×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Açık bilim - Dr Karl ile bilim sohbetleri, 01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER

01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER

Kessler birçok önemli unvana sahip: Avukat ve çocuk doktoru olmasının yanı sıra, Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi'nin kurul üyesiydi. Kitabında, ABD ve diğer İngilizce konuşulan Batı ülkelerinde tüketilen gıdalarla ilgili muazzam çelişkileri gözler önüne seriyor.

Kessler'in ilgi alanı, gıda endüstrisinin gıdaları ustaca çekip çevirme, ve günümüz gıdalarını bağımlılık yaratacak şekilde özel işleme yöntemleri.

İnsan vücudu, acıktığında yemek üzere evrilmiştir – ve tabii doyduğu zaman da durmak üzere.

Ancak Amerikan gıda sanayiinin amacı bunun tam tersi. Ürünler iştahınızı kabartacak şekilde imal ediliyor, bu yüzden daha fazla yiyorsunuz; ancak aynı zamanda bu ürünler sizi daha fazlasına da aç bırakıyor.

İddiasına göre de, gıda endüstrisi bunu yaparken insan beyninin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirecek bir tuhaflığından istifade ediyor.

Gıda endüstrisi derken, bostancınızı, bölge bayiini veya yerel çiftçi kooperatifinizi kasdetmiyorum.

Hayır, gıdaları dalındaki haline hiç benzemeyecek derecede işleyerek satan, milyar dolarlık çok uluslu şirketlerden bahsediyorum.

Milyonlarca yıllık evrimimiz boyunca etrafta pek yiyecek yoktu.

Şeker, yağ ve tuz enderdi ve değerliydi. Bu yüzden beyinlerimizin devreleri şeker, yağ ve tuzdan keyif alacak şekilde gelişmişti – ne de olsa bunlar hayatta kalma olasılığımızı arttırıyorlardı. 1980'lerin başında, Amerikan gıda endüstrisi bu durumdan nasıl para kazanılacağının farkına vardı.

Böylece şeker, yağ ve tuzu ağızda muhteşem bir tat bırakacak şekilde karıştırarak işlemeye başladılar.

Bunun iki farklı etkisi oldu.

İlk olarak, yüksek derecede işlenmiş ürünlerin satışları patlama yaptı, şirket kârları da öyle tabii.

İkinci etki ise obezite salgınıydı.

Bu durum ilk kez ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nde çalışan kıdemli araştırmacı ve bilim insanı Dr. Katherine Flegal tarafından ortaya kondu. Flegal, ABD federal hükümetinin sağlık ve besin alışkanlıkları ile ilgili anketlerinden elde edilmiş muazzam verileri inceledi. Geçen yüzyıl boyunca gözlemlenmiş geleneksel ağırlık değişimi kalıplarından farklı, sıradışı bir değişim farketti. Daha önceleri, Amerikalı yetişkinler 20 ile 40 yaşları arasında birkaç kilogram alıp bunları 60 ve 70'li yaşlarda geri veriyorlardı. Şimdi ise durum çok farklıydı: Aşırı kilo almış insanların sayısında korkunç bir artış vardı. Dr. Flegel'in tespitine göre sayıları 20 milyona yaklaşan Amerikalı, yani nüfusun %8'i, on yıl içeriside aşırı kilolu hale gelmişti.

Peki ama gıda endüstrisinin bu işteki parmağı ne?

Dr.

Kessler, Amerikan nüfusunun büyük çoğunluğunun aşırı yemek ile devamlı bir savaş içerisinde olduğunu farketmiş. Klinik Araştırmalar Dergisi diyor ki, “Kessler'in teorisine göre aşırı uyarıcı gıdalara maruz kalan bazı insanlar, şartlandırılmış aşırı yeme olarak adlandırılan eğilimi geliştiriyor”.

“Aşırı yeme” terimi zaten kulağa kötü geliyorken “şartlandırılmış aşırı yeme” daha da beter.

Amerikalılar acıktıkları için yemekten, iştahları devamlı kabartıldıkları için yer hale gelmişlerdi.

Gıda endüstrisi, aşırı lezzetli bu ürünlerin (bunlara gıda demek için tereddüt ediyorum) üretiminin iki aşamalı bir süreçten geçtiğini çabucak anladı.

İlkin: Yağ, şeker ve tuzu her mamüle katacaksın.

İkinci olarak: Şeker ve tuzu ya asıl malzemelerin içine ekleyeceksin, ya da bunların üstüne, altına, veya hem üstüne hem altına katman katman bindireceksin.

Örneğin asıl malzeme tavuk parçaları olsun.

Fabrika, tavuğu kızgın yağda kızartıyor, böylece tavuk etinin içine yağ zerkedilmiş oluyor – ve genellikle nakliye için onu derin donduruyor. Daha sonra lokantada et tekrar kızartılınca ona daha da yağ bindiriliyor. Bu aşamaya kadar yağ üzerine yağ eklenmiş durumda. Sonra tavuğunuzu tatlı ve tuzlu bir sosa banarak takdim ediyorsunuz: İşte bunun adı katmanlama.

Bu şekilde, tavuk parçalarımız sırasıyla yağ, yine yağ, tuz ve şeker katmanlarına bulanıyor.

Eğer tavuğunuzu bir silâha benzetirsek, yatağına yerleşmiş, ateşe hazır bir mermiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Tek farkı, sizi öldürmesi için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyor olması.

Şimdi de ana gıda öğesi olarak patatesi ele alalım.

Patates bir karbonhidrattır, yani bir dizi şekerin zincir halinde birleşmiş hali. Cips şeklinde doğrayın ve kızgın yağda kızartın. Cipslere yağ yüklenecektir ve cipsleri ne kadar ince doğradıysanız, yüzey alanı o kadar büyüyecek ve cips de o kadar çok yağ taşıyabilecektir. Üzerine peynir bulayın, bol bol tuz serpin ve tüketiciye yedirin. Böylece şekerin üzerine yağ, üzerine yağ, onun da üzerine tuz koymuş oldunuz. Peynirli cips oldukça lezzetlidir: Üreticiye için iyi, sizin için ise kötü.

Çoğu aşırı tatlandırılmış ürün, niteliği gereği tokluk hissi vermez.

Yemeğe devam eder ve çılgın miktarda yemedikçe de doymazsınız. Üreticilerin bu ürünleri sevmesine şaşmamak lâzım.

Peki ya tüketicilerin bunları sevmesini nasıl sağlarsınız?

Bunu da gelecek hafta konuşalım…


01: SİZİ AÇ BIRAKMAK İÇİN TASARLANMIŞ HIZLI YEMEKLER 01: SCHNELLE MAHLZEITEN, DIE HUNGRIG MACHEN 01: ΓΡΉΓΟΡΑ ΓΕΎΜΑΤΑ ΣΧΕΔΙΑΣΜΈΝΑ ΓΙΑ ΝΑ ΣΑΣ ΚΆΝΟΥΝ ΝΑ ΠΕΙΝΆΣΕΤΕ 01: QUICK MEALS DESIGNED TO KEEP YOU Hungry 01: БЫСТРЫЕ БЛЮДА, КОТОРЫЕ ОСТАЮТ ВАС ПРОДУВШИМ

Kessler birçok önemli unvana sahip: Avukat ve çocuk doktoru olmasının yanı sıra, Amerikan Gıda ve İlâç İdaresi'nin kurul üyesiydi. Kessler hat viele wichtige Titel: Neben seiner Tätigkeit als Anwalt und Kinderarzt war er Vorstandsmitglied der American Food and Drug Administration. Kessler has many important titles: in addition to being a lawyer and pediatrician, he was a board member of the American Food and Drug Administration. Кесслер имеет много важных титулов: помимо того, что она юрист и педиатр, она была членом правления Управления по санитарному надзору за качеством пищевых продуктов и медикаментов. Kitabında, ABD ve diğer İngilizce konuşulan Batı ülkelerinde tüketilen gıdalarla ilgili muazzam çelişkileri gözler önüne seriyor. In seinem Buch enthüllt er enorme Widersprüche in Bezug auf Lebensmittel, die in den USA und anderen englischsprachigen westlichen Ländern konsumiert werden. His book reveals the enormous contradictions of food consumed in the US and other English-speaking Western countries. В своей книге он обнажает огромные противоречия относительно еды, потребляемой в США и других англоязычных странах Запада.

Kessler'in ilgi alanı, gıda endüstrisinin gıdaları ustaca çekip çevirme, ve günümüz gıdalarını bağımlılık yaratacak şekilde özel işleme yöntemleri. Kesslers Interessengebiet ist die Lebensmittelindustrie, die gekonnt Lebensmittel zieht und dreht, sowie spezielle Verarbeitungsmethoden, um Sucht nach heutigen Lebensmitteln zu erzeugen. His book reveals the enormous contradictions of food consumed in the US and other English-speaking Western countries. Кесслер интересуется искусной обработкой продуктов питания в пищевой промышленности и особыми методами обработки современных продуктов, вызывающими привыкание.

İnsan vücudu, acıktığında yemek üzere evrilmiştir – ve tabii doyduğu zaman da durmak üzere. Der menschliche Körper hat sich entwickelt, um zu essen, wenn er hungrig ist - und natürlich, wenn er gesättigt ist. The human body has evolved to eat when hungry - and to stop when full. Человеческое тело эволюционировало так, чтобы есть, когда оно голодно, и останавливаться, когда оно сыто.

Ancak Amerikan gıda sanayiinin amacı bunun tam tersi. Das Ziel der amerikanischen Lebensmittelindustrie ist jedoch das Gegenteil. But the goal of the American food industry is the opposite. Ürünler iştahınızı kabartacak şekilde imal ediliyor, bu yüzden daha fazla yiyorsunuz; ancak aynı zamanda bu ürünler sizi daha fazlasına da aç bırakıyor. Die Produkte sind so gemacht, dass sie Ihren Appetit anschwellen, sodass Sie mehr essen. Gleichzeitig machen diese Produkte hungrig nach mehr. When the human body is hungry, it evolves to eat - and when it's full, it's about to stop. Продукты созданы для того, чтобы возбудить ваш аппетит, чтобы вы съели больше; но в то же время эти продукты заставляют вас жаждать большего.

İddiasına göre de, gıda endüstrisi bunu yaparken insan beyninin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirecek bir tuhaflığından istifade ediyor. But the aim of the American food industry is the exact opposite. При этом, утверждает он, пищевая промышленность использует особенность человеческого мозга, которая делает человека зависимым от продаваемого продукта.

Gıda endüstrisi derken, bostancınızı, bölge bayiini veya yerel çiftçi kooperatifinizi kasdetmiyorum. Mit der Lebensmittelindustrie meine ich nicht Ihren Gärtner, den örtlichen Händler oder die örtliche Bauerngenossenschaft. By the food industry, I do not mean your gardener, the local dealer or your local farmer's cooperative. Под пищевой промышленностью я не подразумеваю вашего садовника, районного дилера или местный фермерский кооператив.

Hayır, gıdaları dalındaki haline hiç benzemeyecek derecede işleyerek satan, milyar dolarlık çok uluslu şirketlerden bahsediyorum. Nein, ich spreche von multinationalen Milliarden-Dollar-Unternehmen, die Lebensmittel verarbeiten, die auf ihrem Gebiet einzigartig sind. According to his claim, the food industry is taking advantage of the oddity of the human brain that makes it dependent on the product sold. Нет, я говорю о транснациональных корпорациях с оборотом в миллиарды долларов, которые перерабатывают и продают продукты питания способом, не похожим ни на что в отрасли.

Milyonlarca yıllık evrimimiz boyunca etrafta pek yiyecek yoktu. Während unserer Millionen Jahre Evolution gab es nicht viel zu essen. When I say food industry, I don't mean your farmer, regional dealer or local farmers' cooperative. За миллионы лет нашей эволюции вокруг было не так много еды.

Şeker, yağ ve tuz enderdi ve değerliydi. No, I'm talking about a billion-dollar multinational companies that sell and process foods unlike anything they've ever had. Bu yüzden beyinlerimizin devreleri şeker, yağ ve tuzdan keyif alacak şekilde gelişmişti – ne de olsa bunlar hayatta kalma olasılığımızı arttırıyorlardı. So wurden die Schaltkreise unseres Gehirns entwickelt, um Zucker, Fett und Salz zu genießen - schließlich erhöhten sie unsere Überlebenschancen. During our millions of years of evolution, there was not much food around. Вот почему цепи нашего мозга эволюционировали, чтобы наслаждаться сахаром, жиром и солью — в конце концов, они увеличивают наши шансы на выживание. 1980'lerin başında, Amerikan gıda endüstrisi bu durumdan nasıl para kazanılacağının farkına vardı. In the early 1980s, the American food industry realized how to make money out of this situation. В начале 1980-х годов американская пищевая промышленность поняла, как заработать на этой ситуации.

Böylece şeker, yağ ve tuzu ağızda muhteşem bir tat bırakacak şekilde karıştırarak işlemeye başladılar. So they started to process it by mixing sugar, oil and salt in a way that would leave a wonderful taste in the mouth. Таким образом, они начали обрабатывать, смешивая сахар, масло и соль таким образом, что во рту оставался прекрасный вкус.

Bunun iki farklı etkisi oldu. This had two different effects. Это имело два разных эффекта.

İlk olarak, yüksek derecede işlenmiş ürünlerin satışları patlama yaptı, şirket kârları da öyle tabii. Erstens sind die Verkäufe hochverarbeiteter Produkte explodiert, ebenso die Unternehmensgewinne. First, sales of highly processed products have exploded, so are corporate profits. Во-первых, резко выросли продажи продуктов с высокой степенью переработки, как и прибыль корпораций.

İkinci etki ise obezite salgınıydı. The second effect was the obesity epidemic.

Bu durum ilk kez ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nde çalışan kıdemli araştırmacı ve bilim insanı Dr. Katherine Flegal tarafından ortaya kondu. This was the first time that senior researcher and scientist at the US Center for Disease Control and Prevention. It was laid out by Katherine Flegal. Это происходит впервые, старший научный сотрудник и научный сотрудник Центров по контролю и профилактике заболеваний США д-р. Представлено Кэтрин Флегал. Flegal,  ABD federal hükümetinin sağlık ve besin alışkanlıkları ile ilgili anketlerinden elde edilmiş muazzam verileri inceledi. Flegal looked at tremendous data from US federal government surveys on health and dietary habits. Флегал изучил огромные данные опросов федерального правительства США о здоровье и пищевых привычках. Geçen yüzyıl boyunca gözlemlenmiş geleneksel ağırlık değişimi kalıplarından farklı, sıradışı bir değişim farketti. Er bemerkte eine ungewöhnliche Veränderung, die sich von den traditionellen Mustern der Gewichtsveränderung im letzten Jahrhundert unterschied. He noticed an unusual change from traditional weight change patterns observed over the past century. Daha önceleri, Amerikalı yetişkinler 20 ile 40 yaşları arasında birkaç kilogram alıp bunları 60 ve 70'li yaşlarda geri veriyorlardı. Zuvor nahmen amerikanische Erwachsene einige Kilogramm im Alter zwischen 20 und 40 Jahren und gaben sie in den 60er und 70er Jahren zurück. Previously, American adults gained a few kilograms between the ages of 20 and 40 and gave them back in their 60s and 70s. Раньше взрослые американцы набирали несколько килограммов в возрасте от 20 до 40 лет и возвращали их в возрасте от 60 до 70 лет. Şimdi ise durum çok farklıydı: Aşırı kilo almış insanların sayısında korkunç bir artış vardı. Jetzt war die Situation ganz anders: Die Zahl der Menschen, die an Übergewicht zunahmen, nahm schrecklich zu. Now the situation was very different: There was a tremendous increase in the number of people who had gained excess weight. Сейчас ситуация была совсем иной: резко увеличилось количество людей с избыточным весом. Dr. Flegel'in tespitine göre sayıları 20 milyona yaklaşan Amerikalı, yani nüfusun %8'i, on yıl içeriside aşırı kilolu hale gelmişti. Dr. Nach Flegels Entschlossenheit war die Zahl der Amerikaner, die sich 20 Millionen näherten, dh 8% der Bevölkerung, innerhalb von zehn Jahren übergewichtig geworden. Dr. According to Flegel's determination, nearly 20 million Americans, that is, 8% of the population, had become overweight within a decade. Др. Флегель обнаружил, что около 20 миллионов американцев, или 8% населения, набрали лишний вес в течение десяти лет.

Peki ama gıda endüstrisinin bu işteki parmağı ne? Aber was ist der Finger der Lebensmittelindustrie in diesem Geschäft? But what is the food industry's stake in this business? 그러나 이 사업에서 식품 산업의 손가락은 무엇입니까? Но при чем здесь пищевая промышленность?

Dr.

Kessler, Amerikan nüfusunun büyük çoğunluğunun aşırı yemek ile devamlı bir savaş içerisinde olduğunu farketmiş. Kessler erkannte, dass sich die überwiegende Mehrheit der amerikanischen Bevölkerung in einem ständigen Krieg mit übermäßigem Essen befindet. Kessler realized that the majority of the American population is constantly at war with overeating. Kessler는 미국 인구의 대다수가 과식과 끊임없는 전쟁을 벌이고 있다는 것을 깨달았습니다. Кесслер понял, что подавляющее большинство населения Америки ведет постоянную борьбу с перееданием. Klinik Araştırmalar Dergisi diyor ki, “Kessler'in teorisine göre aşırı uyarıcı gıdalara maruz kalan bazı insanlar, şartlandırılmış aşırı yeme olarak adlandırılan eğilimi geliştiriyor”. Das Journal of Clinical Trials sagt: „Nach Kesslers Theorie entwickeln einige Menschen, die überstimulierenden Lebensmitteln ausgesetzt sind, den Trend, konditioniertes Überessen zu nennen.“ The Journal of Clinical Research says, "According to Kessler's theory, some people who are exposed to over-stimulating foods develop a tendency called conditioned binge eating." Journal of Clinical Research에서는 "Kessler의 이론에 따르면 과자극성 식품에 노출된 일부 사람들은 조건부 과식이라는 경향을 나타냅니다."라고 말합니다. В «Журнале клинических исследований» говорится: «Согласно теории Кесслера, у некоторых людей, подвергшихся воздействию гиперстимулирующих продуктов, развивается тенденция, называемая обусловленным перееданием».

“Aşırı yeme” terimi zaten kulağa kötü geliyorken “şartlandırılmış aşırı yeme” daha da beter. While the term "overeating" sounds bad anyway, "conditioned binge eating" is even worse. Хотя термин «переедание» уже звучит плохо, «обусловленное переедание» еще хуже.

Amerikalılar acıktıkları için yemekten, iştahları devamlı kabartıldıkları için yer hale gelmişlerdi. Die Amerikaner waren zu einem Ort zum Essen geworden, weil sie hungrig waren und weil ihr Appetit ständig gesteigert wurde. Americans became a place to eat because they were hungry and because their appetites were constantly increased. Американцы стали местом, где можно поесть, потому что они были голодны и потому что их аппетит постоянно разжигался.

Gıda endüstrisi, aşırı lezzetli bu ürünlerin (bunlara gıda demek için tereddüt ediyorum) üretiminin iki aşamalı bir süreçten geçtiğini çabucak anladı. Die Lebensmittelindustrie erkannte schnell, dass die Herstellung dieser übermäßig leckeren Produkte (ich zögere, sie als Lebensmittel zu bezeichnen) einen zweistufigen Prozess durchlief. The food industry quickly realized that the production of these extremely tasty products (I hesitate to call them food) was a two-step process. Пищевая промышленность быстро осознала, что производство этих вкусных продуктов (я стесняюсь называть их едой) проходило в два этапа.

İlkin: Yağ, şeker ve tuzu her mamüle katacaksın. First: You add oil, sugar and salt to every product.

İkinci olarak: Şeker ve tuzu ya asıl malzemelerin içine ekleyeceksin, ya da bunların üstüne, altına, veya hem üstüne hem altına katman katman bindireceksin. Second: You will either add the sugar and salt into the original ingredients, or layer them layer after layer above, below, or both above and below them. Во-вторых: вы либо добавите сахар и соль к самим ингредиентам, либо выложите их сверху, снизу или и сверху, и снизу.

Örneğin asıl malzeme tavuk parçaları olsun. Zum Beispiel sind Hühnchenstücke die Hauptzutat. For example, let the main material be chicken pieces. Например, пусть основным ингредиентом будут кусочки курицы.

Fabrika, tavuğu kızgın yağda kızartıyor, böylece tavuk etinin içine yağ zerkedilmiş oluyor – ve genellikle nakliye için onu derin donduruyor. The factory fries the chicken in hot oil so oil is injected into the chicken meat - and often freezes it for shipping. Фабрика обжаривает курицу во фритюре, чтобы куриное мясо пропиталось маслом, и часто замораживает его для отправки. Daha sonra lokantada et tekrar kızartılınca ona daha da yağ bindiriliyor. Later, when the meat is fried again in the restaurant, more oil is added to it. Bu aşamaya kadar yağ üzerine yağ eklenmiş durumda. Bis zu diesem Zeitpunkt wurde dem Öl Öl zugesetzt. Until this stage, oil has been added to the oil. Sonra tavuğunuzu tatlı ve tuzlu bir sosa banarak takdim ediyorsunuz: İşte bunun adı katmanlama. Dann stellen Sie Ihrem Huhn eine süße und salzige Sauce vor: Dies nennt man Schichtung. Then you present your chicken by dipping it into a sweet and savory sauce: This is layering. Затем вы кладете курицу в пряно-сладкий соус: это называется наслаиванием.

Bu şekilde, tavuk parçalarımız sırasıyla yağ, yine yağ, tuz ve şeker katmanlarına bulanıyor. Auf diese Weise werden unsere Hühnchenstücke mit Ölschichten bedeckt, wiederum mit Öl, Salz und Zucker. In this way, our chicken pieces are covered in layers of fat, oil, salt and sugar, respectively. Таким образом, наши кусочки курицы покрываются слоями жира, опять же жира, соли и сахара соответственно.

Eğer tavuğunuzu bir silâha benzetirsek, yatağına yerleşmiş, ateşe hazır bir mermiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Wenn wir Ihr Huhn mit einer Waffe vergleichen, können wir sagen, dass es eine schussbereite Kugel in seinem Bett hat. If we compare your chicken to a weapon, we can say that it has a shell in its bed ready to fire. Если мы сравним вашу курицу с оружием, мы можем сказать, что у нее в ложе есть пуля, готовая выстрелить. Tek farkı, sizi öldürmesi için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyor olması. Der einzige Unterschied ist, dass es mehr Zeit braucht, um dich zu töten. The only difference is that it needs more time to kill you. Единственная разница в том, что вам нужно больше времени, чтобы убить вас.

Şimdi de ana gıda öğesi olarak patatesi ele alalım. Nehmen wir nun die Kartoffel als Hauptnahrungsmittel. Now consider the potato as the main food item. Теперь давайте возьмем картофель в качестве основного продукта питания.

Patates bir karbonhidrattır, yani bir dizi şekerin zincir halinde birleşmiş hali. Potato is a carbohydrate, a series of sugars joined together in chain. Картофель — это углевод, то есть цепочка сахаров, соединенных вместе. Cips şeklinde doğrayın ve kızgın yağda kızartın. Chop into chips and fry in hot oil. Нарежьте на ломтики и обжарьте в раскаленном масле. Cipslere yağ yüklenecektir ve cipsleri ne kadar ince doğradıysanız, yüzey alanı o kadar büyüyecek ve cips de o kadar çok yağ taşıyabilecektir. The chips will be loaded with oil and the finer you chop the chips, the larger the surface area and the more oil the chips will be able to carry. Чипсы будут насыщены маслом, и чем мельче вы нарежете чипсы, тем больше будет площадь их поверхности и тем больше масла они смогут удерживать. Üzerine peynir bulayın, bol bol tuz serpin ve tüketiciye yedirin. Spread cheese on it, sprinkle plenty of salt and feed it to the consumer. Böylece şekerin üzerine yağ, üzerine yağ, onun da üzerine tuz koymuş oldunuz. So setzen Sie Öl auf Zucker, Öl darauf und Salz darauf. Thus, you put oil on sugar, oil on it and salt on it. Итак, вы кладете масло на сахар, масло на него и соль на него. Peynirli cips oldukça lezzetlidir: Üreticiye için iyi, sizin için ise kötü. Cheese chips are delicious: good for the manufacturer, bad for you.

Çoğu aşırı tatlandırılmış ürün, niteliği gereği tokluk hissi vermez. Most highly sweetened products do not feel satiated by nature. Большинство чрезмерно подслащенных продуктов по своей природе не дают чувства сытости.

Yemeğe devam eder ve çılgın miktarda yemedikçe de doymazsınız. Sie werden weiter essen und Sie werden nicht genug bekommen, wenn Sie nicht eine verrückte Menge essen. You keep eating and don't get full unless you eat crazy amounts. Вы продолжаете есть, и вы не будете сыты, если не съедите сумасшедшее количество. Üreticilerin bu ürünleri sevmesine şaşmamak lâzım. Kein Wunder, dass Hersteller diese Produkte lieben. No wonder manufacturers love these products. Неудивительно, что производители любят эту продукцию.

Peki ya tüketicilerin bunları sevmesini nasıl sağlarsınız? Aber wie bringt man Verbraucher dazu, sie zu lieben? But how do you get consumers to love them?

Bunu da gelecek hafta konuşalım… Let's talk about this next week ...