×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

TEDx Turkey, Dikkat! Fırsat Kaçıyor | Emre Soyer | TEDxIstanbul

Dikkat! Fırsat Kaçıyor | Emre Soyer | TEDxIstanbul

Çeviri: Gözde Caymazer Gözden geçirme: Erman Turkmen

Emre Soyer

Davranış Bilimci

Bayanlar baylar. Fırsat. Nasıl kaçar? Yakalamak istiyorsak önce nasıl kaçtığına bakmak lazım. Kim bu çocuk? Harry Potter. Harry Potter'ı tanımayan var mı? Duymadım diyen? Görmedim kim bu? Var mı? Yok. Dünyada da pek yok. Dünyanın gelmiş geçmiş en çok satan kitap serisi. Gelmiş geçmiş. 73 tane lisana çevrilmiş. Yazarı dünya çapında ünlü. Filmleri var, kitapları var.

Ama geri gidelim, Harry Potter'ı hiç kimsenin tanımadığı bir zamana.

1990'ların başına. J.K Rowling yazarı,

Edinburg'da bir kafede yazıyor bu kitabın çoğunu. İlkini. Ben gittim o kafenin olduğu yere sonra. Çaylar içtim, kahveler içtim. Belki de hani suyundandır hani. Yazıyor bitiriyor. Yayıncıya götürüyor.

Yayıncı bu işin uzmanı, bundan para kazanacak. Alıyor Harry Potter'a bakıyor, bundan hiçbir şey olmaz diyor. İyi günler. Fırsat kaçıyor.

Durun ikinciye götürüyor. Üzgünüz. Üçüncüye götürüyor. Kalsın. Dört. Beş. Altı. Yedi. Sekiz. Dokuz. On. Onbir. On iki kere reddediliyor Harry Potter.

On iki bu işin uzmanı ellerinin tersiyle bu fırsatı itiyorlar. On üçüncüsü ne yapacağını bilmiyor.

Evine gidiyor, masasının üzerine koyuyor kitabı. Küçük kızı geliyor, yanlışlıkla alıyor

‘biraz okuyor ‘baba baba' diyor bunun devamı var mı?'

Aa diyor kıyamam senin hatırına bin tane basayım ben diyor adam. Bin tanecik. Oradan efsane. Fenomen.

O on iki tane reddeden yayıncı her gün sabah ilk saatleriyle kalkıyorlar evde, kafayı vuruyorlar dan dan dan. Çünkü fırsat kaçıyor.

Bu, bir şey değil.

Aynı anda, bununla aynı anda dünyanın öbür ucunda iki tane doktora öğrencisi Sergey Brin ve Larry Page bir proje üzerinde çalışıyorlar. Aynı anda bir tane de arama motoru icat ediyorlar. Çok basit bir sayfa yapıyorlar. Adına da Google diyorlar.

Google'ı tanımayan var mı? Ben görmedim Google ne? Bu fırsatı kaçırmayın. Google. Dünyada da yok tanımayan. Herkes tanıyor. Ülke gibi. 400 milyar dolar değerinde bugün. Dünyanın en başarılı şirketlerinden bir tanesi. Türkiye'nin gayri safi milli hasılası 800 milyar dolar. Ülke gibi. Ama bu işin de başına gidelim. Harry Potter reddedilirken

Google da diyor ki ben bu fikri satacağım. Daha başlamadan, patlamadan fikir. Bakıyor kim var, kim ilgilenir. O zamanlar etrafta mesela Altavista var. Altavista'yı hatırlayan var mı? Benim öğrencilerimin hiçbiri hatırlamıyor. İyi günler Altavista. Altavista ile akşam yemeği yiyorlar.

O zamanın bir numaralı arama motoru, bu konunun uzmanı. Oturuyorlar, Altavista diyor hayrola? Biz satmak istiyoruz böyle bir fikir. Kaça diyor Altavista. 1 milyon dolar yeter diyorlar. 1 milyon dolar. Milyar değil milyon.

Burada dört bin kişiysek adam başı 250 dolar eder. 750'şer lira. Alalım Google'ı. Altavista kendisini batıracak olan bu projeye bakıyor, kalsın diyor. İyi günler. Yahoo, Netscape. Netscape hatırlayan? Yine öğrencilerim hatırlamıyor. Excite? Hiçbiri Google'ı bu fiyata almıyor, Google oradan patlıyor. Peki burada asıl ders ne?

En büyük fırsatı az daha kim kaçırıyor? Google.

Kendini 1 milyon dolara satmaya çalışarak en büyük fırsatı aslında Google kaçırıyor. Bu kahramanlarımız, bu girişimciler, bu fikri yaratan adamlar. Google'ı yapan adamlar kendi başarılarını tahmin edemiyorlar. Korkunç bir şey. Bunun gibi çok örnek var. Penisilin.

Penisilin milyonlarca insanın hayatını değiştiriyor. İlk antibiyotik. Alexander Fleming istemeden buluyor, kazara. Net, bir sürü net var.

O netleri birleştiriyorlar, internet diyelim diyorlar Bir patlıyor oradan kendimizi durduramıyoruz bir daha. İyi günler. Bütün altyapımız şu an internet üzerinden. Evinizde kullandığınız bilgisayar. Fareli, klavyeli, ikonlu, grafik arayüzlü.

İlk kim yapmış onu? Bill Gates değil. Steve Jobs değil. Apple değil. Microsoft değil. IBM değil. Xerox. Xerox buluyor bunu.

Bakıyor 80'lerin başında bundan bir şey olmaz, ben fotokopi çekeceğim diyor. (Gülüşmeler)

O sırada oradan Steve Jobs geçiyor, o fırsatı değerlendiriyor. Şu an dünyanın en değerli şirketi Apple.

Peki bana söyler misiniz bundan sonra ülkeyi, sektörü, dünyayı değiştirecek olan fikir, fırsat, teknoloji, altyapı, kitap hangisi? Ne olur söyleyin.

Zengin olacağız bu arada, tarihe geçeceğiz. Söyler misiniz? Çok güzel. Kendi işiniz mi?

Bilmiyoruz, bilmiyoruz.

İşin çok komiği, daha doğrusu çok korkuncu o her ne ise üzerinde onun çalışanlar da bilmiyorlar. Hiçbir fikrimiz yok.

Çünkü bayanlar baylar böyle garip bir dünyaya dönüştü dünyamız. Çok karmaşık diyoruz, öngörülemez diyoruz ama böyle yan etkileri var. Steve Jobs demiş noktaları geriye doğru birleştirebiliyoruz. Diyoruz ki Google tabi çok iyi fikir.

Harry Potter'ı enayiler nasıl geri çevirmişler. Ama bir gün öncesinde tahmin etmeye, bilmeye imkan yok. Onu yapan da tahmin edemiyor. Tahmin edebilirmişiz gibi geliyor, bilmiyoruz. Uzmanlık böyle garip bir şeye dönüştü.

Bunu kuğular üzerinden anlatıyor. Nassim Taleb diye bir istatistikçi, bir yazar. Diyor ki bir milyon tane kuğu görün, hepsi bembeyaz olsun. Uzmanı olun bir sonraki kuğu beyaz olacak diyemezsiniz, siyah çıkar. İyi günler. Kuğu kendisi de şaşırır ne olduğuna. Siyah kuğu teorisi deniyor buna. Bunun Natalie Portman'la, baleyle alakası yok bu arada. O başka siyah kuğu. Bu da başka. İkisi de güzel.

Böyle bir dünyada başınıza gelebilecek belki en kötü şey bir ülkenin, bir şirketin, bir insanın yapabileceği belki en büyük hata fırsat körlüğü. Bunları kaçırmak. Ve sürekli sistematik olarak devamlı kaçırmak. Nasıl yakalayacağız? Fırsat nasıl yakalanır? Bunların ışığında 3 tane strateji önermek istiyorum sizlere. 3 strateji önereceğim. İlki “keşke, ah ya, tüh be” dememek. Ama biz çok seviyoruz bunu. Geçmişe takılıp kalmayı, bu lafları çok seviyoruz. Gerçek hikaye. Bir arkadaşım var, 3-4 senedir her gün kalkıyor “abi” diyor “bir şey kaçmış, abi naptık ya, abi ya, Emre ya.” Yeter be! Kalk, çık, devam. Çünkü o sırada başka bir sürü fırsat kaçıyor. Ben bu arada bunalıma girmeyelim demiyorum.

Hani fırsat kaçınca insan bunalıma girer. Ama hobi olarak girelim, çıkalım. 3 gün girelim, 5 gün girelim, ağlayalım sonra çıkalım. Mücadeleye devam. Önümüze bakmamız lazım.

İlk strateji keşke dememek. Geçmişe takılıp kalmamak. Çok hızlı değişiyor dünya. İkinci strateji çok denemek. Ama çok denemek. Edison. Takımı beraber altı bin değişik materyal denemek zorunda kalmışlar istedikleri ampule ulaşıncaya kadar.

Adamlar beş bin dokuz yüz doksan dokuz kere başarısız olmuş. On iki kere reddedilmiş Harry Potter.

Ben on iki kere reddedilmem. Ben iki kere, üç kere reddedilirim. Derim benden hiçbir şey olmaz. İyi günler.

Ama öyle değil dünya şu an. Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz, iş yapış şeklimiz bunun biraz gerisinde kalmış durumda. Başarısızlık mesela bizde yerin dibine batırılır. Hata yapmak kabul edilemez Kaybeden hayal kırıklığı.

Biz ne zaman aslında ters mantık başarısızlıklarımızı başarımızın üzerine yazmaya başlayacağız öz geçmişimizde o zaman fırsatları beklenmedik şekilde yakalamaya başlayacağız. Aynı ters mantık şurada da geçerli, bunun araştırmaları var. Mesela biz zeki deriz insanlara, yetenekli deriz. O zaman ne oluyor, o yetenekli ve zeki insanlar, zeki ve yetenekli olmama korkusuyla hata yapmaktan çekinmeye, denememeye başlıyorlar. Bu dünyada büyük hata. O zaman fırsatlar kaçıyor. Bizim tam tersi başarıyı, azmi, mücadeleyi övmemiz, ödüllendirmemiz lazım. İkinci strateji çok denemek, buna uygun ortamı hazırlamak. Üçüncü strateji en zoru ve belki kimse bahsetmediği için aralarında en çok farkı yaratacak olanı bu kadınla alakalı. Leslie Winston, kendisi Avustralyalı. Bir gün iş yerinden evine dönerken çok feci düşüyor,

dişini kırıyor yapacak bir şey yok. Bu arada saçmalıyorum şu an.

Kim olduğunu bilmiyorum bu kadının, adamın altı tane parmağı var.

Var mı ben söylemeden gördüm diyen? Gördüm diyen var mı? Zor, çok zor. Adamın kulağı yok. Var. Yok. Var yok, var yok, var.

Eksiği de görmüyor gözü insanın, fazlayı da görmüyor. Çok mantıklı, insanın yüzüne odaklanıyor. Etrafındaki kaçıyor.

Soru şu; insanın gözü böyle yanılıyorsa,

gözünün önündeki fırsatları da kaçırıyor olabilir mi? Bunun üzerine bir deney var.

Richard Wiseman diye bir adam, İngiliz Psikolog bir deney yapıyor. Diyor iki tip adam vardır dünyada, çok böyle garip. Bir tanesinin fırsatlar ayağına gelir, devamlı şanslıdır, işleri rast gider. Ballı deriz biz onlara. Aramızda var mı ballıyım diyen?

Merhaba, hoşgeldiniz. Bravo. Bravo. Var mı? Çok güzel, çok sağ olun, memnun oldum. Bir de tersi vardır bunun. Böyle işleri rast gitmez, girdiği sıra yürümez, hani şanssızdır. Sıkıntılıdır. Bahtsız deriz. Bahtsız var mı aramızda?

Sağ olun, memnun oldum. Memnun oldum, sağ olun. Bu iki tip insanı alıyor, bir odaya koyuyor. Önlerine bir gazete veriyor ve diyor ki bana lütfen gazetedeki fotoğrafları sayar mısınız?

Doğru sayarsanız size adam başı elli lira vereceğim. Hemen başlıyorlar bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on saymaya.

Ama işin içinde bir bityeniği var.

İç sayfalardan bir tanesine kocaman bir ilan koyuyor. Üzerinde hiç fotoğraf yok. İlanda büyük harflerle şu yazıyor. Saymayı bırakın, kırk üç tane fotoğraf var bu gazetede ve eğer bu ilanı gördüğünüzü bana söylerseniz size beş yüz lira vereceğim. Fırsat koyuyor adam içeri ve bu fırsatı o iki gruptan biri daha çok görüyor. Hangi grup? Ballılar. Niye? Çünkü ballı onlar.

Ama bir de ne yazık ki- insanın beyni de böyle çalışıyor- ne yazık ki gördüğümüzün etrafını görememek gibi odaklandığımız yerin etrafını algılamamak gibi bir durumumuz da var.

Ballılar, burada bahtsızlardan biraz ayrılıyor. Daha şanslı olmak mümkün yani. İkisi de böyle başlıyorlar. Tünele giriyorlar, sayıyorlar. Bir kere sayıyorlar, iki kere sayıyorlar, üç kere sayıyorlar, dört kere sayıyorlar

Bahtsızlar devam ediyor saymaya bir daha, bir daha, bir daha, endişeli bir şekilde. Bitiriyorlar, elli liralarını alıp gidiyorlar. Ballılar, iki kere, üç kere sayıyorlar, beş kere sayıyorlar

sonra “yeter ya” diyorlar, o tünelden çıkıyorlar. Görevlerinin ötesine geçiyorlar biraz. Gazeteyi okumaya başlıyorlar. Odaklarını dağıtıyorlar.

O parmağı, o kulağı görüyorlar ve okumaya başlayınca -işte burçlar, geçen günün özeti- ve beş yüz lirayı kazanıyorlar. İyi günler. Bu şekilde alıyorlar. O kadar karışık ki dünya, o tünele girince etrafında kaçan fırsatları görmüyoruz. Üçüncü strateji o yüzden biraz odağı

dağıtabilmek, farklı yerlerden beyni besleyebilmek.

Farklı noktaları görüp onları birleştirebilmek.

Eğitim sistemi -özür dileyerek söylüyorum yine- ve iş yapma alışkanlığımız hala biraz geriden geliyor. Bunu değiştirmeye çalışıyoruz.

Mesela şu an ben ikisinin de içindeyim, görüyorum. Evladım sen gel, aman otur, test test test, yap yap yap. Dışarı çıkayım, hayır çıkma önüne bak. Hanımefendi, beyefendi gelin oturun. Bizim istediğimiz şekilde, bizim dediğimiz yerde, bizim istediğimiz işi o şekilde yapın. Aman dışarı bakmayın. Sosyal medya yasak.

Yok böyle bir dünya şu an, böyle çalışmıyor. Ama bu sistemler yavaş değişiyor. Biz ne yapabiliriz? Soru bu. Hobi. Hobi bir taktik. Hobiniz-

Ama hobi şöyle: sizi beklenmedik problemlerle, beklenmedik insanlarla, beklenmedik yerlerle tanıştıracak, içeriden ateşlediğiniz, böyle severek yaptığınız bir hobi.

Var mı böyle bir hobiniz? Az el kalkıyor. Onun da sebebi diğer sistemler aslında.

Diğer sistemler itiyor hobiyi dışarı. Bir de şöyle kaldıranlar var. Onlar ne? Hani hobi olarak yapıyorum mu demek o? Bizde Türkçe'de öyle. “Hobi olarak yapıyorum” yapmıyorum demek bizde. Yazık oluyor. Nasıl yazık oluyor?

Clarice Crosby. 1900'lerin başında yaşamış Amerikalı bir yazar. Hobisi dans etmek. Dans etmeyi seviyor.

Ama o sırada herkes korse takıyor, korseden nefret ediyor. Problemi o. Bir gün kafasına tak ediyor, diyor ben buna bir şey yapacağım. Elinden dikiş nakış falan da geliyor. İki tane mendil, bir tane şeridi alıyor, birleştiriyor, onu giyiyor. İnanılmaz dans ediyor. Millet etrafına toplanıyor, nasıl böyle hareket ettin? Uyanıyor oradan, noktalar birleşiyor, hani o kimsenin görmediği şeyi görüyor

Sütyen.

1914 yılında patentini alıyor. İlk modern sütyeni yapıyor. Burada bir girişim başlatıyor.

1940'larda George de Mestral, İsviçreli bir mühendis. Boş zamanında hobisi köpeği ile dağlarda, ovalarda dolaşmak, trekking yapmak, avlanmak. En gıcık olduğu şey, döndükten sonra köpeğinin o tüylerinin arasından böyle bitkileri, tohumları ayıklamak. Yav diyor niye böyle yapıyor bu?

Bu yapışkan değil, bu manyetik değil, nedir bunun işi? Ben bir gün götüreceğim bakacağım diyor.

Labaratuvarında mikroskobun altına koyuyor. ‘Cırt cırt' buluyor adam. Cırt cırt. Cırt cırt deyip geçmeyin. Uzaya gidiyor adam bu fikriyle. Fırsat böyle çalışıyor.

Nasa'nın en çok kullandığı malzemelerden bir tanesi cırt cırt şu an. Her şeyin yerli yerinde durması lazım yapıştırmadan, manyetik alan kullanmadan. İki tane doktora öğrencisi, Amerika'da, 90'ların ortasında dijital bir kütüphanede bilgi ve kitap aramaya yönelik algoritma yazıyorlar doktora tezleri olarak. Bir bakıyorlar internet de böyle bir yer. Aha Google. Ve de Google gibi şirketler bugün belki kendilerini tahmin edememenin getirdiği erdemle çalışanlarına boşluklar bırakıyorlar. Diyorlar ki gelin, kaybetme korkusu olmadan deneyin, icat çıkartın, uğraşın, kendinizden bir şey katın. Sonunda çıkan icatlardan bazıları Gmail. Var mı Gmail'iniz? Google Talk, AdSense. Sonunda yine kazanan Google oluyor.

Bütün bu anlattığım hikaye aslında hani bir anoloji olarak hayatınızın aşkını bulmaya benziyor biraz.

Hayatının aşkını bulmuş olanlar şu an beni daha iyi anlayacaklar. Çünkü bulduğunuz andan sonra hayatınız nasıl değişti? Buff. İnanılmaz. Peki bulduğunuz andan önceye gelin.

Tahmin edebildiniz mi ne zaman, nasıl, nerede karşılaşacağınızı? İmkan yok, çok zor.

O yüzden bu anlattığım stratejiler hali hazırda hayatının aşkını arayanlar için de geçerli.

Ama bir fikir olarak baktığınızda buna, bir fırsat olarak baktığınızda şu an aramızdan, bunu izleyenler arasından dünya çapında, ülke çapında, sektör çapında, en azından kişisel bazda hiç beklemediğiniz korkunç büyük bir fırsat, bir siyah kuğu çıkmaması için en ufak bir sebep yok. Yok. Sıfır. Yeter ki ama bunalmayalım.

Bunalıma girip geçmişlerde takılıp kalmayalım. Yeter ki başarısız olmak korkusuyla denemekten vazgeçmeyelim. Yeter ki odağımızı, dikkatimizi dağıtıp biraz farklı noktaları, kimsenin görmediği yerleri biraz görebilelim. Bayanlar baylar mücadeleye devam.

Bol şans her koşulda.

Çok teşekkürler. Çok sağ olun.

(Alkışlar)


Dikkat! Fırsat Kaçıyor | Emre Soyer | TEDxIstanbul Aufmerksamkeit! Gelegenheit verpasst | Emre Soyer | TEDxIstanbul Attention! Opportunity Misses | Emre Soyer | TEDxIstanbul エムレ・ソイヤー|TEDxIstanbul(テデックスイスタンブール 注意力!機會錯失|埃姆雷·索耶 | TEDx伊斯坦堡

Çeviri: Gözde Caymazer Gözden geçirme: Erman Turkmen Translation: Gözde Caymazer Review: Erman Turkmen

Emre Soyer إمره سويار Emre Soyer Емре Сойер

Davranış Bilimci معالج سلوكي. Behavioral Scientist Біхевіорист

Bayanlar baylar. Fırsat. Nasıl kaçar? سيداتي سادتي، كيف تضيع الفرص؟ Ladies and gentlemen. How do we miss opportunities? Пані та панове. Можливість. Як ми її втрачаємо? Yakalamak istiyorsak önce nasıl kaçtığına bakmak lazım. إذا أردنا إغتنامها، علينا أن نعرف أولًا كيف تضيع. Wenn wir ihn fangen wollen, müssen wir zuerst sehen, wie er entkommen ist. To seize them, we first need to understand how we miss them. Щоб її спіймати, спершу треба знати, як вона втрачається. Kim bu çocuk? Harry Potter. من هذا الطفل؟ إنه هاري بوتر. Who is this? Harry Potter. Хто цей хлопчина? Гаррі Поттер. Harry Potter'ı tanımayan var mı? Duymadım diyen? من لا يعرف هاري بوتر؟ لم أسمع من؟ Do you know Harry Potter? Anybody who hasn't heard of him? Тут є ті, хто про нього не знає? Чи не чув? Görmedim kim bu? Var mı? Yok. Dünyada da pek yok. لم أرى من؟ أيوجد؟ لا، لا يوجد. بل حتى في العالم لا يوجد الكثير. Anybody? No! There aren't many who don't know him. Чи не бачив? Є? Нема. І у всьому світі нема. Dünyanın gelmiş geçmiş en çok satan kitap serisi. حققت سلسلته حتى الآن، أكبر نسب مبيعات عالميًا. This is the highest selling book series in the world so far. Це - серія книжок, які найбільше продавалися у всі часи. Gelmiş geçmiş. 73 tane lisana çevrilmiş. Yazarı dünya çapında ünlü. وتُرجمت إلى 73 لغة. Translated into 73 languages. It's writer is famous worldwide. У всі часи. Її переклали 73 мовами. Її авторка відома у всьому світі. Filmleri var, kitapları var. ومؤلفه صاحب أشهر الأفلام والكتب عالميًا It has film adaptations, multiple books... Зняли фільми, видали книжки.

Ama geri gidelim, Harry Potter'ı hiç kimsenin tanımadığı bir zamana. لنعد بالزمن للوراء، لم يكن هاري بوتر معروفًا. But let's go back to a time when no one knew Harry Potter. Та повернімося у часи, коли про Гаррі Поттера ніхто не знав.

1990'ların başına. J.K Rowling yazarı, حيث أوائل 1990. To early 1990s. When J.K. Rowling, its writer, На початок 90-х. Письменниця Дж.К. Роулінг

Edinburg'da bir kafede yazıyor bu kitabın çoğunu. İlkini. ألفت ج.ك رولينغ معظم الكتاب، في مقهى بمدينة إدينبورغ. wrote most of the first book at a cafe in Edinburgh. написала більшу частину своєї дебютної книжки в кафе в Единбурзі. Ben gittim o kafenin olduğu yere sonra. Çaylar içtim, kahveler içtim. ذهبتُ مؤخرًا إلى هذا المقهى وشربتُ الشاي والقهوة. I went to the place where that café was. I drank a lot of tea and coffee. Я потім бував у тому кафе. Пив каву, пив чай. Belki de hani suyundandır hani. Yazıyor bitiriyor. Yayıncıya götürüyor. أنهت الكتاب وأعطته للناشر. Hoping that maybe it was the water or something. Думав, може, річ у воді. Пише. Закінчує. Відносить видавцю.

Yayıncı bu işin uzmanı, bundan para kazanacak. ولا سيما أنه عمله الذي يجني منه المال The publisher is an expert who wants to earn money. Видавець - профі у своїй справі. Вона ж його годує. Alıyor Harry Potter'a bakıyor, bundan hiçbir şey olmaz diyor. İyi günler. ألقى نظرة على العمل، ومن ثم قال إنه مرفوض. طاب يومك. The publisher looks at Harry Potter and rejects it! Good day. Бере "Гаррі Поттера", проглядає і каже: не годиться. До побачення. Fırsat kaçıyor. تضيع الفرصة. Opportunity is missed. Можливість втрачено.

Durun ikinciye götürüyor. Üzgünüz. Üçüncüye götürüyor. Kalsın. مهلا لكنها أخذته إلى ناشر ثاني، فاعتذر. والثالث أيضًا اعتذر. But wait. She takes it to another publisher. Йде до другого. На жаль. До третього - теж ні. Dört. Beş. Altı. Yedi. Sekiz. Dokuz. On. Onbir. ورابع وخامس وسادس وسابع وثامن وتاسع وعاشر وحادي عشر. Four. Five. Six. Seven. Eight. Nine. Ten. Eleven. 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11. On iki kere reddediliyor Harry Potter. رُفض هاري بوتر اثني عشرة مرة. Twelve times, Harry Potter gets rejected. 12 відмов отримує "Гаррі Поттер".

On iki bu işin uzmanı ellerinin tersiyle bu fırsatı itiyorlar. ضيع المتخصصون الاثنا عشر هذه الفرصة. Twelve experts in this field push away this opportunity. 12 експертів відмахуються від цієї можливості. On üçüncüsü ne yapacağını bilmiyor. أما الثالث عشر فلا يعرف ماذا سيفعل. The thirteenth publisher doesn't know what to do. Тринадцятий не знає, що робити.

Evine gidiyor, masasının üzerine koyuyor kitabı. يذهب لمنزله، ويضع الكتاب على الطاولة. Goes home and puts the book on a table. Він іде додому, кладе книжку на стіл. Küçük kızı geliyor, yanlışlıkla alıyor وتأتي ابنته الصغيرة، وتأخذه بالخطأ. His little daughter takes it and reads it, Приходить його доця, випадково її бере.

‘biraz okuyor ‘baba baba' diyor bunun devamı var mı?' تقرأ قليلا فتسأل والدها هل له بقية؟ says “Daddy, daddy, what happens next?" Він читає. А вона: "Тату, а продовження є?"

Aa diyor kıyamam senin hatırına bin tane basayım ben diyor adam. قال نعم. ولأطبع ألف نسخة لأجلك. Thanks to this he decides to print a thousand copies. Only thousand. Заради тебе, каже він, я видам ще тисячу книжок. Bin tanecik. Oradan efsane. Fenomen. ومن هنا أصبح أسطورةً وحدثًا. Thousand particles. Legend from there. Phenomenon. Одну тисячу. А далі легенда. Феномен.

O on iki tane reddeden yayıncı her gün sabah ilk saatleriyle kalkıyorlar evde, يستيقظ الناشرون الذين رفضوه كل يوم باكرًا، Those twelve publishers who rejected it wake up early every morning, А ті 12 видавців щоранку прокидаються вдома kafayı vuruyorlar dan dan dan. Çünkü fırsat kaçıyor. نادمين بشدة لأنهم ضيعوا تلك الفرصة. and bang their heads to the wall. і б'ються головою об стіну. Бам-бам! Бо можливість втрачено.

Bu, bir şey değil. لكن هذا ليس شيئا! This is nothing. Це ще не кінець.

Aynı anda, bununla aynı anda dünyanın öbür ucunda iki tane doktora öğrencisi في نفس الوقت، من الجانب الآخر من العالم هناك طالبي دكتوراه At the same time, on the other side of the world, two PhD students, Тим часом на іншому кінці світу двоє студентів докторантури Sergey Brin ve Larry Page bir proje üzerinde çalışıyorlar. هما سيرجاي برين ولاري باجي يعملون على مشروع. Sergey Brin and Larry Page, are working on their theses. Сергій Брін і Леррі Пейдж працюють над проектом. Aynı anda bir tane de arama motoru icat ediyorlar. Çok basit bir sayfa yapıyorlar. في نفس اللحظة يبتكرون محرك بحث. ويقومون ببحث بسيط. Same time they create a search engine. Створюють пошуковик. Роблять просту сторінку. Adına da Google diyorlar. ويسمونه بجوجل. They call it Google. І називають її Google.

Google'ı tanımayan var mı? Ben görmedim Google ne? Bu fırsatı kaçırmayın. من لا يعرف جوجل؟ لا أحد. فما هو؟ لا تضيعوا هذه الفرصة. Is there anyone who doesn't know about Google? Є такі, хто не знає і не бачив Google? Не впускайте нагоди. Google. Dünyada da yok tanımayan. Herkes tanıyor. ومن ثم الكثير في العالم على دراية بجوجل. فالكل يعرفه! Don't miss this opportunity. Google. Everybody in the world knows it. Google. І у світі таких нема. Бо всі знають. Ülke gibi. 400 milyar dolar değerinde bugün. اليوم قيمته 400 مليار دولار. بحق دولة. It is worth 400 billion dollars today, like a country. Це як країна. Сьогодні він оцінюється у 400 млрд доларів. Dünyanın en başarılı şirketlerinden bir tanesi. ويعد من أنجح الشركات عالميًا. One of the most successful companies in the world. Одна з найуспішніших компаній у світі. Türkiye'nin gayri safi milli hasılası 800 milyar dolar. Ülke gibi. حيث أن إجمالي الناتج المحلي التركي 800 مليار دولار. Turkey's gross national product is 800 billion dollars. It is like a country. ВНП Туреччини 800 млрд доларів. Це як ціла країна. Ama bu işin de başına gidelim. Harry Potter reddedilirken لكن لنعود للفكرة الأساسية. عندما رُفض عمل هاري بوتر But let us once again go to the beginning of this idea. While Harry Potter Повернімося до самого початку. Поки "Гаррі Поттеру" відмовляли,

Google da diyor ki ben bu fikri satacağım. أعلنت جوجل أنها ستشتري هذه الفكرة. was being rejected, Google is deciding that they want to sell this idea. Google вирішує продати свою ідею. Daha başlamadan, patlamadan fikir. Bakıyor kim var, kim ilgilenir. حيث أن الفكرة لم تلق رواجًا بعد، يبحثون عن أحد يمكن أن يكون مهتمًا. The idea before it starts, before it explodes. He's looking for who's there, who's interested. Це ще сира ідея. Шукають тих, хто може зацікавитися. O zamanlar etrafta mesela Altavista var. Altavista'yı hatırlayan var mı? وقتئذ على سبيل المثال كان يوجد ألتافيستا هل يتذكر أحد ألتافيستا؟ One of these was Altavista. Anybody remember Altavista? У ті часи була Altavista. Хтось пам'ятає Altavista? Benim öğrencilerimin hiçbiri hatırlamıyor. İyi günler Altavista. لم يتذكره أحد من طلابي. طاب يومك ألتافيستا. None of my students remember it. Good day Altavista. Жоден з моїх студентів не пам'ятає. До побачення, Altavista. Altavista ile akşam yemeği yiyorlar. يتناولون طعام العشاء مع التافيستا They eat dinner with Altavista. Вони йдуть на вечерю з Altavista.

O zamanın bir numaralı arama motoru, bu konunun uzmanı. حينئذ كان أول محركٍ بحثيٍ متخص. Number one search engine at the time. The expert in search engines. З тодішнім пошуковиком номер один, експертом у цій справі. Oturuyorlar, Altavista diyor hayrola? Biz satmak istiyoruz böyle bir fikir. تسأل التافيستا عن أحوالكم؟ نحن نريد شراء أفكار كهذه. Altavista asks what's up? They say they want to sell their idea. Сідають, Altavista питає, в чому річ. Ми тут хочемо ідею продати. Kaça diyor Altavista. 1 milyon dolar yeter diyorlar. تسأل ألتافيستا عن التكلفة، يقولون أن مليون دولار يكفي. "How much?" asks Altavista. They say 1 million dollars would suffice. За скільки, питає Altavista. Нам вистачить мільйона доларів. 1 milyon dolar. Milyar değil milyon. مليون دولار. وليس مليارًا. 1 million dollars. Not billion, million. Мільйон, не мільярд.

Burada dört bin kişiysek adam başı 250 dolar eder. 750'şer lira. Alalım Google'ı. لو أننا 4000 شخص نصيب الفرد، سيكون 250 دولار. أي 750 ليرة تركية ونشتري جوجل. We are roughly 4.000 people here, 250 dollars each. Нас тут 4 тисячі. На кожного по 250 доларів. По 750 лір. Беремо Google. Altavista kendisini batıracak olan bu projeye bakıyor, kalsın diyor. İyi günler. ينظر ألتافيستا إلى هذا المشروع الذي سيقضي عليه ويتركه. Altavista looks at this idea, which will lead to its demise, and passes. Altavista відмовляється від проекту, який її згубить. До побачення. Yahoo, Netscape. Netscape hatırlayan? Yine öğrencilerim hatırlamıyor. Excite? هل تتذكرون ياهو أو نيتسكيب؟ طلابي لا يتذكرون أيضا. إكسايت؟ Yahoo, Netscape. Anybody remember it? None of my students do. Excite? Yahoo. Пам'ятаєте Netscape? Мої студенти і не знали. Excite? Hiçbiri Google'ı bu fiyata almıyor, Google oradan patlıyor. لم يشتري أحد جوجل بهذا الثمن، وجوجل غضب لذلك. None of them opt to buy Google at this price. Жоден не купує Google за таку ціну. І він вистрелює. Peki burada asıl ders ne? حسنًا ما العبرة من ذلك؟ But what is the main lesson here? Який тут урок?

En büyük fırsatı az daha kim kaçırıyor? Google. من أوشك أن يضيع أكبر فرصة؟ جوجل. Who almost missed the biggest opportunity? Google. Хто тут втрачає нагоду? Google.

Kendini 1 milyon dolara satmaya çalışarak en büyük fırsatı aslında Google kaçırıyor. في الواقع تضيع جوجل أكبر فرصة حيث تحاول أن تبيع نفسها بمليون دولار. to 1 million dollars Google is actually the one who almost misses the opportunity. Бо намагається продати себе за мільйон доларів. Bu kahramanlarımız, bu girişimciler, bu fikri yaratan adamlar. هؤلاء أبطالنا، رجال الأعمال الذين يخلقون تلك الأفكار. These are our heroes, these entrepreneurs, the men who created this idea. Наші герої, підприємці, творці цієї ідеї. Google'ı yapan adamlar kendi başarılarını tahmin edemiyorlar. Korkunç bir şey. الذين ابتكروا جوجل لم يتوقعوا نجاحهم هذا، وهذا مخيف. The makers of Google cannot predict their own success. This is scary. Творці Google не здогадуються про власний успіх. Жах. Bunun gibi çok örnek var. Penisilin. والأمثلة على ذلك كثيرة. البنسلين! There are many examples like this. Penicillin І таких прикладів безліч. Пеніцилін.

Penisilin milyonlarca insanın hayatını değiştiriyor. البنسلين غير حياة الملايين. Penicillin is changing the lives of millions of people. Пеніцилін змінює життя мільйонів людей. İlk antibiyotik. Alexander Fleming istemeden buluyor, kazara. أول مضاد حيوي. ألكسندر فلامينج اكتشفه بغير قصد، مصادفةً. The first antibiotic. Alexander Fleming found it unintentionally, by accident. Перший антибіотик. Александр Флемінг випадково його відкриває. Net, bir sürü net var. الشبكات يوجد الكثير منها. Nets. There are many of them. Є своєрідні мережі.

O netleri birleştiriyorlar, internet diyelim diyorlar حيث دمجوا هذه الشبكات، وأطلقوا عليها اسم الإنترنت. They merge different nets, call it the Internet. Які об'єднують і вирішують назвати Інтернетом. Bir patlıyor oradan kendimizi durduramıyoruz bir daha. İyi günler. لن نعطل أنفسنا أكثر من ذلك، حظًا سعيدًا. It explodes after that, and it grows worldwide. Good day. Він вистрілює, тепер нас ніхто не спинить. До побачення. Bütün altyapımız şu an internet üzerinden. في الوقت الحالي كل شىء يتم عن طريق الإنترنت. Internet is a crucial part of our infrastructure today. Уся інфрастуктура тепер через Інтернет. Evinizde kullandığınız bilgisayar. Fareli, klavyeli, ikonlu, grafik arayüzlü. الحاسوب الذي نستخدمه في منازلنا والفأرة ولوحة المفاتيح والأيقونات وواجهة المستخدم. The computer you use at home. The one with a mouse, a keyboard, icons? Он комп'ютер. З мишкою, клавіатурою, іконками, графічним інтерфейсом.

İlk kim yapmış onu? Bill Gates değil. Steve Jobs değil. Apple değil. من أول من اخترعه؟ ليس بيل جيتس. وليس ستيف جوبز وليس أبل. Who built the first one? Not Bill Gates. Not Steve Jobs. Not Apple. Хто його винайшов? Не Білл Ґейтс. Не Стів Джобс. І не Apple. Microsoft değil. IBM değil. Xerox. ولا ميكروسوفت ولا أي بي إم. بل زيروكس. Not Microsoft. Not IBM. Xerox. Не Microsoft. Не IBM. Xerox. Xerox buluyor bunu. إن شركة زيروكس من اخترع كل هذا. Xerox invents this. In the beginning of 80's, Його винаходить Xerox.

Bakıyor 80'lerin başında bundan bir şey olmaz, ben fotokopi çekeceğim diyor. ففي أوائل الثمانينيات لم يوجد شيء من هذا، وقال سأطبع نسخًا مصورةً. At the beginning of the 80s, he says, nothing will come of this, I'll make photocopies. Вирішує, що на початку 80-х з нього толку не буде. І вирішує знімати копії. (Gülüşmeler) (ضحك) (Laughter) (Сміх)

O sırada oradan Steve Jobs geçiyor, o fırsatı değerlendiriyor. في هذه الأثناء يظهر ستيف جوبز، Meanwhile Steve Jobs passes by that place, seizes the opportunity. Потім з'являється Стів Джобс і користується нагодою. Şu an dünyanın en değerli şirketi Apple. وأبل كانت أكبر شركة رائدة وقتئذ. Apple is the most valuable company today. Тепер Apple - найдорожча компанія у світі.

Peki bana söyler misiniz bundan sonra ülkeyi, sektörü, حسنًا أيمكنكم إخباري أي من الفكرة أو الفرص أو التكنولوجيا، Can you tell me which is the next idea, opportunity, technology, А тепер скажіть, яка нині ідея, можливість, технологія, dünyayı değiştirecek olan fikir, fırsat, teknoloji, altyapı, kitap hangisi? أو البنية الأساسية أو الكتاب القادم الذي سيغيّر الدولة والقطاعات والعالم؟ infrastructure or book that will change the country, the sector, the world? інфраструктура чи книжка змінить країну, галузь чи світ? Ne olur söyleyin. أخبروني من فضلكم. Please tell me. Будь ласка, скажіть.

Zengin olacağız bu arada, tarihe geçeceğiz. Söyler misiniz? في تلك الأثناء سنكون أثرياء، وسندخل التاريخ. أتقولون هذا؟ We'll be rich in the process, we'll make history. Please tell me. Тепер ми станемо багатими. Увійдемо в історію. Скажете? Çok güzel. Kendi işiniz mi? رائع! هل هذا عملكم الخاص؟ Very good. Is that your own company? Чудово. Це ваш власний бізнес?

Bilmiyoruz, bilmiyoruz. لا نعرف، لا نعرف. We don't know! We don't know. Ми не знаємо. Не знаємо.

İşin çok komiği, daha doğrusu çok korkuncu o her ne ise المضحك والأصح الأكثر رعبًا، أن الذين يعملون أيضا Комічне, а точніше, жахливе тут те, üzerinde onun çalışanlar da bilmiyorlar. Hiçbir fikrimiz yok. لا يعلمون بخصوص هذا العمل أيًا ما كان وليس لدينا أية فكرة. not even those who are working on it know. We have no idea. що навіть ті, хто вивчає це питання, не знають. Ми і гадки не маємо.

Çünkü bayanlar baylar böyle garip bir dünyaya dönüştü dünyamız. لأنه سيداتي وسادتي! عالمنا أصبح غريبًا. Because, ladies and gentlemen, our world has become strange. Бо наш світ, пані та панове, перетворився у щось дивне. Çok karmaşık diyoruz, öngörülemez diyoruz ama böyle yan etkileri var. ما أقوله معقدٌ جدٌ وغير متوقع، لكن له آثارًا جانبية. We say it's complicated, unpredictable. But it has these side effects. Він заплутаний, непередбачуваний. Такі в нього побічні ефекти. Steve Jobs demiş noktaları geriye doğru birleştirebiliyoruz. قال ستيف جوبز: بالعودة للوراء، يمكننا أن نربط الأمور ببعضها. As Steve Jobs said, we can only connect the dots looking backwards; Як сказав Стів Джобс, з'єднати крапки можна, дивлячись у минуле. Diyoruz ki Google tabi çok iyi fikir. ونحن نقول أن جوجل بالطبع فكرة رائعة. hence we say that Google was a great idea. Тому ми і кажемо, що Google - чудова ідея.

Harry Potter'ı enayiler nasıl geri çevirmişler. وكيف أن هؤلاء رفضوا فكرة هاري بوتر. Look at these people who rejected Harry Potter. Саме недалекоглядні відмовили "Гаррі Поттеру". Ama bir gün öncesinde tahmin etmeye, bilmeye imkan yok. لكن قبل ذلك كان العلم بهذا النجاح أو توقعه مستحيلًا. But there is no way to predict the success even one day before it happens. Але неможливо дізнатися чи передбачити успіх навіть за день. Onu yapan da tahmin edemiyor. Tahmin edebilirmişiz gibi geliyor, bilmiyoruz. أصحابه أيضا لم يتوقعوه. ونحن لا نستطيع أن نجزم بما نتوقعه. Impossible. The people who create it cannot predict it. Навіть його творцям. Здається, ми здогадуємося.Та насправді не знаємо. Uzmanlık böyle garip bir şeye dönüştü. الخبرة هكذا أمرها عجيب. Експерт сьогодні - це досить дивне заняття.

Bunu kuğular üzerinden anlatıyor. Nassim Taleb diye bir istatistikçi, bir yazar. يشرح نسيم طالب موقفه باستخدام البجع كمثال، وهو إحصائي وكاتب. Statistician and author Nassim Taleb describes this situation through swans. Статистик і письменник Нассім Талеб пояснює це на прикладі лебедів. Diyor ki bir milyon tane kuğu görün, hepsi bembeyaz olsun. حيث يقول لنتخيل أننا نرى مليون بجعة، وكلهم ناصعي البياض. He says, imagine that you saw, say, one million swans, all of them white. Він каже, уявіть, ви побачили мільйон мільйон лебедів. І всі вони білі. Uzmanı olun bir sonraki kuğu beyaz olacak diyemezsiniz, siyah çıkar. İyi günler. وأنت متخصصًا، لا تريد أن تكون البجعة التالية بيضاء بل تريدها سوداء. طاب يومك. You are an expert on swans. Ви їх вивчаєте. І все одно не впевнені, що і наступний буде білим. Бо може Kuğu kendisi de şaşırır ne olduğuna. Siyah kuğu teorisi deniyor buna. البجعة نفسها ستعجب مما يحدث، وسمى ذلك بنظرية البجعة السوداء. бути чорним. Усе! Лебідь сам здивується. Це теорія чорного лебедя. Bunun Natalie Portman'la, baleyle alakası yok bu arada. O başka siyah kuğu. وقتئذ لم يكن لنتالي بورتمان علاقة بالباليه إنه بجعة سوداء أخرى. До речі, це не має стосунку з Наталі Портман і балетом. Це не той лебідь. Bu da başka. İkisi de güzel. لكنها مختلفة، وكلاهما رائع بالطبع. Інший. Вони обоє чудові.

Böyle bir dünyada başınıza gelebilecek belki en kötü şey bir ülkenin, ربما أسوأ ما يمكن حدوثه لنا في هذه الدنيا وأكبر خطأ يمكن أن يرتكبه بلد أو شركة Perhaps one of the worst things that can happen to you in such a world. Найгірше, що може з вами статися у такому світі, найбільша помилка, bir şirketin, bir insanın yapabileceği belki en büyük hata fırsat körlüğü. أو إنسان هو اغتنام الفرصة الخاطئة. وضياع الفرص. якої може припуститися країна, бізнес чи людина, - це Bunları kaçırmak. Ve sürekli sistematik olarak devamlı kaçırmak. وأن تضيع الفرص دائمًا بصورة ممنهجة ومستمرة. Сліпота на можливості. Постійно, безупинно і систематично їх впускати. Nasıl yakalayacağız? Fırsat nasıl yakalanır? كيف سنغتنمها؟ وكيف تُنتهز الفرص؟ Як її спіймати? Як спіймати можливість? Bunların ışığında 3 tane strateji önermek istiyorum sizlere. 3 strateji önereceğim. بناءً على ما ذكرنا أعرض لكم 3 استراتيجيات. У цьому контексті я хочу вам запропонувати три стратегії. Три. İlki “keşke, ah ya, tüh be” dememek. Ama biz çok seviyoruz bunu. الأولى لا نقول "يا ليت" ولكننا سنحبها كثيرًا. The first: not to say "I wish." We love to use these words. Перша - не казати "якби". Ми полюбляємо це слівце. Geçmişe takılıp kalmayı, bu lafları çok seviyoruz. وبالعودة للماضي نحب هذه الكلمات. Любимо його, бо любимо загрузати у минулому. Gerçek hikaye. Bir arkadaşım var, 3-4 senedir her gün kalkıyor قصة حقيقية، لدي صديق لمدة 3 أو 4 سنوات يستيقظ كل يوم Історія з життя. У мене є друг. Уже 3-4 роки він щодня прокидається “abi” diyor “bir şey kaçmış, abi naptık ya, abi ya, Emre ya.” ويقول "أخي لقد ضاع شيء، ماذا فعلنا، يا أخي، يا إمره" He wakes up since that day and says, “What have I done? Emre, I missed it.” і бідкається: "Ох, Емре, як я міг? Як міг прогавити можливість?" Yeter be! Kalk, çık, devam. Çünkü o sırada başka bir sürü fırsat kaçıyor. كفى! انهض، اخرج وتحرك. لأن كثير من الفرص ضاعت منه آنذاك. Enough! Get up, go out, move on! He misses others while clinging to past. Годі! Проїхали, життя триває! Бо тим часом ти впускаєш інші можливості. Ben bu arada bunalıma girmeyelim demiyorum. ولا أقصد أن أقول لا تُحبط أو لا تيأس. Тим не менш, я не кажу, щоб ми не засмучувалися.

Hani fırsat kaçınca insan bunalıma girer. Ama hobi olarak girelim, çıkalım. يحبط المرء عند ضياع أي فرصة. لكن علينا أن نتحرك سريعًا. People do get depressed when this happens. I'm saying we should move on quickly. Бо в таких випадках це природньо. Просто треба швидше відходити. 3 gün girelim, 5 gün girelim, ağlayalım sonra çıkalım. يستغرق الأمر 3 أيام ثم 5 أيام فنحزن ونبكي ومن ثم ينتهي. 3 days, 5 days of crying and being depressed is enough. 3 дні, 5 днів поплакали, а далі - вперед. Mücadeleye devam. Önümüze bakmamız lazım. المقاومة مستمرة، وعلينا أن نتطلع للأمام. We should look ahead. We should continue our quest. Не можна здаватися. Треба дивитися у майбутнє.

İlk strateji keşke dememek. Geçmişe takılıp kalmamak. أول استراتيجية ألا نقول ليت. وألا نتشبث بالماضي ولا نركن له. First one is not to hang up on the past. The world is changing too fast for that. Перша стратегія - не казати "якби". Не загрузати у минулому. Çok hızlı değişiyor dünya. İkinci strateji çok denemek. Ama çok denemek. تتبدل الدنيا سريعًا. وثاني استراتيجية أن تحاول كثيرًا وأعني مرارًا وتكرارًا. The second strategy, trying a lot. But I mean a lot! Світ стрімко міняється. Друга стратегія - пробувати. Багато пробувати. Edison. Takımı beraber altı bin değişik materyal denemek zorunda kalmışlar إديسون. اضطر إديسون وفريقه إلى استخدام 6000 مادة مختلفة Edison. Together with his team, he had to try 6.000 different materials Едісон мусив випробувати 6000 різних матеріалів зі своєю командою, istedikleri ampule ulaşıncaya kadar. إلى أن وصلوا إلى المصباح الصحيح. until he got to right version of the light bulb. поки не знайшов той, який підійшов би для його лампочки.

Adamlar beş bin dokuz yüz doksan dokuz kere başarısız olmuş. فشل هؤلاء الرجال في 5999 محاولة. These people failed 5.999 times. Вони зазнали невдачі 5999 разів. On iki kere reddedilmiş Harry Potter. رُفض هاري بوتر 12 مرة. Harry Potter was rejected 12 times. 12 разів відмовили "Гаррі Поттеру".

Ben on iki kere reddedilmem. Ben iki kere, üç kere reddedilirim. لم أُرفض 12 مرة لكني رُفضت مرة أو مرتين. Truth is, I wouldn't be rejected 12 times. Maybe rejected 2, 3 times. Насправді мені відмовлять не 12, а 2-3 рази. Derim benden hiçbir şey olmaz. İyi günler. وأقول ليت شيئًا لم يكن. Then I would just give up. Good day. І я відразу ж опущу руки. До побачення!

Ama öyle değil dünya şu an. Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz, لكن الأمور اختلفت الآن. But today's world is not like that. Але світ зараз влаштовано не так. На жаль, наша система освіти iş yapış şeklimiz bunun biraz gerisinde kalmış durumda. وللأسف نظامنا التعليمي وطريقة عملنا غير مواكبين للعصر. та спосіб ведення бізнесу трохи застаріли. Başarısızlık mesela bizde yerin dibine batırılır. Hata yapmak kabul edilemez عندنا على سبيل المثال الفشل محظور، وارتكاب الخطأ لا يمكن أن يُقبل. Failure, for instance, is condemned here. Mistakes are unacceptable. Невдача, наприклад, у нас засуджується. Помилки не вітаються. Kaybeden hayal kırıklığı. والفاشل من يشعر بخيبة الأمل. Those who fail are disappointments. Нас розчаровують невдахи.

Biz ne zaman aslında ters mantık başarısızlıklarımızı başarımızın في الحقيقة حينما نسير عكس التيار Whenever we'll start to go against this convention and write our failures Коли ми з іншим підходом почнемо писати в резюме üzerine yazmaya başlayacağız öz geçmişimizde o zaman fırsatları ونبدأ في الكتابة عن فشلنا قبل نجاحنا في السير الذاتية above our successes in our resumes, we will then start encountering наші невдачі над нашими успіхами, beklenmedik şekilde yakalamaya başlayacağız. سنبدأ في اغتنام الفرص بشكل غير متوقع. unexpected opportunities. тоді почнемо бачити неочікувані можливості. Aynı ters mantık şurada da geçerli, bunun araştırmaları var. وعندما يُعمل بهذه الطريقة تتوفر الأبحاث. There is another issue here. There is research on this. Але тут є проблема. На цю тему є дослідження. Mesela biz zeki deriz insanlara, yetenekli deriz. مثلًا نطلق على الشخص الذكي موهوب. Наприклад, ми називаємо людей розумними і талановитими. O zaman ne oluyor, o yetenekli ve zeki insanlar, zeki ve yetenekli olmama عندها ما يحدث، أن الشخص الموهوب والذكي يبدأ تجنب ارتكاب الخطأ وعدم المحاولة І що потім? Ці талановиті і розумні люди, боячись своєї невдачі, korkusuyla hata yapmaktan çekinmeye, denememeye başlıyorlar. خوفًا من ألا يكون موهوبًا أو ذكيًا بعد. وهذا خطأ كبير. починають боятися зробити помилку, та й навіть спробувати. Bu dünyada büyük hata. O zaman fırsatlar kaçıyor. Bizim tam tersi başarıyı, ومن ثم تضيع منه الفرص. They then miss opportunities. А це велика помилка. Можливості втрачаються. Нам навпаки потрібно azmi, mücadeleyi övmemiz, ödüllendirmemiz lazım. إنما علينا أن نمدح ونكافىء أنفسنا على هذا النجاح وتلك العزيمة. величати успіх і тих, хто пробує. İkinci strateji çok denemek, buna uygun ortamı hazırlamak. وثاني استراتيجية المحاولة كثيرًا، ونُهيىء البيئة الملائمة لذلك. Друга стратегія - багато пробувати. Створювати для цього середовище. Üçüncü strateji en zoru ve belki kimse bahsetmediği için aralarında en çok ثالث استراتيجية وهي الأصعب، لم يتحدث الكثير عن هذا، ومن سيُحدث فرقًا كبيرًا Третя стратегія найважча. Вона пов'язана з цією жінкою, про яку farkı yaratacak olanı bu kadınla alakalı. Leslie Winston, kendisi Avustralyalı. ربما يكون متعلقًا بامرأة وهي ليسلي وينستون من استراليا. вам, мабуть, ніхто не розповідав. Леслі Вінстон, австралійка. Bir gün iş yerinden evine dönerken çok feci düşüyor, ذات يوم عندما عادت إلى منزلها من العمل One day, on the way from work, she falls and cracks a tooth badly. Одного дня, повертаючись з роботи, вона падає,

dişini kırıyor yapacak bir şey yok. Bu arada saçmalıyorum şu an. سقطت وانكسر سنها، ولا يسعها فعل شيء أنا أهذي حتى الآن. ламає зуба. Нічого не вдієш. До речі, це все нісенітниця.

Kim olduğunu bilmiyorum bu kadının, adamın altı tane parmağı var. ولا أعرف من تكون تلك المرأة، By the way I'm talking nonsense right now. I don't know who she is. Я не знаю, хто ця жінка. У чоловіка шість пальців.

Var mı ben söylemeden gördüm diyen? Gördüm diyen var mı? هل رأى أحد شخص لديه ستة أصابع؟ هل من أحد؟ Хтось помітив це до того, як я сказав? Хтось побачив? Zor, çok zor. Adamın kulağı yok. Var. Yok. Var yok, var yok, var. هذا صعب للغاية. ولا يوجد شخص بلا أذن. Це дуже важко. У нього нема вуха. Є. Нема. Є. Нема. Є. Нема. Є.

Eksiği de görmüyor gözü insanın, fazlayı da görmüyor. والعين لا ترى النقص فضلًا عن الزيادة وهذا منطقي. Око людини не бачить ні більше, ні менше, ніж може бачити. Çok mantıklı, insanın yüzüne odaklanıyor. Etrafındaki kaçıyor. فنحن نركز على الوجه وبالتالي لا ندرك المحيط بنا. Makes sense. We focus on the face. The periphery may be missed. Логічно, що фокусуючись на обличчі людини, воно не бачить, що довкола.

Soru şu; insanın gözü böyle yanılıyorsa, السؤال هو: إذ العين تخطىء هكذا، The question is: if our vision errs in such a way, could we also miss Питання: якщо око людини так помиляється, чи можемо ми

gözünün önündeki fırsatları da kaçırıyor olabilir mi? فهل يمكن أن تضيع الفرص وهي أمام أعيننا؟ such opportunities that are right in front of our eyes? так само не бачити можливості, що прямо в нас під носом? Bunun üzerine bir deney var. هناك تجربة على ذلك.

Richard Wiseman diye bir adam, İngiliz Psikolog bir deney yapıyor. لريتشارد وايزمان وهو عالم نفس بريطاني. Англійський психолог Річард Вайзмен провів дослід. Diyor iki tip adam vardır dünyada, çok böyle garip. حيث يقول أن الناس نوعان. وهذا عجيب جدًا. Він каже, що на світі є два типи людей. Досить дивно. Bir tanesinin fırsatlar ayağına gelir, devamlı şanslıdır, işleri rast gider. عندما تسنح الفرص لأحدهم ويحالفه الحظ ودائمًا محظوظ، One of them frequently seizes opportunities, luck is on their side. Одних можливості самі знаходять, вони успішні. Все в них до ладу. Ballı deriz biz onlara. Aramızda var mı ballıyım diyen? نسميه بالتركية "معسول" هل بيننا أحد محظوظ هكذا؟ Ми їх називаємо щасливцями. Серед вас є такі?

Merhaba, hoşgeldiniz. Bravo. Bravo. Var mı? مرحبًا، أهلًا بكم. أحسنتم، هل من مزيد؟ Здрастуйте, вітаю. Молодці. Є ще? Çok güzel, çok sağ olun, memnun oldum. Bir de tersi vardır bunun. رائع، شكرًا جزيلًا. هناك أيضا نقيض ذلك. Чудово. Дуже дякую. Радий познайомитися. Є ще їхні антиподи. Böyle işleri rast gitmez, girdiği sıra yürümez, hani şanssızdır. الذين لا تحالفهم الحظوظ، ومنحوسين Справи в них не ладяться, все валиться з рук. Невдахи. Sıkıntılıdır. Bahtsız deriz. Bahtsız var mı aramızda? وبائسين. نسميهم قليلي البخت. أهم موجودون؟ We call them “bahtsiz” - extremely unlucky. У них завжди проблеми. Називаємо ми їх безталанними. Серед вас є такі?

Sağ olun, memnun oldum. Memnun oldum, sağ olun. تشرفت بكم، شكرًا لكم. Дякую. Радий знайомству. Bu iki tip insanı alıyor, bir odaya koyuyor. تم أخذ هذان النوعان ووُضعوا في غرفة. He puts those types of people in a room. Він запрошує ці тва типи людей в одну кімнату. Önlerine bir gazete veriyor ve diyor ki bana lütfen gazetedeki وضع أحد ما صحيفة أمامهم He gives them a newspaper each and asks them to count Дає їм газету і каже: "Будь ласка, порахуйте fotoğrafları sayar mısınız? وسألهم إن كان بإمكانهم عد الصور؟ усі фотографії.

Doğru sayarsanız size adam başı elli lira vereceğim. وقال لهم إذا قمتم بعدها سأعطي لكل شخص خمسين ليرة. He promises them a monetary reward if they count them correctly. Якщо порахуєте правильно, я заплачу кожному по 50 лір". Hemen başlıyorlar bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on saymaya. فورًا بدأوا بالعد، واحد اثنان ثلاثة أربعة خمسة ستة سبعة ثمانية تسعة عشرة. Вони негайно починають рахувати: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10.

Ama işin içinde bir bityeniği var. لكن في الأمر سر. Але тут є одна заковика.

İç sayfalardan bir tanesine kocaman bir ilan koyuyor. Üzerinde hiç fotoğraf yok. هناك إعلان كبير في صفحة منها، وليس به أية صور. On one of the inside pages, he places an ad, with no pictures on it. На одній зі сторінок він розміщує величезне оголошення. Без фотографій. İlanda büyük harflerle şu yazıyor. Saymayı bırakın, kırk üç tane ومكتوب في الإعلان بأحرف كبيرة، اترك العد، هناك 43 صورة في الصحيفة. Великими літерами там написано: "Не рахуйте. В газеті 43 фотографії. fotoğraf var bu gazetede ve eğer bu ilanı gördüğünüzü bana söylerseniz وإذا أخبرتموني بالإعلان الذي رأيتموه a much larger monetary reward, if they tell him that they saw the ad. Якщо ви скажете мені, що побачили це оголошення, size beş yüz lira vereceğim. Fırsat koyuyor adam içeri سأعطيكم 500 ليرة. ها هي الفرصة أمامهم. я заплачу вам 500 лір". Він надає можливість, ve bu fırsatı o iki gruptan biri daha çok görüyor. Hangi grup? أي من المجموعتين أدرك تلك الفرصة؟ One of these groups spots this ad better. Which one do you think? і одна з груп більше звертає на неї увагу. Яка саме? Ballılar. Niye? Çünkü ballı onlar. المحظوظون، لماذا؟ لأنهم محظوظون.

Ama bir de ne yazık ki- insanın beyni de böyle çalışıyor- ne yazık ki gördüğümüzün لكن للأسف ـ هكذا يعمل عقل الإنسان ـ لا نستطيع أن نرى كل ما يحيط بنا Unfortunately, our brain works similarly, in that it can fail to perceive and notice Але на жаль, - так працює мозок людини - для нас характерно etrafını görememek gibi odaklandığımız yerin etrafını algılamamak gibi ولا نستطيع أن نشعر بكل ما يدور حولنا. не помічати того, що довкола нас, того, що перебуває за межами bir durumumuz da var. هذا هو الحال. нашої зосередженості.

Ballılar, burada bahtsızlardan biraz ayrılıyor. Daha şanslı olmak mümkün yani. هؤلاء المحظوظون مختلفون قليلًا عن قليلي الحظ، يمكن أن يكونوا أكثر حظًا. Lucky ones separate themselves from those who are unlucky in the way they focus. Це і відрізняє щасливців від безталанних. Везучішим можна стати. İkisi de böyle başlıyorlar. Tünele giriyorlar, sayıyorlar. كلاهما يبدأ بنفس الطريقة، يدخلون النفق و يَعُدّون، Both types start in a tunnel. They just count and count. Обидві групи починають однаково: вдягають шори і рахують. Bir kere sayıyorlar, iki kere sayıyorlar, üç kere sayıyorlar, dört kere sayıyorlar واحد اثنان ثلاثة أربعة Once, twice, three times, maybe four. Рахують один, два, три, чотири рази.

Bahtsızlar devam ediyor saymaya bir daha, bir daha, bir daha, endişeli bir şekilde. قليلو الحظ يستمرون في العد أكثر وأكثر بتوتر. The unlucky continue with their counting, again and again and again, preoccupied. Безталанні ще раз і ще раз схвильовано перераховують. Bitiriyorlar, elli liralarını alıp gidiyorlar. ينتهون ويحصلون على الخمسين ليرة. When the time is up, they collect their money. Закінчують, забирають 50 лір і йдуть. Ballılar, iki kere, üç kere sayıyorlar, beş kere sayıyorlar أما المحظوظون يَعُدّون مرة واثنين ثلاثة أربعة خمسة، The lucky, instead, count once, twice, three times, and maybe more. Щасливці, порахувавши два, три, п'ять разів,

sonra “yeter ya” diyorlar, o tünelden çıkıyorlar. من ثم يقولون "كفى" ويخرجون من ذاك النفق. But then they just say "enough" and get out of that tunnel. покидають це заняття і знімають шори. Görevlerinin ötesine geçiyorlar biraz. Gazeteyi okumaya başlıyorlar. تركوا المهمة قليلًا، وبدأوا في قراءة الصحيفة. They go a bit beyond their specific duty. And they start reading the paper. Виходять за межі завдання і починають читати газету. Odaklarını dağıtıyorlar. ليتشتت انتباههم. They lose their focus. Розсіюють свою увагу.

O parmağı, o kulağı görüyorlar ve okumaya başlayınca عندما بدأوا في القراءة لاحظوا هذا الإصبع وتلك الأذن І бачать те, що відразу не помітно. Вони читають гороскопи, новини, -işte burçlar, geçen günün özeti- ve beş yüz lirayı kazanıyorlar. İyi günler. وحصلوا على 500 ليرة، هكذا يربحون. طاب يومك، فالحياة هكذا معقدة للغاية. reading the news they also notice the ad, and get the bigger reward. Good day. помічають оголошення і забирають свої 500 лір. Усе, до побачення! Bu şekilde alıyorlar. O kadar karışık ki dünya, o tünele girince عندما ندخل ذاك النفق لا ندرك الفرص الضائعة من حولنا. This is the way they operate. Отак їм щастить. Світ настільки заплутаний, що ми, надягаючи etrafında kaçan fırsatları görmüyoruz. Üçüncü strateji o yüzden biraz odağı وثالث استراتيجية هي المقدرة على تشتيت الانتباه قليلًا шори, не бачимо можливості навколо нас. Тому третя стратегія - це

dağıtabilmek, farklı yerlerden beyni besleyebilmek. ويمكنه تقوية العقل باستخدام النقاط المتباعدة. потроху розсіювати увагу, живити мозок з різних джерел.

Farklı noktaları görüp onları birleştirebilmek. يرى النقاط المختلفة فيمكنه دمجها معًا. Таким чином бачити різні точки і їх поєднувати.

Eğitim sistemi -özür dileyerek söylüyorum yine- ve iş yapma alışkanlığımız نظامنا التعليمي ـ أكرر اعتذاري عن هذا مجددًا ـ Система освіти - знову кажу це з прикрістю - і спосіб ведення бізнесу hala biraz geriden geliyor. Bunu değiştirmeye çalışıyoruz. وطريقة عملنا قديمة إلى حد ما. ونحن نسعى لتغييرهم. досі не йдуть у ногу з часом. Ми намагаємося це змінити.

Mesela şu an ben ikisinin de içindeyim, görüyorum. مثلًا أنا الآن أعمل في كلا المجالين وأعلم بما يحدث. Я, наприклад, є свідком цього, бо працюю у цих двох сферах. Evladım sen gel, aman otur, test test test, yap yap yap. تعال يا بني، اجلس بربك! أدِ الإمتحان، أده أده. Dear child, come here, sit down, do the tests tests tests, do do do. Дитинко, приходь, сідай, вирішуй тест, тест, тест. Dışarı çıkayım, hayır çıkma önüne bak. Hanımefendi, beyefendi gelin oturun. سأخرج، لا لن تخرج وانظر أمامك سيدتي وسيدي تفضلا اجلسا. Я вийду. Ні, не виходь, зосередься. Будь ласка, пані та панове, сідайте. Bizim istediğimiz şekilde, bizim dediğimiz yerde, قم بعملك على النحو الذي نراه وفي المكان الذي نريده Do the things that we want, in a way that we want, in the place that we want. Робіть те, що ми хочемо, там, де ми скажемо, так, bizim istediğimiz işi o şekilde yapın. Aman dışarı bakmayın. Sosyal medya yasak. من فضلك لا تنظر للخارج. وسائل التواصل الإجتماعي؟ ممنوعة як ми скажемо. Не відволікайтесь. Не заходьте у соцмережі.

Yok böyle bir dünya şu an, böyle çalışmıyor. الحياة الآن ليست كذلك، ولا تسير على هذا النحو. Але ж так тепер не вийде. Не в тому світі живемо. Ama bu sistemler yavaş değişiyor. Biz ne yapabiliriz? Soru bu. ولكن هذه الأنظمة تتغير ببطء. والسؤال هو، ماذا نستطيع أن نقدم؟ Yet these systems are changing rather slowly. What can we do in the mean time? Але ці системи неповороткі. Питання в тому, як ми можемо їх змінити. Hobi. Hobi bir taktik. Hobiniz- الهواية، والهواية وسيلة. Хобі. Хобі - це тактичний варіант.

Ama hobi şöyle: sizi beklenmedik problemlerle, beklenmedik insanlarla, والهواية هي التي ستُوقعك في مشاكل مفاجئة، وتعرفك على أناس غير متوقعة Але таке хобі, яке зводить вас із незвичними проблемами, людьми, beklenmedik yerlerle tanıştıracak, içeriden ateşlediğiniz, وبأماكن غير مُنتظرَة، فهي تنبعث من داخلنا місцями; яке запалює вас зсередини, böyle severek yaptığınız bir hobi. وهي ما نفعله بحب هكذا. something that comes from within. якому ви з радістю віддаєтеся.

Var mı böyle bir hobiniz? Az el kalkıyor. هل لديكم هواية كتلك؟ يُرفع قليل من الأيدي. Do you have such a hobby? Very few hands are raised. У когось є таке хобі? Бачу мало рук. Onun da sebebi diğer sistemler aslında. وسبب ذلك الأنظمة الأخرى. Причина цьому насправді в інших системах.

Diğer sistemler itiyor hobiyi dışarı. Bir de şöyle kaldıranlar var. Onlar ne? تعوق الأنظمة الأخرى الهوايات. من سيرفع يده؟ Other systems don't allow us to have a hobby. Some are raising their hands Вони виштовхують хобі. Є такі, хто так підняв руку. Що це? Hani hobi olarak yapıyorum mu demek o? ماذا تفعلونه كهواية بنفس هذا المعنى؟ only half way. Це означає, що ви поробляєте хобі? Bizde Türkçe'de öyle. “Hobi olarak yapıyorum” yapmıyorum demek bizde. عندما نقول بالتركية "أقوم به كهواية" يعني أنني لا أقوم بها. У нас, у турків, фраза "У мене є хобі" означає "Нічим я не займаюся". Yazık oluyor. Nasıl yazık oluyor? وا أسفاه، وما الأسف هنا؟ Соромно. Як саме?

Clarice Crosby. 1900'lerin başında yaşamış Amerikalı bir yazar. كلاريس كروسبي، كاتبة أمريكية عاشت في أوائل 1900. Клеріс Кросбі - американська письменниця початку 20 ст. Hobisi dans etmek. Dans etmeyi seviyor. هوايتها كانت الرقص وأحبته كثيرًا. Her hobby is to dance. Її хобі було танці. Вона любила танцювати.

Ama o sırada herkes korse takıyor, korseden nefret ediyor. Problemi o. المشكلة أن الكل كان يرتدي المِشَدّ وهي تكرهه. Але тоді всі носили корсети, які вона ненавиділа. У цьому її дилема. Bir gün kafasına tak ediyor, diyor ben buna bir şey yapacağım. ضجرت من كل هذا ذات يوم، وقالت سأفعل شيئًا. One day, she has enough. She says I'll do something about it. Одного дня їй це допекло, і вона вирішує щось із цим зробити. Elinden dikiş nakış falan da geliyor. İki tane mendil, bir tane şeridi alıyor, ما بمقدورها الحياكة والتطريز، أخذت محرمتين وشريطة ربطتهم معًا، She can do some knitting. She plays around with handkerchiefs У неї виходить шиття. Тому вона бере дві хустинки, стрічечку, birleştiriyor, onu giyiyor. İnanılmaz dans ediyor. وارتدتهم، ورقصت بطريقة مذهلة. and some ribbons, combines them and wears this instead. робить з них стрій, вдягає і божественно в ньому танцює. Millet etrafına toplanıyor, nasıl böyle hareket ettin? واجتمع الكثير حولها، يتساءلون كيف تعلمت تلك الحركات؟ Народ збирається довкола і цікавиться, як вона це зробила. Uyanıyor oradan, noktalar birleşiyor, hani o kimsenin görmediği şeyi görüyor انتبهت حينها وربطت النقاط ببعضها واكتشفت شيئًا لم يلاحظه غيرها She discovers at that moment, connects the dots, sees something Її осяює в ту мить, вона поєднує точки і бачить те, чого не бачили інші.

Sütyen. وهي حمالة الصدر. Бюстгальтер.

1914 yılında patentini alıyor. İlk modern sütyeni yapıyor. حصلت على براءة اختراع في عام 1914 لأول حمالة صدر حديثة. She obtains the patent in 1914. Builds the modern bra. У 1914 році вона отримує патент і шиє перший сучасний бюстгальтер. Burada bir girişim başlatıyor. من هنا بدأ عملها. Starts a company. Починає свою справу.

1940'larda George de Mestral, İsviçreli bir mühendis. Boş zamanında جورج دي ميسترال مهندس سويسري في 1940 In 1940s, George de Mestral, a Swiss engineer. In his spare time, У 1940-х рр. швейцарський інженер Жорж де Местраль у свій вільний час hobisi köpeği ile dağlarda, ovalarda dolaşmak, trekking yapmak, avlanmak. هوايته كانت التنزه مع كلبه على الجبال وفي السهول، وأخذ الجولات والاصطياد. гуляє з собакою в горах, долинах, ходить у походи, на полювання. En gıcık olduğu şey, döndükten sonra köpeğinin o tüylerinin arasından بعد عودتهم يُخرج النباتات والبذور من شعر كلبه Найбільше його дратувало, що після повернення треба було витягати böyle bitkileri, tohumları ayıklamak. Yav diyor niye böyle yapıyor bu? ويقول مهلًا لماذا يحدث ذلك؟ з шерсті собаки листя і насіння. Чому так стається?

Bu yapışkan değil, bu manyetik değil, nedir bunun işi? هو ليس لزجًا ولا مغناطيسيًا فلماذا يحدث ذلك؟ Вони ж не липкі, не магнетичні. У чому ж річ? Ben bir gün götüreceğim bakacağım diyor. وقال سأنظر في الأمر لاحقًا. He pledges to look more into it. Takes a piece to his lab, Одного дня він вирішує їх дослідити.

Labaratuvarında mikroskobun altına koyuyor. ‘Cırt cırt' buluyor adam. في المعمل وضع عينة تحت الميكروسكوب واكتشف "فليكرو" Приносить в лабораторію, кладе під мікроскоп. І винаходить липучку. Cırt cırt. Cırt cırt deyip geçmeyin. Uzaya gidiyor adam bu fikriyle. لا تقل إنه مجرد فليركو، لقد صعد إلى الفضاء بهذه الفكرة. Застібку. Не варто її недооцінювати. Ця ідея дісталася космосу. Fırsat böyle çalışıyor. هكذا تكون الفرص. This is the way the opportunities work. Отак і працює можливість.

Nasa'nın en çok kullandığı malzemelerden bir tanesi cırt cırt şu an. الفليركو من أكثر الأدوات التي تستخدمها وكالة ناسا الآن. Зараз липучка - один з матеріалів, які найчастіше використовує NASA. Her şeyin yerli yerinde durması lazım yapıştırmadan, manyetik alan kullanmadan. يجب أن يوجد كل شىء في موضعه بدون لصق وبدون استخدام المجال المغناطيسي. Бо речі повинні триматися на місцях без приклеювання і магнетизму. İki tane doktora öğrencisi, Amerika'da, 90'ların ortasında dijital bir kütüphanede في أمريكا في منتصف التسعينات طالبين دكتوراه، يكتبان لوغاريتمات متعلقة Two PhD students are writing algorithms in 90s to mirroring those used to find В середині 90-х рр. двоє аспірантів в Америці пишуть докторські на тему bilgi ve kitap aramaya yönelik algoritma yazıyorlar doktora tezleri olarak. بالبحث عن الوثائق والكتب لمكتبة رقمية باعتبارها رسالة دكتوراه. алгоритму пошуку інформації та книжок у цифровій бібліотеці. Bir bakıyorlar internet de böyle bir yer. Aha Google. يبحثون عن مكان على الانترنت نعم جوجل. They realize that Internet isn't different from such an environment. Bam! Google. Вони бачать, що Інтернет і є таким середовищем. Точно, Google! Ve de Google gibi şirketler bugün belki kendilerini tahmin edememenin getirdiği اليوم الشركات كجوجل لا تستطيع توقع مدى نجاحها And companies like Google today, perhaps with the wisdom of not having Сьогодні такі компанії, як Google, дають простір для своїх працівників, erdemle çalışanlarına boşluklar bırakıyorlar. وتُسلم الأمر للموظفين الأكفاء. навіть не здогадуючись, яку користь вони цим приносять. Diyorlar ki gelin, kaybetme korkusu olmadan deneyin, icat çıkartın, فيقولون لهم حاولوا بدون خوف، أبدعوا واسعوا Вони запрошують спробувати, не боятися невдачі, створювати нове, uğraşın, kendinizden bir şey katın. Sonunda çıkan icatlardan bazıları Gmail. وأضيفوا أشياءً من عندكم في النهاية اكتُشف الجي ميل. tackle problems, add something from your own life. розвивати і зробити свій внесок. Одним із таких винаходів був Gmail. Var mı Gmail'iniz? Google Talk, AdSense. هل لديكم حساب جي ميل؟ جوجل توك، أو أدسنس؟ У вас є Gmail? Google Talk, AdSense. Sonunda yine kazanan Google oluyor. في النهاية جوجل الرابح مجددًا. Зрештою, виграє тут Google.

Bütün bu anlattığım hikaye aslında hani bir anoloji olarak في الواقع تلك القصة التي ذكرتها This whole story is a bit analogous to finding the love of your life. Усю цю історію можна вважати аналогією hayatınızın aşkını bulmaya benziyor biraz. تشبه قليلًا اكتشاف الحب في حياتنا. пошуку кохання всього вашого життя.

Hayatının aşkını bulmuş olanlar şu an beni daha iyi anlayacaklar. من وجدوا حب حياتهم سيفهمون جيدًا ما أقوله الآن. Those who found the love of their lives will understand me better. Ті, хто вже його знайшов, зараз мене краще зрозуміють. Çünkü bulduğunuz andan sonra hayatınız nasıl değişti? Buff. İnanılmaz. لأنه كيف تغيرت حياتنا من بعد لحظة إيجاد هذا الحب؟ أووه. مدهش! How did your life change after that moment? Bfffffff. Incredible. Бо як після того змінилося ваше життя? Буф! Неймовірно! Peki bulduğunuz andan önceye gelin. لكن قبل تلك اللحظة، هل كنتم تستطيعون توقعه؟ Ok. Travel back to a time before you met that person. Згадайте мить до того.

Tahmin edebildiniz mi ne zaman, nasıl, nerede karşılaşacağınızı? متى وكيف وأين سنتقابل؟ Were you able to predict when, where and how you'd meet them? Хіба ви здогадувалися, коли, як і де його знайдете? İmkan yok, çok zor. مستحيل وصعب للغاية. Impossible! Це важко. Неможливо!

O yüzden bu anlattığım stratejiler hali hazırda hayatının aşkını لذلك تلك الاستراتيجيات التي ذكرتها صالحة في الوقت الحالي That's why these three strategies I mentioned would also be valid for Тому стратегії, про які я розповів, будуть корисні і для тих, arayanlar için de geçerli. لمن يبحثون عن حب حياتهم. those who are looking for the love of their lives. хто шукає кохання.

Ama bir fikir olarak baktığınızda buna, bir fırsat olarak baktığınızda لكنا عند النظر إلى الأمر كفكرة أو باعتباره فرصة Якщо дивитися на це як на ідею чи на можливість, şu an aramızdan, bunu izleyenler arasından dünya çapında, ülke çapında, الآن على مستوى العالم أو الدولة أو القطاعات وحتى فيما بين المشاهدين why a worldwide, or country-wide, or sector-wide, or personal opportunity то нема жодних причин, щоб серед нас, тих, хто дивиться цей виступ, sektör çapında, en azından kişisel bazda hiç beklemediğiniz أو على الأقل على المستوى الشخصي لم يتوقع أحد أبدًا فرصة هائلة не з'явилася неймовірна можливість, чорний лебідь, яка спрацює для korkunç büyük bir fırsat, bir siyah kuğu çıkmaması için en ufak bir sebep yok. أو حتى ظهور بجعة سوداء، ولا يوجد سبب لذلك. когось одного, галузі, країни чи всього світу. Yok. Sıfır. Yeter ki ama bunalmayalım. لا يوجد نهائيًا ودعونا لا نحزن. No reason! As long as we don't get stuck in the past, and stay depressed about it. Нема. Жодних. Просто не треба загрузати у минулому.

Bunalıma girip geçmişlerde takılıp kalmayalım. دعونا لا نيأس ولا نركن إلى الماضي. Депресувати і жити минулим. Yeter ki başarısız olmak korkusuyla denemekten vazgeçmeyelim. ولا نتوقف عن المحاولة بسبب الخوف من الفشل. As long as we keep trying without fear of failure. Пробуймо, не боячись невдач. Yeter ki odağımızı, dikkatimizi dağıtıp biraz farklı noktaları, لنغيّر توزيع انتباهنا وتركيزنا ولنحاول أن نرى الأمور المميزة As long as we lose our focus and see the different aspects of things Розсіюймо нашу увагу, помічаймо kimsenin görmediği yerleri biraz görebilelim. والأماكن التي لا يلاحظها الأشخاص من حولنا. різні аспекти і місця, яких не бачать інші. Bayanlar baylar mücadeleye devam. سيداتي سادتي لنستمر نحن Ladies and gentlemen, let's keep going on. Пані та панове, не здавайтеся.

Bol şans her koşulda. حظًا سعيدًا دائمًا. Good luck in your endeavors. Успіхів вам у всьому.

Çok teşekkürler. Çok sağ olun. شكرًا جزيلًا لكم. Thank you very much. Thanks a lot. Дуже вам дякую.

(Alkışlar) (تصفيق) (Оплески)