×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: cookie policy.


image

Beyhan Budak, Nasıl Daha Huzurlu Olabilirsin?

Nasıl Daha Huzurlu Olabilirsin?

Merhabalar sevgili dostum, sana bir soru sormak istiyorum.

Her zaman insanlar neden mutluluğa odaklanır?

Biliyorsun ki mutluluk her daim sürmez.

Her daim süren bir mutluluk hissi olsaydı

zaten o mutluluk olmazdı.

O insanların standardı olurdu.

Bir şey standart olmaya mahkumsa

ve ona alışma durumumuz varsa o şeyin

bizi her daim mutlu etmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Peki, aslında sadece hayatımızın belli dönemlerinde

mutlu olabiliyorsak neden sadece mutluluğa yatırım yapıyoruz?

Neden sadece mutlu olmak istiyoruz?

Gözden kaçırdığımız bir konudan bahsetmek istiyorum sana.

Huzur.

İnsan üzülürken, sevinirken,

ağlarken, öfkeliyken,

hayal kırıklığına uğramışken

her daim, her zaman,

her duyguda huzurlu olabilir.

Ve öyle bir şeydir ki huzur sanki böyle dalgasız

bir denizde seni ferahlatan bir şekilde

yüzüyormuşsun gibi bir histir. Neden her daim hayatına girmeyecek

bir mutluluk konusuna yatırım yaparken

huzur denilen mevzuyu hayatından kaçırıyorsun?

İşte bu videoda nasıl daha huzurlu olabilirsin

sana bu konudan bahsetmek istiyorum.

İnsanın huzurunu sabote eden şeylerin başında

geçmişte yaşamak geliyor.

Geçmişte hepimiz iyi ya da kötü şeyler yaşamış olabiliriz, yapmış olabiliriz.

Ama eğer sen durmadan geçmişi tekrar tekrar içinde

değerlendiriyorsan, aklın bugünü yaşama

arzusundan, bugünü yaşama noktasından uzaklaşır

ve devamlı arka planda zihnin o kısımla meşgul olur.

Neden böyle yaptım?

Neden böyle şeylere maruz kaldım?

Neden bunları demedim?

Şimdi şöyle bir şey diyeyim sana, bazen insanlar

geçmişte kötü şeyler yapmış olabilirler.

Eğer ki bundan vicdan azabı duyuyorsan

bu senin zaten bir şekilde iyi bir insan olduğunu gösterir.

Yani diyeceğim odur ki eğer ki geçmişte kötü

şeyler yapmış olman seni kötü bir insan yapmaz.

Sadece kötü şeyler yapmış,

hatalı şeyler yapmış iyi bir insan yapar ve sen bu noktada hala

bu hatayı tekrarlamıyorsan bence hiçbir sorun yok.

Hatalarından ders çıkarmışsan hiçbir sorun yok.

Ama durmadan geçmişe gidersen,

durmadan geçmişte yaşarsan, hayatın orada bir noktada

takılı kalır ve sen ilerleyemezsin.

Kendi içinde,

kendi kendini yer bitirirsin. O yüzden şunu

aklına sok: Geçmişte olan geçmişte kaldı.

Eğer ki sen zihnini oradan buraya çekmezsen,

huzur senin için uzak bir ihtimal.

Çok güzel bir söz var, eminim sen de duymuşsundur

"Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir."

İnsanlar, bu sözün aksine kötü bir şey yaşadıkları zaman neden üzülüyorlar?

Neye üzülüyorlar biliyor musun?

Şöyle bir düşün bakalım kendi yaşadığın olumsuz deneyimleri

Genelde olayın kendisinden ziyade

mesela olumsuz bir şey yaşadın, bir trafik kazası geçirdin, o anki olayın

yaşattığı olumsuz duyguyu yaşamıyorsun.

Ne oluyor biliyor musun?

O olayın sonradan senin başına açabileceğini

düşündüğün şeylere üzülmeye başlıyorsun.

"Eğer ki, arabayı nasıl ödeyeceğim?"

"Nasıl bu işin içinden çıkacağım?" Ya da

"Bundan sonra başıma şunlar gelebilir." gibi. Yani üzüldüğün şeyin

yüzde yirmisi yüzde otuzu olayın kendisi,

yüzde altmışı, yetmişi, sekseni

gelecekte seni beklediğini düşündüğün olumsuz olaylar.

Yani olayın kendisi senin üzülmende çok az bir paya sahip.

Daha çok senin aslında olma ihtimalini

düşündüğün şeylere kaygılanıyorsun.

Eğer ki bunun farkına varırsan, birazcık olsun sadece olan şeye

kaygılanabilirsen, üzülebilirsen o zaman o sana

çok sıkıntı veren şeylerin büyük bir kısmından kurtulabilirsin.

Ve şunun ayrımına varmak bile çok önemli,

"Şuanda ben neye kaygılanıyorum?

Gerçekte ne oluyor şuanda? Hangisi gerçekçi kaygı

hangisi benim içimdeki evhamın, endişenin kaynağı?"

Eğer ki bunun farkına varabilirsen

hayatta yaşadığın olumsuz tecrübeler, seni öldürmez.

Seni güçlendirir, seni pişirir, oldurur aslında.

Ama eğer ki sen durmadan

kaygılanırsan, durmadan sıkıntı yaşarsan

zihinsel anlamda evet bu problemler seni

öldürmez ancak süründürür.

Hayatın

her daim bize iyi şeylerin sunacağını zannediyoruz.

Evet, hayat bize sürprizler, güzel şeyler sunduğu zaman

sonuna kadar kollarımızı açıyoruz.

Bazen teşekkür bile etmiyoruz hayatın bize sunduğu güzel şeyler için.

Ama ne zaman ki

kötü bir şey yaşayalım, o zaman diyoruz ki

'Ya neden benim başıma geldi? Neden ben böyle hissediyorum?

Neden başarısızlık hissediyorum? Neden hayal kırıklığı hissediyorum?'

Hiç düşündün mü neden hissetmeyesin?

Hayat sana öyle bir söz mü verdi?

'Her daim sana güzellikler sunacağım' mı dedi?

Hayır.

Hayat, her şey var bu hayatın içinde. Hüzün var, moral bozukluğu var,

hayal kırıklığı var, birazcık kıskançlık, başarısızlık,

başarı, mutluluk, mutsuzluk,

her şey bu hayata dahil.

Ama sen zannediyorsun ki hayat sana sadece olumlu şeyler getirecek.

Ne zaman ki bu fikri kabullendiğin zaman

iyiyi de hayatın sunduğu bana, onu da kabullenirim iyiyi de

kötüyü de kabullenirim dediğin zaman

olgunlaşmış oluyorsun işte o zaman.

İşte o zaman,

kalbinin içinde bir yerler açılıyor, ferahlıyor.

Huzurlu olabilmek için seni yoran şeyleri

fark etmen lazım. Yıllardır insanlarla çalışıyorum

ve insanları en çok yoran şeyin kafalarındaki

yarım kalmış işler olduğunu fark ediyorum.

Ne demek yarım kalmış işler?

Zamanında bir olay yaşamışsın,

ve bir kişiyle annenle, babanla,

sevgilinle, arkadaşınla, orada dışarı atılmayan

bir duygu var. Ne oluyor?

O diyalog, o haksızlığa uğranmışlık hissi,

o dışarı aktarılamayan

sevgi, öfke,

hayal kırıklığı, o içinde bir yerlerde senin zihnini

meşgul etmeye devam ediyor. O duyguyu,

o yarım kalmışlığı tamamlamadığın müddetçe de

zihin onu tekrarlamaya devam edecek. Maalesef ki

zihnimizin böyle bir tarafı var. Sona ermeyen her şeyi

geviş getirir gibi durmadan, durmadan

tekrarlayıp duruyor. Sen bu işin içinden çıkmak

istiyorsan o yarım kalmış iç şeyleri, zihnindeki

keşfetmen lazım. Yarım kalmış duyguları,

yarım kalmış işleri ve teker teker

o nihayetine eremeyen duyguları

sonlandırman ve sonuna vardırman lazım kafanı rahatlatmak için.

Hepimizin bu hayattan beklentileri var.

Bazen bu beklentiler hemen de gerçekleşmeyebiliyor.

Bu bir evlenmek olabilir, işe girmek olabilir,

Başarı beklentin olabilir, sevme

sevilme beklentin olabilir. Böyle bir durumda

bazı insanlar ne yapıyor biliyor musun?

O beklentinin haberinin geleceği kapıda durmadan bekliyorlar.

Diyelim ki hayatına birisi gelecek mi,

yalnızlıktan kurtulacak mı gibi düşünelim

o kapının ağzında durmadan bekliyor. Olacak mı?

Olacak mı? Olacak mı? diye

ve öyle olunca ne oluyor biliyor musun? O kapıda, gözün kulağın o kapıda ya

hayatın diğer bütün güzelliklerini kaçırıyorsun.

Çünkü beklentin gözünü o kadar kör etmiş ki!

Ben şöyle bir şey soruyorum böyle durumlarda danışmanlarıma

'Gelecekten ben sana haber getirseydim ve

hayatın boyunca yalnız kalacağını ya da romantik

anlamda yalnız kalacağını düşünseydin, öğrenmiş olsaydık ne yapardın?

Bir çoğu diyor ki

'Bir süre üzülürdüm ve hayatın tadını çıkarmaya başlardım.'

Peki, şuan hayatın tadını çıkarmanı engelleyen şey ne?

Kulağın o kapıda olsun, bir şekilde oradan bir haber gelirse

ya da oradan bir fırsat çıkarsa değerlendirirsin ama

hayatın tadını neden çıkarmaktan vazgeçiyorsun?

Neden gözünü kör edip sadece o kapıya yöneliyorsun?

Evet, hayatında beklediğin şeylerin olmaması gibi bir

durum söz konusu değil ama kulağın orada olsun,

o bir yerde beklesin, dursun.

Bir haber gelirse fark edersin zaten.

Sen hayatını yaşamaya devam et, bir bakmışsın ki beklerken

yıllar geçmiş.

Yıllar geçtikçe, bekledikçe de bu şekilde,

saplantılı bir şekilde o kapıya bakacaksın.

Sevgili dostum, senden bir şey istiyorum lütfen,

lütfen kendine acıma. Kendini kurban gibi görme.

Kendine acıdığın zaman ne oluyor biliyor musun?

Sanki hayat her zaman kötü şeyler getirmiş

gibi hissediyorsun ve böyle olunca

o kendine acıma halinden dolayı etrafındaki

fırsatları göremiyorsun. Ben şuna inanıyorum hayat

herkese fırsatlar sunuyor.

Evet, şunu inkar etmiyorum bazı insanlar daha şanslı

ama bazı insanlar da hayatın

oraya koyduğu minik şansları kaçırmıyor. O ipin ucunu bir yakalıyor,

ve sonrasında

o şansın peşinden koşuyor.

Kimi şans bolluğu içindeyken o şansı bile göremez

der ki 'Ben şanssızım,ben sevilmiyorum,

ben çok kötü durumdayım!'

Lütfen

hayatındaki hataların, günahların, sevapların,

sorumluluğunu al. Kurban rolünden çık.

Eğer bir şekilde hayatında bir değişim olacaksa

birileri sana acıdığı için olmayacak.

'Aa yazık bu adama! Aa yazık bu kadına!' dediği için olmayacak.

Sen ne zaman ki ipi alacaksın, sorumlulukları alacaksın işte

hayatın o zaman değişecek. İşte hayatındaki fırsatları

o zaman fark edeceksin. Kurban rolünden çık.

Sana bir şey sormak istiyorum. Etrafındaki insanları

değiştirmeye çalışıyor musun? Doğru söyle bakalım.

Muhtemelen sen de birçok insan gibi

enerjinin büyük bir kısmını etrafındaki insanları,

sana yakın olan insanları

değiştirmek için harcıyorsun. Sevgilin, eşin, ailenden birisi,

çocuğun, akraban, eğer yakınsan

beraber çalıştığın insanlar, arkadaşların,

onların sana uymayan davranışlarını değiştirmeye

çalışıyorsun. Şöyle olsan daha iyi olur,

şunu yapsan daha iyi olur, fark ediyor musun

peki, değişiyor mu insanlar? Ne kadar işe yarıyor

insanları değiştirme çaban? Ben şunu söyleyebilirim sana

İnsanları değiştirmeye çalışmak

beyhude bir çaba. Seni boşuna yoracak

ve sen beklentiye gireceksin 'Bak değişmiyor

demek ki beni önemsemiyor. Bak değişmiyor demek ki

beni sevmiyor.' ve bu senin içinde bir kara delik olmaya

başlayacak. Ben şöyle düşünüyorum, insanların büyük bir kısmı

ateş gibi, su gibi.

Ateş yakar, su ıslatır. Yani doğasında olan şeyi

değiştiremezsin. Ateşi ıslatmak konusunda

kullanamazsın. Suyla bir insanı yakamazsın.

İnsanın karakteri, kişiliği de çok büyük ölçüde değişmez. Yıllar süren terapilerde bile

değişim kısıtlı ölçüdedir. Sıkıntılı,

belirli bazı noktaları değiştirebilirsin.

Sen, çırpına çırpına ne yapacaksın peki?

Ben şunu söylüyorum değer veren, seven insan

değişiyor zamanla beraber. Törpüleniyor zaten. Ama sen bunu

bir hayat gayesi haline getirirsen, karşındaki insanı değiştirmeyi,

yorulan sen olursun. Huzur senin mahallene bile

uğramaz. Ne yapacaksın peki?

Ben şöyle düşünüyorum, karşındakini olduğu gibi kabullen.

Zor geliyor değil mi bunu söyleyince?

Ya nasıl kabulleneceğim? Kabullenmek zorundasın. O da seni öyle kabullenecek.

Beraber şu hayat yolunda birbirinize eşlik

edeceksiniz. Evet, bazen diyeceksiniz ki yolda,

molalarda

'Şu noktalarda biraz birbirimize uyabiliriz.'

Böyle kararlar olacak ama sen onun yolunu

değiştirmeyi, onun varlığını değiştirmeye çalışırsan

hem kendin üzülürsün hem karşı tarafı üzersin.

Aynaya baktığın zaman ne görüyorsun?

Çirkin bir burun mu? Ya da kalın kaşlar mı?

Ya da kafanın şeklini mi beğenmiyorsun? Vücudun çok mu

orantısız? Popon çok mu büyük?

Göğüslerin çok mu biçimsiz? Ve baktığın şey,

aynada gördüğün şey hiç hoşuna gitmiyor mu?

Tiksiniyor musun yoksa ondan?

Eğer böyle hissediyorsan birçok insandan,

böyle hisseden insanlardan biri de sensin.

Ben ama şöyle düşünüyorum, eskiden kendi

vücudumla, bedenimle ilgili benim de problemlerim vardı.

Ama bir süre sonra aynaya baktığım zaman,

ellerime baktığım zaman hayata tutunmaya, tutunmamı sağlayan

organlarımı gördüm.

Gözlerime baktığım zaman, çok güzel emsalsiz gözlerim olmaz

ama o kitap okumamı sağlayan,

tehlikeleri fark etmemi sağlayan, hayattaki güzellikleri görmemi sağlayan

organımı fark ettim.

Kafama, saçıma, vücudumun herhangi bir yerine

baktığım zaman dedim ki; 'Bunlar benim yol arkadaşım.

Benimle berabersin.'

Böyle olunca, bedenimi sevmeye başlayınca

kendimi daha rahat hissetmeye başladım.

Birisi beni burnum küçük ya da büyük diye seviyorsa lütfen

gitsin hayatımdan. Sevmesin zaten. Gözlerimin rengine, vücudumun biçimli olmasına

ya da 90-60-90 olmama

göre seviyorsa lütfen beni öyle sevmesin.

Evet fiziksel güzellik önemsiz demiyorum

ama şöyle düşün sadece fiziksel güzelliğe

odaklanan insanlar gerçekten seni seviyor mudur acaba?

Bir düşün bakalım. Bunlardan bağımsız olarak,

diğerlerinin bakışından bağımsız olarak

ellerini bir de bu gözle bak. Hayatta senin var olmanı sağlayan

yardımcılarmış gibi bak. Ellerine, vücuduna,

kaşına, gözüne, kafana, saçına...

Vücudunu sevmelisin, bedenini sevmelisin huzurlu olabilmek için. İnsan her halükarda huzurlu olabilir

Öfkeliyken, mutluyken, mutsuzken bunu başta söyledim. Ama ne olursa olsun hayatında bir problem yokmuş gibi göründüğü

anlarda bile şuranda, tam göğsünün üzerinde

huzursuzluk hissediyorsan

şöyle bir içine dönmeni öneririm ben sana.

Muhtemelen orada bir iltihap vardır.

Halledemediğin bir mevzu vardır.

Ve ilk elini attığında o iltihaba ulaşamayabilirsin. Şöyle bir düşün bakalım, ne var içeride?

Halledemediğin hangi mevzu var?

Bazen hayatında kocaman bir fil vardır.

Hayatının her alanını işgal etmiştir ama sen

yıllardır o fille beraber yaşadığın için

hayatının normalinin, doğalının bu olduğunu zannedersin.

Şöyle bir farklı gözle bak, o huzursuzluğun kaynağını

biraz derinlere dalınca emin ol bulacaksın.

Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum güzel insan.

Kendine iyi davran, huzurlu ve mutlu bir hayat dilerim sana.

Görüşmek üzere!


Nasıl Daha Huzurlu Olabilirsin? How Can You Be More Peaceful?

Merhabalar sevgili dostum, sana bir soru sormak istiyorum.

Her zaman insanlar neden mutluluğa odaklanır?

Biliyorsun ki mutluluk her daim sürmez.

Her daim süren bir mutluluk hissi olsaydı

zaten o mutluluk olmazdı.

O insanların standardı olurdu.

Bir şey standart olmaya mahkumsa

ve ona alışma durumumuz varsa o şeyin

bizi her daim mutlu etmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Peki, aslında sadece hayatımızın belli dönemlerinde

mutlu olabiliyorsak neden sadece mutluluğa yatırım yapıyoruz?

Neden sadece mutlu olmak istiyoruz?

Gözden kaçırdığımız bir konudan bahsetmek istiyorum sana.

Huzur.

İnsan üzülürken, sevinirken,

ağlarken, öfkeliyken,

hayal kırıklığına uğramışken

her daim, her zaman,

her duyguda huzurlu olabilir.

Ve öyle bir şeydir ki huzur sanki böyle dalgasız

bir denizde seni ferahlatan bir şekilde

yüzüyormuşsun gibi bir histir. Neden her daim hayatına girmeyecek

bir mutluluk konusuna yatırım yaparken

huzur denilen mevzuyu hayatından kaçırıyorsun?

İşte bu videoda nasıl daha huzurlu olabilirsin

sana bu konudan bahsetmek istiyorum.

İnsanın huzurunu sabote eden şeylerin başında

geçmişte yaşamak geliyor.

Geçmişte hepimiz iyi ya da kötü şeyler yaşamış olabiliriz, yapmış olabiliriz.

Ama eğer sen durmadan geçmişi tekrar tekrar içinde

değerlendiriyorsan, aklın bugünü yaşama

arzusundan, bugünü yaşama noktasından uzaklaşır

ve devamlı arka planda zihnin o kısımla meşgul olur.

Neden böyle yaptım?

Neden böyle şeylere maruz kaldım?

Neden bunları demedim?

Şimdi şöyle bir şey diyeyim sana, bazen insanlar

geçmişte kötü şeyler yapmış olabilirler.

Eğer ki bundan vicdan azabı duyuyorsan

bu senin zaten bir şekilde iyi bir insan olduğunu gösterir.

Yani diyeceğim odur ki eğer ki geçmişte kötü

şeyler yapmış olman seni kötü bir insan yapmaz.

Sadece kötü şeyler yapmış,

hatalı şeyler yapmış iyi bir insan yapar ve sen bu noktada hala

bu hatayı tekrarlamıyorsan bence hiçbir sorun yok.

Hatalarından ders çıkarmışsan hiçbir sorun yok.

Ama durmadan geçmişe gidersen,

durmadan geçmişte yaşarsan, hayatın orada bir noktada

takılı kalır ve sen ilerleyemezsin.

Kendi içinde,

kendi kendini yer bitirirsin. O yüzden şunu

aklına sok: Geçmişte olan geçmişte kaldı.

Eğer ki sen zihnini oradan buraya çekmezsen,

huzur senin için uzak bir ihtimal.

Çok güzel bir söz var, eminim sen de duymuşsundur

"Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir."

İnsanlar, bu sözün aksine kötü bir şey yaşadıkları zaman neden üzülüyorlar?

Neye üzülüyorlar biliyor musun?

Şöyle bir düşün bakalım kendi yaşadığın olumsuz deneyimleri

Genelde olayın kendisinden ziyade

mesela olumsuz bir şey yaşadın, bir trafik kazası geçirdin, o anki olayın

yaşattığı olumsuz duyguyu yaşamıyorsun.

Ne oluyor biliyor musun?

O olayın sonradan senin başına açabileceğini

düşündüğün şeylere üzülmeye başlıyorsun.

"Eğer ki, arabayı nasıl ödeyeceğim?"

"Nasıl bu işin içinden çıkacağım?" Ya da

"Bundan sonra başıma şunlar gelebilir." gibi. Yani üzüldüğün şeyin

yüzde yirmisi yüzde otuzu olayın kendisi,

yüzde altmışı, yetmişi, sekseni

gelecekte seni beklediğini düşündüğün olumsuz olaylar.

Yani olayın kendisi senin üzülmende çok az bir paya sahip.

Daha çok senin aslında olma ihtimalini

düşündüğün şeylere kaygılanıyorsun.

Eğer ki bunun farkına varırsan, birazcık olsun sadece olan şeye

kaygılanabilirsen, üzülebilirsen o zaman o sana

çok sıkıntı veren şeylerin büyük bir kısmından kurtulabilirsin.

Ve şunun ayrımına varmak bile çok önemli,

"Şuanda ben neye kaygılanıyorum?

Gerçekte ne oluyor şuanda? Hangisi gerçekçi kaygı

hangisi benim içimdeki evhamın, endişenin kaynağı?"

Eğer ki bunun farkına varabilirsen

hayatta yaşadığın olumsuz tecrübeler, seni öldürmez.

Seni güçlendirir, seni pişirir, oldurur aslında.

Ama eğer ki sen durmadan

kaygılanırsan, durmadan sıkıntı yaşarsan

zihinsel anlamda evet bu problemler seni

öldürmez ancak süründürür.

Hayatın

her daim bize iyi şeylerin sunacağını zannediyoruz.

Evet, hayat bize sürprizler, güzel şeyler sunduğu zaman

sonuna kadar kollarımızı açıyoruz.

Bazen teşekkür bile etmiyoruz hayatın bize sunduğu güzel şeyler için.

Ama ne zaman ki

kötü bir şey yaşayalım, o zaman diyoruz ki

'Ya neden benim başıma geldi? Neden ben böyle hissediyorum?

Neden başarısızlık hissediyorum? Neden hayal kırıklığı hissediyorum?'

Hiç düşündün mü neden hissetmeyesin?

Hayat sana öyle bir söz mü verdi?

'Her daim sana güzellikler sunacağım' mı dedi?

Hayır.

Hayat, her şey var bu hayatın içinde. Hüzün var, moral bozukluğu var,

hayal kırıklığı var, birazcık kıskançlık, başarısızlık,

başarı, mutluluk, mutsuzluk,

her şey bu hayata dahil.

Ama sen zannediyorsun ki hayat sana sadece olumlu şeyler getirecek.

Ne zaman ki bu fikri kabullendiğin zaman

iyiyi de hayatın sunduğu bana, onu da kabullenirim iyiyi de

kötüyü de kabullenirim dediğin zaman

olgunlaşmış oluyorsun işte o zaman.

İşte o zaman,

kalbinin içinde bir yerler açılıyor, ferahlıyor.

Huzurlu olabilmek için seni yoran şeyleri

fark etmen lazım. Yıllardır insanlarla çalışıyorum

ve insanları en çok yoran şeyin kafalarındaki

yarım kalmış işler olduğunu fark ediyorum.

Ne demek yarım kalmış işler?

Zamanında bir olay yaşamışsın,

ve bir kişiyle annenle, babanla,

sevgilinle, arkadaşınla, orada dışarı atılmayan

bir duygu var. Ne oluyor?

O diyalog, o haksızlığa uğranmışlık hissi,

o dışarı aktarılamayan

sevgi, öfke,

hayal kırıklığı, o içinde bir yerlerde senin zihnini

meşgul etmeye devam ediyor. O duyguyu,

o yarım kalmışlığı tamamlamadığın müddetçe de

zihin onu tekrarlamaya devam edecek. Maalesef ki

zihnimizin böyle bir tarafı var. Sona ermeyen her şeyi

geviş getirir gibi durmadan, durmadan

tekrarlayıp duruyor. Sen bu işin içinden çıkmak

istiyorsan o yarım kalmış iç şeyleri, zihnindeki

keşfetmen lazım. Yarım kalmış duyguları,

yarım kalmış işleri ve teker teker

o nihayetine eremeyen duyguları

sonlandırman ve sonuna vardırman lazım kafanı rahatlatmak için.

Hepimizin bu hayattan beklentileri var.

Bazen bu beklentiler hemen de gerçekleşmeyebiliyor.

Bu bir evlenmek olabilir, işe girmek olabilir,

Başarı beklentin olabilir, sevme

sevilme beklentin olabilir. Böyle bir durumda

bazı insanlar ne yapıyor biliyor musun?

O beklentinin haberinin geleceği kapıda durmadan bekliyorlar.

Diyelim ki hayatına birisi gelecek mi,

yalnızlıktan kurtulacak mı gibi düşünelim

o kapının ağzında durmadan bekliyor. Olacak mı?

Olacak mı? Olacak mı? diye

ve öyle olunca ne oluyor biliyor musun? O kapıda, gözün kulağın o kapıda ya

hayatın diğer bütün güzelliklerini kaçırıyorsun.

Çünkü beklentin gözünü o kadar kör etmiş ki!

Ben şöyle bir şey soruyorum böyle durumlarda danışmanlarıma

'Gelecekten ben sana haber getirseydim ve

hayatın boyunca yalnız kalacağını ya da romantik

anlamda yalnız kalacağını düşünseydin, öğrenmiş olsaydık ne yapardın?

Bir çoğu diyor ki

'Bir süre üzülürdüm ve hayatın tadını çıkarmaya başlardım.'

Peki, şuan hayatın tadını çıkarmanı engelleyen şey ne?

Kulağın o kapıda olsun, bir şekilde oradan bir haber gelirse

ya da oradan bir fırsat çıkarsa değerlendirirsin ama

hayatın tadını neden çıkarmaktan vazgeçiyorsun?

Neden gözünü kör edip sadece o kapıya yöneliyorsun?

Evet, hayatında beklediğin şeylerin olmaması gibi bir

durum söz konusu değil ama kulağın orada olsun,

o bir yerde beklesin, dursun.

Bir haber gelirse fark edersin zaten.

Sen hayatını yaşamaya devam et, bir bakmışsın ki beklerken

yıllar geçmiş.

Yıllar geçtikçe, bekledikçe de bu şekilde,

saplantılı bir şekilde o kapıya bakacaksın.

Sevgili dostum, senden bir şey istiyorum lütfen,

lütfen kendine acıma. Kendini kurban gibi görme.

Kendine acıdığın zaman ne oluyor biliyor musun?

Sanki hayat her zaman kötü şeyler getirmiş

gibi hissediyorsun ve böyle olunca

o kendine acıma halinden dolayı etrafındaki

fırsatları göremiyorsun. Ben şuna inanıyorum hayat

herkese fırsatlar sunuyor.

Evet, şunu inkar etmiyorum bazı insanlar daha şanslı

ama bazı insanlar da hayatın

oraya koyduğu minik şansları kaçırmıyor. O ipin ucunu bir yakalıyor,

ve sonrasında

o şansın peşinden koşuyor.

Kimi şans bolluğu içindeyken o şansı bile göremez

der ki 'Ben şanssızım,ben sevilmiyorum,

ben çok kötü durumdayım!'

Lütfen

hayatındaki hataların, günahların, sevapların,

sorumluluğunu al. Kurban rolünden çık.

Eğer bir şekilde hayatında bir değişim olacaksa

birileri sana acıdığı için olmayacak.

'Aa yazık bu adama! Aa yazık bu kadına!' dediği için olmayacak.

Sen ne zaman ki ipi alacaksın, sorumlulukları alacaksın işte

hayatın o zaman değişecek. İşte hayatındaki fırsatları

o zaman fark edeceksin. Kurban rolünden çık.

Sana bir şey sormak istiyorum. Etrafındaki insanları

değiştirmeye çalışıyor musun? Doğru söyle bakalım.

Muhtemelen sen de birçok insan gibi

enerjinin büyük bir kısmını etrafındaki insanları,

sana yakın olan insanları

değiştirmek için harcıyorsun. Sevgilin, eşin, ailenden birisi,

çocuğun, akraban, eğer yakınsan

beraber çalıştığın insanlar, arkadaşların,

onların sana uymayan davranışlarını değiştirmeye

çalışıyorsun. Şöyle olsan daha iyi olur,

şunu yapsan daha iyi olur, fark ediyor musun

peki, değişiyor mu insanlar? Ne kadar işe yarıyor

insanları değiştirme çaban? Ben şunu söyleyebilirim sana

İnsanları değiştirmeye çalışmak

beyhude bir çaba. Seni boşuna yoracak

ve sen beklentiye gireceksin 'Bak değişmiyor

demek ki beni önemsemiyor. Bak değişmiyor demek ki

beni sevmiyor.' ve bu senin içinde bir kara delik olmaya

başlayacak. Ben şöyle düşünüyorum, insanların büyük bir kısmı

ateş gibi, su gibi.

Ateş yakar, su ıslatır. Yani doğasında olan şeyi

değiştiremezsin. Ateşi ıslatmak konusunda

kullanamazsın. Suyla bir insanı yakamazsın.

İnsanın karakteri, kişiliği de çok büyük ölçüde değişmez. Yıllar süren terapilerde bile

değişim kısıtlı ölçüdedir. Sıkıntılı,

belirli bazı noktaları değiştirebilirsin.

Sen, çırpına çırpına ne yapacaksın peki?

Ben şunu söylüyorum değer veren, seven insan

değişiyor zamanla beraber. Törpüleniyor zaten. Ama sen bunu

bir hayat gayesi haline getirirsen, karşındaki insanı değiştirmeyi,

yorulan sen olursun. Huzur senin mahallene bile

uğramaz. Ne yapacaksın peki?

Ben şöyle düşünüyorum, karşındakini olduğu gibi kabullen.

Zor geliyor değil mi bunu söyleyince?

Ya nasıl kabulleneceğim? Kabullenmek zorundasın. O da seni öyle kabullenecek.

Beraber şu hayat yolunda birbirinize eşlik

edeceksiniz. Evet, bazen diyeceksiniz ki yolda,

molalarda

'Şu noktalarda biraz birbirimize uyabiliriz.'

Böyle kararlar olacak ama sen onun yolunu

değiştirmeyi, onun varlığını değiştirmeye çalışırsan

hem kendin üzülürsün hem karşı tarafı üzersin.

Aynaya baktığın zaman ne görüyorsun?

Çirkin bir burun mu? Ya da kalın kaşlar mı?

Ya da kafanın şeklini mi beğenmiyorsun? Vücudun çok mu

orantısız? Popon çok mu büyük?

Göğüslerin çok mu biçimsiz? Ve baktığın şey,

aynada gördüğün şey hiç hoşuna gitmiyor mu?

Tiksiniyor musun yoksa ondan?

Eğer böyle hissediyorsan birçok insandan,

böyle hisseden insanlardan biri de sensin.

Ben ama şöyle düşünüyorum, eskiden kendi

vücudumla, bedenimle ilgili benim de problemlerim vardı.

Ama bir süre sonra aynaya baktığım zaman,

ellerime baktığım zaman hayata tutunmaya, tutunmamı sağlayan

organlarımı gördüm.

Gözlerime baktığım zaman, çok güzel emsalsiz gözlerim olmaz

ama o kitap okumamı sağlayan,

tehlikeleri fark etmemi sağlayan, hayattaki güzellikleri görmemi sağlayan

organımı fark ettim.

Kafama, saçıma, vücudumun herhangi bir yerine

baktığım zaman dedim ki; 'Bunlar benim yol arkadaşım.

Benimle berabersin.'

Böyle olunca, bedenimi sevmeye başlayınca

kendimi daha rahat hissetmeye başladım.

Birisi beni burnum küçük ya da büyük diye seviyorsa lütfen

gitsin hayatımdan. Sevmesin zaten. Gözlerimin rengine, vücudumun biçimli olmasına

ya da 90-60-90 olmama

göre seviyorsa lütfen beni öyle sevmesin.

Evet fiziksel güzellik önemsiz demiyorum

ama şöyle düşün sadece fiziksel güzelliğe

odaklanan insanlar gerçekten seni seviyor mudur acaba?

Bir düşün bakalım. Bunlardan bağımsız olarak,

diğerlerinin bakışından bağımsız olarak

ellerini bir de bu gözle bak. Hayatta senin var olmanı sağlayan

yardımcılarmış gibi bak. Ellerine, vücuduna,

kaşına, gözüne, kafana, saçına...

Vücudunu sevmelisin, bedenini sevmelisin huzurlu olabilmek için. İnsan her halükarda huzurlu olabilir

Öfkeliyken, mutluyken, mutsuzken bunu başta söyledim. Ama ne olursa olsun hayatında bir problem yokmuş gibi göründüğü

anlarda bile şuranda, tam göğsünün üzerinde

huzursuzluk hissediyorsan

şöyle bir içine dönmeni öneririm ben sana.

Muhtemelen orada bir iltihap vardır.

Halledemediğin bir mevzu vardır.

Ve ilk elini attığında o iltihaba ulaşamayabilirsin. Şöyle bir düşün bakalım, ne var içeride?

Halledemediğin hangi mevzu var?

Bazen hayatında kocaman bir fil vardır.

Hayatının her alanını işgal etmiştir ama sen

yıllardır o fille beraber yaşadığın için

hayatının normalinin, doğalının bu olduğunu zannedersin.

Şöyle bir farklı gözle bak, o huzursuzluğun kaynağını

biraz derinlere dalınca emin ol bulacaksın.

Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum güzel insan.

Kendine iyi davran, huzurlu ve mutlu bir hayat dilerim sana.

Görüşmek üzere!