×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: çerez politikası.


image

Baha's Stories, TÜRKİYE'DE SİYASET KONUŞMAK 1 (LAİKLİK ve SURİYELİLER)

TÜRKİYE'DE SİYASET KONUŞMAK 1 (LAİKLİK ve SURİYELİLER)

Siyaset ve politika eş anlamlıdır(synonym). Siyasetçi ve politikacı da eş anlamlıdır. Siyaset sıradan bir Türk vatandaşının en çok konuştuğu konudur. Ben bu durumdan memnun değilim. Bence herkes siyaset konuşmamalı.

Maalesef siyaseti bilen veya siyaseti bilmeyen herkes siyaset konuşuyor. Oy verdikleri siyasetçilerin dediklerine inanıyorlar. Evet, Türkiye'de siyaset konuşmak bazen tehlikeli olabilir. Konuştuğun konuya, kişiye ve yere bağlı. Mesela Atatürk çoğu yerde tabudur. Onu eleştirmek tehlikelidir. Herkes sürekli onu över. Doğu Anadolu'da yani Kürtler'in yaşadığı yerlerde Atatürk'ten pek bahsetmezler. Veya koyu dindar (in this regard, ‘koyu' means radical, literally meaning dark; koyu renk, koyu siyah etc.) insanların yaşadığı yerlerde de Atatürk'ten pek bahsedilmez. Türk siyasetinde en çok konuşulan konulardan bahsetmek istiyorum: Laiklik, Türkiye'de son 100 yıldır en çok tartışılan konulardan biridir. Halkın yarısı laik bir devlet istiyor. Diğer yarısı din kurallarının uygulanmasını istiyor.

Laiklik Türkiye'de “Din ve devlet işlerinin ayrılığı” olarak tanımlanır. Türkiye'de özellikle küçük şehirlerde ve köylerde yaşayan insanlar muhafazakardır (conservative, muhafaza means to conserve). Onlar geleneklerini, dinlerini korumak istiyorlar. Yeniliklere kuşkuyla yaklaşıyorlar. Büyük şehirlerin merkezinde yaşayan insanlar seküler bir yaşam istiyorlar. Özellikle İstanbul'da Kadıköy'de, Nişantaşı'nda, Beşiktaş'ya vs. yaşayanlar. İzmir'de yaşayanlar da onlara benziyorlar. Sekülerler dinin sosyal hayata müdahale etmesini istemiyorlar. Dinin devlet işlerine karışmasını istemiyorlar. Son yıllarda televizyonun ve internetin etkisiyle insanlar birbirlerinden uzaklaştılar. İnsanlar artık farklı sesleri duymak istemiyorlar. Muhalifler başka televizyon kanallarını izliyorlar. Hükümeti destekleyenler başka televizyon kanallarını izliyorlar. Şu anda Türkiye'de televizyon kanallarının %95'i hükümeti destekliyor. Muhaliflerin en büyük kanalı Fox TV'dir. (not the Fox News shit: ) Akşam haberleri en önemli zamandır.

Herkes akşam haberlerine odaklanır. Muhalifler Fox Tv'de Fatih Portakal'ı izlemeyi severler.

Ama sosyal medya daha farklı, daha özgür. Muhalifler genellikle haberleri sosyal medyadan alıyorlar. Twitter epey popüler. Ancak muhalifler Twitter'da yazmaktan korkuyorlar. Çünkü twit atmak bazen tehlikelidir. Eğer hükümeti eleştirirsen hapse girebilirsin. Farklı siyasi gruplar farklı sosyal medya hesaplarını takip ediyorlar. Farklı kahvehanelerde, kafelerde oturuyorlar.

Ayrıca yalan haber, sahte haber (fake news) probleminden bahsetmek istiyorum. Maalesef Türkiye'deki haberlerin büyük çoğu yalan haber. Gerçek değil, ama insanların çoğu bu yalan haberlere inanıyorlar. Çünkü inanmak istiyorlar. Mesela Türkiye'deki Suriyeliler ile ilgili her gün yalan haber yapılıyor. Bunların büyük çoğunluğu yalan haber. Ama insanlar bunlara inanıyorlar. Çünkü Suriyelilerden nefret ediyorlar. Suriyelilerden nefret edilmesinin birkaç sebebi var: İlk sebep, Türklerin çoğunluğu Avrupalı olmak istiyorlar. Fakat Araplar Avrupalı değiller. Türklerin bir bölümü İslam'ı sevmiyorlar. Arapların büyük çoğunluğu Müslüman. Türkiye'de resmi tarihte (official history) Araplar hain olarak gösterilir. Arapların İngilizlerle iş birliği (collaboration) yaptıkları söylenir. Onların Türklere ihanet ettikleri anlatılır. Ve Türklerin çoğu buna inanır. Suriyelilere karşı nefretin en büyük sebebi ekonomik. Türkiye'nin ekonomisi kötüye gidiyor. Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyona yaklaştı. Bu, Türkiye'ye büyük bir masraf oluyor. Türkiye'de işsizlik son yıllarda çok arttı. İngiltere'deki Romanyalılar, Amerika'daki Meksikalılar gibi Türkiye'deki Suriyeliler de daha az maaşı kabul ediyorlar. Türk işverenler de daha az maaş vermek için Suriyeli işçileri tercih ediyorlar. Bu da Türkleri sinirlendiriyor. Türkler işlerini kaybediyorlar. Türkiye'de siyaset konuşmak bazen tehlikeli bazen tehlikesiz. Genel olarak, rahatlıkla siyaset konuşabilirsin. Ben ateistim diyebilirsin. Ben solcuyum diyebilirsin, ben sağcıyım diyebilirsin. Bir problem olmaz. Siyaset, konuşan kişiye bağlı. Siyaset, konuştuğun yere bağlı. Devlet kurumlarında hükümet aleyhine konuşmak tehlikelidir. Ama Nişantaşı'nda hükümet aleyhine konuşmamak tehlikelidir

Şu anda en tehlikeli konu Kürtler. Devam edecek... 2. Bölüm Kürtler ve siyaset üzerine olacak.

TÜRKİYE'DE SİYASET KONUŞMAK 1 (LAİKLİK ve SURİYELİLER) الحديث عن السياسة في تركيا 1 (العلمانية والسوريون) SPRECHEN ÜBER POLITIK IN DER TÜRKEI 1 (Säkularismus und Syrer) ΠΟΛΙΤΙΚΗ ΣΤΗΝ ΤΟΥΡΚΙΑ 1 (ΛΑΪΚΙΣΜΟΣ και ΣΥΡΙΑΝΟΙ) TALKING ABOUT POLITICS IN TURKEY 1 (Secularism and Syrians) HABLAR DE POLÍTICA EN TURQUÍA 1 (LAICISMO Y SIRIA) PARLER POLITIQUE EN TURQUIE 1 (LAÏCISME et SYRIENS) TALKING POLITICS IN TURKIJE 1 (LAICISME en SYRIËN) ROZMOWY O POLITYCE W TURCJI 1 (LAICYZM I SYRYJCZYCY) Falar de política na Turquia 1 (LAICISMO e SÍRIA) РАЗГОВОР О ПОЛИТИКЕ В ТУРЦИИ 1 (Секуляризм и сирийцы) TALKING POLITICS IN TURKEY 1 (LAICISM och SYRIANS) ГОВОРЯЧИ ПРО ПОЛІТИКУ В ТУРЕЧЧИНІ 1 (лаїцизм і сирійці)

Siyaset ve politika eş anlamlıdır(synonym). Siyasetçi ve politikacı da eş anlamlıdır. السياسة والسياسة مترادفان (مرادف). السياسي والسياسي مترادفان أيضًا. Politik und Politik sind synonym. Politiker und Politiker sind auch synonym. Politics and policy are synonym. Politicians and politicians are also synonymous. Политика и политика являются синонимами (синонимами). Политик и политик также являются синонимами. Siyaset sıradan bir Türk vatandaşının en çok konuştuğu konudur. السياسة هي الموضوع الذي يتحدث إليه المواطن التركي العادي أكثر من غيره. Politik ist das Thema, über das ein gewöhnlicher türkischer Bürger am meisten spricht. Politics is the most common subject of an ordinary Turkish citizen. Политика – это тема, о которой больше всего говорит обычный гражданин Турции. Ben bu durumdan memnun değilim. Bence herkes siyaset konuşmamalı. أنا لست راضيا عن هذا الوضع. لا أعتقد أن على الجميع التحدث عن السياسة. Ich bin mit dieser Situation nicht zufrieden. Ich denke nicht, dass jeder über Politik reden sollte. I'm not happy with this. I don't think everybody should talk about politics. Меня это не радует. Я не считаю, что все должны говорить о политике.

Maalesef siyaseti bilen veya siyaseti bilmeyen herkes siyaset konuşuyor. للأسف كل من يعرف السياسة أو لا يعرف السياسة يتحدث عن السياسة. Leider spricht jeder, der Politik kennt oder nicht kennt, Politik. Unfortunately, anyone who knows or does not speak politics speaks politics. К сожалению, все, кто разбирается в политике или не разбирается, говорят о политике. Oy verdikleri siyasetçilerin dediklerine inanıyorlar. إنهم يصدقون ما يقوله السياسيون الذين يصوتون له. Sie glauben, was die Politiker sagen, die sie wählen. They believe the politicians they voted for. Они верят тому, что говорят политики, за которых они голосуют. Evet, Türkiye'de siyaset konuşmak bazen tehlikeli olabilir. نعم ، الحديث عن السياسة في تركيا يمكن أن يكون خطيرًا في بعض الأحيان. Ja, in der Türkei über Politik zu sprechen, kann manchmal gefährlich sein. Yes, sometimes it can be dangerous to talk politics in Turkey. Да, говорить о политике в Турции иногда может быть опасно. Konuştuğun konuya, kişiye ve yere bağlı. يعتمد ذلك على الموضوع والشخص والمكان الذي تتحدث عنه. Es hängt vom Thema, der Person und dem Ort ab. It depends on the topic, person and place you are talking about. Это зависит от темы, человека и места, о которых вы говорите. Mesela Atatürk çoğu yerde tabudur. Onu eleştirmek tehlikelidir. Herkes sürekli onu över. على سبيل المثال ، يعد أتاتورك من المحرمات في معظم الأماكن. من الخطر انتقاده. الجميع يمدحه دائما. Zum Beispiel ist Atatürk an den meisten Orten tabu. Es ist gefährlich, es zu kritisieren. Jeder lobt ihn ständig. For example, Atatürk is a taboo in many places. It's dangerous to criticize him. Everyone always praises him. Например, Ататюрк во многих местах является табу. Критиковать его опасно. Все его постоянно хвалят. Doğu Anadolu'da yani Kürtler'in yaşadığı yerlerde Atatürk'ten pek bahsetmezler. في شرق الأناضول ، أي حيث يعيش الأكراد ، لا يتحدثون كثيرًا عن أتاتورك. Sie reden nicht viel über Atatürk in Ostanatolien, wo Kurden leben. They don't talk much about Atatürk in Eastern Anatolia, where Kurds live. В Восточной Анатолии, то есть там, где живут курды, об Ататюрке мало говорят. Veya koyu dindar (in this regard, ‘koyu' means radical, literally meaning dark; koyu renk, koyu siyah etc.) insanların yaşadığı yerlerde de Atatürk'ten pek bahsedilmez. أو لم يرد ذكر أتاتورك كثيرًا في الأماكن التي يعيش فيها الأشخاص المتدينون بشدة (في هذا الصدد ، تعني كلمة "داكن" الراديكالية ، وتعني حرفياً الظلام ؛ واللون الداكن والأسود الداكن وما إلى ذلك). Oder Atatürk wird an Orten, an denen tief religiöse Menschen (in diesem Zusammenhang bedeutet „dunkel“ radikal, wörtlich dunkel; dunkle Farbe, dunkles Schwarz usw.) leben, nicht viel erwähnt. Or dark religious (in this regard, 'dark' means radical, literally meaning dark; dark color, dark black, etc.). Или Ататюрк мало упоминается в местах, где живут глубоко религиозные люди (в этом отношении «темный» означает радикальный, буквально означающий темный; темный цвет, темно-черный и т. д.). Türk siyasetinde en çok konuşulan konulardan bahsetmek istiyorum: أود أن أتحدث عن المواضيع الأكثر تداولاً في السياسة التركية: Ich möchte über die am meisten diskutierten Themen in der türkischen Politik sprechen: I want to talk about the most discussed issues in Turkish politics: Я хотел бы поговорить о самых обсуждаемых темах в турецкой политике: Laiklik, Türkiye'de son 100 yıldır en çok tartışılan konulardan biridir. تعتبر العلمانية من أكثر القضايا التي نوقشت في تركيا على مدار المائة عام الماضية. Der Säkularismus war in den letzten 100 Jahren eines der am meisten diskutierten Themen in der Türkei. Secularism is one of the most controversial issues in Turkey in the last 100 years. На протяжении последних 100 лет секуляризм является одним из наиболее обсуждаемых вопросов в Турции. Halkın yarısı laik bir devlet istiyor. Diğer yarısı din kurallarının uygulanmasını istiyor. نصف الشعب يريد دولة علمانية. النصف الآخر يريد تطبيق أحكام الدين. Die Hälfte der Menschen will einen säkularen Staat. Die andere Hälfte will, dass die Regeln der Religion durchgesetzt werden. Half the people want a secular state. The other half wants religious rules to be enforced. Половина народа хочет светского государства. Другая половина хочет, чтобы правила религии соблюдались.

Laiklik Türkiye'de “Din ve devlet işlerinin ayrılığı” olarak tanımlanır. تُعرَّف العلمانية بأنها "فصل الدين عن شؤون الدولة" في تركيا. Säkularismus in der Türkei „der Trennung von Religion und Staat“ ist definiert als. Secularism in Turkey "of the separation of religion and state" is defined as. Секуляризм определяется как «разделение религии и государственных дел» в Турции. Türkiye'de özellikle küçük şehirlerde ve köylerde yaşayan insanlar muhafazakardır (conservative, muhafaza means to conserve). الناس الذين يعيشون في المدن والقرى الصغيرة ، وخاصة في تركيا ، محافظون (وسيلة محافظة للحفظ). Menschen, die in kleinen Städten und Dörfern in der Türkei leben, sind konservativ (konservativ bedeutet zu schonen). Turkey, especially in small towns and villages are conservative people living in the (conservative, housing means to conserve). Люди, живущие в небольших городах и деревнях Турции, консервативны (консервировать значит сохранять). Onlar geleneklerini, dinlerini korumak istiyorlar. Yeniliklere kuşkuyla yaklaşıyorlar. يريدون الحفاظ على تقاليدهم ودينهم. إنهم متشككون في الابتكارات. Sie wollen ihre Traditionen, ihre Religion bewahren. Innovationen stehen sie skeptisch gegenüber. They want to preserve their traditions and religion. They are skeptical about innovations. Они хотят сохранить свои традиции, свою религию. Они скептически относятся к нововведениям. Büyük şehirlerin merkezinde yaşayan insanlar seküler bir yaşam istiyorlar. الناس الذين يعيشون في وسط المدن الكبرى يريدون حياة علمانية. Menschen, die in den Zentren von Großstädten leben, wollen ein säkulares Leben. People who live in the center of big cities want a secular life. Люди, живущие в центре крупных городов, хотят светской жизни. Özellikle İstanbul'da Kadıköy'de, Nişantaşı'nda, Beşiktaş'ya vs. yaşayanlar. خاصة في اسطنبول ، كاديكوي ، نيشانتاشي ، بشيكتاش إلخ. أولئك الذين يعيشون. Besonders in Istanbul, Kadıköy, Nişantaşı, Beşiktaş usw. leben. Especially in Kadikoy in Istanbul, Nisantasi, Besiktas and so on. living. Особенно это касается жителей стамбульских районов Кадыкёй, Нишанташи, Бешикташ и т.д. İzmir'de yaşayanlar da onlara benziyorlar. الناس الذين يعيشون في إزمير يشبهونهم. Diejenigen, die in İzmir leben, sind ihnen ähnlich. Those who live in Izmir are like them. Люди, живущие в Измире, похожи на них. Sekülerler dinin sosyal hayata müdahale etmesini istemiyorlar. العلمانيون لا يريدون أن يتدخل الدين في الحياة الاجتماعية. Säkularisten wollen nicht, dass die Religion das gesellschaftliche Leben beeinträchtigt. Secularists do not want religion to interfere with social life. Секуляристы не хотят, чтобы религия вмешивалась в общественную жизнь. Dinin devlet işlerine karışmasını istemiyorlar. لا يريدون أن يتدخل الدين في شؤون الدولة. Sie wollen nicht, dass sich die Religion in die Staatsangelegenheiten einmischt. They do not want religion to interfere with state affairs. Они не хотят, чтобы религия вмешивалась в государственные дела. Son yıllarda televizyonun ve internetin etkisiyle insanlar birbirlerinden uzaklaştılar. في السنوات الأخيرة ، نأى الناس بأنفسهم عن بعضهم البعض تحت تأثير التلفزيون والإنترنت. In den letzten Jahren haben sich Menschen unter dem Einfluss von Fernsehen und Internet voneinander entfernt. In recent years, with the influence of television and the Internet, people have moved away from each other. В последние годы под влиянием телевидения и Интернета люди отдалились друг от друга. İnsanlar artık farklı sesleri duymak istemiyorlar. لم يعد الناس يريدون سماع أصوات مختلفة. Die Leute wollen keine unterschiedlichen Stimmen mehr hören. People don't want to hear different voices anymore. Люди больше не хотят слышать разные голоса. Muhalifler başka televizyon kanallarını izliyorlar. يشاهد المعارضون قنوات تلفزيونية أخرى. Die Gegner sehen andere Fernsehsender. Opponents watch other TV channels. Оппоненты смотрят другие телеканалы. Hükümeti destekleyenler başka televizyon kanallarını izliyorlar. يشاهد مؤيدو الحكومة القنوات التلفزيونية الأخرى. Diejenigen, die die Regierung unterstützen, sehen andere Fernsehsender. Supporters of the government are watching other TV channels. Те, кто поддерживает правительство, смотрят другие телеканалы. Şu anda Türkiye'de televizyon kanallarının %95'i hükümeti destekliyor. حاليًا ، تدعم 95٪ من القنوات التلفزيونية في تركيا الحكومة. Derzeit unterstützen 95 % der Fernsehsender in der Türkei die Regierung. Currently 95% of the television channels in Turkey, the government supports. В настоящее время 95% телеканалов Турции поддерживают правительство. Muhaliflerin en büyük kanalı Fox TV'dir. (not the Fox News shit: ) Akşam haberleri en önemli zamandır. أكبر قناة للمعارضة هي قناة فوكس تي في. (وليس القرف فوكس نيوز:) الأخبار المسائية هي أهم وقت. Der größte Sender der Opposition ist Fox TV. (nicht die Fox-News-Scheiße: ) Abendnachrichten sind die wichtigste Zeit. The biggest channel of the dissidents is Fox TV. Evening news is the most important time. Самый крупный канал оппозиции - Fox TV. (Вечерние новости - самое важное время.

Herkes akşam haberlerine odaklanır. يركز الجميع على الأخبار المسائية. Jeder konzentriert sich auf Abendnachrichten. Everyone focuses on the evening news. Все внимание сосредоточено на вечерних новостях. Muhalifler Fox Tv'de Fatih Portakal'ı izlemeyi severler. يحب المعارضون مشاهدة فاتح بورتاكال على قناة فوكس تي في. Gegner lieben es, Fatih Portakal im Fox TV zu sehen. Opponents like to watch Fatih Portakal on Fox TV. Оппоненты любят смотреть Фатиха Портакала на канале Fox TV.

Ama sosyal medya daha farklı, daha özgür. لكن وسائل التواصل الاجتماعي مختلفة وأكثر حرية. Aber Social Media ist anders, freier. But social media is different, more free. Но социальные сети другие, более бесплатные. Muhalifler genellikle haberleri sosyal medyadan alıyorlar. غالبًا ما يحصل المعارضون على أخبارهم من وسائل التواصل الاجتماعي. Die Gegner beziehen ihre Nachrichten oft aus den sozialen Medien. Opponents often get the news from social media. Оппоненты часто получают новости из социальных сетей. Twitter epey popüler. Twitter مشهور جدًا. Twitter ist ziemlich beliebt. Twitter is quite popular. Twitter очень популярен. Ancak muhalifler Twitter'da yazmaktan korkuyorlar. لكن المنشقين يخشون الكتابة على تويتر. Aber die Gegner haben Angst, auf Twitter zu schreiben. However, dissidents are afraid to write on Twitter. Но диссиденты боятся писать в Twitter. Çünkü twit atmak bazen tehlikelidir. لأن التغريد في بعض الأحيان أمر خطير. Denn Tweeten ist manchmal gefährlich. Because twit throwing is sometimes dangerous. Потому что твитить иногда опасно. Eğer hükümeti eleştirirsen hapse girebilirsin. إذا انتقدت الحكومة ، يمكنك الذهاب إلى السجن. Wenn Sie die Regierung kritisieren, können Sie ins Gefängnis gehen. If you criticize the government, you can go to jail. Если вы критикуете правительство, вас могут посадить в тюрьму. Farklı siyasi gruplar farklı sosyal medya hesaplarını takip ediyorlar. تتبع المجموعات السياسية المختلفة حسابات مختلفة على وسائل التواصل الاجتماعي. Unterschiedliche Fraktionen folgen unterschiedlichen Social-Media-Konten. Different political groups follow different social media accounts. Разные политические группы подписаны на разные аккаунты в социальных сетях. Farklı kahvehanelerde, kafelerde oturuyorlar. يجلسون في المقاهي والمقاهي المختلفة. Sie leben in verschiedenen Cafés, Cafés. They live in different cafes and cafes. Они сидят в разных кофейнях, кафе.

Ayrıca yalan haber, sahte haber (fake news) probleminden bahsetmek istiyorum. أريد أيضًا أن أتحدث عن مشكلة الأخبار الكاذبة. I also want to talk about the false news and the fake news problem. Я также хочу поговорить о проблеме фейковых новостей. Maalesef Türkiye'deki haberlerin büyük çoğu yalan haber. لسوء الحظ ، فإن معظم الأخبار في تركيا هي أخبار مزيفة. Leider handelt es sich bei den meisten Nachrichten in der Türkei um Fake News. Unfortunately, most of the false news of great news in Turkey. К сожалению, большинство новостей в Турции - фальшивые. Gerçek değil, ama insanların çoğu bu yalan haberlere inanıyorlar. هذا ليس صحيحًا ، لكن معظم الناس يصدقون هذه الأخبار الكاذبة. Es ist nicht wahr, aber die meisten Menschen glauben diese Fake News. It's not real, but most people believe in these fake news. Это неправда, но большинство людей верят этой фейковой новости. Çünkü inanmak istiyorlar. لأنهم يريدون أن يصدقوا. Weil sie glauben wollen. Because they want to believe. Mesela Türkiye'deki Suriyeliler ile ilgili her gün yalan haber yapılıyor. على سبيل المثال ، هناك أخبار كاذبة عن السوريين في تركيا كل يوم. Täglich gibt es zum Beispiel Fake News über Syrer in der Türkei. For example, every day made false reports about Syrians in Turkey. Например, каждый день появляются ложные новости о сирийцах в Турции. Bunların büyük çoğunluğu yalan haber. معظم هذه الأخبار كاذبة. Die überwiegende Mehrheit davon sind falsche Nachrichten. The vast majority of them are false news. Большинство из них — фейковые новости. Ama insanlar bunlara inanıyorlar. Çünkü Suriyelilerden nefret ediyorlar. لكن الناس يصدقونهم. لأنهم يكرهون السوريين. Aber die Menschen glauben ihnen. Weil sie Syrer hassen. But people believe that. Because they hate Syrians. Но люди им верят. Потому что они ненавидят сирийцев. Suriyelilerden nefret edilmesinin birkaç sebebi var: İlk sebep, Türklerin çoğunluğu Avrupalı olmak istiyorlar. Fakat Araplar Avrupalı değiller. Türklerin bir bölümü İslam'ı sevmiyorlar. Arapların büyük çoğunluğu Müslüman.  Türkiye'de resmi tarihte (official history) Araplar hain olarak gösterilir. أسباب كره السوريين عدة أسباب: السبب الأول هو أن غالبية الأتراك يريدون أن يكونوا أوروبيين. لكن العرب ليسوا أوروبيين. بعض الأتراك لا يحبون الإسلام. الغالبية العظمى من العرب مسلمون. يظهر العرب كخونة في التاريخ الرسمي لتركيا. Es gibt mehrere Gründe, warum Syrer gehasst werden: Erstens: Die Mehrheit der Türken möchte Europäer sein. Aber Araber sind keine Europäer. Einige Türken mögen den Islam nicht. Die große Mehrheit der Araber sind Muslime. In der offiziellen Geschichtsschreibung der Türkei werden die Araber als Verräter dargestellt. There are several reasons why the Syrians are hated: The first reason is that the majority of Turks want to be European. But Arabs are not European. Some of the Turks do not like Islam. The majority of Arabs are Muslims. The official date in Turkey (official history) Arabs are shown as a traitor. Есть несколько причин, по которым сирийцев ненавидят: первая причина в том, что большинство турок хотят быть европейцами. Но арабы не европейцы. Некоторые турки не любят ислам. Подавляющее большинство арабов - мусульмане. В официальной истории Турции арабы показаны как предатели. Arapların İngilizlerle iş birliği (collaboration) yaptıkları söylenir. يقال إن العرب تعاونوا مع البريطانيين. Die Araber sollen mit den Briten zusammenarbeiten. It is said that Arabs collaborate with the British. Говорят, что арабы сотрудничали с англичанами. Onların Türklere ihanet ettikleri anlatılır. Ve Türklerin çoğu buna inanır. يقال إنهم خانوا الأتراك. ويصدقه معظم الأتراك. Man sagt ihnen, dass sie die Türken verraten haben. Und die meisten Türken glauben das. They are told that they betrayed the Turks. And most Turks believe it. Говорят, что они предали турок. И большинство турок в это верят. Suriyelilere karşı nefretin en büyük sebebi ekonomik. السبب الأكبر للكراهية ضد السوريين اقتصادي. Der größte Grund für Hass gegen Syrer ist wirtschaftlicher Natur. The biggest reason for hatred towards Syrians is economic. Самая большая причина ненависти к сирийцам — экономическая. Türkiye'nin ekonomisi kötüye gidiyor. الاقتصاد التركي آخذ في التدهور. Die Wirtschaft der Türkei wird immer schlimmer. Turkey's economy is getting worse. Состояние экономики Турции ухудшается. Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyona yaklaştı. اقترب عدد اللاجئين السوريين من 4 ملايين. The number of Syrian refugees approached 4 million. Число сирийских беженцев достигло почти 4 миллионов человек. Bu, Türkiye'ye büyük bir masraf oluyor. هذه تكلفة ضخمة لتركيا. Diese Türkei wird immer einen großen Aufwand. This Turkey is getting a big expense. Это огромные расходы для Турции. Türkiye'de işsizlik son yıllarda çok arttı. ارتفعت نسبة البطالة في تركيا في السنوات الأخيرة. unemployment has increased a lot in recent years in Turkey. В последние годы в Турции выросла безработица. İngiltere'deki Romanyalılar, Amerika'daki Meksikalılar gibi Türkiye'deki Suriyeliler de daha az maaşı kabul ediyorlar. مثل الرومانيين في إنجلترا والمكسيكيين في أمريكا ، يقبل السوريون في تركيا رواتب أقل. Wie Rumänen in England und Mexikaner in Amerika akzeptieren Syrer in der Türkei weniger Löhne. Romanians in the UK, Syrians in Turkey as well as Mexicans in the United States they accept less wages. Подобно румынам в Англии и мексиканцам в Америке, сирийцы в Турции соглашаются на более низкую заработную плату. Türk işverenler de daha az maaş vermek için Suriyeli işçileri tercih ediyorlar. كما يفضل أرباب العمل الأتراك العمال السوريين أن يدفعوا أقل. Türkische Arbeitgeber ziehen es auch vor, dass syrische Arbeitnehmer weniger zahlen. Turkish employers also prefer Syrian workers to give less salaries. Турецкие работодатели также предпочитают сирийских работников, чтобы платить им более низкую зарплату. Bu da Türkleri sinirlendiriyor. Türkler işlerini kaybediyorlar. هذا يغضب الأتراك. الأتراك يفقدون وظائفهم. Das macht die Türken wütend. Die Türken verlieren ihre Arbeitsplätze. This annoys the Turks. The Turks are losing their jobs. Это злит турков. Турки теряют работу. Türkiye'de siyaset konuşmak bazen tehlikeli bazen tehlikesiz. الحديث عن السياسة في تركيا خطير في بعض الأحيان ، وأحياناً لا يكون كذلك. In der Türkei über Politik zu sprechen, ist manchmal gefährlich und manchmal nicht. talk politics in Turkey, sometimes dangerous and sometimes hazardous. Говорить о политике в Турции иногда опасно, а иногда нет. Genel olarak, rahatlıkla siyaset konuşabilirsin. Ben ateistim diyebilirsin. بشكل عام ، يمكنك التحدث عن السياسة بشكل مريح. يمكنك القول إنني ملحد. Im Allgemeinen kann man sich bequem über Politik unterhalten. Man könnte sagen, ich bin Atheist. In general, you can easily talk about politics. You might say I'm an atheist. В общем, о политике можно спокойно говорить. Можно сказать, что я атеист. Ben solcuyum diyebilirsin, ben sağcıyım diyebilirsin. Bir problem olmaz. يمكنك القول إنني يساري ، ويمكنك القول إنني من الجناح اليميني. لن تكون مشكلة. Sie können sagen, ich sei ein Linker, Sie können sagen, ich sei ein Rechter. Das ist kein Problem. You can say I'm a leftist, I'm a rightist. No problem. Вы можете сказать, что я левый, можете сказать, что я правый. Нет никаких проблем. Siyaset, konuşan kişiye bağlı. Siyaset, konuştuğun yere bağlı. تعتمد السياسة على الشخص الذي يتحدث. تعتمد السياسة على المكان الذي تتحدث فيه. Politik hängt von der sprechenden Person ab. Politik hängt davon ab, wo Sie sprechen. Politics depends on the speaker. Politics depends on where you speak. Политика зависит от того, кто говорит. Политика зависит от того, где вы говорите. Devlet kurumlarında hükümet aleyhine konuşmak tehlikelidir. من الخطر التحدث ضد الحكومة في المؤسسات الحكومية. Es ist gefährlich, in staatlichen Einrichtungen gegen die Regierung zu sprechen. It is dangerous to talk against the government in state institutions. Выступать против правительства в государственных учреждениях опасно. Ama Nişantaşı'nda hükümet aleyhine konuşmamak tehlikelidir لكن من الخطير عدم التحدث علانية ضد الحكومة في نيشانتاشي. Aber es ist gefährlich, nicht gegen die Regierung in Nişantaşı zu sprechen. But it is dangerous not to speak against the government in Nişantaşı Но опасно не высказываться против правительства в Нишанташи.

Şu anda en tehlikeli konu Kürtler. القضية الأكثر خطورة الآن هي الأكراد. Die Kurden sind im Moment das gefährlichste Thema. Currently, the most dangerous issue is the Kurds. Самая опасная проблема сейчас – это курды. Devam edecek... 2. Bölüm Kürtler ve siyaset üzerine olacak. تتابع .. الفصل الثاني سيكون عن الأكراد والسياسة. Es wird weitergehen... Teil 2 wird sich mit Kurden und Politik befassen. It will continue ... Part 2 will be on Kurds and politics. Продолжение следует... Глава 2 будет о курдах и политике.