×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Anne of Green Gables, 1. Bölüm A

1. Bölüm A

Cuthbert'ler İçin Kötü Bir Sürpriz

Matthew Cuthbert kardeşi Marilla ile birlikte Kanada'daki Prens Edward Adasında bulunan çiftliklerinde yaşarlardı. Çiftlikleri, Green Gables, küçük bir köy olan Avonlea'nın hemen dışındaydı. Matthew yaklaşık altmış yaşındaydı ve uzun kahverengi sakalı vardı. Kız kardeşi ondan beş yaş küçüktü. Her ikisi de uzun ve zayıftı, siyah saçları vardı. Avonlea'daki herkes Cuthbert'lerin çiftliklerinde canla başla çalışan huzurlu insanlar olduklarını biliyorlardı.

Bir öğleden sonra, Matthew atı alarak arabasıyla birlikte istasyona sürdü. İstasyon müdürüne beş buçuk trenin gelip gelmediğini sordu.

Müdür ‘Evet' diye yanıtladı. ‘Ayrıca sizi bekleyen bir yolcu var. Küçük bir kız.'

Matthew ‘Küçük bir kız mı?' diye sordu. Ancak ben bir oğlan için buradayım! Çocuk yurdu bize kimsesiz çocuklardan bir tanesini yolluyor. Biz çocuğu evlatlık edineceğiz, ayrıca çiftlik işlerinde yardım edecek. ‘Belki yurtta hiç oğlan kalmamıştır, bunun sonucunda bir kız gönderdiler.' ‘İşte küçük kız burada."

Matthew çocukla konuşmak için çekinerek döndü. Yaklaşık on bir yaşlarında, iki yandan örülmüş uzun kızıl saçlı bir kızdı. Yüzü küçük, beyaz ve inceydi, epey çili ve geniş gri-yeşil gözleri vardı. Eski bir kahverengi şapka takıyordu ve çok küçük gelen bir elbise giyiyordu.

Kız duygusal olarak yüksek, neşeli bir sesle ‘Siz Green Gables'dan Bay Cuthbert misiniz?' diye sordu. ‘Sizin yanınıza gelip birlikte yaşamaktan, size ait olmaktan çok mutluyum. Daha önce kimseye ait olmamıştım. Yurttaki insanlar kocaman kalpli, ancak o tarz bir yerde yaşamak heyecanlı değil, öyle değil mi?'

Matthew çocuk için üzüldü. Bir hata olduğunu çocuğa nasıl söyleyebilirdi? Ancak, onu da orada öylece bırakamazdı. Matthew onu eve götürmeye karar Verdi. Marilla yapılan hatayı kıza açıklayabilirdi.

Eve yaptıkları yolculuktan keyif aldığı için şaşkındı. Adam sessiz, utangaç biriydi ve konuşmayı sevmezdi. Ancak, bugün yalnızca dinlemek zorunda kalmıştı, çünkü küçük kız durmaksızın konuşmuştu. Yolda giderken, ona kendisi hakkında anlatabileceği her şeyi anlattı.

‘Bebekken, babam ve annem öldü, ben de yiyeceğimi çıkarmak için son üç yıl boyunca çalışmak zorundaydım. Üç farklı aileyle yaşadım ve onların çocuklarına baktım. Bu nedenle, her zaman parasızdım ve hiç güzel kıyafetim yoktu! Ama en güzel mavi elbiseyi giydiğimi, üzerinde çiçekler olan büyük bir şapka taktığımı ve mavi ayakkabılar giydiğimi hayal ederim, sonra ise çok mutlu olurum! Siz herhangi bir şey hakkında hiç hayal kurar misiniz?'

Matthew ‘Ee, ben… ben… çok sıklıkla değil,' dedi.

O anda yolun kenarında çok eski elma ağaçlarının yanından geçmekteydiler. Ağaçlar güzel kokulu, bembeyaz çiçeklerle doluydu. Küçük kız onlara baktı.

Kız mutlu bir şekilde ‘Ağaçlar ne kadar güzel, öyle değil mi?' dedi. ‘Ancak eğer çok konuşuyorsam, lütfen beni uyarın. Eğer ihtiyacınız varsa susacağım.'

Matthew küçük kıza gülümsedi. ‘Sen konuşmaya devam et,' dedi. ‘Seni dinlemeye bayılıyorum.'

1. Bölüm A 1\. الجزء أ 1. abschnitt A 1. Τμήμα Α 1\. Part A 1. Sección A 1. la section A 1. Sezione A 1.セクションA 1. 섹션 A 1. Sectie A 1) Sekcja A 1. secção A 1. Раздел A 1. Avsnitt A 1. Bölüm A 1. розділ А 1. A部分 1. A部分

Cuthbert'ler İçin Kötü Bir Sürpriz مفاجأة سيئة لل Cuthberts Eine böse Überraschung für die Cuthberts A Bad Surprise for the Cuthberts Une mauvaise surprise pour les Cuthbert. カスバート夫妻には意表を突かれた。 Плохой сюрприз для Катбертов

Matthew Cuthbert kardeşi Marilla ile birlikte Kanada'daki Prens Edward Adasında bulunan çiftliklerinde yaşarlardı. عاش ماثيو كوثبرت مع شقيقه ماريلا في مزرعتهم في جزيرة الأمير إدوارد في كندا. Matthew Cuthbert lebte mit seinem Bruder Marilla auf ihrer Farm auf Prince Edward Island in Kanada. Matthew Cuthbert lived with his brother Marilla on their farm on Prince Edward Island in Canada. Matthew Cuthbert vivait avec sa sœur Marilla dans leur ferme sur l'Île-du-Prince-Édouard au Canada. マシュー・カスバートはカナダのプリンス・エドワード島の農場で妹のマリラと暮らしていた。 Мэтью Катберт жил со своим братом Мариллой на их ферме на острове Принца Эдуарда в Канаде. Matthew Cuthbert kardeşi Marilla ile birlikte Kanada'daki Prens Edward Adasında bulunan çiftliklerinde yaşarlardı. 马修卡斯伯特和他的兄弟玛丽拉住在加拿大爱德华王子岛的农场里。 Çiftlikleri, Green Gables, küçük bir köy olan Avonlea'nın hemen dışındaydı. كانت مزرعتهم ، Green Gables ، خارج قرية Avonlea الصغيرة. Ihre Farm, Green Gables, lag etwas außerhalb des kleinen Dorfes Avonlea. Their farm, Green Gables, was just outside the small village of Avonlea. Leur ferme, Green Gables, se trouve juste à l'extérieur du petit village d'Avonlea. Их ферма, Зеленые Мезонины, находилась недалеко от маленькой деревни Эйвонли. Çiftlikleri, Green Gables, küçük bir köy olan Avonlea'nın hemen dışındaydı. 他们的农场 Green Gables 就在 Avonlea 小村庄外。 Matthew yaklaşık altmış yaşındaydı ve uzun kahverengi sakalı vardı. كان ماثيو يبلغ من العمر ستين عامًا تقريبًا وله لحية بنية طويلة. Matthew war ungefähr sechzig Jahre alt und hatte einen langen braunen Bart. Matthew was about sixty years old and had a long brown beard. Matthew avait environ soixante ans et portait une longue barbe brune. Мэтью было около шестидесяти лет, у него была длинная коричневая борода. 马修大约六十岁,留着长长的棕色胡须。 Kız kardeşi ondan beş yaş küçüktü. كانت أخته أصغر منه بخمس سنوات. Seine Schwester war fünf Jahre jünger als er. His sister was five years younger than him. Sa sœur avait cinq ans de moins que lui. Его сестра была младше его на пять лет. 他的妹妹比他小五岁。 Her ikisi de uzun ve zayıftı, siyah saçları vardı. كانا كلاهما طويل ونحيف ، بشعر أسود. Beide waren groß und dünn, mit schwarzen Haaren. Both were tall and thin, with black hair. Tous deux étaient grands et minces, avec des cheveux noirs. Оба были высокими и худыми, с черными волосами. 两人都又高又瘦,一头黑发。 Avonlea'daki herkes Cuthbert'lerin çiftliklerinde canla başla çalışan huzurlu insanlar olduklarını biliyorlardı. عرف الجميع في أفونليا أن عائلة Cuthberts كانوا أناسًا مسالمين عملوا بجد في مزارعهم. Jeder in Avonlea wusste, dass die Cuthberts friedliche Menschen waren, die hart auf ihren Farmen arbeiteten. Everyone in Avonlea knew that the Cuthberts were peaceful people who worked hard on their farms. Tout le monde à Avonlea savait que les Cuthbert étaient des gens pacifiques qui travaillaient dur dans leur ferme. Все в Авонлее знали, что Катберты были мирными людьми, которые много работали на своей ферме. Alla i Avonlea visste att familjen Cuthbert var fredliga människor som arbetade hårt på sin gård. Avonlea 的每个人都知道 Cuthberts 一家是和平的人,他们在他们的农场辛勤工作。

Bir öğleden sonra, Matthew atı alarak arabasıyla birlikte istasyona sürdü. بعد ظهر أحد الأيام ، أخذ ماثيو الحصان وركوبه بسيارته إلى المحطة. Eines Nachmittags nahm Matthew das Pferd und ritt es mit seinem Auto zum Bahnhof. One afternoon, Matthew took the horse and rode it with his car to the station. Un après-midi, Matthew prend le cheval et se rend à la gare avec sa voiture. Однажды днем Мэтью взял лошадь и поехал на станцию со своей каретой. 一天下午,马修骑着马和他的车一起去车站。 İstasyon müdürüne beş buçuk trenin gelip gelmediğini sordu. سأل مدير المحطة عما إذا كان قطار الخمسة ونصف قد وصل. Er fragte den Bahnhofsvorsteher, ob der Fünfeinhalb-Zug angekommen sei. He asked the station manager if the five-and-a-half train had arrived. Il demande au chef de gare si le train de cinq heures et demie est arrivé. Он спросил начальника станции, прибыл ли поезд в половине пятого. 他问站长五点半的火车到没。

Müdür ‘Evet' diye yanıtladı. أجاب المدير "نعم". Der Manager antwortete: "Ja". “Yes,” the manager replied. Le directeur a répondu : "Oui". ‘Ayrıca sizi bekleyen bir yolcu var. هناك أيضًا راكب في انتظارك. Es wartet auch ein Passagier auf Sie. 'There's also a passenger waiting for you. Il y a aussi un passager qui vous attend. Вас также ожидает пассажир. “还有一位乘客在等你。 Küçük bir kız.' فتاة صغيرة.' Ein kleines Mädchen.' A little girl.' Une petite fille".

Matthew ‘Küçük bir kız mı?' diye sordu. ماثيو "فتاة صغيرة؟" طلبت. Matthew fragte: "Ein kleines Mädchen? Matthew 'A little girl?' asked. Matthew a demandé : "Une petite fille ? Ancak ben bir oğlan için buradayım! لكني هنا من أجل صبي! Aber ich bin wegen eines Jungen hier! But I'm here for a boy! Mais je suis là pour un garçon ! Но я здесь ради мальчика! 但我是来找男孩的! Çocuk yurdu bize kimsesiz çocuklardan bir tanesini yolluyor. دار الأيتام ترسل لنا أحد الأيتام. Das Waisenhaus schickt uns eines der Waisenkinder. The orphanage sends us one of the orphans. La maison des enfants nous envoie un de leurs orphelins. Детский дом присылает нам одного из своих сирот. 孤儿院给我们送来了一个孤儿。 Biz çocuğu evlatlık edineceğiz, ayrıca çiftlik işlerinde yardım edecek. سوف نتبنى الصبي ، كما أنه سيساعد في أعمال المزرعة. Wir werden den Jungen adoptieren, und er wird bei der Farmarbeit helfen. We will adopt the boy, he will also help with the farm work. Nous adopterons le garçon et il nous aidera à travailler à la ferme. Мы усыновим мальчика, и он будет помогать на ферме. 我们会收养这个男孩,他也会帮忙干农活。 ‘Belki yurtta hiç oğlan kalmamıştır, bunun sonucunda bir kız gönderdiler.' ‘İşte küçük kız burada." "ربما لم يكن هناك أولاد في المسكن ، لذلك أرسلوا فتاة نتيجة لذلك." "ها هي الفتاة الصغيرة." "Vielleicht gibt es keine Jungen mehr in der Herberge, also haben sie ein Mädchen geschickt." "Hier ist das kleine Mädchen." 'Maybe there were no boys left in the dorm, so they sent a girl as a result.' "Here's the little girl." "Peut-être qu'il n'y a plus de garçons dans l'auberge, alors ils ont envoyé une fille." "Voici la petite fille." "Может, в общежитии не осталось мальчиков, и они прислали девочку". "Вот девочка". “可能是宿舍里没有男生了,结果送了个女生来。” “小姑娘来了。”

Matthew çocukla konuşmak için çekinerek döndü. استدار ماثيو مترددًا في التحدث إلى الصبي. Matthew drehte sich zögernd zu dem Jungen um und sprach ihn an. Matthew turned hesitantly to speak to the boy. Matthew se tourne avec hésitation vers le garçon. Мэтью нерешительно повернулся, чтобы обратиться к мальчику. 马修犹豫地转身跟男孩说话。 Yaklaşık on bir yaşlarında, iki yandan örülmüş uzun kızıl saçlı bir kızdı. كانت فتاة في الحادية عشرة من عمرها تقريبًا ذات شعر أحمر طويل مضفر من الجانبين. Sie war etwa elf Jahre alt und hatte langes rotes Haar, das auf beiden Seiten geflochten war. She was a girl of about eleven with long red hair, braided on both sides. Elle avait environ onze ans et de longs cheveux roux tressés des deux côtés. Ей было около одиннадцати лет, длинные рыжие волосы были заплетены с обеих сторон. 她是一个十一岁左右的女孩,长长的红头发,两边编成辫子。 Yüzü küçük, beyaz ve inceydi, epey çili ve geniş gri-yeşil gözleri vardı. كان وجهه صغيرًا ، أبيض اللون ، نحيفًا ، به الكثير من النمش وعينان كبيرتان رمادية وخضراء. Sein Gesicht war klein, weiß und dünn, mit vielen Sommersprossen und großen graugrünen Augen. His face was small, white, and thin, with a lot of freckles and large grey-green eyes. Son visage était petit, blanc et fin, avec de nombreuses taches de rousseur et de grands yeux gris-vert. Его лицо было маленьким, белым и худым, с множеством веснушек и большими серо-зелеными глазами. 他的脸又小又白又瘦,有很多雀斑和一双灰绿色的大眼睛。 Eski bir kahverengi şapka takıyordu ve çok küçük gelen bir elbise giyiyordu. كانت ترتدي قبعة بنية قديمة وفستانًا صغيرًا جدًا. Sie trug einen alten braunen Hut und ein zu kleines Kleid. She was wearing an old brown hat and a dress that was too small. Elle portait un vieux chapeau marron et une robe trop petite. На ней была старая коричневая шляпа и слишком маленькое платье.

Kız duygusal olarak yüksek, neşeli bir sesle ‘Siz Green Gables'dan Bay Cuthbert misiniz?' diye sordu. قالت الفتاة بصوت عالٍ ومبهج: "هل أنت السيد كوثبيرت من جرين جابلز؟" طلبت. Sind Sie Herr Cuthbert von Green Gables?", fragte das Mädchen mit gefühlvoll lauter, fröhlicher Stimme. “Are you Mr. Cuthbert of Green Gables?” the girl said in an emotionally loud, cheerful voice. he asked. La jeune fille demande d'une voix forte et joyeuse, sous le coup de l'émotion : "Êtes-vous M. Cuthbert de Green Gables ? Вы мистер Катберт из Грин Гейблс?" - спросила девочка громким, веселым голосом. ‘Sizin yanınıza gelip birlikte yaşamaktan, size ait olmaktan çok mutluyum. يسعدني أن آتي وأعيش معك وانتمي إليك. Ich bin sehr glücklich, bei dir zu leben und zu dir zu gehören. 'I am very happy to come and live with you and belong to you. Je suis très heureuse de venir vivre avec vous, de vous appartenir. Я очень счастлива жить с вами, принадлежать вам. Daha önce kimseye ait olmamıştım. لم أنتمي إلى أي شخص من قبل. Ich habe noch nie zu jemandem gehört. I've never belonged to anyone before. Je n'ai jamais appartenu à personne auparavant. Я никогда раньше никому не принадлежал. Yurttaki insanlar kocaman kalpli, ancak o tarz bir yerde yaşamak heyecanlı değil, öyle değil mi?' الناس في المسكن لديهم قلوب كبيرة ، لكن العيش في هذا النوع من المكان ليس مثيرًا ، أليس كذلك؟ " Die Leute im Wohnheim haben ein großes Herz, aber es ist nicht gerade aufregend, an einem solchen Ort zu leben, oder?' People at the dorm have big hearts, but living in that kind of place isn't exciting, is it?' Les gens du dortoir ont un grand cœur, mais ce n'est pas très excitant de vivre dans un endroit comme celui-là, n'est-ce pas ? У людей в общежитии большие сердца, но жить в таком месте неинтересно, правда?

Matthew çocuk için üzüldü. شعر ماثيو بالأسف على الصبي. Matthew hatte Mitleid mit dem Kind. Matthew felt sorry for the boy. Matthew est désolé pour le garçon. Мэтью стало жаль мальчика. Bir hata olduğunu çocuğa nasıl söyleyebilirdi? كيف يمكن أن تخبر الصبي أنه كان خطأ؟ Wie konnte er dem Kind sagen, dass es ein Irrtum war? How could she tell the boy it was a mistake? Comment pourrait-il lui dire que c'était une erreur ? Как он мог сказать мальчику, что это была ошибка? Ancak, onu da orada öylece bırakamazdı. ومع ذلك ، لم يستطع تركها هناك. Aber er konnte sie nicht einfach dort lassen. However, he couldn't just leave it there. Mais il ne pouvait pas la laisser là. Но он не мог просто оставить ее там. Matthew onu eve götürmeye karar Verdi. قرر ماثيو أخذها إلى المنزل. Matthew beschloss, sie nach Hause zu bringen. Matthew decided to take her home. Matthew a décidé de la ramener chez elle. Мэтью решил отвезти ее домой. Marilla yapılan hatayı kıza açıklayabilirdi. يمكن أن تشرح ماريلا الخطأ للفتاة. Marilla hätte dem Mädchen den Fehler erklären können. Marilla could explain the mistake to the girl. Marilla aurait pu expliquer l'erreur à la jeune fille. Марилла могла бы объяснить девочке ее ошибку.

Eve yaptıkları yolculuktan keyif aldığı için şaşkındı. كانت متفاجئة لأنها استمتعت برحلتهم إلى المنزل. Er war überrascht, dass er die Heimreise genoss. She was surprised as she enjoyed their trip home. Il a été surpris de constater qu'il avait apprécié leur voyage de retour. Он был удивлен, что ему понравилось их путешествие домой. Adam sessiz, utangaç biriydi ve konuşmayı sevmezdi. كان الرجل هادئًا وخجولًا ولا يحب الكلام. Er war still, schüchtern und redete nicht gerne. The man was quiet, shy, and did not like to talk. Il était calme, timide et n'aimait pas parler. Он был тихим, застенчивым и не любил говорить. Ancak, bugün yalnızca dinlemek zorunda kalmıştı, çünkü küçük kız durmaksızın konuşmuştu. ومع ذلك ، كان عليه اليوم أن يستمع فقط ، لأن الفتاة الصغيرة كانت تتحدث بلا توقف. Heute musste er jedoch nur zuhören, denn das kleine Mädchen redete ununterbrochen. However, today he had only to listen, because the little girl had been talking non-stop. Aujourd'hui, il n'a eu qu'à écouter, car la petite fille n'a pas cessé de parler. Сегодня, однако, ему пришлось только слушать, потому что девочка говорила без умолку. Yolda giderken, ona kendisi hakkında anlatabileceği her şeyi anlattı. في الطريق ، أخبرها بكل ما في وسعه عن نفسه. Auf dem Weg dorthin erzählte er ihr alles, was er über sich wusste. On the way, he told her everything he could about himself. En chemin, il lui a raconté tout ce qu'il pouvait savoir sur lui. По дороге он рассказал ей о себе все, что мог.

‘Bebekken, babam ve annem öldü, ben de yiyeceğimi çıkarmak için son üç yıl boyunca çalışmak zorundaydım. عندما كنت طفلة ، توفي والدي وأمي ، لذلك اضطررت للعمل طوال السنوات الثلاث الماضية للحصول على طعامي. Als ich ein Baby war, starben mein Vater und meine Mutter, so dass ich die letzten drei Jahre arbeiten musste, um etwas zu essen zu bekommen. 'When I was a baby, my father and mother died, so I had to work for the past three years to get my food. Lorsque j'étais bébé, mon père et ma mère sont morts. J'ai donc dû travailler pendant les trois dernières années pour trouver de quoi manger. Когда я был маленьким, мои отец и мать умерли, и последние три года мне приходилось работать, чтобы добывать еду. Üç farklı aileyle yaşadım ve onların çocuklarına baktım. عشت مع ثلاث عائلات مختلفة وأعتني بأطفالهم. Ich habe bei drei verschiedenen Familien gelebt und auf ihre Kinder aufgepasst. I lived with three different families and looked after their children. J'ai vécu dans trois familles différentes et je me suis occupée de leurs enfants. Я жила в трех разных семьях и присматривала за их детьми. Bu nedenle, her zaman parasızdım ve hiç güzel kıyafetim yoktu! لذلك ، كنت دائمًا مفلسة وليس لدي ملابس جميلة! Deshalb war ich immer pleite und hatte keine schönen Kleider! Therefore, I was always broke and had no beautiful clothes! Par conséquent, j'étais toujours fauchée et je n'avais pas de beaux vêtements ! Поэтому я всегда была на мели и не имела красивой одежды! Ama en güzel mavi elbiseyi giydiğimi, üzerinde çiçekler olan büyük bir şapka taktığımı ve mavi ayakkabılar giydiğimi hayal ederim, sonra ise çok mutlu olurum! لكني أحلم أن أرتدي أجمل فستان أزرق ، أرتدي قبعة كبيرة مزينة بالورود وحذاء أزرق ، وبعد ذلك أنا سعيد للغاية! Aber ich stelle mir vor, ich trage das schönste blaue Kleid, einen großen Hut mit Blumen darauf und blaue Schuhe, und dann bin ich sehr glücklich! But I dream that I am wearing the most beautiful blue dress, wearing a big hat with flowers and blue shoes, and then I am so happy! Mais je m'imagine portant la plus belle robe bleue, un grand chapeau avec des fleurs et des chaussures bleues, et alors je suis très heureuse ! Но я представляю себя в самом красивом голубом платье, большой шляпе с цветами и голубых туфлях, и тогда я очень счастлива! Siz herhangi bir şey hakkında hiç hayal kurar misiniz?' هل تخيلت يومًا أي شيء؟ Hast du jemals Fantasien über etwas?' Do you ever fantasize about anything?' Vous arrive-t-il de fantasmer sur quelque chose ? Вы когда-нибудь фантазируете о чем-нибудь?

Matthew ‘Ee, ben… ben… çok sıklıkla değil,' dedi. Äh, ich... ich... ich... nicht sehr oft", sagte Matthew. 'Well, I … I … not very often,' said Matthew. Euh, je... je... je... pas très souvent", a dit Matthew. Я... я... я... не очень часто, - сказал Мэтью.

O anda yolun kenarında çok eski elma ağaçlarının yanından geçmekteydiler. في تلك اللحظة كانوا يمرون ببعض أشجار التفاح القديمة على جانب الطريق. In diesem Moment fuhren sie an sehr alten Apfelbäumen am Straßenrand vorbei. At that moment they were passing some very old apple trees on the side of the road. À ce moment-là, ils passent devant de très vieux pommiers sur le bord de la route. В этот момент они проезжали мимо очень старых яблонь на обочине дороги. Ağaçlar güzel kokulu, bembeyaz çiçeklerle doluydu. كانت الأشجار مليئة بالزهور البيضاء العطرة. Die Bäume waren voller duftender, weißer Blüten. The trees were full of fragrant, white flowers. Les arbres étaient pleins de fleurs blanches et odorantes. Деревья были усыпаны благоухающими белыми цветами. Küçük kız onlara baktı. نظرت إليهم الفتاة الصغيرة. Das kleine Mädchen sah sie an. The little girl looked at them. La petite fille les regarde. Маленькая девочка посмотрела на них.

Kız mutlu bir şekilde ‘Ağaçlar ne kadar güzel, öyle değil mi?' dedi. قالت الفتاة بسعادة ، "الأشجار جميلة ، أليس كذلك؟" قال. Das Mädchen sagte fröhlich: "Sind Bäume nicht schön? The girl happily said, 'The trees are beautiful, aren't they?' said. La jeune fille dit joyeusement : "Les arbres ne sont-ils pas beaux ? Девочка радостно сказала: "Разве деревья не прекрасны? ‘Ancak eğer çok konuşuyorsam, lütfen beni uyarın. لكن إذا تحدثت كثيرًا ، من فضلك حذرني. Aber wenn ich zu viel rede, warnen Sie mich bitte. 'But if I talk too much, please warn me. Mais si je parle trop, avertissez-moi. Но если я буду говорить слишком много, пожалуйста, предупредите меня. Eğer ihtiyacınız varsa susacağım.' إذا احتجتني ، سأكون صامتًا. Ich halte die Klappe, wenn Sie mich brauchen.' If you need me, I will be silent.' Я замолчу, если вам нужно".

Matthew küçük kıza gülümsedi. ابتسم ماثيو للفتاة الصغيرة. Matthew lächelte das kleine Mädchen an. Matthew smiled at the little girl. Matthew sourit à la petite fille. Мэтью улыбнулся девочке. ‘Sen konuşmaya devam et,' dedi. قال: ـ أنت تواصل الحديث. Du redest weiter", sagte er. 'You keep talking,' he said. Vous n'arrêtez pas de parler", a-t-il dit. Ты продолжаешь говорить, - сказал он. ‘Seni dinlemeye bayılıyorum.' "أنا أحب الاستماع إليك". Ich höre dir gerne zu. 'I love listening to you.' J'aime vous écouter. Мне нравится слушать тебя.