Bu dersi şimdi öğrenmeye başlayın

Turkish YouTube, Aynı anda kaç işe birden odaklanabilirsiniz? Konsantrasyonun önemi

Aynı anda kaç işe birden odaklanabilirsiniz? Konsantrasyonun önemi

Aynı anda kaç işe birden odaklanabilirsiniz?

Ne kadar çok iş yapabilirseniz; o kadar yetenekli olduğunuzu sanıyorsunuz öyle değil mi?

Ama asıl yetenek.

Bu sayıyı,

1'e indirmeyi başarabilmek.

Şuan da bu videoyu izlerken aynı anda başka bir işle meşgul oluyor musunuz?

Dürüst olun, doğru söyleyin.

Eğer, cevabınız evet ise sizinle bir oyun oynayacağız.

Eğer 5 dakika boyunca

Tüm konsantrasyonunuzla bu videoyu izlemeye devam ederseniz.

Yani başka hiçbir işle meşgul olmamayı başarabilirseniz.

Size

Tüm yeteneklerin temelini vaat ediyorum.

Evet!

5 dakika boyunca.

Gözüm.

Üstünüzde.

Ve şuan da tam beyninize bakıyorum.

Bakıyorum da çok meşgul.

-Konsantrasyon dengedir-

-Adapte olmak-

-Güç toplamak işte-

-İnsanın kendine yakışanı düşünmesidir.-

İçinde kırk tilki dolaşıyor.

Ve hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmiyor.

-Hiçbir fikrim yok şuan-

Bilgisayar dünyasında bunun karşılığı ne biliyor musunuz?

Multi Tasking.

Yani;

Aynı anda birden çok şeyi yapabilmek.

-Bir şeye odaklanma stabilliği mi?-

-Yok hayır.-

-Bir şeye odaklanma gücü.-

Bilgisayarlar bu işi çok güzel başarıyor.

Hatta cebimizde ki minik bilgisayarlar.

Cep telefonları, adeta bir İsviçre Çakısı gibi.

Ama işin kötü tarafı;

Sizi de öyle olmaya zorluyor.

E ne var bunda canım. Zaten ben de öyleyim

"Ben de aynı anda pek çok şeyi yapabilirim" Demeyin.

Yapamazsınız.

Çünkü sizin beyniniz bir bilgisayar değil.

-Direk dalıyorsun ama sanki boş hayaller gibi gidiyor-

-Böyle bir şeyleri düşünüyorsun o kadar başka bir şey yok benim için-

(silah sesi)

Aynı anda pek çok şey birden yapabildiğini iddia etmek.

Yani; Multi Tasking yeteneği.

İnsanlar için bir illüzyon.

Bunu ben değil, MIT'de Nörobilim alanında çalışan Profesör Earl Miller söylüyor.

"İnsanlar;

Aynı anda birden çok şeyi yapmaya çalıştıklarında

aslında bunu yapamazlar.

Onun yerine bir işten diğerine geçmeye başlarlar.

Bu hızlı geçişlerin de bir bedeli vardır."

Diyor bu Profesör.

Yani bizler;

Topları havada tutup onları sürekli çevirmeye çalışan bir Jonglör değiliz.

Bundan çok tabak çeviren bir hokkabaza benziyoruz.

Bir işten diğerine deli gibi koşturup duruyoruz.

Önümüzde tek bir tabak olmadığı için de konsantrasyonumuz sürekli olarak bozuluyor.

Şimdi oturayım da biraz çalışayım bari.

Dur bakayım yeni bir e-mail mi gelmiş?

Yok ya Game of Thrones'un yeni bölümü çıkmış.

E bari açayım da bir yandan da onu izleyim.

Oo! Bu anı da fotoğraflayıp Instagram'dan paylaşmak lazım!

Aa! Whatsapp'dan mesaj geldi.

Kaç dakikadır Snapchat kullanmadım. Nasıl bir snap atsam?

Ay! Biraz önce koyduğum fotoğrafı kaç kişi beğendi acaba?

Ya ben biraz önce çalışmak için oturmuştum buraya da. Ne üstünde çalışıyorum ben?

Aynı anda birden çok tabak çevirmeye çalışırsan,

diğer tabaklar dönmeye devam ediyor mu acaba?

'Önce hangisi düşüp kırılacak' diye düşünmekten asıl işine nasıl konsantre olacaksın?

Aynı anda birden çok şeyi yapma çabası, basit bir problem olarak gözüküyor olabilir.

Ama Londra Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre;

Bunun da ötesinde sonuçları var.

IQ'unuzu düşürebilir!

Bu araştırmaya göre mesela bir toplantı sırasında

cep telefonuyla mesajlaşan birinin

o anda ki IQ'su

8 yaşındaki bir çocuğun seviyesine kadar gerileyebiliyor.

Birden çok iş yaparken hiçbirini tam olarak yapamadığın, tamamlayamadığın için

sürekli meşgul gözüküp aslında hiçbir şey yapamıyorsun.

Oysa her seferinde tek bir işe odaklansan,

öyle yada böyle o işi bitirirsin.

Ve bir işi bitirmenin mutluluğunu yaşarsın.

Şimdi şunu kabul edelim.

Bizler, sınırları olan zayıf yaratıklarız.

Vaktimizin de beynimizin de sınırları var.

İki saniyede bir değişen şu resme bakarken

pek çoğumuzun beyni,

aynı görseli gördüğünü zannediyor.

Hiçbir değişiklik fark etmiyor.

Ya da bir kağıda önce yazı yazıp

sonra da sayıları dizebiliyor.

Ama;

Bu iki işi aynı anda yapmaya çalışınca,

hem işin toplam süresi uzuyor.

Hem de hatalar artmaya başlıyor.

'The Myth of Multitasking' kitabının yazarı Dave Crenshaw

Bunu bir maliyet olarak görüyor. Sürekli odak değiştirmenin bir maliyeti.

Bize pahalıya patlıyor.

Oysa sınırlarımızı kabullenmeliyiz.

Bir günde 24 saat var ve haftada da 7 gün.

Evet, beyinlerimiz her zamankinden daha meşgul.

Sürekli bir bilgi bombardımanı altındayız.

Üstelik her zamankinden daha çok şey yapmaya zorlanıyoruz.

Ama bunları belirli bir düzen içerisinde yapabiliriz.

Sırayla!

Tek tek!

Konsantre olmalıyız!

Beynimizi bu dijital bölünmüşlükten kurtarmalıyız.

Bazı şeylere 'hayır' diyebilmeyi öğrenmeliyiz.

Lazer gibi odaklanabilmeyi.

(lazer sesi)

Hala odaklanmış durumda mısınız?

5 dakikadır buradasınız. Sadece burada. Öyle değil mi?

Başka hiçbir şeyle ilgilenmedik.

O halde başardınız. Tebrikler.

"Başarılı bir savaşçı aslında ortalama bir adamdır" diyor Bruce Lee.

Sadece lazer gibi odaklanabilme gücüne sahiptir.

Konsantrasyon; bütün üstün yeteneklerin temelidir.

Eğer konsantrasyon yeteneğine sahip olmaya başarırsanız,

diğer yetenekleri kazanmak çok daha kolay olacaktır.

Bir işi yaparken diğer her şeyi unutun.

Daha önce bahsettiğim "Tek mi? Çift mi?" yönteminde olduğu gibi.

Sadece odaklanın!

O işi yapmaya.

O işi çok iyi yapmaya odaklanın.

İşin sonucu o kadar önemli değil.

Başarmak yada başarmamak.

Başkaların ne diyeceği?

Bütün bunları bir kenara bırakın ve sadece odaklanın.

Ki hayatınızın fotoğrafı net olsun.

Aynı anda kaç işe birden odaklanabilirsiniz? Konsantrasyonun önemi |||Aufgabe||||Bedeutung same|time|how many|jobs|at once|you can focus|concentration's|importance ||||||concentratie|belang Auf wie viele Dinge können Sie sich gleichzeitig konzentrieren? Die Bedeutung der Konzentration Σε πόσα πράγματα μπορείτε να συγκεντρωθείτε ταυτόχρονα; Η σημασία της συγκέντρωσης ¿En cuántas cosas puedes concentrarte al mismo tiempo? La importancia de la concentración Sur combien de choses peut-on se concentrer en même temps ? L'importance de la concentration Op hoeveel dingen kun je je tegelijkertijd concentreren? Het belang van concentratie На скольких работах вы можете сосредоточиться одновременно? Важность концентрации Hur många saker kan du fokusera på samtidigt? Vikten av koncentration How many tasks can you focus on at the same time? The importance of concentration.

Aynı anda kaç işe birden odaklanabilirsiniz? même||||| same|time|how many|jobs|at once|you can focus |moment|hoeveel|taken|plotseling|kunnen Op hoeveel taken kun je je tegelijkertijd concentreren? How many tasks can you focus on at the same time?

2! 2! 2!

3! 3! 3!

5! 5!

7! 7!

Ne kadar çok iş yapabilirseniz; o kadar yetenekli olduğunuzu sanıyorsunuz öyle değil mi? how|much|many|work|you can do|that|as|talented|you think you are|you think|so|not|question particle ||||u kunt|||getalenteerd|bent|denkt||| Hoe meer je kunt, hoe getalenteerder je denkt te zijn, nietwaar? Чем больше вы можете сделать, тем более талантливым вы себя считаете, не так ли? The more work you can do; the more you think you are talented, right?

Ama asıl yetenek. |Aber wahres Talent.|Aber das Talent. but|real|talent ||talent Aber das wahre Talent. Maar het echte talent. Но настоящий талант. But true talent.

Bu sayıyı, |diese Zahl this|number |nummer Diese Ausgabe, Deze uitgave, This number,

1'e indirmeyi başarabilmek. ||pouvoir réduire to 1|to lower|to be able to succeed |downloaden|kunnen Om het terug te kunnen brengen tot 1. Умение снизить до 1. to be able to reduce it to 1.

Şuan da bu videoyu izlerken aynı anda başka bir işle meşgul oluyor musunuz? en ce moment||||||||||occupé|| right now|also|this|video|while watching|same|time|another|one|task|busy|are|you nu|||||||||taak|bezig||bent Ben je op hetzelfde moment met een andere taak bezig terwijl je deze video bekijkt? Во время просмотра этого видео вы одновременно заняты другой работой? Are you currently engaged in another task while watching this video?

Dürüst olun, doğru söyleyin. Soyez honnête||| honest|be|true|say eerlijk||juist|zeggen Wees eerlijk, vertel de waarheid. Будь честным, говори правду. Be honest, tell the truth.

Eğer, cevabınız evet ise sizinle bir oyun oynayacağız. |||wenn es|||| if|your answer|yes|then|with you|a|game|we will play |uw antwoord||is|met u||spel|spelen Wenn die Antwort ja lautet, spielen wir ein Spiel mit Ihnen. Als het antwoord ja is, spelen we een spelletje met je. Если ваш ответ да, мы сыграем с вами в игру. If your answer is yes, we will play a game with you.

Eğer 5 dakika boyunca if|minutes|for ||lang Wenn für 5 Minuten Als voor 5 minuten Если на 5 минут If you continue to watch this video for 5 minutes

Tüm konsantrasyonunuzla bu videoyu izlemeye devam ederseniz. all|with your concentration|this|video|to watching|continue|if you do |met uw concentratie|||kijken|verder|als u Wenn Sie dieses Video weiterhin mit voller Konzentration anschauen. Als je deze video met al je concentratie blijft bekijken. Если вы продолжите смотреть это видео со всей своей концентрацией. with all your concentration.

Yani başka hiçbir işle meşgul olmamayı başarabilirseniz. ||||beschäftigt|| so|any other|no|task|busy|not being|if you can ||geen|taak|druk|niet te zijn|als u kunt Das heißt, wenn Sie es schaffen, nicht mit anderen Dingen beschäftigt zu sein. Tenminste, als het je lukt om het niet druk te hebben met iets anders. То есть, если вы сумеете не заниматься никаким другим делом. That is, if you can manage not to be engaged in any other tasks.

Size to you Maat You

Tüm yeteneklerin temelini vaat ediyorum. |||je promets| all|your abilities|foundation|I promise|I am |vaardigheden|fundament|belofte|ik geef |||Versprechen| Ich verspreche die Grundlage aller Fähigkeiten. Ik beloof de basis van alle vaardigheden. Я обещаю основу всех талантов. I promise the foundation of all abilities.

Evet! yes Yes!

5 dakika boyunca. minutes|for |gedurende 5 minuten lang. For 5 minutes.

Gözüm. my eye mijn oog Mijn oog. My eye.

Üstünüzde. on you boven u Über Ihnen. Boven je. On you.

Ve şuan da tam beyninize bakıyorum. and|right now|also|directly|to your brain|I am looking ||||bent u|kijk ik En ik kijk naar je hersenen. И я смотрю прямо в ваш мозг прямо сейчас. And right now I'm looking directly into your brain.

Bakıyorum da çok meşgul. I am looking|also|very|busy |||druk Ik zie dat hij het erg druk heeft. Я вижу, он очень занят. I'm looking and it's very busy.

-Konsantrasyon dengedir- concentration|is balanced concentratie|is in balans -Konzentration ist Gleichgewicht- -Concentratie is evenwicht -Концентрация сбалансирована- -Concentration is balance-

-Adapte olmak- Sich anpassen| aanpassen| to adapt|to be -Gutes Benehmen - -To adapt-

-Güç toplamak işte- strength|to gather|here kracht|verzamelen|hier -Stärke sammeln- -Kracht verzamelen -Набраться сил- -To gather strength-

-İnsanın kendine yakışanı düşünmesidir.- |to oneself|what suits|is to think de mens||wat bij hem past|denken -Man soll denken, was einem passt. -Het is denken wat bij jezelf past. - Это думать, что тебе подходит. -It is to think of what suits a person.-

İçinde kırk tilki dolaşıyor. ||foxes| |forty|fox|is wandering binnen|veertig|vossen|loopt ||vierzig Füchse| Es gibt vierzig Füchse in dir. Er zitten veertig vossen in je. В нем бродят сорок лисиц. There are forty foxes wandering inside.

-Hiçbir fikrim yok şuan- no|my idea|is not|right now |idee|| -Ich habe im Moment keine Ahnung. -Ik heb nu geen idee. -Я понятия не имею прямо сейчас- -I have no idea right now-

Bilgisayar dünyasında bunun karşılığı ne biliyor musunuz? computer|world|this|equivalent|what|you know|do you |wereld||vertaal|||u Wissen Sie, was das in der Computerwelt bedeutet? Weet je wat dit betekent in de computerwereld? Вы знаете, что это значит в компьютерном мире? Do you know what this corresponds to in the computer world?

Multi Tasking. çok|görev yapma Многозадачность. Multi Tasking.

Yani; that is That is;

Aynı anda birden çok şeyi yapabilmek. same|time|suddenly|many|things|to be able to do ||plotseling|||kunnen Om meer dan één ding tegelijk te kunnen doen. Возможность заниматься несколькими делами одновременно. Being able to do multiple things at the same time.

-Bir şeye odaklanma stabilliği mi?- a|thing|focusing|stability|question particle ||focusseren|stabiliteit| -Stabilität des Fokus? -Stabiliteit van focus? -Стабильность сосредоточиться на чем-то одном?- -Is it stability in focusing on one thing?-

-Yok hayır.- no|no -Nee. -No, no.-

Bilgisayarlar bu işi çok güzel başarıyor. computers|this|job|very|well|they succeed computers|||||succesvol Computers kunnen dit heel goed. Компьютеры делают это очень хорошо. Computers do this job very well.

Hatta cebimizde ki minik bilgisayarlar. even|in our pocket|that|tiny|computers zelfs|in onze zak||kleine|computers Zelfs de kleine computers in onze zakken. Даже крошечные компьютеры в наших карманах. Even the tiny computers in our pockets.

Cep telefonları, adeta bir İsviçre Çakısı gibi. cell|phones|almost|a||Army Knife|like mobiele|telefoons|bijna||Zwitserland|mes| Mobiltelefone sind wie ein Schweizer Armeemesser. Mobiele telefoons zijn als een Zwitsers zakmes. Mobile phones are like a Swiss Army Knife.

Ama işin kötü tarafı; but|the job's|bad|side |werk||zijde Maar hier komt het slechte deel; Но хуже всего; But the bad part is;

Sizi de öyle olmaya zorluyor. you|also|like that|to be|is forcing u||zo|te zijn|dwingt Hij dwingt je om zo te zijn. Это заставляет вас быть таким же. They force you to be like that too.

E ne var bunda canım. Zaten ben de öyleyim well|what|is|in this|my dear|already|I|also|I am like that |||hieraan||alvast|||zo Nou, dat geeft niet, schat. Ik ben zelf ook zo. Что в этом плохого, моя дорогая? так я в любом случае Well, what's wrong with that? I'm already like that.

"Ben de aynı anda pek çok şeyi yapabilirim" Demeyin. I|also|same|time|many|many|things|I can do|don't say |||moment|heel|||kan|zeg dat niet Zeg niet: "Ik kan veel dingen tegelijk." Не говорите: «Я могу делать много дел одновременно». "I can do many things at the same time too" Don't say that.

Yapamazsınız. You cannot do U kunt het niet doen Dat kun je niet. You can't.

Çünkü sizin beyniniz bir bilgisayar değil. because|your|brain|a|computer|not ||||computer| Omdat je hersenen geen computer zijn. Because your brain is not a computer.

-Direk dalıyorsun ama sanki boş hayaller gibi gidiyor- directly|you are diving|but|as if|empty|dreams|like|it is going direct|duikt||het lijkt wel|lege|dromen||gaat -Man taucht ein, aber es ist wie ein Wunschtraum. -Je duikt er meteen in, maar het is net een utopie. - Ты ныряешь прямо, но это похоже на сон- -You're diving straight in, but it feels like empty dreams are just passing by-

-Böyle bir şeyleri düşünüyorsun o kadar başka bir şey yok benim için- such|a|things|you are thinking|that|so|other|a|thing|there is not|my|for ||dingen||||||||voor mij| -Je denkt aan zoiets, dat is alles wat er voor mij is... -Ты думаешь о таких вещах, мне больше нечего- -You think about such things, there is nothing else for me-

(silah sesi) gun|sound wapen|geluid (geweerschot) (Звук пистолета) (gunshot sound)

Aynı anda pek çok şey birden yapabildiğini iddia etmek. same|time|many|much|things|at once|you can do|claim|to make |||||plotseling|kan|beweren|vermoeden Die Behauptung, viele Dinge auf einmal tun zu können. Claimen dat ze veel dingen tegelijk kunnen. Утверждают, что могут делать много дел одновременно. Claiming that you can do many things at once.

Yani; Multi Tasking yeteneği. so|multi|tasking|ability |multi||vaardigheid Ik bedoel; Multi Tasking vermogen. Хорошо; Возможность многозадачности. That is; the ability of Multi Tasking.

İnsanlar için bir illüzyon. |for|a|illusion |||illusie Een illusie voor de mensen. An illusion for humans.

Bunu ben değil, MIT'de Nörobilim alanında çalışan Profesör Earl Miller söylüyor. this|I|not|at MIT|Neuroscience|in the field of|working|Professor|Earl|Miller|says ||||neurobiologie|op het gebied van|werkende||||zegt Das bin nicht ich, sondern Professor Earl Miller, der auf dem Gebiet der Neurowissenschaften am MIT arbeitet. Dit ben ik niet, maar professor Earl Miller, die op het MIT werkt op het gebied van neurowetenschappen. Так говорит профессор нейробиологии Массачусетского технологического института Эрл Миллер, а не я. This is not said by me, but by Professor Earl Miller, who works in the field of Neuroscience at MIT.

"İnsanlar; "Mensen; "Humans;

Aynı anda birden çok şeyi yapmaya çalıştıklarında same|time|suddenly|many|things|to do|when they try ||plotseling|||doen|wanneer ze proberen Wenn sie versuchen, mehr als eine Sache gleichzeitig zu tun Als ze meer dan één ding tegelijk proberen te doen When they try to do multiple things at the same time

aslında bunu yapamazlar. actually|this|they cannot do eigenlijk|dit|kunnen niet dat kunnen ze eigenlijk niet. actually, they cannot do this.

Onun yerine bir işten diğerine geçmeye başlarlar. Instead of that|in place of|a|job|to another|starting to switch|they start zijn|in plaats van|||naar de andere|overstappen|beginnen Stattdessen wechseln sie von einer Stelle zur nächsten. In plaats daarvan gaan ze van de ene baan naar de andere. Вместо этого они начинают переходить с одной работы на другую. Instead, they start to jump from one job to another.

Bu hızlı geçişlerin de bir bedeli vardır." this|fast|transitions|also|a|cost|there is |snelle|overgangen|||prijs|is Diese schnellen Veränderungen haben auch ihren Preis. Deze snelle overgangen hebben ook een prijs." Эти быстрые переходы также имеют свою цену». There is also a cost to these rapid transitions."

Diyor bu Profesör. he says|this|professor ||professor Говорит это Профессор. Says this Professor.

Yani bizler; so|we |wij So we are;

Topları havada tutup onları sürekli çevirmeye çalışan bir Jonglör değiliz. balls|in the air|holding|them|constantly|trying to spin|working|a|juggler|we are not ballen|in de lucht|houden|ze|continuously|veranderen|werkende||jongleur|we zijn niet Wir sind keine Jongleure, die Bälle in der Luft halten und versuchen, sie immer wieder zu drehen. We zijn geen jongleur die ballen in de lucht houdt en ze de hele tijd probeert om te draaien. Мы не жонглеры, которые держат мячи в воздухе и постоянно пытаются их подбросить. We are not a juggler trying to keep balls in the air and constantly spinning them.

Bundan çok tabak çeviren bir hokkabaza benziyoruz. |||||Tellerdreher| from this|very|plates|spinning|a|plate spinner|we resemble hieraan||verrassing|verder draaien||hokkabaza|lijken Wir sind eher wie ein Jongleur, der mit Tellern spielt. We zijn meer als een jongleur die borden laat draaien. Мы больше похожи на жонглера, переворачивающего тарелки. We resemble a plate spinner much more.

Bir işten diğerine deli gibi koşturup duruyoruz. one|job|to another|crazy|like|running|we are stopping ||naar de andere|||rennen|stoppen We rennen als gekken van de ene baan naar de andere. Мы бежим как сумасшедшие от одной работы к другой. We are running around madly from one job to another.

Önümüzde tek bir tabak olmadığı için de konsantrasyonumuz sürekli olarak bozuluyor. in front of us|single|a|plate|not being|for|also|our concentration|constantly|as|is getting disrupted voor ons|||bord|is|||onze concentratie|continuously|continuously|verstoord Und weil wir keinen einzigen Teller vor uns haben, wird unsere Konzentration ständig unterbrochen. En omdat er geen enkel bord voor ons staat, wordt onze concentratie voortdurend verbroken. Поскольку перед нами нет ни одной тарелки, наша концентрация постоянно нарушается. Since there is not a single plate in front of us, our concentration is constantly disrupted.

Şimdi oturayım da biraz çalışayım bari. now|let me sit|and|a little|let me work|at least |ik ga zitten|||werken|tenminste Nu ga ik zitten en wat werk doen. А теперь позвольте мне сесть и немного поработать. Now let me sit down and at least do some work.

Dur bakayım yeni bir e-mail mi gelmiş? wait|let me see|new|a|||question particle|has arrived kijk|even kijken||||||gekomen Even kijken of ik een nieuwe e-mail heb gekregen. Подождите, есть новое электронное письмо? Let me see if a new email has arrived?

Yok ya Game of Thrones'un yeni bölümü çıkmış. no|emphasis|Game|of|Thrones'|new|episode|has been released ||||||aflevering|is uitgekomen Нет, вышел новый эпизод «Игры престолов». No, the new episode of Game of Thrones has been released.

E bari açayım da bir yandan da onu izleyim. je|||||||| well|at least|I will open|and|a|on one side|and|it|I will watch |tenminste|openen|||kant|||kijk Nou, dan kan ik hem net zo goed aanzetten en tegelijkertijd naar hem kijken. Что ж, позвольте мне открыть его и одновременно посмотреть. Well, I might as well open it and watch it at the same time.

Oo! Bu anı da fotoğraflayıp Instagram'dan paylaşmak lazım! oh|this|moment|also|taking a photo and|from Instagram|to share|necessary ||moment||fotograferen|van Instagram|delen| Oo, dit moment moet ik fotograferen en delen op Instagram! Ой! Вам нужно сфотографировать этот момент и поделиться им в Instagram! Oh! I need to take a photo of this moment and share it on Instagram!

Aa! Whatsapp'dan mesaj geldi. ah|from Whatsapp|message|it came ||bericht| Ik heb een Whatsapp-bericht. Oh! I got a message on WhatsApp.

Kaç dakikadır Snapchat kullanmadım. Nasıl bir snap atsam? how many|minutes|Snapchat|I haven't used|how|a|snap|I should send hoeveel|minuten|Snapchat|heb niet gebruikt|||snap|stuur Ik heb Snapchat al minuten niet gebruikt. Wat voor snap moet ik maken? Я не использовал Snapchat несколько минут. Как сделать снимок? I haven't used Snapchat in a few minutes. What kind of snap should I send?

Ay! Biraz önce koyduğum fotoğrafı kaç kişi beğendi acaba? oh|a little|ago|I put|photo|how many|people|liked|wonder |||geplaatste|fotoğraf|hoeveel|personen|bezocht|vraagteken Oeps! Hoeveel mensen vonden de foto leuk die ik net heb gepost? Луна! Скольким людям понравилась фотография, которую я только что опубликовал? Oh! I wonder how many people liked the photo I just posted?

Ya ben biraz önce çalışmak için oturmuştum buraya da. Ne üstünde çalışıyorum ben? well|I|a little|ago|to work|for|I had sat|here|also|what|on|I am working|I ||||werken||zat||||op|| Ik zat hier gewoon te werken. Waar werk ik aan? Я просто сидел здесь, чтобы работать. Над чем я работаю? I had just sat down to work here. What am I working on?

Aynı anda birden çok tabak çevirmeye çalışırsan, same|time|suddenly|many|plates|to spin|if you try ||plotseling||bord|om te draaien|als je werkt Wenn Sie versuchen, mehrere Teller gleichzeitig zu drehen, Als je meerdere borden tegelijk probeert te draaien, Если вы попытаетесь перевернуть более одной тарелки одновременно, If you try to spin multiple plates at the same time,

diğer tabaklar dönmeye devam ediyor mu acaba? other|plates|to spin|||question particle|wonder andere|borden|draaien|doen|doen||vraagteken Ik vraag me af of de andere borden blijven draaien? Остальные тарелки продолжают вращаться? do the other plates keep spinning?

'Önce hangisi düşüp kırılacak' diye düşünmekten asıl işine nasıl konsantre olacaksın? ||||||eigentliche|deine Arbeit||| first|which one|falling|will break|that|from thinking|main|your work|how|concentrate|you will be |welke|vallen|verbroken|te|denken|echt|werk||concentreren|verder Wie können Sie sich auf Ihre eigentliche Arbeit konzentrieren, wenn Sie darüber nachdenken, was zuerst fallen und kaputt gehen wird? Hoe kun je je op je echte werk concentreren als je denkt 'welke zal het eerst vallen en breken'? Как вы собираетесь сосредоточиться на своей основной работе, не думая о том, «что упадет и разобьется первым»? "How can you concentrate on your actual work when you're thinking, 'Which one will fall and break first'?"},{

Aynı anda birden çok şeyi yapma çabası, basit bir problem olarak gözüküyor olabilir. same|at the same time|suddenly|many|things|doing|effort|simple|a|problem|as|it seems|it may be |||||doen|inspanningen||||als|lijken|kan Making efforts in multi-tasking could be seen as a minor issue. Proberen om meer dan één ding tegelijk te doen lijkt misschien een eenvoudig probleem.

Ama Londra Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre; but|London|University|conducted|a|research|according to ||universiteit|uitgevoerd||onderzoek|volgens However, according to the study which done in London University... Maar volgens een onderzoek aan de Universiteit van Londen; Но согласно исследованию Лондонского университета;

Bunun da ötesinde sonuçları var. this|also|beyond|results|there are ||verder|resultaten| ...there are consequences beyond that. Het heeft gevolgen die verder gaan dan dat. Дальше есть последствия.

IQ'unuzu düşürebilir! your IQ|can lower uw IQ|verlagen Es kann Ihren IQ senken! Het kan je IQ verlagen! Это может снизить ваш IQ! It can lower your IQ!

Bu araştırmaya göre mesela bir toplantı sırasında this|research|according to|for example|a|meeting|during |onderzoek|||||tijdens Volgens dit onderzoek is bijvoorbeeld tijdens een vergadering Согласно этому исследованию, например, во время встречи According to this research, for example, during a meeting

o anda ki IQ'su that|moment|that|their IQ |moment|| zijn IQ op dat moment has an IQ at that moment

8 yaşındaki bir çocuğun seviyesine kadar gerileyebiliyor. year old|a|child's|level|until|can regress van 8 jaar||kind|niveau||terug kan gaan Sie kann auf das Niveau eines 8-jährigen Kindes zurückfallen. Het kan terugvallen op het niveau van een 8-jarig kind. Он может регрессировать до уровня 8-летнего ребенка. It can regress to the level of an 8-year-old child.

Birden çok iş yaparken hiçbirini tam olarak yapamadığın, tamamlayamadığın için suddenly|many|jobs|while doing|none of them|fully|exactly|you couldn't do|you couldn't finish|because plotseling|||doen|geen van hen|||kunnen|afgemaakt| Wanneer je meer dan één taak uitvoert en geen enkele ervan kunt voltooien of afmaken Потому что вы не могли выполнить или завершить ни одно из них, выполняя более одной работы. Because when you are doing multiple tasks, you can't complete any of them fully,

sürekli meşgul gözüküp aslında hiçbir şey yapamıyorsun. constantly|busy|appearing|actually|nothing|thing|you can't do continuously|druk|lijken|eigenlijk|geen||doen Sie sehen die ganze Zeit beschäftigt aus und können eigentlich gar nichts tun. Je ziet er de hele tijd druk uit en je kunt eigenlijk niets doen. Вы кажетесь занятым все время и фактически ничего не можете сделать. you appear to be busy all the time but actually you are doing nothing.

Oysa her seferinde tek bir işe odaklansan, however|every|time|single|a|job|if you focused maar|||alleen|||je zou focussen Als je je maar op één ding tegelijk zou kunnen concentreren, Однако, если вы сосредоточитесь на одной работе за раз, However, if you focused on just one task each time,

öyle yada böyle o işi bitirirsin. |||||du beendest es that way|or|this way|that|job|you will finish |of|||taak|afmaakt Hoe dan ook, je gaat het voor elkaar krijgen. One way or another, you will finish that job.

Ve bir işi bitirmenin mutluluğunu yaşarsın. |||des Beendens|| and|a|job|finishing|happiness|you will experience |||afmaken|geluk|ervaar И вы испытаете счастье от завершения работы. And you will experience the joy of completing a task.

Şimdi şunu kabul edelim. now|this|acceptance|let's accept |dit||laten Теперь давайте признаем это. Now let's accept this.

Bizler, sınırları olan zayıf yaratıklarız. ||||Wir sind Wesen we|limits|having|weak|we are creatures |grenzen|met|zwakke|wezens We zijn zwakke wezens met grenzen. Мы слабые существа с ограничениями. We are weak creatures with limitations.

Vaktimizin de beynimizin de sınırları var. Unsere Zeit||||| onze tijd||van onze hersenen||grenzen| our time|also|our brain|also|limits|there are Onze tijd en onze hersenen hebben grenzen. Наше время и наш мозг имеют пределы. There are limits to both our time and our brains.

İki saniyede bir değişen şu resme bakarken |per second|one|changing|this|picture|while looking |per seconde||veranderende||afbeelding|kijkend Als je naar deze foto kijkt, verandert dat elke twee seconden. Глядя на эту картинку, которая меняется каждые две секунды While looking at this image that changes every two seconds,

pek çoğumuzun beyni, very|most of our|brain |van de meesten van ons|brein de hersenen van zo velen van ons, мозги многих из нас, many of our brains,

aynı görseli gördüğünü zannediyor. |dasselbe Bild|| same|visual|seeing that|thinks |afbeelding|ziet|denkt er glaubt, dass er das gleiche Bild sieht. hij denkt dat hij hetzelfde beeld ziet. Он думает, что видит тот же самый образ. think they are seeing the same visual.

Hiçbir değişiklik fark etmiyor. no|change|notice|not doing |wijziging||maakt Geen enkele verandering maakt enig verschil. Никакие изменения не имеют значения. No change is noticed.

Ya da bir kağıda önce yazı yazıp or|also|a|on paper|first|writing|writing |||papier||tekst|schrijven Of je kunt eerst op een stuk papier schrijven Или напишите сначала на листе бумаги Or writing on a piece of paper first

sonra da sayıları dizebiliyor. then|also|numbers|can line up ||nummers|opstellen und dann kann er die Zahlen ordnen. en dan kan hij de getallen ordenen. Затем он может нанизывать числа. and then being able to line up the numbers.

Ama; but Maar; But;

Bu iki işi aynı anda yapmaya çalışınca, this|two|jobs|same|time|to do|when trying ||taken||||wanneer When trying to do these two tasks at the same time,

Hem de hatalar artmaya başlıyor. both|also|mistakes|to increase|is starting ||fouten|toenemen|begint En de fouten beginnen zich op te stapelen. And errors start to increase.

'The Myth of Multitasking' kitabının yazarı Dave Crenshaw the|myth|of|multitasking|book's|author|Dave|Crenshaw ||||boek|auteur|| Dave Crenshaw, auteur van 'De mythe van multitasking'. Дэйв Креншоу, автор книги «Миф о многозадачности». The author of 'The Myth of Multitasking', Dave Crenshaw

Bunu bir maliyet olarak görüyor. Sürekli odak değiştirmenin bir maliyeti. ||||||Fokus||| this|a|cost|as|sees|constantly|focus|changing|a|cost ||kosten|als|ziet|continuë|focus|verandering||kosten Er sieht darin einen Preis, den Preis für den ständigen Wechsel des Schwerpunkts. Hij ziet het als een kostenpost, de kosten van het voortdurend veranderen van focus. Он рассматривает это как плату. Цена постоянной смены фокуса. He sees this as a cost. There is a cost to constantly shifting focus.

Bize pahalıya patlıyor. to us|expensively|costs |duur|kost Het kost ons geld. Это дорого нам обходится. It is costing us dearly.

Oysa sınırlarımızı kabullenmeliyiz. however|our limits|we must accept |onze grenzen|moeten accepteren Maar we moeten onze beperkingen erkennen. Однако мы должны принять наши пределы. However, we must accept our limits.

Bir günde 24 saat var ve haftada da 7 gün. a|in a day|hours|there is|and|in a week|also|days |||||per week|| Er zijn 24 uur in een dag en 7 dagen in een week. There are 24 hours in a day and 7 days in a week.

Evet, beyinlerimiz her zamankinden daha meşgul. yes|our brains|every|time|more|busy |onze hersenen||dan ooit||druk Ja, onze hersenen zijn drukker dan ooit. Yes, our brains are busier than ever.

Sürekli bir bilgi bombardımanı altındayız. constantly|a|information|bombardment|we are under continuë||informatie|bombardement|zijn Wir werden ständig mit Informationen bombardiert. We worden voortdurend gebombardeerd met informatie. Мы находимся под постоянным информационным потоком. We are under a constant bombardment of information.

Üstelik her zamankinden daha çok şey yapmaya zorlanıyoruz. moreover|every|time|more|many|things|to do|we are forced bovendien||dan ooit|||||we worden gedwongen En we worden gedwongen om meer te doen dan ooit tevoren. И мы вынуждены делать больше, чем когда-либо прежде. Moreover, we are forced to do more things than ever.

Ama bunları belirli bir düzen içerisinde yapabiliriz. but|these|certain|a|order|in|we can do |ditten|bepaalde||volgorde|binnen|kunnen Maar we kunnen het in een bepaalde volgorde doen. Но мы можем делать их в определенном порядке. But we can do these things in a certain order.

Sırayla! in order In orde! One at a time!

Tek tek! single|one |één voor één По одному! One by one!

Konsantre olmalıyız! concentrate|we must |we moeten We moeten ons concentreren! Мы должны сконцентрироваться! We must concentrate!

Beynimizi bu dijital bölünmüşlükten kurtarmalıyız. |||Spaltung| our brain|this|digital|from splitness|we must save ons brein|||van verdeeldheid|moeten redden Wir müssen unsere Gehirne von dieser digitalen Kluft befreien. We moeten onze hersenen bevrijden van deze digitale kloof. Нам нужно освободить свой мозг от этой цифровой пропасти. We must free our brains from this digital fragmentation.

Bazı şeylere 'hayır' diyebilmeyi öğrenmeliyiz. some|things|no|being able to say|we must learn |dingen||kunnen|moeten leren We moeten leren om 'nee' te zeggen tegen dingen. Мы должны научиться говорить «нет» некоторым вещам. We must learn to say 'no' to some things.

Lazer gibi odaklanabilmeyi. laser|like|being able to focus laser||kunnen focussen Способность фокусироваться, как лазер. To be able to focus like a laser.

(lazer sesi) laser|sound (laser sound)

5 dakikadır buradasınız. Sadece burada. Öyle değil mi? for minutes|you have been here|only|here|that way|not|question particle |u bent hier||||| Je bent hier 5 minuten. Gewoon hier. Dat klopt toch? Вы были здесь в течение 5 минут. Только здесь. Не так ли? You've been here for 5 minutes. Just here. Isn't that right?

Başka hiçbir şeyle ilgilenmedik. other|no|thing with|we did not deal ||ding|we hebben ons niet beziggehouden We waren in niets anders geïnteresseerd. Ничто другое нас не интересовало. We haven't been concerned with anything else.

O halde başardınız. Tebrikler. that|in that case|you succeeded|congratulations ||u heeft het gehaald|gefeliciteerd Dan is het je gelukt. Gefeliciteerd. Тогда вы сделали это. Поздравляем. Then you succeeded. Congratulations.

"Başarılı bir savaşçı aslında ortalama bir adamdır" diyor Bruce Lee. successful|a|warrior|actually|average|a|he is||| succesvolle||vechter|eigenlijk|gemiddeld||man||| "Een succesvolle krijger is eigenlijk een gemiddelde man," zegt Bruce Lee. «Успешный боец — это, по сути, обычный человек», — говорит Брюс Ли. "A successful warrior is actually an average man" says Bruce Lee.

Sadece lazer gibi odaklanabilme gücüne sahiptir. only|laser|like|ability to focus|power to|has |||vermogen om te focussen|kracht|heeft Het heeft alleen de kracht om te focussen als een laser. It has the power to focus like a laser.

diğer yetenekleri kazanmak çok daha kolay olacaktır. other|abilities|to gain|very|more|easy|will be andere|vaardigheden|verwerven||||zal zijn zal het veel gemakkelijker zijn om andere vaardigheden te verwerven. Приобретение других навыков будет намного проще. gaining other skills will be much easier.

Bir işi yaparken diğer her şeyi unutun. a|job|while doing|other|every|thing|forget ||doen||||vergeten Vergeet al het andere als je één ding doet. Forget everything else while doing a task.

Daha önce bahsettiğim "Tek mi? Çift mi?" yönteminde olduğu gibi. |||||||Methode|| more|previously|I mentioned|single|question particle|double|question particle|in the method|as it is|like ||waarover ik sprak|||even||methode|is| Wie bei der bereits erwähnten Methode "Ungerade oder Gerade?". Zoals in de "Oneven of Even?" methode die ik eerder noemde. «Нечетное? Четное?», о котором я упоминал ранее. как в методе. Just like the "Single or Double?" method I mentioned earlier.

Sadece odaklanın! just|focus |focus op Concentreer je! Just focus!

O işi yapmaya. that|job|to do Om dat werk te doen. Чтобы сделать эту работу. On doing that task.

O işi çok iyi yapmaya odaklanın. that|job|very|well|to do|focus |||||focus op Сосредоточьтесь на том, чтобы сделать эту работу очень хорошо. Focus on doing that job very well.

İşin sonucu o kadar önemli değil. |result|that|so|important|not |resultaat|||belangrijk| De uitkomst is niet zo belangrijk. Результат не так важен. The result of the job is not that important.

Başarmak yada başarmamak. to succeed|or|to not succeed slagen||falen Slagen of niet slagen. Успеть или не успеть. To succeed or not to succeed.

Başkaların ne diyeceği? others'|what|will say wat anderen||zullen zeggen Wat zullen anderen zeggen? Что скажут другие? What will others say?

Bütün bunları bir kenara bırakın ve sadece odaklanın. all|these|one|aside|leave|and|only|focus |||kant|laten|||focus Забудьте обо всем этом и просто сосредоточьтесь. Put all of this aside and just focus.

Ki hayatınızın fotoğrafı net olsun. |Ihr Leben||| so that|your|picture|clear|be |van uw leven||helder|is Чтоб картина твоей жизни была ясна. So that the picture of your life is clear.

PAR_TRANS:gpt-4o-mini=3.32 PAR_CWT:B7ebVoGS=7.65 en:B7ebVoGS openai.2025-02-07 ai_request(all=70 err=0.00%) translation(all=138 err=2.17%) cwt(all=745 err=1.88%)