×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Baha's Stories, TÜRK SİYASETİNDE ETKİLİ DÖRT İSİM

TÜRK SİYASETİNDE ETKİLİ DÖRT İSİM

Adnan Menderes, Ege Bölgesi'nde büyük arazilere sahip bir aileye mensuptu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekiliydi.

Sonra bu partiden ayrılıp Demokrat Parti'yi (DP) kurdu. 1950'de Türkiye tarihindeki ilk demokratik seçimde galip geldi. Başbakan oldu.

Amerika ile olan ilişkileri geliştirdi. Fakir köylülere yardım etti.

DP, geleneklere ve dine CHP'den daha hoşgörülü bir biçimde yaklaşıyordu.

DP, CHP'nin planlı ve kontrollü ekonomi politikası yerine özel girişime olanak sağlayan bir politikayı savundu.

Ancak 1950'lerin sonuna doğru Türk ekonomisi kontrolsüz ithalat yüzünden kötüleşmeye başladı.

1950'lerin sonuna doğru DP antidemokratik politikalar izlemeye başladı. Muhalif basını ve gazetecileri susturmaya çalıştı.

Bu durum entelektüelleri ve askerleri kızdırdı. 1960'daki darbe sonucu Adnan Menderes idam edildi.

Süleyman Demirel köyde doğmuştu. Zekası ve çalışkanlığı sayesinde hızla yükseldi. Mühendis oldu.

Adalet Partisi'nden milletvekili seçildi. Aynı partinin birkaç yıl sonra lideri oldu. Türkiye tarihinde seçilen en genç başbakan oldu.

Tam 7 kez başbakanlık yaptı. Sonra da cumhurbaşkanı oldu. Türkiye'nin NATO ile olan ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.

Özellikle köylülere yönelik birçok reform gerçekleştirdi. Köylere yollar, köprüler yaptırdı. Altyapı projelerine ağırlık verdi. Birçok baraj yaptırdı.

1970'lerde Türkiye'de halk sağ ve sol olarak ikiye bölünmüştü. İç savaşa benzer bir durum söz konusuydu.

Askerler, terörle mücadele etmek adına siyasete müdahale etmek istediler. Demirel buna izin vermedi. Bunun üzerine 1971'de istifa etmeye zorlandı.

Onun politikaları her şeye rağmen ekonomik büyümeye odaklandı. 1980 Darbesi sırasında askerler onun hükümetini dağıttı.

Onun politika yapması 7 yıl yasaklandı. 1993'te cumhurbaşkanı seçildi.

Bülent Ecevit, sadece bir politikacı değildir. O ayrıca bir şairdir, gazetecidir, çevirmendir. Siyasete atılmadan önce Londra'daki Türk ataşeliğinde görev yaptı.

Londra Üniversitesinde [SOAS] eğitim aldı. Sonra Türkiye'ye döndü. Gazete, dergi çıkarmaya başladı.

1960'larda ilk kez milletvekili seçildi. Bakanlığı sırasında Türkiye'de ilk defa işçilerin grev yapabilmesini yasallaştırdı.

Başbakan olduktan sonra genel af ilan etti. Böylece tüm siyasi mahkumlar serbest bırakıldı.

Kıbrıs'ta Rumların darbe yapması sonucu Ecevit 1974'te Kıbrıs'a askeri bir harekat düzenlenmesine karar verdi.

Başta Amerika olmak üzere neredeyse bütün devletler buna karşı çıktılar. Ama o korkmadı. Kıbrıs'a girdi ve oradaki Türkleri kurtardı.

Sonra birçok devlet Türkiye'ye ambargo uyguladı. Türk ekonomisi kötüleşti.

1990'larda tekrar başbakan oldu. O dönemde İstanbul'un doğusundaki Kocaeli adlı ilde büyük bir deprem oldu.

Hükümet, o krizin yönetiminde başarısız kaldı. Türk ekonomisi berbat bir hâl aldı. Son 50 yılın en kötü ekonomik durgunluğu o süreçte yaşandı.

Ecevit, sert bir laiklik politikası izledi. Dindar grupların politikaya katılmasını engellemeye çalıştı. Bu da Türkiye'deki dindar grupları sinirlendirdi.

Turgut Özal, siyasete atılmadan önce Dünya Bankası'nda ekonomist olarak çalıştı. Demirel'in eski bir arkadaşıydı.

1980'deki darbenin ardından başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. 3 yıl sonra başbakan oldu ve Türk ekonomisini dünya ekonomisi ile uyumlu hâle getirmek için gayret etti.

Serbest piyasa ekonomisine geçişi hızlandırdı.

Batı ile yakınlaşmaya çalıştı. Gümrük ve döviz kısıtlamalarını azaltmaya ve diğer ülkelerle olan ticareti artırmaya yönelik faaliyetlerde bulundu.

TÜRK SİYASETİNDE ETKİLİ DÖRT İSİM أربعة أسماء مؤثرة في السياسة التركية VIER EINFLUSSREICHE PERSÖNLICHKEITEN DER TÜRKISCHEN POLITIK ΤΈΣΣΕΡΙΣ ΣΗΜΑΊΝΟΥΣΕΣ ΠΡΟΣΩΠΙΚΌΤΗΤΕΣ ΤΗΣ ΤΟΥΡΚΙΚΉΣ ΠΟΛΙΤΙΚΉΣ FOUR EFFECTIVE NAMES IN TURKISH POLITICS CUATRO FIGURAS INFLUYENTES DE LA POLÍTICA TURCA VIER INVLOEDRIJKE FIGUREN IN DE TURKSE POLITIEK ЧЕТЫРЕ ЭФФЕКТИВНЫХ ИМЯ В ТУРЕЦКОЙ ПОЛИТИКЕ FYRA INFLYTELSERIKA PERSONER INOM TURKISK POLITIK

Adnan Menderes, Ege Bölgesi'nde büyük arazilere sahip bir aileye mensuptu. ينتمي عدنان مندريس إلى عائلة تمتلك أراضي واسعة في منطقة بحر إيجه. Adnan Menderes stammte aus einer Familie mit großem Landbesitz in der Ägäisregion. Adnan Menderes belonged to a family with large lands in the Aegean Region. Аднан Мендерес принадлежал к семье с большими землями в Эгейском регионе. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekiliydi. وكان عضوا في حزب الشعب الجمهوري (CHP). Republican People's Party (CHP) was a deputy. Республиканская народная партия (НРП) была депутатом.

Sonra bu partiden ayrılıp Demokrat Parti'yi (DP) kurdu. ثم ترك هذا الحزب وأسس الحزب الديمقراطي. Dann verließ er diese Partei und gründete die Demokratische Partei (DP). Then he left this party and founded the Democrat Party (DP). Затем он покинул эту партию и основал Демократическую партию (ДП). 1950'de Türkiye tarihindeki ilk demokratik seçimde galip geldi. وفي عام 1950، فاز بأول انتخابات ديمقراطية في تاريخ تركيا. Im Jahr 1950 gewann er die ersten demokratischen Wahlen in der Geschichte der Türkei. In 1950, he prevailed in the first democratic election in the history of Turkey. В 1950 году он одержал победу на первых демократических выборах в истории Турции. Başbakan oldu. أصبح رئيسا للوزراء. Er wurde Premierminister. He became Prime Minister. Он стал премьер-министром.

Amerika ile olan ilişkileri geliştirdi. وقام بتحسين العلاقات مع أمريكا. Verbesserte Beziehungen zu Amerika. He improved relations with America. Он улучшил отношения с Америкой. Fakir köylülere yardım etti. لقد ساعد القرويين الفقراء. He helped the poor peasants. Он помог бедным крестьянам.

DP, geleneklere ve dine CHP'den daha hoşgörülü bir biçimde yaklaşıyordu. كان للحزب الديمقراطي نهج أكثر تسامحًا مع التقاليد والدين من حزب الشعب الجمهوري. Die DP war toleranter gegenüber Traditionen und Religion als die CHP. DP was more tolerant of traditions and religion than CHP. DP была более терпимой к традициям и религии, чем CHP.

DP, CHP'nin planlı ve kontrollü ekonomi politikası yerine özel girişime olanak sağlayan bir politikayı savundu. دعا الحزب الديمقراطي إلى سياسة تسمح بالمشاريع الخاصة بدلاً من السياسة الاقتصادية المخططة والمسيطر عليها من قبل حزب الشعب الجمهوري. Anstelle der geplanten und kontrollierten Wirtschaftspolitik der CHP trat die DP für eine Politik ein, die Privatinitiative ermöglicht. DP advocated a policy that allowed private enterprise rather than the planned and controlled economic policy of the CHP. ДП отстаивала политику, которая допускала частное предпринимательство, а не плановую и контролируемую экономическую политику ТЭЦ.

Ancak 1950'lerin sonuna doğru Türk ekonomisi kontrolsüz ithalat yüzünden kötüleşmeye başladı. ومع ذلك، في نهاية الخمسينيات، بدأ الاقتصاد التركي في التدهور بسبب الواردات غير الخاضعة للرقابة. Gegen Ende der 1950er Jahre begann sich die türkische Wirtschaft jedoch aufgrund unkontrollierter Importe zu verschlechtern. However, towards the end of the 1950s, the Turkish economy started to deteriorate due to uncontrolled imports. Однако к концу 1950-х годов экономика Турции начала ухудшаться из-за неконтролируемого импорта.

1950'lerin sonuna doğru DP antidemokratik politikalar izlemeye başladı. في نهاية الخمسينيات، بدأ الحزب الديمقراطي في اتباع سياسات مناهضة للديمقراطية. Gegen Ende der 1950er Jahre begann die DP eine antidemokratische Politik zu verfolgen. Towards the end of the 1950s, DP started to pursue antidemocratic policies. К концу 1950-х годов ДП начала проводить антидемократическую политику. Muhalif basını ve gazetecileri susturmaya çalıştı. وحاول إسكات الصحافة والصحفيين المعارضين. Er versuchte, die oppositionelle Presse und die Journalisten zum Schweigen zu bringen. The opposition tried to silence the press and journalists. Оппозиция пыталась заставить замолчать прессу и журналистов.

Bu durum entelektüelleri ve askerleri kızdırdı. مما أثار غضب المثقفين والجنود. Dies verärgerte Intellektuelle und Soldaten. This angered intellectuals and soldiers. Это разозлило интеллектуалов и солдат. 1960'daki darbe sonucu Adnan Menderes idam edildi. تم إعدام عدنان مندريس نتيجة انقلاب عام 1960. Infolge des Staatsstreichs von 1960 wurde Adnan Menderes hingerichtet. Adnan Menderes was executed as a result of the coup in 1960. Аднан Мендерес был казнен в результате переворота в 1960 году.

Süleyman Demirel köyde doğmuştu. ولد سليمان ديميريل في القرية. Süleyman Demirel wurde in diesem Dorf geboren. Süleyman Demirel was born in the village. Сулейман Демирель родился в деревне. Zekası ve çalışkanlığı sayesinde hızla yükseldi. لقد ارتقى بسرعة بفضل ذكائه وعمله الجاد. Dank seiner Intelligenz und seines Fleißes stieg er schnell auf. Thanks to his intelligence and diligence, he quickly rose. Благодаря его интеллекту и усердию он быстро поднялся. Mühendis oldu. أصبح مهندسا. He became an engineer. Он стал инженером.

Adalet Partisi'nden milletvekili seçildi. انتخب عضوا في البرلمان عن حزب العدالة. Er wurde als Abgeordneter der Gerechtigkeitspartei gewählt. He was elected MP from the Justice Party. Он был избран депутатом от партии справедливости. Aynı partinin birkaç yıl sonra lideri oldu. وأصبح زعيما لنفس الحزب بعد بضع سنوات. He became the leader of the same party a few years later. Он стал лидером той же партии несколько лет спустя. Türkiye tarihinde seçilen en genç başbakan oldu. وأصبح أصغر رئيس وزراء منتخب في تاريخ تركيا. Er wurde der jüngste gewählte Ministerpräsident in der Geschichte der Türkei. Turkey became the youngest prime minister in the selected date. Турция стала самой молодой премьер-министром в выбранную дату.

Tam 7 kez başbakanlık yaptı. شغل منصب رئيس الوزراء 7 مرات. Er war 7 Mal Premierminister. He served as prime minister 7 times. Он был премьер-министром 7 раз. Sonra da cumhurbaşkanı oldu. Dann wurde er Präsident. Then he became president. Затем он стал президентом. Türkiye'nin NATO ile olan ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. وحاول تحسين علاقات تركيا مع حلف شمال الأطلسي. Er versuchte, die Beziehungen der Türkei zur NATO zu verbessern. Turkey has tried to improve its relations with NATO. Турция пыталась улучшить свои отношения с НАТО.

Özellikle köylülere yönelik birçok reform gerçekleştirdi. قام بالعديد من الإصلاحات خاصة للفلاحين. Er führte zahlreiche Reformen durch, insbesondere für die Bauern. He made many reforms especially for peasants. Он сделал много реформ, особенно для крестьян. Köylere yollar, köprüler yaptırdı. وبنى الطرق والجسور في القرى. Er baute Straßen und Brücken in Dörfern. He made roads and bridges to the villages. Он делал дороги и мосты в деревни. Altyapı projelerine ağırlık verdi. وركز على مشاريع البنية التحتية. Er hob Infrastrukturprojekte hervor. He focused on infrastructure projects. Он сосредоточился на инфраструктурных проектах. Birçok baraj yaptırdı. وقام ببناء العديد من السدود. He built many dams. Он построил много плотин.

1970'lerde Türkiye'de halk sağ ve sol olarak ikiye bölünmüştü. في السبعينيات، انقسم الناس في تركيا إلى يمين ويسار. In den 1970er Jahren war die Öffentlichkeit in der Türkei in rechts und links gespalten. In the 1970s people it was divided into a left and right in Turkey. В 1970-е годы люди были разделены на левую и правую в Турции. İç savaşa benzer bir durum söz konusuydu. كان هناك وضع مشابه للحرب الأهلية. Es war eine bürgerkriegsähnliche Situation. There was a situation similar to the civil war. Была ситуация, похожая на гражданскую войну.

Askerler, terörle mücadele etmek adına siyasete müdahale etmek istediler. أراد الجنود التدخل في السياسة باسم مكافحة الإرهاب. Die Soldaten wollten sich im Namen der Terrorismusbekämpfung in die Politik einmischen. The soldiers wanted to intervene in politics to fight terrorism. Солдаты хотели вмешаться в политику, чтобы бороться с терроризмом. Demirel buna izin vermedi. ديميريل لم يسمح بذلك. Demirel würde das nicht zulassen. Demirel did not allow this. Демирель не допустил этого. Bunun üzerine 1971'de istifa etmeye zorlandı. وبعد ذلك أُجبر على الاستقالة عام 1971. Im Jahr 1971 wurde er dann zum Rücktritt gezwungen. He was then forced to resign in 1971. Затем он был вынужден уйти в отставку в 1971 году.

Onun politikaları her şeye rağmen ekonomik büyümeye odaklandı. ومع ذلك، ركزت سياساته على النمو الاقتصادي. Seine Politik konzentrierte sich jedoch auf das Wirtschaftswachstum. Despite everything, his policies focused on economic growth. Несмотря ни на что, его политика была направлена на экономический рост. 1980 Darbesi sırasında askerler onun hükümetini dağıttı. خلال انقلاب عام 1980، قام الجنود بحل حكومته. Während des Staatsstreichs von 1980 löste das Militär seine Regierung auf. During the 1980 Coup, the soldiers disbanded his government. Во время переворота 1980 года солдаты распустили его правительство.

Onun politika yapması 7 yıl yasaklandı. مُنع من ممارسة السياسة لمدة 7 سنوات. Er wurde für 7 Jahre aus der Politik verbannt. His policy was prohibited from 7 years. Его политика была запрещена в течение 7 лет. 1993'te cumhurbaşkanı seçildi. انتخب رئيسا في عام 1993. Im Jahr 1993 wurde er zum Präsidenten gewählt. He was elected president in 1993. Он был избран президентом в 1993 году.

Bülent Ecevit, sadece bir politikacı değildir. بولنت أجاويد ليس مجرد سياسي. Bülent Ecevit ist nicht nur ein Politiker. Bülent Ecevit is not just a politician. Бюлент Эджевит - не просто политик. O ayrıca bir şairdir, gazetecidir, çevirmendir. وهو أيضًا شاعر وصحفي ومترجم. Er ist auch Dichter, Journalist und Übersetzer. He is also a poet, journalist, translator. Он также поэт, журналист, переводчик. Siyasete atılmadan önce Londra'daki Türk ataşeliğinde görev yaptı. وقبل دخوله عالم السياسة، عمل في الملحق التركي في لندن. Bevor er in die Politik ging, war er im türkischen Attachébüro in London tätig. He worked at the Turkish attaché in London before he entered politics. Он работал в турецком атташе в Лондоне, прежде чем заняться политикой.

Londra Üniversitesinde [SOAS] eğitim aldı. درس في جامعة لندن [SOAS]. He studied at the University of London [SOAS]. Он учился в Лондонском университете [SOAS]. Sonra Türkiye'ye döndü. ثم عاد إلى تركيا. Then he returned to Turkey. Затем он вернулся в Турцию. Gazete, dergi çıkarmaya başladı. بدأ بإصدار الصحف والمجلات. The newspaper started to publish magazines. Газета начала издавать журналы.

1960'larda ilk kez milletvekili seçildi. انتخب عضوا في البرلمان لأول مرة في الستينيات. He was elected for the first time in the 1960s. Он был избран впервые в 1960-х годах. Bakanlığı sırasında Türkiye'de ilk defa işçilerin grev yapabilmesini yasallaştırdı. وخلال وزارته، شرّع قدرة العمال على الإضراب لأول مرة في تركيا. Während seiner Amtszeit wurde das Streikrecht der Arbeitnehmer in der Türkei zum ersten Mal gesetzlich verankert. During the Ministry legalized the workers can strike for the first time in Turkey. Во время легализации министерства рабочие могут впервые провести забастовку в Турции.

Başbakan olduktan sonra genel af ilan etti. وبعد أن أصبح رئيساً للوزراء، أعلن العفو العام. Nachdem er Premierminister geworden war, verkündete er eine allgemeine Amnestie. After he became Prime Minister, he declared amnesty. После того, как он стал премьер-министром, он объявил амнистию. Böylece tüm siyasi mahkumlar serbest bırakıldı. وهكذا تم إطلاق سراح جميع السجناء السياسيين. Alle politischen Gefangenen wurden somit freigelassen. Thus, all political prisoners were released. Таким образом, все политзаключенные были освобождены.

Kıbrıs'ta Rumların darbe yapması sonucu Ecevit 1974'te Kıbrıs'a askeri bir harekat düzenlenmesine karar verdi. ونتيجة لانقلاب القبارصة اليونانيين، قرر أجاويد شن عملية عسكرية ضد قبرص في عام 1974. Infolge des griechisch-zyprischen Staatsstreichs auf Zypern beschloss Ecevit 1974, eine Militäroperation auf Zypern zu organisieren. Ecevit decided to organize a military operation in Cyprus in 1974 as a result of the coups in Cyprus. Эджевит решил организовать военную операцию на Кипре в 1974 году в результате переворотов на Кипре.

Başta Amerika olmak üzere neredeyse bütün devletler buna karşı çıktılar. وقد عارضت ذلك جميع الدول تقريبًا، وخاصة أمريكا. Fast alle Staaten, insbesondere die USA, waren dagegen. Almost all states, especially America, opposed this. Против этого выступили почти все государства, особенно Америка. Ama o korkmadı. لكنه لم يكن خائفا. Aber er war nicht verängstigt. But he was not afraid. Но он не боялся. Kıbrıs'a girdi ve oradaki Türkleri kurtardı. دخل قبرص وأنقذ الأتراك هناك. Er betrat Zypern und rettete die Türken dort. He entered Cyprus and saved the Turks there. Он вошел на Кипр и спас там турок.

Sonra birçok devlet Türkiye'ye ambargo uyguladı. ثم فرضت العديد من الدول حظرا على تركيا. Then he applied many government embargo on Turkey. Затем он применил много правительственного эмбарго на Турцию. Türk ekonomisi kötüleşti. وتدهور الاقتصاد التركي. The Turkish economy has deteriorated. Турецкая экономика ухудшилась.

1990'larda tekrar başbakan oldu. وأصبح رئيسا للوزراء مرة أخرى في التسعينيات. He became prime minister again in the 1990s. Он снова стал премьер-министром в 1990-х годах. O dönemde İstanbul'un doğusundaki Kocaeli adlı ilde büyük bir deprem oldu. في ذلك الوقت، وقع زلزال كبير في مقاطعة تسمى كوجالي، شرق إسطنبول. Zu dieser Zeit ereignete sich in Kocaeli, einer Provinz östlich von Istanbul, ein schweres Erdbeben. At that time, there was a big earthquake in Kocaeli, east of Istanbul. В то время в Коджаэли, к востоку от Стамбула, произошло сильное землетрясение.

Hükümet, o krizin yönetiminde başarısız kaldı. وفشلت الحكومة في إدارة تلك الأزمة. Die Regierung hat es nicht geschafft, diese Krise zu bewältigen. The government failed to manage that crisis. Правительству не удалось справиться с этим кризисом. Türk ekonomisi berbat bir hâl aldı. لقد أصبح الاقتصاد التركي فظيعا. Die türkische Wirtschaft befindet sich in einem schlechten Zustand. The Turkish economy has become awful. Турецкая экономика стала ужасной. Son 50 yılın en kötü ekonomik durgunluğu o süreçte yaşandı. وحدث أسوأ ركود اقتصادي خلال الخمسين سنة الماضية خلال تلك الفترة. In diese Zeit fiel die schlimmste wirtschaftliche Rezession der letzten 50 Jahre. The worst economic recession of the last 50 years was experienced in that period. В этот период произошел худший экономический спад за последние 50 лет.

Ecevit, sert bir laiklik politikası izledi. اتبع أجاويد سياسة علمانية قاسية. Ecevit followed a strict secular policy. Эджевит следовал строгой политике секуляризма. Dindar grupların politikaya katılmasını engellemeye çalıştı. حاول منع الجماعات الدينية من المشاركة في السياسة. Er versuchte zu verhindern, dass sich religiöse Gruppen an der Politik beteiligen. He tried to prevent religious groups from participating in politics. Он пытался помешать религиозным группам участвовать в политике. Bu da Türkiye'deki dindar grupları sinirlendirdi. وأثار هذا غضب الجماعات الدينية في تركيا. This has angered religious groups in Turkey. Это разозлило религиозные группы в Турции.

Turgut Özal, siyasete atılmadan önce Dünya Bankası'nda ekonomist olarak çalıştı. عمل تورغوت أوزال كخبير اقتصادي في البنك الدولي قبل دخوله عالم السياسة. Turgut Özal worked as an economist at the World Bank before entering politics. Тургут Озал работал экономистом во Всемирном банке до того, как занялся политикой. Demirel'in eski bir arkadaşıydı. لقد كان صديقًا قديمًا لديميريل. He was an old friend of Demirel. Он был старым другом Демиреля.

1980'deki darbenin ardından başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. شغل منصب نائب رئيس الوزراء بعد انقلاب عام 1980. Nach dem Staatsstreich von 1980 war er stellvertretender Premierminister. He served as deputy prime minister after the 1980 coup. Он служил заместителем премьер-министра после переворота 1980 года. 3 yıl sonra başbakan oldu ve Türk ekonomisini dünya ekonomisi ile uyumlu hâle getirmek için gayret etti. أصبح رئيسًا للوزراء بعد 3 سنوات وسعى جاهداً لمواءمة الاقتصاد التركي مع الاقتصاد العالمي. 3 Jahre später wurde er Premierminister und bemühte sich, die türkische Wirtschaft mit der Weltwirtschaft in Einklang zu bringen. After 3 years, he became prime minister and tried to make the Turkish economy compatible with the world economy. Через 3 года он стал премьер-министром и попытался сделать экономику Турции совместимой с мировой экономикой.

Serbest piyasa ekonomisine geçişi hızlandırdı. لقد سرع التحول إلى اقتصاد السوق الحر. Sie beschleunigte den Übergang zur freien Marktwirtschaft. It accelerated the transition to a free market economy. Это ускорило переход к свободной рыночной экономике.

Batı ile yakınlaşmaya çalıştı. لقد حاول التقرب من الغرب. He tried to get close to the West. Он пытался приблизиться к Западу. Gümrük ve döviz kısıtlamalarını azaltmaya ve diğer ülkelerle olan ticareti artırmaya yönelik faaliyetlerde bulundu. قام بأنشطة لتقليل القيود الجمركية والصرف الأجنبي وزيادة التجارة مع الدول الأخرى. Er ergriff Maßnahmen zum Abbau von Zoll- und Devisenbeschränkungen und zur Ausweitung des Handels mit anderen Ländern. It carried out activities to reduce customs and foreign exchange restrictions and to increase trade with other countries. Он проводил мероприятия по снижению таможенных и валютных ограничений и увеличению торговли с другими странами.