×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.

image

ZihinX, Başarılı insan olmak istiyorsan bunu izlemelisin!

Başarılı insan olmak istiyorsan bunu izlemelisin!

Hepimizin bir çok hayalleri vardir.

Kimimiz ünlü bir ressam, kimimiz dünyaca ünlü bir müzisyen, kimimizse başarılı bir iş adamı olmak isteriz.

Her insanin olmak istedigi sey, kisiden kiseye oyle degiskenlik gosterir ki …

Peki birçoğumuzu hayallerimizden uzaklastiran nedir?,

vHiç bunu kendinize sordunuz mu?

İsterseniz ben cevap vereyim.

Önünüzde duran engeller, insanların ne söyleyecekleri,

“git işine Allah aşkına kendine adam akıllı bir iş bul” diyenler

veya bir sürü sayilabilecek başka nedenlerler…

Çok uzatmayacağım.

Hepimiz, bizi hayallerimizdeki kişi olmaktan alıkoyan şeylerin ne olduğunu bir kağıda yazabilir

ve yazdıklarımız üzerine tekrar düşünebiliriz Bunu yapmakla kendinizi bir köşeden seyr ede bilirsiniz

Belki bu size ilk başda saçma bir şey gibi gorüne bilir.

Fakat sorgulamadan sadece yapın

Neye tanık olacaksınız biliyor musunuz?

Korkuya.

Hepimizi hayallerimizde olmak istediğimiz kişiden uzaklastiran tek bir şey var…

Korkularımız.

Yenilmek korkusu, başkaları tarafından eleştirilmek korkusu, anlaşılamama korkusu,

ya istediğimi yapamazsam?, herkesin ‘ben söylemiştim ama' demesi korkusu.

Bütün bu sebepleri teker teker yazın ve o kağıda dikkatlice bakın.

Yaşınızın, medeni ve maddi durumunuzun hiçbir önemi yok…

Eğer hayalinizdeki, olmak istediğiniz “siz”le olduğunuz, suanki siz arasında fark varsa bunu mutlaka yapın.

Bunlar hakkında sadece düşünmem yeterli diye düşünmeyin.

Bunlar hakkında sadece düşünmek yeterli değil malesef.

Kendinizle yüzleşmelisiniz.

O yüzden herseyi yazın ve bi koseden seyredin bakalim.

Ve nihayet farkına varın!

Ne kadar korkak olduğunuzun…

Ne kadar o ne der bu ne der korkusuyla yaşadığınızın..

.Bize verilen hayatı nasıl yaşamak isteyip de nasıl farklı yaşadığınızın… Farkına varın…

Bu defa herhangi bir kitap hakkında konuşmayacağım.

Şimdiye kadar okuduklarım ve yaşadıklarımdan öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım.

Başarılı bir insanla başarısız bir insan arasındaki asıl fark nedir biliyor musunuz ? Başarısız insanlar korkarlar.

Yenilgiden, eleştiriden, başkaları tarafından kabullenilmemekten, elindekileri yitirmekten vs…

Hep korkarlar.

Üstelik bu korkularını kabullenemeyecek, onlarla yüzleşemeyecek kadar korkaktırlar.

Güçsüzdürler.

Onlar hayatta bir oyunu kazanmak için değil, kaybetmemek için oynarlar.

O yüzden kendileri gibi korkak ve her şeyden şikayet eden insanlarla arkadaşlık ederler.

Çevrelerinde hep karamsar ve engeller dünyasında yaşayan insanlar olur.

Her buluştuklarında, surekli durumlarının ne kadar kötü olduğunu, hastalıklarını,

başarıli olabilmeleri için hayat şartlarının ne kadar kotu olduğunu anlatırlar,

diger zamanlarda ise hayatta başarılı olan kişilerde bir kusur arayip bulmaya çalışırlar.

Her gün saatlerce bu konularda muhabbet eder, sonra eve gidip uyur,

sabah kalkar ve yine de aynı durumda olduklarından şikayet eder dururlar.

Onlar şikayet ettikleri sirada,

birilerinin de bir yandan bir şeyler yaparak başarıya ulaştıklarınınsa farkına bile varmazlar.

Genelde bu tip insanlar, piyango ve benzeri şans oyunlarına inanırlar

ve bir gün onların da şanslarının yaver gideceğini düşünüp,

büyük ikramiyeyi kazanacaklarını ve zengin olacaklarını umarlar.

Onlar için her şey kader kısmettir.

Bu tarz insanlar, ‘ Hareket bizden bereket Allah'tan' deyimini

sadece kulağa hoş gelen bir deyim olarak algılarlar

Onlar başarılı olmayı sadece isterler.

Fakat hedeflerine ulaşmak için hiçbir caba sarfetmezler.

Sadece kısmetse Allah bir gün istediklerimi verecek diye oturup boş-boş beklerler.

Belki de çocukluk hayallerini bile unutmuşlardır artık.

Bu insanlar, bu tarz videolara zaman kaybı olarak bakarlar.

O kadar buyuk korkulara sahiptirler ki, para kazanmaya

ve kazananlara sanki büyük bir suc işliyorlarmış gibi tepki verirler.

Onlar için ya 1 vardır ya da 0.

Onlar için 1 ve 0 arasındaki sonsuz adet sayı bir anlam ifade etmez.

Bakış açıları işte bu kadar dardir.

Her şeyde olumlu bir taraf gormeye calismak yerine, hep kötü bir şeyler bulmaya çalışırlar.

Hiç kimsenin fikirlerine de ihtiyaçları yoktur. Çünkü onlar zaten her şeyi doğuştan bilirler...

Bu tarz kisiler, sanki zenginler onlara borçlularmışçasına - ‘Parası varsa tabiki de yapmalı' - diye düşünürler.

Başarılı insanlarin geceleri uyumayarak, günlük bütün eğlencelerinden vazgeçerek,

her türlü zahmete katlanarak kazandıkları parayı ve başarıyı sanki onlarla paylaşmak zorundadır diye düşünürler.

Acaba bu para nasıl ve ne kosullarda kazanıldı, Ben de mi böyle yapıp para kazansam diye hiç düşünmezler.

Tam tersine ‘Ben hicbir şey yapmayayım, onlar beni her turlu beslesin' diye düşünürler. Onlar kendileri çalışıp başarılı olmak yerine, başarılı bir akrabası,

tanıdığı veya arkadaşı olmasıyla övünüp, etraflarına hava atarlar.

‘Falanca kişi benim arkadaşım. Ne gerekiyorsa söyle hallettiririm ben ona”.

Ya da.

“Falanca kişi var yaa. Benim has be has köylüm. Hatta Kapı komşumuzdu, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.

gibi şeyler söylemekle, kendileri ile değil de, başarılı birini tanımakla gururlanırlar.

Başarılı birini tanıdıklarında kendilerinin de önemli biri olduğunu düşünür

ve bunu başkalarına söylemekle sanki kendilerini hayatta kanıtladıklarını sanırlar. Başarılı insanlar nasıl iolur biliyor musunuz?

Onlar hayatta her şeyin nasıl zahmetle kazanıldığının farkındadırlar.

Başkaları şikayet ederken onlar bir şeyler yapiyor, calisiyor oluyorlar.

Onların da herkes gibi korkuları vardır . Ama onlar korkularının üzerine gitmeyi bilirler.

O korkuyu yeninceye kadar korktukları şeyleri yapmaya devam ederler.

Kendilerine hiçbir sınır çizmezler.

İnsanın yapabileceklerinin hayal edebildiği kadar olduğunun farkındadırlar.

Onlar hiçbir oyunu kaybetmemek için oynamazlar.

Kazanmak için oynarlar.

Kazanırkan başarı, kaybederken tecrübe kazandıklarına inanırlar.

O yüzden bu tarz insanlar aslında hiçbir zaman kaybetmezler.

Projeleri başarısızlığa uğrasa da, iflas etseler de,

aslında her zaman ne kadar büyük bir hayat tecrübesi kazandıklarının bilincindedirler.

Bir sonraki yenilgiyi önleyecek güçte bir hayat tecrübesi..

Bu tarz insanlar, sorunların insanı güçlendirdiğini cok iyi bilirler.

Onlar için hiçbir sorun onların kendilerinden daha büyük değildir.

Onlar kendi sorunlarından daha büyükturler, onların üstesinden gelecek kadar da güçlüdurler.

Onlar başarılı olmanın sadece hayalini kurmazlar, bunun için uğraşırlar, gecelerini gündüzlerine katarlar.

Birilerinin tanıdığı veya arkadaşı olduklarıyla övünmezler.

Onlar kendileri birilerinin övünülecek tanıdığı veya arkadaşıdırlar zaten.

Onlar karamsar insanlardan uzak dururlar.

Etraflarini kendileri gibi çalışkan, iyimser ve pozitif insanlarla kuşatırlar, sonuç odaklıdırlar. Kendi değerlerini çok iyi bilirler. Bundan para kazanmaktan da çekinmezler.

Onlar için böyle videolar izlemek asla zaman kaybı değildir.

Ne kadar çok şey bilseler de, bazı şeylerin onlara hatırlatılmasının kendi yararlarına olduğunun farkındadırlar.

Onlar için bu fikirleri söyleyen kişinin yaşlı veya genç olması hiç fark etmez.

Her zaman başkalarının tavsiyelerini dinlerler,

fakat en doğru kararları kendilerinin vereceğini de bilirler.

Bu tarz kisiler, hiç kimsenin onlara borçlu olmadığını iyi bilirler. Birisinin birisine borcu varsa o da kendileridir. Onlar kendilerine karşı borçludurlar.

Bu kisiler videolarda söylenilenleri ilk kez duyuyorlarsa,

bu söylenilenlerin etkisi onlar için sadece 2-3 gün sürmez

Öğrendiklerini hemen hayatlarında uygulamaya başlarlar.

Bu tarz şeylere, insanın kendi kendini kandırması olarak bakmazlar.

Tam tersi, onlar iyi bilirler ki,

insanın kendi kendini kandırması gibi algılanacak tek şey varsa,

o da kendilerini çaresiz ve beceriksiz olduklarına ikna etmeleridir...

Learn languages from TV shows, movies, news, articles and more! Try LingQ for FREE

Başarılı insan olmak istiyorsan bunu izlemelisin! successful|person|to be|if you want|this|you should watch |||||tu dois regarder |||||musst du verfolgen Wenn Sie ein erfolgreicher Mensch sein wollen, sollten Sie sich das ansehen! 成功者になりたいなら、これを見るべきでしょう! If you want to be a successful person, you should watch this!

Hepimizin bir çok hayalleri vardir. all of our|a|many|dreams| ||||sind We all have many dreams.

Kimimiz ünlü bir ressam, kimimiz dünyaca ünlü bir müzisyen, kimimizse başarılı bir iş adamı olmak isteriz. some of us|famous|a|painter|some of us|world-renowned|famous|a|musician|and some of us|successful|a|business|man|to be|we want Кто-то из нас|||||||||некоторые из нас|||||| certains d'entre nous|||||||||pour certains|||||| wer von uns||||manche von uns|||||wir||||||möchten Some of us want to be a famous painter, some of us a world-renowned musician, and some of us a successful businessman.

Her insanin olmak istedigi sey, kisiden kiseye oyle degiskenlik gosterir ki … every|person's|to be|desired|thing|from person|to person||variability|it shows|that ||||||||изменчивость|выражает такую изменчивость| |chaque personne||||d'une personne|person||variabilité|varie| |der Mensch||gewünschte||von der Person|von Person zu Person||Veränderlichkeit|zeigt| Was jeder Mensch sein möchte, ist von Mensch zu Mensch sehr unterschiedlich ... What every person wants to be varies so much from person to person that ...

Peki birçoğumuzu hayallerimizden uzaklastiran nedir?, well|many of us|from our dreams|distancing|what is it |beaucoup d'entre nous|nos rêves|éloigne de| |viele von uns|von unseren Träumen|entfernt| Was also treibt viele von uns von ihren Träumen ab? Alors qu'est-ce qui éloigne beaucoup d'entre nous de nos rêves ? So what is it that distances many of us from our dreams?

vHiç bunu kendinize sordunuz mu? ever|this|to yourself|you asked|question particle jamais|||| vielleicht|||fragen| Vous vous êtes déjà posé cette question ? Have you ever asked yourself this?

İsterseniz ben cevap vereyim. if you want|I|answer|I will give Si vous voulez, je peux répondre. If you want, I can answer.

Önünüzde duran engeller, insanların ne söyleyecekleri, in front of you|standing|obstacles|people's|what|they will say devant vous||les obstacles|||ce qu'ils vont dire vor Ihnen|||||sagen werden The obstacles in front of you, what people will say,

“git işine Allah aşkına kendine adam akıllı bir iş bul” diyenler go|to your work|God|for God's sake|to yourself|man|decent|a|job|find|those who say |||||homme|||||ceux qui disent « Ceux qui disent 'pour l'amour de Dieu, trouve-toi un vrai travail' » "Get to work, for God's sake, find yourself a decent job," those who say.

veya bir sürü sayilabilecek başka nedenlerler… or|a|bunch|countable|other|reasons |||nombreuses||raisons |||zählbar||Gründe oder viele andere Gründe, die man aufzählen kann... ou une multitude d'autres raisons à énumérer... Or a multitude of other reasons that can be counted...

Çok uzatmayacağım. very|I won't prolong |je ne vais pas prolong |ich werde nicht verlängern Je ne vais pas m'éterniser. I won't prolong it.

Hepimiz, bizi hayallerimizdeki kişi olmaktan alıkoyan şeylerin ne olduğunu bir kağıda yazabilir we all|us|in our dreams|person|from being|preventing|things|what|that it is|a|on paper|can write |||||empêchant|||||sur une feuille| ||in unseren Träumen|||abhaltend||||||schreiben Wir können alle auf einem Blatt Papier aufschreiben, was uns davon abhält, der Mensch unserer Träume zu sein We can all write down on a piece of paper what keeps us from being the person of our dreams.

ve yazdıklarımız üzerine tekrar düşünebiliriz and|what we wrote|on|again|we can think |ce que nous avons écrit||| |was wir geschrieben haben||| und überdenken, was wir geschrieben haben and we can think again about what we have written Bunu yapmakla kendinizi bir köşeden seyr ede bilirsiniz this|by doing|yourself|a|from a corner|watching|can|you can ||||un coin|observer|observer| |||||sehen|sehen| By doing this, you can observe from a corner

Belki bu size ilk başda saçma bir şey gibi gorüne bilir. maybe|this|to you|first|at first|silly|a|thing|like|can seem|can ||||в начале|||||кажется| ||||au début|||||semble| ||||von Anfang an|||||vorkommen| Maybe this may seem like a silly thing to you at first.

Fakat sorgulamadan sadece yapın but|without questioning|just|do |sans questionner|| |ohne zu hinterfragen|| But just do it without questioning

Neye tanık olacaksınız biliyor musunuz? to what|witness|you will be|knowing|you |témoin||| ||werden Sie|| Do you know what you will witness?

Korkuya. to fear la peur Angst Fear.

Hepimizi hayallerimizde olmak istediğimiz kişiden uzaklastiran tek bir şey var… all of us|in our dreams|to be|we want|from the person|distancing|only|one|thing|there is Nous tous|nos rêves|||la personne||||| uns alle|in unseren Träumen|||Person||||| There is only one thing that distances us from the person we want to be in our dreams...

Korkularımız. our fears Наши страхи nos peurs unsere Ängste Our fears.

Yenilmek korkusu, başkaları tarafından eleştirilmek korkusu, anlaşılamama korkusu, to be defeated|fear|others|by|to be criticized|fear|not being understood|fear поражение||||критике подвергаться||страх непонимания| être vaincu||||être critiqué||peur de ne pas| verloren werden||||kritisiert werden||nicht verstanden werden| The fear of losing, the fear of being criticized by others, the fear of not being understood,

ya istediğimi yapamazsam?, herkesin ‘ben söylemiştim ama' demesi korkusu. or|what I want|if I can't do|everyone's|I|I said|but|saying|fear ||je ne peux pas|||||| ||kann|||||| the fear of 'what if I can't do what I want?', the fear of everyone saying 'I told you so'.

Bütün bu sebepleri teker teker yazın ve o kağıda dikkatlice bakın. all|these|reasons|one|by one|write|and|that|paper|carefully|look |||einzeln||||||| Write down all these reasons one by one and look carefully at that paper.

Yaşınızın, medeni ve maddi durumunuzun hiçbir önemi yok… your age|marital|and|financial|your status|no|importance|there is not votre âge|civil|||votre situation||| Ihr Alter||||Ihrem Zustand||| Your age, marital status, and financial situation do not matter at all...

Eğer hayalinizdeki, olmak istediğiniz “siz”le olduğunuz, suanki siz arasında fark varsa bunu mutlaka yapın. if|in your dream|to be|you want|you|||||between|difference|if there is|this|definitely|do |votre rêve||||||vous actuel||||||| |in Ihrem Traum||||||jetztige||||||| If there is a difference between the 'you' you want to be in your dreams and the current you, make sure to do this.

Bunlar hakkında sadece düşünmem yeterli diye düşünmeyin. these|about|only|thinking|sufficient|that|don't think Don't think that just thinking about these is enough.

Bunlar hakkında sadece düşünmek yeterli değil malesef. these|about|only|thinking|sufficient|not|unfortunately Unfortunately, just thinking about these is not enough.

Kendinizle yüzleşmelisiniz. with yourself|you must confront |vous devez faire face |müssen You must confront yourself.

O yüzden herseyi yazın ve bi koseden seyredin bakalim. that|therefore|everything|write|and|a|corner|watch|let's see ||||||un coin|regardez|let's see ||||||Ecke|sehen|mal sehen So write everything down and watch from a corner.

Ve nihayet farkına varın! and|finally|realization|realize |enfin|| |endlich|fällt dir|werden Und endlich realisieren! And finally realize!

Ne kadar korkak olduğunuzun… how|much|coward|that you are |||вы являетесь ||peureux|vous êtes |||Sie How cowardly you are…

Ne kadar o ne der bu ne der korkusuyla yaşadığınızın.. how|much|that|what|says|this|what|says|with fear|that you live |||||||||что вы живете |||||||||vous vivez ||||||||aus Angst|lebens How much you live in fear of what others say...

.Bize verilen hayatı nasıl yaşamak isteyip de nasıl farklı yaşadığınızın… Farkına varın… to us|given|life|how|to live|wanting|and|how|different|you have lived|awareness|realize |||||en voulant|||||| |||||||||ihr lebt|| Prenez conscience de la façon dont vous souhaitez vivre la vie qui vous est donnée et de la façon dont vous la vivez différemment... Realize how you want to live the life given to us and how differently you are living it...

Bu defa herhangi bir kitap hakkında konuşmayacağım. this|time|any|a|book|about|I will not talk ||||||je ne parlerai ||||||ich werde nicht sprechen Cette fois, je ne vais parler d'aucun livre. This time I will not talk about any book.

Şimdiye kadar okuduklarım ve yaşadıklarımdan öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım. until now|as far as|what I have read|and|from what I have lived|what I have learned|with you|I will share ||ce que j'ai lu||de mes expériences||| ||was ich gelesen habe||von dem, was sie erlebt haben||| Je vais partager avec vous ce que j'ai appris de ce que j'ai lu et vécu jusqu'à présent. I will share what I have learned from what I have read and experienced so far.

Başarılı bir insanla başarısız bir insan arasındaki asıl fark nedir biliyor musunuz ? successful|a|with a person|unsuccessful||person|between|main|difference|what is|I know|do you Do you know what the main difference is between a successful person and an unsuccessful person? Başarısız insanlar korkarlar. unsuccessful|people|they fear ||ont peur ||haben Angst Erfolglose Menschen haben Angst. Failure people are afraid.

Yenilgiden, eleştiriden, başkaları tarafından kabullenilmemekten, elindekileri yitirmekten vs… from failure|from criticism|others|by|from not being accepted|what they have|from losing|etc la défaite|la critique|||ne pas être accepté|ce que vous avez|| von der Niederlage|von der Kritik|||nicht akzeptiert werden|das, was er hat|verlieren| Niederlagen, Kritik, von anderen nicht akzeptiert zu werden, zu verlieren, was man hat, usw... Afraid of defeat, criticism, not being accepted by others, losing what they have, etc...

Hep korkarlar. always|they fear They are always afraid.

Üstelik bu korkularını kabullenemeyecek, onlarla yüzleşemeyecek kadar korkaktırlar. moreover|these|fears|they will not be able to accept|with them|they will not be able to confront|as|they are cowardly |||не смогут принять|||| ||ses peurs|n'acceptera pas||affronter||ils sont lâches ||ihre Ängste|akzeptieren||konfrontieren||sie sind feige Moreover, they are too cowardly to accept these fears and confront them.

Güçsüzdürler. they are weak ils sont faibles sie sind schwach They are powerless.

Onlar hayatta bir oyunu kazanmak için değil, kaybetmemek için oynarlar. they|in life|a|game|to win|for|not|to not lose|for|they play |||||||nicht verlieren|| They play not to win a game in life, but to avoid losing.

O yüzden kendileri gibi korkak ve her şeyden şikayet eden insanlarla arkadaşlık ederler. ||themselves|like|cowardly|and|every|from everything|complaint|who complain|with people|friendship|they have |||||||||||amitié| |||||||||||Freundschaft| That's why they associate with people who are cowardly like themselves and complain about everything.

Çevrelerinde hep karamsar ve engeller dünyasında yaşayan insanlar olur. in their environment|always|pessimistic|and|obstacles|in the world|who live|people|they are autour d'eux|||||monde||| ||pessimistisch||||||gibt es They always have pessimistic people around them who live in a world of obstacles.

Her buluştuklarında, surekli durumlarının ne kadar kötü olduğunu, hastalıklarını, every|when they meet|constantly|their situations|how|much|bad|it is|their illnesses |quand ils se rencontr||leurs situations|||||leurs maladies |wenn sie sich treffen|ständig|ihrem Zustand|||||ihre Krankheiten Whenever they meet, they constantly talk about how bad their situation is, their illnesses,

başarıli olabilmeleri için hayat şartlarının ne kadar kotu olduğunu anlatırlar, successful|their ability to be|in order to|life|conditions|how|much|bad|it is|they tell |могут быть|||||||| réussite|pouvoir être|||conditions||||| erfolgreich|sie sein können|||Bedingungen|||schlecht||erzählen and how poor the living conditions are for them to be successful,

diger zamanlarda ise hayatta başarılı olan kişilerde bir kusur arayip bulmaya çalışırlar. other|times|however|in life|successful|those who are|in people|a|flaw|searching for|to find|they try ||||||les personnes||défaut|chercher|| ||||||||Fehler|suchen|| while at other times they try to find flaws in successful people.

Her gün saatlerce bu konularda muhabbet eder, sonra eve gidip uyur, every|day|for hours|this|on topics|conversation|they do|then|home|going|they sleep They chat for hours about these topics every day, then go home and sleep,

sabah kalkar ve yine de aynı durumda olduklarından şikayet eder dururlar. in the morning|he/she/it gets up|and|again|also|same|situation|that they are|complaint|he/she/it makes|they keep on |se lèvent||||||||| They wake up in the morning and complain that they are still in the same situation.

Onlar şikayet ettikleri sirada, they|complaint|that they complain|while |plaint|qu'ils se plaign|en train de |||Reihe Pendant qu'ils se plaignent, While they are complaining,

birilerinin de bir yandan bir şeyler yaparak başarıya ulaştıklarınınsa farkına bile varmazlar. some people|also|a|side|a|things|by doing|to success|that they have reached|awareness|even|they do not realize ||||||||что они достигли|||не замечают ||||||en faisant||ils ont atteint|||ne se rendent ||||||||erreichen|||merken Sie merken nicht einmal, dass jemand anderes etwas nebenbei macht und Erfolg hat. ils ne réalisent même pas que d'autres parviennent à réussir en agissant. they don't even realize that some people are achieving success by doing something on the side.

Genelde bu tip insanlar, piyango ve benzeri şans oyunlarına inanırlar generally|these|type|people|lottery|and|similar|luck|games|they believe ||||loterie||||jeux de hasard| ||Typ||Lotterie||||spielen|glauben En général, ce type de personnes croit aux loteries et aux jeux de hasard similaires. Generally, these types of people believe in lotteries and similar games of chance.

ve bir gün onların da şanslarının yaver gideceğini düşünüp, and|a|day|their|also|their lucks|favorable|it will go|thinking |||||шансах||| |||||de chance|favoriser|| |||||ihre Chancen|gut gehen|| und dass sie eines Tages Glück haben werden, et pensent qu'un jour leur chance leur sourira également, and one day they think that their luck will also turn in their favor,

büyük ikramiyeyi kazanacaklarını ve zengin olacaklarını umarlar. big|jackpot|they will win|and|rich|they will be|they hope |призовой фонд|выиграют||||надеются |le gros lot|qu'ils gagneront||||ils espèrent |die Prämie|gewinnen||||hoffen Sie hoffen, dass sie den Jackpot knacken und reich werden. hoping that they will win the big jackpot and become rich.

Onlar için her şey kader kısmettir. they|for|every|thing|fate|is destiny |||||судьба ||||destin|destinée ||||Schicksal|ist Schicksal For them, everything is fate and fortune.

Bu tarz insanlar, ‘ Hareket bizden bereket Allah'tan' deyimini this|style|people|action|from us|abundance|from God|saying |||||abondance|| |Art||||Segen||Sprichwort Für diese Art von Menschen ist der Satz 'Maßnahmen von uns und Segen von Gott' Ces types de personnes interprètent l'expression 'Le mouvement vient de nous, la bénédiction vient d'Allah' These types of people say, 'The effort is ours, the blessing is from God.'

sadece kulağa hoş gelen bir deyim olarak algılarlar only|to the ear|pleasant|coming|a|saying|as|they perceive |||||||воспринимают ||||||comme|ils perçoivent |||||||nehmen simplement comme une expression agréable à l'oreille. They perceive it only as a phrase that sounds nice.

Onlar başarılı olmayı sadece isterler. they|successful|to be|only|they want ||être réussis|| Elles veulent seulement réussir. They only wish to be successful.

Fakat hedeflerine ulaşmak için hiçbir caba sarfetmezler. but|to their goals|to reach|for|no|effort|they do not make |leurs objectifs||||effort|ils ne font |ihre Ziele||||Anstrengung|sparen However, they do not make any effort to reach their goals.

Sadece kısmetse Allah bir gün istediklerimi verecek diye oturup boş-boş beklerler. only|if it is meant to be|God|one|day|what I want|will give|so that|sitting|||they wait |если суждено||||то что я хочу|||||| |si c'est écrit||||ce que je veux|||||| |wenn es Schicksal ist||||meine Wünsche|||||| They just sit and wait idly, thinking that if it's meant to be, God will give them what they want one day.

Belki de çocukluk hayallerini bile unutmuşlardır artık. maybe|also|childhood|their dreams|even|they have forgotten|now |||||они забыли| |||||ils ont oublié| |||||haben vergessen| Maybe they have even forgotten their childhood dreams.

Bu insanlar, bu tarz videolara zaman kaybı olarak bakarlar. these|people|this|style|videos|time|waste|as|they look These people see such videos as a waste of time.

O kadar buyuk korkulara sahiptirler ki, para kazanmaya that|so|big|fears|they have|that|money|to earning |||peurs|ont||| |||Ängste|haben|||verdienen They have such great fears that they react to making money

ve kazananlara sanki büyük bir suc işliyorlarmış gibi tepki verirler. and|to winners|as if|big|a|crime|they are committing|like|reaction|they give |||||suç|совершают преступление||| |les gagnants||||crime|ils commettent||| |den Gewinnern||||Verbrechen|verübt||| as if those who succeed are committing a great crime.

Onlar için ya 1 vardır ya da 0. they|for|either|there is|or|also For them, there is either 1 or 0.

Onlar için 1 ve 0 arasındaki sonsuz adet sayı bir anlam ifade etmez. they|for|and|between|infinite|number|numbers|a|meaning|express|does not |||entre||nombre|nombres|||| |||||||||hat eine Bedeutung| The infinite numbers between 1 and 0 do not mean anything to them.

Bakış açıları işte bu kadar dardir. perspective|their|just|this|so|is narrow |perspectives||||étroites |Perspektiven||||engstir Das zeigt, wie eng ihr Blickwinkel ist. Les perspectives sont si étroites. Their perspective is that narrow.

Her şeyde olumlu bir taraf gormeye calismak yerine, hep kötü bir şeyler bulmaya çalışırlar. every|in everything|positive|a|side|to see|to try|instead of|always|bad|a|things|to find|they try ||||||essayer||||||| |||||sehen|versuchen||||||finden| Au lieu d'essayer de voir le bon côté des choses, ils cherchent toujours à trouver quelque chose de mauvais. Instead of trying to see a positive side in everything, they always try to find something negative.

Hiç kimsenin fikirlerine de ihtiyaçları yoktur. Çünkü onlar zaten her şeyi doğuştan bilirler... not|anyone's|opinions|also|needs|they don't have|because|they|already|every|thing|instinctively|they know ||opinions|||||||||inné| ||Ideen|||||||||| Sie brauchen die Meinung anderer nicht, denn sie wissen schon von Geburt an alles. Ils n'ont besoin des idées de personne. Parce qu'ils savent déjà tout par nature... They do not need anyone's opinions. Because they already know everything by birth...

Bu tarz kisiler, sanki zenginler onlara borçlularmışçasına - ‘Parası varsa tabiki de yapmalı' - diye düşünürler. this|style|people|as if|the rich|to them|as if they owe them|money|if they have|of course|also|they should do|that|they think ||||||comme s'ils||||||| ||||||als wären die Reichen ihnen etwas schuldig||||||| These types of people think as if the rich owe them - 'If they have money, of course they should do it'.

Başarılı insanlarin geceleri uyumayarak, günlük bütün eğlencelerinden vazgeçerek, successful|people's|at nights|by not sleeping|daily|all|from entertainments|by giving up |||не спят|||развлечений| |||sans dormir|||de loisirs|en renonçant |||nicht schlafen|||von ihren ganzen Vergnügungen|verzichten They believe that successful people should share the money and success they earned by not sleeping at night, giving up all daily entertainments,

her türlü zahmete katlanarak kazandıkları parayı ve başarıyı sanki onlarla paylaşmak zorundadır diye düşünürler. every|kind of|hardship|by enduring|that they earned|money|and|success|as if|with them|to share|they must|that|they think ||effort||||||||||| ||Zahm|indem sie ertragen|||||||||| and enduring all kinds of hardships.

Acaba bu para nasıl ve ne kosullarda kazanıldı, Ben de mi böyle yapıp para kazansam diye hiç düşünmezler. wonder|this|money|how|and|what|conditions|earned|I|also|question particle|like this|doing|money|if I earn|particle indicating purpose|never|they don't think ||||||conditions|gagnée|||||||je gagnerais||| ||||||Bedingungen|verdient|||||||verdienen|||denken I wonder how and under what conditions this money was earned; they never think, 'Should I do the same and earn money?'

Tam tersine ‘Ben hicbir şey yapmayayım, onlar beni her turlu beslesin' diye düşünürler. completely|on the contrary|I|no|thing|I shouldn't do|they|me|every|kind|they should feed|| |||||je ne fais||||toutes sortes|me nourrissent|| |||||tun||||Art|besen|| On the contrary, they think, 'I shouldn't do anything, they should support me in every way.' Onlar kendileri çalışıp başarılı olmak yerine, başarılı bir akrabası, they|themselves|working|successful|to be|instead of|successful|a|relative ||||||||un parent ||||||||Verwandter Instead of working hard and being successful themselves, they boast about having a successful relative,

tanıdığı veya arkadaşı olmasıyla övünüp, etraflarına hava atarlar. acquaintance|or|friend|by having|boasting|to those around them|air|they show off qu'il connaît||||en se vantant|leur entourage||se vanter erkannten||||sie prahlen|ihnen||zeigen Sie prahlen damit, dass sie Bekannte oder Freunde haben, und geben vor anderen damit an. acquaintance, or friend, and show off to those around them.

‘Falanca kişi benim arkadaşım. Ne gerekiyorsa söyle hallettiririm ben ona”. that|person|my|friend|whatever|is necessary|say|I will get it done|I|to him |||||||я улажу|| |||||||je m'en occupe|| |||||||erledigen|| Cette personne là est mon ami. Dis-moi ce qu'il faut, je m'en occuperai. ‘That person is my friend. Whatever is needed, just tell me and I will take care of it for them.'

Ya da. or|also Ou alors. Or.

“Falanca kişi var yaa. Benim has be has köylüm. Hatta Kapı komşumuzdu, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. that|person|exists|oh|my|true|is|true|villager|even|door|he was our neighbor|what we ate|what we drank|separate|it wouldn't go apart ||||||||сосед|||наша соседка|||| |||||vraiment|||mon villageois|||notre voisine|||séparé| ||||||||Dorfbewohner|||war unser Nachbar|||| Cette personne là, tu sais. C'est mon ami de longue date de mon village. En fait, c'était notre voisin de porte, nous ne nous séparions jamais, nous mangions et buvions ensemble. ‘You know that person. They are my very own villager. In fact, they were our next-door neighbor, we shared everything we ate and drank.

gibi şeyler söylemekle, kendileri ile değil de, başarılı birini tanımakla gururlanırlar. like|things|by saying|themselves|with|not|also|successful|a person|by knowing|they feel proud ||en parlant|||||||connaître|ils se vantent |||||||||kennen|sind stolz Sie sind nicht stolz auf sich selbst, sondern auf die Anerkennung eines erfolgreichen Menschen. They take pride in saying things like this, not about themselves, but about knowing a successful person.

Başarılı birini tanıdıklarında kendilerinin de önemli biri olduğunu düşünür successful|someone|when they meet|themselves|also|important|someone|that they are|they think ||когда они знакомятся|||||| ||quand ils rencontrent|||||| ||kennen|||||| When they meet a successful person, they think that they are also an important person.

ve bunu başkalarına söylemekle sanki kendilerini hayatta kanıtladıklarını sanırlar. and|this|to others|by saying|as if|themselves|in life|that they have proven|they think |||||||ils se sont prouv| |||||||beweisen|glauben und sie glauben, dass sie sich im Leben beweisen, wenn sie anderen davon erzählen. And by telling this to others, they believe that they have somehow proven themselves in life. Başarılı insanlar nasıl iolur biliyor musunuz? successful|people|how|they become|they know|do you |||devenir|| |||olur|| Do you know how successful people become?

Onlar hayatta her şeyin nasıl zahmetle kazanıldığının farkındadırlar. they|in life|everything|that|how|with effort|that it is earned|they are aware |||||||осознают это |||||avec effort|comment on gagne|sont conscients |||||Mühe|gewonnen|sind sich bewusst They are aware of how everything in life is earned with effort.

Başkaları şikayet ederken onlar bir şeyler yapiyor, calisiyor oluyorlar. others|complain|while|they|a|things|doing|working|they become |se plaignent|||||ils travaillent|ils travaillent| ||||||machen|arbeiten| While others complain, they are doing something, they are working.

Onların da herkes gibi korkuları vardır . Ama onlar korkularının üzerine gitmeyi bilirler. their|also|everyone|like|fears|they have|but|they|their fears|on top of|to pursue|they know ||||peurs||||||| ||||Ängste||||ihrer Ängste||| They have fears just like everyone else. But they know how to confront their fears.

O korkuyu yeninceye kadar korktukları şeyleri yapmaya devam ederler. that|fear|until they overcome|as long as|that they fear|things|to do|continue|they do |la peur|jusqu'à ce qu||ce qu'ils craignent|||| |Angst|bis sie besiegen||sie fürchten|||| They continue to do the things they fear until they overcome that fear.

Kendilerine hiçbir sınır çizmezler. to themselves|no|limit|they do not draw ||limite|ne pas tracer |||ziehen Sie ziehen keine Grenzen für sich selbst. They do not set any limits for themselves.

İnsanın yapabileceklerinin hayal edebildiği kadar olduğunun farkındadırlar. a person's|capabilities|dream|can imagine|as much as|that it is|they are aware |способностями человека||||| |ce qu'il peut||peut rêver||| |was sie tun können||||| They are aware that a person's capabilities are as vast as their imagination.

Onlar hiçbir oyunu kaybetmemek için oynamazlar. they|no|game|not to lose|in order to|they do not play |||||ne jouent pas |||||spielen They do not play to avoid losing any game.

Kazanmak için oynarlar. to win|in order to|they play They play to win.

Kazanırkan başarı, kaybederken tecrübe kazandıklarına inanırlar. while winning|success|while losing|experience|that they gain|they believe побеждая||||которые вы приобрели| en gagnant||en perdant||ce qu'ils ont gagné| Kazanırkan||beim Verlieren||an das, was sie gewonnen haben| They believe that while winning brings success, losing brings experience.

O yüzden bu tarz insanlar aslında hiçbir zaman kaybetmezler. that|therefore|these|type|people|actually|never|time|they lose ||||||||не проигрывают ||||||||ne perdent jamais ||||||||verlieren That's why these kinds of people never really lose.

Projeleri başarısızlığa uğrasa da, iflas etseler de, their projects|to failure|they encounter|even if|bankruptcy|they go bankrupt|even if les projets||rencontrent|||| Projekte||geraten||Insolvenz|| Even if their projects fail, even if they go bankrupt,

aslında her zaman ne kadar büyük bir hayat tecrübesi kazandıklarının bilincindedirler. actually|every|time|how|much|big|a|life|experience|they have gained|they are aware |||||||||ils ont gagné|ils en sont conscients |||||||||sie|sind sich bewusst they are always aware of how much valuable life experience they have gained.

Bir sonraki yenilgiyi önleyecek güçte bir hayat tecrübesi.. a|next|defeat|that will prevent|in the power|a|life|experience ||la défaite|preventing|||| |||verhindern|in der Lage||| A life experience powerful enough to prevent the next defeat..

Bu tarz insanlar, sorunların insanı güçlendirdiğini cok iyi bilirler. this|style|people|problems|person|that it strengthens|very|well|they know |||||укрепляют человека||| |||des problèmes||renforcent||| |||der Probleme||stärkt||| These kinds of people know very well that problems strengthen a person.

Onlar için hiçbir sorun onların kendilerinden daha büyük değildir. they|for|no|problem|their|themselves|more|big|is not For them, no problem is bigger than themselves.

Onlar kendi sorunlarından daha büyükturler, onların üstesinden gelecek kadar da güçlüdurler. they|own|problems|more|they are bigger|their|overcoming|will overcome|as much as|also| ||leurs problèmes||plus grands||||||ils sont forts ||||größer||||||sind stark They are bigger than their own problems, and they are strong enough to overcome them.

Onlar başarılı olmanın sadece hayalini kurmazlar, bunun için uğraşırlar, gecelerini gündüzlerine katarlar. they|successful|being|only|dream|they do not just dream|for this|for|they strive|their nights|their days|they combine |||||ne rêvent pas||||leurs nuits|leurs journées|ils ajoutent |||||bauen||||nächte|zu ihren Tagen|fügen sie hinzu They do not just dream of being successful, they work for it, they mix their nights with their days.

Birilerinin tanıdığı veya arkadaşı olduklarıyla övünmezler. someone’s|acquaintance|or|friend|with being|they do not boast ||||ils sont|they do not boast ||||sie sind|sie prahlen Sie rühmen sich nicht damit, dass sie ein Bekannter oder Freund von jemandem sind. They do not boast about their acquaintances or friends.

Onlar kendileri birilerinin övünülecek tanıdığı veya arkadaşıdırlar zaten. they|themselves|someone’s|to be boasted about|acquaintance|or|they are a friend| |||à être fier|||amis| ||||||Freunde| They themselves are already someone worth boasting about.

Onlar karamsar insanlardan uzak dururlar. they|pessimistic|people|far|they stay Sie halten sich von pessimistischen Menschen fern. They stay away from pessimistic people.

Etraflarini kendileri gibi çalışkan, iyimser ve pozitif insanlarla kuşatırlar, sonuç odaklıdırlar. |themselves|like|hardworking|optimistic|and|positive|people|they surround|result|they are result-oriented себя окружают||||||||окружают себя||ориентированы на результат leur entourage||||optimiste||||entourent||axée sur les résultats Ihre Umgebung||||optimistisch||||umgeben||ist ergebnisorientiert They surround themselves with hardworking, optimistic, and positive people like themselves; they are results-oriented. Kendi değerlerini çok iyi bilirler. Bundan para kazanmaktan da çekinmezler. their own|values|very|well|they know|from this|money|earning|also|they do not hesitate |ses valeurs||||||gagner de l'argent||n'hésitent pas |Werte||||||zu verdienen|| They know their own values very well. They do not hesitate to make money from it.

Onlar için böyle videolar izlemek asla zaman kaybı değildir. they|for|such|videos|watching|never|time|waste|it is not For them, watching such videos is never a waste of time.

Ne kadar çok şey bilseler de, bazı şeylerin onlara hatırlatılmasının kendi yararlarına olduğunun farkındadırlar. how|much|many|things|they may know|even|some|things|to them|being reminded|their|benefit|that it is|they are aware |||||||||||их пользе|| ||||ils savent|||||leur rappel||leur bien|| ||||sie wüssten|||||erinnert werden||nützlich|| No matter how much they know, they are aware that it is in their interest to have some things reminded to them.

Onlar için bu fikirleri söyleyen kişinin yaşlı veya genç olması hiç fark etmez. they|for|this|ideas|saying|person's|old|or|young|being|not at all|| |||||Person||||||| It does not matter to them whether the person expressing these ideas is old or young.

Her zaman başkalarının tavsiyelerini dinlerler, every|time|others'|advice|they listen |||les conseils| |||Ratschläge| They always listen to the advice of others,

fakat en doğru kararları kendilerinin vereceğini de bilirler. but|the most|correct|decisions|their own|they will give|also|they know |||||vont prendre|| |||||geben|| but they also know that they will make the best decisions themselves.

Bu tarz kisiler, hiç kimsenin onlara borçlu olmadığını iyi bilirler. this|style|people|never|anyone's|to them|indebted|not being|well|they know ||||||detteur||| ||||||schuldig||| These types of people know very well that no one owes them anything. Birisinin birisine borcu varsa o da kendileridir. Onlar kendilerine karşı borçludurlar. someone's|to someone|debt|if there is|that|also|it is their own|they|to themselves|towards|they are indebted ||||||||||должны им |quelqu'un|dette||||eux-mêmes||||débiteurs envers ||Schuld||||sie sind||||sind sie schuldig If someone owes someone, it is them. They are indebted to themselves.

Bu kisiler videolarda söylenilenleri ilk kez duyuyorlarsa, these|people|in the videos|what is said|first|time|if they are hearing |||сказанном||| |||ce qui est dit|||ils entendent ||in den Videos|das Gesagte|||hören If these people are hearing what is said in the videos for the first time,

bu söylenilenlerin etkisi onlar için sadece 2-3 gün sürmez this|what is said|effect|they|for|only|days|does not last |сказанном|||||| |ce qui est dit||||||dure pas |||||||dauern the impact of what is said does not last just 2-3 days for them.

Öğrendiklerini hemen hayatlarında uygulamaya başlarlar. what they have learned|immediately|in their lives|to apply|they start ce qu'ils ont appris|||| They immediately start to apply what they have learned in their lives.

Bu tarz şeylere, insanın kendi kendini kandırması olarak bakmazlar. this|style|things|a person's|own|self|deceiving|as|they do not see ||||||se tromper||ils ne regardent ||||||täuschen||sehen They do not see these kinds of things as self-deception.

Tam tersi, onlar iyi bilirler ki, completely|opposite|they|well|they know|that On the contrary, they know very well that,

insanın kendi kendini kandırması gibi algılanacak tek şey varsa, a person's|own|self|deceiving|like|to be perceived|only|thing|if there is |||||будет воспринято||| |||||perçu||| |||||wahrgenommen||| wenn es nur eine Sache gibt, die als Selbstbetrug wahrgenommen werden kann, if there is anything that can be perceived as self-deception,

o da kendilerini çaresiz ve beceriksiz olduklarına ikna etmeleridir... that|also|themselves|helpless|and|incompetent|that they are|convincing|their act of ||||||qu'ils sont||de les convaincre |||||unfähig||| it is convincing themselves that they are helpless and incompetent...

ai_request(all=60 err=0.00%) translation(all=119 err=0.00%) cwt(all=996 err=1.81%) en:B7ebVoGS:250501 openai.2025-02-07 PAR_TRANS:gpt-4o-mini=4.46 PAR_CWT:B7ebVoGS=8.4