×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: cookie policy.


image

TEDx Turkey, İstikamet Plüton! | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul

İstikamet Plüton! | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

Ben biraz değişik bir konu seçmeye gayret ettim, biraz ufkumuz açılsın diye.

Bu sahneyi hatırlayanlarınız vardır belki.

Stanley Kubrick'in meşhur ''2001: Space Odyssey'' filminin

ilk sahnesi.

Bu aslında biziz; ilkel insan.

Ben size burada Neandertal'den, Homosapiens'den başlayan bir

yolculuğu anlatacağım ve bunu günümüzdeki teknolojiyle birleştireceğim.

Umuyorum keyifli vakit geçirirsiniz, biraz da zihninizi çalıştırmaya yardımcı olurum.

Bu gördüğünüz, ilk bilgisayarlardan biri.

Soğutma sistemlerini görüyorsunuz.

İnanılmaz büyük bir ekipman.

Milyonlarca dolara yapılıyor ve bugün cebinizde kullandığınız bir hesap

makinesinden daha az işlemci gücü var.

Apollo Ay'a gittiğinde, 32 kiloluk bir bilgisayar taşıyor

ve bugün kolunuza taktığınız saatten, daha düşük bir işlemci seviyesinde

bir işlem gücü var.

Bunları çalıştırmak için ciddi sayıda insan gücü,

inanılmaz ciddi bir elektrik enerjisi,

çok ciddi soğutma sistemleri gerekiyordu.

Şimdi ne kadar ufaldığını biliyorsunuz.

Şimdi aslında dünyada dijital bir devrim yaşanıyor.

[Maliyetler düşüyor] Dijital devrimin en büyük etkeni aslında bu grafik.

Bu, dünyadaki transistör fiyatları.

Yani 75 senesinde,

1 milyona değil 2 bin dolar o zamanın parası, yani bugünün aşağı yukarı

8 bin doları ediyor olan transistör fiyatları, şu anda 25 sent seviyesine

gerilemiş durumda.

İnanılmaz bir ucuzlama, inanılmaz bir küçülme var.

Dolayısıyla birim işlem maliyeti dramatik şekilde düşüyor,

hesaplama gücü neredeyse sonsuza gidiyor.

İnsan zayıf bir varlık, biz kusurlu varlıklarız.

Beyin gücümüz bir yere kadar.

Hesap yeteneğimiz bir yere kadar.

Dünya tarihinde ilk defa önümüzdeki yıllarda,

insanlığın toplam beyin gücünün daha üstünde işlem yapabilecek bilgisayarları,

şu anda laboratuvarlarda test ediyorlar, bunların altyapıları hazır,

yakında çalışmaya başlayacak.

Dolayısıyla, insan kendi kusurlarının farkında olduğu için,

yani zayıf varlığının farkında olduğu için,

bunu makinelerle etrafını kontrol ederek, sonra kendini kontrol ederek

düzeltmeye çalışıyor.

Bunları başardığımız gün, bambaşka bir dünya ile karşı karşıya olacağız.

Bu, sıradan bir oturma odası.

İşte bir tane kanepe, işte müzik sistemi, ses sistemi, televizyon, işte saksınız,

perdeniz var.

Şimdi insan; inlerde, mağaralarda başladığı yolculuğuna,

daha konforlu yaşayabilmek için,

iklimin kontrollü, kendine daha rahat barınma sağlayan binalarda,

evlerde yaşıyor.

Bu da aslında,

şu anda veyahutta önümüzdeki yıllarda, evinizdeki işlemciler.

Her kırmızı yuvarlağı bir işlemci olarak düşünün.

Lambalar işlemci ile kontrol edilecek,

dışarıdaki güneş ışığına göre panjurlarınız açılacak kapanacak.

Zaten ses sistemi, müzik sistemi, bunların kumandaları, televizyonlar, hoparlörler,

masanın içinde minderin içinde siz otururken nabzınızı ölçecek,

vücut sıcaklığınızı ölçecek, bir sıkıntı varsa doktorunuza rapor gidecek.

Şimdi birinci aşamayı atlattık; yani insan artık iklimi kontrollü,

kendini dış etkenlerden koruyabildiği, regüle ettiği bir ortamda yaşıyor.

Bu odada oturduğunuz sürece de, günde ortalama 50 GB veriye maruz kalıyorsunuz.

Oturduğunuz sürece demeyeyim, bir gün içinde.

İşte bunun içinde televizyon, radyo, telefon, basılı materyal, bilgisayar,

insanlarla iletişim, her şey var.

Bir insan günde takribi 50 GB veriye maruz kalıyor,

ve bu şu anki teknolojiyle nedeniyle yılda ortalama %6 artarak devam ediyor.

Şimdi ikinci seviye başlıyor; giyilebilir teknolojiler.

Yani bir insanın dışarıdan isteyerek ve istemeyerek maruz kaldığı veri akışı var,

bir de kendi vücudunun ürettiği ve aslında bugüne kadar problem yaşamadıkça,

yani aslında bozulmadıkça ölçmediğimiz bir sürü veri üretiyoruz.

Kimse hastalanmadıkça gidip tahlil yaptırmıyor.

Kimse kendini kötü hissetmezse ya da biri zorlamazsa doktora gidip

vücuduna ölçüm yaptırmıyor.

Dolayısıyla kimse, vücudunda neler olup bittiğini bilmiyor.

Şimdi bu da değişmek üzere.

Artık işte kolumuzdaki saat, üzerimizdeki kıyafet, ayağımızdaki ayakkabı,

saçımızdaki toka, dişimizdeki dolgu, her şey veri toplamaya başlayacak.

Ve dünya tarihinde ilk defa,

insan vücuduyla ilgili toplanan bu büyük data sayesinde,

biz hastalanmadan hastalanacağımızı anlayıp

hatta biz anlamadan vücuda daha düşük dozda ilaç zerkedebilecek.

Acil bir durumda doktorumuzu,

bizim haberimiz bile olmadan haberdar edebilecek, bize veri akışı sağlayarak

yememize, içmemize, hareketimize karışacak

ve bizim daha sağlıklı insan olmamızı sağlayacak.

1820 senesinde Hollanda ordusu,

askere giren erkeklerin boylarını ölçmeye başlıyor.

Hollanda Avrupa'nın en kısa ulusu o zaman.

Ortalama boy 1,60-1,63.

1,63'ten başlıyorlar, şu anda 1,83.

Aşağı yukarı 150 senede, 200 senede, 30 küsür santim insanların boyu uzuyor.

Bu da diğer ülkeler,

bizde zaten böyle bir veri olmadığı için ben Türkiye'yi koyamadım,

bizde istatistikler biraz geç başlamış.

Şimdi, önce boyumuz uzadı.

Yani fiziksel koşullarımız gelişiyor.

Bunun sebebi, dediğim gibi eve taşındık, daha iyi beslenmeye başladık,

kontrollü iklim; yani artık ısıtma sistemleri var, soğutma sistemleri var.

Gıdalar daha temiz.

Daha kontrollü ortamlarda yaşıyoruz.

Ulaşım kolaylaştı;, her yere gitmek için kilometrelerce yürümek, koşmak,

ata binmek zorunda kalmıyoruz.

Taşıma sistemleri çok gelişti, dolayısıyla insanlar rahatladılar.

Ağır yük kaldırmayı bıraktık, boyumuz uzadı.

Dolayısıyla daha sağlıklı, daha güçlü nesiller geliyor.

Şimdi, yeni bir devrim daha kapıda.

Artık DNA'yı analiz etmiş durumdayız.

DNA'ya müdahale edilmeye başlandı, bundan 8-10 sene evvel biliyorsunuz

dünyada ilk defa koyun kopyalandı.

Şu anda, çocukların cinsiyetini belirlemek için,

belli ülkelerde ahlaken hoş karşılanmasa da, teknik olarak çocuğunuzun cinsiyetini

aslında hamilelik esnasında değiştirtebiliyorsunuz.

Kız olsun, erkek olsuna müdahale edebiliyorsunuz.

Bunların tabii ki ileride, belli müdahalelerin belli problemlere

yol açtığı görülecek.

Belli müdahalelerin de aslında belli problemleri ortaya çıkmadan

düzelttiğini göreceğiz.

Şimdi aslında bütün bu süreç,

insanın kendi kusurlarını gidermek istemesinden kaynaklanıyor.

Biz, hâlâ dünyanın %75'i okyanus,

nefesimizi tutarak 1,5-2 dakika kalabiliyoruz, hani çok özel bir durumda

3 dakika kalabiliyoruz.

30-40 metrenin altına, çok olimpik bir sporcu değilseniz,

100 metrenin altına inemiyoruz.

Yani dünyanın %75'ini, herhangi bir ekipman olmadan kullanamıyoruz.

Yerden yüksekte hareket edemiyoruz.

Belli bir yüksekliğin üstünde, teneffüs ederken oksijensizlikten problem yaşıyoruz

dolayısıyla bunları hep bugüne kadar hep makinelerle giderdik.

İşte dalış ekipmanları yaptık, daha derine inmek için denizaltılar yaptık,

dağa çıkarken oksijen tüpleri taşıdık.

İşte yüksek irtifada daha hızlı gidilebildiği için uçaklar imâl edildi.

Şimdi artık DNA'yla, belki hibrid insan türevleri çıkacak

ve farklı ortamlarda, daha dayanıklı insanlar oluşacak.

Şimdi insandaki bir zayıflık da; biz yaşlanıyoruz, hastalanıyoruz.

Bu DNA ile hastalıklar giderilmeye başlandı.

İlaç teknolojisi çok gelişti.

Bundan sonraki adımda,

eskiyen organlarımız, çabuk yıpranan organlarımızı, üç boyutlu printer ile

basacağız ve değiştireceğiz.

Bu çok uzak gibi gelmesin, bu gördüğünüz bir kulak.

Bu sunumu hazırlarken bulduk, bayağı bir kulak yapılmış durumda.

Şu anda,

organik madde basan, yani hücre seviyesinde baskı teknolojisi

dünyada geliştirilmiş durumda.

Tabii bunları henüz daha insanlara takıp denemediler ama belli bir süre sonra,

işte nedir insanın en çabuk eskiyen organı, göz.

30-40 yaşına geliyorsunuz, gözleriniz bozulmaya başlıyor.

Çıkartacaklar yenisini takacaklar.

Dolayısıyla göz diye bir problem kalmayacak.

Belki belli meslek gruplarına özel farklı tip gözler olacak.

İşte keskin göz olacak, ne bileyim daha gevşek göz olacak gibi gibi.

Dolayısıyla,

dünyada ortalama yaşam son 70-80 sene içinde,

47'lerden, bu dünya ortalaması,

yani gelişmiş ülkelerde bu yine 80'lerin üzerine çıkıyor Japonya gibi yerlerde.

Afrika gibi yerlerde biraz daha düşük.

47'den 78'e kadar, 2040'a kadar çıkacağı öngörülüyor.

Benim öngörümde,

bu hastalıklar tedavi edildikten sonra,

organlar değiştirilebilir hale geldikten sonra,

2000'li yılların herhangi bir yerinde, sonlarına doğru muhtemelen

sonsuz yaşam bizi bekliyor olacak.

Sonsuz yaşam, insanlığın devam etmesi için en önemli koşul.

Çünkü dünyada kısıtlı kaynaklarımız var,

bu kaynaklar bir süre sonra bitecek,

ne kadar dikkat edersek edelim, bunlar bir şekilde bize yetmeyecek,

ve bizim uzayda kolonileşmeye ihtiyacımız var.

Bununla ilgili çalışmalar, biliyorsunuz çok hızlı şekilde devam ediyor.

Şimdi, 10 sene evvel atılan uydulardan biri şu anda Plüto'ya varmış durumda.

Yeni yeni fotoğraf yollamaya başladı, birkaç aydır yaklaşmaya devam ediyor.

Plüto aslında bize yakın bir gezegen diyeceğim, biliyorsunuz gezegendi eskiden,

şimdi artık gezegen demiyorlar, Güneş sistemimizin en dışındaki

kitlelerden biri diyeyim.

4,28 milyar kilometre.

4,28 milyar kilometre, uzay ölçeğinde bir saç telinin ini kadar bir şey düşünün.

Hiçbir şey değil.

Şu anki teknoloji ile bizim oraya gitmemiz on sene sürüyor.

Ve buraya insansız araçla gidiyoruz,

yani bunun içine insan koymaya çalışsak, orada atmosferik koşul oluştursak,

10 senelik yemeğini, içeceğini koymaya çalışsak,

hadi yanına bir de arkadaş koyduk,

operasyon inanılmaz maliyetli olacak, hacim büyüyecek, hızlara çıkamayacak.

Belli hızların üstünde insan ölecek, zaten 10 sene gitti, dönüş bileti yok

gibi gibi problemler var.

Dolayısıyla bunu çözmenin tek yolu,

insanların çok çok daha uzun yaşaması.

Çok çok daha uzun yaşayabilirsek, evet bir gün Plüto'ya gidebileceğiz.

Şimdi dünyada iki gelişme oluyor.

Bir; bizim ömrümüz uzuyor, yaşam kalitemiz gelişiyor.

İki; teknoloji gelişiyor, transistör fiyatları düşüyor, hız artıyor.

Fakat hızın da bir sınırı var biliyorsunuz.

Şu andaki fizik bilgilerimize göre, hızın limiti ışık hızı.

Şimdi dolayısıyla dünyaya, eğer Güneş sisteminin dışında düşünürsek,

en yakın gezegen 4.37 ışık yılı uzaklıkta.

Yani ışık hızında dahi gitseniz, 4,5 senede birinci,

yani en yakın gezegene gidebiliyorsunuz.

Orada bir şey bulamadınız, ikinciye gideyim deseniz, bir bu kadar daha.

Üçüncüye gideyim deseniz, bir bu kadar daha.

Önümüzde dev gibi bir uzay var, milyarlarca nüfusumuz var.

Kesinlikle medeniyetin devamı uzayda kolonileşmede olacağı için,

insanlığın hız, yaşam ve sağlık problemlerini çözmesi lazım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Umarım beğenmişsinizdir.

Sağ olun.

(Alkış)


İstikamet Plüton! | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul Ziel Pluto | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul Destination Pluto! | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul Destination Pluton ! | Fatih İşbecer | TEDxIstanbul

Çeviri: Esra Çakmak Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

Ben biraz değişik bir konu seçmeye gayret ettim, biraz ufkumuz açılsın diye. I tried to choose a slightly different subject, so that our horizons could be opened a little.

Bu sahneyi hatırlayanlarınız vardır belki. Maybe some of you remember this scene.

Stanley Kubrick'in meşhur ''2001: Space Odyssey'' filminin

ilk sahnesi.

Bu aslında biziz; ilkel insan.

Ben size burada Neandertal'den, Homosapiens'den başlayan bir

yolculuğu anlatacağım ve bunu günümüzdeki teknolojiyle birleştireceğim.

Umuyorum keyifli vakit geçirirsiniz, biraz da zihninizi çalıştırmaya yardımcı olurum.

Bu gördüğünüz, ilk bilgisayarlardan biri.

Soğutma sistemlerini görüyorsunuz.

İnanılmaz büyük bir ekipman.

Milyonlarca dolara yapılıyor ve bugün cebinizde kullandığınız bir hesap

makinesinden daha az işlemci gücü var.

Apollo Ay'a gittiğinde, 32 kiloluk bir bilgisayar taşıyor

ve bugün kolunuza taktığınız saatten, daha düşük bir işlemci seviyesinde

bir işlem gücü var.

Bunları çalıştırmak için ciddi sayıda insan gücü,

inanılmaz ciddi bir elektrik enerjisi,

çok ciddi soğutma sistemleri gerekiyordu.

Şimdi ne kadar ufaldığını biliyorsunuz.

Şimdi aslında dünyada dijital bir devrim yaşanıyor.

[Maliyetler düşüyor] Dijital devrimin en büyük etkeni aslında bu grafik.

Bu, dünyadaki transistör fiyatları.

Yani 75 senesinde,

1 milyona değil 2 bin dolar o zamanın parası, yani bugünün aşağı yukarı

8 bin doları ediyor olan transistör fiyatları, şu anda 25 sent seviyesine

gerilemiş durumda.

İnanılmaz bir ucuzlama, inanılmaz bir küçülme var.

Dolayısıyla birim işlem maliyeti dramatik şekilde düşüyor,

hesaplama gücü neredeyse sonsuza gidiyor.

İnsan zayıf bir varlık, biz kusurlu varlıklarız.

Beyin gücümüz bir yere kadar.

Hesap yeteneğimiz bir yere kadar.

Dünya tarihinde ilk defa önümüzdeki yıllarda,

insanlığın toplam beyin gücünün daha üstünde işlem yapabilecek bilgisayarları,

şu anda laboratuvarlarda test ediyorlar, bunların altyapıları hazır,

yakında çalışmaya başlayacak.

Dolayısıyla, insan kendi kusurlarının farkında olduğu için,

yani zayıf varlığının farkında olduğu için,

bunu makinelerle etrafını kontrol ederek, sonra kendini kontrol ederek

düzeltmeye çalışıyor.

Bunları başardığımız gün, bambaşka bir dünya ile karşı karşıya olacağız. The day we achieve these, we will be faced with a completely different world.

Bu, sıradan bir oturma odası.

İşte bir tane kanepe, işte müzik sistemi, ses sistemi, televizyon, işte saksınız,

perdeniz var.

Şimdi insan; inlerde, mağaralarda başladığı yolculuğuna,

daha konforlu yaşayabilmek için,

iklimin kontrollü, kendine daha rahat barınma sağlayan binalarda,

evlerde yaşıyor.

Bu da aslında,

şu anda veyahutta önümüzdeki yıllarda, evinizdeki işlemciler.

Her kırmızı yuvarlağı bir işlemci olarak düşünün.

Lambalar işlemci ile kontrol edilecek,

dışarıdaki güneş ışığına göre panjurlarınız açılacak kapanacak.

Zaten ses sistemi, müzik sistemi, bunların kumandaları, televizyonlar, hoparlörler,

masanın içinde minderin içinde siz otururken nabzınızı ölçecek,

vücut sıcaklığınızı ölçecek, bir sıkıntı varsa doktorunuza rapor gidecek.

Şimdi birinci aşamayı atlattık; yani insan artık iklimi kontrollü,

kendini dış etkenlerden koruyabildiği, regüle ettiği bir ortamda yaşıyor.

Bu odada oturduğunuz sürece de, günde ortalama 50 GB veriye maruz kalıyorsunuz.

Oturduğunuz sürece demeyeyim, bir gün içinde.

İşte bunun içinde televizyon, radyo, telefon, basılı materyal, bilgisayar,

insanlarla iletişim, her şey var. communication with people, everything is there.

Bir insan günde takribi 50 GB veriye maruz kalıyor, A person is exposed to approximately 50 GB of data per day,

ve bu şu anki teknolojiyle nedeniyle yılda ortalama %6 artarak devam ediyor.

Şimdi ikinci seviye başlıyor; giyilebilir teknolojiler.

Yani bir insanın dışarıdan isteyerek ve istemeyerek maruz kaldığı veri akışı var,

bir de kendi vücudunun ürettiği ve aslında bugüne kadar problem yaşamadıkça, and unless your own body produces it and actually hasn't had any problems so far,

yani aslında bozulmadıkça ölçmediğimiz bir sürü veri üretiyoruz. so we actually produce a lot of data that we don't measure unless it breaks down.

Kimse hastalanmadıkça gidip tahlil yaptırmıyor. Nobody goes and gets tested unless they get sick.

Kimse kendini kötü hissetmezse ya da biri zorlamazsa doktora gidip

vücuduna ölçüm yaptırmıyor.

Dolayısıyla kimse, vücudunda neler olup bittiğini bilmiyor.

Şimdi bu da değişmek üzere.

Artık işte kolumuzdaki saat, üzerimizdeki kıyafet, ayağımızdaki ayakkabı,

saçımızdaki toka, dişimizdeki dolgu, her şey veri toplamaya başlayacak.

Ve dünya tarihinde ilk defa,

insan vücuduyla ilgili toplanan bu büyük data sayesinde,

biz hastalanmadan hastalanacağımızı anlayıp realizing that we will get sick before we get sick

hatta biz anlamadan vücuda daha düşük dozda ilaç zerkedebilecek.

Acil bir durumda doktorumuzu,

bizim haberimiz bile olmadan haberdar edebilecek, bize veri akışı sağlayarak

yememize, içmemize, hareketimize karışacak

ve bizim daha sağlıklı insan olmamızı sağlayacak. and it will make us healthier people.

1820 senesinde Hollanda ordusu,

askere giren erkeklerin boylarını ölçmeye başlıyor. He begins to measure the height of the men enlisting in the military.

Hollanda Avrupa'nın en kısa ulusu o zaman.

Ortalama boy 1,60-1,63.

1,63'ten başlıyorlar, şu anda 1,83.

Aşağı yukarı 150 senede, 200 senede, 30 küsür santim insanların boyu uzuyor.

Bu da diğer ülkeler,

bizde zaten böyle bir veri olmadığı için ben Türkiye'yi koyamadım,

bizde istatistikler biraz geç başlamış.

Şimdi, önce boyumuz uzadı. Now, first we got taller.

Yani fiziksel koşullarımız gelişiyor.

Bunun sebebi, dediğim gibi eve taşındık, daha iyi beslenmeye başladık, This is because, as I said, we moved home, we started to eat better,

kontrollü iklim; yani artık ısıtma sistemleri var, soğutma sistemleri var.

Gıdalar daha temiz.

Daha kontrollü ortamlarda yaşıyoruz.

Ulaşım kolaylaştı;, her yere gitmek için kilometrelerce yürümek, koşmak,

ata binmek zorunda kalmıyoruz. We don't have to ride horses.

Taşıma sistemleri çok gelişti, dolayısıyla insanlar rahatladılar.

Ağır yük kaldırmayı bıraktık, boyumuz uzadı. We stopped lifting heavy loads, we got taller.

Dolayısıyla daha sağlıklı, daha güçlü nesiller geliyor.

Şimdi, yeni bir devrim daha kapıda.

Artık DNA'yı analiz etmiş durumdayız.

DNA'ya müdahale edilmeye başlandı, bundan 8-10 sene evvel biliyorsunuz It started to interfere with DNA, you know 8-10 years ago.

dünyada ilk defa koyun kopyalandı.

Şu anda, çocukların cinsiyetini belirlemek için,

belli ülkelerde ahlaken hoş karşılanmasa da, teknik olarak çocuğunuzun cinsiyetini

aslında hamilelik esnasında değiştirtebiliyorsunuz.

Kız olsun, erkek olsuna müdahale edebiliyorsunuz.

Bunların tabii ki ileride, belli müdahalelerin belli problemlere

yol açtığı görülecek.

Belli müdahalelerin de aslında belli problemleri ortaya çıkmadan Certain interventions may actually occur before certain problems arise.

düzelttiğini göreceğiz.

Şimdi aslında bütün bu süreç,

insanın kendi kusurlarını gidermek istemesinden kaynaklanıyor.

Biz, hâlâ dünyanın %75'i okyanus,

nefesimizi tutarak 1,5-2 dakika kalabiliyoruz, hani çok özel bir durumda

3 dakika kalabiliyoruz.

30-40 metrenin altına, çok olimpik bir sporcu değilseniz,

100 metrenin altına inemiyoruz.

Yani dünyanın %75'ini, herhangi bir ekipman olmadan kullanamıyoruz.

Yerden yüksekte hareket edemiyoruz.

Belli bir yüksekliğin üstünde, teneffüs ederken oksijensizlikten problem yaşıyoruz

dolayısıyla bunları hep bugüne kadar hep makinelerle giderdik.

İşte dalış ekipmanları yaptık, daha derine inmek için denizaltılar yaptık,

dağa çıkarken oksijen tüpleri taşıdık.

İşte yüksek irtifada daha hızlı gidilebildiği için uçaklar imâl edildi.

Şimdi artık DNA'yla, belki hibrid insan türevleri çıkacak

ve farklı ortamlarda, daha dayanıklı insanlar oluşacak.

Şimdi insandaki bir zayıflık da; biz yaşlanıyoruz, hastalanıyoruz.

Bu DNA ile hastalıklar giderilmeye başlandı.

İlaç teknolojisi çok gelişti.

Bundan sonraki adımda,

eskiyen organlarımız, çabuk yıpranan organlarımızı, üç boyutlu printer ile

basacağız ve değiştireceğiz.

Bu çok uzak gibi gelmesin, bu gördüğünüz bir kulak.

Bu sunumu hazırlarken bulduk, bayağı bir kulak yapılmış durumda.

Şu anda,

organik madde basan, yani hücre seviyesinde baskı teknolojisi

dünyada geliştirilmiş durumda.

Tabii bunları henüz daha insanlara takıp denemediler ama belli bir süre sonra,

işte nedir insanın en çabuk eskiyen organı, göz.

30-40 yaşına geliyorsunuz, gözleriniz bozulmaya başlıyor.

Çıkartacaklar yenisini takacaklar.

Dolayısıyla göz diye bir problem kalmayacak.

Belki belli meslek gruplarına özel farklı tip gözler olacak.

İşte keskin göz olacak, ne bileyim daha gevşek göz olacak gibi gibi.

Dolayısıyla,

dünyada ortalama yaşam son 70-80 sene içinde,

47'lerden, bu dünya ortalaması,

yani gelişmiş ülkelerde bu yine 80'lerin üzerine çıkıyor Japonya gibi yerlerde.

Afrika gibi yerlerde biraz daha düşük.

47'den 78'e kadar, 2040'a kadar çıkacağı öngörülüyor.

Benim öngörümde,

bu hastalıklar tedavi edildikten sonra,

organlar değiştirilebilir hale geldikten sonra,

2000'li yılların herhangi bir yerinde, sonlarına doğru muhtemelen

sonsuz yaşam bizi bekliyor olacak.

Sonsuz yaşam, insanlığın devam etmesi için en önemli koşul.

Çünkü dünyada kısıtlı kaynaklarımız var,

bu kaynaklar bir süre sonra bitecek,

ne kadar dikkat edersek edelim, bunlar bir şekilde bize yetmeyecek,

ve bizim uzayda kolonileşmeye ihtiyacımız var.

Bununla ilgili çalışmalar, biliyorsunuz çok hızlı şekilde devam ediyor.

Şimdi, 10 sene evvel atılan uydulardan biri şu anda Plüto'ya varmış durumda.

Yeni yeni fotoğraf yollamaya başladı, birkaç aydır yaklaşmaya devam ediyor.

Plüto aslında bize yakın bir gezegen diyeceğim, biliyorsunuz gezegendi eskiden,

şimdi artık gezegen demiyorlar, Güneş sistemimizin en dışındaki

kitlelerden biri diyeyim.

4,28 milyar kilometre.

4,28 milyar kilometre, uzay ölçeğinde bir saç telinin ini kadar bir şey düşünün.

Hiçbir şey değil.

Şu anki teknoloji ile bizim oraya gitmemiz on sene sürüyor.

Ve buraya insansız araçla gidiyoruz,

yani bunun içine insan koymaya çalışsak, orada atmosferik koşul oluştursak,

10 senelik yemeğini, içeceğini koymaya çalışsak,

hadi yanına bir de arkadaş koyduk,

operasyon inanılmaz maliyetli olacak, hacim büyüyecek, hızlara çıkamayacak.

Belli hızların üstünde insan ölecek, zaten 10 sene gitti, dönüş bileti yok

gibi gibi problemler var.

Dolayısıyla bunu çözmenin tek yolu,

insanların çok çok daha uzun yaşaması.

Çok çok daha uzun yaşayabilirsek, evet bir gün Plüto'ya gidebileceğiz.

Şimdi dünyada iki gelişme oluyor.

Bir; bizim ömrümüz uzuyor, yaşam kalitemiz gelişiyor.

İki; teknoloji gelişiyor, transistör fiyatları düşüyor, hız artıyor.

Fakat hızın da bir sınırı var biliyorsunuz.

Şu andaki fizik bilgilerimize göre, hızın limiti ışık hızı.

Şimdi dolayısıyla dünyaya, eğer Güneş sisteminin dışında düşünürsek,

en yakın gezegen 4.37 ışık yılı uzaklıkta.

Yani ışık hızında dahi gitseniz, 4,5 senede birinci,

yani en yakın gezegene gidebiliyorsunuz.

Orada bir şey bulamadınız, ikinciye gideyim deseniz, bir bu kadar daha.

Üçüncüye gideyim deseniz, bir bu kadar daha.

Önümüzde dev gibi bir uzay var, milyarlarca nüfusumuz var.

Kesinlikle medeniyetin devamı uzayda kolonileşmede olacağı için,

insanlığın hız, yaşam ve sağlık problemlerini çözmesi lazım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Umarım beğenmişsinizdir.

Sağ olun.

(Alkış)