock that day; I slept.

Aynı gün saat altı buçukta uyandım. استيقظت في السادسة والنصف في نفس اليوم. That same day, I woke up at half past six.

19 yılımın içindeki en kötü uyanıştı. كانت أسوأ صحوة منذ 19 عامًا لي. It was the worst awakening in my 19 years.

Vücudumda korkunç bir ağrı vardı أصبت بألم فظيع في جسدي I had a terrible pain in my body

ve bunun bacağımdaki tümör çıkartıldığı ve işlem... hani, وأردت أن هذا موجود لأنه تم إزالة الورم الموجود في ساقي والإجراء... كما تعلمون، and this is the tumor in my leg removed and the procedure

başka içeriden protez takıldığı için var olduğunu saymak istedim تم إدخال طقم أسنان آخر من الداخل، I wanted to say that it exists because another internal prosthesis was inserted.

ve saati sordum. وسألت عن الوقت.

Altı buçuk dedi birisi ve anladım ki bacağımla uğraşılmamış bile قالت ستة ونصف، وفهمت أن لم يتم حتى التعامل مع ساقي Someone said six thirty and I realized that my leg wasn't even dealt with

bacağım kesilmiş. بل أن ساقي قد تم قطعها. My leg is amputated.

İşte o an o pikeyi üstümden atışımı hatırlıyorum, bacağımı göremeyişimi. في تلك اللحظة أتذكر طلقة بلدي من تلك الذروة أنني لم أستطع رؤية ساقي. At that moment, I remember when I shot that peak off me, that I couldn't see my leg.

Acıyı tüm, tüm hücrelerimde hissediyorum, nasıl olur diyorum, أشعر بالألم في جميع خلاياي، وأقول كيف سيكون I feel the pain in all my cells, how come I say,

nasıl devam ederim bilmiyorum. وأنا لا أعرف كيف سأستمر. I don't know how to continue.

Bırakın aynaya bakmayı kendimi unutuyorum o anda. ناهيك عن النظر في المرآة، لقد نسيت نفسي بعد ذلك. Let me forget to look in the mirror at that moment.

Özür dilerim tekrar o günlere gittim. آسفة لأنني عدت إلى تلك الأيام. Sorry I went back to those days.

Nasıl devam ederim bilmiyorum. لا أعرف كيف أستمر. I do not know how to proceed.

Ben yerimde bile duramazdım. لم أستطع حتى البقاء في مكاني. I couldn't even stand still.

Dört aylıkken yürümeye yani emeklemeye başlayan insan düşünün تخيلوا الشخص الذي بدأ المشي، أي الزحف وهي في الرابعة من عمرها، Imagine a person who starts walking, that is, crawling, at the age of four months.

o kadar hareketli bir insandım. كنت نشيطة للغاية. I was such an active person.

Bacağım yokken nasıl yaşayacaktım. كيف أعيش بدون ساقي؟ How would I live without my legs?

İlerde iş kadını olduğumda topuklu ayakkabı giyemeyecek miydim? عندما أصبح سيدة أعمال في المستقبل، ألا أستطيع ارتداء الكعب العالي؟ Couldn't I wear high-heeled shoes when I became a business woman in the future?

İlerde olur da anne olabilirsem لن أكون قادرة على مطاردة أطفالي If I can be a mother in the future

çocuklarımın peşinden koşamayacak mıydım? إذا أمكنني أن أكون أماً في المستقبل؟ Couldn't I run after my children?

Peki toprak nasıl kabul edecek bacağımı? فكيف ستقبل التراب ساقي؟ So how will the earth accept my leg?

Ben nasıl kabul edeceğim böyle olmayı? أنا كيف سأقبله؟ How will I accept being like this?

O gün çok... هذا اليوم هو جدا... That day was very...

(Alkışlar) (تصفيق)

Acım, tarifsizdi gerçekten. كان الألم حقا لا يوصف. My pain was indeed indescribable.

Acımın altında ezilmemek için hep üstüne gittim. كنت أذهب دائمًا لتجنب التعرض للسحق تحت ألمي. In order not to be crushed under my pain, I always went over

Tabii ki belli bir süre tanıdım kendime; بالطبع، أعطيت نفسي لفترة معينة؛ Of course, I gave myself a certain time;

alışmak için, kabullenmek için… للتعود وللقبول... to get used to, to accept…

Hep aynanın karşısında buluyordum kendimi. لقد وجدت نفسي دائمًا أمام المرآة. I always found myself in front of the mirror.

Çünkü ben, hayatta kalmak için bacağını feda etmiş bir kızsam, لأنني ظننت أنني إذا كنت فتاة ضحت بساقها من أجل البقاء، 'Cause if I'm a girl who sacrificed her legs for survival,

hayatımın hakkını vermeliyim diye düşündüm. فعلي أن أنصف العدالة في حياتي. I thought I should give my life justice.

Kendimi böyle de sevmeliyim, böyle de kabul etmeliyim يجب أن أحب وأقبل نفسي هكذا I have to love myself that way, I have to accept it that way

ve hayata karışmalıyım. ويجب أن أشارك في الحياة. and I have to get involved in life.

Bacağımı kaybettikten yalnızca on beş gün sonra, بعد خمسة عشر يومًا فقط من فقد ساقي، Only fifteen days after I lost my leg,

o gün dikişlerimi aldırmaya gittim ذهبت لإزالة غرزي في ذلك اليوم I went to have my stitches removed that day.

ve hastanede bana bacağımı verdiler; وأعطوني ساقي في المستشفى and in the hospital they gave me my leg;

siyah bir poşetin içinde. في حقيبة سوداء.

Ben öndeyim, bacağım bagajda ve öyle gidiyoruz. أنا في المقدمة، ساقي في الجذع ونحن نسير على هذا النحو. I'm in front, my leg is in the trunk and we go.

O gün gerçekten belki de ربما كان ذلك اليوم Maybe that day really

bacağımı kaybettiğim günden bile daha ağırdı benim için. أثقل من اليوم الذي فقدت فيه ساقي. It was even heavier for me than the day I lost my leg.

Benimle, sanki bir çöpmüş gibi elimize verdiler. أعطوها لي كما لو كانت قمامة. With me, they gave it to us as if it were garbage.

Ve tümörü çıkartmak için delik deşik etmişler bacağımı. وألغوا ساقي لإزالة الورم. And they dug a hole in my leg to remove the tumor.

Gerçekten çok kötü bir gün geçirdim ve eve geldim. كان يومًا سيئًا حقًا وعدت إلى المنزل. I had a really bad day and came home.

Dikişlerimi aldırmışım, أزيلت غرزي، I had my stitches removed

ameliyatımdan on beş gün geçmiş, بعد خمسة عشر يومًا من الجراحة، it's been fifteen days since my surgery,

balkonda oturuyorum جلست على الشرفة I'm sitting on the balcony

ve o balkonda hiçbir zaman oturmam. ولم أجلس أبدًا على الشرفة قبل. and I never sit on that balcony.

Ama o gün oturuyorum لكن في ذلك اليوم جلست But that day I sit

ve bu kuşu gördüm balkonda… ورأيت هذا الطائر على الشرفة... and I saw this bird on the balcony ...

Ona bakınca inanamadım, onunda sol ayağı yoktu. عندما نظرت إليه، لم أستطع أن أصدق ذلك، لم يكن لديه قدم اليسرى. I couldn't believe it when I looked at him, he had no left foot.

Mucize gibiydi, tüm evrende gelip beni bulmuştu. كان مثل المعجزة، صادف الكون ووجدني. It was like a miracle, he came and found me throughout the universe.

Bunun bir anlamı olmalı dedim. قلت هذا يجب أن يكون لها معنى. I said it must mean something.

Tekrar baktım, نظرت مرة أخرى، I looked again

o da bana baktı biliyor musunuz? وهو نظر إلي، هل تعلمون؟ He looked at me too, you know?

Ondan sonra maviliklere süzüldü. بعد ذلك، تسلل إلى اللون الأزرق. After that, he glided into the blue.

Evet dedim; قلت نعم I said yes;

kuşun da bir bacağı yok, belki bir engeli var لا يمتلك الطائر ساقًا أيضًا، ربما يكون لديه إعاقة the bird doesn't have a leg either, maybe it has a disability

ama onu asla kendine engel olarak görmüyor. لكنه لا يراه أبدًا عقبة أمام نفسه. but he never sees it as an obstacle to himself.

O zaman ben neden görüyorum ki diye düşündüm ثم فكرت، لماذا أراه كعقبة Then I thought why am I seeing

ve bu kuşu gördükten yalnızca iki gün sonra وبعد يومين فقط من رؤية هذا الطائر، and only two days after seeing this bird

şortumu giydim, makyajımı yaptım, ارتدت شورتي ووضعت مكياجي، I wore my shorts, I did my makeup,

çok güzel bir makyaj yapmıştım o gün, كان لدي مكياج جميل جدا في ذلك اليوم، I did a very nice make-up that day, Me maquillé muy bien ese día,

değneklerimi kaptım أمسكت بعصاي I grabbed my wands

ve alışveriş merkezine gitmek istediğimi söyledim. وقلت أريد الذهاب إلى المركز التجاري. And I said I wanted to go to the mall.

Herkes çok şaşırdı: فوجئ الجميع جداً: Everyone was very surprised:

Neslican emin misin? هل أنت متأكدة يا نسليجان؟ Neslican you sure?

Alışveriş merkezi çok kalabalık, şort giyeceksin, rahatsız olabilirsin. مركز التسوق مزدحم للغاية، وسوف ترتدين السراويل القصيرة، قد تكونين غير مريحة. The mall is very crowded, you will wear shorts, you may be uncomfortable.

Hayır, dedim. قلت لا. I said no.

O gün en çok gösterecek kıyafeti ve en kalabalık yeri özellikle seçmiştim. لقد اخترت أكثر الزي الذي سيظهر وأكثر الأماكن ازدحاما في ذلك اليوم. That day, I especially chose the outfit to show the most and the most crowded place.

Çünkü eğer bir kere kaçarsam insanlardan, لأنني إذا هربت من الناس مرة واحدة، Because once I run away from people,

bir kere bacağımı gizlersem hep gizlemek isteyecektim. فسأريد دائمًا الاختباء بمجرد إخفاء ساقي. once i hide my leg, i would always want to hide it.

Onu yapmadım لم أفعل ذلك I didn't do it

ve o korkunun üstüne gittim o gün. وتجاوزت هذا الخوف في ذلك اليوم. And I went over that fear that day.

Dimdik yürüyordum, herkes bana bakıyordu كنت أمشي منتصبة، كان الجميع ينظر إلي، I was walking tall, everyone was looking at me

ama insanlar şaşırdıkları için bakıyorlardı. لكن الناس كانوا ينظرون إلي لأنهم فوجئوا. but people were staring because they were surprised.

Çünkü; لأن؛

hiç böyle bir şey gördünüz mü? هل سبق لكم أن رأيتم شيئًا كهذا؟ Have you ever seen anything like this?

Bacağı kesik bir kız, sargılar var ve şort giymiş. فتاة ذات ساق مقطوعة، عليها ضمادات وترتدي السراويل القصيرة. A girl with a amputated leg, wearing bandages and shorts.

İnsanlar çok şaşırıyordu, bana acıdıklarını hiçbir zaman düşünmedim. لقد فوجئ الناس جدًا، ولم أكن أعتقد أنهم كانوا آسفين من أجلي. People were so surprised, I never thought they were sorry for me.

Kendimi çok güçlü hissettim yürüdüğümde. شعرت بالقوة عندما مشيت. I felt very strong when I walked.

Hem acınacak ne var ki? ما كان هناك ليشقف على أي حال؟ And what's there to hurt?

İnsanlar böyle doğabiliyor; bacakları olmadan يمكن أن يولد الناس مثل هذا؛ بدون أرجل، This is how people can be born; without legs

belki bazı yetileri olmadan. ربما بدون بعض القدرة. maybe without some abilities.

Ya da sonradan kaybedebiliyorlarsa bu neden acınacak bir şey olsun ki? أو لماذا سيكون من المؤسف إذا فقدوا في وقت لاحق؟ Or if they can lose it later, why would that be a pitiful thing?

Acınmamalı, ötekileştirmemeli ve normalleşmeli bence. أظن أنه لا ينبغي أن يكون شقيًا ومهمشًا وإنما طبيعيًا. I think it should not be pity, marginalize and normalize.

O günden sonra, hiç evde durmadım inanır mısınız? بعد ذلك اليوم، هل تعلمون أنني لم ابقى في المنزل أبداً؟ After that day, I never stayed at home, can you believe?

Değnekleri kaptım oradan oraya, oradan oraya… انتزعت العصي من هنا إلى هناك، ومن هناك إلى هنا... I snatched the sticks from here to there, here and there…

İnsanlar çok şaşırıyordu ve bana acımalarına, لقد فوجئ الناس جدًا ولم أسمح لهم مطلقًا People were very surprised and pity me,

beni böyle ötekileştirmelerine hiçbir zaman izin vermiyordum. بالشفقة علي، وتهميشهم لي. I never allowed them to marginalize me like that.

Diyordum ki bir ortama girdiğimde; كنت أقول عندما دخلت بيئة I was saying when I walk into an environment;

bacaksız geldi, diyordum جاءت تلك بدون أرجل، came without legs, I was saying

ve herkes şok içinde bana baktıklarında benim bacağım yok. وعندما كان الناس ينظروا إلي في حالة صدمة لأنه لم يكن لدي ساق. and when everyone looks at me in shock, I have no legs.

Sonra dehşete düşmüş gibi bakan insanlar oluyordu, ben de dil çıkartıyordum ثم كان هناك أشخاص بدوا مرعوبين، وكنت أخرج اللسان، Then there were people looking terrified, and I was spitting tongue

ve kendimi eksik hissetmiyordum ve eğlenebiliyordum. وأنا لم أجعل نفسي أشعر بالنقص وكان بإمكاني الاستمتاع. and I didn't feel incomplete and I could have fun.

Çünkü ben eksik değilim, tek bacaktan ibaret de değilim. لأنني لست غير مكتملة، أنا لا أتألف فقط من ساق واحدة. Because I'm not missing, I'm not just one leg.

Çok daha fazlasıyım. أنا أكثر من ذلك بكثير. I am so much more.

Bir sürü hayalim var. لدي الكثير من الأحلام. I have a lot of dreams.

Yabancı dilimi geliştiriyorum, أطور لغتي الأجنبية، I am improving my foreign language,

protezimle hâlâ uyum sağlamaya çalışıyorum, ما زلت أحاول التكيّف مع بدلي، I'm still trying to fit in with my prosthesis,

kansere bırakmıyorum hayatımı, hayallerimin peşinden koşuyorum. أنا لا أترك حياتي للسرطان أتابع أحلامي. I'm not leaving my life to cancer, I'm chasing my dreams.

Bir kitap yazıyorum, tekrar üniversiteye hazırlanıyorum. أنا أكتب كتابًا، استعد للجامعة مرة أخرى. I am writing a book, preparing for university again.

Bir sosyal medya hesabım var yazılarımı paylaştığım. لدي حساب على وسائل التواصل الاجتماعي أشارك كتاباتي. I have a social media account where I share my articles.

Çünkü ben kansere hayatımı bırakamam. لأنني لا أستطيع أن أترك حياتي للسرطان. Because I can't give up my life for cancer.

Ben daha yirmi yaşındayım أنا في العشرين من عمري I'm only twenty years old

ve hayatımı, umudumu, yaşama sevincimi ولم أفقد حياتي أبداً and my life, my hope, my joy of living

hiçbir zaman kaybetmedim. وأمل وفرح الحياة. I have never lost time.

Her şeyin yoluna girdiği zamanlarda لسوء الحظ، عاد إلى رئتي مرة أخرى When everything is in order

tekrar akciğerime nüksetti maalesef. عندما كان كل شيء على ما يرام. unfortunately my lung relapsed

Yılbaşına gireceğiz. 25 Aralık 2017. كنا ندخل السنة الجديدة. 25 ديسمبر، 2017. We're going into New Year's. 25 December 2017.

Çılgın planlar yapıyorum, كنت أخطط خطط مجنونة I'm making crazy plans

çünkü ben bacağıma protezimi takmışım, لأنني وضعت بدلي على ساقي، because I put my prosthesis on my leg,

artık demir kadın oldum demişim. قلت أنني أصبحت الآن امرأة حديدية. I said that I am now an iron woman.

Sürekli geziyorum, keşfediyorum, öğreniyorum tam o sıralar; كنت أسافر باستمرار واستكشف، وأتعلم في ذلك الوقت؛ I constantly travel, explore, learn at that time;

yeni yıldan tek beklediğim şey sağlıktı. كل ما كنت أتوقعه للعام الجديد هو الصحة. The only thing I expected from the new year was health.

Çünkü biliyorum ki ben yaşadığım için, لأنني أعرف لعيشي Because I know that because I live

bir şeyleri yapmak için sadece, planlarımızı gerçekleştirmek için لفعل شيء ما، لتحقيق خططنا just to make things happen, to realize our plans

sadece sağlıklı olmaya ihtiyacımız var. فقط نحتاج إلى أن نكون بصحة جيدة. We just need to be healthy.

Her zaman, bu yaşadığım bir yıldan önce, هذا قبل عام من عشته، Forever, before this one year I lived,

yeni yıldan aşk isterdim, كنت دائماً أتمنى الحب من السنة الجديدة I wish love from the new year,

başarı isterdim, كنت أتمنى النجاح، I would like success

kariyer isterdim belki, أردت الحصول على مهنة، I would like a career maybe,

daha hızlı koşmak isterdim basketbol oynarken. أردت الركض أسرع أثناء لعب كرة السلة. I would like to run faster while playing basketball.

Ama bu sene sadece sağlık istemiştim. لكن هذا العام أردت فقط الصحة. But this year I just wanted health.

Maalesef o, bunları konuştuğum, bunları dilediğim günlerde لسوء الحظ، علمت أنني مصابة بالسرطان مرة أخرى Unfortunately he, on the days I spoke these, wished these

tekrar kanser olduğumu öğrendim. عندما تحدثت عن هذا وتمنيت ذلك. I found out that I have cancer again.

Akciğerimin bir kısmına nüksetmişti; sağ alt loba. تكررت بعض رئتي والفص الأيمن السفلي. Part of my lung had relapsed; to the lower right lobe. Parte de mi pulmón había recaído; al lóbulo inferior derecho.

Çok şanslıyım dedim, قلت إنني محظوظة جدًا، I said I'm so lucky

bu kötülükte bile iyiliği buldum çünkü tümörüm çıkartılabiliyordu. حتى في هذا الشر، وجدت أنني بحالة جيدة لأن الورم يمكن إزالته. Even in this evil, I found the good because my tumor could be removed.

Bu sefer bacağımın içinde, bacağımı bırakmadım, هذه المرة لم أترك ساقي داخل ساقي، This time inside my leg, I didn't let go of my leg,

bacağımı bırakmak kadar ağır değildi. ولم تكن ثقيلة مثل ترك ساقي. it was not as heavy as leaving my leg.

Evet belki yeni yıla bu borularla girdim نعم، ربما دخلت العام الجديد بهذه الأنابيب، Yeah maybe I entered the new year with these pipes

ama hayır dedim; ben karalar bağlamayacağım. لكنني قلت لا؛ لن ألبس السواد. but I said no; I will not tie the lands.

Hayat devam ediyor. الحياة تستمر. Life goes on.

Ben mutlu olmalıyım, harika bir aileye sahibim, يجب أن أكون سعيدة، لدي عائلة رائعة، I should be happy, I have a wonderful family

bir sürü insana ulaşıyorum neden mutsuz olayım ki? وأصل إلى الكثير من الناس، لماذا يجب أن أكون غير سعيدة؟ I reach so many people, why should I be unhappy?

Evet tümör çıkartıldı, merak ediyorsunuz biliyorum. نعم، تمت إزالة الورم، أعرف أنكم تقلقون كثيراً. Yes, the tumor was removed, you are wondering, I know.

Tekrar, şu an hiçbir nüks yaşamadım. مرة أخرى، لم تتح لي أي انتكاسات في الوقت الحالي. Again, I haven't had any relapses at this time.

Küçük bir hapla kontrol ediliyorum. أنا مسيطرة عليها بحبوب صغيرة. I'm being controlled with a little pill.

Kemoterapinin durduramadığı o saldırgan tümöre, لا أعرف كم من الوقت تتوقف حبة صغيرة هذا الورم العدواني To that aggressive tumor that chemotherapy couldn't stop,

küçük bir hap ne kadar durdurur bilmiyorum. الذي لا يمكن أن يتوقف بالعلاج الكيميائي. I don't know how long a little pill will stop it.

Ne kadar zamanımın kaldığını da. لا أعرف كم من الوقت متبقي أيضاً. How much time do I have left?

Siz de bilmiyorsunuz. وأنتم لا تعلمون. You don't know either.

Hiçbirimiz ne kadar zamanımızın kaldığını bilmeden yaşıyoruz. لا أحد منا يعيش بمعرفة مقدار الوقت المتبقي لنا. None of us live without knowing how much time we have left.

O zaman en güzel şekilde yaşamalıyız. لذلك يجب أن نعيش في أجمل طريقة. Then we must live in the best way possible.

Bana bakın; انظروا إلي Look at me;

ben iki kanser atlattım, bacağımı kaybettim نجوت من سرطانيين، فقدت ساقي، I survived two cancers, lost my leg

ama hiçbir zaman yaşama sevincimi, yaşama umudumu kaybetmedim. لكنني لم أفقد أبداً فرحي بالحياة وأملي في الحياة. but I have never lost my joy of living, my hope of living.

Çünkü hayat her zaman yaşamaya değer, لأن الحياة تستحق العيش دائمًا، Because life is always worth living,

ben bunu çok iyi biliyorum أعرف ذلك جيدًا I know this very well

ve bir misyona sahibim. ولدي مهمة. And I have a mission.

Bugün o yüzden buradayım: لهذا السبب أنا هنا اليوم: That's why I'm here today:

Ailedeki en sağlıklı bireylerin bile kanser olabileceğini anlatmak için… لشرح أنه حتى أكثر الأشخاص صحة في الأسرة قد يصابون بالسرطان... To explain that even the healthiest individuals in the family can have cancer…

Hayatında hareket etmeden duramayan bir insanın bile أنا هنا اليوم لإظهار أنه حتى الشخص الذي لا يستطيع الوقوف Even a person who can't stop moving in his life

bacağını kaybettiğinde, hayata tutunabileceğini, في حياته يفقد ساقه، ويمكنه التمسك بالحياة، when you lose your leg, you can hold on to life,

demir bacaklı kadınların gururla etek giyebileceğini ويمكن للنساء ذوات الأرجل الحديدية women with iron legs can wear skirts with pride

göstermek için bugün buradayım. ارتداء التنانير بكل فخر. I'm here today to show you.

Herkes kanser olabilir, أنا لا أقول كل هذا Anyone can get cancer

herkes engelli olabilir klişesinin arkasına sığınarak söylemiyorum hiçbirini. وأنا اختبئ وراء الصورة النمطية أن يمكن للجميع أن يصابوا بالسرطان أو العجز. I am not saying any of them by hiding behind the stereotype that anyone can be disabled.

Bizzat yaşamış biri olarak konuşuyorum. أنا أتكلم كشخص عاش ذلك. I speak as someone who has lived personally.

Bana bakın, iyi bakın: انظروا إلي جيدًا: Look at me, take a good look:

Şükürler olsun ki bacağım vardan çok daha fazla şey ifade ediyorum. الحمد لله أعني أكثر بكثير مما لدي ساق واحدة. Thank God I mean a lot more than I have a leg.

Mücadeleme kulak verin, استمعوا إلى كفاحي، Listen to my struggle

dünyam başıma yıkıldığındaki umudumu düşünün فكروا في أملي عندما ينهار عالمي على رأسي Think of my hope when my world collapses on me

ve harekete geçin. وتصرفوا. and take action.

Osho'nun söylediği gibi "Karanlık olmadan yıldızları göremez insan." كما قال أوسهو، "لا يمكن للمرء رؤية النجوم دون ظلام". As Osho put it, "One cannot see the stars without darkness."

19\. yaşının tamamında yıldızları izleyen bir kız söylüyor bunu: تقول فتاة تراقب النجوم عن عمر يناهز 19 عامًا: 19\\. A star-gazing girl her entire age says this: "Kendi yıldızlarınızı keşfetmek için karanlığı beklemeyin." "لا تنتظر الظلام لاكتشاف النجوم الخاصة بك." "Don't wait for the dark to discover your own stars."

Hayatınızı sevin, kendinizi sevin. أحبوا حياتكم ونفسكم. Love your life, love yourself.

Bedeninizi sevin. أحبوا جسمكم. Love your body.

Ruhunuz başka bedende bulunmayacak. لن تكون روحكم في أي جسم آخر. Your soul will not be found in any other body.

Saçlarınızı, kilonuzu, boyunuzu sevin. أحبوا شعركم، الوزن والطول. Love your hair, weight, height.

Benim için sol bacağınızı da sevin. أحبوا ساقكم اليسرى لأجلي. Love your left leg for me too.

Hayatınızı sevin, sevebileceğiniz şekilde yaşayın أحبوا حياتكم، عيشوا بالطريقة التي تحبونها، Love your life, live the way you can

çünkü sadece ama sadece bir tane hayatınız var لأن لديكم حياة واحدة فقط، ولا أحد أو أي عقبة because you only have one life

ve siz izin vermeden hiç kimse ya da hiçbir engel, يمكن أن تمنعكم من الحياة and nobody or any obstacle without your permission,

sizi yaşamayı istediğiniz hayattan hiç kimse engelleyemez. التي تريدون عيشها دون إذنكم. No one can stop you from living the life you want to live.

Bana bakın. انظروا إلي. Look at me.

Yaşadığım hiçbir şey bugün burada olmamı engellemedi. لم يمنعني أي شيء من تجربتي هنا اليوم. Nothing I've experienced has prevented me from being here today.

Bacağımı kaybettim, demir kadın oldum dedim. قلت لقد فقدت ساقي وقلت أنني أصبحت امرأة حديدية. I said I lost my leg, I became an iron woman.

Kanserle hâlâ mücadele ediyorum ama kansere bırakmıyorum hayatımı. ما زلت أعاني من مرض السرطان، لكنني لا أترك حياتي للسرطان. I'm still struggling with cancer, but I'm not leaving my life to cancer.

Onu küçümsüyorum, onu tiye alıyorum, أنا أقلل منه وأخذله، I despise him, I mock him,

onunla dalga geçiyorum ve ben kazandım. وأسخر منه وفزت. I'm kidding him and I won.

Şu anda buradayım, şu anda sağlıklıyım أنا هنا الآن، الآن بصحة جيدة I'm here right now, I'm healthy right now

ve emin olun, hayatta yaşadığınız her anın bir anlamı vardır. وتأكدوا، كل لحظة في الحياة لها معنى. And rest assured, every moment of your life has a meaning.

Ben bacağımı kaybettim ve kansere yakalandım. لقد فقدت ساقي وأصبت بالسرطان. I lost my leg and got cancer.

Kanser olduğumda o kemoterapi, uzun kemoterapi zamanlarında عندما أصبت بالسرطان، اكتشفت نفسي خلال فترة العلاج الكيميائي When I got cancer that chemotherapy, long chemotherapy times

kendi kendimi keşfettim. وأوقات العلاج الكيميائي الطويلة. I discovered myself.

Kendi yıldızlarımı keşfettim. لقد اكتشفت نجومي الخاصة. I discovered my own stars.

Bir parçamı kaybettim ve bir yaşam amacı edindim. لقد فقدت جزء مني وحصلت على الغرض من الحياة. I lost a part of me and got a life purpose.

Sokakta bir insan beni durdurduğunda; عندما يوقفني شخص في الشارع؛ When a person stops me on the street

Neslican senin sayende kilomla barıştım, صنعت السلام مع وزني بفضلك يا نسليجان، Neslican, thanks to you, I made peace with my weight,

Neslican ben sigarayı bıraktım. تركت التدخين يا نسليجان. Neslican, I quit smoking.

Neslican benim bir kolum yok وعندما يقولون: ليس لدي ذراع Neslican I don't have an arm

ama ben artık göstermekten korkmuyorum, dediklerinde لكنني لست خائفًا من إظهار ذلك بعد الآن يا نسليجان But when they say I'm not afraid to show anymore

Tanrı'nın bacağımın neden benden gitmesine izin verdiğini anladım. فهمت لماذا سمح الله ساقي للمغادرة مني. I understood why God let my leg go away from me.

Benim için bu çok önemli; هذا مهم جدا بالنسبة لي؛ This is very important to me;

insanların kalbine dokunabilmek, insanlara umut olmak, لمس قلوب الناس، وكون أمل للناس، To be able to touch people's hearts, to be a hope for people,

belki örnek olmak, وربما أكون قدوة، maybe be an example

belki onları hayata karşı, وربما أكون شرارة صغيرة لهم maybe them against life,

istediklerine yapmaya karşı minik kıvılcım olabilmek. في حياتهم ولفعل ما يريدونه في الحياة. to be the little spark against doing what they want.

Belki üniversite sınavında, bunların hiçbiri başıma gelmeseydi ربما إذا قمت بالإعداد للامتحان الجامعي - Maybe in the university exam, if none of this happened to me

tekrar hazırlansaydım ve harika bir kariyerim olsaydı; إذا لم يحدث لي أي شيء من هذا القبيل If I had prepared again and had a great career;

bu kadar mutlu olmayacaktım. I wouldn't be this happy.

Her zaman böyle bakmasını bildim. كنت أعرف دائما الننظر بهذه الطريقة. I always knew he looked like that

Evet kanser oldum dedim ama bunu atlatacağım. قلت إنني مصابة بالسرطان، لكنني سوف أتغلب عليه. Yes, I said I have cancer, but I will get through this.

Atlattım. وتغلبت. I survived.

Bacağımı kaybettim, demir bacağım var onunla barıştım. لقد فقدت ساقي، ولدي ساق حديدية، صنعت السلام معها. I lost my leg, I have an iron leg, I made peace with it.

Çünkü hayat bundan ibaret, hepimiz dibi görebiliriz. لأن الحياة هي كل ذلك، يمكننا جميعًا رؤية القاع. Because that's what life is all about, we can all see the bottom.

Ben sağlık konusunda gördüm, رأيت حول الصحة، I saw about health,

sen iş konusunda görürsün, sen ailen konusunda görürsün, وأنتم في العمل، عن العائلة، you see about work, you see about family,

belki kariyeriniz konusunda görebilirsiniz. ربما يمكنكم أن تروه في حياتكم المهنية. maybe you can see it about your career.

Önemli olan dibe batmak değil, o dipten nasıl çıktığınızdır. الشيء المهم هو ليس عدم الغرق في القاع، ولكن كيف تخرج من هذا القاع. The important thing is not to sink to the bottom, it is how you get out of that bottom.

Bugün buradayım. أنا هنا اليوم. I am here today.

Yarın başka bir yerde, başka bir şekilde karşılaşabiliriz. غدا يمكننا أن نلتقي في مكان آخر، بطريقة أخرى. Tomorrow we may meet somewhere else, another way. Bence; أعتقد

bir şekilde sizin karşınıza çıktıysam eğer أنه إذا صادفتكم بطريقة ما، If I somehow confronted you

bunun da mutlaka bir anlamı vardır. فمن المؤكد أن له معنى. this also has a meaning.

Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için. شكراً لإصغائكم لي. Thank you for listening to me.

(Alkışlar) (تصفيق)