×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Barış Özcan 2020, Denizler altında 468 kablo, internetin %99’u

Denizler altında 468 kablo, internetin %99’u

İnternet deyince genelde “bulut”lar akla gelir. Birisine e-posta göndermek için internet tabanlı “bulut bilişim hizmetleri”ni kullanırız. Ya da bir web sitemiz varsa bunu evimizdeki bilgisayarda değil de bu hizmeti veren uzak bir sunucuda barındırırız. İşte o uzaktaki sunucunun yeri bizim bulunduğumuz yer olmadığı için soyut bir kavram olan “bulut”tadır deriz. İşin ironik tarafıysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. Şu anda izlemekte olduğunuz bu video da dahil olmak üzere 2020 yılı başı itibariyle internetteki tüm uluslararası iletişimin %99'u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Hepsi bu! 468 tane kablo. Tabi bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir.

Nitekim 2018'de böyle bir olay oldu. Fransa'dan başlayıp ta Güney Afrika'ya kadar ulaşan yaklaşık 17.000 km uzunluğunda bir kablo var. Bu kablo Avrupa ve Afrika'nın batı sahillerindeki 22 ülkeyi birbirine ve internete bağlıyor. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi sağolsun kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesilmiş. Adamlar “internet trollüğü” kavramına yeni bir bakış açısı kazandırmışlar resmen!

Kablolarla ilgili tek problemli olay bu değil. Nasıl olsun ki? Toplamda 1.2 milyon km uzunluğundaki kablolardan bahsediyoruz. Her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. 2007'de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong'u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar. Adamlar “internet korsanlığı” kavramına yeni bir bakış açısı kazandırmışlar resmen!

Bir de köpekbalıkları acıkınca internet kablosunun tadına bakmak isteyebiliyor. Bu görüntüler başka bir olaya ait ama köpekbalıklarının kabloları yemek isteyebileceği ilk kez Kanarya Adaları açıklarında keşfedildi. Denizler altındaki iletişim ağlarını inceleyen şu kitaba göre 1985'te o bölgede kablo döşeyen mühendisler bir süre sonra sinyal güçlendiriciye giden elektrik kablosunda bir kısa devre olduğunu fark ettiler. Bunun nasıl suyla temas ettiğini anlamak için inceleme yaptıklarında kablonun üstünde köpek balığı dişi bularak şaşkına döndüler. Karalardaki kablolara sincap gibi kemirgenlerin dadandığı biliniyordu ama köpekbalıklarının kablolarla bir alıp veremediği yoktu. Deniz biyologları daha da şaşkına döndü, çünkü o güne kadar köpekbalıklarının suyun 1 km derinliğine inebileceği bilinmiyordu. Biyologların su tanklarında yaptıkları testler sonucunda kabloların değil, içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıktı. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar.

İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor.

Peki çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için ne yapılabilir? Bakın çok hızlı diyorum. Elektrikten daha hızlı giden şey nedir? Işık tabiki. Verileri ışık hızında taşıyabilmek için onları ışıkla taşımak gerekiyor ve bunun için de fiberoptik kablolar kullanılıyor. Evlerde özellikle müzik sistemlerini bağlamak için bu tür kablolar olabiliyor. Eğer sizde de varsa bir ucunu bağlayıp diğer ucundan gelen kırmızı lazer ışığı görebilirsiniz. Çünkü bu kabloların içinde bildiğiniz cam var. O camın içine ışığı belli bir açıyla gönderince yansıyarak ilerliyor. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. Yüzlerce terabitlik bilgi. Bir başka deyişle şu anda izlemekte olduğunuz bu video gibi milyonlarca video aynı anda iletilebiliyor. Üstelik bu optik fiberlerin kalınlığı insan saç teli kadar. Tabi bunları çıplak haliyle okyanusun altına döşeyemezsiniz, bırakın köpekbalıklarını hamsiler bile bunları afiyetle yer. (Tabi siz şimdi diyeceksiniz ki okyanusta hamsi yaşar mı? Yaşar tabi Avustralya hamsisi var, Büyük Okyanus'ta yaşayan, Arjantin hamsisi var Atlas okyanusunda). Neyse, işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor.

Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Çok büyük makaralara. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor.

Her gün kullandığımız internet için böylesine zahmetli işlerin yapıldığını öğrenmek insanı gerçekten şaşırtıyor. Bu çalışmalar sayesinde videonun başında verdiğim köpekbalığı örneğinde olduğu gibi yeni keşifler de yapılabiliyor. Birazdan bu sayede yapılan çok önemli bir coğrafi keşiften söz edeceğim. Peki tüm bu zahmetlere, bu maliyetlere niye katlanılıyor? Çünkü internette var olmak büyük şirketlerden küçük kişisel girişimcilere kadar herkese avantajlar sağlıyor.

—–

Eğer siz de bir girişimci ya da küçük işletme sahibiyseniz bu videonun sponsorunun düzenlediği ücretsiz eğitime katılmak isteyebilirsiniz. Dünyanın dört bir yanındaki girişimcilerin online dünyada başarılı olması için gerekli araç ve yardımı sunan GoDaddy, Habitat Derneği iş birliğiyle Türkiye'nin 13 ilinde “Dijital Ben” adı verilen eğitimler düzenliyor. 1 gün süren bu eğitimler, online varlığın tanımıyla başlıyor ve profesyonel e-posta adresinin önemi, bir web sitesini planlama, kurma ve güvenliğini sağlama gibi konulara odaklanıyor. Eğitimde ayrıca “GoDaddy Hazır Web Sitesi” ile web sitesi kurmak üzerine yapılan bir uygulamayla katılımcılar kendi sitelerini oluşturabiliyor. Türkiye'nin dijital dönüşümüne katkı sağlayan bu ücretsiz ve Türkçe eğitimlere katılmak istiyorsanız videonun altındaki linke tıklayarak kayıt yaptırabilirsiniz.

—–

İnternetin %99'unu taşıyan bu kablo ağında bir şey dikkatinizi çekti mi? Haritada bu kabloların en yoğun olduğu yerlerden biri Atlantik Okyanusu. Peki o okyanusun tabanında ne var? Kuzey Kutbu'ndan başlayıp Güney yarımküredeki Bouvet Adası'na kadar uzanan sıradağlar. Evet Atlas Okyanusu'nun ortasında suyun altında tüm taban boyunca uzanan dağlar var. Hatta bunların bazılarının yüksek bölümleri yer yer su yüzeyine çıkarak okyanusta adalar oluşturuyor. İzlanda bu adalardan biri.

Bütün bu coğrafi bilgileri şimdilerde gayet iyi biliyoruz. Hatta okyanusun altına kablo döşerken bu bilgileri kullanarak ne kadar kabloya ihtiyaç duyulacağı ve bunların farklı yüksekliklerdeki deniz altı dağlarının üzerinden nasıl geçirileceği hep bunlara göre hesaplanıyor. Bunları biliyoruz çünkü okyanusun altında uzanan bu sıradağlar 1872 yılında yine bir transatlantik kablo döşeme girişimi sırasında keşfedildi. Ta o zamanlar bile bu çok zorlu iş yapılabiliyormuş.

Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişiyi mutlaka duymuşsunuzdur. Samuel Morse. Hani telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. İlk kez 1842'de New York'da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa'yla Amerika kıtalarını birleştirmiş. 1858'de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika'ya ulaşmış. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Örneğin 2018'de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor.

Ama şunu da unutmamak lazım. O ilk kablo döşenmeden önce herhangi bir bilginin Avrupa'dan Amerika'ya ulaşması rüzgarların ve gemilerin hızına bağlı olarak bir ay sürüyordu. O mesaja cevap vermek için bir ay daha. 163 yıl önce insanlar en fazla bu hızda haberleşebiliyordu. İnsanlığın iletişimi hızlandırma çabaları, sadece iki insan ömrü süresinde suların altına milyonlarca kilometre uzunluğunda kablolar döşetti, o kablolar döşenirken okyanusların altında dünyanın yarısını saracak uzunlukta sıradağlar keşfedildi, denizin binlerce metre derinliklerindeki yaşam hakkında bilgi sahibi olundu ve nihayet telgraf kabloları fiberoptik internet kablolarına dönüştü.

Sırada ne var? İnterneti dünya yörüngesindeki uydulara taşımak mı? Eğer bu uyduların hızı bir gün kabloların hızını geçerse işte o gün gerçek anlamda bulutlardaki internetten bahsedebileceğiz. O zamana kadar aklınızda olsun. Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz buna benzer videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor.

Denizler altında 468 kablo, internetin %99’u 468 Kabel unter dem Meer, 99 Prozent des Internets 468 καλώδια κάτω από τη θάλασσα, το 99% του διαδικτύου 468 cables under the sea, 99% of the internet 468 cabos no fundo do mar, 99 por cento da Internet 468 кабелей под водой, 99 процентов интернета 468 kablar under havet, 99 procent av internet

İnternet deyince genelde “bulut”lar akla gelir. Birisine e-posta göndermek için internet tabanlı “bulut bilişim hizmetleri”ni kullanırız. Wir nutzen internetbasierte "Cloud-Computing-Dienste", um E-Mails an jemanden zu senden. We use internet-based "cloud computing services" to send an email to someone. Ya da bir web sitemiz varsa bunu evimizdeki bilgisayarda değil de bu hizmeti veren uzak bir sunucuda barındırırız. Oder wenn wir eine Website haben, hosten wir sie auf einem Remote-Server, der diesen Dienst anbietet, und nicht auf unserem Heimcomputer. Or, if we have a website, we host it not on our home computer but on a remote server that provides this service. İşte o uzaktaki sunucunun yeri bizim bulunduğumuz yer olmadığı için soyut bir kavram olan “bulut”tadır deriz. Da der Standort dieses entfernten Servers nicht dort ist, wo wir uns befinden, sagen wir, dass er sich in der "Cloud" befindet, was ein abstrakter Begriff ist. İşin ironik tarafıysa şu: bir e-posta gönderdiğimizde ya da bir web sitesine girdiğimizde diğerleriyle aramızdaki iletişim yukarılarda değil aşağılarda gerçekleşir. Die Ironie besteht darin, dass die Kommunikation zwischen uns und anderen, wenn wir eine E-Mail senden oder eine Website aufrufen, unten und nicht oben stattfindet. Şu anda izlemekte olduğunuz bu video da dahil olmak üzere 2020 yılı başı itibariyle internetteki tüm uluslararası iletişimin %99'u denizlerin altına döşenmiş 468 tane kablo hattıyla sağlanıyor. Ab Anfang 2020, einschließlich dieses Videos, das Sie sich gerade ansehen, werden 99 % der internationalen Internetkommunikation über 468 unter dem Meer verlegte Kabelleitungen abgewickelt. Including this video you are watching right now, as of the beginning of 2020, 99% of all international communication on the internet is provided by 468 cable lines laid under the sea. Hepsi bu! 468 tane kablo. Tabi bunların bazılarının uzunlukları sadece 131 kilometre, bazılarının uzunluklarıysa 20.000 km. Of course, some of them are only 131 kilometers long, and some are 20,000 kilometers long. Yine de o kablolardan birini kesseniz koskoca bir kıtanın interneti gidebilir. However, if you cut one of those cables, the internet of a whole continent can go.

Nitekim 2018'de böyle bir olay oldu. Fransa'dan başlayıp ta Güney Afrika'ya kadar ulaşan yaklaşık 17.000 km uzunluğunda bir kablo var. Bu kablo Avrupa ve Afrika'nın batı sahillerindeki 22 ülkeyi birbirine ve internete bağlıyor. Dieses Kabel verbindet 22 Länder an der Westküste Europas und Afrikas miteinander und mit dem Internet. This cable connects 22 countries on the west coast of Europe and Africa to each other and to the internet. Trol avcılığı yapan bir balıkçı teknesi sağolsun kabloyu yanlışlıkla koparınca 10 ülkenin interneti kesilmiş. Dank eines Fischtrawlers wurde das Internet in 10 Ländern unterbrochen, als er versehentlich das Kabel durchtrennte. Adamlar “internet trollüğü” kavramına yeni bir bakış açısı kazandırmışlar resmen! Sie haben dem Konzept des "Internet-Trollings" eine neue Perspektive gegeben! The guys have officially given a new perspective to the concept of "internet trolling"!

Kablolarla ilgili tek problemli olay bu değil. Dies ist nicht das einzige Problem mit den Kabeln. That's not the only problem with cables. Nasıl olsun ki? How could it be? Toplamda 1.2 milyon km uzunluğundaki kablolardan bahsediyoruz. We are talking about 1.2 million km of cables in total. Her yıl 200 civarında irili ufaklı problemle karşılaşılıyor. Jedes Jahr treten etwa 200 große und kleine Probleme auf. Every year, around 200 large and small problems are encountered. Bazen kablonun üstüne gemiler yanlışlıkla demir atıyor, bazen de depremler ya da su altı volkan patlamaları nedeniyle bu kablolar hasar görebiliyor. Manchmal ankern Schiffe versehentlich auf dem Kabel, und manchmal können diese Kabel durch Erdbeben oder Unterwasser-Vulkanausbrüche beschädigt werden. 2007'de deniz korsanları Tayland, Vietnam ve Hong Kong'u bağlayan bir kablonun 11 kilometrelik kısmını çalıp 100 tonluk hurda olarak satmışlar. Im Jahr 2007 stahlen Piraten 11 Kilometer eines Verbindungskabels zwischen Thailand, Vietnam und Hongkong und verkauften 100 Tonnen Schrott. In 2007, sea pirates stole 11 kilometers of a cable connecting Thailand, Vietnam and Hong Kong and sold it as scrap for 100 tons. Adamlar “internet korsanlığı” kavramına yeni bir bakış açısı kazandırmışlar resmen! The guys have officially brought a new perspective to the concept of "internet piracy"!

Bir de köpekbalıkları acıkınca internet kablosunun tadına bakmak isteyebiliyor. And when sharks get hungry, they may want to taste the internet cable. Bu görüntüler başka bir olaya ait ama köpekbalıklarının kabloları yemek isteyebileceği ilk kez Kanarya Adaları açıklarında keşfedildi. Diese Bilder stammen von einem anderen Vorfall, aber das erste Mal, dass entdeckt wurde, dass Haie Kabel fressen wollen, war vor den Kanarischen Inseln. These images are from another event but were first discovered off the Canary Islands, where sharks might want to eat the cables. Denizler altındaki iletişim ağlarını inceleyen şu kitaba göre 1985'te o bölgede kablo döşeyen mühendisler bir süre sonra sinyal güçlendiriciye giden elektrik kablosunda bir kısa devre olduğunu fark ettiler. According to this book examining communication networks under the sea, engineers laying cables in that area in 1985 soon noticed that there was a short circuit in the electrical cable going to the signal booster. Bunun nasıl suyla temas ettiğini anlamak için inceleme yaptıklarında kablonun üstünde köpek balığı dişi bularak şaşkına döndüler. Als sie untersuchten, wie es mit dem Wasser in Berührung kam, waren sie überrascht, einen Haifischzahn auf dem Kabel zu finden. When they examined it to understand how it came into contact with water, they were surprised to find shark teeth on the cable. Karalardaki kablolara sincap gibi kemirgenlerin dadandığı biliniyordu ama köpekbalıklarının kablolarla bir alıp veremediği yoktu. Nagetiere wie Eichhörnchen sind dafür bekannt, dass sie Kabel an Land befallen, aber Haie haben nichts gegen Kabel. Rodents such as squirrels were known to haunt the cables on land, but the sharks had nothing to do with the cables. Deniz biyologları daha da şaşkına döndü, çünkü o güne kadar köpekbalıklarının suyun 1 km derinliğine inebileceği bilinmiyordu. Meeresbiologen waren noch mehr erstaunt, denn bis dahin war nicht bekannt, dass Haie bis zu 1 km tief tauchen können. Marine biologists were even more baffled, as until then it was unknown that sharks could go 1km deep in water. Biyologların su tanklarında yaptıkları testler sonucunda kabloların değil, içinden geçen akım nedeniyle oluşan elektrik alanının onları çektiği, kendi avlarını bulma konusunda bu tür alanlardan etkilendikleri ortaya çıktı. Kablocular da bu alanı yok edebilmek ve kablolarını koruyabilmek için yalıtım malzemelerini tekrar gözden geçirmek zorunda kaldılar. Die Kabelbetreiber mussten ihre Isoliermaterialien neu überdenken, um diesen Bereich zu zerstören und ihre Kabel zu schützen. Cable manufacturers also had to reconsider their insulation materials to be able to destroy this area and protect their cables.

İnternet kablosu deyince bizim aklımıza evlerimizde kullandığımız en fazla bir parmak kalınlığındaki kablolar geliyor. Wenn wir von Internetkabeln sprechen, denken wir an die Kabel, die wir zu Hause benutzen und die höchstens einen Finger dick sind. Bu bir ethernet kablosu. Veriyi elektrikle iletiyor. Es überträgt die Daten elektrisch. It transmits data electrically. Ucuz bir yöntem ama bu tür kablolarda sinyal kaybı çok olduğu için uzun mesafelerde tercih edilmiyor. Es ist eine billige Methode, die aber für lange Strecken nicht geeignet ist, da es bei solchen Kabeln zu großen Signalverlusten kommt. Bir de kablosuz internet var. Bu yöntemde veriler radyo dalgalarıyla iletiliyor. Bei diesem Verfahren werden die Daten über Funkwellen übertragen.

Peki çok büyük miktarda veriyi, binlerce kilometre boyunca sinyal kaybı yaşamadan ve en önemlisi çok hızlı göndermek için ne yapılabilir? So what can be done to send huge amounts of data without losing signal for thousands of kilometers and most importantly very quickly? Bakın çok hızlı diyorum. Elektrikten daha hızlı giden şey nedir? Işık tabiki. Licht, natürlich. Verileri ışık hızında taşıyabilmek için onları ışıkla taşımak gerekiyor ve bunun için de fiberoptik kablolar kullanılıyor. Um Daten mit Lichtgeschwindigkeit zu transportieren, muss man sie mit Licht transportieren, und dafür werden Glasfaserkabel verwendet. Evlerde özellikle müzik sistemlerini bağlamak için bu tür kablolar olabiliyor. In vielen Häusern gibt es solche Kabel, insbesondere für den Anschluss von Musikanlagen. Eğer sizde de varsa bir ucunu bağlayıp diğer ucundan gelen kırmızı lazer ışığı görebilirsiniz. Wenn Sie einen haben, können Sie ein Ende anschließen und das rote Laserlicht am anderen Ende sehen. If you have one, you can connect one end and see the red laser light coming from the other end. Çünkü bu kabloların içinde bildiğiniz cam var. Denn in diesen Kabeln ist Glas enthalten. Because inside these cables there is glass you know. O camın içine ışığı belli bir açıyla gönderince yansıyarak ilerliyor. Wenn man das Licht in einem bestimmten Winkel in das Glas schickt, wird es reflektiert und wandert weiter. Aynı kablonun içine farklı açılarda ışık göndererek aynı anda farklı veriler taşınabiliyor. By sending light at different angles into the same cable, different data can be carried at the same time. Yüzlerce terabitlik bilgi. Hunderte von Terabits an Informationen. Bir başka deyişle şu anda izlemekte olduğunuz bu video gibi milyonlarca video aynı anda iletilebiliyor. Mit anderen Worten: Millionen von Videos wie das, das Sie sich gerade ansehen, können gleichzeitig übertragen werden. Üstelik bu optik fiberlerin kalınlığı insan saç teli kadar. Außerdem ist die Dicke dieser optischen Fasern so groß wie ein menschliches Haar. Tabi bunları çıplak haliyle okyanusun altına döşeyemezsiniz, bırakın köpekbalıklarını hamsiler bile bunları afiyetle yer. Natürlich kann man sie nicht nackt ins Meer legen, geschweige denn, dass Haie sie fressen würden, selbst Sardellen würden sie fressen. (Tabi siz şimdi diyeceksiniz ki okyanusta hamsi yaşar mı? (Natürlich werden Sie jetzt sagen: Können Sardellen im Ozean leben? (Of course, you will say now, do anchovies live in the ocean? Yaşar tabi Avustralya hamsisi var, Büyük Okyanus'ta yaşayan, Arjantin hamsisi var Atlas okyanusunda). Natürlich gibt es australische Sardellen, die im Pazifik leben, und argentinische Sardellen, die im Atlantik leben). Neyse, işte bu saç teli inceliğindeki kabloların başına bir şey gelmesin diye etrafı jel, plastik, çelik, bakır, polikarbonat, aluminyum, polietilen gibi farklı malzemelerden oluşan 7 ayrı katmanla sarmalanıyor. Damit den hauchdünnen Kabeln nichts passiert, sind sie von 7 Schichten aus verschiedenen Materialien wie Gel, Kunststoff, Stahl, Kupfer, Polycarbonat, Aluminium und Polyethylen umgeben.

Kablolar bu şekilde üretildikten sonra çok uzun oldukları için büyük makaralara sarılıyor. Nachdem die Kabel auf diese Weise hergestellt wurden, werden sie auf große Spulen aufgewickelt, da sie sehr lang sind. After the cables are produced in this way, they are wound on large reels because they are so long. Çok büyük makaralara. Bu makaralar da yaklaşık bir ayda onları denizlerin altına döşeyecek olan gemilere yükleniyor. Diese Rollen werden auf die Schiffe verladen, die sie in etwa einem Monat ins Meer versenken werden. These reels are loaded onto ships that will lay them under the sea in about a month. Çünkü bunlar gerçekten de okyanus tabanına indiriliyor. Because they are indeed being lowered to the ocean floor. Eğer taban yumuşaksa kablo bazı noktalarda binlerce metre suyun altındaki zemine gömülüyor. Wenn der Boden weich ist, liegt das Kabel an manchen Stellen Tausende von Metern unter Wasser begraben. If the base is soft, the cable will sink into the ground thousands of meters underwater at some points. Eğer taban sertse dibe bırakılıyor. Wenn der Boden hart ist, wird er auf dem Boden belassen. If the base is hard, it is left on the bottom. Tabi burada onun ne kadar gergin olması gerektiğiyle ilgili çok dikkatli hesaplamalar yapmak gerekiyor. Natürlich ist es notwendig, sehr sorgfältig zu berechnen, wie stark die Spannung sein sollte. Of course, it is necessary to make very careful calculations about how nervous he should be. Ayrıca bazı yerlerde mercan resifleri ya da gemi batıkları olduğundan oralarda kablonun dolanmaması için aylar öncesinden planlamalar yapılıyor. Da es an einigen Stellen Korallenriffe oder Schiffswracks gibt, wird außerdem schon Monate im Voraus geplant, um zu verhindern, dass sich das Kabel dort verheddert.

Her gün kullandığımız internet için böylesine zahmetli işlerin yapıldığını öğrenmek insanı gerçekten şaşırtıyor. Es ist wirklich überraschend zu erfahren, dass für das Internet, das wir täglich nutzen, so viel Arbeit geleistet wird. It is truly astonishing to learn that such hard work is done for the internet we use every day. Bu çalışmalar sayesinde videonun başında verdiğim köpekbalığı örneğinde olduğu gibi yeni keşifler de yapılabiliyor. Dank dieser Studien können neue Entdeckungen gemacht werden, wie das Beispiel des Hais, das ich zu Beginn des Videos genannt habe. Birazdan bu sayede yapılan çok önemli bir coğrafi keşiften söz edeceğim. Ich werde gleich auf eine sehr wichtige geografische Entdeckung eingehen, die auf diese Weise gemacht wurde. Peki tüm bu zahmetlere, bu maliyetlere niye katlanılıyor? Warum also all diese Mühe, all diese Kosten? So why all these troubles and costs? Çünkü internette var olmak büyük şirketlerden küçük kişisel girişimcilere kadar herkese avantajlar sağlıyor. Denn die Präsenz im Internet bietet Vorteile für alle, vom großen Unternehmen bis zum kleinen Einzelunternehmer. Because being on the internet offers advantages to everyone, from large companies to small personal entrepreneurs.

—–

Eğer siz de bir girişimci ya da küçük işletme sahibiyseniz bu videonun sponsorunun düzenlediği ücretsiz eğitime katılmak isteyebilirsiniz. Wenn Sie Unternehmer oder Inhaber eines kleinen Unternehmens sind, sollten Sie an der kostenlosen Schulung teilnehmen, die vom Sponsor dieses Videos organisiert wird. Dünyanın dört bir yanındaki girişimcilerin online dünyada başarılı olması için gerekli araç ve yardımı sunan GoDaddy, Habitat Derneği iş birliğiyle Türkiye'nin 13 ilinde “Dijital Ben” adı verilen eğitimler düzenliyor. GoDaddy, das Unternehmern auf der ganzen Welt die notwendigen Werkzeuge und Hilfestellungen bietet, um in der Online-Welt erfolgreich zu sein, organisiert in Zusammenarbeit mit der Habitat Association in 13 Provinzen der Türkei Schulungen mit dem Titel "Digital Me". GoDaddy, which provides the necessary tools and assistance for entrepreneurs around the world to be successful in the online world, organizes trainings called "Digital Me" in 13 provinces of Turkey in cooperation with Habitat Association. 1 gün süren bu eğitimler, online varlığın tanımıyla başlıyor ve profesyonel e-posta adresinin önemi, bir web sitesini planlama, kurma ve güvenliğini sağlama gibi konulara odaklanıyor. Diese eintägigen Schulungen beginnen mit der Definition von Online-Präsenz und konzentrieren sich auf Themen wie die Bedeutung einer professionellen E-Mail-Adresse, die Planung, den Aufbau und die Sicherung einer Website. Eğitimde ayrıca “GoDaddy Hazır Web Sitesi” ile web sitesi kurmak üzerine yapılan bir uygulamayla katılımcılar kendi sitelerini oluşturabiliyor. In der Schulung können die Teilnehmer auch ihre eigenen Websites mit einer Anwendung zum Einrichten einer Website mit "GoDaddy Ready Website" erstellen. In the training, participants can create their own websites with an application on setting up a website with the “GoDaddy Ready Website”. Türkiye'nin dijital dönüşümüne katkı sağlayan bu ücretsiz ve Türkçe eğitimlere katılmak istiyorsanız videonun altındaki linke tıklayarak kayıt yaptırabilirsiniz. Wenn Sie an diesen kostenlosen und türkischen Schulungen teilnehmen möchten, die zur digitalen Transformation der Türkei beitragen, können Sie sich anmelden, indem Sie auf den Link unter dem Video klicken.

—–

İnternetin %99'unu taşıyan bu kablo ağında bir şey dikkatinizi çekti mi? Ist Ihnen in diesem Kabelnetz, das 99 Prozent des Internets überträgt, etwas aufgefallen? Did anything catch your attention in this cable network that carries 99% of the internet? Haritada bu kabloların en yoğun olduğu yerlerden biri Atlantik Okyanusu. Peki o okyanusun tabanında ne var? So what's on the bottom of that ocean? Kuzey Kutbu'ndan başlayıp Güney yarımküredeki Bouvet Adası'na kadar uzanan sıradağlar. Gebirgszüge, die am Nordpol beginnen und sich bis zur Bouvetinsel in der südlichen Hemisphäre erstrecken. Mountain ranges from the North Pole to Bouvet Island in the Southern hemisphere. Evet Atlas Okyanusu'nun ortasında suyun altında tüm taban boyunca uzanan dağlar var. Hatta bunların bazılarının yüksek bölümleri yer yer su yüzeyine çıkarak okyanusta adalar oluşturuyor. Einige von ihnen ragen mit ihren hohen Teilen sogar bis an die Wasseroberfläche und bilden Inseln im Ozean. In fact, the high parts of some of them rise to the surface of the water in places and form islands in the ocean. İzlanda bu adalardan biri. Island ist eine dieser Inseln.

Bütün bu coğrafi bilgileri şimdilerde gayet iyi biliyoruz. Alle diese geografischen Informationen sind inzwischen gut bekannt. Hatta okyanusun altına kablo döşerken bu bilgileri kullanarak ne kadar kabloya ihtiyaç duyulacağı ve bunların farklı yüksekliklerdeki deniz altı dağlarının üzerinden nasıl geçirileceği hep bunlara göre hesaplanıyor. Auch bei der Verlegung von Kabeln unter dem Meer werden diese Informationen genutzt, um zu berechnen, wie viele Kabel benötigt werden und wie sie über unterschiedlich hohe unterseeische Berge geführt werden. Bunları biliyoruz çünkü okyanusun altında uzanan bu sıradağlar 1872 yılında yine bir transatlantik kablo döşeme girişimi sırasında keşfedildi. Wir wissen dies, weil diese unter dem Meer liegenden Gebirgszüge 1872 bei einem Versuch, ein transatlantisches Kabel zu verlegen, entdeckt wurden. We know this because these sub-ocean mountain ranges were discovered in 1872, again during a transatlantic cable-laying attempt. Ta o zamanlar bile bu çok zorlu iş yapılabiliyormuş. Schon damals war diese sehr harte Arbeit machbar. Even back then, this very difficult job could be done.

Suların altına kablo döşeme fikrini ilk kez uygulamaya geçiren kişiyi mutlaka duymuşsunuzdur. You must have heard of the person who first implemented the idea of laying cables under water. Samuel Morse. Hani telgraflarda kullanılan Mors alfabesine ismini veren kişi. Sie wissen schon, derjenige, der dem in Telegrammen verwendeten Morsecode seinen Namen gab. The person who gave his name to the Morse code used in telegrams. İlk kez 1842'de New York'da denizin altına 3 km uzunluğunda bir kablo döşeyerek telgraf mesajının güvenli bir şekilde iletilebileceğini test etmiş. 1842 testete er zum ersten Mal die sichere Übertragung einer telegrafischen Nachricht, indem er in New York ein 3 km langes Kabel unter dem Meer verlegte. Bundan sadece 16 yıl sonra da binlerce kilometre uzunluğundaki ilk kablo Avrupa'yla Amerika kıtalarını birleştirmiş. Nur 16 Jahre später verband das erste Kabel, das Tausende von Kilometern lang war, Europa und Amerika. 1858'de Atlantik okyanusunu aşan ilk telgraf mesajı Amerika'ya ulaşmış. Im Jahr 1858 erreichte die erste Telegrafennachricht über den Atlantik Amerika. In 1858, the first telegraph message to cross the Atlantic Ocean reached America. Mesajın gönderilmesi 17 saat 40 dakikada gerçekleşmiş çünkü bir kelimenin bile yazılıp ulaştırılması birkaç dakika sürüyormuş. Es dauerte 17 Stunden und 40 Minuten, um die Nachricht zu versenden, da es mehrere Minuten dauert, auch nur ein Wort zu schreiben und zu übermitteln. The message was sent in 17 hours and 40 minutes because even a word took a few minutes to be written and delivered. Günümüzde saç telinden bile ince kablolardan her saniye trilyonlarca kelimelik bilgi gönderilebiliyor. Heute können jede Sekunde Billionen von Informationen über Kabel gesendet werden, die dünner sind als ein Haar. Today, trillions of words of information can be sent every second through cables that are even thinner than a hair. Örneğin 2018'de döşenen son kablolardan biri olan 6605 km uzunluğundaki MAREA kablosundan saniyede 208 Terabit bilgi taşınabiliyor. So kann beispielsweise das 6605 km lange MAREA-Kabel, eines der letzten im Jahr 2018 verlegten Kabel, 208 Terabit an Informationen pro Sekunde übertragen. For example, 208 Terabits of information per second can be carried through the 6605 km long MAREA cable, one of the last cables laid in 2018.

Ama şunu da unutmamak lazım. But we should not forget this. O ilk kablo döşenmeden önce herhangi bir bilginin Avrupa'dan Amerika'ya ulaşması rüzgarların ve gemilerin hızına bağlı olarak bir ay sürüyordu. Bevor das erste Kabel verlegt wurde, dauerte es je nach Wind und Geschwindigkeit der Schiffe einen Monat, bis eine Information von Europa nach Amerika gelangte. O mesaja cevap vermek için bir ay daha. 163 yıl önce insanlar en fazla bu hızda haberleşebiliyordu. Vor 163 Jahren war dies die schnellste Art der Kommunikation. 163 years ago, people could only communicate at this speed. İnsanlığın iletişimi hızlandırma çabaları, sadece iki insan ömrü süresinde suların altına milyonlarca kilometre uzunluğunda kablolar döşetti, o kablolar döşenirken okyanusların altında dünyanın yarısını saracak uzunlukta sıradağlar keşfedildi, denizin binlerce metre derinliklerindeki yaşam hakkında bilgi sahibi olundu ve nihayet telgraf kabloları fiberoptik internet kablolarına dönüştü. Humanity's efforts to speed up communication have laid millions of kilometers of cables under the waters in just two human lifetimes, while those cables were being laid, mountain ranges long enough to envelop half the world were discovered under the oceans, information was gained about life thousands of meters deep in the sea, and finally telegraph cables turned into fiber optic internet cables.

Sırada ne var? İnterneti dünya yörüngesindeki uydulara taşımak mı? Übertragung des Internets zu Satelliten in der Erdumlaufbahn? Bringing the internet to earth-orbiting satellites? Eğer bu uyduların hızı bir gün kabloların hızını geçerse işte o gün gerçek anlamda bulutlardaki internetten bahsedebileceğiz. Wenn die Geschwindigkeit dieser Satelliten eines Tages die Geschwindigkeit von Kabeln übertrifft, dann werden wir vom Internet in den Wolken sprechen können. O zamana kadar aklınızda olsun. Until then, keep it in mind. Girdiğiniz web siteleri ya da gönderilen e-postalar ya da izlediğiniz buna benzer videoalar bulutlardan değil aşağılardan, okyanusların binlerce metre derinliklerinden geliyor.