Das mit uns
bu|ile|bizi
That with us
Que con nosotros
Bizimle ilgili
Ich bin hier, um dich zu sehn,
ben|varım|burada|-mek için|seni|-e|görmek
I'm here to see you
Seni görmek için buradayım,
Um deine Welt auf links zu drehen.
-mek için|senin|dünya|üzerine|ters|-e|çevirmek
To turn your world inside out.
Dünyanı tersine çevirmek için.
Du fragst mich: „Wie soll das gehen?“
sen|soruyorsun|bana|nasıl|olmalı|bu|gitmek
You ask me: "How is that supposed to work?"
Bana soruyorsun: "Bu nasıl olacak?"
Ich hab da, was mach's dir bequem.
ben|sahipim|orada|ne|yapıyorsun|sana|rahat
I have what makes you comfortable.
Orada, senin için rahat bir şeyim var.
Du sitzt hier, bist angespannt.
sen|oturuyorsun|burada|sin|gergin
Burada oturuyorsun, gerginsin.
In dir still nichts regt dich an.
içinde|sana|sessiz|hiçbir şey|harekete geçiriyor|seni|üzerine
In you still nothing stimulates you.
İçinde sessizce hiçbir şey seni harekete geçirmiyor.
Ich zeig dir, was ich geben kann.
ben|gösteriyorum|sana|ne|ben|verebileceğim|yapabilirim
I'll show you what I can give.
Sana ne verebileceğimi göstereceğim.
Das führt dich an Neues heran.
bu|götürüyor|seni|-e|yenilikler|yaklaştırıyor
That introduces you to new things.
Bu seni yeniliklere yaklaştırır.
Refrain:
nakarat
Nakarat:
Das mit uns, das mit uns, das mit uns
bu|ile|bize|bu|ile|bize|bu|ile|bize
This with us, this with us, this with us
Bizimle, bizimle, bizimle
Wird inspirierend sein,
olacak|ilham verici|olmak
will be inspiring
İlham verici olacak,
Wird bereichernd sein,
olacak|zenginleştirici|olmak
will be enriching
Zenginleştirici olacak,
Wird außergewöhnlich sein,
olacak|olağanüstü|olmak
Sıradışı olacak,
Wird unanständig sein.
olacak|edebe aykırı|olmak
Ahlaka aykırı olacak.
Du bist hier, hast dich entspannt.
sen|sin|burada|sahip oldun|kendini|rahatlamış
You are here, relaxed.
Buradasın, rahatladın.
Ich gebe dir so viel ich kann.
ben|veriyorum|sana|kadar|çok|ben|yapabiliyorum
I'll give you as much as I can
Sana elimden geldiğince veriyorum.
Dein Blick sagt: „Du nimmst das an".
senin|bakış|söylüyor|sen|alıyorsun|bunu|kabul ediyorsun
Your look says: "You accept that".
Bakışın diyor ki: "Bunu kabul ediyorsun".
Hast für dich die Wirkung erkannt?
var mı|için|kendin|etkisini|etki|fark ettin
Did you see the effect?
Kendin için etkisini fark ettin mi?
Wir sind hier tief und tolerant.
biz|varız|burada|derin|ve|hoşgörülü
We are deep and tolerant here.
Burada derin ve hoşgörülüyüz.
Das hat viel vor allem Substanz.
bu|sahip|çok|ön|özellikle|madde
It has a lot of substance.
Bu, özellikle çok fazla maddeye sahip.
Ich hab dich überzeugt, was das kann,
ben|sahip oldum|seni|ikna ettim|ne|bu|yapabilir
I convinced you what that can do
Seni bunun ne yapabileceği konusunda ikna ettim,
Das, was ich mein, wird Vergnügen genannt.
bu|ne|ben|kastettiğim|olur|zevk|denir
What I mean is called pleasure.
Benim kastettiğim şey, zevk olarak adlandırılır.
ai_request(all=12 err=0.00%) translation(all=23 err=0.00%) cwt(all=130 err=0.00%)
tr:B7ebVoGS
openai.2025-02-07
PAR_TRANS:gpt-4o-mini=2.7 PAR_CWT:B7ebVoGS=2.41