×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Baha's Stories, KORONAVİRÜS

KORONAVİRÜS

Bu salgın Avrupa'ya kıyasla Türkiye'de daha geç görüldü. Böylece Türkiye salgına karşı hazırlık yapabildi. Türkiye'de Nisan 2020 itibarıyla 100.000'den fazla vaka görüldü. 2 binden fazla insan bu virüs yüzünden vefat etti. Binlerce vatandaş yoğun bakımda tedavi görüyor. Bütün okullar tatil edildi. Berberler, kuaförler, emlakçılar, pavyonlar, genelevler vs. kapatıldı. Kerhaneye gitmeyi planlayan ergenler için üzgünüm. Nisan ayının başında hükümet, 65 yaş üstündeki ve 20 yaş altındaki vatandaşların sokağa çıkmasını yasakladı. Ayrıca hafta sonları bütün halkın sokağa çıkması yasaklandı. Dışarı çıkanlara para cezası kesiyorlar. Binlerce yurttaş bu yüzden ceza yedi. Dışarıya çıkamayan yaşlılara, kronik hastalara zabıtalar yardım ediyorlar. Onların siparişlerini evlerine getiriyorlar.

Belediyeler fakir ailelere erzak yardımı yapmaya çalışıyorlar. Sağlık görevlilerine ücretsiz kalacak yer sağlıyorlar. Ramazan ayı başladı. Bazı Müslümanlar oruç tutacaklar. Belediyeler fakir ailelere iftar saati yemek göndermeyi planlıyorlar. Türk halkının dayanışma duygusunu seviyorum.

Koronavirüsle mücadelede belediyelerin katkısı gerekiyor. Belediyeler de ellerinden geldiğince hükümete yardım etmeye çalışıyorlar. Ancak hükümet muhalif belediyelerin halka yardım yaparak itibar görmelerini istemiyor. Bundan rahatsız oluyor. Bu yüzden onların bazı faaliyetlerini engelliyor. Örneğin muhalif belediyelerin ücretsiz ekmek dağıtmasını yasakladılar. Bazı belediyeler bu kararı protesto etmek için markette 125 kuruşa satılan ekmeği 5 kuruşa satıyorlar

Belediyelerin fakir halka yardım etmek için bağış toplamasını yasakladılar. Onların banka hesaplarını bloke ettiler. Bu durum muhalifleri kızdırdı. Böyle bir kriz anında bile siyasi emellerin, çıkarların düşünülmesi onları hayal kırıklığına uğrattı.

Vakaların daha sık görüldüğü büyükşehirlere seyyar hastaneler yapılmaya başlandı. Türkiye'de sağlık sektöründe çalışan ortalama 160 bin doktor, 200 bin hemşire, 360 bin destek personeli var. Allah esirgesin, onlar fedakarca gece gündüz çalışıyorlar. Ancak hükümet yine de hastanelerin dolup sağlık sistemininin çökmesinden korkuyor. Bunu engellemek için önlemler alıyor.

Nisan ayında 100 bine yakın mahkum koronavirüs tehlikesi nedeniyle serbest bırakıldı. Çünkü Türkiye'deki cezaevlerinde aşırı bir doluluk var. Bazı mahkumlarda ve gardiyanlarda koronavirüs görüldü. Bu yüzden önlem olarak 5 yıl veya daha az hapis cezasına mahkum olan hasta veya engelli hükümlüler serbest bırakıldılar.

Ancak siyasi suçlular serbest bırakılmadılar. Bu durum muhalefet kanadında ayrımcılık olarak değerlendirildi. Eleştirildi. Yani sahtecilik, tecavüz gibi sebeplerden dolayı hapse atılanlar serbest bırakıldılar. Ancak cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle hapse atılanlar serbest bırakılmadılar. Veya benzer sebeplerle hapse giren gazeteciler hâlâ içerideler.

Bütün dünyada olduğu gibi bu pandemi yüzünden binlerce insan işsiz kaldı. Türkiye'de milyonlarca yoksul insan var. Onlar çok zor durumdalar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Böyle devam ederse salgından değil ama açlıktan ölecekler. Umarım bu salgın bir an önce biter ve o insanlar para kazanmaya başlarlar.


KORONAVİRÜS فيروس كورونا CORONAVIRUS CORONAVIRUS CORONAVIRUS CORONAVIRUS CORONAVIRUS CORONAVIRUS

Bu salgın Avrupa'ya kıyasla Türkiye'de daha geç görüldü. Böylece Türkiye salgına karşı hazırlık yapabildi. Türkiye'de Nisan 2020 itibarıyla 100.000'den fazla vaka görüldü. 2 binden fazla insan bu virüs yüzünden vefat etti. وقد شوهد هذا الوباء لاحقًا في تركيا مقارنة بأوروبا. وهكذا تمكنت تركيا من الاستعداد لمواجهة الوباء. كان هناك أكثر من 100000 حالة في تركيا اعتبارًا من أبريل 2020. وتوفي أكثر من ألفي شخص بسبب هذا الفيروس. Dieser Ausbruch wurde später in der Türkei als in Europa festgestellt. So kann er sich auf die Türkei-Epidemie vorbereiten. In der Türkei waren ab April 2020 mehr als 100.000 Fälle zu verzeichnen. Mehr als zweitausend Menschen starben an diesem Virus. This outbreak was found later in Turkey than in Europe. So he can prepare against Turkey epidemic. In Turkey, more than 100,000 cases seen as of April 2020. More than 2 thousand people died due to this virus. این اپیدمی دیرتر در ترکیه در مقایسه با اروپا دیده شد. بنابراین، ترکیه توانست خود را در برابر این همه گیری آماده کند. تا آوریل 2020 بیش از 100000 مورد در ترکیه وجود داشته است. بیش از 2 هزار نفر بر اثر این ویروس جان خود را از دست دادند. Эта эпидемия была замечена позже в Турции по сравнению с Европой. Таким образом, Турция смогла подготовиться к эпидемии. По состоянию на апрель 2020 года в Турции было зарегистрировано более 100 000 случаев заболевания. От этого вируса умерло более 2000 человек. Binlerce vatandaş yoğun bakımda tedavi görüyor. Bütün okullar tatil edildi. Berberler, kuaförler, emlakçılar, pavyonlar, genelevler vs. kapatıldı. Kerhaneye gitmeyi planlayan ergenler için üzgünüm. ويتلقى آلاف المواطنين العلاج في العناية المركزة. تم إغلاق جميع المدارس. الحلاقون، مصففو الشعر، وكلاء العقارات، الأجنحة، بيوت الدعارة، الخ. إنه مغلق. أنا آسف للمراهقين الذين يخططون للذهاب إلى بيت الدعارة. Tausende von Bürgern werden auf der Intensivstation behandelt. Alle Schulen wurden gestrichen. Friseurläden, Immobilienmakler, Pavillons, Bordelle usw. sind geschlossen. Ich habe Mitleid mit den Jugendlichen, die ins Bordell gehen wollen. Thousands of citizens are being treated in intensive care. All schools are on holiday. Barbers, hairdressers, real estate agents, pavilions, brothels etc. it is closed. Sorry for adolescents who are planning to go to Kerhan. Тысячи граждан проходят лечение в реанимации. Все школы в отпуске. Парикмахеры, парикмахеры, агенты по недвижимости, павильоны, бордели и т. Д. закрыто. Извините за подростков, которые планируют поехать в Керхан. Nisan ayının başında hükümet, 65 yaş üstündeki ve 20 yaş altındaki vatandaşların sokağa çıkmasını yasakladı. Ayrıca hafta sonları bütün halkın sokağa çıkması yasaklandı. وفي بداية أبريل، منعت الحكومة المواطنين الذين تزيد أعمارهم عن 65 عامًا وأقل من 20 عامًا من الخروج. بالإضافة إلى ذلك، مُنع جميع الأشخاص من الخروج في عطلات نهاية الأسبوع. In early April, the government banned citizens over the age of 65 and under 20 from going out on the streets. In addition, the public was forbidden to go out on the weekends. В начале апреля правительство запретило выходить на улицы гражданам старше 65 лет и младше 20 лет. Кроме того, публике было запрещено выходить на улицу по выходным. Dışarı çıkanlara para cezası kesiyorlar. Binlerce yurttaş bu yüzden ceza yedi. Dışarıya çıkamayan yaşlılara, kronik hastalara zabıtalar yardım ediyorlar. Onların siparişlerini evlerine getiriyorlar. ويفرضون غرامات على من يخرج. تمت معاقبة الآلاف من المواطنين على هذا. يساعد ضباط الشرطة كبار السن والمصابين بأمراض مزمنة والذين لا يستطيعون الخروج. ويأتون بأوامرهم إلى منازلهم. They are fining those who go out. That's why thousands of citizens were punished. They help the elderly, the chronic patients and the police. They bring their orders to their homes. Они штрафуют тех, кто выходит. Вот почему тысячи граждан были наказаны. Они помогают пожилым, хроническим пациентам и полиции. Они приносят свои заказы в свои дома.

Belediyeler fakir ailelere erzak yardımı yapmaya çalışıyorlar. Sağlık görevlilerine ücretsiz kalacak yer sağlıyorlar. Ramazan ayı başladı. Bazı Müslümanlar oruç tutacaklar. وتحاول البلديات تقديم المساعدات الغذائية للعائلات الفقيرة. أنها توفر الإقامة المجانية للعاملين في مجال الرعاية الصحية. لقد بدأ شهر رمضان. بعض المسلمين سوف يصومون. Die Gemeinden bemühen sich, armen Familien Nahrungsmittelhilfe zukommen zu lassen. Sie stellen kostenlose Unterkünfte für Sanitäter zur Verfügung. Der Ramadan hat begonnen. Einige Muslime werden fasten. Municipalities are trying to provide food aid to poor families. They provide healthcare providers with free accommodation. The month of Ramadan has started. Some Muslims will fast. Муниципалитеты пытаются оказывать продовольственную помощь малоимущим семьям. Они предоставляют медицинским работникам бесплатное жилье. Месяц Рамадан начался. Некоторые мусульмане постятся. Belediyeler fakir ailelere iftar saati yemek göndermeyi planlıyorlar. Türk halkının dayanışma duygusunu seviyorum. وتخطط البلديات لإرسال المواد الغذائية إلى الأسر الفقيرة في وقت الإفطار. أحب الشعور بالتضامن الذي يشعر به الشعب التركي. Die Gemeinden planen, armen Familien zur Iftar-Zeit Lebensmittel zukommen zu lassen. Mir gefällt der Sinn für Solidarität der türkischen Bevölkerung. Municipalities are planning to send food to poor families iftar time. I love the sense of solidarity of the Turkish people. Муниципалитеты планируют отправлять продукты питания бедным семьям в случае необходимости. Мне нравится чувство солидарности турецкого народа.

Koronavirüsle mücadelede belediyelerin katkısı gerekiyor. Belediyeler de ellerinden geldiğince hükümete yardım etmeye çalışıyorlar. Ancak hükümet muhalif belediyelerin halka yardım yaparak itibar görmelerini istemiyor. على البلديات أن تساهم في مكافحة فيروس كورونا. وتحاول البلديات أيضًا مساعدة الحكومة بقدر ما تستطيع. ومع ذلك، لا تريد الحكومة أن تكتسب البلديات المعارضة المصداقية من خلال مساعدة الجمهور. Der Kampf gegen das Coronavirus erfordert den Beitrag der Gemeinden. Die Gemeinden versuchen, die Regierung so gut wie möglich zu unterstützen. Die Regierung will jedoch nicht, dass die oppositionellen Gemeinden durch ihre Hilfe für die Öffentlichkeit respektiert werden. Municipalities have to contribute in the fight against coronavirus. Municipalities are trying to help the government as much as they can. However, the government does not want opposition municipalities to be respected by helping the public. Муниципалитеты должны внести свой вклад в борьбу с коронавирусом. Муниципалитеты стараются максимально помочь правительству. Однако правительство не хочет, чтобы оппозиционные муниципалитеты уважались, помогая общественности. Bundan rahatsız oluyor. Bu yüzden onların bazı faaliyetlerini engelliyor. Örneğin muhalif belediyelerin ücretsiz ekmek dağıtmasını yasakladılar. Bazı belediyeler bu kararı protesto etmek için markette 125 kuruşa satılan ekmeği 5 kuruşa satıyorlar ينزعج من هذا. ولهذا السبب يمنع بعض أنشطتهم. على سبيل المثال، منعوا البلديات المعارضة من توزيع الخبز المجاني. وتقوم بعض البلديات ببيع الخبز الذي يباع في السوق بـ 125 قرشًا بـ 5 قرش احتجاجًا على هذا القرار. Er fühlt sich dadurch gestört. Deshalb verhindern sie einige ihrer Aktivitäten. Zum Beispiel haben sie den oppositionellen Gemeinden verboten, kostenloses Brot zu verteilen. Aus Protest gegen diese Entscheidung verkaufen einige Gemeinden Brot für 5 Kurus, während es auf dem Markt für 125 Kurus verkauft wird. He is annoyed by this. So it prevents some of their activities. For example, they banned opposition municipalities from distributing free bread. Some municipalities are selling bread sold at 125 cents for 5 cents to protest this decision. Он раздражен этим. Так что это мешает некоторым их действиям. Например, они запретили оппозиционным муниципалитетам раздавать бесплатный хлеб. Некоторые муниципалитеты продают хлеб по 125 центов за 5 центов в знак протеста против этого решения.

Belediyelerin fakir halka yardım etmek için bağış toplamasını yasakladılar. Onların banka hesaplarını bloke ettiler. ومنعوا البلديات من جمع التبرعات لمساعدة الفقراء. لقد قاموا بحظر حساباتهم المصرفية. Sie haben den Gemeinden verboten, Spenden für die Armen zu sammeln. Sie haben ihre Bankkonten gesperrt. They banned municipalities from collecting donations to help the poor. They blocked their bank accounts. Они запретили муниципалитетам собирать пожертвования для помощи бедным. Они заблокировали свои банковские счета. Bu durum muhalifleri kızdırdı. Böyle bir kriz anında bile siyasi emellerin, çıkarların düşünülmesi onları hayal kırıklığına uğrattı. وأثار هذا الوضع غضب المعارضة. وحتى في مثل هذا الوقت من الأزمة، فإن الطموحات والمصالح السياسية خيبت آمالهم. Dies verärgerte die Opposition. Sie war enttäuscht, dass politische Ambitionen und Interessen selbst in einer solchen Krise berücksichtigt wurden. This angered the opponents. Even in the event of such a crisis, considering political ambitions and interests disappointed them. Esta situación enfureció a los oponentes. La consideración de las ambiciones e intereses políticos, incluso en una crisis de este tipo, los ha decepcionado. Это разозлило противников. Даже в случае такого кризиса, учитывая политические амбиции и интересы, их разочаровали.

Vakaların daha sık görüldüğü büyükşehirlere seyyar hastaneler yapılmaya başlandı. Türkiye'de sağlık sektöründe çalışan ortalama 160 bin doktor, 200 bin hemşire, 360 bin destek personeli var. بدأ بناء المستشفيات المتنقلة في المدن الكبرى حيث يتم رؤية الحالات بشكل متكرر. يوجد في المتوسط 160 ألف طبيب و200 ألف ممرض و360 ألف موظف دعم يعملون في القطاع الصحي في تركيا. In den Großstädten, in denen es häufiger zu Krankheitsfällen kommt, werden inzwischen mobile Krankenhäuser eingerichtet. In der Türkei sind etwa 160 000 Ärzte, 200 000 Krankenschwestern und 360 000 Hilfskräfte im Gesundheitswesen tätig. Mobile hospitals were started to be built in metropolitan cities where cases were seen more frequently. average of 160 thousand doctors working in the health sector in Turkey, 200 thousand nurses, support staff, there were 360 thousand. Мобильные больницы начали строить в столичных городах, где случаи заболевания наблюдались чаще. в среднем из 160 тысяч врачей, работающих в сфере здравоохранения в Турции, 200 тысяч медсестер, вспомогательного персонала насчитывалось 360 тысяч. Allah esirgesin, onlar fedakarca gece gündüz çalışıyorlar. Ancak hükümet yine de hastanelerin dolup sağlık sistemininin çökmesinden korkuyor. Bunu engellemek için önlemler alıyor. معاذ الله أنهم يعملون ليل نهار بإخلاص. ومع ذلك، لا تزال الحكومة تخشى من إرهاق المستشفيات وانهيار النظام الصحي. وتتخذ الاحتياطات اللازمة لمنع ذلك. Gott bewahre, sie arbeiten aufopferungsvoll Tag und Nacht. Aber die Regierung hat immer noch Angst, dass die Krankenhäuser überfüllt sein werden und das Gesundheitssystem zusammenbricht. Sie ergreift Maßnahmen, um dies zu verhindern. God are withhold, they work devoted day and night. However, the government is still afraid that hospitals will be full and the health system will collapse. It takes measures to prevent this. Удерживают Бога, они работают преданно день и ночь. Однако правительство все еще опасается, что больницы будут переполнены, а система здравоохранения рухнет. Он принимает меры для предотвращения этого.

Nisan ayında 100 bine yakın mahkum koronavirüs tehlikesi nedeniyle serbest bırakıldı. Çünkü Türkiye'deki cezaevlerinde aşırı bir doluluk var. وتم إطلاق سراح ما يقرب من 100 ألف سجين في أبريل الماضي بسبب خطر فيروس كورونا. بسبب الاكتظاظ في السجون في تركيا. In April, nearly 100,000 prisoners were released due to the danger of coronavirus. Because there is an overcrowding in prisons in Turkey. В апреле почти 100 000 заключенных были освобождены из-за опасности коронавируса. Потому что в тюрьмах переполнена тюрьма. Bazı mahkumlarda ve gardiyanlarda koronavirüs görüldü. Bu yüzden önlem olarak 5 yıl veya daha az hapis cezasına mahkum olan hasta veya engelli hükümlüler serbest bırakıldılar. تم اكتشاف فيروس كورونا لدى بعض السجناء والحراس. ولذلك، وكإجراء احترازي، تم إطلاق سراح المدانين المرضى أو المعوقين الذين حكم عليهم بالسجن لمدة 5 سنوات أو أقل. Einige Gefangene und Wärter haben sich mit dem Coronavirus infiziert. Als Vorsichtsmaßnahme wurden kranke oder behinderte Gefangene, die zu 5 Jahren oder weniger verurteilt worden waren, entlassen. A coronavirus was seen in some prisoners and guards. Therefore, as a precaution, patients or disability convicts sentenced to 5 years or less in prison were released. Коронавирус был замечен у некоторых заключенных и охранников. Таким образом, в качестве меры предосторожности пациенты или осужденные по инвалидности, приговоренные к 5 годам лишения свободы, были освобождены.

Ancak siyasi suçlular serbest bırakılmadılar. Bu durum muhalefet kanadında ayrımcılık olarak değerlendirildi. Eleştirildi. ومع ذلك، لم يتم إطلاق سراح المجرمين السياسيين. واعتبر جناح المعارضة هذا الوضع بمثابة تمييز. تم انتقاده. Die politischen Gefangenen wurden jedoch nicht freigelassen. Dies wurde von der Opposition als Diskriminierung angesehen. Es wurde kritisiert. However, political criminals were not released. This situation was considered as discrimination in the opposition wing. He was criticized. Тем не менее, политические преступники не были освобождены. Эта ситуация рассматривалась как дискриминация в оппозиционном крыле. Его критиковали. Yani sahtecilik, tecavüz gibi sebeplerden dolayı hapse atılanlar serbest bırakıldılar. Ancak cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle hapse atılanlar serbest bırakılmadılar. Veya benzer sebeplerle hapse giren gazeteciler hâlâ içerideler. بمعنى آخر، تم إطلاق سراح أولئك الذين سُجنوا لأسباب مثل التزوير والاغتصاب. ومع ذلك، لم يتم إطلاق سراح أولئك الذين سُجنوا بتهمة إهانة الرئيس. أو أن الصحفيين الذين سُجنوا لأسباب مماثلة ما زالوا في السجن. Mit anderen Worten: Diejenigen, die wegen Fälschung, Vergewaltigung usw. inhaftiert waren, wurden freigelassen. Diejenigen jedoch, die wegen Beleidigung des Präsidenten inhaftiert waren, wurden nicht freigelassen. Oder Journalisten, die aus ähnlichen Gründen inhaftiert wurden, sind immer noch im Gefängnis. In other words, those who were imprisoned for reasons such as forgery and rape were released. However, those who were imprisoned on the grounds that they insulted the president were not released. Or journalists who are imprisoned for similar reasons are still inside. Другими словами, те, кто был заключен в тюрьму по таким причинам, как подлог и изнасилование, были освобождены. Однако те, кто был заключен в тюрьму на том основании, что оскорбляли президента, освобождены не были. Или журналисты, которые находятся в тюрьме по тем же причинам, все еще внутри.

Bütün dünyada olduğu gibi bu pandemi yüzünden binlerce insan işsiz kaldı. Türkiye'de milyonlarca yoksul insan var. Onlar çok zor durumdalar. وكما هو الحال في جميع أنحاء العالم، أصبح آلاف الأشخاص عاطلين عن العمل بسبب هذا الوباء. هناك الملايين من الفقراء في تركيا. إنهم في وضع صعب للغاية. As in the whole world, thousands of people were unemployed due to this pandemic. There are millions of poor people in Turkey. They are in a very difficult situation. Как и во всем мире, тысячи людей были безработными из-за этой пандемии. В Турции миллионы бедняков. Они в очень сложной ситуации. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Böyle devam ederse salgından değil ama açlıktan ölecekler. Umarım bu salgın bir an önce biter ve o insanlar para kazanmaya başlarlar. إنهم لا يعرفون ماذا يفعلون. وإذا استمر الأمر على هذا النحو، فلن يموتوا من الوباء بل من الجوع. آمل أن ينتهي هذا الوباء قريبًا وأن يبدأ هؤلاء الأشخاص في جني الأموال. Sie wissen nicht, was sie tun sollen. Wenn das so weitergeht, werden sie nicht an der Epidemie sterben, sondern am Hungertod. Ich hoffe, dass diese Epidemie so schnell wie möglich aufhört und diese Menschen anfangen, Geld zu verdienen. They don't know what to do. If they continue like this, they will die from starvation, but not from the epidemic. I hope this epidemic ends immediately and those people start making money. Они не знают, что делать. Если они продолжат в том же духе, они умрут от голода, но не от эпидемии. Я надеюсь, что эта эпидемия немедленно закончится, и эти люди начнут зарабатывать деньги.