×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Book - 1984 - George Orwell, 2. Bölüm - IX (f)

2. Bölüm - IX (f)

Bir Parti üyesinden kişisel duygular taşımaması ve coşkuya kapılmaması beklenir. Dışarıdaki düşmanlara ve içerideki hainlere karşı bitmek bilmeyen bir nefretle, sürekli bir zafer sevinciyle ve Parti'nin gücü ve bilgeliği karşısında kendini aşağılayarak yaşaması gerekir. Yaşadığı yavan, doyumsuz hayatın neden olduğu hoşnutsuzluklar İki Dakika Nefret gibi yöntemlerle dışarıya yöneltilip giderilir ve kuşkucu ya da asi bir kişilik yaratabilecek kuruntular genç yaşlarda aşılanan iç disiplinle önceden yok edilir. Küçük çocuklara bile öğretilebilecek bu iç disiplinin ilk ve en basit aşamasına Yenisöylem'de suçdurdurum denir. Suçdurdurum, her türlü tehlikeli düşüncenin eşiğinde adeta içgüdüsel olarak ansızın durabilme becerisi anlamına gelir. Kıyaslamaları kavramama, mantık hatalarını algılamama, İngsos'a ters düşüyorsa en basit görüşleri bile yanlış anlama ve sapkınlığa varabilecek her türlü düşünceden sıkılma ya da nefret etme gücünü içerir. Sözün kısası, suçdurdurum, koruyucu aptallık demektir Ne ki, aptallık yeterli değildir. Tam tersine, gerçek anlamda bağnazlık, zihnin işleyişine, bir akrobatın bedenine hükmettiği kadar hükmedebilmeyi gerektirir. Okyanusya toplumu, sonuçta, Büyük Birader'in her şeye kadir, Parti'nin de yanılmaz olduğu inancına dayanır. Ama aslında Büyük Birader her şeye kadir, Parti de yanılmaz olmadığı için, olguların ele alınışında her an sürekli bir esneklik gereklidir. Buradaki anahtar sözcük, aklakara'dır. Pek çok Yenisöylem sözcüğü gibi bu sözcüğün de birbiriyle çelişen iki anlamı vardır. Düşman söz konusu olduğunda, apaçık gerçeğin karşısına dikilerek küstahça aka kara, karaya ak demektir. Bir Parti üyesi söz konusu olduğunda ise, Parti disiplini öyle gerektirdiğinde gönülden bir sadakatle aka kara, karaya ak demektir. Ama aynı zamanda, akın kara olduğuna inanmak, dahası akın kara olduğunu bilmek ve o güne kadar bunun tam tersine inandığını unutmak anlamına gelir. Böyle bir şey geçmişin sürekli olarak değiştirilmesini gerektirir, ki bunu olanaklı kılan da geri kalan her şeyi kapsayan ve Yenisöylem'de çiftdüşün diye bilinen düşünce sistemidir.

Geçmişin değiştirilmesi iki nedenle gereklidir. Bunlardan biri yan nedendir ve önlem niteliği taşır. Yan neden, Parti üyesinin, tıpkı proleter gibi, günümüz koşullarına biraz da elinde hiçbir kıyaslama ölçütü bulunmadığı için katlanıyor olmasıdır. Parti üyesi, yabancı ülkelerden kopartıldığı gibi geçmişten de kopartılmalıdır, çünkü atalarından daha iyi durumda olduğuna ve ortalama yaşam düzeyinin sürekli yükseldiğine inanması gerekmektedir. Ama geçmişin yeniden düzenlenmesinin asıl önemli nedeni, Parti'nin yanılmazlığının korunmak zorunda olmasıdır. Parti'nin öngörülerinin hep doğru çıktığını göstermek için söylevlerin, istatistiklerin, tekmil kayıtların sürekli güncelleştirilmesi yeterli değildir. Aynı zamanda öğretide ya da politik çizgide en küçük bir değişikliğe izin verilmemelidir. Çünkü fikir ya da politik çizgi değiştirmek, zayıflık belirtisidir. Örneğin, Avrasya ya da Doğuasya (hangisi olursa olsun) bugün düşmanınsa, o ülkenin eskiden beri hep düşmanın olmuş olması gerekir. Gerçekler bunun tersini mi söylüyor, o zaman gerçekler değiştirilmelidir. Böylece tarih sürekli olarak yeniden yazılır. Geçmişin Gerçek Bakanlığı tarafından günü gününe çarpıtılması, düzenin varlığını korumak açısından, Sevgi Bakanlığı'nca yürütülen baskı ve istihbarat çalışmaları kadar gereklidir.

Geçmişin değişebilirliği, İngsos'un ana ilkesidir. Geçmişte olup bitenlerin nesnel bir varlığının olmadığı, varlığını yalnızca yazılı kayıtlarda ve belleklerde sürdürdüğü ileri sürülür. Kayıtlar ve bellekler neyi kabul ediyorsa, geçmiş odur. Parti tüm kayıtları da, üyelerinin zihinlerini de tam bir denetim altında tuttuğuna göre, geçmiş de Parti nasıl olmasını istiyorsa öyle olacaktır. Ayrıca, geçmiş değiştirilebilir olsa da, değiştirildiğine ilişkin tek bir örnek bile yoktur. Çünkü o anda gerek duyulduğu biçimde yeniden oluşturulduğunda, geçmiş artık bu yeni biçimdir, daha önce farklı bir geçmiş yaşanmış olamaz. Çoğu zaman olduğu gibi, aynı olayın bir yıl içinde pek çok kez değiştirilmesi gerekse de geçerlidir bu. Mutlak gerçek her zaman Parti'nin tasarrufundadır ve şurası açıktır ki, mutlak hiçbir zaman bugünkünden farklı olmuş olamaz. Bundan da anlaşılacağı gibi, geçmişin denetim altına alınması her şeyden önce belleğin eğitilmesine bağlıdır. Tüm yazılı kayıtların o günün bağnazlığıyla uyuşmasını sağlamak yalnızca mekanik bir iştir. Ama olayların istendiği biçimde meydana geldiğini anımsamak da gereklidir. Ve birinin anılarını yeniden düzenlemek ya da yazılı kayıtları çarpıtmak gerekliyse, o zaman bunları yaptığını unutmak da gereklidir. Bunun nasıl becerileceği herhangi bir zihinsel teknik gibi öğrenilebilir. Parti üyelerinin çoğu ve elbette bağnaz oldukları kadar zeki de olan herkes bunu öğrenmiştir. Eskisöylem'de buna açıkça "gerçeklik denetimi" denmiştir. Yenisöylem' de ise, çok başka şeyleri de kapsasa da, çiftdüşün denir.

Çiftdüşün, insanın iki çelişik inancı zihninde aynı anda bulundurabilmesi ve ikisini de kabullenebilmesi anlamına gelir. Partili aydın, anılarının ne yönde değiştirilmesi gerektiğini bildiği gibi, gerçeklikle oyun oynadığını da bilir; ama çiftdüşün uygulayarak kendini gerçekliğin çiğnenmediğine de inandırır. Bu işlem bilinçli bir biçimde yapılmak zorundadır, yoksa yeterince kusursuz olmaz; ama aynı zamanda bilinçsiz bir biçimde de yapılmak zorundadır, yoksa insanda bir sahtelik, dolayısıyla da suçluluk duygusu uyandırır. Parti'nin asıl işi, uğrunda savaşılan amaçta tam bir dürüstlükle kararlı olmayı elden bırakmadan, bilinçli yanıltmayı da uygulamak olduğundan, İngsos'un özünde çiftdüşün yatar. İçtenlikle inanarak bile bile yalan söylemek, artık uygun görülmeyen her türlü gerçeği unutmak, sonra yeniden gerektiğinde de gerekli olduğu sürece yeniden anımsamak, nesnel gerçekliğin varlığını yadsımak ve bütün bunları yaparken yadsıdığın gerçekliği göz önünde bulundurmak... Bunların hepsi de olmazsa olmaz şeylerdir. Çiftdüşün sözcüğünü kullanırken bile çiftdüşün uygulamak gereklidir. Çünkü insan bu sözcüğü kullanmakla, gerçeklikle oynayıp onu çarpıttığını kabulleniyordur; yeni bir çiftdüşün'le bunu kafasından siler ve yalan her zaman gerçeğin bir adım önünde, bu böyle sürüp gider. Sonuç olarak, Parti çiftdüşün sayesinde tarihin akışını durdurabilmiştir ve hepimiz biliyoruz ki, daha binlerce yıl durdurmayı sürdürebilir.

Tüm eski oligarşiler ya katılaştığı ya da yumuşadığı için yıkılmıştır. Ya pusulayı şaşırıp kibre kapıldıkları, değişen koşullara ayak uyduramadıkları için devrilmişlerdir ya da gevşeyip ürkekleştikleri, zor kullanmaları gerektiğinde ödünler verdikleri için. Demek, ya bilinçlilikten ya da bilinçsizlikten yıkılmışlardır. Parti'nin başarısı, bu iki durumun aynı anda var olabildiği bir düşünce sistemi yaratmış olmasındadır. Kaldı ki, Parti'nin egemenliği ancak böyle bir düşünsel temel üstünde kalıcı kılınabilirdi. Yönetmek ve yönetimini sürekli kılmak istiyorsan, gerçeklik duygusunu yolundan çıkaracaksın. Çünkü yönetmenin sırrı, bir yandan kendinin yanılmazlığına inanırken, bir yandan da geçmişteki hatalarından ders çıkarabilmektedir.

Söylemeye bile gerek yok ki, çiftdüşün'ü en ustaca uygulayanlar, çiftdüşün'ü icat edenler ve onun sonsuz bir zihinsel yanıltma sistemi olduğunu bilenlerdir. Toplumumuzda, olup bitenleri en iyi bilenler, aynı zamanda dünyayı olduğu gibi görmekten en uzak olanlardır. Genellikle, kavrayış ne denli fazlaysa, yanılma da o ölçüde fazladır: Zekâ ne denli fazlaysa, akıl o ölçüde azdır. Bunun açık bir örneği, bir insan toplumsal skalada yükseldikçe savaş isterisinin de şiddetlenmesidir. Savaş karşısında nerdeyse en akılcı tutumu gösterenler, durmadan el değiştiren bölgelerin bağımlı halklarıdır. Savaş, onların gözünde, tepelerindeki dev bir gelgit dalgası gibi sürekli gidip gelen bir tehlikeden başka bir şey değildir. Hangi tarafın kazanacağı konusunda tam bir kayıtsızlık içindedirler. Efendilerinin değişmesinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğinin, yeni efendilerinin de onlara eski efendileri gibi davranacağının, eski efendileri için ne kadar çalışıyorlarsa yeni efendileri için de o kadar çalışacaklarının ayırdındadırlar. "Proleterler" dediğimiz, azıcık daha iyi koşullardaki işçiler ancak zaman zaman savaşın bilincine varırlar. Gerektiğinde kışkırtılarak korku ve nefret taşkınlıklarına yöneltilebilirler, ama kendi başlarına kaldıklarında da savaşın olduğunu uzun süre unutabilirler. Asıl savaş coşkusu, en çok Parti saflarında, özellikle de İç Parti'de görülür. Dünyanın ele geçirilmesi gerektiğine en çok bunun olanaksız olduğunu bilenler inanırlar. Karşıtların –bilgi ile bilgisizliğin, siniklik ile bağnazlığın– her nasılsa kaynaştırılması Okyanusya toplumunun belirleyici özelliklerinden biridir. Resmi ideoloji, en küçük bir pratik nedenin olmadığı durumlarda bile çelişkilerle doludur. Sözgelimi, Parti, sosyalist hareketin savunduğu temel ilkeleri yadsıyıp yerin dibine batırır ve bunu sosyalizm adına yaptığını ileri sürer. İşçi sınıfını yüzyıllardır görülmemiş bir biçimde aşağılarken, üyelerine, bir zaman kol emekçilerinin giydiği ve bu nedenle seçildiği söylenen bir üniforma giydirir. Aile dayanışmasını sistemli bir biçimde baltalarken, önderine doğrudan doğruya aile bağlılığını çağrıştıran bir ad yakıştırır. Bizleri yönetmekte olan dört Bakanlığın adları bile, gerçeklerin kasıtlı olarak tersyüz edilmesindeki saygısızlığın yansımasıdır. Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı işkencenin, Varlık Bakanlığı yokluğun bakanlığıdır. Bu çelişkiler rastlantısal olmadığı gibi, sıradan bir ikiyüzlülükten de kaynaklanmaz; bunlar, çiftdüşün'ün bilinçli uygulamalarıdır. Çünkü iktidar ancak çelişkilerin uzlaştırılmasıyla sonsuza kadar korunabilir. Eski döngü başka hiçbir biçimde kırılamaz. İnsanların eşit olmaları engellenecekse –bizim deyimimizle Yüksek kesimdekiler yerlerini hep koruyacaklarsa–, ağır basan zihin hali denetimli çılgınlık olmalıdır.

Ama şu ana kadar nerdeyse göz ardı ettiğimiz bir soru var. O da şu: İnsanların eşitliğinin neden engellenmesi gerekmektedir? Sürecin işleyişinin doğru tanımlandığını varsayarsak, tarihi belirli bir zamanda dondurmak için verilen bu kılı kırk yararcasına planlanmış dev uğraşa neden gerek duyulmaktadır?

Burada sırrın özüne varıyoruz. Daha önce gördüğümüz gibi, Parti'nin, en çok da İç Parti'nin üstün becerisi, çiftdüşün'e bağlıdır. Ama bunun da derininde, ilk önce iktidarın ele geçirilmesine yol açan, ardından da çiftdüşün, Düşünce Polisi, sürekli savaş ve tüm gerekli donanımın ortaya çıkmasını sağlayan güdü, o hiç sorgulanmayan içgüdü yatar. Bu güdü aslında..

Winston, insanın yeni bir sesin ayırdına varması gibi, sessizliğin ayırdına vardı. Julia'nın bir süredir hiç kımıldamadığını fark etti. Belden yukarısı çıplak, yan dönmüş yatıyordu, yanağını eline dayamış, siyah perçemi gözlerinin üstüne düşmüştü. Göğsü düzenli bir biçimde ağır ağır inip kalkıyordu.

"Julia."

Yanıt gelmedi.

"Julia, uyanık mısın?"

Yanıt yoktu. Uyuyordu. Winston kitabı kapattı, usulca yere bıraktı, uzanıp örtüyü üstlerine çekti.

Asıl sırrı hâlâ anlamamış olduğunu düşündü. Nasıl olduğunu anlamıştı; neden olduğunu anlamamıştı. Üçüncü Bölüm gibi Birinci Bölüm de ona bilmediği bir şey öğretmemiş, bildiklerini sistemleştirmişti, o kadar. Ama okuduktan sonra, aklını kaçırmış olmadığını eskisinden daha iyi anlamıştı. İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olması bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu. Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun. Batmakta olan güneşin sarı ışığı pencereden girdi, yastığa düştü. Winston gözlerini kapadı. Yüzüne vuran güneş ve genç kızın onun bedenine değen yumuşak bedeni güçlü, güvenli bir duygu uyandırdı, gevşediğini duyumsadı. Güvendeydi, her şey yolundaydı. "Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez,'' diye mırıldanırken, bu sözün derin bir bilgelik içerdiğini düşünerek uykuya daldı.


2. Bölüm - IX (f)

Bir Parti üyesinden kişisel duygular taşımaması ve coşkuya kapılmaması beklenir. A Party member is expected not to have personal feelings and not get carried away with enthusiasm. Dışarıdaki düşmanlara ve içerideki hainlere karşı bitmek bilmeyen bir nefretle, sürekli bir zafer sevinciyle ve Parti'nin gücü ve bilgeliği karşısında kendini aşağılayarak yaşaması gerekir. He must live with an unending hatred of enemies outside and traitors within, a constant joy of victory, and self-contempt at the power and wisdom of the Party. Yaşadığı yavan, doyumsuz hayatın neden olduğu hoşnutsuzluklar İki Dakika Nefret gibi yöntemlerle dışarıya yöneltilip giderilir ve kuşkucu ya da asi bir kişilik yaratabilecek kuruntular genç yaşlarda aşılanan iç disiplinle önceden yok edilir. The discontents caused by the bland, insatiable life he lives are directed outward by methods such as Two Minutes of Hate, and delusions that may create a suspicious or rebellious personality are preempted by the internal discipline instilled at a young age. Küçük çocuklara bile öğretilebilecek bu iç disiplinin ilk ve en basit aşamasına Yenisöylem'de suçdurdurum denir. The first and simplest stage of this internal discipline, which can be taught even to young children, is called crime-stopping in Newspeak. Suçdurdurum, her türlü tehlikeli düşüncenin eşiğinde adeta içgüdüsel olarak ansızın durabilme becerisi anlamına gelir. Crimestop refers to the ability to stop suddenly, almost instinctively, on the verge of any dangerous thought. Kıyaslamaları kavramama, mantık hatalarını algılamama, İngsos'a ters düşüyorsa en basit görüşleri bile yanlış anlama ve sapkınlığa varabilecek her türlü düşünceden sıkılma ya da nefret etme gücünü içerir. It includes the power of not grasping comparisons, not perceiving logical errors, and being bored or hating any thought that might lead to misunderstanding and perversion even the simplest of views if it contradicts Ingsoc. Sözün kısası, suçdurdurum, koruyucu aptallık demektir Ne ki, aptallık yeterli değildir. In short, crime-stop means protective stupidity But stupidity is not enough. Tam tersine, gerçek anlamda bağnazlık, zihnin işleyişine, bir akrobatın bedenine hükmettiği kadar hükmedebilmeyi gerektirir. On the contrary, true bigotry requires being able to dominate the workings of the mind as much as an acrobat can dominate the body. Okyanusya toplumu, sonuçta, Büyük Birader'in her şeye kadir, Parti'nin de yanılmaz olduğu inancına dayanır. Oceanian society is ultimately based on the belief that Big Brother is almighty and the Party infallible. Ama aslında Büyük Birader her şeye kadir, Parti de yanılmaz olmadığı için, olguların ele alınışında her an sürekli bir esneklik gereklidir. But in fact, since Big Brother is omnipotent and the Party is not infallible, constant flexibility is required at all times in the handling of facts. Buradaki anahtar sözcük, aklakara'dır. The key word here is akkara. Pek çok Yenisöylem sözcüğü gibi bu sözcüğün de birbiriyle çelişen iki anlamı vardır. Like many Newspeak words, this word has two contradictory meanings. Düşman söz konusu olduğunda, apaçık gerçeğin karşısına dikilerek küstahça aka kara, karaya ak demektir. In the case of the enemy, arrogantly standing in front of the obvious truth means black and black. Bir Parti üyesi söz konusu olduğunda ise, Parti disiplini öyle gerektirdiğinde gönülden bir sadakatle aka kara, karaya ak demektir. In the case of a Party member, on the other hand, when Party discipline so requires, it means pouring out with wholehearted loyalty. Ama aynı zamanda, akın kara olduğuna inanmak, dahası akın kara olduğunu bilmek ve o güne kadar bunun tam tersine inandığını unutmak anlamına gelir. But it also means to believe that it is black, moreover, to know that it is black, and to forget that until that day one believed the opposite. Böyle bir şey geçmişin sürekli olarak değiştirilmesini gerektirir, ki bunu olanaklı kılan da geri kalan her şeyi kapsayan ve Yenisöylem'de çiftdüşün diye bilinen düşünce sistemidir. Such a thing requires the constant changing of the past, which is made possible by the all-encompassing system of thought known in Newspeak as doublethink.

Geçmişin değiştirilmesi iki nedenle gereklidir. Changing the past is necessary for two reasons. Bunlardan biri yan nedendir ve önlem niteliği taşır. One of them is a side cause and is a precautionary measure. Yan neden, Parti üyesinin, tıpkı proleter gibi, günümüz koşullarına biraz da elinde hiçbir kıyaslama ölçütü bulunmadığı için katlanıyor olmasıdır. The side reason is that the Party member, like the proletarian, is enduring today's conditions, partly because he has no benchmarks of comparison. Parti üyesi, yabancı ülkelerden kopartıldığı gibi geçmişten de kopartılmalıdır, çünkü atalarından daha iyi durumda olduğuna ve ortalama yaşam düzeyinin sürekli yükseldiğine inanması gerekmektedir. The party member must be cut off from the past just as he is from foreign countries, because he must believe that he is better off than his ancestors and that his standard of living is constantly rising. Ama geçmişin yeniden düzenlenmesinin asıl önemli nedeni, Parti'nin yanılmazlığının korunmak zorunda olmasıdır. But the main reason for the reorganization of the past is that the Party's infallibility has to be preserved. Parti'nin öngörülerinin hep doğru çıktığını göstermek için söylevlerin, istatistiklerin, tekmil kayıtların sürekli güncelleştirilmesi yeterli değildir. It is not enough to constantly update speeches, statistics and all records to show that the party's predictions are always correct. Aynı zamanda öğretide ya da politik çizgide en küçük bir değişikliğe izin verilmemelidir. At the same time, the slightest change in doctrine or political line should not be allowed. Çünkü fikir ya da politik çizgi değiştirmek, zayıflık belirtisidir. Because changing ideas or political lines is a sign of weakness. Örneğin, Avrasya ya da Doğuasya (hangisi olursa olsun) bugün düşmanınsa, o ülkenin eskiden beri hep düşmanın olmuş olması gerekir. For example, if Eurasia or Eastasia (whichever it is) is your enemy today, that country must have always been your enemy. Gerçekler bunun tersini mi söylüyor, o zaman gerçekler değiştirilmelidir. If the facts say the opposite, then the facts must be changed. Böylece tarih sürekli olarak yeniden yazılır. Thus history is constantly rewritten. Geçmişin Gerçek Bakanlığı tarafından günü gününe çarpıtılması, düzenin varlığını korumak açısından, Sevgi Bakanlığı'nca yürütülen baskı ve istihbarat çalışmaları kadar gereklidir. The day-to-day distortion of the past by the Ministry of Truth is as necessary as the repression and intelligence work carried out by the Ministry of Love in order to preserve the existence of order.

Geçmişin değişebilirliği, İngsos'un ana ilkesidir. The changeability of the past is the main principle of Ingsoc. Geçmişte olup bitenlerin nesnel bir varlığının olmadığı, varlığını yalnızca yazılı kayıtlarda ve belleklerde sürdürdüğü ileri sürülür. It is claimed that what happened in the past has no objective existence, and that it only survives in written records and memories. Kayıtlar ve bellekler neyi kabul ediyorsa, geçmiş odur. The past is what records and memories accept. Parti tüm kayıtları da, üyelerinin zihinlerini de tam bir denetim altında tuttuğuna göre, geçmiş de Parti nasıl olmasını istiyorsa öyle olacaktır. Since the Party has full control of all records and the minds of its members, the past will be as the Party wishes it to be. Ayrıca, geçmiş değiştirilebilir olsa da, değiştirildiğine ilişkin tek bir örnek bile yoktur. Also, although the past can be changed, there is not a single instance of it being changed. Çünkü o anda gerek duyulduğu biçimde yeniden oluşturulduğunda, geçmiş artık bu yeni biçimdir, daha önce farklı bir geçmiş yaşanmış olamaz. Because when it is reconstructed as needed at that moment, the past is now this new form, a different past cannot have been experienced before. Çoğu zaman olduğu gibi, aynı olayın bir yıl içinde pek çok kez değiştirilmesi gerekse de geçerlidir bu. As is often the case, this is true even if the same event has to be changed many times in a year. Mutlak gerçek her zaman Parti'nin tasarrufundadır ve şurası açıktır ki, mutlak hiçbir zaman bugünkünden farklı olmuş olamaz. Absolute truth is always at the disposal of the Party, and it is clear that the absolute could never have been different from what it is today. Bundan da anlaşılacağı gibi, geçmişin denetim altına alınması her şeyden önce belleğin eğitilmesine bağlıdır. As can be understood from this, controlling the past depends, first of all, on the training of memory. Tüm yazılı kayıtların o günün bağnazlığıyla uyuşmasını sağlamak yalnızca mekanik bir iştir. Getting all written records to match the bigotry of the day is purely mechanical. Ama olayların istendiği biçimde meydana geldiğini anımsamak da gereklidir. But it is also necessary to remember that events occur as desired. Ve birinin anılarını yeniden düzenlemek ya da yazılı kayıtları çarpıtmak gerekliyse, o zaman bunları yaptığını unutmak da gereklidir. And if it is necessary to reconstruct one's memories or distort written records, then it is also necessary to forget that they did it. Bunun nasıl becerileceği herhangi bir zihinsel teknik gibi öğrenilebilir. How to do this can be learned like any mental technique. Parti üyelerinin çoğu ve elbette bağnaz oldukları kadar zeki de olan herkes bunu öğrenmiştir. Most party members, and of course anyone who is as smart as they are bigoted, have learned this. Eskisöylem'de buna açıkça "gerçeklik denetimi" denmiştir. In Oldspeak this is explicitly called a "reality check". Yenisöylem' de ise, çok başka şeyleri de kapsasa da, çiftdüşün denir. In Newspeak, it is called doublethink, although it covers many other things.

Çiftdüşün, insanın iki çelişik inancı zihninde aynı anda bulundurabilmesi ve ikisini de kabullenebilmesi anlamına gelir. Doublethink means that one can hold two contradictory beliefs in one's mind at the same time and accept both. Partili aydın, anılarının ne yönde değiştirilmesi gerektiğini bildiği gibi, gerçeklikle oyun oynadığını da bilir; ama çiftdüşün uygulayarak kendini gerçekliğin çiğnenmediğine de inandırır. Party intellectuals know how their memories should be changed, and they also know that they are playing games with reality; but by practicing doublethink, he also convinces himself that reality is not violated. Bu işlem bilinçli bir biçimde yapılmak zorundadır, yoksa yeterince kusursuz olmaz; ama aynı zamanda bilinçsiz bir biçimde de yapılmak zorundadır, yoksa insanda bir sahtelik, dolayısıyla da suçluluk duygusu uyandırır. This process has to be done consciously, or it won't be perfect enough; but it also has to be done unconsciously, otherwise it creates a sense of falsehood, and hence guilt. Parti'nin asıl işi, uğrunda savaşılan amaçta tam bir dürüstlükle kararlı olmayı elden bırakmadan, bilinçli yanıltmayı da uygulamak olduğundan, İngsos'un özünde çiftdüşün yatar. Doublethinking lies at the heart of Ingsoc, since the Party's main job is to apply deliberate deception, without failing to be determined with complete honesty in the cause for which it is fought. İçtenlikle inanarak bile bile yalan söylemek, artık uygun görülmeyen her türlü gerçeği unutmak, sonra yeniden gerektiğinde de gerekli olduğu sürece yeniden anımsamak, nesnel gerçekliğin varlığını yadsımak ve bütün bunları yaparken yadsıdığın gerçekliği göz önünde bulundurmak... Bunların hepsi de olmazsa olmaz şeylerdir. To lie deliberately with sincere belief, to forget all kinds of truths that are no longer appropriate, then to remember them again when necessary, to deny the existence of objective reality, and to consider the reality you deny while doing all these... All of these are indispensable things. Çiftdüşün sözcüğünü kullanırken bile çiftdüşün uygulamak gereklidir. Even when using the word doublethink, it is necessary to practice doublethink. Çünkü insan bu sözcüğü kullanmakla, gerçeklikle oynayıp onu çarpıttığını kabulleniyordur; yeni bir çiftdüşün'le bunu kafasından siler ve yalan her zaman gerçeğin bir adım önünde, bu böyle sürüp gider. Because by using this word, one accepts that he is playing with reality and distorting it; With a new doublethink, he clears it from his mind, and the lie is always one step ahead of the truth, and so on. Sonuç olarak, Parti çiftdüşün sayesinde tarihin akışını durdurabilmiştir ve hepimiz biliyoruz ki, daha binlerce yıl durdurmayı sürdürebilir. As a result, the Party was able to stop the flow of history thanks to doublethink, and we all know that it can continue to hold back for thousands of years.

Tüm eski oligarşiler ya katılaştığı ya da yumuşadığı için yıkılmıştır. All old oligarchies have collapsed because they have hardened or softened. Ya pusulayı şaşırıp kibre kapıldıkları, değişen koşullara ayak uyduramadıkları için devrilmişlerdir ya da gevşeyip ürkekleştikleri, zor kullanmaları gerektiğinde ödünler verdikleri için. They fell because they were arrogant and could not keep up with the changing conditions, or because they became timid and made concessions when they had to use force. Demek, ya bilinçlilikten ya da bilinçsizlikten yıkılmışlardır. So, they were destroyed either out of consciousness or unconsciousness. Parti'nin başarısı, bu iki durumun aynı anda var olabildiği bir düşünce sistemi yaratmış olmasındadır. The success of the Party is that it has created a system of thought in which these two situations can exist simultaneously. Kaldı ki, Parti'nin egemenliği ancak böyle bir düşünsel temel üstünde kalıcı kılınabilirdi. Moreover, the dominance of the Party could only be made permanent on such an intellectual basis. Yönetmek ve yönetimini sürekli kılmak istiyorsan, gerçeklik duygusunu yolundan çıkaracaksın. If you want to manage and perpetuate your management, you will get the sense of reality out of your way. Çünkü yönetmenin sırrı, bir yandan kendinin yanılmazlığına inanırken, bir yandan da geçmişteki hatalarından ders çıkarabilmektedir. Because the secret of the director is that while he believes in his own infallibility, he can also learn from his past mistakes.

Söylemeye bile gerek yok ki, çiftdüşün'ü en ustaca uygulayanlar, çiftdüşün'ü icat edenler ve onun sonsuz bir zihinsel yanıltma sistemi olduğunu bilenlerdir. Needless to say, the most adept practitioners of doublethink are those who invent doublethink and know that it is an endless system of mental illusions. Toplumumuzda, olup bitenleri en iyi bilenler, aynı zamanda dünyayı olduğu gibi görmekten en uzak olanlardır. In our society, those who know best what is going on are also those who are furthest from seeing the world as it is. Genellikle, kavrayış ne denli fazlaysa, yanılma da o ölçüde fazladır: Zekâ ne denli fazlaysa, akıl o ölçüde azdır. Generally, the greater the understanding, the greater the error: the greater the intelligence, the less mind. Bunun açık bir örneği, bir insan toplumsal skalada yükseldikçe savaş isterisinin de şiddetlenmesidir. A clear example of this is that war hysteria intensifies as a person rises on the social scale. Savaş karşısında nerdeyse en akılcı tutumu gösterenler, durmadan el değiştiren bölgelerin bağımlı halklarıdır. Those who show almost the most rational attitude in the face of war are the dependent peoples of the regions that are constantly changing hands. Savaş, onların gözünde, tepelerindeki dev bir gelgit dalgası gibi sürekli gidip gelen bir tehlikeden başka bir şey değildir. War, in their eyes, is nothing but a perpetual danger, like a giant tidal wave above them. Hangi tarafın kazanacağı konusunda tam bir kayıtsızlık içindedirler. They are completely indifferent to which side will win. Efendilerinin değişmesinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğinin, yeni efendilerinin de onlara eski efendileri gibi davranacağının, eski efendileri için ne kadar çalışıyorlarsa yeni efendileri için de o kadar çalışacaklarının ayırdındadırlar. They are aware that changing their master will not change anything, that their new master will treat them like their old masters, that they will work for their new masters as much as they worked for their old masters. "Proleterler" dediğimiz, azıcık daha iyi koşullardaki işçiler ancak zaman zaman savaşın bilincine varırlar. Only from time to time do workers in slightly better conditions, whom we call "proletarians," become conscious of war. Gerektiğinde kışkırtılarak korku ve nefret taşkınlıklarına yöneltilebilirler, ama kendi başlarına kaldıklarında da savaşın olduğunu uzun süre unutabilirler. When necessary, they can be provoked into outbursts of fear and hatred, but when left on their own, they can forget for a long time that there is a war. Asıl savaş coşkusu, en çok Parti saflarında, özellikle de İç Parti'de görülür. The real war enthusiasm is most visible in the ranks of the Party, especially in the Inner Party. Dünyanın ele geçirilmesi gerektiğine en çok bunun olanaksız olduğunu bilenler inanırlar. Those who know that it is impossible believe most that the world must be conquered. Karşıtların –bilgi ile bilgisizliğin, siniklik ile bağnazlığın– her nasılsa kaynaştırılması Okyanusya toplumunun belirleyici özelliklerinden biridir. The somehow fusing of opposites—knowledge and ignorance, cynicism and bigotry—is one of the defining features of Oceanian society. Resmi ideoloji, en küçük bir pratik nedenin olmadığı durumlarda bile çelişkilerle doludur. Official ideology is full of contradictions even in the absence of the slightest practical reason. Sözgelimi, Parti, sosyalist hareketin savunduğu temel ilkeleri yadsıyıp yerin dibine batırır ve bunu sosyalizm adına yaptığını ileri sürer. For example, the Party denies the basic principles advocated by the socialist movement and disgraces it and claims that it is doing this in the name of socialism. İşçi sınıfını yüzyıllardır görülmemiş bir biçimde aşağılarken, üyelerine, bir zaman kol emekçilerinin giydiği ve bu nedenle seçildiği söylenen bir üniforma giydirir. While humiliating the working class in a way not seen in centuries, it dresses its members in a uniform that was once said to have been worn by manual workers and was therefore chosen. Aile dayanışmasını sistemli bir biçimde baltalarken, önderine doğrudan doğruya aile bağlılığını çağrıştıran bir ad yakıştırır. While systematically undermining family solidarity, it gives its leader a name that directly evokes family loyalty. Bizleri yönetmekte olan dört Bakanlığın adları bile, gerçeklerin kasıtlı olarak tersyüz edilmesindeki saygısızlığın yansımasıdır. Even the names of the four Ministries that govern us are a reflection of the disrespect in the deliberate inversion of facts. Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı işkencenin, Varlık Bakanlığı yokluğun bakanlığıdır. The Ministry of Peace is the ministry of war, the Ministry of Truth is the ministry of lies, the Ministry of Love is the ministry of torture, the Ministry of Wealth is the ministry of absence. Bu çelişkiler rastlantısal olmadığı gibi, sıradan bir ikiyüzlülükten de kaynaklanmaz; bunlar, çiftdüşün'ün bilinçli uygulamalarıdır. These contradictions are not accidental, nor do they arise from ordinary hypocrisy; these are conscious practices of doublethink. Çünkü iktidar ancak çelişkilerin uzlaştırılmasıyla sonsuza kadar korunabilir. Because power can only be preserved indefinitely by reconciling contradictions. Eski döngü başka hiçbir biçimde kırılamaz. The old cycle cannot be broken in any other way. İnsanların eşit olmaları engellenecekse –bizim deyimimizle Yüksek kesimdekiler yerlerini hep koruyacaklarsa–, ağır basan zihin hali denetimli çılgınlık olmalıdır. If the equality of men is to be hindered—if the High, as we call it, will always hold their ground—the predominant state of mind must be controlled madness.

Ama şu ana kadar nerdeyse göz ardı ettiğimiz bir soru var. But there is one question that we have almost ignored until now. O da şu: İnsanların eşitliğinin neden engellenmesi gerekmektedir? And that is: Why should the equality of people be prevented? Sürecin işleyişinin doğru tanımlandığını varsayarsak, tarihi belirli bir zamanda dondurmak için verilen bu kılı kırk yararcasına planlanmış dev uğraşa neden gerek duyulmaktadır? If we assume that the operation of the process is defined correctly, why is there a need for this meticulously planned gigantic effort to freeze history at a particular time?

Burada sırrın özüne varıyoruz. Here we get to the heart of the mystery. Daha önce gördüğümüz gibi, Parti'nin, en çok da İç Parti'nin üstün becerisi, çiftdüşün'e bağlıdır. As we have seen, the superior skill of the Party, and above all the Inner Party, depends on doublethink. Ama bunun da derininde, ilk önce iktidarın ele geçirilmesine yol açan, ardından da çiftdüşün, Düşünce Polisi, sürekli savaş ve tüm gerekli donanımın ortaya çıkmasını sağlayan güdü, o hiç sorgulanmayan içgüdü yatar. But deep inside it is that unquestioned instinct, the motive that first leads to the seizure of power and then doublethink, the Thought Police, constant warfare, and all the necessary equipment. Bu güdü aslında.. This motive is actually..

Winston, insanın yeni bir sesin ayırdına varması gibi, sessizliğin ayırdına vardı. Winston noticed silence, as one notices a new sound. Julia'nın bir süredir hiç kımıldamadığını fark etti. He noticed that Julia hadn't moved for a while. Belden yukarısı çıplak, yan dönmüş yatıyordu, yanağını eline dayamış, siyah perçemi gözlerinin üstüne düşmüştü. She was lying on her side, bare from the waist up, her cheek against her hand, her black forelock falling over her eyes. Göğsü düzenli bir biçimde ağır ağır inip kalkıyordu. His chest was heaving slowly and steadily.

"Julia." "Julia."

Yanıt gelmedi. There was no response.

"Julia, uyanık mısın?" "Julia, are you awake?"

Yanıt yoktu. There was no answer. Uyuyordu. He was sleeping. Winston kitabı kapattı, usulca yere bıraktı, uzanıp örtüyü üstlerine çekti. Winston closed the book, laid it softly on the floor, reached down and pulled the covers over them.

Asıl sırrı hâlâ anlamamış olduğunu düşündü. He thought that he still did not understand the real secret. Nasıl olduğunu anlamıştı; neden olduğunu anlamamıştı. He understood how; He didn't understand why. Üçüncü Bölüm gibi Birinci Bölüm de ona bilmediği bir şey öğretmemiş, bildiklerini sistemleştirmişti, o kadar. Like Chapter Three, Chapter One didn't teach him anything he didn't know, it just systematized what he knew. Ama okuduktan sonra, aklını kaçırmış olmadığını eskisinden daha iyi anlamıştı. But after reading it, he realized better than before that he hadn't lost his mind. İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olması bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu. Just because a person was a minority, even a one-man minority, didn't mean he was insane. Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun. There was a right and an untrue; When you hold on to the truth, you wouldn't be crazy even if you had the whole world in front of you. Batmakta olan güneşin sarı ışığı pencereden girdi, yastığa düştü. The yellow light of the setting sun entered through the window and fell on the pillow. Winston gözlerini kapadı. Winston closed his eyes. Yüzüne vuran güneş ve genç kızın onun bedenine değen yumuşak bedeni güçlü, güvenli bir duygu uyandırdı, gevşediğini duyumsadı. The sun hitting his face and the soft body of the young girl touching his body aroused a strong, secure feeling, he felt himself relax. Güvendeydi, her şey yolundaydı. He was safe, everything was fine. "Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez,'' diye mırıldanırken, bu sözün derin bir bilgelik içerdiğini düşünerek uykuya daldı. “Wise is not measured by the majority,” he muttered, as he fell asleep, thinking that the phrase contained profound wisdom.