×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Baha's Stories, TÜRK AİLE BAĞLARI

TÜRK AİLE BAĞLARI

Türklerin ailelerine olan düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Bunun iyi ve kötü yanları vardır. Bu durumun daha çok gelenekle alakalı olduğunu düşünüyorum. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte bazı aile bağları zayıfladı. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar birbirleriyle çok sık görüşemiyorlar. Bu da aile bağlarına zarar veriyor. Yaşlı Türkler bu durumdan sürekli şikayet ediyorlar. Gençlerin onları umursamadıklarını söylüyorlar.

Liberal toplum yapısında "birey"e önem verilir. Türkler buna henüz hazır değiller. Kırsal bölgelerde yaşayan insanlar için bireyin pek bir önemi yoktur. Orada önemli olan toplumdur, ailedir, cemaattir. Köyden kente yapılan göçler sonucu birey-toplum ilişkilerinde değişimler meydana geldi. Bazı anlaşmazlıklar, kırgınlıklar ortaya çıktı. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar sürekli çalışmak zorundadırlar. Bu yüzden ailelerine daha az zaman ayırırlar.

Her şeye rağmen Türkler ailelerine çok düşkündürler. Çocuklar 30 yaşına gelse bile ebeveynleri tarafından korunurlar. Aile ilişkilerinin ekonomik bir boyutu da var. Çocuklar 18 yaşını geçseler bile anne-babaları onları ekonomik olarak desteklemeye devam ederler. Bazı aileler bunu abartırlar. Çocuğu 30 yaşına gelse bile onlara para vermeye devam ederler. Bu durum gençlerin kişiliklerinin gelişmesini engelleyebilir. Onları asalak yapabilir. Kişiler kendi ayakları üstünde durmayı* öğrenmeliler.

Belki de, Türkiye'de intihar oranının düşük olması aile bağlarının sağlam olması ile ilgilidir. Çünkü insanlar depresyona girince konuşabilecekleri, dertlerini anlayabilecekleri birilerini ararlar. Ekonomik sebepler intihar vakalarında ana sebep değildir. Öyle olsaydı fakir insanların hepsi intihar ederdi. Tersine, zengin ülkelerde bu oran daha yüksektir. Türkler morali bozuk olan akrabalarını asla yalnız bırakmazlar. Onları sürekli ararlar. Onları mutlu etmek için çabalarlar.

Geleneksel Türk ailesinde babanın güçlü bir otoritesi vardır. Çocuklar babalarının her sözüne uymak zorundadır. Çocuklar yetişkin olsa bile bu durum değişmez. Oğullar ve kızlar kesinlikle babalarının karşısında sigara içemezler. Çünkü Türk kültüründe yaşça büyük birinin karşısında sigara içmek saygısızlık olarak değerlendirilir. Bu ayıptır.

Çocukların yetişkinlerin karşısında bacak bacak üstüne atması saygısızlık olarak kabul edilir. Yine geleneksel ailelerde, çocuklar büyüklerini görünce onların ellerini öperler. Bu bir saygı göstergesidir. Fakat büyük şehirlerde bu kurallara pek uyulmuyor. İnsanlar bu tür şeyleri pek umursamıyorlar. Bunları saçma buluyorlar.

Dedeler ve nineler torunlarını çok severler. Bazı ailelerde çalışan anne-babalar çocuklarını dede-ninelerine bırakırlar. Bu durumun bazı zararları vardır. Yaşlı insanlar torunlarını şımartma eğilimindedirler. Çocukların terbiyesi bozulabilir. Dikkatli olmak lazım.

Ailelerin Ramazan ve Kurban Bayramlarında biraraya gelmeleri çok önemlidir. Bayrama katılamayan kişilerin birbirlerini aramaları gerekir. Bu bayramlara katılmayan veya büyüklerini aramayan kişiler saygısız olarak nitelenir. Cenazelere katılım da toplum tarafından önemsenir. Kişiler yakın akrabaları olmasa bile ölen akrabalarının cenazelerine katılmak zorundadırlar. Mezarlığa gitmeleri gerekir. Bu kurallara uymayan kişiler toplum tarıfından dışlanabilirler.


TÜRK AİLE BAĞLARI العلاقات العائلية التركية TÜRKISCHE FAMILIENBANDE ΤΟΥΡΚΙΚΟΊ ΟΙΚΟΓΕΝΕΙΑΚΟΊ ΔΕΣΜΟΊ TURKISH FAMILY ties LAZOS FAMILIARES TURCOS ТУРЕЦКИЕ СЕМЕЙНЫЕ СВЯЗИ TURKISKA FAMILJEBAND

Türklerin ailelerine olan düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Bunun iyi ve kötü yanları vardır. Bu durumun daha çok gelenekle alakalı olduğunu düşünüyorum. يعلم الجميع أن الأتراك مغرمون بعائلاتهم. وهذا له جوانبه الجيدة والسيئة. أعتقد أن هذا الوضع له علاقة بالتقاليد. Die Vorliebe der Türken für ihre Familien ist allen bekannt. Das hat seine guten und schlechten Seiten. Ich denke, hier geht es hauptsächlich um Tradition. Turks' fondness for their families is known to everyone. This has its good and bad sides. I think this is mostly about tradition. Tout le monde sait que les Turcs sont attachés à leur famille. Cela a des bons et des mauvais côtés. Je pense que cette situation est davantage liée à la tradition. Всем известна любовь турок к своим семьям. У него есть хорошие и плохие стороны. Я думаю, что эта ситуация больше связана с традицией. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte bazı aile bağları zayıfladı. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar birbirleriyle çok sık görüşemiyorlar. Bu da aile bağlarına zarar veriyor. مع تطور التكنولوجيا، ضعفت بعض الروابط الأسرية. وخاصة الأشخاص الذين يعيشون في المدن الكبرى لا يمكنهم مقابلة بعضهم البعض كثيرًا. وهذا يضر بالروابط الأسرية. Mit der Entwicklung der Technologie haben sich einige Familienbande abgeschwächt. Vor allem Menschen, die in Großstädten leben, können sich nicht sehr oft treffen. Das schadet auch den familiären Bindungen. With the development of technology, some family ties have weakened. Especially people living in big cities cannot meet each other very often. This harms family ties. Avec le développement de la technologie, certains liens familiaux se sont affaiblis. En particulier, les personnes vivant dans les grandes villes ne peuvent pas se rencontrer très souvent. Cela nuit également aux liens familiaux. С развитием технологий некоторые родственные связи ослабли. Особенно люди, живущие в больших городах, редко встречаются друг с другом. Это вредит семейным связям. Yaşlı Türkler bu durumdan sürekli şikayet ediyorlar. Gençlerin onları umursamadıklarını söylüyorlar. ويشكو الأتراك القدامى باستمرار من هذا الوضع. يقولون أن الشباب لا يهتمون بهم. Die alten Türken beschweren sich ständig über diese Situation. Sie sagen, dass die jungen Leute sich nicht um sie kümmern. Older Turks constantly complain about this situation. They say that young people don't care about them. Старые турки постоянно жалуются на эту ситуацию. Говорят, молодые люди не заботятся о них.

Liberal toplum yapısında "birey"e önem verilir. Türkler buna henüz hazır değiller. Kırsal bölgelerde yaşayan insanlar için bireyin pek bir önemi yoktur. في البنية الاجتماعية الليبرالية، يُعطى "الفرد" أهمية. الأتراك ليسوا مستعدين لهذا بعد. بالنسبة للأشخاص الذين يعيشون في المناطق الريفية، ليس للفرد أهمية كبيرة. In einer liberalen Gesellschaft wird das "Individuum" betont. Die Türken sind dazu noch nicht bereit. Für Menschen, die in ländlichen Gebieten leben, ist das Individuum von geringer Bedeutung. In the liberal social structure, "individual" is given importance. The Turks are not ready for this yet. The individual does not matter much for people living in rural areas. Dans une société libérale, l'accent est mis sur "l'individu". Les Turcs ne sont pas encore prêts pour cela. Pour les habitants des zones rurales, l'individu n'a que peu d'importance. В структуре либерального общества большое значение придается «личности». Турки к этому пока не готовы. Для жителей сельской местности личность не имеет большого значения. Orada önemli olan toplumdur, ailedir, cemaattir. Köyden kente yapılan göçler sonucu birey-toplum ilişkilerinde değişimler meydana geldi. ما هو مهم هناك هو المجتمع والأسرة والمجتمع. ونتيجة للهجرة من القرية إلى المدينة، حدثت تغييرات في العلاقات بين الفرد والمجتمع. Was dort zählt, ist Gesellschaft, Familie, Gemeinschaft. Infolge der Migration vom Dorf in die Stadt kam es zu Veränderungen in den Beziehungen zwischen Individuum und Gesellschaft. What matters there is society, family, community. As a result of migration from the village to the city, changes occurred in the individual-society relations. Ce qui est important, c'est la société, la famille, la communauté. La migration des villages vers les villes a entraîné des changements dans les relations entre l'individu et la société. Важны общество, семья, община. В результате миграции из села в город произошли изменения в отношениях между личностью и обществом. Bazı anlaşmazlıklar, kırgınlıklar ortaya çıktı. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar sürekli çalışmak zorundadırlar. Bu yüzden ailelerine daha az zaman ayırırlar. نشأت بعض الخلافات والاستياء. يتعين على الأشخاص الذين يعيشون في المدن الكبرى أن يعملوا باستمرار. ولهذا السبب يقضون وقتًا أقل مع عائلاتهم. Es kam zu einigen Meinungsverschiedenheiten und Missstimmungen. Menschen, die in Großstädten leben, müssen die ganze Zeit arbeiten. Deshalb verbringen sie weniger Zeit mit ihren Familien. Some disputes and malaise arose. People living in big cities have to work constantly. So they spend less time on their families. Certains désaccords et ressentiments sont apparus. Les habitants des grandes villes doivent travailler constamment. C'est pourquoi ils passent moins de temps avec leur famille. Возникли некоторые разногласия и обиды. Людям, живущим в больших городах, приходится постоянно работать. Поэтому они проводят меньше времени со своими семьями.

Her şeye rağmen Türkler ailelerine çok düşkündürler. Çocuklar 30 yaşına gelse bile ebeveynleri tarafından korunurlar. Aile ilişkilerinin ekonomik bir boyutu da var. وعلى الرغم من كل شيء، فإن الأتراك مغرمون جدًا بعائلاتهم. وحتى عندما يبلغ الأطفال سن الثلاثين، فإنهم يتمتعون بحماية والديهم. والعلاقات الأسرية لها أيضا بعد اقتصادي. Trotzdem lieben die Türken ihre Familien sehr. Selbst wenn Kinder 30 Jahre alt sind, werden sie von ihren Eltern geschützt. Familienbeziehungen haben auch eine wirtschaftliche Dimension. Nevertheless, Turks are very fond of their families. Even if children are 30 years old, they are protected by their parents. Family relationships also have an economic dimension. Malgré tout, les Turcs sont très attachés à leur famille. Les enfants sont protégés par leurs parents même lorsqu'ils atteignent l'âge de 30 ans. Les relations familiales ont également une dimension économique. Несмотря ни на что, турки очень любят свои семьи. Даже когда детям исполняется 30 лет, их защищают родители. Семейные отношения имеют и экономическое измерение. Çocuklar 18 yaşını geçseler bile anne-babaları onları ekonomik olarak desteklemeye devam ederler. Bazı aileler bunu abartırlar. وحتى لو بلغ الأطفال سن 18 عامًا، يستمر آباؤهم في دعمهم اقتصاديًا. بعض العائلات تبالغ في هذا. Selbst wenn Kinder über 18 Jahre alt sind, werden sie von ihren Eltern weiterhin wirtschaftlich unterstützt. Einige Familien übertreiben es. Even if children are over the age of 18, their parents continue to support them economically. Some families overdo it. Même lorsque les enfants atteignent l'âge de 18 ans, leurs parents continuent à les soutenir financièrement. Certaines familles exagèrent cette situation. Даже если дети старше 18 лет, их родители продолжают поддерживать их экономически. Некоторые семьи преувеличивают это. Çocuğu 30 yaşına gelse bile onlara para vermeye devam ederler. Bu durum gençlerin kişiliklerinin gelişmesini engelleyebilir. وحتى لو بلغ طفلهم سن الثلاثين، فإنهم يستمرون في إعطائهم المال. وهذا الوضع قد يمنع تطور شخصيات الشباب. Sie geben ihren Kindern auch dann noch Geld, wenn sie schon 30 Jahre alt sind. Dies kann die Entwicklung der Persönlichkeit junger Menschen behindern. Even if their child turns 30, they continue to pay them. This situation can prevent the development of the personality of the youth. Ils continuent à donner de l'argent à leurs enfants même lorsqu'ils ont 30 ans. Cela peut entraver le développement de la personnalité des jeunes. Onları asalak yapabilir. Kişiler kendi ayakları üstünde durmayı* öğrenmeliler. يمكن أن يجعلها طفيلية. يجب على الناس أن يتعلموا الوقوف على أقدامهم. Es kann sie parasitär machen. Die Menschen müssen lernen, auf eigenen Füßen zu stehen. It can make them parasitic. People should learn to stand on their own feet. Cela peut en faire des parasites. Les gens doivent apprendre à se débrouiller seuls. Это может сделать их паразитами. Люди должны научиться стоять на собственных ногах.

Belki de, Türkiye'de intihar oranının düşük olması aile bağlarının sağlam olması ile ilgilidir. Çünkü insanlar depresyona girince konuşabilecekleri, ولعل انخفاض معدل الانتحار في تركيا يرتبط بالروابط الأسرية القوية. لأنه عندما يشعر الناس بالاكتئاب، هناك أشياء يمكنهم التحدث عنها. Vielleicht hängt die niedrige Selbstmordrate in der Türkei damit zusammen, dass die Familienbande stark sind. Denn wenn Menschen deprimiert sind, haben sie Menschen, mit denen sie reden können, Perhaps, the lower the suicide rate in Turkey is about to be robust family ties. Because people can talk when they get depressed, Le faible taux de suicide en Turquie est peut-être lié au fait que les liens familiaux sont forts. En effet, lorsque les gens sont déprimés, ils ont des personnes à qui ils peuvent parler, Возможно, низкий уровень самоубийств в Турции связан с крепкими семейными узами. Потому что когда люди в депрессии, они могут говорить, dertlerini anlayabilecekleri birilerini ararlar. Ekonomik sebepler intihar vakalarında ana sebep değildir. إنهم يبحثون عن شخص يمكنه فهم مشاكلهم. الأسباب الاقتصادية ليست السبب الرئيسي في حالات الانتحار. Sie suchen nach jemandem, der ihre Probleme verstehen kann. Wirtschaftliche Gründe sind nicht die Hauptursache für Selbstmord. they look for someone they can understand. Economic reasons are not the main reason for suicide cases. ils recherchent quelqu'un qui puisse comprendre leurs problèmes. Les raisons économiques ne sont pas la cause principale du suicide. Они ищут кого-то, кто может понять их проблемы. Экономические причины не являются основной причиной самоубийств. Öyle olsaydı fakir insanların hepsi intihar ederdi. Tersine, zengin ülkelerde bu oran daha yüksektir. Türkler morali bozuk olan akrabalarını asla yalnız bırakmazlar. لو كان الأمر كذلك، لانتحر كل الفقراء. وعلى العكس من ذلك فإن هذا المعدل أعلى في الدول الغنية. الأتراك لا يتركون أقاربهم المكتئبين بمفردهم أبدًا. Wenn das so wäre, würden alle armen Menschen Selbstmord begehen. Im Gegenteil, die Rate ist in den reichen Ländern höher. Die Türken lassen ihre demoralisierten Verwandten nie allein. If it were, all poor people would commit suicide. Conversely, this ratio is higher in rich countries. The Turks will never leave their relatives who are depressed, alone. Если бы это было так, все бедняки покончили бы с собой. И наоборот, в богатых странах этот показатель выше. Турки никогда не оставляют в покое своих депрессивных родственников. Onları sürekli ararlar. Onları mutlu etmek için çabalarlar. يبحثون عنهم باستمرار. يحاولون أن يجعلوهم سعداء. Sie sind immer auf der Suche nach ihnen. Sie bemühen sich, sie glücklich zu machen. They constantly look for them. They strive to make them happy. Ils sont toujours à leur recherche. Ils s'efforcent de les rendre heureux. Их постоянно ищут. Они пытаются сделать их счастливыми.

Geleneksel Türk ailesinde babanın güçlü bir otoritesi vardır. Çocuklar babalarının her sözüne uymak zorundadır. وفي الأسرة التركية التقليدية، يتمتع الأب بسلطة قوية. يجب على الأطفال طاعة كل كلمة من والدهم. In der traditionellen türkischen Familie hat der Vater eine starke Autorität. Die Kinder müssen jedem Wort ihres Vaters gehorchen. In the traditional Turkish family, the father has a strong authority. Children must follow every word of their father. Dans la famille turque traditionnelle, le père exerce une forte autorité. Les enfants doivent obéir à toutes les paroles de leur père. В традиционной турецкой семье сильный авторитет принадлежит отцу. Дети должны слушаться каждого слова отца. Çocuklar yetişkin olsa bile bu durum değişmez. Oğullar ve kızlar kesinlikle babalarının karşısında sigara içemezler. ولا يتغير هذا الوضع حتى لو أصبح الأطفال بالغين. لا يجوز للأبناء والبنات التدخين أمام آبائهم. Das ändert sich auch nicht, wenn die Kinder erwachsen werden. Söhne und Töchter dürfen niemals vor ihren Vätern rauchen. This situation does not change even if children are adults. Sons and girls can never smoke in front of their father. Cela ne change pas, même si les enfants deviennent adultes. Les fils et les filles ne sont jamais autorisés à fumer devant leur père. Это не изменится, даже если дети станут взрослыми. Сыновьям и дочерям нельзя курить в присутствии отцов. Çünkü Türk kültüründe yaşça büyük birinin karşısında sigara içmek saygısızlık olarak değerlendirilir. Bu ayıptır. لأنه في الثقافة التركية، يعتبر التدخين أمام شخص كبير السن أمرًا غير محترم. هذا مخجل. Denn in der türkischen Kultur gilt es als respektlos, vor einer älteren Person zu rauchen. Es ist eine Schande. Because smoking is considered disrespectful in the Turkish culture against an older person. This is a shame. Car dans la culture turque, fumer devant une personne âgée est considéré comme un manque de respect. C'est une honte.

Çocukların yetişkinlerin karşısında bacak bacak üstüne atması** saygısızlık olarak kabul edilir. Yine geleneksel ailelerde, çocuklar büyüklerini görünce onların ellerini öperler. يعتبر وضع الأطفال على أرجلهم أمام البالغين أمرًا غير محترم. مرة أخرى، في العائلات التقليدية، يقبل الأطفال أيدي كبارهم عندما يرونهم. Es wird als respektlos angesehen, dass Kinder vor Erwachsenen im Schneidersitz stehen. In traditionellen Familien küssen Kinder ihre Hände, wenn sie ihre Ältesten sehen. It is considered disrespectful that children are cross-legged in front of adults. In traditional families, children kiss their hands when they see their elders. Il est considéré comme irrespectueux pour les enfants de croiser les jambes devant les adultes. De même, dans les familles traditionnelles, lorsque les enfants voient leurs aînés, ils leur embrassent la main. Считается неуважением, когда дети скрещивают ноги перед взрослыми. Опять же, в традиционных семьях дети целуют руки старшим, когда видят их. Bu bir saygı göstergesidir. Fakat büyük şehirlerde bu kurallara pek uyulmuyor. İnsanlar bu tür şeyleri pek umursamıyorlar. Bunları saçma buluyorlar. هذه علامة على الاحترام. لكن في المدن الكبرى، لا يتم اتباع هذه القواعد كثيرًا. الناس لا يهتمون حقا بمثل هذه الأشياء. يجدون هذه سخيفة. Dies ist ein Zeichen des Respekts. Aber in Großstädten werden diese Regeln nicht beachtet. Die Leute interessieren sich nicht für diese Dinge. Sie finden sie lächerlich. This is an indication of respect. However, these rules are not followed in big cities. People don't really care about these things. They find it ridiculous. C'est un signe de respect. Mais dans les grandes villes, ces règles ne sont pas respectées. Les gens s'en moquent. Ils les trouvent ridicules. Это знак уважения. Но в больших городах эти правила мало соблюдаются. Люди не очень заботятся о таких вещах. Они находят это смешным.

Dedeler ve nineler torunlarını çok severler. Bazı ailelerde çalışan anne-babalar çocuklarını dede-ninelerine bırakırlar. Bu durumun bazı zararları vardır. الأجداد والجدات يحبون أحفادهم كثيرا. في بعض العائلات، يترك الآباء العاملون أطفالهم مع أجدادهم. ولهذا الوضع بعض الأضرار. Großeltern lieben ihre Enkelkinder sehr. In manchen Familien lassen berufstätige Eltern ihre Kinder bei den Großeltern. Diese Situation hat einige Nachteile. Grandparents and grandmas love their grandchildren. Parents who work in some families leave their children to their grandparents. This situation has some damages. Бабушки и дедушки очень любят своих внуков. В некоторых семьях работающие родители оставляют детей с бабушками и дедушками. Эта ситуация имеет некоторые недостатки. Yaşlı insanlar torunlarını şımartma eğilimindedirler. Çocukların terbiyesi bozulabilir. Dikkatli olmak lazım. يميل كبار السن إلى إفساد أحفادهم. قد تضعف أخلاق الأطفال. عليك أن تكون حذرا. Ältere Menschen neigen dazu, ihre Enkelkinder zu verwöhnen. Die Erziehung der Kinder kann verwöhnt werden. Man muss vorsichtig sein. Older people tend to pamper their grandchildren. The child's upbringing may deteriorate. You have to be careful. Les personnes âgées ont tendance à gâter leurs petits-enfants. L'éducation des enfants peut être gâchée. Il faut être prudent.

Ailelerin Ramazan ve Kurban Bayramlarında biraraya gelmeleri çok önemlidir. Bayrama katılamayan kişilerin birbirlerini aramaları gerekir. Bu bayramlara katılmayan veya büyüklerini aramayan kişiler saygısız olarak nitelenir. من المهم جدًا أن تجتمع العائلات معًا خلال شهر رمضان وعيد الأضحى. يجب على الأشخاص الذين لا يستطيعون حضور المهرجان الاتصال ببعضهم البعض. الأشخاص الذين لا يشاركون في هذه الأعياد أو لا يتصلون بكبار السن يعتبرون غير محترمين. Für Familien ist es sehr wichtig, an Ramadan- und Eid-Feiertagen zusammenzukommen. Menschen, die nicht am Fest teilnehmen können, müssen sich gegenseitig anrufen. Menschen, die diese Feiertage nicht besuchen oder ihre Ältesten nicht anrufen, gelten als respektlos. It is very important for families to come together on Ramadan and Eid Holidays. People who cannot attend the festival should call each other. People who do not attend these holidays or do not call their elders are considered disrespectful. Il est très important que les familles se réunissent pendant le Ramadan et l'Aïd al-Adha. Les personnes qui ne peuvent pas assister à la fête doivent s'appeler les unes les autres. Les personnes qui n'assistent pas à ces fêtes ou qui n'appellent pas leurs aînés sont considérées comme irrespectueuses. Для семей очень важно собираться вместе во время Рамадана и Курбан-Байрам. Те, кто не может присутствовать на празднике, должны позвонить друг другу. Люди, которые не посещают эти праздники или не звонят старшим, считаются неуважительными. Cenazelere katılım da toplum tarafından önemsenir. Kişiler yakın akrabaları olmasa bile ölen akrabalarının cenazelerine katılmak zorundadırlar. تعتبر المشاركة في الجنازات مهمة أيضًا من قبل المجتمع. يجب على الناس حضور جنازات أقاربهم المتوفين، حتى لو لم يكونوا من أقاربهم. Die Teilnahme an Beerdigungen wird von der Gesellschaft ebenfalls als wichtig angesehen. Menschen müssen an den Beerdigungen ihrer verstorbenen Verwandten teilnehmen, auch wenn sie keine nahen Verwandten haben. Participation in funerals is also considered important by the society. People must attend the funerals of their deceased relatives, even if they do not have close relatives. La société considère également qu'il est important d'assister aux funérailles. Les gens sont obligés d'assister aux funérailles de leurs parents décédés, même s'ils ne sont pas des parents proches. Общество также считает важным участие в похоронах. Даже если люди не являются близкими родственниками, они должны присутствовать на похоронах своих умерших родственников. Mezarlığa gitmeleri gerekir. Bu kurallara uymayan kişiler toplum tarıfından dışlanabilirler. يجب أن يذهبوا إلى المقبرة. قد يتم استبعاد الأشخاص الذين لا يلتزمون بهذه القواعد من المجتمع. Sie müssen zum Friedhof gehen. Menschen, die diese Regeln nicht einhalten, können aus der Gesellschaft ausgeschlossen werden. They must go to the cemetery. People who do not follow these rules can be excluded from the society. Ils doivent se rendre au cimetière. Les personnes qui ne respectent pas ces règles peuvent être mises au ban de la communauté. Они должны пойти на кладбище. Люди, не соблюдающие эти правила, могут быть исключены из общества.