×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Beyhan Budak, İlham Veren 6 Film Önerisi

İlham Veren 6 Film Önerisi

Yine bir film önerisi videosuyla karşındayım şu anda.

Bugünkü önereceğim filmler benim için ilham veren filmler kategorisinde.

İlham vermekten kastettiğim şey şu

insanoğlunun ilerlemesi, hayallerini gerçekleştirmesi

ya da zorluklarla karşılaştığı zaman yeni çözüm yolları

bulabilmesi için aslında daha önce başka insanların

yaşadığı o hikayeleri duymak çok ilham verici, çok motive edici olabiliyor.

işte bu videoda da bahsedeceğim filmler sana

farklı bir yerden ruhuna temas edecek diye düşünüyorum. Hadi başlayalım!

Şimdi sana ilk önereceğim filme geçmeden önce şunu sormak istiyorum.

Sunum korkusu yaşıyor musun ya da çok büyük kalabalıklara hitap ederken geriliyor musun biraz

ya da böyle durumlardan özellikle kaçınıyor musun?

Şimdi önereceğim film birazcık bununla alakalı.

Düşünsene, sen kral olmak zorundasın ve halka belki onbinlere yüzbinlere hitap etmek zorundasın

ama kekemesin. İşte böyle bir açmaz arasında kalan bir kralın öyküsünden bahsediyor bu film: Zoraki Kral

Ülkemizde Zoraki Kral ismiyle gösterime girdi.

Gerçek bir hikayeden uyarlanmış. 6. George'un hikayesini anlatıyor ve şimdi bu aslında babasının gözdesi olan bir

evlat değil ve o çocukluğundan yetişkinliğine kadar çok da şey noktasında olmamış babasının gözdesi olup

Tamam oğlum sen kral olacaksın noktasında değil.

Hep abi gözde ama ne zamanki abi bir Amerikalı kadına aşık olup onunla evlenmek isteyip

krallık hakkından vazgeçince ihale bizim 6. George'a kalıyor ve orada işler başlıyor.

Halka konuşma yapması lazım, savaş zamanı... Ne yapacak? İşte orada bir terapist devreye giriyor

ve o süreci, onun o konuşma yapması, kekemeliği aşması, bu özgüvensizlik problemini aşmasını anlatıyor.

Ben izlerken çok etkilenmiştim, senin de etkileneceğini ve sana hayatındaki sorunları

çözme noktasında fayda sağlayacağını düşünüyorum. Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

Albert çocukluğundan beri büyük zorluklarla yaşadığı, alay konusu olduğu kekemeliği yüzünden

krallık görevinden, yapmak zorunda kalacağı konuşmalardan dehşete düşmektedir.

Savaşın eşiğinde olan ve acilen bir lidere ihtiyaçları olduğunu bilen eşi Elizabeth kraliyet düzeninin

zorunlu kurallarına aldırış bile etmeyen Avustralyalı çılgın konuşma terapisti Lionel Logue'u takdim eder.

Başta hiç uyuşamayan ikili daha sonra büyük bir aşama kaydedecektir.

Terapistin, hükümetin ve Winston Churchill'in desteğiyle kral kekemeliğinin üstesinden gelir

ve radyodan bir konuşma yaparak ülkesindeki insanlara güven vererek savaş için onları birleştirir.

Kral 6. George'un gerçek hikayesine dayanarak yapılan bu filmde kral olmaya itilen korku içindeki bir adamla

onun kral olabileceğine ve kekemeliğini yenebileceğine inandırmaya azmeden çılgın terapistin hikayesi anlatılmaktadır.

Ayrıca bu süreçte gerçek bir hikayeden bahsediyor dedik ya kralın yaptığı gerçek konuşmanın kaydı

Youtube'ta var. Açıklamalar kısmına bu linki de atıyorum.

Yakın zaman önce kaybettiğimiz Robin Williams'ın filmlerinden bir tanesini önermek istiyorum.

Aslında onun birçok filmi hem ilham verici, hem iyi hissettiren, hem motive edici kategorisine giriyor. Zaten bugün bu videoda onun iki filmine yer vereceğim. İlk bahsetmek istediğim film Patch Adams.

Aslında bu da gerçek, biraz önceki film gibi gerçek bir hikayeden uyarlanmış.

Bir adam düşün 18 yaşına 19 yaşına gelmeden önce 3 kez intihar girişimi olsun.

Hayatla uyuşamıyor yani hayatla uyum noktasında sıkıntılar yaşıyor, depresif hayata karşı ümitsiz

bakıyor ve ergenlik döneminde böyle girişimleri var.

ve sonrasında o tedavi gördüğü süreçte tıp doktoru olmaya karar veriyor

ve girdiği o tıp sürecinde inanılmaz idealist bir adam.

Hayata bambaşka gözlerle bakıyor ve sonrasında orada bunun idealleri diğer tıp öğrencilerini

oradaki tıp hocalarına çok da böyle anlamlı gelmiyor

ve biraz dalga da geçiyorlar dışlayabiliyorlar onu.

Böyle bir süreçte bir hocası ona diyor ki sen diyor doktor olacağına git palyaço ol.

ve bu bizim oradaki kahramanın kafasına çok yatıyor.

Sonrasında mezun oluyor kendi kliniğini kuruyor ve orada birçok insana o kadar çok faydalı işler yapıyor ki

güzel şeyler yapıyor ki onun hikayesini anlatıyor. İzlerken sen de o coşkuya o idealizme kapılacaksın.

Hatta bazı üniversitelerin tıp fakültelerinde öğrenciler okula başlamadan önce ilk günde bu filmi

izlettikleri oluyor. Şimdi ben hastanede uzun süre çalıştım. Ben bizim ülkemizin tıpta birçok ülkeden

çok çok ileri olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hiç tevazuya gerek yok ama biz şu konuda sıkıntı

yaşıyoruz. Çoğu o zaman o kadar belki hasta yoğunluğundan kaynaklı olarak iletişimi çok gözden

kaçırıyoruz. Moral noktasını onu bir insan olmaktan öte vaka olarak da görebiliyoruz. Böyle olunca işler

o tedavi süreçleri biraz yavaş ve sıkıntılı ilerleyebiliyor ve insanlar biraz bu sağlıkta şiddetin de o çekirdekleri

böyle oluşabiliyor. Şimdi filmin resmi tanıtımı şöyle:

İntihar eğilimli biri olarak girdiği akıl hastanesinde gördüklerinden sonra

'Patch' Adams bu yerden çıktıktan sonra tıp fakültesine öğrenci olarak girer.

Okulda başarılı bir öğrenci olmasına karşın, ideallerinden dolayı hocalarından tepki görür.

Amacı 'hayata renk katarak' mizah yoluyla tedaviye katkıda bulunmaktır. Daha sonra yoksul hastalar için

kendi parası ve bağışlarla özel bir klinik açmaya kadar girişimlerini sürdüren Adams

film sürecinde sevgilisi Carin Fisher'in (Monica Potter) öldürülmesiyle ve lisanssız klinik açmakla

darbeler yese de, tedavi hizmetlerinde yaptıklarıyla ünü ülke çapına yayılır ve bir anlamda amacına ulaşır.

Bazen kendi hayallerimiz kendi isteklerimiz hayattan beklentilerimiz noktasında değil de

çevremizde bize yakın olan kırmak istemediğimiz ya da çok baskın oldukları için reddedemeyeceğimiz

ailemizden birinin isteklerine göre yaşayabiliriz. Ailemize göre yaşamak zorunda hissedebiliriz.

Ben bugüne kadar birçok insanla karşılaştım doktor olmak istemediği halde ailesi öyle istediği için

ya da bir şekilde kamuda çalışmak istemediği halde ailesi öyle istediği için orada çalışan

ama mutsuz olan insanlar işte böyle bir gencin hikayesini anlatıyor.

Aslında bu genç çok başarılı bir genç bir sürü madalyaları var bir sürü başarısı var

ve ailesinin tam istediği bir genç yani tam istediği bir evlat hayatta her şey somut anlamda çok

güzel gidiyor ve o ana kadar gurur da duyuyorlar evlatlarından ama sonrasında işler biraz ters

gidiyor. Bahsetmek, önermek istediğim film Into the Wild.

Türkçe'ye özgürlük yolunda diye çevirmişlerdi sanırım öyle vizyona girmişti.

Bu genç okulu bitirdikten sonra ailesinin karşısına geliyor ve diyor ki ben sizin istediğiniz gibi yaşamayacağım

farklı bir hayat tasavvur ediyorum farklı bir hayat istiyorum ben kendim gezeceğim farklı bir şekilde yaşamak istiyorum ve 2 yıl boyunca geziyor Alaska'ya kadar gidiyor ve bu süreçte bir sürü

insanla tanışıyor bir sürü ortamı deneyimliyor sonrasında kendisi Alaskada bir düzen kuruyor

ve tek başına yaşamaya başlıyor orada işte film onun özgürlük yolunu özgürlük kaçışını anlatıyor

Cristopher'ın hikayesini anlatıyor film genel anlamda biraz hüzünlü olsa da bir yanıyla da

ilham veren o içimizdeki kalıplara karşı koyma arzusunu anlatan, tahrik eden bir film.

Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zamanda başarılı bir atlettir de.

Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını,

bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler.Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp

sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar.

Alaska'nın ıssız ormanlarında sona eren bu yolculuk esnasında ve sonrasında Christopher

hayatını kökünden değiştirecek bazı kişilerle tanışarak, hayatın anlamını

ve ölümün kaçınılmazlığını en sert haliyle deneyimleyecektir.

Bu arada bu film de gerçek bir öyküden uyarlanmadır.

Hint filmlerinin o coşkulu haline bayılıyorum yani hayat çok kötü de gitse birden oynamaya

başlıyorlar herkes toplanıyor ve bir coşkulu hali var ya

çok gerçek dışı bir senaryo çok gerçek dışı bir sahne ama her seferinde bu coşku

bana iyi hissettiriyor. Özellikle ama son zamanlarda Aamir Khan'ın hayata girişiyle bu sinema

hayatına Bollywood'da yer almasıyla birlikte çok da güzel filmler çekmeye başlıyorlar.

Ben onlardan sadece birisinden bahsedeceğim bugün sana 3 Idiots'tan bahsedeceğim.

Şimdi burada 3 tane arkadaş var ve onların mühendislik okulunda yaşadığı kariyerleri

anlatılıyor hem eğitim sistemine bir eleştiri var bu üç arkadaşın üçü de farklı amaçlarla

orada mühendislik fakültesinde ortaya çıkıyor orada bulunuyorlar orada okumaya devam

ediyorlar ve hangisi daha başarılı oluyor hayatta farklı yerlere geliyor işte o orada tutkunun peşinde

koşan adamın hikayesini izliyoruz beraber çok eğlenceli çok keyifli ve bütün Hint filmleri gibi

çok da uzun bir film. Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

3 Aptal'da Rancho Chhanched, Farhan Qureshi ve Raju Rastogi Hindistan'ın en önemli

bir okulunda mühendislik okuyan ve okulun yurdunda aynı odada kalan üç öğrencidir.

Raju ailesini fakirlikten kurtarma gibi bir ideale sahipken Farhan ailesinin isteği doğrultusunda

bu bölümü seçmiştir. Rancho ise makinelere duyduğu tutku nedeniyle mühendis olmayı

istemektedir. Bu üçlü ve profesörleri Viru arasında yaşananlar, dostluk kavramını

beyaz perdeye yansıtırken eğitim sistemini de sert ve eğlenceli bir şekilde eleştirir niteliktedir.

Son dönemin fazlasıyla dikkat çeken yapıtlarından biri olan film Hindistan'ın en çok izlenen

filmlerinden biri olurken özellikle de Amerika'da ciddi anlamda dikkat çekmişti.

Gelelim Robin Williams'ın 2. filmine. Bu filmi eminim izlememişsen bile ismini duyduğunu düşünüyorum

tahmin ediyorum. Ölü Ozanlar Derneği. Bir öğretmen düşün hani o klasik öğretmenden farklı

bu öğretmen çok ciddi ve kaliteli bir okula atanıyor ve orada aslında bu okul hep geleneksel

olmasıyla statüleri korumasıyla çok aşırı kurallı olmasıyla övünen bir okul ve bizim bu

edebiyat öğretmeni oraya girdiği zaman öğrencilerle farklı bir dünya açıyor.

Şimdi hayat ben bütün çocukların o ilk doğdukları zaman daha özgür ruhlu hayatı daha böyle

meraklı ve yaratıcı gözlerle baktığını düşünüyorum ama sistem, statüko o bütün dünyanın

varolan o kuralları bizi diğerleriyle tek tipleştiriyor ve bizim o yaratıcılığımız ,hayata zekice bakış açımız,

hayallerimizin peşinden koşmamız ,ideallerimiz körelip gidiyor biz de fabrikadan çıkan tek tip ürünler gibi oluyoruz.İşte bu film buna bir isyan hayata farklı bir bakış açısı sunuyor Ölü Ozanlar Derneği..

Bir öğretmenin öğrencilerinin hayatını, hayata bakış açısını değiştirmesini keyifle beraber izliyoruz

ama biraz da duygusal bir film hala hatırlayınca böyle bir tüulerim diken diken oluyor

birazcık içimi hüzün de kaplıyor neden bilmiyorum sen de izleyince belki anlayacaksın efsane bir film

Şimdi sana filmin resmi tanıtımını okumak istiyorum

1950'lerin Welton Akademisi ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan

ancak gerikafalılığın iktidarda olduğu bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks

tavırları okulu öğrenciler için can sıkıcı ve bunaltıcı bir yer haline getirmektedir. Fakat yeni

İngilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir. Keating

öğrencilerine ders kitaplarını yırtıp atmalarını, kalıplaşmış düşünce şekillerinden uzaklaşmalarını ve

hayatlarını dolu dolu yaşamalarını öğütlemesiyle okulun statükocu tavrına son derece zıt bir profil çizmektedir.

Öğrencilerini şiir ve nitelikli edebi yapıtlarla tanıştıran Keating onların pek çoğu üzerinde derin bir etki yaratır

ve onların geleceğe dair hayallerinin şekillenmesini sağlar. Elbette Keating'in yaklaşımının okul yönetimi

tarafından farkedilmesi ve üstüne gidilmesi uzun sürmeyecektir. Fakat okul müdürü Nolan Keating'i

okuldan uzaklaştırma kararı aldığında hayatlarını değiştirdiği öğrencileri Keating'i savunmak için harekete geçerler.

Bu arada filmden çok sevdiğim bir iki replikten de bahsetmek istiyorum sana

Kim ne derse desin sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir. Bence bu filmi izlemelisin. Düşünsene bir yerde sıkışmış kalmışsın ve kimse senin orada sıkışmış kalmış olduğunu bilmiyor.

Yanında su yok yiyecek yok ve orada hayatta kalmak zorundasın.

Sıkıştığın yerden çıkamıyorsun bağırsan kimseye sesini duyuramıyorsun. Böyle bir durumda ne yapardın?

Ben mesela biraz sonra önereceğim filmi izlerken sanki orada ben varmışım gibi çok gerildim

ve kendimi oraya koyduğum zaman biraz fazla empatiğim ben böyle durumlarda hemen kahramanın duygularını olduğu gibi yaşarım ve dedim ki çok çok zorlanırdım acaba ben sonrasında olumlu bir

sonuçla karşılaşır mıydım? Spoiler olmasın diye vermeyeceğim detayları ama yani kendi adıma çok

zorlanırdım diye düşündüm. Filmin adı 127 Saat. Genç bir dağcı var kahramanımız ve bu evden

eşyalarını alıyor kanyonun birisinde yürüyüşe giderken ve yürüyüşe çıkıyor orada ayağı kayıyor

kayanın arasına sıkışıp kalıyor ve ondan sonra onu çok zorlu bir süreç bekliyor

oradan çıkması nasıl olacak çıkabilecek mi ya da hayatta kalabilecek mi ciddi bir

psikolojik ve fiziksel baskı ve stresin altına giriyor ve biz gerçek bir hikaye bu arada sonrasında gerçek dağcıyı da

görüyoruz gerçek haliyle çok böyle gerilimli aynı yerde geçmesine rağmen ama seni filmden koparmayan

heyecanlı bir gerilim diyebiliriz aynı yerde geçmesine rağmen. Filmin resmi tanıtımını okumak istiyorum sana

Genç dağcı Aron Ralston, kimseye haber vermeden çıktığı yolculuğunda Utah yakınlarında Moab bölgesinde

büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. 5 gün boyunca hayatta kalmak için elinden geleni yapan Aron'ı

oradan kurtaracak kimse yoktur. Tek çaresi yine kendisidir.

5 gün boyunca kolu kayaya sıkışmış bir şekilde aç ve susuz kalan Aaron, başta sevgilisi olmak üzere

ailesi ve yolda karşılaştığı iki dağcı kızdan yardım bekler öncesinde. Fakat zaman geçtikçe kimsenin

ondan haberi olmadığını anlar... 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada içsel sorunlarıyla

başbaşa kalan Aaron aynı zamanda cesareti ve kendisini metrelerce derinlikteki bu beladan

kurtarmaya yarayacak tüm yönleriyle de yüzleşir.

Dinamizmini ve heyecanını hiç kaybetmeyen film, seyirciye daha önce hiç yaşamadıkları

ve belki de karşılaşamayacakları bir yolculuğa çıkartırken, hayattaki seçimlerle ilgili sıra dışı bir hikâye sunuyor.

Şimdilik film önerilerim bu kadar. Senin de eğer önermek istediğin filmler varsa yorumlar kısmında

fikirlerini, önerilerini bizimle ve diğer izleyicilerle paylaşabilirsin.

Bu arada tişörtümü de göstermek istiyorum daha önceki film önerisi videomda Geleceğe Dönüş'ün tişörtü vardı

bu da Breaking Bad. Benim en sevdiğim diziler listesinde ilk üçtedir. Çok sevmiştim yani Walter White

favori kahramanımdır belki ileride yine böyle bir dizi önerisi videosu da çekebilirim bu arada film ve kitap

önerileri videoları devam edecek. Bu kadar. Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum.

Kendine iyi davran güzel insan. Görüşmek üzere..

(Müzik)

İlham Veren 6 Film Önerisi 6 Inspiring Movie Recommendations

Yine bir film önerisi videosuyla karşındayım şu anda.

Bugünkü önereceğim filmler benim için ilham veren filmler kategorisinde.

İlham vermekten kastettiğim şey şu

insanoğlunun ilerlemesi, hayallerini gerçekleştirmesi

ya da zorluklarla karşılaştığı zaman yeni çözüm yolları

bulabilmesi için aslında daha önce başka insanların

yaşadığı o hikayeleri duymak çok ilham verici, çok motive edici olabiliyor.

işte bu videoda da bahsedeceğim filmler sana

farklı bir yerden ruhuna temas edecek diye düşünüyorum. Hadi başlayalım!

Şimdi sana ilk önereceğim filme geçmeden önce şunu sormak istiyorum.

Sunum korkusu yaşıyor musun ya da çok büyük kalabalıklara hitap ederken geriliyor musun biraz

ya da böyle durumlardan özellikle kaçınıyor musun?

Şimdi önereceğim film birazcık bununla alakalı.

Düşünsene, sen kral olmak zorundasın ve halka belki onbinlere yüzbinlere hitap etmek zorundasın

ama kekemesin. İşte böyle bir açmaz arasında kalan bir kralın öyküsünden bahsediyor bu film: Zoraki Kral

Ülkemizde Zoraki Kral ismiyle gösterime girdi.

Gerçek bir hikayeden uyarlanmış. 6. George'un hikayesini anlatıyor ve şimdi bu aslında babasının gözdesi olan bir

evlat değil ve o çocukluğundan yetişkinliğine kadar çok da şey noktasında olmamış babasının gözdesi olup

Tamam oğlum sen kral olacaksın noktasında değil.

Hep abi gözde ama ne zamanki abi bir Amerikalı kadına aşık olup onunla evlenmek isteyip

krallık hakkından vazgeçince ihale bizim 6. George'a kalıyor ve orada işler başlıyor.

Halka konuşma yapması lazım, savaş zamanı... Ne yapacak? İşte orada bir terapist devreye giriyor

ve o süreci, onun o konuşma yapması, kekemeliği aşması, bu özgüvensizlik problemini aşmasını anlatıyor.

Ben izlerken çok etkilenmiştim, senin de etkileneceğini ve sana hayatındaki sorunları

çözme noktasında fayda sağlayacağını düşünüyorum. Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

Albert çocukluğundan beri büyük zorluklarla yaşadığı, alay konusu olduğu kekemeliği yüzünden

krallık görevinden, yapmak zorunda kalacağı konuşmalardan dehşete düşmektedir.

Savaşın eşiğinde olan ve acilen bir lidere ihtiyaçları olduğunu bilen eşi Elizabeth kraliyet düzeninin

zorunlu kurallarına aldırış bile etmeyen Avustralyalı çılgın konuşma terapisti Lionel Logue'u takdim eder.

Başta hiç uyuşamayan ikili daha sonra büyük bir aşama kaydedecektir.

Terapistin, hükümetin ve Winston Churchill'in desteğiyle kral kekemeliğinin üstesinden gelir

ve radyodan bir konuşma yaparak ülkesindeki insanlara güven vererek savaş için onları birleştirir.

Kral 6. George'un gerçek hikayesine dayanarak yapılan bu filmde kral olmaya itilen korku içindeki bir adamla

onun kral olabileceğine ve kekemeliğini yenebileceğine inandırmaya azmeden çılgın terapistin hikayesi anlatılmaktadır.

Ayrıca bu süreçte gerçek bir hikayeden bahsediyor dedik ya kralın yaptığı gerçek konuşmanın kaydı

Youtube'ta var. Açıklamalar kısmına bu linki de atıyorum.

Yakın zaman önce kaybettiğimiz Robin Williams'ın filmlerinden bir tanesini önermek istiyorum.

Aslında onun birçok filmi hem ilham verici, hem iyi hissettiren, hem motive edici kategorisine giriyor. Zaten bugün bu videoda onun iki filmine yer vereceğim. İlk bahsetmek istediğim film Patch Adams.

Aslında bu da gerçek, biraz önceki film gibi gerçek bir hikayeden uyarlanmış.

Bir adam düşün 18 yaşına 19 yaşına gelmeden önce 3 kez intihar girişimi olsun.

Hayatla uyuşamıyor yani hayatla uyum noktasında sıkıntılar yaşıyor, depresif hayata karşı ümitsiz

bakıyor ve ergenlik döneminde böyle girişimleri var.

ve sonrasında o tedavi gördüğü süreçte tıp doktoru olmaya karar veriyor

ve girdiği o tıp sürecinde inanılmaz idealist bir adam.

Hayata bambaşka gözlerle bakıyor ve sonrasında orada bunun idealleri diğer tıp öğrencilerini

oradaki tıp hocalarına çok da böyle anlamlı gelmiyor

ve biraz dalga da geçiyorlar dışlayabiliyorlar onu.

Böyle bir süreçte bir hocası ona diyor ki sen diyor doktor olacağına git palyaço ol.

ve bu bizim oradaki kahramanın kafasına çok yatıyor.

Sonrasında mezun oluyor kendi kliniğini kuruyor ve orada birçok insana o kadar çok faydalı işler yapıyor ki

güzel şeyler yapıyor ki onun hikayesini anlatıyor. İzlerken sen de o coşkuya o idealizme kapılacaksın.

Hatta bazı üniversitelerin tıp fakültelerinde öğrenciler okula başlamadan önce ilk günde bu filmi

izlettikleri oluyor. Şimdi ben hastanede uzun süre çalıştım. Ben bizim ülkemizin tıpta birçok ülkeden

çok çok ileri olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hiç tevazuya gerek yok ama biz şu konuda sıkıntı

yaşıyoruz. Çoğu o zaman o kadar belki hasta yoğunluğundan kaynaklı olarak iletişimi çok gözden

kaçırıyoruz. Moral noktasını onu bir insan olmaktan öte vaka olarak da görebiliyoruz. Böyle olunca işler

o tedavi süreçleri biraz yavaş ve sıkıntılı ilerleyebiliyor ve insanlar biraz bu sağlıkta şiddetin de o çekirdekleri

böyle oluşabiliyor. Şimdi filmin resmi tanıtımı şöyle:

İntihar eğilimli biri olarak girdiği akıl hastanesinde gördüklerinden sonra

'Patch' Adams bu yerden çıktıktan sonra tıp fakültesine öğrenci olarak girer.

Okulda başarılı bir öğrenci olmasına karşın, ideallerinden dolayı hocalarından tepki görür.

Amacı 'hayata renk katarak' mizah yoluyla tedaviye katkıda bulunmaktır. Daha sonra yoksul hastalar için

kendi parası ve bağışlarla özel bir klinik açmaya kadar girişimlerini sürdüren Adams

film sürecinde sevgilisi Carin Fisher'in (Monica Potter) öldürülmesiyle ve lisanssız klinik açmakla

darbeler yese de, tedavi hizmetlerinde yaptıklarıyla ünü ülke çapına yayılır ve bir anlamda amacına ulaşır.

Bazen kendi hayallerimiz kendi isteklerimiz hayattan beklentilerimiz noktasında değil de

çevremizde bize yakın olan kırmak istemediğimiz ya da çok baskın oldukları için reddedemeyeceğimiz

ailemizden birinin isteklerine göre yaşayabiliriz. Ailemize göre yaşamak zorunda hissedebiliriz.

Ben bugüne kadar birçok insanla karşılaştım doktor olmak istemediği halde ailesi öyle istediği için

ya da bir şekilde kamuda çalışmak istemediği halde ailesi öyle istediği için orada çalışan

ama mutsuz olan insanlar işte böyle bir gencin hikayesini anlatıyor.

Aslında bu genç çok başarılı bir genç bir sürü madalyaları var bir sürü başarısı var

ve ailesinin tam istediği bir genç yani tam istediği bir evlat hayatta her şey somut anlamda çok

güzel gidiyor ve o ana kadar gurur da duyuyorlar evlatlarından ama sonrasında işler biraz ters

gidiyor. Bahsetmek, önermek istediğim film Into the Wild.

Türkçe'ye özgürlük yolunda diye çevirmişlerdi sanırım öyle vizyona girmişti. They translated it into Turkish as On the Way to Freedom, I think that's how it was released.

Bu genç okulu bitirdikten sonra ailesinin karşısına geliyor ve diyor ki ben sizin istediğiniz gibi yaşamayacağım

farklı bir hayat tasavvur ediyorum farklı bir hayat istiyorum ben kendim gezeceğim farklı bir şekilde yaşamak istiyorum ve 2 yıl boyunca geziyor Alaska'ya kadar gidiyor ve bu süreçte bir sürü

insanla tanışıyor bir sürü ortamı deneyimliyor sonrasında kendisi Alaskada bir düzen kuruyor

ve tek başına yaşamaya başlıyor orada işte film onun özgürlük yolunu özgürlük kaçışını anlatıyor

Cristopher'ın hikayesini anlatıyor film genel anlamda biraz hüzünlü olsa da bir yanıyla da

ilham veren o içimizdeki kalıplara karşı koyma arzusunu anlatan, tahrik eden bir film.

Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zamanda başarılı bir atlettir de.

Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını,

bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler.Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp

sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar.

Alaska'nın ıssız ormanlarında sona eren bu yolculuk esnasında ve sonrasında Christopher

hayatını kökünden değiştirecek bazı kişilerle tanışarak, hayatın anlamını

ve ölümün kaçınılmazlığını en sert haliyle deneyimleyecektir.

Bu arada bu film de gerçek bir öyküden uyarlanmadır.

Hint filmlerinin o coşkulu haline bayılıyorum yani hayat çok kötü de gitse birden oynamaya

başlıyorlar herkes toplanıyor ve bir coşkulu hali var ya

çok gerçek dışı bir senaryo çok gerçek dışı bir sahne ama her seferinde bu coşku

bana iyi hissettiriyor. Özellikle ama son zamanlarda Aamir Khan'ın hayata girişiyle bu sinema

hayatına Bollywood'da yer almasıyla birlikte çok da güzel filmler çekmeye başlıyorlar.

Ben onlardan sadece birisinden bahsedeceğim bugün sana 3 Idiots'tan bahsedeceğim.

Şimdi burada 3 tane arkadaş var ve onların mühendislik okulunda yaşadığı kariyerleri

anlatılıyor hem eğitim sistemine bir eleştiri var bu üç arkadaşın üçü de farklı amaçlarla

orada mühendislik fakültesinde ortaya çıkıyor orada bulunuyorlar orada okumaya devam

ediyorlar ve hangisi daha başarılı oluyor hayatta farklı yerlere geliyor işte o orada tutkunun peşinde

koşan adamın hikayesini izliyoruz beraber çok eğlenceli çok keyifli ve bütün Hint filmleri gibi

çok da uzun bir film. Filmin resmi tanıtımı şu şekilde:

3 Aptal'da Rancho Chhanched, Farhan Qureshi ve Raju Rastogi Hindistan'ın en önemli

bir okulunda mühendislik okuyan ve okulun yurdunda aynı odada kalan üç öğrencidir.

Raju ailesini fakirlikten kurtarma gibi bir ideale sahipken Farhan ailesinin isteği doğrultusunda

bu bölümü seçmiştir. Rancho ise makinelere duyduğu tutku nedeniyle mühendis olmayı

istemektedir. Bu üçlü ve profesörleri Viru arasında yaşananlar, dostluk kavramını

beyaz perdeye yansıtırken eğitim sistemini de sert ve eğlenceli bir şekilde eleştirir niteliktedir.

Son dönemin fazlasıyla dikkat çeken yapıtlarından biri olan film Hindistan'ın en çok izlenen

filmlerinden biri olurken özellikle de Amerika'da ciddi anlamda dikkat çekmişti.

Gelelim Robin Williams'ın 2. filmine. Bu filmi eminim izlememişsen bile ismini duyduğunu düşünüyorum

tahmin ediyorum. Ölü Ozanlar Derneği. Bir öğretmen düşün hani o klasik öğretmenden farklı

bu öğretmen çok ciddi ve kaliteli bir okula atanıyor ve orada aslında bu okul hep geleneksel

olmasıyla statüleri korumasıyla çok aşırı kurallı olmasıyla övünen bir okul ve bizim bu

edebiyat öğretmeni oraya girdiği zaman öğrencilerle farklı bir dünya açıyor.

Şimdi hayat ben bütün çocukların o ilk doğdukları zaman daha özgür ruhlu hayatı daha böyle

meraklı ve yaratıcı gözlerle baktığını düşünüyorum ama sistem, statüko o bütün dünyanın

varolan o kuralları bizi diğerleriyle tek tipleştiriyor ve bizim o yaratıcılığımız ,hayata zekice bakış açımız,

hayallerimizin peşinden koşmamız ,ideallerimiz körelip gidiyor biz de fabrikadan çıkan tek tip ürünler gibi oluyoruz.İşte bu film buna bir isyan hayata farklı bir bakış açısı sunuyor Ölü Ozanlar Derneği..

Bir öğretmenin öğrencilerinin hayatını, hayata bakış açısını değiştirmesini keyifle beraber izliyoruz

ama biraz da duygusal bir film hala hatırlayınca böyle bir tüulerim diken diken oluyor

birazcık içimi hüzün de kaplıyor neden bilmiyorum sen de izleyince belki anlayacaksın efsane bir film

Şimdi sana filmin resmi tanıtımını okumak istiyorum

1950'lerin Welton Akademisi ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan

ancak gerikafalılığın iktidarda olduğu bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks

tavırları okulu öğrenciler için can sıkıcı ve bunaltıcı bir yer haline getirmektedir. Fakat yeni

İngilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir. Keating

öğrencilerine ders kitaplarını yırtıp atmalarını, kalıplaşmış düşünce şekillerinden uzaklaşmalarını ve

hayatlarını dolu dolu yaşamalarını öğütlemesiyle okulun statükocu tavrına son derece zıt bir profil çizmektedir.

Öğrencilerini şiir ve nitelikli edebi yapıtlarla tanıştıran Keating onların pek çoğu üzerinde derin bir etki yaratır

ve onların geleceğe dair hayallerinin şekillenmesini sağlar. Elbette Keating'in yaklaşımının okul yönetimi

tarafından farkedilmesi ve üstüne gidilmesi uzun sürmeyecektir. Fakat okul müdürü Nolan Keating'i

okuldan uzaklaştırma kararı aldığında hayatlarını değiştirdiği öğrencileri Keating'i savunmak için harekete geçerler.

Bu arada filmden çok sevdiğim bir iki replikten de bahsetmek istiyorum sana

Kim ne derse desin sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir. Bence bu filmi izlemelisin. Düşünsene bir yerde sıkışmış kalmışsın ve kimse senin orada sıkışmış kalmış olduğunu bilmiyor.

Yanında su yok yiyecek yok ve orada hayatta kalmak zorundasın.

Sıkıştığın yerden çıkamıyorsun bağırsan kimseye sesini duyuramıyorsun. Böyle bir durumda ne yapardın?

Ben mesela biraz sonra önereceğim filmi izlerken sanki orada ben varmışım gibi çok gerildim

ve kendimi oraya koyduğum zaman biraz fazla empatiğim ben böyle durumlarda hemen kahramanın duygularını olduğu gibi yaşarım ve dedim ki çok çok zorlanırdım acaba ben sonrasında olumlu bir

sonuçla karşılaşır mıydım? Spoiler olmasın diye vermeyeceğim detayları ama yani kendi adıma çok

zorlanırdım diye düşündüm. Filmin adı 127 Saat. Genç bir dağcı var kahramanımız ve bu evden

eşyalarını alıyor kanyonun birisinde yürüyüşe giderken ve yürüyüşe çıkıyor orada ayağı kayıyor

kayanın arasına sıkışıp kalıyor ve ondan sonra onu çok zorlu bir süreç bekliyor

oradan çıkması nasıl olacak çıkabilecek mi ya da hayatta kalabilecek mi ciddi bir

psikolojik ve fiziksel baskı ve stresin altına giriyor ve biz gerçek bir hikaye bu arada sonrasında gerçek dağcıyı da

görüyoruz gerçek haliyle çok böyle gerilimli aynı yerde geçmesine rağmen ama seni filmden koparmayan

heyecanlı bir gerilim diyebiliriz aynı yerde geçmesine rağmen. Filmin resmi tanıtımını okumak istiyorum sana

Genç dağcı Aron Ralston, kimseye haber vermeden çıktığı yolculuğunda Utah yakınlarında Moab bölgesinde

büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. 5 gün boyunca hayatta kalmak için elinden geleni yapan Aron'ı

oradan kurtaracak kimse yoktur. Tek çaresi yine kendisidir.

5 gün boyunca kolu kayaya sıkışmış bir şekilde aç ve susuz kalan Aaron, başta sevgilisi olmak üzere

ailesi ve yolda karşılaştığı iki dağcı kızdan yardım bekler öncesinde. Fakat zaman geçtikçe kimsenin

ondan haberi olmadığını anlar... 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada içsel sorunlarıyla

başbaşa kalan Aaron aynı zamanda cesareti ve kendisini metrelerce derinlikteki bu beladan

kurtarmaya yarayacak tüm yönleriyle de yüzleşir.

Dinamizmini ve heyecanını hiç kaybetmeyen film, seyirciye daha önce hiç yaşamadıkları

ve belki de karşılaşamayacakları bir yolculuğa çıkartırken, hayattaki seçimlerle ilgili sıra dışı bir hikâye sunuyor.

Şimdilik film önerilerim bu kadar. Senin de eğer önermek istediğin filmler varsa yorumlar kısmında

fikirlerini, önerilerini bizimle ve diğer izleyicilerle paylaşabilirsin.

Bu arada tişörtümü de göstermek istiyorum daha önceki film önerisi videomda Geleceğe Dönüş'ün tişörtü vardı

bu da Breaking Bad. Benim en sevdiğim diziler listesinde ilk üçtedir. Çok sevmiştim yani Walter White

favori kahramanımdır belki ileride yine böyle bir dizi önerisi videosu da çekebilirim bu arada film ve kitap

önerileri videoları devam edecek. Bu kadar. Beni dinlediğin için çok teşekkür ediyorum.

Kendine iyi davran güzel insan. Görüşmek üzere..

(Müzik)