×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Şartların Kölesi Olmamak

Şartların Kölesi Olmamak

Genç bir insan ahlâksız bir dünyada nasıl ahlâklı bir hayat yaşayabilir? Bir kişi savaşan bir dünyada barışı savunabilir mi? İçki içen bir dünyada alkollü içeceklere direnmek mümkün müdür? Veya, sahtekâr bir dünyada dürüst olmak? Genç bir insan, düşüp kalkan dünyada bekaretini koruyabilir mi? Herkesin kötüyü seçtiği görülürken, bir insana iyi işler yapmayı seçtiren ne olacaktır? Bu dersimizde iki genç insanın gerçek öykülerini göreceğiz. Adları aynı adın farklı dillerdeki biçimleri olmasına rağmen, hayatın zorluklarına tepki veriş biçimleri tamamen farklı. Josef'ın babası oldukça zengin, ancak oğlunu istismar eden bir alkolikti. Josef'ın hayatının ilk on yılında en az dokuz kez taşındılar. Josef'ın büyüdüğü kasaba kanunsuz bir yerdi. Yalnızca küçük bir polis gücü vardı ve çete savaşlarının, organize sokak dövüşlerinin ve güreş turnuvalarının yer aldığı bir şiddet kültürü hüküm sürüyordu. Josef on yaşında eğitimine başladı. Sınıftaki en iyi öğrencilerden biriydi, tüm derslerde en yüksek notları alıyordu. Şarkı söylerken sesi çok güzeldi ve çoğunlukla düğünlerde şarkı söylemek için tutuluyordu. Ayrıca çok güzel şiirler yazmaya başlamıştı. Josef'ın babası, hep oğlunun ayakkabıcı olmasını istediğinden, çocuk okula kabul edildiğinde çok kızdı. Öfkesinden kasabanın meyhanesinin camlarını kırdı ve daha sonra ilçe emniyet müdürüne saldırdı. Josef okulda parlamaya devam etti. Suçiçeğine yakalanmasına, at arabası çarpmasına ve öz babası tarafından kaçırılarak ayakkabı fabrikasında çalışmaya zorlanmasına rağmen, Josef büyük bir kararlılıkla yoluna devam etti. Sınıfının birincisi olarak mezun oldu. 16 yaşında şiirlerinin bazı yerel gazetelerde yayınlanmasıyla ün kazandı. Josef başkalarının yararına üretken bir yaşama doğru ilerliyordu, ancak hayatını değiştiren bir şey oldu. Josef lisede Karl Marx tarafından yazılmış bir kitap okudu. Bunu okuduktan sonra ateist oldu. Ancak dönüşümünü tamamlayan şey, bir Gregoryen Ortodoks okuluna kaydolması oldu. Josef daha sonra bu okuldaki deneyimini “gözetleme, casusluk, özel hayata tecavüz ve duygulara saldırı” olarak tanımlamıştı. Josef'ın kendi sözleriyle, bu gelecekte kuracağı korku devleti tasarısını büyük ölçüde etkilemişti. Evet, son kelimeleri doğru okudunuz, korku devleti. Gördüğünüz gibi, bahsettiğimiz Josef, Josef Stalin'den başkası değil. İstismara uğradığı yıllar, tanık olduğu şiddet ve içinde yaşadığı paranoya atmosferi, karakterini değiştirdi. İçinde bulunduğu koşulların üstesinden gelemedi ve öfkesini başkaları üzerinde serbest bırakmak için şiddete başvurdu. Bombalamalar, suikastlar, kundakçılık, tren kaçırma, büyük çaplı cinayetler ve fabrikalar ile köylerin yakılması standart haline geldi. Sonunda, milyonlarca kişinin fiziksel olarak ölümünden, milyonlarcasının ise ahlâki açıdan ölümünden sorumlu bir diktatöre dönüştü. Öldürülmelerinden doğrudan sorumlu olduğu insanların sayısıyla ilgili tahminler, yirmi milyon ile 40 milyon arasında değişiyor! Josef Stalin çocukluğunda pek çok zorluk yaşamış yetenekli bir çocuktu. Bu zorluklar cinayetlerine mazeret olabilir mi? Hayır, çünkü hepimiz gibi Josef Stalin'in de bir seçme şansı vardı. “Hayatımı ne yöne doğru süreceğim? Acıyı kazanca çevirebilecek miyim, sıkıntılarım beni cilalayarak erdemle parlatacak mı, yoksa yıkıma mı uğratacak?” Şimdi dikkatimizi Kutsal Yazılar'daki en olağanüstü öykülerden birine verelim: Stalin gibi acı olaylarla yüzyüze gelen bir çocuk, ancak onun gibi diktatör olmak yerine, bir kahramana ve kurtarıcıya dönüşüyor. Onu dibe çeken koşulların üstesinden gelmeyi seçiyor. İşte Yakup'un (İsrail'in) oğlu, İshak'ın torunu ve İbrahim'in büyük torunu olan Yusuf'un öyküsü. Çekişmelerle dolu bir evde büyüyen 12 çocuktan 11.'siydi. Babası Yakup'un dört karısı vardı, ve bu çokeşlilik, ardında acıdan oluşan bir iz bıraktı. Yakup'un karılarının kıskançlığı aile ilişkilerini acılaştırmış ve kardeşler kavga ederek, sabırsız ve irade gücünden yoksun olarak büyümüşlerdi. Yakup'un hayatının kıskançlık yüküyle karardığını söylemeye gerek bile yok, ve bu onbir oğul da erkekliğe adım atarken karakterleri ciddi kusurlarla şekillendi. Ancak Yusuf'un karakteri ağabeylerinden farklıydı. O Rahel'in (Yakup'un en başta evlenmek istediği karısının) ilk oğluydu ve nadir görülen bir zihin ve kalp güzelliğine sahipti. Saf, aktif ve neşeli olan çocuk, aynı zamanda ahlâki bir içtenliğin belirtilerine de sahipti. Babasının talimatlarına kulak veriyordu, çalışkandı, dürüsttü ve Allah'a sevgiyle itaat ediyordu. İlginç bir şekilde, öyküsü bir rüya ile başlıyor ve bu rüyanın gerçekleşmesiyle sona eriyor. Aydınlık bir sabah, Yusuf gördüğü hayret verici rüyanın sevinciyle uykusundan uyandı. Heyecanla babasına koşarak rüyasını ona anlattı. Rüyalarını, rüyalar konusuna ayrılacak olan önümüzdeki derslerde ele alacağız. Ancak bu ders için, bu rüyaların, babasının özel ilgisiyle bir araya gelerek, Yusuf'un ağabeylerini kıskançlıktan çileden çıkardığını belirtmemiz önemli. Öyle kıskandılar ki, Yusuf'a komplo kurdular. Yaratılış 37. bölüm, 14-28 ayetlerinden itibaren okuyalım: 14 Babası,“Git kardeşlerine ve sürüye bak” dedi, “Her şey yolunda mı, değil mi, bana haber getir.” Böylece onu Hevron Vadisi'nden gönderdi. Yusuf Şekem'e vardı. 15 Kırda dolaşırken bir adam onu görüp, “Ne arıyorsun?” diye sordu. 16 Yusuf, “Kardeşlerimi arıyorum” diye yanıtladı, “Buralarda sürü güdüyorlar. Nerede olduklarını biliyor musun?” 17 Adam, “Buradan ayrıldılar” dedi, “ ‘Dotan'a gidelim' dediklerini duydum.” Böylece Yusuf kardeşlerinin peşinden gitti ve Dotan'da onları buldu. 18 Kardeşleri onu uzaktan gördüler. Yusuf yanlarına varmadan, onu öldürmek için düzen kurdular. 19 Birbirlerine, “İşte düş hastası geliyor” dediler, 20 “Hadi onu öldürüp kuyulardan birine atalım. Yabanıl bir hayvan yedi deriz. Bakalım o zaman düşleri ne olacak!” 21 Ruben bunu duyunca Yusuf'u kurtarmaya çalıştı: “Canına kıymayın” dedi, 22 “Kan dökmeyin. Onu şu ıssız yerdeki kuyuya atın, ama kendisine dokunmayın.” Amacı Yusuf'u kurtarıp babasına geri götürmekti. 23 Yusuf yanlarına varınca, kardeşleri sırtındaki renkli uzun giysiyi çekip çıkardılar 24 ve onu susuz, boş bir kuyuya attılar. 25 Yemek yemek için oturduklarında, Gilat yönünden bir İsmaili kervanının geldiğini gördüler. Develeri kitre, pelesenk, laden yüklüydü. Mısır'a gidiyorlardı. 26 Yahuda, kardeşlerine, “Kardeşimizi öldürür, suçumuzu gizlersek ne kazanırız?” dedi, 27 “Gelin onu İsmaililer'e satalım. Böylece canına dokunmamış oluruz. Çünkü o kardeşimizdir, aynı kanı taşıyoruz.” Kardeşleri kabul etti. 28 Midyanlı tüccarlar oradan geçerken, kardeşleri Yusuf'u kuyudan çekip çıkardılar, yirmi gümüşe İsmaililer'e sattılar. İsmaililer Yusuf'u Mısır'a götürdüler. Öz kardeşleriniz tarafından köle olarak satıldığınızı düşünebiliyor musunuz? Köle olmak, ölümden daha çok korkutan bir kaderdi. Şüphesiz, ağabeylerine birbiri ardınca korkuyla yalvarmıştır, ancak onlar sadece dudak büktüler. Bazıları acıdılar, ancak diğerlerine karşı gelme korkusuyla sessiz kaldılar. Deve kervanı, ağlayan ve elleri bağlı Yusuf'u alarak yoluna devam etti. Eve geldiklerinde kardeşler Yusuf'un giysisini koyun kanına batırarak, babalarına giysiyi buldukları yalanını söylediler. Muhtemelen bir vahşi hayvan tarafından öldürüldüğünü söylediler. Bu yalan hayatları boyunca peşlerini bırakmadı. Yusuf, kendisini esir edenlerle birlikte Mısır'a gidiyordu. Develerin ardından yürüyen çocuk, babasının çadırlarının olduğu tepelere dönüp baktı. Babasını bir daha hiçbir zaman göremeyeceği düşüncesiyle acı acı ağladı. Yusuf, kuyuyu ve öfkeli ağabeylerini gözünde canlandırabiliyordu. Yusuf için ne büyük bir değişiklik! Üzerine titrenen oğul, hor görülen, çaresiz bir köleye dönüşmüştü! Yalnız ve arkadaşsız, gitmekte olduğu yabancı ülkede kaderi ne olacaktı? Yusuf bir süre için kendini kontrolsüz acıya ve korkuya teslim etti. Sonra düşünceleri babasının Allah'ına döndü. Çocukluğunda Allah'ı sevmeyi ve O'ndan korkmayı öğrenmişti. Sık sık babasının çadırında oturarak, Yakup'un evinden kaçarken gördüğü göğe uzanan merdiven görümünün öyküsünü dinlemişti. Ona, Rabb'in Yakup'a verdiği vaatleri ve bunların nasıl gerçekleştiğini anlatmışlardı. İhtiyaç zamanında, Allah'ın meleklerinin ona yol göstermek, teselli etmek ve korumak için nasıl geldiklerini. İşte o zaman ve orada, kendini Rab'be tamamen teslim etti ve babasının Allah'ının sürgün yerinde kendisiyle birlikte olması içi dua etti. Bu, Yusuf için çok önemli bir andı. Acısını ve üzüntüsünü, hayatını daha zor ve kötü olmaya bırakmak için bir bahane olarak kullanabilirdi. Aksine, ruhu Allah'a sadık olduğunu kanıtlamak için büyük bir kararlılıkla titriyordu. Her ne koşul altında olursa olsun, Göklerin Kralı'nın bir tebaası olarak davranacaktı. Rabb'e bölünmemiş bir yürekle hizmet edecekti. İçinde bulunduğu koşullarda karşılaşacağı denemeleri cesaretle karşılayacak ve her görevi dürüstlükle yerine getirecekti! Bir gün yaşadığı bir deneyim, Yusuf'un hayatında bir dönüm noktası oldu. Karaktere yapılan iki saldırı vardır. Birincisi acı, ikincisi zevktir. İhanetin, istismarcı bir eşin veya ebeveynin, insafsız bir patronun, korkunç bir kazanın, bir felâketin veya başka bir adaletsizliğin acısı, insanların çoğunlukla kendilerine acıma duygusu hissetmelerine ne- den olabilir. Daha da kötüsü, her tür utanç verici günaha düşmemize neden olabilir. Ancak aynı acılar, insanın karakterini daha da güçlendirebilir, tabii eğer böyle olmasını seçerlerse. Yusuf ilk saldırıya karşı galip geldi ve acısının kendisini mahvetmesine izin vermedi. Şimdi Yusuf'un karakteri ikinci testle denenecekti: zevkin ateşi. Buna dayanabilecek miydi? Yaratılış 39. bölüm, 1. ayetle devam edelim: 1 İsmaililer Yusuf'u Mısır'a götürmüştü. Firavunun görevlisi, muhafız birliği komutanı Mısırlı Potifar onu İsmaililer'den satın almıştı. Yusuf kendini putperest bir dünyanın ortasında buldu. Çok lüks bir dünyaydı. Mısır'da, heykellere tapınma ve bununla başa baş giden ahlâkdışı hayat, kraliyet ailesi ve dünyada o zaman mevcut bulunan en medeni ulus tarafından çekici hale getirilmişti. Lüks, günahın reklamını nasıl da etkili bir şekilde yapıyor! Acaba Yusuf Mısır'ın lüksünü görerek, kendisine anlatılan babası Yakup'un görünmez Allah'ıyla ilgili basit öykünün gerçekten doğru olup olmadığını düşünmüş müdür? Zenginlik, her yalanı inanılır kılmanın bir yöntemidir. Bugün de aynı şekilde, zengin insanları televizyonda güzel arabalarda, güzel elbiselerle ve güzel vücutlarla, alkol içip birçok farklı eşle seks yaparken, birbirlerine yalan söylerken ve görünürde hayatlarının tadını çıkarırken görmek, genç insanların (hatta yaşlı insanların) zihninde bir yanılsamaya neden olabilir. Cennetin sanki yeryüzündeymiş gibi görünmesine, ve Allah'ın cennetinin ise sanki yokmuş gibi algılanmasına neden olabilir. Allah'ın yasasını çağdışı kalmış gibi gösterebilir. Ancak Allah, gerçek mutluluğu neyin getirdiğini bilir, eğer kişi dinleyecek olursa. Yusuf bir tarım köyünde, koyun sürüleri yetiştiren bir ailenin yanında büyümüştü. Şimdi ise kendini, çevresinde inandığı Allah'a inanan hiç kimse olmadan, büyük ve gelişen bir kentte köle olarak bulmuştu. Erkekliğe adım atmasıyla birlikte gelen denemelerden, yani ahlâksızlık ve açgözlülükten korunmasına yardım etmek için, kendi vicdanından ve Allah'tan başka kimsesi yoktu. Potifar için çalışırken, düşüncelerinin kendisini karanlığa doğru götürecek konulara takılmasına izin vermedi. Hayret verici, fakat Mısırlıların takdirini kazanma arzusu, ilkelerini gizlemesine neden olmadı. Kişisel ilkelerini seçmişti. Ve ne pahasına olursa olsun, bunları asla tehlikeye atmayacaktı. Babasının imanından utanmıyordu ve gerçek Allah'a ibadet eden biri olduğunu gizlemek için hiçbir çaba göstermiyordu. 2-4 ayetlerini okuyalım: 2 RAB Yusuf'la birlikteydi ve onu başarılı kılıyordu. Yusuf Mısırlı efendisinin evinde kalıyordu. 3 Efendisi RAB'bin Yusuf'la birlikte olduğunu, yaptığı her işte onu başarılı kıldığını gördü. 4 Yusuf'tan hoşnut kalarak onu özel hizmetine aldı. Evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu ona verdi. Potifar'ın Yusuf'a olan güveni günden güne artıyordu ve sonunda onu kişisel vekilliğine getirdi. Yusuf'un işinin başlangıçta temizlik, yemek ve bahçıvanlık olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu sıradan işleri mükemmel bir şekilde yapıyordu. Patronu onun kişisel mükemmellik için gösterdiği tutkuyu gördü ve çok geçmeden böylesine değerli bir genç adamın bu işleri yapması ona çok bayağı geldi! Potifar Yusuf'u işlerinin başına getirdikçe, kendisine daha da büyük refah geldi. Yüzbaşının evine gelen bu başarı bir tür mucize değildi. Yusuf'un çalışkanlığının, özeninin ve enerjisinin doğrudan sonucuydu. Yusuf'un bu çabaları da Allah tarafından kutsandı. Bu gencin amacı, sadakatle çalışarak ve yaşamını ahlâki bakımdan dosdoğru tutarak, etrafındaki putperestlikle bir tezat oluşturmaktı. Yusuf'un sadakati yüzbaşının kalbini kazandı ve ona bir köleden çok oğlu gibi davranmaya başladı. Bu güven sayesinde, genç adam yüksek mertebeli ve bilgili insanlarla tanışarak, bilim, diller ve ilişkiler üzerine bilgi edindi, yani müstakbel Mısır başbakanının ihtiyacı olan eğitimi aldı. Kutsal Yazılar, 5. ve 6. ayetlerde bize Yusuf'un kazandığı güvenin etkili bir tanımını veriyor: 5 Yusuf'u evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumlusu atadığı andan itibaren RAB Yusuf sayesinde Potifar'ın evini kutsadı. Evini, tarlasını, kendisine ait her şeyi bereketli kıldı. 6 Potifar sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu Yusuf'a verdi; yediği yemek dışında hiçbir şeyle ilgilenmedi. Yusuf güzel yapılı, yakışıklıydı. Bir gün Yusuf evde yalnızken, Potifar'ın karısı ile başına ateş gibi bir deneme geldi. Kutsal Yazılar, 7. ayette bunu bize kısa ancak net bir cümle ile anlatıyor: 7 Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz koyarak, “Benimle yat” dedi. Bu kadının bu daveti Allah'ın yasasına aykırıydı. Yusuf bu noktaya dek putperest ülkede hüküm süren yozlaşmayla lekelenmemişti; fakat aniden gelen, çok güçlü ve çok baştan çıkarıcı olan bu deneme nasıl yanıtlanacaktı? Yusuf direnmenin sonuçlarının ne olacağını çok iyi biliyordu. Bir yanda kadına itaat etmesi durumunda hem ondan daha başka ödüller alabilir, hem de kendi zevki tatmin olmuş olurdu; diğer yanda ise, kadını reddetmesi halinde kendisini muhtemel bir aşağılanma, hapis, hatta belki de ölüm bekliyordu. Gelecekteki yaşamı tamamen o an vereceği karara bağlıydı. İlkeleri galip gelecek miydi? Yusuf yine de Allah'a sadık kalacak mıydı? Kadın onu arzuluyordu ve etrafta kimse yoktu. Yusuf'un yanıtı ahlâki ilkelerin gücünü ortaya seriyor. Yeryüzündeki efendisinin güvenine ihanet etmeyecekti ve sonuçları ne olursa olsun göklerdeki Efendi'sine de sadık kalacaktı. Gerçek şu ki, aramızda, toplumda, Allah'ın meleklerinin izlemesine rağmen, pek çok insan başka insanların izlemesi halinde yapmayacakları şeyleri yapıyorlar! Fakat Yusuf'un ilk düşüncesi Allah'tı. “Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı'ya karşı günah işlerim?” dedi. Kutsal Kitap'ta bundan sonra odadan kaçtığı yazılı. Gerçekten de bu hepimiz için en iyi savunma yöntemi, yani ayartılma mahallinden uzaklaşma. Bir günah işlemeye mi ayartılıyorsunuz? O şeyden, erkekten veya kadından uzaklaşın. Allah'ın güvenliğine koşun. Her birimiz, nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım, Allah'ın huzurunda olduğumuzu hiçbir zaman unutmayalım. Ayartılanlar için tek emin yer Allah'ın yanıdır. Allah bizim af dilememizdense temiz kalmamızı tercih eder. Zira günah, kendimize ve başkalarına aynı şekilde davranma becerimizi kalıcı olarak değiştirir. Yusuf dürüstlüğünden dolayı sıkıntı çekti, zira onu ayartan kişi, Potifar'ın güzel karısı, tecavüzle suçlayarak ondan intikam aldı. Tabii ki suçsuzdu, fakat yine de hapse atıldı. Potifar karısının Yusuf'a yöneltmiş olduğu suçlamaya inansaydı genç İbrani idam edilirdi, ancak Yusuf'un güçlü karakter modeli ve örnek davranışları suçsuzluğunun kanıtıydı. Zindancılar Yusuf'a başlangıçta çok sert davrandılar. Davut peygamber, Mezmurlar'da Yusuf hakkında şöyle yazdı: “Zincir vurup incittiler ayaklarını, Demir halka geçirdiler boynuna, Söyledikleri gerçekleşinceye dek, RAB'bin sözü onu sınadı” (Mezmur 105: 18, 19). Yusuf haksız yere suçlandıktan sonra, hapiste, zindancıların işkenceleri altında – onun ruhunu ne acı, ne de zevk satın alamazdı – Allah'a sadık kalmaya karar verdi. Yusuf yavaş yavaş zindancıbaşının güvenini kazandı ve sonunda tüm tutukluların sorumluluğu kendisine teslim edildi. Yusuf ne acının ne de zevkin, kendisini Allah'a ve O'nun yasalarına sadık kalmak için kendi kendisine verdiği sözden saptırmasına izin vermedi. Bunun için alışkanlıklarınızı eğitmeli, gözlerinizi, kulaklarınızı ve kalbinizi alıştırmalısınız – neyin doğru olduğunu size tam olarak bildiren içinizdeki küçük sese güvenmelisiniz. Bir gün yaşlı bir adamla torunu Boğaziçi'nde yelkenlileri izliyorlarmış. Çocuk, “Dedeciğim, iki rüzgâr mı var?” demiş, “Nasıl oluyor da bazı yelkenliler rüzgârla Boğaz'dan yukarı doğru giderken, diğerleri Boğaz'dan aşağı doğru gidiyor?” Dedesi çocuğu şefkatle düzeltmiş: “Oğlum, teknenin yönünü belirleyen rüzgâr değil, yelkenin düzenidir.” Çok benzer bir şekilde, bizim kaderimizi belirleyen de iyi veya kötü koşullar değil, bizim bu koşullarda ne yapmayı seçtiğimizdir. İyi insanların başına kötü şeyler gelebilir. Allah'ın yardımıyla, adaletsizliğin ortasında bağışlayabiliriz, sahtekârlığın ortasında dürüstlüğü seçebiliriz. Siz yelkeninizi nereye doğru açacaksınız?


Şartların Kölesi Olmamak Nicht Sklave von Bedingungen sein Not Being a Slave to Circumstances

Genç bir insan ahlâksız bir dünyada nasıl ahlâklı bir hayat yaşayabilir? How can a young person live a moral life in an immoral world? Bir kişi savaşan bir dünyada barışı savunabilir mi? Can a person defend peace in a warring world? İçki içen bir dünyada alkollü içeceklere direnmek mümkün müdür? Is it possible to resist alcoholic beverages in a drinking world? Veya, sahtekâr bir dünyada dürüst olmak? Or, to be honest in a dishonest world? Genç bir insan, düşüp kalkan dünyada bekaretini koruyabilir mi? Can a young person keep his virginity in the world that falls and falls? Herkesin kötüyü seçtiği görülürken, bir insana iyi işler yapmayı seçtiren ne olacaktır? While it seems that everyone chooses evil, what will make a person choose to do good things? Bu dersimizde iki genç insanın gerçek öykülerini göreceğiz. In this lesson we will see the true stories of two young people. Adları aynı adın farklı dillerdeki biçimleri olmasına rağmen, hayatın zorluklarına tepki veriş biçimleri tamamen farklı. Although their names have different forms of the same name, the way they react to life's difficulties is completely different. Josef'ın babası oldukça zengin, ancak oğlunu istismar eden bir alkolikti. Josef's father was quite rich, but an alcoholic who abused his son. Josef'ın hayatının ilk on yılında en az dokuz kez taşındılar. They moved at least nine times in the first ten years of Josef's life. Josef'ın büyüdüğü kasaba kanunsuz bir yerdi. The town where Josef grew up was an unlawful place. Yalnızca küçük bir polis gücü vardı ve çete savaşlarının, organize sokak dövüşlerinin ve güreş turnuvalarının yer aldığı bir şiddet kültürü hüküm sürüyordu. There was only a small police force, and a culture of violence prevailed with gang wars, organized street fights and wrestling tournaments. Josef on yaşında eğitimine başladı. Josef started his education at the age of ten. Sınıftaki en iyi öğrencilerden biriydi, tüm derslerde en yüksek notları alıyordu. He was one of the best students in the class, getting the highest grades in all classes. Şarkı söylerken sesi çok güzeldi ve çoğunlukla düğünlerde şarkı söylemek için tutuluyordu. While singing, her voice was very beautiful and mostly held for singing at weddings. Ayrıca çok güzel şiirler yazmaya başlamıştı. He also started to write beautiful poems. Josef'ın babası, hep oğlunun ayakkabıcı olmasını istediğinden, çocuk okula kabul edildiğinde çok kızdı. Josef's father was very angry when he was admitted to school, as he always wanted his son to be a shoemaker. Öfkesinden kasabanın meyhanesinin camlarını kırdı ve daha sonra ilçe emniyet müdürüne saldırdı. From his anger, he broke the windows of the town's tavern and later attacked the district police chief. Josef okulda parlamaya devam etti. Josef continued to shine at school. Suçiçeğine yakalanmasına, at arabası çarpmasına ve öz babası tarafından kaçırılarak ayakkabı fabrikasında çalışmaya zorlanmasına rağmen, Josef büyük bir kararlılıkla yoluna devam etti. Despite being caught chickenpox, hitting a cart, and being abducted by his own father, he was forced to work in the shoe factory, but Josef continued his way with great determination. Sınıfının birincisi olarak mezun oldu. He graduated as the first in his class. 16 yaşında şiirlerinin bazı yerel gazetelerde yayınlanmasıyla ün kazandı. He became famous at the age of 16 when his poems were published in some local newspapers. Josef başkalarının yararına üretken bir yaşama doğru ilerliyordu, ancak hayatını değiştiren bir şey oldu. Josef was moving towards a productive life for the benefit of others, but something changed his life. Josef lisede Karl Marx tarafından yazılmış bir kitap okudu. Josef read a book written by Karl Marx in high school. Bunu okuduktan sonra ateist oldu. After reading this, he became an atheist. Ancak dönüşümünü tamamlayan şey, bir Gregoryen Ortodoks okuluna kaydolması oldu. But what completed his transformation was that he enrolled in a Gregorian Orthodox school. Josef daha sonra bu okuldaki deneyimini “gözetleme, casusluk, özel hayata tecavüz ve duygulara saldırı” olarak tanımlamıştı. Josef later described his experience at this school as "surveillance, espionage, rape on private life and attack on emotions". Josef'ın kendi sözleriyle, bu gelecekte kuracağı korku devleti tasarısını büyük ölçüde etkilemişti. In Josef's own words, this fear greatly impacted the future state bill. Evet, son kelimeleri doğru okudunuz, korku devleti. Yes, you read the last words correctly, fear state. Gördüğünüz gibi, bahsettiğimiz Josef, Josef Stalin'den başkası değil. As you can see, Josef we are talking about is none other than Josef Stalin. İstismara uğradığı yıllar, tanık olduğu şiddet ve içinde yaşadığı paranoya atmosferi, karakterini değiştirdi. The years he was abused, the violence he witnessed and the atmosphere of the paranoia he lived in changed his character. İçinde bulunduğu koşulların üstesinden gelemedi ve öfkesini başkaları üzerinde serbest bırakmak için şiddete başvurdu. She could not overcome the circumstances she was in, and resorted to violence to free her anger on others. Bombalamalar, suikastlar, kundakçılık, tren kaçırma, büyük çaplı cinayetler ve fabrikalar ile köylerin yakılması standart haline geldi. Bombings, assassinations, arson, train abduction, large-scale murders and burning of factories and villages have become standard. Sonunda, milyonlarca kişinin fiziksel olarak ölümünden, milyonlarcasının ise ahlâki açıdan ölümünden sorumlu bir diktatöre dönüştü. Eventually, he became a dictator responsible for the physical death of millions and the moral death of millions. Öldürülmelerinden doğrudan sorumlu olduğu insanların sayısıyla ilgili tahminler, yirmi milyon ile 40 milyon arasında değişiyor! Estimates of the number of people directly responsible for their killing range from twenty million to 40 million! Josef Stalin çocukluğunda pek çok zorluk yaşamış yetenekli bir çocuktu. Josef Stalin was a gifted child who had many difficulties in his childhood. Bu zorluklar cinayetlerine mazeret olabilir mi? Can these difficulties be an excuse for their murders? Hayır, çünkü hepimiz gibi Josef Stalin'in de bir seçme şansı vardı. No, because, like all of us, Josef Stalin had a choice. “Hayatımı ne yöne doğru süreceğim? “In what direction am I going to lead my life? Acıyı kazanca çevirebilecek miyim, sıkıntılarım beni cilalayarak erdemle parlatacak mı, yoksa yıkıma mı uğratacak?” Şimdi dikkatimizi Kutsal Yazılar'daki en olağanüstü öykülerden birine verelim: Stalin gibi acı olaylarla yüzyüze gelen bir çocuk, ancak onun gibi diktatör olmak yerine, bir kahramana ve kurtarıcıya dönüşüyor. Can I turn the pain into earnings, will my troubles polish me by virtue, or will it be ruined? turns. Onu dibe çeken koşulların üstesinden gelmeyi seçiyor. He chooses to overcome the conditions that pull him down. İşte Yakup'un (İsrail'in) oğlu, İshak'ın torunu ve İbrahim'in büyük torunu olan Yusuf'un öyküsü. Here is the story of Yusuf, the son of Jacob (Israel), the grandson of Isaac, and the grandson of Abraham. Çekişmelerle dolu bir evde büyüyen 12 çocuktan 11.'siydi. He was the 11th of 12 children who grew up in a house full of conflicts. Babası Yakup'un dört karısı vardı, ve bu çokeşlilik, ardında acıdan oluşan bir iz bıraktı. His father, Jacob, had four wives, and this polygamy left a trace of pain behind him. Yakup'un karılarının kıskançlığı aile ilişkilerini acılaştırmış ve kardeşler kavga ederek, sabırsız ve irade gücünden yoksun olarak büyümüşlerdi. The jealousy of Jacob's wives aggravated family relationships, and the brothers grew up fighting, impatient and devoid of willpower. Yakup'un hayatının kıskançlık yüküyle karardığını söylemeye gerek bile yok, ve bu onbir oğul da erkekliğe adım atarken karakterleri ciddi kusurlarla şekillendi. Needless to say, Jacob's life was darkened by the burden of jealousy, and as these eleven sons stepped into masculinity, their characters were shaped by serious flaws. Ancak Yusuf'un karakteri ağabeylerinden farklıydı. However, Yusuf's character was different from his older brothers. O Rahel'in (Yakup'un en başta evlenmek istediği karısının) ilk oğluydu ve nadir görülen bir zihin ve kalp güzelliğine sahipti. He was the first son of Rahel (the wife Jacob wanted to marry at first) and had a rare mind and heart beauty. Saf, aktif ve neşeli olan çocuk, aynı zamanda ahlâki bir içtenliğin belirtilerine de sahipti. Being pure, active and cheerful, the child also had signs of moral sincerity. Babasının talimatlarına kulak veriyordu, çalışkandı, dürüsttü ve Allah'a sevgiyle itaat ediyordu. He listened to his father's instructions, was hardworking, honest, and lovingly obeyed God. İlginç bir şekilde, öyküsü bir rüya ile başlıyor ve bu rüyanın gerçekleşmesiyle sona eriyor. Interestingly, his story begins with a dream and ends with the realization of this dream. Aydınlık bir sabah, Yusuf gördüğü hayret verici rüyanın sevinciyle uykusundan uyandı. One bright morning, Yusuf woke up from his sleep with the joy of his astonishing dream. Heyecanla babasına koşarak rüyasını ona anlattı. He excitedly ran to his father and told his dream to him. Rüyalarını, rüyalar konusuna ayrılacak olan önümüzdeki derslerde ele alacağız. We will consider your dreams in the next lessons that will be devoted to dreams. Ancak bu ders için, bu rüyaların, babasının özel ilgisiyle bir araya gelerek, Yusuf'un ağabeylerini kıskançlıktan çileden çıkardığını belirtmemiz önemli. But for this lesson, it is important to note that these dreams come together with the special attention of his father, making Yusuf's older brothers frustrated with envy. Öyle kıskandılar ki, Yusuf'a komplo kurdular. They were so jealous that they plotted Yusuf. Yaratılış 37. bölüm, 14-28 ayetlerinden itibaren okuyalım: 14 Babası,“Git kardeşlerine ve sürüye bak” dedi, “Her şey yolunda mı, değil mi, bana haber getir.” Böylece onu Hevron Vadisi'nden gönderdi. Chapter 37 of Creation, let's read from verses 14-28: 14 His father said, "Go look at your brothers and the herd." Yusuf Şekem'e vardı. Yusuf arrived at Sekem. 15 Kırda dolaşırken bir adam onu görüp, “Ne arıyorsun?” diye sordu. 15 As he wandered across the country, a man saw him and asked, "What are you looking for?" 16 Yusuf, “Kardeşlerimi arıyorum” diye yanıtladı, “Buralarda sürü güdüyorlar. 16 Yusuf replied, "I am looking for my brothers." Nerede olduklarını biliyor musun?” 17 Adam, “Buradan ayrıldılar” dedi, “ ‘Dotan'a gidelim' dediklerini duydum.” Böylece Yusuf kardeşlerinin peşinden gitti ve Dotan'da onları buldu. Do you know where they are? ”17 The man said,“ They left here, ”I heard what they said, 'Let's go to Dotan.' 18 Kardeşleri onu uzaktan gördüler. 18 His brothers saw him from afar. Yusuf yanlarına varmadan, onu öldürmek için düzen kurdular. Before Yusuf arrived, they set up an order to kill him. 19 Birbirlerine, “İşte düş hastası geliyor” dediler, 20 “Hadi onu öldürüp kuyulardan birine atalım. 19 They said to each other, “Here comes the dream patient,” 20 “Let's kill him and throw him into one of the wells. Yabanıl bir hayvan yedi deriz. We call it a wild animal. Bakalım o zaman düşleri ne olacak!” 21 Ruben bunu duyunca Yusuf'u kurtarmaya çalıştı: “Canına kıymayın” dedi, 22 “Kan dökmeyin. Let's see what will be their dreams then! ”21 When Ruben heard this, he tried to save Yusuf:“ Don't give up, ”he said, 22“ Don't shed blood. Onu şu ıssız yerdeki kuyuya atın, ama kendisine dokunmayın.” Amacı Yusuf'u kurtarıp babasına geri götürmekti. Throw him in that deserted well, but don't touch him. ”His aim was to save Yusuf and take him back to his father. 23 Yusuf yanlarına varınca, kardeşleri sırtındaki renkli uzun giysiyi çekip çıkardılar 24 ve onu susuz, boş bir kuyuya attılar. 23 When Joseph arrived, his brothers pulled off the colored long garment on his back 24 and threw him into a waterless empty well. 25 Yemek yemek için oturduklarında, Gilat yönünden bir İsmaili kervanının geldiğini gördüler. 25 When they sat down to eat, they saw an İsmaili caravan coming from the direction of Gilat. Develeri kitre, pelesenk, laden yüklüydü. Their camels were tragaceous, rosewood, laden loaded. Mısır'a gidiyorlardı. They were going to Egypt. 26 Yahuda, kardeşlerine, “Kardeşimizi öldürür, suçumuzu gizlersek ne kazanırız?” dedi, 27 “Gelin onu İsmaililer'e satalım. 26 Judas said to his brothers, "What do we gain if we kill our brother, hide our crime?" Böylece canına dokunmamış oluruz. Thus, we will not touch your life. Çünkü o kardeşimizdir, aynı kanı taşıyoruz.” Kardeşleri kabul etti. Because he is our brother, we have the same blood. ”He accepted the brothers. 28 Midyanlı tüccarlar oradan geçerken, kardeşleri Yusuf'u kuyudan çekip çıkardılar, yirmi gümüşe İsmaililer'e sattılar. 28 As the merchants of Midian passed through, their brothers pulled Yusuf out of the well and sold it to the Ismailis in twenty silver. İsmaililer Yusuf'u Mısır'a götürdüler. Öz kardeşleriniz tarafından köle olarak satıldığınızı düşünebiliyor musunuz? Can you imagine being sold as slaves by your own brothers? Köle olmak, ölümden daha çok korkutan bir kaderdi. Being a slave was a fate that frightened more than death. Şüphesiz, ağabeylerine birbiri ardınca korkuyla yalvarmıştır, ancak onlar sadece dudak büktüler. Undoubtedly, his brothers pleaded with fear one after another, but they only sneered. Bazıları acıdılar, ancak diğerlerine karşı gelme korkusuyla sessiz kaldılar. Some of them hurt, but remained silent, for fear of opposing others. Deve kervanı, ağlayan ve elleri bağlı Yusuf'u alarak yoluna devam etti. The caravan of the camel continued on its way, taking Yusuf, weeping and tied. Eve geldiklerinde kardeşler Yusuf'un giysisini koyun kanına batırarak, babalarına giysiyi buldukları yalanını söylediler. When they came home, the brothers dipped Yusuf's garment in sheep's blood and told their father that they found the garment. Muhtemelen bir vahşi hayvan tarafından öldürüldüğünü söylediler. They said it was probably killed by a wild animal. Bu yalan hayatları boyunca peşlerini bırakmadı. This lie did not let go of their lives. Yusuf, kendisini esir edenlerle birlikte Mısır'a gidiyordu. Yusuf was going to Egypt with his captives. Develerin ardından yürüyen çocuk, babasının çadırlarının olduğu tepelere dönüp baktı. The boy walking after the camels turned to the hills with his father's tents. Babasını bir daha hiçbir zaman göremeyeceği düşüncesiyle acı acı ağladı. He cried bitterly, thinking that he would never see his father again. Yusuf, kuyuyu ve öfkeli ağabeylerini gözünde canlandırabiliyordu. Yusuf could visualize the well and his angry brothers. Yusuf için ne büyük bir değişiklik! What a change for Yusuf! Üzerine titrenen oğul, hor görülen, çaresiz bir köleye dönüşmüştü! The son, trembling upon him, became a desperate, desperate slave! Yalnız ve arkadaşsız, gitmekte olduğu yabancı ülkede kaderi ne olacaktı? Yusuf bir süre için kendini kontrolsüz acıya ve korkuya teslim etti. For a while, Yusuf surrendered himself to uncontrolled pain and fear. Sonra düşünceleri babasının Allah'ına döndü. Then his thoughts turned to his father's God. Çocukluğunda Allah'ı sevmeyi ve O'ndan korkmayı öğrenmişti. In his childhood, he learned to love God and to fear Him. Sık sık babasının çadırında oturarak, Yakup'un evinden kaçarken gördüğü göğe uzanan merdiven görümünün öyküsünü dinlemişti. He often sat in his father's tent and listened to the story of the stairway leading up to the sky he saw as he escaped from Jacob's house. Ona, Rabb'in Yakup'a verdiği vaatleri ve bunların nasıl gerçekleştiğini anlatmışlardı. They told him about the Lord's promises to Jacob and how they came about. İhtiyaç zamanında, Allah'ın meleklerinin ona yol göstermek, teselli etmek ve korumak için nasıl geldiklerini. How, in times of need, the angels of God came to guide, comfort and protect him. İşte o zaman ve orada, kendini Rab'be tamamen teslim etti ve babasının Allah'ının sürgün yerinde kendisiyle birlikte olması içi dua etti. At that time and there, he completely surrendered to the Lord and prayed that his father's God was with him in exile. Bu, Yusuf için çok önemli bir andı. This was a very important moment for Yusuf. Acısını ve üzüntüsünü, hayatını daha zor ve kötü olmaya bırakmak için bir bahane olarak kullanabilirdi. He could use his pain and sadness as an excuse to leave his life to be harder and worse. Aksine, ruhu Allah'a sadık olduğunu kanıtlamak için büyük bir kararlılıkla titriyordu. On the contrary, his spirit trembled with great determination to prove that he was faithful to God. Her ne koşul altında olursa olsun, Göklerin Kralı'nın bir tebaası olarak davranacaktı. Under any circumstances, he would act as a subject of the King of the Skies. Rabb'e bölünmemiş bir yürekle hizmet edecekti. He would serve the Lord with an undivided heart. İçinde bulunduğu koşullarda karşılaşacağı denemeleri cesaretle karşılayacak ve her görevi dürüstlükle yerine getirecekti! He would boldly try the trials he would face under his circumstances and fulfill every task honestly! Bir gün yaşadığı bir deneyim, Yusuf'un hayatında bir dönüm noktası oldu. One day's experience was a turning point in Yusuf's life. Karaktere yapılan iki saldırı vardır. There are two attacks on the character. Birincisi acı, ikincisi zevktir. The first is pain, the second is pleasure. İhanetin, istismarcı bir eşin veya ebeveynin, insafsız bir patronun, korkunç bir kazanın, bir felâketin veya başka bir adaletsizliğin acısı, insanların çoğunlukla kendilerine acıma duygusu hissetmelerine ne- den olabilir. The pain of betrayal, an abusive spouse or parent, a ruthless boss, a terrible accident, a disaster or other injustice can often cause people to feel pity for themselves. Daha da kötüsü, her tür utanç verici günaha düşmemize neden olabilir. Even worse, any kind of embarrassing temptation can lead us to fall. Ancak aynı acılar, insanın karakterini daha da güçlendirebilir, tabii eğer böyle olmasını seçerlerse. But the same pains can further strengthen one's character, if they choose to be like that. Yusuf ilk saldırıya karşı galip geldi ve acısının kendisini mahvetmesine izin vermedi. Yusuf prevailed against the first attack and did not allow his pain to ruin him. Şimdi Yusuf'un karakteri ikinci testle denenecekti: zevkin ateşi. Now Yusuf's character would be tried with the second test: the fire of pleasure. Buna dayanabilecek miydi? Could it bear this? Yaratılış 39. bölüm, 1. ayetle devam edelim: 1 İsmaililer Yusuf'u Mısır'a götürmüştü. Let's continue with verse 39, creation, verse 1: 1 The Ismailis took Yusuf to Egypt. Firavunun görevlisi, muhafız birliği komutanı Mısırlı Potifar onu İsmaililer'den satın almıştı. Pharaoh's officer, commander of the guard unit, Egyptian Potifar bought him from the Ismailis. Yusuf kendini putperest bir dünyanın ortasında buldu. Yusuf found himself in the middle of a pagan world. Çok lüks bir dünyaydı. It was a very luxurious world. Mısır'da, heykellere tapınma ve bununla başa baş giden ahlâkdışı hayat, kraliyet ailesi ve dünyada o zaman mevcut bulunan en medeni ulus tarafından çekici hale getirilmişti. In Egypt, worshiping the sculptures and the immoral life that had coped with it were made attractive by the royal family and the most civilized nation ever available in the world. Lüks, günahın reklamını nasıl da etkili bir şekilde yapıyor! How effectively luxury advertises sin! Acaba Yusuf Mısır'ın lüksünü görerek, kendisine anlatılan babası Yakup'un görünmez Allah'ıyla ilgili basit öykünün gerçekten doğru olup olmadığını düşünmüş müdür? I wonder if Yusuf saw the luxury of Egypt and thought whether the simple story about his father, Jacob's invisible God, was really true? Zenginlik, her yalanı inanılır kılmanın bir yöntemidir. Wealth is a method of making every lie believable. Bugün de aynı şekilde, zengin insanları televizyonda güzel arabalarda, güzel elbiselerle ve güzel vücutlarla, alkol içip birçok farklı eşle seks yaparken, birbirlerine yalan söylerken ve görünürde hayatlarının tadını çıkarırken görmek, genç insanların (hatta yaşlı insanların) zihninde bir yanılsamaya neden olabilir. Likewise, seeing rich people on TV in beautiful cars, beautiful dresses and beautiful bodies, drinking alcohol and having sex with many different wives, lying to each other and enjoying their lives in sight can cause an illusion in the minds of young people (even older people). Cennetin sanki yeryüzündeymiş gibi görünmesine, ve Allah'ın cennetinin ise sanki yokmuş gibi algılanmasına neden olabilir. It can cause heaven to appear as if it were on earth, and that God's paradise may be perceived as if it does not exist. Allah'ın yasasını çağdışı kalmış gibi gösterebilir. It can make God's law seem outdated. Ancak Allah, gerçek mutluluğu neyin getirdiğini bilir, eğer kişi dinleyecek olursa. But God knows what brings true happiness, if one will listen. Yusuf bir tarım köyünde, koyun sürüleri yetiştiren bir ailenin yanında büyümüştü. Yusuf grew up in a farming village with a family that raised flocks of sheep. Şimdi ise kendini, çevresinde inandığı Allah'a inanan hiç kimse olmadan, büyük ve gelişen bir kentte köle olarak bulmuştu. Now, he found himself as a slave in a large and developing city, without anyone believing in God around him. Erkekliğe adım atmasıyla birlikte gelen denemelerden, yani ahlâksızlık ve açgözlülükten korunmasına yardım etmek için, kendi vicdanından ve Allah'tan başka kimsesi yoktu. He had no one but his own conscience and God to help protect him from trials that came with his stepping into masculinity, namely immorality and greed. Potifar için çalışırken, düşüncelerinin kendisini karanlığa doğru götürecek konulara takılmasına izin vermedi. While working for Potifar, he did not allow his thoughts to get caught up in subjects that would lead him towards darkness. Hayret verici, fakat Mısırlıların takdirini kazanma arzusu, ilkelerini gizlemesine neden olmadı. Astonishing, but the desire to earn the appreciation of the Egyptians did not cause him to hide his principles. Kişisel ilkelerini seçmişti. He had chosen his personal principles. Ve ne pahasına olursa olsun, bunları asla tehlikeye atmayacaktı. And he would never risk them at all costs. Babasının imanından utanmıyordu ve gerçek Allah'a ibadet eden biri olduğunu gizlemek için hiçbir çaba göstermiyordu. He was not ashamed of his father's faith and made no effort to conceal that he was someone worshiping true God. 2-4 ayetlerini okuyalım: 2 RAB Yusuf'la birlikteydi ve onu başarılı kılıyordu. Let's read verses 2-4: 2 The LORD was with Yusuf and made him successful. Yusuf Mısırlı efendisinin evinde kalıyordu. Yusuf was staying at his Egyptian master's house. 3 Efendisi RAB'bin Yusuf'la birlikte olduğunu, yaptığı her işte onu başarılı kıldığını gördü. 3 The Lord saw that the LORD was with Yusuf and made him successful in everything he did. 4 Yusuf'tan hoşnut kalarak onu özel hizmetine aldı. 4 Pleased with Yusuf, he took him to his private service. Evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu ona verdi. He gave him responsibility for his home and everything he had. Potifar'ın Yusuf'a olan güveni günden güne artıyordu ve sonunda onu kişisel vekilliğine getirdi. Potifar's trust in Yusuf was increasing day by day and eventually brought him to his personal attorney. Yusuf'un işinin başlangıçta temizlik, yemek ve bahçıvanlık olduğunu tahmin edebilirsiniz. You can imagine that Yusuf's job was originally cleaning, cooking and gardening. Bu sıradan işleri mükemmel bir şekilde yapıyordu. He did this ordinary job perfectly. Patronu onun kişisel mükemmellik için gösterdiği tutkuyu gördü ve çok geçmeden böylesine değerli bir genç adamın bu işleri yapması ona çok bayağı geldi! His boss saw his passion for personal perfection, and it was very easy for such a precious young man to do these things soon! Potifar Yusuf'u işlerinin başına getirdikçe, kendisine daha da büyük refah geldi. As Potifar brought Yusuf to his job, he became even more prosperous. Yüzbaşının evine gelen bu başarı bir tür mucize değildi. This success that came to the Captain's house was not some kind of miracle. Yusuf'un çalışkanlığının, özeninin ve enerjisinin doğrudan sonucuydu. It was the direct result of Yusuf's diligence, care and energy. Yusuf'un bu çabaları da Allah tarafından kutsandı. These efforts of Yusuf were also blessed by Allah. Bu gencin amacı, sadakatle çalışarak ve yaşamını ahlâki bakımdan dosdoğru tutarak, etrafındaki putperestlikle bir tezat oluşturmaktı. The aim of this teenager was to contrast with the idolatry around him, working faithfully and keeping his life morally straight. Yusuf'un sadakati yüzbaşının kalbini kazandı ve ona bir köleden çok oğlu gibi davranmaya başladı. Yusuf's loyalty won the captain's heart and began treating him more like a son than a slave. Bu güven sayesinde, genç adam yüksek mertebeli ve bilgili insanlarla tanışarak, bilim, diller ve ilişkiler üzerine bilgi edindi, yani müstakbel Mısır başbakanının ihtiyacı olan eğitimi aldı. Thanks to this trust, the young man met high-level and knowledgeable people and learned about science, languages and relations, that is, received the training needed by the future Egyptian prime minister. Kutsal Yazılar, 5. ve 6. ayetlerde bize Yusuf'un kazandığı güvenin etkili bir tanımını veriyor: 5 Yusuf'u evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumlusu atadığı andan itibaren RAB Yusuf sayesinde Potifar'ın evini kutsadı. The Scriptures give us an effective description of the trust that Yusuf gained in verses 5 and 6: 5 From the moment he appointed Yusuf to be responsible for his home and everything he had, he blessed Potifar's home thanks to the LORD Yusuf. Evini, tarlasını, kendisine ait her şeyi bereketli kıldı. He made his house, field, everything belonging to him abundant. 6 Potifar sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu Yusuf'a verdi; yediği yemek dışında hiçbir şeyle ilgilenmedi. 6 Potifar gave Yusuf the responsibility for everything he had; he was not interested in anything other than eating. Yusuf güzel yapılı, yakışıklıydı. Yusuf was beautiful, handsome. Bir gün Yusuf evde yalnızken, Potifar'ın karısı ile başına ateş gibi bir deneme geldi. One day, when Yusuf was alone at home, Potifar's wife and wife had an experiment. Kutsal Yazılar, 7. ayette bunu bize kısa ancak net bir cümle ile anlatıyor: 7 Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz koyarak, “Benimle yat” dedi. The Scriptures tell us in verse 7 in a short but clear sentence. Bu kadının bu daveti Allah'ın yasasına aykırıydı. This woman's invitation was against God's law. Yusuf bu noktaya dek putperest ülkede hüküm süren yozlaşmayla lekelenmemişti; fakat aniden gelen, çok güçlü ve çok baştan çıkarıcı olan bu deneme nasıl yanıtlanacaktı? Until this point, Yusuf was not spotted by the corruption that prevailed in the pagan country; But how would this sudden, very powerful and very seductive experiment be answered? Yusuf direnmenin sonuçlarının ne olacağını çok iyi biliyordu. Yusuf knew very well what the consequences of the resistance would be. Bir yanda kadına itaat etmesi durumunda hem ondan daha başka ödüller alabilir, hem de kendi zevki tatmin olmuş olurdu; diğer yanda ise, kadını reddetmesi halinde kendisini muhtemel bir aşağılanma, hapis, hatta belki de ölüm bekliyordu. On the one hand, if he obeyed the woman, he could receive more rewards from him, and his taste would have been satisfied; on the other hand, if she refused, a possible humiliation, imprisonment, and perhaps even death awaited her. Gelecekteki yaşamı tamamen o an vereceği karara bağlıydı. His future life was entirely dependent on his decision at that moment. İlkeleri galip gelecek miydi? Would his principles prevail? Yusuf yine de Allah'a sadık kalacak mıydı? Would Yusuf still remain true to God? Kadın onu arzuluyordu ve etrafta kimse yoktu. The woman was craving her and no one was around. Yusuf'un yanıtı ahlâki ilkelerin gücünü ortaya seriyor. Yusuf's response reveals the power of moral principles. Yeryüzündeki efendisinin güvenine ihanet etmeyecekti ve sonuçları ne olursa olsun göklerdeki Efendi'sine de sadık kalacaktı. He would not betray the trust of his lord on earth, and regardless of the consequences, he would remain loyal to his master in the heavens. Gerçek şu ki, aramızda, toplumda, Allah'ın meleklerinin izlemesine rağmen, pek çok insan başka insanların izlemesi halinde yapmayacakları şeyleri yapıyorlar! The truth is that, among us, in society, despite Allah's angels watching, many people are doing things they wouldn't do if other people watch! Fakat Yusuf'un ilk düşüncesi Allah'tı. But Yusuf's first thought was God. “Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı'ya karşı günah işlerim?” dedi. "How can I do such evil, sin against God?" Kutsal Kitap'ta bundan sonra odadan kaçtığı yazılı. It is written in the Bible that he fled the room from now on. Gerçekten de bu hepimiz için en iyi savunma yöntemi, yani ayartılma mahallinden uzaklaşma. Indeed, this is the best way of defense for all of us, that is, moving away from the temptation. Bir günah işlemeye mi ayartılıyorsunuz? Are you tempted to commit a sin? O şeyden, erkekten veya kadından uzaklaşın. Get away from that thing, man or woman. Allah'ın güvenliğine koşun. Run to the security of Allah. Her birimiz, nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım, Allah'ın huzurunda olduğumuzu hiçbir zaman unutmayalım. Every one of us, wherever we are and whatever we do, never forget that we are in the presence of Allah. Ayartılanlar için tek emin yer Allah'ın yanıdır. The only sure place for those who are tempted is by Allah. Allah bizim af dilememizdense temiz kalmamızı tercih eder. Allah prefers that we remain clean rather than asking forgiveness. Zira günah, kendimize ve başkalarına aynı şekilde davranma becerimizi kalıcı olarak değiştirir. Because sin permanently changes our ability to treat ourselves and others in the same way. Yusuf dürüstlüğünden dolayı sıkıntı çekti, zira onu ayartan kişi, Potifar'ın güzel karısı, tecavüzle suçlayarak ondan intikam aldı. Yusuf was troubled by his integrity because the person who tempted him, Potifar's beautiful wife, took revenge on him by accusing him of rape. Tabii ki suçsuzdu, fakat yine de hapse atıldı. Of course he was not guilty, but he was still jailed. Potifar karısının Yusuf'a yöneltmiş olduğu suçlamaya inansaydı genç İbrani idam edilirdi, ancak Yusuf'un güçlü karakter modeli ve örnek davranışları suçsuzluğunun kanıtıydı. The young Hebrew would be executed if Potifar believed the accusation his wife had directed Yusuf, but Yusuf's strong character model and exemplary behavior were evidence of his innocence. Zindancılar Yusuf'a başlangıçta çok sert davrandılar. Dungeons were very hard at the beginning to Yusuf. Davut peygamber, Mezmurlar'da Yusuf hakkında şöyle yazdı: “Zincir vurup incittiler ayaklarını, Demir halka geçirdiler boynuna, Söyledikleri gerçekleşinceye dek, RAB'bin sözü onu sınadı” (Mezmur 105: 18, 19). The prophet David wrote about Yusuf in the Psalms: “They hit the chain and hurt their feet, they put the iron ring around their neck, until the word of what they said, the word of the LORD tested him” (Psalm 105: 18, 19). Yusuf haksız yere suçlandıktan sonra, hapiste, zindancıların işkenceleri altında – onun ruhunu ne acı, ne de zevk satın alamazdı – Allah'a sadık kalmaya karar verdi. After being accused unjustly, in prison, under the torture of the dungeons - he could not buy his soul neither pain nor pleasure - he decided to remain true to God. Yusuf yavaş yavaş zindancıbaşının güvenini kazandı ve sonunda tüm tutukluların sorumluluğu kendisine teslim edildi. Yusuf gradually gained the trust of the dungeonhead and eventually the responsibility of all the detainees was handed over to him. Yusuf ne acının ne de zevkin, kendisini Allah'a ve O'nun yasalarına sadık kalmak için kendi kendisine verdiği sözden saptırmasına izin vermedi. Yusuf neither pain nor pleasure allowed him to divert himself from his promise to him to remain true to God and His law. Bunun için alışkanlıklarınızı eğitmeli, gözlerinizi, kulaklarınızı ve kalbinizi alıştırmalısınız – neyin doğru olduğunu size tam olarak bildiren içinizdeki küçük sese güvenmelisiniz. To do this, you should train your habits, train your eyes, ears, and heart - rely on the little voice within you, which tells you exactly what is right. Bir gün yaşlı bir adamla torunu Boğaziçi'nde yelkenlileri izliyorlarmış. One day an old man and his grandson were watching the sailboats in the Bosphorus. Çocuk, “Dedeciğim, iki rüzgâr mı var?” demiş, “Nasıl oluyor da bazı yelkenliler rüzgârla Boğaz'dan yukarı doğru giderken, diğerleri Boğaz'dan aşağı doğru gidiyor?” Dedesi çocuğu şefkatle düzeltmiş: “Oğlum, teknenin yönünü belirleyen rüzgâr değil, yelkenin düzenidir.” Çok benzer bir şekilde, bizim kaderimizi belirleyen de iyi veya kötü koşullar değil, bizim bu koşullarda ne yapmayı seçtiğimizdir. The boy said, “My dear, are there two winds?” It is the order of the sail. ”Similarly, it is not the good or bad conditions that determine our destiny, but what we choose to do in these conditions. İyi insanların başına kötü şeyler gelebilir. Bad things can happen to good people. Allah'ın yardımıyla, adaletsizliğin ortasında bağışlayabiliriz, sahtekârlığın ortasında dürüstlüğü seçebiliriz. With the help of God, we can forgive amid injustice, and choose honesty amid dishonesty. Siz yelkeninizi nereye doğru açacaksınız? Where will you sail towards?