×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Barış Özcan 2020, “Bermuda Şeytan Üçgeni”nin gizemi çözülebilir mi?

“Bermuda Şeytan Üçgeni”nin gizemi çözülebilir mi?

“Yüzlerce gemi ve uçağı arkalarında bir iz bırakmadan yok eden dünyanın bu özel diliminde ne var?” (Argosy Dergisi, Şubat 1964, Vincent Gaddis)

Bermuda Şeytan Üçgeni diye bir şey duydunuz mu? Atlantik Okyanusu'nda çok sayıda geminin ve uçağın gizemli bir şekilde kaybolduğu iddia edilen bir bölge var. İlk olarak Kristof Kolomb'un günlüklerinde yazdığı söyleniyor. Kaptanın seyir defterinde pusulaların şaşırdığı ve gökyüzünde uçan ışıklar görüldüğü not edilmiş.

Yüzyılda da Ellen Austin gibi döneme ait bazı gemilerin o bölgede kaybolduğu, onu bulmak için gelen ödül avcılarının da kayıplara karıştığı gibi bazı hikayeler anlatılmış. Resmi olarak kayıtlara geçen ilk önemli olay Amerikan Deniz Kuvvetleri'ne ait USS Cyclops gemisinin 4 Mart 1918'de kaybolması. İçindeki 309 kişilik mürettebatıyla birlikte… Brezilya'dan manganez yüklenerek yola çıkan bu gemi arkasında hiçbir iz bırakmıyor. Ne bir batık bulabiliyorlar, ne de mürettebatın cesetlerini… İşin ilginci aynı sınıftan iki kardeş gemi Proteus ve Nereus da 2. Dünya Savaşı sırasında Atlantik Okyanusu'nda kayıplara karışıyor. Buna benzeyen daha pek çok olay sıralanıyor. Sadece gemiler değil uçakların da aynı bölgede kaybolduğuna ve bir daha haber alınamadığına dair olaylar bunlar. Peki bu gizemi çözebilir miyiz? Hem de oturduğumuz yerden. Oraya hiç gitmeden? Ben çözebileceğimizi iddia ediyorum. Bunu çözmek için harcayacağımız zihinsel çabayı da faydalı bir egzersiz olarak görüyorum.

Kritik düşünme becerilerimizi ve teknolojiyi kullanarak, aktif olarak öğrenebilir ve yaratıcılığımızın da yardımıyla analitik bir sonuca varabiliriz. Biraz garip bir ifade olduğunun farkındayım ama Dünya Ekonomik Forumu raporlarına göre 2022'de iş dünyasının arayacağı en önemli 5 yeteneği aynı cümle içinde kullanmak için bunu özellikle yaptım. Şimdi bu yeteneklerimizi kullanarak bir analize girişelim. Bölgenin isminden başlayalım. Bermuda Şeytan Üçgeni. Egzotik+Doğaüstü+Matematik. Bundan daha çekici bir isim formülü düşünemiyorum. Sizin aklınızda neler çağrıştırıyor? Denizde bir bölge var. Üçgen şeklinde. O bölgeye giren bir daha çıkamıyor. İyi de niye üçgen? Bu ismi kim koymuş? Öyle ya, kritik düşünme becerileri kazanmanın ilk adımı doğru soruları sormaktır.

Eğer doğru soruları sorarsak ve teknolojinin de yardımıyla bir araştırma yaparsak bölgeyi ilk kez kayıtlara geçiren kişiye ve yazdığı yazısına ulaşabiliriz: Vincent Gaddis. Bir gazeteci. Argosy dergisinin Şubat 1964 sayısında yazdığı yazıda “Bermuda Üçgeni” tabirini uyduran ilk kişi.

500 yıldan beri meydana geldiği iddia edilen gizemli olayların çoğunun okyanusun bu bölgesinde olduğunu söylemiş. Ama 1964'deki bu yazıya kadar ortada öyle bir üçgen müçgen yok. Evet kaybolan uçaklar, gemiler var. Ama bunlar yaklaşık olarak o bölgede. Vincent'ın yaptığı şey, becerikli bir yazar olarak kelimelerle resim çizmek. Açmış haritayı, koymuş önüne. “Ya ben bu bölgeyi nasıl tarif edersem daha çekici hale getirebilirim” diye düşünmüş. Hedef kitlesi Amerikalı okuyucular olan bir dergide yazsaydınız siz ne yapardınız? Onların bildiği yerlerden başlardınız. Florida zaten cepte. Küba'yı da bilirler ama özellikle o dönemde pek sevmezler. Hımm şurada bir ada var. Amerika'ya bağlı Puerto Rico adası. İşte iki noktayı bulduk bile. Ama iki noktadan sadece bir doğru çizebilirsin. Bir bölge belirlemek için en azından bir noktaya daha ihtiyaç var. İşte okyanusta böyle başka bir köşe noktası ararken karşımıza kaçınılmaz olarak tek bir yer çıkıyor: Bermuda. Ve bu noktaları birleştirince de neredeyse kusursuz bir üçgen elde ediyoruz.

“Florida'dan Bermuda'ya bir çizgi çekin, bir diğerini Bermuda'dan Puerto Rico'ya ve üçüncü çizgiyi de Bahamalar'ın tam üstünden tekrar Florida'ya getirin.” diye yazmış. Bermuda üçgeni deyimi bir makaleyle işte bu şekilde doğmuş.

Doğar doğmaz da ilgi çekmiş. O kadar ilgi çekmiş ki başka yazarlar onun bu fikirlerini alıp, yenilerini ekleyip önce kitap sonra da belgesel haline getirmişler.

“Bermuda Üçgeni. İşte burada. Atlantik Okyanusu'nda ABD'nin güneydoğu köşesinin açıklarında… Zamanımızın en tuhaf ve tehlikeli gizemlerinden birini araştıracak bir film izlemek üzeresiniz. Charles Berlitz'in çok satan kitabından uyarlandı.” (The Bermuda Triangle, 1974, Charles Berlitz) Adına belgesel deyince akan sular duruyor değil mi? Sadece bu kategorinin adı bile içeriğe bir ciddiyet, bir itibar kazandırıyor. Sakın buna aldanmayın. Kalitesiz belgesellerden uzak durun. Çünkü bunlar kurguyla kurgu dışını birbirine karıştırarak gerçeğin kendisine çok büyük zarar veriyorlar. Bir film izlediğinizde onun kurgu olduğunu bilirsiniz. Örneğin Spielberg'in en sevdiğim filmlerinden birinin açılış sahnesini izletiyim size. Çölün ortasında bir kum fırtınasının içinde birbirleriyle İspanyolca, Fransızca ve İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışan insanları görüyoruz bu filmin en başında.

Profesyonel tercüman değilim. Mesleğim kartografi. Haritacıyım.

Sonra çölün ortasında bir şey bulduklarını fark ediyoruz.

Hepsi oradalar.

Kumların arasından 5 tane uçak seçiyoruz. Az önce tanıştığımız haritacıyla birlikte neler olup bittiğini anlamaya çalışırken birisi anlatmaya başlıyor.

19 sayılı uçuş. 19 ne? Fort Lauderdale donanma uçuş istasyonundaki eğitim uçuşu. Bir gemi enkazına hedef atışı yapıyorlardı. Bunları kim kullanıyor? Hiç kimse. 1945'te bu uçakların kaybolduğu bildirilmişti. Bu bir film olmasına rağmen 19 sayılı uçuş gerçek. Ve bence diğer tüm olaylardan daha çok Bermuda Şeytan Üçgeni efsanesinin doğumuna yol açtı. Filmdekinin aksine bu 5 uçak ve içindeki pilotlar hiçbir zaman bulunamadı. Florida'da Miami'nin kuzeyindeki Fort Lauderdale'den havalanan 5 uçak rutin bir eğitim uçuşu için yola çıktılar. Üçgen şeklinde bir rotaları vardı. Üçgen şeklinde. Bu üçgenin ilk kenarının ortalarında bir gemi enkazına atış talimi yapmaları gerekiyordu. Bundan sonra plana göre doğuya doğru biraz daha ilerleyip Bahama Adaları'ndan geçmeleri, kuzeye gittikten sonra da son bir dönüş yapıp ana üsse geri dönmeleri gerekiyordu. Böylece üçgen şeklindeki rotaları tamamlanmış olacaktı. Saat 3'te planlandığı gibi talim atışını gerçekleştirdiler. Fakat 40 dakika kadar sonra ekibin lideri iki pusulasının da doğru düzgün çalışmadığını bildirdi. Çeşitli yer istasyonları onlarla güçlükle iletişime geçmeye çalıştı ama yerlerini belirleyemedi. Giderek zayıflayan telsiz sinyalleri arasında zaman zaman uçaklardaki pilotların bulundukları yeri anlayabilmek için aralarında yaptıkları konuşmaları duydular. Ekibin lideri tecrübeli bir pilottu ve navigasyon araçları çalışmayınca yerlerini belirlemek için denizdeki kara parçalarını incelemeye başladı. Altlarındaki adalara bakınca daha önce defalarca uçuş yaptığı Florida Keys bölgesinde olduklarına karar verdi. Bu durumda batmakta olan güneşi sol kanatlarına alırlarsa kuzeye doğru uçup karaya varmış olurlardı. Bunu denediler ama karaya filan varamadılar. Bunun üzerine ilk düşündükleri yerden daha da uzakta olduklarına inandılar. Karaya ulaşabilmek için doğuya dönmeleri gerekiyordu. Fakat bunu yapmalarına rağmen altlarında okyanustan başka bir şey yoktu. Onlar bu manevraları yaparken saat 5:50'de kara istasyonları yerlerini yaklaşık olarak belirledi. Uçuş ekibinin düşündüğü gibi Florida Keys bölgesinde değillerdi. Orada olduklarını zannettikleri için yaptıkları yanlış manevralarla ilk rotalarından 200 mil kuzeye gitmişlerdi. Fakat kötüleşen hava koşulları nedeniyle yer istasyonu onlara bu bilgiyi iletemedi. Bunun üzerine saat 7:27'de iki uçağı onları bulmak için havalandırdılar. Fakat o uçaklardan da sadece biri geri gelebildi. Diğeri kaybolan ilk 5 uçakla birlikte kayıplara karıştı.

Az önce gösterdiğim “Üçüncü türden yakınlaşmalar” filmi bu 5 uçağın çölün ortasında bulunmasıyla başlıyor.

Ama yepyeniler! Pilot nerede? Anlayamıyorum! Uçuş ekibi nerede? Buraya nasıl gelmiş?

İşte böyle cevaplayamadığımız sorularla karşılaşınca ne yaparız? Bundan güzel hikayeler üretiriz, sonra da gerile gerile filmlerini izleriz. Ki Spielberg'ün bu filminde konu uzaylılara bağlanmıştı. Hayal gücünün ürünü olduğu için bunda hiçbir sorun yok. Fakat bazıları konuya kendini kaptırıp “belgesel” adı altında benzer sonuçlara ulaştıklarını iddia etmeye başlayınca gerçeklerle hayaller birbirine giriyor.

Bermuda Üçgeni kitabı ve bu kitaptan uyarlanan belgeselde böylesi karışıklıkları bol bol görebiliyoruz. Bunların yazarı Charles Berlitz'in paranormal konularda bir çok kitabı bulunuyor. Özellikle Atlantis hakkında. Bermuda Üçgeni'nin bulunduğu bölgede kayıp kıta Atlantis'in battığını ve bu gizemli olayların da bu yüzden meydana geldiğini iddia ediyor. Gördüğünüz gibi konuyu uzaylılara bağlayanlar da var, Atlantis'e bağlayanlar da. Peki “şeytan” bunun neresinde? Öyle ya biz bu bölgeyi hep “Bermuda Şeytan Üçgeni” olarak duyduk. Oysa ismin kökenine indiğimizde sadece “Bermuda Üçgeni” diye bir tanım yapılmış. İngilizce kaynaklarda Bermuda Şeytan Üçgeni'nin İngilizcesi yani “Bermuda Devil Triangle” diye bir ifade hiç yok. Bunu Türkçe'ye tercüme ederken literatüre biz geçirmişiz. Hani normalde “Beyaz Ev” anlamına gelen “White House” kelimesini “Beyaz Saray” olarak tercüme etmemiz gibi.

İngilizce kaynakların sadece birinde ve ondan uyarlanan belgeselde Bermuda demeden sadece “Şeytan Üçgeni” şeklinde bir başlık atılmış. İşte nasıl olduysa biz bu üç kişinin yazdığı üç şeyi birleştirip kendi gizemli üçgenimizi üretmişiz ve aslında olayların sebebini de kendimizce çözmüşüz. Bu gizemi çeşitli şeylere bağlayan pek çok teori içerisinden biz şeytana bağlayanı seçmişiz.

“Geniş Atlantik'in küçük bir bölümü olsa da çok sayıda gemi burada yeryüzünden silindi. Sayısız uçak asla varış durağına ulaşamadı. Yüzlerce yat limanına geri dönemedi. Bu şeytanın suçu.” (The Devil's Triangle Belgeseli, 1974, Richard Winer) Bu şeytanın suçu. Öyle mi? Gizem çözüldü yani. Bermuda'da bir üçgen var ve oraya girenleri “şeytan aldı götürdü.” Madem bu kadar yaratıcı bir zihnimiz var, neden bunu kendi çıkarlarımız için kullanmıyoruz? Ben size daha gerçekçi bir hikaye uydurayım şimdi. Karadeniz Şeytan Beşgeni.

İstanbul'dan Odesa limanına bir çizgi çekin, oradan Sivastopol ve Anapa'ya uğrayıp Trabzon'a gelin ve nihayet yine İstanbul'da çizgileri bitirip sınırı tamamlayın. İşte size bir beşgen. Şeytana daha uygun bir şekil. Üstelik boynuzları da var. Daha da önemlisi bu bölgede kaybolan uçak ve batan gemi sayısı Bermuda Şeytan Üçgeni'ndekinden kat kat daha fazla. Şeytan üçgeninde 500 yılda 50 gemi ve 20 uçak kaybolduğu rapor edildi. Oysa sadece 2010'da denizlerde kaybolan gemi sayısı 172. Bunların hiçbiri Bermuda civarında değil. Nerede kayboldu bu gemiler? Dünyanın en tehlikeli denizleri olarak kabul edilen Japon Denizi, Güney Çin Denizi, Kuzey Denizi, Doğu Akdeniz ve hazır olun Karadeniz'de. Boşu boşuna “Karadeniz'de gemilerin mi battı” şeklinde bir deyim yok herhalde dilimizde. Nuh'un gemisinin kalıntıları bile burnumuzun dibinde Karadeniz'de aranmıyor mu? Öte tarafta dünyanın en şiddetli kasırgalarının bulunduğu bölgesinde 500 yılda 50 gemi batmış ve bundan gizem üretiyorlar. Bu bölge öyle küçük bir yer filan da değil. Karadeniz'den hatta Türkiye'den daha büyük bir alandan bahsediyoruz. Yüzbinlerce kilometrekarelik bir alandan…

Ya arkadaş hiç düşündün mü burada hava aniden değişiyor, hortumlar, kasırgalar çıkıyor. Yer altından doğal gaz fışkırıyor, Gulf Stream denilen sıcak su akıntısı geçiyor, dev gibi dalgalar oluşuyor. Tabiki zaman zaman gemiler de batacak.

“Ama uçakların pusulalarında da anomaliler oluşuyor. Uzaylılar şey etmiş olmasın?” Manyetik sapmalar dünyanın her yerinde olabilir. Hatta bununla ilgili daha önce “Dünyanın kutupları neden yer değiştiriyor?” adında bir video hazırlamıştım. Uçakların pist numaralarını bile değiştirmek zorunda kalıyorlar bu yüzden.

Diyelim ki çok tehlikeli bir bölge orası. Neden uçaklar hala uçmaya devam ediyor? Florida'dan fırlatılan roketler uzaya gitmeden önce o bölgenin hemen yakınından geçiyorlar. Dünyada “cruise turizmi”nin en yoğun olduğu bölge orası. Ticari gemilerin de rotasının hemen üstünde. Buna rağmen hepsi de yollarına devam ediyor. Sigorta şirketleri bu rotada seyahat eden gemiler için ekstra risk primi istemiyor.

Öte yandan orada kaybolduğu iddia edilen gemilerin, uçakların bir kısmı üçgenin içinde bile değildi. Sadece rotaları o üçgenin içinden geçiyordu. Tüm olayları aktarmakla vakit kaybetmek istemiyorum ama bir geminin henüz üçgene girmeden Meksika körfezinde; Barbados'tan kalkan bir başkasının oradan hiçbir olay olmadan geçtikten sonra kıyıya yakın bir yerlerde kaybolduğunu biliyoruz. Bazı uçaklar ya da başta aktardığım USS Cyclops'un kardeş gemileri zaten yakınından bile geçmemişler, Kuzey Atlantik'te kaybolmuşlar. USS Cyclops'un son görüldüğü yer St. Kitts adaları epeyce yakın, ama içinde değil. Kristof Kolomb'un gördüklerine gelince… Takip ettiği rota ve tarihler göz önünde bulundurulduğunda Eylül ortasında pusulası anomaliler gösterirken zaten okyanusun ortasındaymış. Ekim ayında gördüğü ışıkların da meteor ya da adalarda yaşayan yerlilerin yaktığı meşalelerden gelme ihtimali çok yüksek. Bu arada ne battılar, ne de kayboldular.

Bunlardan sadece 19 numaralı uçuş üçgenin içinde gerçekleşti, en popüler olay haline geldi ve bence oradaki rotanın şekli, bölgeyi tanımlamak için ilk yazıyı kaleme alan yazara ilham verdi.

“Bermuda Şeytan Üçgeni'nin gizemi çözülebilir mi?” Sorusuyla yola çıkmıştık. Ortada bir gizem yoksa neyi çözeceğiz? Aslında bir gizem var. Okyanusun kendisi. Dünyada keşfedilmedik bir yer kalmadı. Onu geçtim Ay'ın bile çok ayrıntılı haritasını yaptık. Güneş sisteminin dışına çıkmış uzay araçları var. Buna rağmen dünya yüzeyinin %70'ini kaplayan okyanusları Mars'ın yüzeyinden daha az biliyoruz. Bir zamanlar Mars'ı da bilmiyorduk. Bilmediğimiz için “Dünyalar Savaşı” gibi kitaplarda hep Marslılar bize saldırıyordu nedense. Ne zamanki oraya uzay araçları gönderip neler olup bittiğine baktık, o zaman Marslı uzaylılar da ortadan kalkıverdi. Bugün dünyanın çevresinde dönen binlerce uydu var. GPS sayesinde karalardaki her adımımızı hesaplayabiliyoruz. Ama okyanusların ayrıntılı bir haritasını hala çıkartamadık. Okyanus tabanının %90'ının sadece 5 km çözünürlüğünde bir haritası var elimizde. Yani tabanda 5 km'den daha küçük cisimlerin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyoruz. Karşılaştırma olsun diye belirteyim. Ay'ın ve Venüs'ün tamamının haritası 100 metre çözünürlüğünde bitirilmiş durumda. 2020 Temmuz ya da Ağustos'unda yeni bir rover gönderilecek olan Mars yüzeyinin bazı bölümlerini 6 metre çözünürlüğünde haritalamış durumdayız. 6 metre. Okyanuslarımızın tabanını 5000 metre.

Az önce alıntıladığım filmin şu bölümünü boşu boşuna göstermedim sizlere…

Profesyonel tercüman değilim. Mesleğim kartografi. Haritacıyım.

Okyanusları hala keşfetmedik. Doğru düzgün bir haritasını bile çıkarmadık. Bizim için hala bilinmez. O yüzden boşluk kabul etmeyen beyinlerimizi tatmin etmek için bazıları onun yüzeyini hemen saçma sapan üçgenlerle, beşgenlerle parselliyor.

Bu hafta seslendirmesini bitirdiğim çok güzel bir kitap var. Adını vermeyeceğim, çünkü onunla ilgili başlı başına bir video yapmayı planlıyorum. Ama o kitapta da bu konuya çok güzel değinilmiş. İnsanların bilmedikleri hakkında nasıl hikayeler uydurdukları, denizlerin ne kadar keşfedilmemiş olduğu anlatılmış. Orada da denize ait gizemli bir varlıktan söz ediliyor. Dediğim gibi kitabın adını şimdi vermeyeceğim ama o varlığa diğer insanların taktığı adı söyleyeyim mi? Deniz Şeytanı.

Bilinmeyenden korkmayın. Başkalarını da korkutmayın. Kritik düşünme becerilerinizi ve teknolojiyi kullanarak, aktif olarak öğrenebilir ve yaratıcılığınızın da yardımıyla analitik bir sonuca varabilirsiniz. Bilim dünyasının zaten yıllardır kullandığı bu teknikler, gelecekte her konuda herkesin işine yarayacak.

“Bermuda Şeytan Üçgeni”nin gizemi çözülebilir mi? "Kann das Geheimnis des Bermuda-Dreiecks gelöst werden? Can the mystery of the "Bermuda Triangle" be solved? "Kan het mysterie van de Bermudadriehoek worden opgelost? "Será que o mistério do Triângulo das Bermudas pode ser resolvido? "Может ли быть раскрыта тайна Бермудского треугольника? "Kan mysteriet med Bermudatriangeln lösas?

“Yüzlerce gemi ve uçağı arkalarında bir iz bırakmadan yok eden dünyanın bu özel diliminde ne var?” (Argosy Dergisi, Şubat 1964, Vincent Gaddis) "What is it about this particular slice of the world that destroys hundreds of ships and airplanes without a trace?" (Argosy Magazine, February 1964, Vincent Gaddis)

Bermuda Şeytan Üçgeni diye bir şey duydunuz mu? Have you ever heard of the Bermuda Triangle? Atlantik Okyanusu'nda çok sayıda geminin ve uçağın gizemli bir şekilde kaybolduğu iddia edilen bir bölge var. There is a region in the Atlantic Ocean where numerous ships and airplanes have allegedly mysteriously disappeared. İlk olarak Kristof Kolomb'un günlüklerinde yazdığı söyleniyor. It is said that it was first written in the diaries of Christopher Columbus. Kaptanın seyir defterinde pusulaların şaşırdığı ve gökyüzünde uçan ışıklar görüldüğü not edilmiş. It was noted in the captain's log that the compasses were confused and the flying lights were seen in the sky.

Yüzyılda da Ellen Austin gibi döneme ait bazı gemilerin o bölgede kaybolduğu, onu bulmak için gelen ödül avcılarının da kayıplara karıştığı gibi bazı hikayeler anlatılmış. In the 19th century, some stories were told, such as Ellen Austin, that some ships from the period were lost in that area, and that the bounty hunters who came to find them went missing. Resmi olarak kayıtlara geçen ilk önemli olay Amerikan Deniz Kuvvetleri'ne ait USS Cyclops gemisinin 4 Mart 1918'de kaybolması. The first officially recorded significant event was the disappearance of the US Navy's USS Cyclops on March 4, 1918. İçindeki 309 kişilik mürettebatıyla birlikte… Brezilya'dan manganez yüklenerek yola çıkan bu gemi arkasında hiçbir iz bırakmıyor. Ne bir batık bulabiliyorlar, ne de mürettebatın cesetlerini… İşin ilginci aynı sınıftan iki kardeş gemi Proteus ve Nereus da 2. They can neither find a shipwreck nor the corpses of the crew. Interestingly, two sister ships of the same class, Proteus and Nereus, are also in the 2nd World War. Dünya Savaşı sırasında Atlantik Okyanusu'nda kayıplara karışıyor. He disappeared in the Atlantic Ocean during World War II. Buna benzeyen daha pek çok olay sıralanıyor. There are many more similar events. Sadece gemiler değil uçakların da aynı bölgede kaybolduğuna ve bir daha haber alınamadığına dair olaylar bunlar. Not only ships but also airplanes have disappeared in the same area and have never been heard from again. Peki bu gizemi çözebilir miyiz? But can we solve this mystery? Hem de oturduğumuz yerden. From where we sit. Oraya hiç gitmeden? Without ever going there? Ben çözebileceğimizi iddia ediyorum. I claim we can solve it. Bunu çözmek için harcayacağımız zihinsel çabayı da faydalı bir egzersiz olarak görüyorum. I also consider the mental effort we will spend to solve it as a useful exercise.

Kritik düşünme becerilerimizi ve teknolojiyi kullanarak, aktif olarak öğrenebilir ve yaratıcılığımızın da yardımıyla analitik bir sonuca varabiliriz. Using our critical thinking skills and technology, we can actively learn and come to an analytical conclusion with the help of our creativity. Biraz garip bir ifade olduğunun farkındayım ama Dünya Ekonomik Forumu raporlarına göre 2022'de iş dünyasının arayacağı en önemli 5 yeteneği aynı cümle içinde kullanmak için bunu özellikle yaptım. I know it's a bit of an odd statement, but I did this specifically to use the top 5 talents that the business world will look for in 2022 in the same sentence, according to the World Economic Forum reports. Şimdi bu yeteneklerimizi kullanarak bir analize girişelim. Now, let's start an analysis using these capabilities. Bölgenin isminden başlayalım. Let's start with the name of the region. Bermuda Şeytan Üçgeni. Egzotik+Doğaüstü+Matematik. Bundan daha çekici bir isim formülü düşünemiyorum. I can't think of a more compelling name formula than this. Sizin aklınızda neler çağrıştırıyor? What does it evoke in your mind? Denizde bir bölge var. There's an area in the sea. Üçgen şeklinde. O bölgeye giren bir daha çıkamıyor. Anyone who enters that area can't get out. İyi de niye üçgen? But why a triangle? Bu ismi kim koymuş? Who gave this name? Öyle ya, kritik düşünme becerileri kazanmanın ilk adımı doğru soruları sormaktır. Indeed, the first step in acquiring critical thinking skills is to ask the right questions.

Eğer doğru soruları sorarsak ve teknolojinin de yardımıyla bir araştırma yaparsak bölgeyi ilk kez kayıtlara geçiren kişiye ve yazdığı yazısına ulaşabiliriz: Vincent Gaddis. If we ask the right questions and do a research with the help of technology, we can reach the person who registered the region for the first time and his article: Vincent Gaddis. Bir gazeteci. A journalist Argosy dergisinin Şubat 1964 sayısında yazdığı yazıda “Bermuda Üçgeni” tabirini uyduran ilk kişi. He was the first person to coin the term "Bermuda Triangle" in an article he wrote in the February 1964 issue of Argosy magazine.

500 yıldan beri meydana geldiği iddia edilen gizemli olayların çoğunun okyanusun bu bölgesinde olduğunu söylemiş. Ama 1964'deki bu yazıya kadar ortada öyle bir üçgen müçgen yok. But until this article in 1964, there is no such triangular triangle. Evet kaybolan uçaklar, gemiler var. Yes, there are missing airplanes and ships. Ama bunlar yaklaşık olarak o bölgede. But these are roughly in that area. Vincent'ın yaptığı şey, becerikli bir yazar olarak kelimelerle resim çizmek. What Vincent does is paint pictures with words as a resourceful writer. Açmış haritayı, koymuş önüne. He opened the map and put it in front of him. “Ya ben bu bölgeyi nasıl tarif edersem daha çekici hale getirebilirim” diye düşünmüş. He thought, "How can I describe this region, how can I make it more attractive?" Hedef kitlesi Amerikalı okuyucular olan bir dergide yazsaydınız siz ne yapardınız? What would you do if you were writing for a magazine whose target audience is American readers? Onların bildiği yerlerden başlardınız. You would start from the places they knew. Florida zaten cepte. Florida is already in the pocket. Küba'yı da bilirler ama özellikle o dönemde pek sevmezler. Sie kennen auch Kuba, aber sie mögen es nicht, besonders zu dieser Zeit. They also know Cuba, but they don't like it, especially at that time. Hımm şurada bir ada var. Ähm, da drüben ist eine Insel. Hmm, there's an island over there. Amerika'ya bağlı Puerto Rico adası. İşte iki noktayı bulduk bile. Wir haben bereits zwei Punkte gefunden. Here we already found two points. Ama iki noktadan sadece bir doğru çizebilirsin. But you can draw only one line from two points. Bir bölge belirlemek için en azından bir noktaya daha ihtiyaç var. Es wird mindestens ein weiterer Punkt benötigt, um eine Zone zu definieren. At least one more point is needed to define a region. İşte okyanusta böyle başka bir köşe noktası ararken karşımıza kaçınılmaz olarak tek bir yer çıkıyor: Bermuda. So when we are looking for another corner point in the ocean, we inevitably come across only one place: Bermuda. Ve bu noktaları birleştirince de neredeyse kusursuz bir üçgen elde ediyoruz. Und wenn wir diese Punkte verbinden, erhalten wir ein fast perfektes Dreieck. And when we connect these dots, we get an almost perfect triangle.

“Florida'dan Bermuda'ya bir çizgi çekin, bir diğerini Bermuda'dan Puerto Rico'ya ve üçüncü çizgiyi de Bahamalar'ın tam üstünden tekrar Florida'ya getirin.” diye yazmış. "Ziehen Sie eine Linie von Florida zu den Bermudas, eine weitere von den Bermudas nach Puerto Rico und eine dritte Linie von den Bahamas zurück nach Florida", schrieb er. Bermuda üçgeni deyimi bir makaleyle işte bu şekilde doğmuş. So wurde in einem Artikel der Begriff Bermudadreieck geboren. This is how the term Bermuda triangle was born with an article.

Doğar doğmaz da ilgi çekmiş. As soon as he was born, he attracted attention. O kadar ilgi çekmiş ki başka yazarlar onun bu fikirlerini alıp, yenilerini ekleyip önce kitap sonra da belgesel haline getirmişler. Es erregte so viel Aufmerksamkeit, dass andere Autoren seine Ideen aufgriffen, neue hinzufügten und sie in ein Buch und dann in einen Dokumentarfilm verwandelten. It attracted so much attention that other writers took his ideas, added new ones and turned them into a book and then a documentary.

“Bermuda Üçgeni. İşte burada. Here it is. Atlantik Okyanusu'nda ABD'nin güneydoğu köşesinin açıklarında… Zamanımızın en tuhaf ve tehlikeli gizemlerinden birini araştıracak bir film izlemek üzeresiniz. Im Atlantischen Ozean, vor der südöstlichen Ecke der Vereinigten Staaten... Sie sind dabei, einen Film zu sehen, der eines der bizarrsten und gefährlichsten Geheimnisse unserer Zeit erforscht. Charles Berlitz'in çok satan kitabından uyarlandı.” (The Bermuda Triangle, 1974, Charles Berlitz) Basierend auf dem Bestseller von Charles Berlitz" (Das Bermuda-Dreieck, 1974, Charles Berlitz) Based on the bestselling book by Charles Berlitz." (The Bermuda Triangle, 1974, Charles Berlitz) Adına belgesel deyince akan sular duruyor değil mi? Wenn Sie es einen Dokumentarfilm nennen, ist es doch ein Dokumentarfilm, oder? When you say documentary, the flowing waters stop, right? Sadece bu kategorinin adı bile içeriğe bir ciddiyet, bir itibar kazandırıyor. Allein der Name dieser Kategorie verleiht dem Inhalt Seriosität und Ansehen. Just the name of this category gives the content a seriousness and a reputation. Sakın buna aldanmayın. Lassen Sie sich davon nicht täuschen. Don't be fooled by this. Kalitesiz belgesellerden uzak durun. Halten Sie sich von Dokumentarfilmen schlechter Qualität fern. Stay away from poor quality documentaries. Çünkü bunlar kurguyla kurgu dışını birbirine karıştırarak gerçeğin kendisine çok büyük zarar veriyorlar. Denn durch die Verwechslung von Fiktion und Sachbuch fügen sie der Wahrheit selbst großen Schaden zu. Bir film izlediğinizde onun kurgu olduğunu bilirsiniz. Örneğin Spielberg'in en sevdiğim filmlerinden birinin açılış sahnesini izletiyim size. Lassen Sie mich Ihnen zum Beispiel die Eröffnungsszene eines meiner Lieblingsfilme von Spielberg zeigen. For example, let me show you the opening scene of one of my favorite Spielberg movies. Çölün ortasında bir kum fırtınasının içinde birbirleriyle İspanyolca, Fransızca ve İngilizce konuşarak anlaşmaya çalışan insanları görüyoruz bu filmin en başında. Gleich zu Beginn des Films sehen wir Menschen, die in einem Sandsturm mitten in der Wüste versuchen, auf Spanisch, Französisch und Englisch miteinander zu kommunizieren. At the very beginning of this movie, we see people trying to communicate with each other by speaking Spanish, French and English in a sandstorm in the middle of the desert.

Profesyonel tercüman değilim. Mesleğim kartografi. Haritacıyım.

Sonra çölün ortasında bir şey bulduklarını fark ediyoruz. Then we realize that they have found something in the middle of the desert.

Hepsi oradalar. They're all there.

Kumların arasından 5 tane uçak seçiyoruz. We choose 5 planes from the sand. Az önce tanıştığımız haritacıyla birlikte neler olup bittiğini anlamaya çalışırken birisi anlatmaya başlıyor. While trying to understand what's going on with the cartographer we just met, someone starts to tell.

19 sayılı uçuş. Flight number 19. 19 ne? Fort Lauderdale donanma uçuş istasyonundaki eğitim uçuşu. Trainingsflug auf der Marinefliegerstation Fort Lauderdale. Training flight at Fort Lauderdale navy flight station. Bir gemi enkazına hedef atışı yapıyorlardı. Sie haben auf ein Schiffswrack geschossen. They were targeting a shipwreck. Bunları kim kullanıyor? Who is using them? Hiç kimse. 1945'te bu uçakların kaybolduğu bildirilmişti. Bu bir film olmasına rağmen 19 sayılı uçuş gerçek. Although this is a movie, flight 19 is real. Ve bence diğer tüm olaylardan daha çok Bermuda Şeytan Üçgeni efsanesinin doğumuna yol açtı. Und ich glaube, mehr als jedes andere Ereignis hat es die Legende vom Bermudadreieck entstehen lassen. And I think more than any other event it gave birth to the legend of the Bermuda Triangle. Filmdekinin aksine bu 5 uçak ve içindeki pilotlar hiçbir zaman bulunamadı. Im Gegensatz zum Film wurden diese 5 Flugzeuge und die Piloten an Bord nie gefunden. Unlike in the movie, these 5 planes and their pilots were never found. Florida'da Miami'nin kuzeyindeki Fort Lauderdale'den havalanan 5 uçak rutin bir eğitim uçuşu için yola çıktılar. Five planes, taking off from Fort Lauderdale, north of Miami, Florida, set off for a routine training flight. Üçgen şeklinde bir rotaları vardı. Sie hatten eine dreieckige Route. They had a triangular route. Üçgen şeklinde. Bu üçgenin ilk kenarının ortalarında bir gemi enkazına atış talimi yapmaları gerekiyordu. In der Mitte der ersten Seite dieses Dreiecks mussten sie das Schießen auf ein Schiffswrack üben. In the middle of the first side of this triangle, they were supposed to practice targeting a shipwreck. Bundan sonra plana göre doğuya doğru biraz daha ilerleyip Bahama Adaları'ndan geçmeleri, kuzeye gittikten sonra da son bir dönüş yapıp ana üsse geri dönmeleri gerekiyordu. Danach war geplant, weiter nach Osten zu fahren, die Bahama-Inseln zu passieren und dann einen letzten Schwenk nach Norden zu machen, um zur Heimatbasis zurückzukehren. Böylece üçgen şeklindeki rotaları tamamlanmış olacaktı. Damit wäre ihre dreieckige Route komplett. Thus, their triangular route would have been completed. Saat 3'te planlandığı gibi talim atışını gerçekleştirdiler. Um 3 Uhr führten sie wie geplant das Übungsschießen durch. At 3 o'clock they conducted the drill as scheduled. Fakat 40 dakika kadar sonra ekibin lideri iki pusulasının da doğru düzgün çalışmadığını bildirdi. Doch nach etwa 40 Minuten meldete der Teamleiter, dass beide Kompasse nicht richtig funktionierten. But after about 40 minutes, the team leader reported that both compasses were not working properly. Çeşitli yer istasyonları onlarla güçlükle iletişime geçmeye çalıştı ama yerlerini belirleyemedi. Verschiedene Bodenstationen versuchten, mit ihnen in Kontakt zu treten, konnten sie aber nicht ausfindig machen. Various ground stations tried to contact them with difficulty, but were unable to locate them. Giderek zayıflayan telsiz sinyalleri arasında zaman zaman uçaklardaki pilotların bulundukları yeri anlayabilmek için aralarında yaptıkları konuşmaları duydular. Unter den immer schwächer werdenden Funksignalen hörten sie von Zeit zu Zeit, wie sich die Piloten der Flugzeuge untereinander unterhielten, um zu verstehen, wo sie sich befanden. From time to time, amid the weakening of the radio signals, they heard the conversations of the pilots on the planes in order to understand their whereabouts. Ekibin lideri tecrübeli bir pilottu ve navigasyon araçları çalışmayınca yerlerini belirlemek için denizdeki kara parçalarını incelemeye başladı. Der Leiter des Teams war ein erfahrener Pilot, und als die Navigationsgeräte ausfielen, begann er, die Landmassen im Meer zu untersuchen, um ihre Position zu bestimmen. The leader of the team was an experienced pilot, and when their navigation equipment failed, he began to survey the land at sea to locate them. Altlarındaki adalara bakınca daha önce defalarca uçuş yaptığı Florida Keys bölgesinde olduklarına karar verdi. Als er die Inseln unter ihnen betrachtete, stellte er fest, dass sie sich auf den Florida Keys befanden, wo er schon oft geflogen war. Looking at the islands below them, he decided they were in the Florida Keys, where he had flown many times before. Bu durumda batmakta olan güneşi sol kanatlarına alırlarsa kuzeye doğru uçup karaya varmış olurlardı. In diesem Fall würden sie, wenn sie die untergehende Sonne auf ihrem linken Flügel mitnähmen, nach Norden fliegen und Land erreichen. Bunu denediler ama karaya filan varamadılar. They tried this, but they could not reach the land or anything. Bunun üzerine ilk düşündükleri yerden daha da uzakta olduklarına inandılar. Dann stellten sie fest, dass sie noch weiter von dem Ort entfernt waren, den sie zuerst vermutet hatten. Thereupon, they believed they were further away from the place they had originally thought. Karaya ulaşabilmek için doğuya dönmeleri gerekiyordu. Sie mussten nach Osten abbiegen, um Land zu erreichen. To reach land, they had to turn east. Fakat bunu yapmalarına rağmen altlarında okyanustan başka bir şey yoktu. Aber selbst dann war da nichts als der Ozean unter ihnen. But despite doing so, they had nothing but the ocean beneath them. Onlar bu manevraları yaparken saat 5:50'de kara istasyonları yerlerini yaklaşık olarak belirledi. Während sie diese Manöver durchführten, wurden um 5:50 Uhr die Bodenstationen ungefähr geortet. As they made these maneuvers, at 5:50 the land stations approximate their location. Uçuş ekibinin düşündüğü gibi Florida Keys bölgesinde değillerdi. Sie befanden sich nicht auf den Florida Keys, wie die Flugbesatzung dachte. They were not in the Florida Keys area as the flight crew thought. Orada olduklarını zannettikleri için yaptıkları yanlış manevralarla ilk rotalarından 200 mil kuzeye gitmişlerdi. Sie waren durch falsche Manöver 200 Meilen nördlich von ihrem ursprünglichen Kurs abgewichen, weil sie dachten, sie seien am Ziel. Because they thought they were there, they had mismanaged 200 miles north of their original route. Fakat kötüleşen hava koşulları nedeniyle yer istasyonu onlara bu bilgiyi iletemedi. Aufgrund der sich verschlechternden Wetterbedingungen war die Bodenstation jedoch nicht in der Lage, diese Informationen an sie weiterzuleiten. However, due to deteriorating weather conditions, the ground station was unable to transmit this information to them. Bunun üzerine saat 7:27'de iki uçağı onları bulmak için havalandırdılar. Um 7:27 Uhr stiegen zwei Flugzeuge in die Luft, um sie zu finden. Thereupon, at 7:27, two planes took off to find them. Fakat o uçaklardan da sadece biri geri gelebildi. But only one of those planes came back. Diğeri kaybolan ilk 5 uçakla birlikte kayıplara karıştı. Das andere verschwand mit den ersten fünf Flugzeugen.

Az önce gösterdiğim “Üçüncü türden yakınlaşmalar” filmi bu 5 uçağın çölün ortasında bulunmasıyla başlıyor. Der Film "Unheimliche Begegnung der dritten Art", den ich gerade gezeigt habe, beginnt mit der Entdeckung dieser fünf Flugzeuge mitten in der Wüste. The movie “The third kind of close encounters” that I just showed begins with the discovery of these 5 planes in the middle of the desert.

Ama yepyeniler! Aber sie sind brandneu! Pilot nerede? Anlayamıyorum! I can not understand! Uçuş ekibi nerede? Buraya nasıl gelmiş?

İşte böyle cevaplayamadığımız sorularla karşılaşınca ne yaparız? What do we do when faced with questions that we cannot answer? Bundan güzel hikayeler üretiriz, sonra da gerile gerile filmlerini izleriz. Wir werden gute Geschichten daraus machen, und dann werden wir uns die Filme mit nervöser Spannung ansehen. Ki Spielberg'ün bu filminde konu uzaylılara bağlanmıştı. die in Spielbergs Film von Außerirdischen handelt. In this movie of Spielberg, the subject was connected to aliens. Hayal gücünün ürünü olduğu için bunda hiçbir sorun yok. Daran ist nichts auszusetzen, denn es ist ein Hirngespinst. There's nothing wrong with that, as it's the product of imagination. Fakat bazıları konuya kendini kaptırıp “belgesel” adı altında benzer sonuçlara ulaştıklarını iddia etmeye başlayınca gerçeklerle hayaller birbirine giriyor. Wenn sich jedoch einige Leute zu diesem Thema hinreißen lassen und behaupten, sie seien unter dem Namen "Dokumentarfilm" zu ähnlichen Schlussfolgerungen gelangt, geraten Realität und Fantasie durcheinander.

Bermuda Üçgeni kitabı ve bu kitaptan uyarlanan belgeselde böylesi karışıklıkları bol bol görebiliyoruz. In dem Buch "Bermuda-Dreieck" und dem darauf basierenden Dokumentarfilm können wir diese Verwirrung in Hülle und Fülle sehen. We can see such confusions a lot in the Bermuda Triangle book and the documentary adapted from this book. Bunların yazarı Charles Berlitz'in paranormal konularda bir çok kitabı bulunuyor. Der Autor dieser Bücher, Charles Berlitz, hat viele Bücher über paranormale Themen veröffentlicht. Özellikle Atlantis hakkında. Bermuda Üçgeni'nin bulunduğu bölgede kayıp kıta Atlantis'in battığını ve bu gizemli olayların da bu yüzden meydana geldiğini iddia ediyor. He claims that the lost continent Atlantis sank in the region of the Bermuda Triangle and that's why these mysterious events took place. Gördüğünüz gibi konuyu uzaylılara bağlayanlar da var, Atlantis'e bağlayanlar da. Peki “şeytan” bunun neresinde? So where is the "devil" in that? Öyle ya biz bu bölgeyi hep “Bermuda Şeytan Üçgeni” olarak duyduk. Wir haben schon immer von dieser Region als "Bermuda-Dreieck" gehört. Well, we have always heard of this region as the "Bermuda Triangle". Oysa ismin kökenine indiğimizde sadece “Bermuda Üçgeni” diye bir tanım yapılmış. Wenn wir uns jedoch mit dem Ursprung des Namens befassen, wurde nur eine Definition namens "Bermuda-Dreieck" erstellt. İngilizce kaynaklarda Bermuda Şeytan Üçgeni'nin İngilizcesi yani “Bermuda Devil Triangle” diye bir ifade hiç yok. In englischen Quellen gibt es keinen englischen Ausdruck für das Bermuda-Teufelsdreieck, d.h. "Bermuda Devil Triangle". In English sources, there is no such word as "Bermuda Devil Triangle" in English for the Bermuda Triangle. Bunu Türkçe'ye tercüme ederken literatüre biz geçirmişiz. Als wir es ins Türkische übersetzt haben, haben wir es in die Literatur aufgenommen. While translating it into Turkish, we put it in the literature. Hani normalde “Beyaz Ev” anlamına gelen “White House” kelimesini “Beyaz Saray” olarak tercüme etmemiz gibi. Das ist so, wie wenn wir das Wort "White House", das normalerweise "Weißes Haus" bedeutet, mit "Weißes Haus" übersetzen. It's like how we translate the word "White House", which normally means "White House", to "White House".

İngilizce kaynakların sadece birinde ve ondan uyarlanan belgeselde Bermuda demeden sadece “Şeytan Üçgeni” şeklinde bir başlık atılmış. Nur in einer der englischsprachigen Quellen und dem darauf basierenden Dokumentarfilm wird Bermuda nicht erwähnt, sondern nur "The Devil's Triangle". In only one of the English sources and the documentary adapted from it, only the title "Devil's Triangle" was given without mentioning Bermuda. İşte nasıl olduysa biz bu üç kişinin yazdığı üç şeyi birleştirip kendi gizemli üçgenimizi üretmişiz ve aslında olayların sebebini de kendimizce çözmüşüz. Irgendwie haben wir durch die Kombination der drei Dinge, die von diesen drei Personen geschrieben wurden, unser eigenes mysteriöses Dreieck geschaffen und die Ursache der Ereignisse auf unsere eigene Weise gelöst. Bu gizemi çeşitli şeylere bağlayan pek çok teori içerisinden biz şeytana bağlayanı seçmişiz. Unter den vielen Theorien, die dieses Geheimnis verschiedenen Dingen zuschreiben, haben wir diejenige gewählt, die es dem Teufel zuschreibt. Among the many theories that connect this mystery to various things, we have chosen the one that connects it to the devil.

“Geniş Atlantik'in küçük bir bölümü olsa da çok sayıda gemi burada yeryüzünden silindi. "Es ist nur ein kleiner Teil des großen Atlantiks, aber viele Schiffe sind hier vom Erdboden verschluckt worden. “Many ships have been wiped off the face of the earth here, albeit a small part of the wide Atlantic. Sayısız uçak asla varış durağına ulaşamadı. Unzählige Flugzeuge haben ihr Ziel nie erreicht. Yüzlerce yat limanına geri dönemedi. Hundreds could not return to the marina. Bu şeytanın suçu.” (The Devil's Triangle Belgeseli, 1974, Richard Winer) It's the devil's fault." (The Devil's Triangle Documentary, 1974, Richard Winer) Bu şeytanın suçu. Öyle mi? Gizem çözüldü yani. Das Rätsel ist also gelöst. So the mystery is solved. Bermuda'da bir üçgen var ve oraya girenleri “şeytan aldı götürdü.” Madem bu kadar yaratıcı bir zihnimiz var, neden bunu kendi çıkarlarımız için kullanmıyoruz? Auf den Bermudas gibt es ein Dreieck, und wer es betritt, wird "vom Teufel geholt". Wenn wir einen so kreativen Geist haben, warum nutzen wir ihn dann nicht zu unserem eigenen Vorteil? There's a triangle in Bermuda, and "the devil took away" those who entered it. If we have such a creative mind, why don't we use it for our own benefit? Ben size daha gerçekçi bir hikaye uydurayım şimdi. Ich werde Ihnen eine realistischere Geschichte erzählen. Let me make up a more realistic story for you now. Karadeniz Şeytan Beşgeni. Das Pentagon des Schwarzmeerteufels.

İstanbul'dan Odesa limanına bir çizgi çekin, oradan Sivastopol ve Anapa'ya uğrayıp Trabzon'a gelin ve nihayet yine İstanbul'da çizgileri bitirip sınırı tamamlayın. Ziehen Sie eine Linie von Istanbul zum Hafen von Odessa, von dort nach Sewastopol und Anapa, dann nach Trabzon, und beenden Sie schließlich die Linien in Istanbul und vervollständigen Sie die Grenze. İşte size bir beşgen. Şeytana daha uygun bir şekil. Es ist eine Form, die eher zum Teufel passt. A more demonic form. Üstelik boynuzları da var. Und es hat Hörner. Daha da önemlisi bu bölgede kaybolan uçak ve batan gemi sayısı Bermuda Şeytan Üçgeni'ndekinden kat kat daha fazla. Noch wichtiger ist, dass die Zahl der verlorenen Flugzeuge und gesunkenen Schiffe in dieser Region um ein Vielfaches höher ist als im Bermuda-Dreieck. Şeytan üçgeninde 500 yılda 50 gemi ve 20 uçak kaybolduğu rapor edildi. In 500 Jahren sind 50 Schiffe und 20 Flugzeuge im Dreieck verloren gegangen. Oysa sadece 2010'da denizlerde kaybolan gemi sayısı 172. However, the number of ships lost at sea in 2010 alone is 172. Bunların hiçbiri Bermuda civarında değil. Nichts davon liegt in der Nähe der Bermudas. None of these are in the vicinity of Bermuda. Nerede kayboldu bu gemiler? Where did these ships disappear? Dünyanın en tehlikeli denizleri olarak kabul edilen Japon Denizi, Güney Çin Denizi, Kuzey Denizi, Doğu Akdeniz ve hazır olun Karadeniz'de. Das Japanische Meer, das Südchinesische Meer, die Nordsee, das östliche Mittelmeer und das Schwarze Meer, die als die gefährlichsten Meere der Welt gelten. Considered the most dangerous seas in the world, the Sea of Japan, the South China Sea, the North Sea, the Eastern Mediterranean and get ready in the Black Sea. Boşu boşuna “Karadeniz'de gemilerin mi battı” şeklinde bir deyim yok herhalde dilimizde. There is no such phrase in our language as "Did your ships sink in the Black Sea" for nothing. Nuh'un gemisinin kalıntıları bile burnumuzun dibinde Karadeniz'de aranmıyor mu? Werden nicht sogar die Überreste der Arche Noah direkt vor unserer Nase im Schwarzen Meer gesucht? Aren't even the remains of Noah's ark being sought in the Black Sea right under our noses? Öte tarafta dünyanın en şiddetli kasırgalarının bulunduğu bölgesinde 500 yılda 50 gemi batmış ve bundan gizem üretiyorlar. Andererseits sind in der Region, in der die stärksten Wirbelstürme der Welt auftreten, in 500 Jahren 50 Schiffe gesunken, und man macht ein Geheimnis daraus. On the other hand, in the region of the world's most severe hurricanes, 50 ships sank in 500 years and they produce mystery from it. Bu bölge öyle küçük bir yer filan da değil. Es ist ja nicht so, dass dieses Gebiet ein kleiner Ort wäre oder so. This region is not such a small place. Karadeniz'den hatta Türkiye'den daha büyük bir alandan bahsediyoruz. We are talking about an area larger than the Black Sea and even Turkey. Yüzbinlerce kilometrekarelik bir alandan… Aus einem Gebiet von Hunderttausenden von Quadratkilometern...

Ya arkadaş hiç düşündün mü burada hava aniden değişiyor, hortumlar, kasırgalar çıkıyor. Yer altından doğal gaz fışkırıyor, Gulf Stream denilen sıcak su akıntısı geçiyor, dev gibi dalgalar oluşuyor. Tabiki zaman zaman gemiler de batacak.

“Ama uçakların pusulalarında da anomaliler oluşuyor. “But there are also anomalies in the compasses of airplanes. Uzaylılar şey etmiş olmasın?” Manyetik sapmalar dünyanın her yerinde olabilir. Magnetische Aberrationen können überall auf der Welt auftreten. Didn't the aliens do anything?" Magnetic declinations can happen anywhere in the world. Hatta bununla ilgili daha önce “Dünyanın kutupları neden yer değiştiriyor?” adında bir video hazırlamıştım. In fact, the question "Why do the poles of the Earth shift?" I made a video called Uçakların pist numaralarını bile değiştirmek zorunda kalıyorlar bu yüzden. That's why they even have to change the runway numbers of the planes.

Diyelim ki çok tehlikeli bir bölge orası. Neden uçaklar hala uçmaya devam ediyor? Florida'dan fırlatılan roketler uzaya gitmeden önce o bölgenin hemen yakınından geçiyorlar. Rockets launched from Florida pass in the immediate vicinity of that area before going into space. Dünyada “cruise turizmi”nin en yoğun olduğu bölge orası. Ticari gemilerin de rotasının hemen üstünde. It is just above the route of commercial ships. Buna rağmen hepsi de yollarına devam ediyor. Sigorta şirketleri bu rotada seyahat eden gemiler için ekstra risk primi istemiyor.

Öte yandan orada kaybolduğu iddia edilen gemilerin, uçakların bir kısmı üçgenin içinde bile değildi. On the other hand, some of the ships and planes allegedly lost there were not even in the triangle. Sadece rotaları o üçgenin içinden geçiyordu. Tüm olayları aktarmakla vakit kaybetmek istemiyorum ama bir geminin henüz üçgene girmeden Meksika körfezinde; Barbados'tan kalkan bir başkasının oradan hiçbir olay olmadan geçtikten sonra kıyıya yakın bir yerlerde kaybolduğunu biliyoruz. Ich möchte keine Zeit damit verschwenden, alle Vorfälle aufzuzählen, aber wir wissen, dass ein Schiff im Golf von Mexiko verschwand, bevor es in das Dreieck einfuhr, und ein anderes, das von Barbados kam, verschwand in der Nähe der Küste, nachdem es diese ohne Zwischenfälle passiert hatte. I don't want to waste time reporting all the events, but a ship is in the Gulf of Mexico before it enters the triangle; We know that another one, who departed from Barbados, disappeared near the coast after passing there without incident. Bazı uçaklar ya da başta aktardığım USS Cyclops'un kardeş gemileri zaten yakınından bile geçmemişler, Kuzey Atlantik'te kaybolmuşlar. Einige der Flugzeuge oder die Schwesterschiffe der USS Cyclops, die ich eingangs zitiert habe, waren nicht einmal in der Nähe, sie gingen im Nordatlantik verloren. USS Cyclops'un son görüldüğü yer St. Kitts adaları epeyce yakın, ama içinde değil. St. Kitts liegt ganz in der Nähe der Inseln, aber nicht auf ihnen. Kristof Kolomb'un gördüklerine gelince… Takip ettiği rota ve tarihler göz önünde bulundurulduğunda Eylül ortasında pusulası anomaliler gösterirken zaten okyanusun ortasındaymış. Was Christoph Kolumbus gesehen hat... In Anbetracht der Route und der Daten, denen er folgte, befand er sich Mitte September bereits mitten auf dem Ozean, als sein Kompass Anomalien zeigte. Ekim ayında gördüğü ışıkların da meteor ya da adalarda yaşayan yerlilerin yaktığı meşalelerden gelme ihtimali çok yüksek. Es ist sehr wahrscheinlich, dass die Lichter, die er im Oktober sah, von Meteoriten oder Fackeln der Inselbewohner stammten. It is very likely that the lights he saw in October came from meteorites or torches lit by the locals living on the islands. Bu arada ne battılar, ne de kayboldular. In der Zwischenzeit sind sie weder untergegangen noch verschwunden. Meanwhile, they neither sank nor disappeared.

Bunlardan sadece 19 numaralı uçuş üçgenin içinde gerçekleşti, en popüler olay haline geldi ve bence oradaki rotanın şekli, bölgeyi tanımlamak için ilk yazıyı kaleme alan yazara ilham verdi.

“Bermuda Şeytan Üçgeni'nin gizemi çözülebilir mi?” Sorusuyla yola çıkmıştık. Wir haben uns die Frage gestellt: "Kann das Geheimnis des Bermuda-Dreiecks gelöst werden?" “Can the mystery of the Bermuda Triangle be solved?” We started with the question. Ortada bir gizem yoksa neyi çözeceğiz? Wenn es kein Geheimnis gibt, was sollen wir dann lösen? If there is no mystery, what are we going to solve? Aslında bir gizem var. Okyanusun kendisi. The ocean itself. Dünyada keşfedilmedik bir yer kalmadı. Es gibt keinen unerforschten Ort mehr auf der Welt. There is no place left unexplored in the world. Onu geçtim Ay'ın bile çok ayrıntılı haritasını yaptık. Wir haben eine sehr detaillierte Karte des Mondes erstellt. I passed it, we even made a very detailed map of the Moon. Güneş sisteminin dışına çıkmış uzay araçları var. Es gibt Raumfahrzeuge, die außerhalb des Sonnensystems unterwegs waren. There are spacecraft out of the solar system. Buna rağmen dünya yüzeyinin %70'ini kaplayan okyanusları Mars'ın yüzeyinden daha az biliyoruz. However, we know less about the oceans, which cover 70% of the Earth's surface, than the surface of Mars. Bir zamanlar Mars'ı da bilmiyorduk. Once upon a time, we didn't even know about Mars. Bilmediğimiz için “Dünyalar Savaşı” gibi kitaplarda hep Marslılar bize saldırıyordu nedense. Ne zamanki oraya uzay araçları gönderip neler olup bittiğine baktık, o zaman Marslı uzaylılar da ortadan kalkıverdi. Als wir ein Raumschiff dorthin schickten, um zu sehen, was dort vor sich ging, verschwanden die Außerirdischen vom Mars. Whenever we sent spacecraft there to see what was going on, then the Martian aliens disappeared too. Bugün dünyanın çevresinde dönen binlerce uydu var. Heute gibt es Tausende von Satelliten, die die Erde umkreisen. Today there are thousands of satellites orbiting the earth. GPS sayesinde karalardaki her adımımızı hesaplayabiliyoruz. Dank GPS können wir jeden unserer Schritte an Land berechnen. Thanks to GPS, we can calculate every step we take on land. Ama okyanusların ayrıntılı bir haritasını hala çıkartamadık. But we still haven't made a detailed map of the oceans. Okyanus tabanının %90'ının sadece 5 km çözünürlüğünde bir haritası var elimizde. Wir haben eine Karte von 90 % des Meeresbodens mit einer Auflösung von nur 5 km. We have a map of 90% of the ocean floor with only 5 km resolution. Yani tabanda 5 km'den daha küçük cisimlerin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyoruz. Wir wissen also nicht, wo Objekte, die kleiner als 5 Kilometer sind, an der Basis beginnen und enden. Karşılaştırma olsun diye belirteyim. Let me point it out for comparison. Ay'ın ve Venüs'ün tamamının haritası 100 metre çözünürlüğünde bitirilmiş durumda. The entire map of the Moon and Venus has been completed with a resolution of 100 meters. 2020 Temmuz ya da Ağustos'unda yeni bir rover gönderilecek olan Mars yüzeyinin bazı bölümlerini 6 metre çözünürlüğünde haritalamış durumdayız. Im Juli oder August 2020 wird ein neuer Rover zum Mars geschickt, und wir haben bereits Teile der Marsoberfläche mit einer Auflösung von 6 Metern kartiert. 6 metre. Okyanuslarımızın tabanını 5000 metre. Der Grund unserer Ozeane ist 5.000 Meter tief.

Az önce alıntıladığım filmin şu bölümünü boşu boşuna göstermedim sizlere… Ich habe Ihnen diesen Teil des Films, den ich gerade zitiert habe, nicht umsonst gezeigt... I didn't show you this part of the movie I just quoted for nothing...

Profesyonel tercüman değilim. Mesleğim kartografi. Haritacıyım.

Okyanusları hala keşfetmedik. We haven't discovered the oceans yet. Doğru düzgün bir haritasını bile çıkarmadık. We haven't even mapped it properly. Bizim için hala bilinmez. It is still unknown to us. O yüzden boşluk kabul etmeyen beyinlerimizi tatmin etmek için bazıları onun yüzeyini hemen saçma sapan üçgenlerle, beşgenlerle parselliyor. Um unsere Gehirne, die den Raum nicht akzeptieren, zu befriedigen, parzellieren einige sofort seine Oberfläche mit lächerlichen Dreiecken und Fünfecken. That's why, in order to satisfy our vacant brains, some immediately parcel out its surface with ridiculous triangles and pentagons.

Bu hafta seslendirmesini bitirdiğim çok güzel bir kitap var. There is a very good book that I finished dubbing this week. Adını vermeyeceğim, çünkü onunla ilgili başlı başına bir video yapmayı planlıyorum. I won't name it, because I plan to make a stand-alone video about it. Ama o kitapta da bu konuya çok güzel değinilmiş. Aber auch in diesem Buch wird dieses Thema sehr gut behandelt. But this book is very well covered. İnsanların bilmedikleri hakkında nasıl hikayeler uydurdukları, denizlerin ne kadar keşfedilmemiş olduğu anlatılmış. Wie Menschen Geschichten erfinden über das, was sie nicht wissen, wie unerforscht die Meere sind. It was told how people made up stories about what they did not know, how unexplored the seas were. Orada da denize ait gizemli bir varlıktan söz ediliyor. Auch dort ist die Rede von einem geheimnisvollen Wesen, das dem Meer angehört. There, too, there is talk of a mysterious creature belonging to the sea. Dediğim gibi kitabın adını şimdi vermeyeceğim ama o varlığa diğer insanların taktığı adı söyleyeyim mi? Wie gesagt, ich werde den Namen des Buches jetzt nicht nennen, aber soll ich Ihnen sagen, wie andere Leute dieses Wesen nennen? As I said, I won't give the name of the book now, but should I tell you the name that other people gave to that entity? Deniz Şeytanı.

Bilinmeyenden korkmayın. Don't be afraid of the unknown. Başkalarını da korkutmayın. Do not scare others. Kritik düşünme becerilerinizi ve teknolojiyi kullanarak, aktif olarak öğrenebilir ve yaratıcılığınızın da yardımıyla analitik bir sonuca varabilirsiniz. By using your critical thinking skills and technology, you can learn actively and come to an analytical conclusion with the help of your creativity. Bilim dünyasının zaten yıllardır kullandığı bu teknikler, gelecekte her konuda herkesin işine yarayacak. These techniques, which the scientific world has been using for years, will be useful for everyone in the future.