Abdülhamid Han Dönemi Kaybedilen Topraklar (!)
Videoya başlamadan önce size Entel Bilgiç Youtube kanalından bahsetmek istiyorum. Bu kanal uzun zamandır Youtube da tarih videoları hazırlamakta. Sıkı bir payitaht izleyicisiyim diyorsanız da mutlaka bu kanala göz atmalısınız. Abdulhamid Han dönemi ile ilgili her türlü detayı bu kanalda bulabilirsiniz. Bunun yanında genel kültür ve tarihteki önemli olaylarla ilgili de video hazırlamakta. Bu kanala abone olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Kanalın Linki açıklamada mevcut. Yıllardır Türkiye'de bir söz dolaşıyordu O da Abdulhamid Han'ın döneminde neredeyse hiç toprak kaybedilmediğiydi. Ancak özellikle son yıllarda ortaya çıkmış bir takım insanlar bunun tam aksini iddia eden bir tez ileri sürdüler. Bu da Abdulhamid Han'ın bir buçuk milyon metre kare toprak kaybederek en çok toprak kaybeden Osmanlı padişahı olduğu iddiasıdır. Abdulhamid Han döneminde kaybedildiği iddia edilen bir buçuk milyon metrekare toprak şu bölgelerdir. Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna Hersek, Teselya, Girit, Kıbrıs, Tunus, Mısır, Habeşistan , Somali, Kuveyt ve Batum. Bu bölgeleri tek tek ele almadan önce birkaç hususa değinmek istiyoruz. Abdulhamid Han 1976'da tahta çıkmış 1909 senesinde darbeyle indirilmiştir. Yani tahtta kaldığı süre toplam 33 senedir. Abdulhamid Han'ın saltanatı 3 bölüme ayrılır. 1. Meşrutiyet, Abdulhamid Han Dönemi ve 2. Meşrutiyet Neredeyse hiç toprak kaybedilmediği söylenen dönem işte bu Abdulhamid Han'ın yönetimi bizzat elinde tuttuğu dönemdir ki bu dönem 30 sene civarındadır. Sultan Abdülaziz, Mithat Paşa'nın ihanetiyle tahttan indirildikten sonra bir mason olan 5. Murat'ın 90 günlük bir idaresi oldu. Lakin akli melekeleri yerinde olmadığı için tahtta 90 gün kalabildi. Yerine yeni bir padişah getirilmesi gerekiyordu. Mithat Paşa ve avanesi 2. Abdulhamid Han ile görüşerek eğer meşrutiyet sözü verirsen seni padişah yapacağız dedi. Abdulhamid bu teklifi kabul ederek tahta oturdu ve 23 Aralık 1876 tarihinde Meşruti sisteme geçildi. Bu sistemde Padişah'ın yetkileri azami derecede kısıtlanıyor ve adeta sadece onay verme mercii haline geliyordu. Yönetimse meclisin elinde oluyordu. Yani Mithat Paşa ve avanesinin elinde. İlk bir buçuk senesinde Sultan Abdulhamid'i hiçbir şekilde yönetime dahil etmediler. Mithat Paşa ülkeyi Rusya ile harbe sokmak istiyordu. Abdulhamid ise harbe girilmesini istemiyordu. Mithat Paşa halkı galeyana getirmiş ve Sultan Abdulhamid'i ise Rus dostu olarak lanse etmeye başlamıştı. Abdulhamid hiçbir şekilde onay vermemesine rağmen Rusya ile harbe girildi. Bu harp Osmanlı için hezimetle sonuçlanmıştı. Sultan Abdulhamid 13 Şubat 1878'de ülkeyi bu felakete sürüklediği için Meşrutiyeti kaldırarak meclisi kapattı ve yönetimi kendi eline aldı. Mithat Paşanın başlattığı bu harbin neticesinde Ruslar batıda bugünkü Atatürk Havalimanının bulunduğu yere yani Yeşilköy'e doğudaysa Erzurum'a kadar gelmişlerdi. Ayestefanos anlaşmasını Osmanlı'ya dikte etmeye çalışıyorlardı. Bu anlaşmaya göre; Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek. Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak. Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek. Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubayazıt ve Eleşkirt Rusya'ya verilecek. Teselya Yunanistan'a bırakılacak. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak. Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti. Ancak bu durum Rusları Akdeniz'e indireceğinden İngilizlerin işine gelmiyordu. Durumu fark eden Sultan Abdulhamid Ruslara karşı bir koz olarak İngilizleri yanına aldı ve onlara geçici bir süreliğine Kıbrıs'ın idaresini vererek yeni bir anlaşma yaptırmaya ikna etti. İşte birinci yalan. Abdulhamid'in Kıbrıs'ı İngilizlere sattığı yalanı. Kıbrıs satılmamış hukuki hakları tamamen Osmanlı'ya ait kalmış ancak adanın idaresi askeri üs kurması için geçici olarak İngilizlere bırakılmıştı. Osmanlı dilediği zaman İngilizleri adadan çıkarabilme hakkına da sahipti. İngilizler ancak İttihatçıların birinci dünya savaşında, “Kıbrıs'a el koyduk artık bizimdir.” demiştir ve 1923 Lozan Anlaşmasın'da Kıbrıs'ın hukuki haklarından vazgeçilmiştir. İngilizlerin çağrısıyla Ayestefanos anlaşması iptal edilmiş ve Berlin Anlaşmasında masaya oturulmuştu. Bu anlaşmaya göre; Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız oldu. Bosna-Hersek imtiyazlı bir vilayet haline geldi. Bulgaristan üç bölgeye ayrıldı. Asıl Bulgaristan olan bölge, İç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı'ya bağlı, Osmanlı devletine vergi vermek zorunda olan bir prenslik oldu. Doğu Rumeli, Hristiyan bir vali atamak koşuluyla Osmanlı devletine bağlı bir yönetim haline getirildi. Makedonya Osmanlı devletine bırakıldı. Kars, Ardahan, Batum Rusya devletine bırakıldı. Doğubeyazıt, Osmanlı devletine bırakıldı. Teselya'nın Yunanistan'a ait olduğu kabul edildi. Osmanlı devleti Rusya ya iki katı tazminatı ödemeyi kabul etti. Osmanlı devletinin Rusya'ya ödemesi gereken tazminat taksite bağlandı. Girit, Osmanlı'ya bırakıldı. 1830 senesinde Cezayir'i ele geçirmiş olan Fransa bu Berlin anlaşmasında Cezayir'in güvenliği açısından Tunus'un da Fransa'ya bırakılmasını teklif etmiş lakin Osmanlı buna karşı çıkmasına rağmen diğer bütün Avrupalı devletler bu teklifi onaylamıştı. Hâl böyle olunca Tunus'un da elden çıkarılması kaçınılmaz olacaktı. Harita'ya bakacak olursak 1878 Senesinde kaybedilen topraklar böyledir. Şimdi size soruyoruz. Bu toprakların elimizden çıkmasının sebebi, Osmanlı'yı Sultan Abdulhamid'in onaylamamasına rağmen harbe sokan Mithat Paşa ve avanesinin oluşturduğu meclis midir? Yoksa sırf o dönemde tahtta Sultan Abdulhamid oturuyordu sonuçta diyerek bu toprakları Abdulhamid Han kaybetti diyebilir misiniz? Biraz aklınız ve biraz vicdanınız olsa yeter. Bu iki senelik meşruti dönemde Sultan Abdulhamid'i yönetime doğru düzgün dahil dahi etmeyen Mithat Paşa ve avanesinin meclisi sonunda kapatılmış ve idare 1878 senesinden 1908 yani 2. Meşrutiyetin ilanına kadar tamamen Sultan Abdulhamid'e kalmıştı. Abdulhamid Han'ın bizzat idareyi ele aldığı dönemde kaybedildiği iddia edilen topraklara bakacak olursak 1881 senesinde Fransızlar sınırda bazı hareketlilik olduğunu ve bunu tehdit olarak algıladığını öne sürerek Tunus'u işgal etti. Osmanlı, Berlin anlaşmasının ihlal edildiğini öne sürerek bu duruma itiraz etti. Fakat Fransa diğer devletlerin desteğini önceden aldığı için sonuç çıkmadı. Yani bu durumun da esas müsebbibi yine Mithat Paşa ve avanesinin başımıza ördüğü 93 harbi olmuştu. Abdulhamid Han döneminde 1882'de kaybedildiği iddia edilen bir diğer toprak Mısır. Mısır'ın durumu farklıdır. Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa ailesinin ayrı bir egemenliği olmuştur. Mısır Salyaneli bir eyaletti. O dönemin Mısır valisi Kavalalının beşinci kuşak torunu olan İsmail Paşa'dır. Sürekli olarak İngilizler başta olmak üzere avrupalı ülkelerden borç aldığı için borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmiştir. İngilizler Mısır'ın ekonomisinde iyileştirme yapmak için Mısır'a maliyeciler gönderdi. Mısır'da bir hükûmet vardı. Bu hükûmette Maliye Bakanı İngiliz, Ulaştırma Bakanı da Fransız'dı. Bu iki bakan, harcamalarda kısıtlamalar yaptırmaya başladı. 30 bin kişilik Mısır ordusu 10 bin kişiye düşürüldü. Askerî harcamalar iyice kısıldı. 2.500 subay ordudan atıldı. Birçok memurun işine son verildi. Güya Mısır'ı ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için yapıyorlardı. Yine İngilizin propagandası ile yerli halk, 11 Temmuz 1882'de, Osmanlılar aleyhine ayaklandı. Mısır'ı güya hürriyetine kavuşturacaklardı. Avrupalılar Mısır idaresindeki kendi adamlarını hemen geri çektiler. Ve Abdulhamid'i, Mısır'daki isyanı bastırmak için asker sevkine zorladılar. İngilizin maksadı; Türk ordusu Mısır'a girip de Mısırlılarla çatışmaya başlayınca; yerli halka “Bakın sizin dininizden olan Osmanlılar sizi öldürüyorlar” diyerek, kendilerini kurtarıcı kabul ettirmekti. Ancak Abdulhamid bu tuzağa düşmeyerek isyanı bastırmak için bir ordu göndermedi. Bunun üzerine İngilizler ve Fransızlar bölgeye asker çıkararak isyanı bastırma bahanesiyle işgal etmişti. Sultan Abdulhamid İngilizlerle masaya oturarak anlaşma sundu. Anlaşmaya göre İngiliz askeri bir buçuk sene içinde Mısır'ı terk edecek. Bir isyan çıkarsa Osmanlı Devleti'nin müdahale hakkı olacak, dışarıdan bir tecavüze İngiltere ile Osmanlı ittifakı karşı koyacaktı. Mısır Osmanlı'ya bağlı olacak ve Osmanlı'ya vergi verecekti. İngilizler her ne kadar anlaşmaya uymamak için diretse de Mısır Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı'ya bağlı kalmış ve vergi vermişti. 1914 senesinde yani İttihatçıların döneminde İngilizler Mısır'ı tamamen himayesine aldığını açıkladı. Abdulhamid Hanın 36 yıl önce atmadığı imza 1923 Lozan da atılmıştır. Lozanın 17. maddesi söyle der Türkiye'nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından feragatinin hükmü 5 Kasım 1914 tarihinden geçerlidir. Kuveyt Meselesine gelince Mulayda savaşında Suudiler Reşidilere karşı mağlub olunca Kuveyt'e sığınmışlardı. Abdulhamid Kuveyt emirinden bu Suudları isteyince Kuveyt Emiri İngiltere'nin emrine girdiğini söyleyerek Abdulhamid'i geri çevirdi ve Kuveyt Osmanlı'dan ayrılarak İngiliz himayesine girdi. Somali 1916 senesine kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı. Habeşistan ara ara işgallere uğradıysa da Osmanlı, Habeşistan'daki haklarını da Dünya Savaşına kadar terk etmedi. Daha sonra Abdulhamid Avrupa devletlerinin ve İttihatçı cuntanın da baskısıyla 2. Meşrutiyeti ilan etmeye mecbur kaldı. Dolayısıyla tekrar yetkileri kısıtlanmış ve sadece onay mercii haline gelmişti. İkinci Meşrutiyetten sonra kaybedilen topraklar ise şöyledir. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte Avusturya-Macaristan Bosna'yı ilhak etti. Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Girit Yunanistan'a katıldı. Böylece bir buçuk milyon metre kare toprak kaybedildi denilen Abdulhamid döneminde toprakların neredeyse tamamının 1. Ve 2. Meşrutiyet yani Abdulhamid'in Meclis'in kontrolünde padişahlık yaptığı, yetkilerinin kısıtlandığı ve yönetimden uzak tutulmaya çalışıldığı dönemlerde kaybedildiğini görüyoruz. Ancak bir husus dikkatinizi çekiyor mu? Adeta bu iki darbe Osmanlı'yı parçalamak için yapılmış iki darbe gibi. Ancak birincisinden ülkeyi Abdulhamid kurtardıysa da ikincisinde Osmanlı imparatorluğu 13 milyon metre kareden 700 bin metre kareye düşüyor. Abdulhamid en çok toprak kaybeden başarısız bir padişah ilan edilirken Osmanlı'yı yıkıma sürükleyen İttihatçılar ise kahraman ilan ediliyor. Biraz akıl ve biraz vicdan