×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Baha's Stories, BURUK GEÇEN BİR BAYRAM

BURUK GEÇEN BİR BAYRAM

Bayramlar normal zamanlarda ailece kutlanır. Akrabalar ziyaret edilir. Büyüklerin eli öpülür. Ama pandemi yüzünden dışarı çıkmamız yasaklandı.

Çünkü Türkler bayramlarda birbirlerini şapır şupur öpmeyi çok severler. Sarılmadan edemezler. Virüsü birbirlerine kolaylıkla bulaştırabilirler.

Ben de şimdi normal zamanlardaki bayram adetlerimizi anlatacağım. O günlerin hasretini çekiyorum.

Mesela ben küçükken sabah erken kalkılırdı. 8 gibi genelde. Bayram namazı kılmak isteyenler ise güneş doğmak üzereyken uyanıp camiye giderlerdi.

Çünkü bayram namazı cemaatle birlikte kılınır. Bayrama hazırlık düğüne hazırlık gibidir. En şık giysilerimizi giyerdik.

Erkekler önceden saç ve sakal tıraşı olurdu. Berberlerin önünde kuyruk* olurdu. Ailece sabah 8 gibi kahvaltı yapardık.

"Bayramın mübarek olsun" deyip birbirimizle bayramlaşırdık. Büyüklerin elini öperdik onlar da bize harçlık verirdi. Büyükler küçüklere "El öpenlerin çok olsun." derdi. Bu bir temennidir.

Komşularımızın kapısını çalardık onlar da bize şeker verirlerdi. Öğlene doğru akrabalarımızı ziyarete çıkardık.

İlk önce ailedeki en yaşlı kişinin yani aile büyüğünün evine giderdik. Sonra yaşça daha küçük akrabaları görmek için tekrar yollara düşerdik.

Ben küçükken annemin ve babamın köylerde yaşayan akrabalarını da görmeye giderdik.

Kimi yerlerde bayramdan bir gün önce mezarlara topluca gidilerek mezar temizliği yapılır. Bunun İslam ile bir alakası yok.

Amaç, ölüleri anmaktır. Onlara dua okumaktır. Biz de bunu arada sırada yapardık.

Ramazan Bayramında, Osmanlı'dan bize miras kalan gelenek uyarınca misafirlere şeker ve kolonya tutarız. Kadınlar bayrama özel tatlılar ve kurabiyeler yaparlar.

Gelen misafirlere bunlar da ikram edilir.

Bir ay boyunca her gece davul çalan Ramazan Davulcuları bayramda bahşiş toplamak için evlerin kapılarını çalarlar.

Osmanlı döneminde çalar saat yoktu. Davulcular gece sahur yapmak isteyenleri uyandırırlardı. Şimdi de gelenek olarak devam ediyor.

Bayramda oruç tutulmaz. Birbirini uzun zamandır görmeyenler bayramda görüşürler ve muhabbet ederler. Hasret giderirler.

Yaşlı Türkler bayramda ziyaret edilmeyince çok üzülürler. Son yıllarda maalesef gençler bu tür gelenekleri pek takmıyorlar.

Özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar birbirlerini daha az görüyorlar.

Aslında Kurban Bayramı daha zevklidir. Çünkü onda kurban kesilir. Ziyarete gittiğimiz yerlerde sabah erkenden kavurma pişirilirdi.

Öğlene doğru da mangal yakılırdı. Beraber yerdik. Fakirlere et dağıtmak için yola çıkılırdı. Kurban Bayramı, ilk bayramdan iki ay sonra olur.

Kurban gibi Ramazan'da da paylaşmak çok önemlidir. Sağlığı yüzünden oruç tutamayan ve durumu olan* kişiler fakirlere yardım etmek zorundadır. Kanuni bir düzenleme yoktur tabii ki.

Ama bu dinen teşvik edilir. Buna fitre denir. Bu sayede fakirler iftar yapmak için bir şeyler satın alabilirler. Bu tür faaliyetler toplumsal dayanışmayı destekler.

Büyükler "Bayramda küslük olmaz" derler. Bu yüzden biraraya gelen ama birbirine küsmüş akrabaları barıştırmaya çalışırlar. Bazen başarılı olurlar bazen olamazlar.

Bayram günleri Türkiye'de resmi tatildir. Birçok şehirde ulaşım ücretsizdir. Çeşitli festivaller düzenlenir.

Bilgisayarın, telefonun olmadığı zamanlarda mahallelere seyyar lunaparklar kurulurmuş. Çocuklar bunlarla eğlenirlermiş.

BURUK GEÇEN BİR BAYRAM مهرجان سيء EIN BITTERER URLAUB A HOLY HOLIDAY UNAS AMARGAS VACACIONES СВЯТОЙ ПРАЗДНИК EN BITTER SEMESTER 一个糟糕的节日

Bayramlar normal zamanlarda ailece kutlanır. عادة ما يتم الاحتفال بالعطلات مع العائلة. Feiertage werden normalerweise im Kreise der Familie gefeiert. Holidays are celebrated with the family at normal times. Akrabalar ziyaret edilir. تتم زيارة الأقارب. Relatives are visited. Büyüklerin eli öpülür. يتم تقبيل أيدي البالغين. The elders' hands are kissed. Руки старейшин целуют. Ama pandemi yüzünden dışarı çıkmamız yasaklandı. لكننا مُنعنا من الخروج بسبب الوباء. But we were forbidden to go out because of the pandemic. Но из-за пандемии нам запретили выходить на улицу.

Çünkü Türkler bayramlarda birbirlerini şapır şupur öpmeyi çok severler. لأن الأتراك يحبون ضرب بعضهم البعض وتقبيل بعضهم البعض خلال العطلات. Denn die Türken küssen sich im Urlaub sehr gerne. Because Turks love to kiss each other smacking on holidays. Sarılmadan edemezler. لا يسعهم إلا أن يعانقوا. Sie können nicht anders, als sich zu umarmen. They can not hug without. Они не могут не обниматься. Virüsü birbirlerine kolaylıkla bulaştırabilirler. يمكنهم بسهولة نقل الفيروس لبعضهم البعض. Sie können das Virus leicht auf andere übertragen. They can easily infect the virus.

Ben de şimdi normal zamanlardaki bayram adetlerimizi anlatacağım. الآن سأخبرك عن عادات عطلتنا في الأوقات العادية. Now, I will tell about our holiday customs in normal times. O günlerin hasretini çekiyorum. أفتقد تلك الأيام. Ich sehne mich nach diesen Tagen. I long for those days. Я скучаю по тем дням.

Mesela ben küçükken sabah erken kalkılırdı. على سبيل المثال، عندما كنت صغيرا، كنا نستيقظ في الصباح الباكر. Als ich klein war, sind wir zum Beispiel morgens immer früh aufgestanden. For example, I was getting up early in the morning when I was little. 8 gibi genelde. عادة حوالي 8. Usually like 8. Bayram namazı kılmak isteyenler ise güneş doğmak üzereyken uyanıp camiye giderlerdi. وكان من أراد صلاة العيد يستيقظ عندما تطلع الشمس ويذهب إلى المسجد. Diejenigen, die das Eidgebet verrichten wollten, wachten auf, wenn die Sonne gerade aufging, und gingen zur Moschee. Those who want to perform the Eid prayer would wake up and go to the mosque when the sun is about to rise. Те, кто хотел совершить праздничную молитву, вставали перед восходом солнца и шли в мечеть.

Çünkü bayram namazı cemaatle birlikte kılınır. لأن صلاة العيد تصلى مع الجماعة. Denn das Eidgebet wird in der Gemeinde verrichtet. Because the feast prayer is performed with the congregation. Потому что праздничная молитва совершается с прихожанами. Bayrama hazırlık düğüne hazırlık gibidir. التحضير للعطلة يشبه التحضير لحفل الزفاف. Die Vorbereitung auf das Fest ist wie die Vorbereitung auf eine Hochzeit. Preparation for the holiday is like preparation for the wedding. Подготовка к празднику подобна подготовке к свадьбе. En şık giysilerimizi giyerdik. كنا نرتدي ملابسنا الأكثر أناقة. Wir trugen unsere besten Kleider. We used to wear our most stylish clothes.

Erkekler önceden saç ve sakal tıraşı olurdu. اعتاد الرجال على حلق شعرهم ولحيتهم. Früher rasierten sich die Männer die Haare und den Bart. Men would previously have haircuts and beards. Berberlerin önünde kuyruk* olurdu. سيكون هناك طابور أمام الحلاقين. Früher gab es Schlangen vor den Friseuren. There would be a tail * in front of the barbers. Ailece sabah 8 gibi kahvaltı yapardık. كنا نتناول الإفطار كعائلة حوالي الساعة الثامنة صباحًا. Früher haben wir als Familie gegen 8 Uhr morgens gefrühstückt. We used to have breakfast as 8am.

"Bayramın mübarek olsun" deyip birbirimizle bayramlaşırdık. كنا نقول "عيد سعيد" ونهنئ بعضنا البعض. Wir sagten "Frohes Zuckerfest" und tauschten Zuckergrüße untereinander aus. We used to say "May your holiday be blessed" and feast with each other. Büyüklerin elini öperdik onlar da bize harçlık verirdi. كنا نقبّل أيدي كبار السن فيعطوننا مصروف الجيب. We would kiss the hand of the elders and they would give us pocket money. Büyükler küçüklere "El öpenlerin çok olsun." فقال الشيوخ للصغار: «ليكن كثير من الناس الذين يقبلون أيديهم». Die Ältesten sagen zu den Kleinen: "Möget ihr viele Hände küssen". "Have a lot of kissers," says adults. derdi. يود القول. he says. Bu bir temennidir. هذه رغبة. Es ist ein Wunsch. This is a wish.

Komşularımızın kapısını çalardık onlar da bize şeker verirlerdi. كنا نطرق أبواب جيراننا فيقدمون لنا الحلوى. Wir klopften an die Türen unserer Nachbarn und sie gaben uns Süßigkeiten. We knocked on our neighbors' doors and they used to give us sugar. Öğlene doğru akrabalarımızı ziyarete çıkardık. ذهبنا لزيارة أقاربنا عند الظهر. We visited our relatives towards noon.

İlk önce ailedeki en yaşlı kişinin yani aile büyüğünün evine giderdik. أولاً، نذهب إلى منزل أكبر فرد في الأسرة، أي أكبر أفراد الأسرة. Zunächst gingen wir zum Haus der ältesten Person in der Familie, d. h. des Familienältesten. First, we would go to the home of the oldest person in the family, the family eldest. Sonra yaşça daha küçük akrabaları görmek için tekrar yollara düşerdik. ثم كنا نسير على الطريق مرة أخرى لرؤية أقاربنا الأصغر سنًا. Dann machten wir uns wieder auf den Weg, um jüngere Verwandte zu besuchen. Then we would hit the road again to see younger relatives. Затем мы снова отправлялись в путь, чтобы увидеть младших родственников.

Ben küçükken annemin ve babamın köylerde yaşayan akrabalarını da görmeye giderdik. عندما كنت صغيراً، كنا نذهب لرؤية أقارب أمي وأبي الذين يعيشون في القرى. When I was little, we would go to see my parents' relatives living in the villages.

Kimi yerlerde bayramdan bir gün önce mezarlara topluca gidilerek mezar temizliği yapılır. وفي بعض الأماكن، في اليوم السابق للعطلة، يذهب الناس إلى القبور بشكل جماعي ويقومون بتنظيف القبور. In einigen Orten werden am Tag vor dem Fest die Gräber gemeinsam besucht und gereinigt. In some places, the graves are cleaned by going to the graves one day before the feast. В некоторых местах за день до праздника убирают могилы, собираясь на могилы коллективно. Bunun İslam ile bir alakası yok. وهذا لا علاقة له بالإسلام. Das hat nichts mit dem Islam zu tun. This has nothing to do with Islam. Это не имеет ничего общего с исламом.

Amaç, ölüleri anmaktır. والغرض من ذلك هو إحياء ذكرى الموتى. Es geht darum, die Toten zu ehren. The aim is to commemorate the dead. Цель - почтить память погибших. Onlara dua okumaktır. وهو أن يقرأ عليهم الصلاة. Es geht darum, ihnen Gebete vorzulesen. It is to pray to them. Молиться за них. Biz de bunu arada sırada yapardık. كنا نفعل هذا من وقت لآخر. We would do this occasionally. Мы время от времени так делали.

Ramazan Bayramında, Osmanlı'dan bize miras kalan gelenek uyarınca misafirlere şeker ve kolonya tutarız**. خلال عيد رمضان، نقوم بالاحتفاظ بالحلويات والكولونيا للضيوف وفقًا للتقاليد الموروثة من الإمبراطورية العثمانية. Am Eid al-Fitr verschenken wir nach der aus dem Osmanischen Reich übernommenen Tradition Zucker und Kölnisch Wasser an die Gäste. During Ramadan Feast, we keep sugar and cologne for the guests in accordance with the tradition inherited from the Ottoman Empire **. Во время Ид аль-Фитр мы храним конфеты и одеколон для наших гостей, согласно традиции, унаследованной от Османской империи. Kadınlar bayrama özel tatlılar ve kurabiyeler yaparlar. تقوم النساء بإعداد الحلويات والكعك الخاصة بالعيد. Women make special desserts and cookies for the holiday.

Gelen misafirlere bunlar da ikram edilir. يتم تقديمها أيضًا للضيوف. Diese werden auch den Gästen serviert. These are also served to the guests.

Bir ay boyunca her gece davul çalan Ramazan Davulcuları bayramda bahşiş toplamak için evlerin kapılarını çalarlar. طبالو رمضان، الذين يقرعون الطبول كل ليلة لمدة شهر، يطرقون أبواب المنازل لجمع البقشيش خلال العيد. Ramadan-Trommler, die einen Monat lang jede Nacht die Trommeln schlagen, klopfen am Zuckerfest an die Türen der Häuser, um Trinkgeld zu sammeln. The Ramadan Drummers, who play drums every night for a month, knock on the doors of the houses to collect tips during the holiday. Барабанщики Рамадана, которые играют на барабанах каждую ночь в течение месяца, стучат в двери домов, чтобы собрать чаевые во время застолья.

Osmanlı döneminde çalar saat yoktu. لم تكن هناك ساعات منبهة خلال الفترة العثمانية. In der osmanischen Zeit gab es keinen Wecker. There was no alarm clock during the Ottoman period. В османский период не было будильников. Davulcular gece sahur yapmak isteyenleri uyandırırlardı. وكان قارعي الطبول يوقظون الناس الذين يريدون السحور في الليل. Früher weckten die Trommler diejenigen, die nachts Sahur machen wollten. Drummers would awaken those who wanted to suur at night. Барабанщики будили ночью желающих отведать сухур. Şimdi de gelenek olarak devam ediyor. ويستمر كتقليد الآن. Jetzt wird sie als Tradition fortgesetzt. Now it continues as a tradition. Это продолжается как традиция и сейчас.

Bayramda oruç tutulmaz. لا يوجد صيام خلال العطلة. Am Zuckerfest wird nicht gefastet. Fasting is not held on holidays. В Ид нет поста. Birbirini uzun zamandır görmeyenler bayramda görüşürler ve muhabbet ederler. الأشخاص الذين لم يروا بعضهم البعض لفترة طويلة يلتقون ويتحدثون خلال العطلات. Diejenigen, die sich schon lange nicht mehr gesehen haben, treffen sich am Zuckerfest und unterhalten sich. Those who have not seen each other for a long time meet on a holiday and chat. Те, кто давно не виделись, встречаются и общаются во время праздника. Hasret giderirler. يخففون الشوق. Sie erfüllen ihre Sehnsucht. They are longing. Они исцеляют тоску.

Yaşlı Türkler bayramda ziyaret edilmeyince çok üzülürler. ينزعج الأتراك القدامى بشدة عندما لا تتم زيارتهم خلال العطلات. Alte Türken sind sehr verärgert, wenn sie am Zuckerfest nicht besucht werden. Older Turks are very upset when they are not visited during the holiday. Старые турки очень огорчаются, когда их не посещают во время праздника. Son yıllarda maalesef gençler bu tür gelenekleri pek takmıyorlar. لسوء الحظ، في السنوات الأخيرة، الشباب لا يهتمون كثيرا بهذه التقاليد. In den letzten Jahren haben sich die jungen Leute leider nicht mehr viel aus solchen Traditionen gemacht. Unfortunately, young people do not wear such traditions in recent years.

Özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar birbirlerini daha az görüyorlar. وخاصة أولئك الذين يعيشون في المدن الكبرى يرون بعضهم البعض بشكل أقل. Vor allem Menschen, die in Großstädten leben, sehen sich weniger. Especially those living in metropolitan cities see each other less frequently.

Aslında Kurban Bayramı daha zevklidir. في الواقع، عيد الأضحى أكثر متعة. Eigentlich ist Eid al-Adha viel angenehmer. Actually, Eid al-Adha is more enjoyable. На самом деле Курбан-Байрам приятнее. Çünkü onda kurban kesilir. لأن التضحية تتم هناك. Weil es ein Opfer ist. Because he is sacrificed. Потому что это принесено в жертву. Ziyarete gittiğimiz yerlerde sabah erkenden kavurma pişirilirdi. وفي الأماكن التي زرناها، كان يتم طهي اللحم المشوي في الصباح الباكر. In den Orten, die wir besuchten, wurde der Braten früh am Morgen zubereitet. Roasting was cooked early in the morning in places we visited. В тех местах, где мы побывали, жаркое готовили рано утром.

Öğlene doğru da mangal yakılırdı. سيتم إشعال الشواء عند الظهر. Gegen Mittag würde der Grill angezündet werden. A barbecue was also burned towards noon. Ближе к полудню зажгли шашлык. Beraber yerdik. أكلنا معا. Wir haben immer zusammen gegessen. We'd eat together. Fakirlere et dağıtmak için yola çıkılırdı. سيشرعون في توزيع اللحوم على الفقراء. Sie machten sich auf, um Fleisch an die Armen zu verteilen. They would set out to distribute meat to the poor. Они решили раздать мясо беднякам. Kurban Bayramı, ilk bayramdan iki ay sonra olur. عيد الأضحى يكون بعد شهرين من العيد الأول. Eid al-Adha findet zwei Monate nach dem ersten Eid statt. Eid al-Adha happens two months after the first holiday.

Kurban gibi Ramazan'da da paylaşmak çok önemlidir. المشاركة مهمة جدًا في رمضان، تمامًا مثل الأضحية. Wie das Opfern ist auch das Teilen im Ramadan sehr wichtig. It is very important to share it during Ramadan just like the victim. Sağlığı yüzünden oruç tutamayan ve durumu olan*** kişiler fakirlere yardım etmek zorundadır. الأشخاص الذين لا يستطيعون الصيام بسبب صحتهم وهم في وضع* يجب عليهم مساعدة الفقراء. Menschen, die aus gesundheitlichen Gründen nicht fasten können, aber fähig sind*, sind verpflichtet, den Armen zu helfen. *** People who cannot fast due to their health and who have the condition must help the poor. Люди, которые не могут поститься по состоянию здоровья и находятся в состоянии*, должны помогать бедным. Kanuni bir düzenleme yoktur tabii ki. وبطبيعة الحال، لا يوجد تنظيم قانوني. Es gibt natürlich keine gesetzliche Regelung. Of course, there is no legal regulation. Законодательного регулирования, конечно же, нет.

Ama bu dinen teşvik edilir. ولكن هذا أمر مشجع دينيا. Dies wird jedoch von der Religion gefördert. But this is encouraged religiously. Buna fitre denir. وهذا ما يسمى الفطرة. Dies wird Fitrah genannt. This is called fitrah. Это называется фитр. Bu sayede fakirler iftar yapmak için bir şeyler satın alabilirler. وبهذه الطريقة يستطيع الفقراء أن يشتروا شيئاً ليفطروا به. Auf diese Weise können die Armen etwas für Iftar kaufen. In this way, the poor can buy something to make iftar. Таким образом, бедняки могут купить что-нибудь для ифтара. Bu tür faaliyetler toplumsal dayanışmayı destekler. مثل هذه الأنشطة تدعم التضامن الاجتماعي. Solche Aktivitäten unterstützen die gesellschaftliche Solidarität. Such activities support social solidarity. Такая деятельность поддерживает социальную солидарность.

Büyükler "Bayramda küslük olmaz" derler. يقول الكبار: "لا يمكن أن يكون هناك أي استياء خلال الأعياد". Die Ältesten sagen: "Am Zuckerfest gibt es nichts zu meckern". The elders say, "There will be no resentment in the feast." Старейшины говорят: «На пиру не бывает обиды». Bu yüzden biraraya gelen ama birbirine küsmüş akrabaları barıştırmaya çalışırlar. لهذا السبب يحاولون التوفيق بين الأقارب الذين اجتمعوا ولكنهم غاضبون من بعضهم البعض. Aus diesem Grund versuchen sie, Verwandte, die sich zusammengefunden, aber zerstritten haben, wieder zu versöhnen. So they try to reconcile relatives who come together but are offended. Поэтому они пытаются примирить воссоединившихся, но обиженных родственников. Bazen başarılı olurlar bazen olamazlar. في بعض الأحيان ينجحون، وأحيانا لا يكونون كذلك. Manchmal haben sie Erfolg und manchmal nicht. Sometimes they succeed, sometimes they cannot.

Bayram günleri Türkiye'de resmi tatildir. أيام العيد هي أيام العطل الرسمية في تركيا. Feast days are official holidays in Turkey. Birçok şehirde ulaşım ücretsizdir. النقل مجاني في العديد من المدن. Transportation is free in many cities. Во многих городах проезд бесплатный. Çeşitli festivaller düzenlenir. يتم تنظيم مهرجانات مختلفة. Various festivals are held. Устраиваются различные фестивали.

Bilgisayarın, telefonun olmadığı zamanlarda mahallelere seyyar lunaparklar kurulurmuş. عندما لم يكن هناك أجهزة كمبيوتر أو هواتف، تم إنشاء متنزهات ترفيهية متنقلة في الأحياء. Als es noch keine Computer und Telefone gab, wurden mobile Vergnügungsparks in der Nachbarschaft aufgestellt. In the absence of a computer, a telephone, mobile amusement parks were set up in the neighborhoods. Когда компьютеров и телефонов не было, по соседству устраивали мобильные парки развлечений. Çocuklar bunlarla eğlenirlermiş. كان الأطفال يستمتعون بهذه. Die Kinder hatten früher viel Spaß damit. Children had fun with these.