×

LingQ'yu daha iyi hale getirmek için çerezleri kullanıyoruz. Siteyi ziyaret ederek, bunu kabul edersiniz: cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Kader ve Seçim

Kader ve Seçim

Karmaşık bir dünyadayız ve karmaşık hayatlar yaşıyoruz. Her saniye, dakika, saat ve gün, yalnızca o günün olayları üzerinde değil, bütün hayatımızda etkili olacak seçimler yapıyoruz. Bazı kararların kendine özgü sonuçları olduğunu görmek zor değil. Ancak kimi zaman, hayat kontrolden çıktığında veya planlarımıza uymayan bir şeyler olduğunda, bunu çoğunlukla kader olarak görürüz. Ne var ki, kötü bir olayı kadere bağladığımızda, aynı zamanda suçu veya sorumluluğu başka birine, yani Allah'a yüklemiş oluyoruz. Ne de olsa, her şeyi bilen ve kontrolünü elinde tutan O'dur. Fakat önceki dersimizde gördüğümüz gibi, kötü şeyler Allah'tan gelmez. Öyleyse, bu konuyla mücadele eden iki kişinin hayatlarına bakarak kader düşüncesini inceleyelim.

Begüm, ailesinin yaşadığı dairenin merdivenlerinden inerken, zihni topaç gibi dönüyordu. Utanç ve hayal kırıklığı duygusu o kadar büyüktü ki, oturmak zorunda kaldı. Son iki ayda yaşadığı olaylar tekrar tekrar gözünde canlanıyordu.

“Birbirimize aşığız sanmıştım. Bana hayatı boyunca benimle birlikte olmak istediğini söylemişti. Arkadaşlarım cinselliğin bizi daha da yakınlaştıracağını söylemişlerdi. Neden? Neden şimdi? Neden ben?” diye düşünürken, yanaklarından aşağı gözyaşları süzüldü.

İki gün önce Begüm geleceğin ne getireceğini bildiğini sanıyordu: mezuniyet, yeni bir işe girme, belki de evlilik. Evlendikten ve mali durumlarını yoluna koyduktan sonra, belki de çocuk sahibi olacaklardı. Bugün ve bu dönemde, çocuk sahibi olmadan önce maddi bakımdan hazırlıklı olmak her zaman daha mantıklı, zira çocuklar pek çok masrafla birlikte geliyor. En azından herkes böyle söylüyor. Ancak bunun için zaman olmayacak, bu düşünceler hayal olarak kalacak.

Sınavlara yalnızca birkaç ay kalmıştı, bu yüzden mezuniyet hâlâ ihtimal dahilindeydi. Peki nasıl iş arayacak ve çocuk doğurmak üzere olan birini kim işe alacak? Evliliğe gelince, bekar bir annenin eş bulması neredeyse imkânsız, özellikle de evlilik dışı olarak hamile kalmışsa. Aklından pek çok soru geçiyordu ve onlara verecek hiçbir yanıt bulamıyordu. Belki zamanla bulurdu, ancak o zamana kadar kalkıp gitmesi gerekiyordu. Babasıyla tekrar karşılaşma ihtimalini göze almak istemiyordu, özellikle de ona evden çıkıp gitmesini ve bir daha asla dönmemesini söyledikten sonra.

Begüm binadan çıkıp dolmuşa bindi. Hayatında yer alan yegâne kişilerden, arkadaşlarından, yardım istemeye karar verdi - her ne kadar bu arkadaşları onu “serbest yaşama”ya teşvik eden kişiler olsa da. Dolmuşta otururken düşünceleri tekrar geldi. Kendini başka bir şey düşünmeye ne kadar zorlarsa zorlasın, kafasında aynı sözler tekrarlanıp duruyordu: “Neden, Neden, Neden?” Belki arkadaşları ona tavsiyede bulunabilir, veya olup biteni anlamasına yardımcı olabilirlerdi.

Dolmuştan inerek ağır çantayı omzuna aldı. Çantaya 5 kilo daha yüklense, Begüm'ün kalbindeki utanç yükü kadar ağır olamazdı. Ne yazık ki Begüm bu yükü daha çok uzun bir süre taşıyacaktı, belki tüm hayatı boyunca. Arkadaşlarından yardım istemeden önce kendisini toparlayıp biraz sakinleşmeye çalıştı. Arkadaşlarının tavsiyesini istese de, daha çok bir süre kalacak bir yere ihtiyacı vardı. Yükünü parktaki bir bankın yanına bırakarak oturdu. Başı zonkluyor, elleri titriyordu ve kafası karmakarışıktı. “Nefes al, nefes al” diye mırıldandı. Kendisini bu ana getiren tüm olayları kafasında sıraya koymaya çalıştı.

Beş yıl kadar önce Sarıgöl'den taşınmalarını ve ailenin bu yeni kente alışmaya çalışırken geçirdikleri ilk birkaç haftayı düşündü; balkonda kahvaltıları, parktaki pideleri ve Kaynaklar'da yapılan pikniklerde yedikleri yeşil biber, soğan ve mangalda kızaran tavukların kokusunu. Zihninde, geçtiği her sınavda gururlanan babasının görüntüsü belirdi. Gözlerindeki parıltının hatırasının, henüz tanık olduğu iğrenme ifadesini unutturacağını umdu. “Ayşe, ah Ayşe” diye inledi. Kız kardeşi her zaman kendisine hayran olmuş, tıpkı onun gibi olmak istemişti. Fakat böyle değil; Ayşe'nin hayatının nasıl devam edeceğini merak etti. Kız kardeşini hayal kırıklığına uğratma düşüncesi ona neredeyse hamileliğini unutturacaktı. Fakat düşünceleri annesine yöneldi. Begüm ve Ayşe'ye nasıl ev idare edeceklerini, nasıl hem mütevazı hem de ince olacaklarını öğretmek için çok uğraşmıştı, bunlar sadece sözlerinde de kalmamıştı. Gösterdiği örnek her şeyden çok göze çarpıyordu. Genç yaşta evlenmiş, kendi halinde bir köylü kızıydı ve hiçbir zaman hayallerini yaşayamamıştı. Bunu hiçbir zaman söylememişti, fakat bir gün gözleme yaparken annesinin gözlerinin içine baktığında hissetmişti. Gözleri buluştuğunda annesi gülümsemişti. Begüm o anda, bu gülümsemeyi belki bir daha göremeyeceğini anlamıştı. Tam o anda, Begüm belki kendisinin de hiçbir zaman hayallerini yaşayamayacağını anlamıştı.

Şimdi biraz rahatlamış, kendini arkadaşlarıyla konuşmaya hazır hissediyordu. Başta, Begüm'ün neden kamp çantası taşıdığına anlam vermediler. Ancak onlara o gün olanları anlatmaya başladığında, her şey ayna gibi netleşti. Begüm'ün şansına, arkadaşlarının fazladan bir odası vardı ve oraya yerleşmesine memnuniyetle izin verdiler. En azından şimdi derslerini bitirmeye, sınavlara girmeye ve mezun olmaya odaklanabilirdi. O gece Begüm Necla'yla konuşarak vakit geçirdi. Birbirlerinin sorunlarını paylaştılar, sarıldılar ve ağladılar. Konuşma sona erip Necla kendi odasına giderken, Begüm'ün kalbinin bam teline dokunan bir şey söyledi. “Kader işte!”

“Kader işte”? Bunu hayatı boyunca pek çok kez duymuştu, ancak üzerinde hiç düşünmemişti.

“Kader gerçekten var mı? Bu kadar basit mi? Yani, hayatım zaten önceden yazılı ve son birkaç hafta sadece bir kitabın sayfaları mı?” diye düşündü. “Babamın sözünü dinleseydim ne olurdu? Arkadaşlarımın ve Murat'ın baskısını gözardı etseydim? Zaten direnmeme hiç imkân var mıydı ki? Şu anda her şey berbat. Allah gerçekten benim için bunu mu istiyor? Öyleyse, böyle bir Allah'ı kabul edebilir miyim bilmiyorum.” Begüm günün bir an önce bitmesini istiyordu, bu yüzden kanepeden kalkarak odasına gitti. Yatağa girip yorganı çektikten sonra ışığı söndürdü, kulaklarında “Kader işte” sözleri çınlıyarak uyudu.

Yaratılış kitapçığının 3. bölümünde Adem ile Havva'nın Aden bahçesinden kovulmalarının öyküsünü okuduk. Oradan çıktıktan sonra, tekrar girememeleri için bahçenin girişine melekler ve alevli bir kılıç konulmuştu. Yaşam ağacına erişemediklerinden, bir gün öleceklerdi. Fakat daha kötüsü, yaşadıkları her gün utanç ve hayal kırıklığı, gözyaşı ve acıyla dolu olacaktı.

Adem ile Havva'nın bir zamanlar içinde yaşadıkları evden ve bakımını yaptıkları bahçeden yavaş yavaş uzaklaşırken, daha önceden var olduklarından bile haberleri olmayan duyguları yaşadıklarından emin olabiliriz. Bir zamanlar mükemmel olan bu çift, muhtemelen geriye dönüp bakarak yaşamın nasıl olabileceğini merak etmişlerdir. Fakat Begüm gibi, zamanı geriye çevirmek imkânsızdı. Günlük hayatta kalma sıkıntısına alışırlarken, yeni zorluklar geldi, yani ebeveynlik.

Kovulduktan bir süre sonra Adem ile Havva'nın ilk çocukları doğdu ve adını Kayin koydular. Kısa bir süre sonra başka bir oğulları oldu ve adını Habil koydular. Kutsal Kitap nasıl yaşamlar sürdüklerini ayrıntılı olarak anlatmıyor. Ayrıca Adem ile Havva'nın onlara Allah ve yaşam, hatalar ve itaat hakkında pek çok şey öğretmiş olduklarını güvenle söyleyebiliriz. Yaratılış 4. bölüm, 3-6 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım:

3 Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. 4 Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. 5 Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. 6 RAB Kayin'e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?” Bu ayetlerde, Kayin'in çiftçi, Habil'in ise çoban olduğunu görüyoruz. Allah'ın öğrettiğine uygun olarak, Adem ile Havva, ardından da oğulları Kayin ve Habil, Allah'a sunular getirdiler. Ancak kelimenin ima ettiği gibi, sununun kabul edilmesi gerekir ve Habil'in sunusu kabul edilirken, Kayin'in sunusunun ise kabul edilmediği anlaşılıyor. Kayin'in sunusunun neden kabul edilmediği tam olarak belirtilmemiş, ancak Allah'ın standartlarına uygun olmadığını varsayabiliriz, zira Kutsal Kitap'ın ilerleyen bölümlerinde Allah'ın sunular ve kurbanlarla ilgili çok net kurallar koyduğunu görüyoruz. Bununla beraber, Kayin bu durumdan memnun olmadı. Ancak Kayin kederi ve öfkesiyle baş başa bırakılmadı. Allah hemen yanındaydı ve neden öfkelendiğini sordu. Başka bir deyişle, Kayin'in sunusunu reddettiğinde kayıtsız değildi. Aksine, ona büyük bir ilgi gösterdi. 7. ayeti okuyalım: 7 “Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”

Allah her zaman iyi öğüt verir, Kayin'e verdiği öğüt de iyiydi! Kısacası, sana söylediğim şeyi yap, her şey yoluna girecek ve kabul edileceksin. Fakat iyi olanı yapmazsan, günah kapıda seni yok etmek için bekliyor. İnsanlar çoğunlukla Kutsal Kitap'ın muğlak veya kafa karıştırıcı olduğundan şikâyet eder, ancak bu ayet bizi neyin yok etmek istediğini çok net olarak söylüyor: günahın. Ne yazık ki, tıpkı Begüm'ün babasının sözünü dinlemediği gibi, Kayin de Allah'ın tavsiyesini dinlememeye karar verdi. Fakat Kayin Allah'ın sözünü gözardı etmekten çok daha kötü bir şey yaptı! Bunu 8. ve 9. ayetlerde okuyabiliriz:

8 Kayin kardeşi Habil'e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. 9 RAB Kayin'e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi.

Düşüncesi bile kötü bir soru! Kardeşini gözetmek bir yana, ona yaptığından dolayı pişmanlık bile duymayan bir ağabey! Ne yazık ki bu, Kutsal Kitap'ta bahsedilen ilk cinayet ve düşmanlar arasında olmuş değil. Bir ağabey küçük kardeşini öldürdü. Onu koruması gereken kişi, canını aldı. Bir büyük olarak, Kayin kardeşine kılavuzluk ve akıl hocalığı etme sorumluluğu altındaydı. Ancak sorumluluğunu yerine getirmek yerine kıskançlık duygularına yenik düştü. “Kardeşimin bekçisi miyim ben?” derken, Allah'ın ona verdiği sorumluluktan kaçındığını açıkça belli etti. 10-16 ayetlerini okuyarak öyküyü bitirelim:

10 RAB, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 11 Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 12 İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın. 13 Kayin, “Cezam kaldıramayacağım kadar ağır” diye karşılık verdi, 14 Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni. 15 Bunun üzerine RAB, “Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak” dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu. 16 Kayin RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti.

Tıpkı Allah'ın dediği gibi, günah Kayin'i yok etmek için bekliyordu. Ailesinden atılarak yalnız yaşamaya mahkum edildi. Bir zamanlar ona yiyecek veren toprak, artık verimli olmayacaktı. Kayin için gerçekten “kader işte” diyebilir miyiz? Allah'ın başından beri onun için planladığı şey bu muydu? Kayin bir katil, Habil ise kurban olmak için mi doğmuşlardı? Havva iki çocuğu, birisi ölsün, diğeri de sürgün edilsin diye mi doğurmuştu? Tüm bunlar önceden bir kitapta yazılmıştı ve Dünya adı verilen dev ekranda sahneye mi konuluyordu?

Okuduklarımıza göre, durum böyle görünmüyor. Allah Kayin'i uyardı ve ona doğru olanı yapmasını tavsiye etti. Allah'ın Kayin'i doğru yolda tutmaya çalıştığını söyleyebilirsiniz. Kayin'in söz dinlememesi Allah'ın suçu değildi, günah işlemesi ise kesinlikle Allah'ın planı değildi, zira O buna karşı onu uyarmıştı. Kayin'in durumu anne ve babasıyla aynıydı. Onlar da uyarılmışlardı, ancak söz dinlememeyi seçtiler ve günah, yani ölüm, kapıda bekliyordu. Aynı düşünceyi örnekleyen ünlü bir masala bakalım.

Bir gün bir keçi lezzetli otlar bularak sürüden ayrılmış. Yerken, bir kurt onun tek başına olduğunu görmüş.

“Ah, bu fırsatı kaçırmayacağım. Birazdan damağımda nefis bir tat olacak!” demiş.

Kurt yaklaşırken, keçi tehlikede olduğunu anlamış ve kaçma şansının olmadığını görerek kurda şöyle seslenmiş:

“Yapabileceğim hiçbir şey yok. Kaderlerimiz çakıştı! İşte ölmek üzereyim, son arzumu yerine getirmek için kaval çalar mısın? Böylece kendimden geçip ölebilirim.”

Kurt keçinin dileğini yerine getirmeye karar vermiş, bir kaval bularak çalmaya başlamış. Kurt çalmış, keçi oynamış. Uzakta bulunan bir köpek sürüsü kaval sesini duyarak oraya doğru koşmaya başlamış. Kurt köpeklerin kendisine doğru geldiğini anlayarak, kaçmadan önce keçiye şöyle demiş:

“Bu senin değil, benim suçum. Kaval çalıp harika bir şöleni mahvettim!”

Tıpkı kurdun dediği gibi, suç kendisinindi. Onu etkisiz bırakan kader değil, kendi seçimiydi. Kayin, tıpkı anne ve babası, kurt ve Begüm gibi, bir seçim yaptı ve bu seçim hayatı boyunca etkisini gösterdi. Sözleri bu dersle çok ilgili olan, pek bilinmeyen bir şarkı var. Nakaratında “biz kaderin yaratıklarıyız ve kendi yazdığımız alın yazımızın kurbanlarıyız” diyor. Kaderimizin büyük bir kısmının aslında bizim yaptığımız seçimlerle meydana geliyor olması mümkün mü? Öyle ise, kaderin değiştirilebilmesi için çok önemli bir yol! Son zamanlarda hangi seçimleri yaptınız?


Kader ve Seçim Destiny and Choice Судьба и выбор

Karmaşık bir dünyadayız ve karmaşık hayatlar yaşıyoruz. We are in a complex world and live complex lives. Her saniye, dakika, saat ve gün, yalnızca o günün olayları üzerinde değil, bütün hayatımızda etkili olacak seçimler yapıyoruz. Every second, minute, hour and day, we make choices that will have an impact not only on the events of that day, but on our whole lives. Каждую секунду, минуту, час и день мы делаем выбор, который повлияет не только на события этого дня, но и на всю нашу жизнь. Bazı kararların kendine özgü sonuçları olduğunu görmek zor değil. It's not hard to see that some decisions have their own consequences. Нетрудно заметить, что некоторые решения имеют конкретные последствия. Ancak kimi zaman, hayat kontrolden çıktığında veya planlarımıza uymayan bir şeyler olduğunda, bunu çoğunlukla kader olarak görürüz. But sometimes, when life gets out of control or when something doesn't fit into our plans, we often see it as destiny. Но иногда, когда жизнь выходит из-под контроля или происходит что-то, что не соответствует нашим планам, мы часто воспринимаем это как судьбу. Ne var ki, kötü bir olayı kadere bağladığımızda, aynı zamanda suçu veya sorumluluğu başka birine, yani Allah’a yüklemiş oluyoruz. However, when we attribute a bad event to fate, we also attribute the blame or responsibility to another person, that is, Allah. Однако, когда мы приписываем плохое событие судьбе, мы в то же время возлагаем вину или ответственность на кого-то другого, а именно на Бога. Ne de olsa, her şeyi bilen ve kontrolünü elinde tutan O’dur. After all, it is He who knows everything and holds control. В конце концов, именно Он знает и контролирует все. Fakat önceki dersimizde gördüğümüz gibi, kötü şeyler Allah’tan gelmez. But as we saw in our previous lesson, bad things do not come from God. Но, как мы видели в предыдущем уроке, плохие вещи не приходят от Бога. Öyleyse, bu konuyla mücadele eden iki kişinin hayatlarına bakarak kader düşüncesini inceleyelim. So let's examine the idea of fate by looking at the lives of two people struggling with this issue. Поэтому давайте рассмотрим идею судьбы на примере жизни двух людей, которые боролись с этим вопросом.

Begüm, ailesinin yaşadığı dairenin merdivenlerinden inerken, zihni topaç gibi dönüyordu. As Begüm descended the stairs of the apartment where her family lived, her mind was spinning like a top. Когда Бегюм спускалась по лестнице в квартиру, где жила ее семья, ее мысли крутились как волчок. Utanç ve hayal kırıklığı duygusu o kadar büyüktü ki, oturmak zorunda kaldı. The feeling of embarrassment and disappointment was so great that he had to sit down. Чувство стыда и разочарования было настолько велико, что ему пришлось сесть. Son iki ayda yaşadığı olaylar tekrar tekrar gözünde canlanıyordu. His events in the last two months were coming back to his mind again and again. События последних двух месяцев возвращались к нему снова и снова.

“Birbirimize aşığız sanmıştım. “I thought we were in love with each other. "Я думала, что мы любим друг друга. Bana hayatı boyunca benimle birlikte olmak istediğini söylemişti. He told me that he wanted to be with me all his life. Он сказал мне, что хочет быть со мной до конца своих дней. Arkadaşlarım cinselliğin bizi daha da yakınlaştıracağını söylemişlerdi. My friends said that sexuality would bring us closer. Мои друзья говорили мне, что секс сблизит нас. Neden? Neden şimdi? Neden ben?” diye düşünürken, yanaklarından aşağı gözyaşları süzüldü. Why me?" Tears rolled down her cheeks as she thought.

İki gün önce Begüm geleceğin ne getireceğini bildiğini sanıyordu: mezuniyet, yeni bir işe girme, belki de evlilik. Two days ago Begüm thought he knew what the future would bring: graduation, getting a new job, maybe marriage. Два дня назад Бегум думала, что знает, что ее ждет в будущем: окончание университета, новая работа, возможно, замужество. Evlendikten ve mali durumlarını yoluna koyduktan sonra, belki de çocuk sahibi olacaklardı. After they got married and had their finances settled, maybe they would have children. Bugün ve bu dönemde, çocuk sahibi olmadan önce maddi bakımdan hazırlıklı olmak her zaman daha mantıklı, zira çocuklar pek çok masrafla birlikte geliyor. Today and in this period, it always makes more sense to be financially prepared before having children, as children come with many costs. Сегодня и в этот период всегда лучше быть финансово подготовленным, прежде чем заводить детей, потому что дети влекут за собой множество расходов. En azından herkes böyle söylüyor. At least everybody says that. По крайней мере, так все говорят. Ancak bunun için zaman olmayacak, bu düşünceler hayal olarak kalacak. However, there will be no time for this, these thoughts will remain as dreams. Но на это не будет времени, эти мысли останутся мечтами.

Sınavlara yalnızca birkaç ay kalmıştı, bu yüzden mezuniyet hâlâ ihtimal dahilindeydi. The exams were only a few months away, so graduation was still possible. До экзаменов оставалось всего несколько месяцев, так что окончание школы все еще было возможно. Peki nasıl iş arayacak ve çocuk doğurmak üzere olan birini kim işe alacak? So how will you look for work and who will hire someone who is about to give birth? Как она будет искать работу и кто возьмет на работу человека, который скоро родит ребенка? Evliliğe gelince, bekar bir annenin eş bulması neredeyse imkânsız, özellikle de evlilik dışı olarak hamile kalmışsa. When it comes to marriage, it is almost impossible for a single mother to find a wife, especially if she was pregnant out of wedlock. Что касается брака, то матери-одиночке практически невозможно найти партнера, особенно если она была беременна вне брака. Aklından pek çok soru geçiyordu ve onlara verecek hiçbir yanıt bulamıyordu. There were many questions running through his mind and he could not find any answers to them. В его голове крутилось множество вопросов, и он не мог найти на них ответа. Belki zamanla bulurdu, ancak o zamana kadar kalkıp gitmesi gerekiyordu. Maybe he would find it in time, but by then he had to get up and go. Может быть, со временем он найдет его, но до тех пор ему нужно было встать и уйти. Babasıyla tekrar karşılaşma ihtimalini göze almak istemiyordu, özellikle de ona evden çıkıp gitmesini ve bir daha asla dönmemesini söyledikten sonra. He didn't want to risk meeting his father again, especially after he told him to leave the house and never come back. Он не хотел рисковать встретиться с отцом снова, особенно после того, как тот сказал ему убираться из дома и никогда не возвращаться.

Begüm binadan çıkıp dolmuşa bindi. Begüm left the building and got on the minibus. Бегюм вышел из здания и сел в микроавтобус. Hayatında yer alan yegâne kişilerden, arkadaşlarından, yardım istemeye karar verdi - her ne kadar bu arkadaşları onu “serbest yaşama”ya teşvik eden kişiler olsa da. He decided to seek help from the only people in his life, from his friends - even though these friends were the ones who encouraged him to "live freely". Он решил обратиться за помощью к единственным людям в своей жизни, своим друзьям, несмотря на то, что именно эти друзья призывали его "жить свободно". Dolmuşta otururken düşünceleri tekrar geldi. His thoughts came again while he was sitting in the minibus. Сидя в микроавтобусе, его мысли вернулись к нему. Kendini başka bir şey düşünmeye ne kadar zorlarsa zorlasın, kafasında aynı sözler tekrarlanıp duruyordu: “Neden, Neden, Neden?” Belki arkadaşları ona tavsiyede bulunabilir, veya olup biteni anlamasına yardımcı olabilirlerdi. No matter how hard he forced himself to think of something else, the same words kept repeating in his head: "Why, Why, Why?" Maybe his friends could give him advice or help him understand what was going on. Как бы он ни старался заставить себя думать о чем-то другом, в его голове повторялись одни и те же слова: "Почему, почему, почему?" Может быть, его друзья могли бы посоветовать ему или помочь понять, что происходит.

Dolmuştan inerek ağır çantayı omzuna aldı. He got off the minibus and took the heavy bag on his shoulder. Он вышел из микроавтобуса и взял на плечи тяжелую сумку. Çantaya 5 kilo daha yüklense, Begüm’ün kalbindeki utanç yükü kadar ağır olamazdı. If the bag was loaded with another 5 kilograms, it wouldn't be as heavy as the burden of shame in Begüm's heart. Если бы в сумке было на 5 килограммов больше, она не была бы такой тяжелой, как бремя стыда в сердце Бегюма. Ne yazık ki Begüm bu yükü daha çok uzun bir süre taşıyacaktı, belki tüm hayatı boyunca. Unfortunately, Begüm was going to carry this burden much longer, maybe all her life. К сожалению, Бегюм собиралась нести это бремя долгое время, возможно, до конца жизни. Arkadaşlarından yardım istemeden önce kendisini toparlayıp biraz sakinleşmeye çalıştı. He gathered himself up and tried to calm down before asking his friends for help. Он попытался взять себя в руки и немного успокоиться, прежде чем обратиться за помощью к своим друзьям. Arkadaşlarının tavsiyesini istese de, daha çok bir süre kalacak bir yere ihtiyacı vardı. Although he asked for the advice of his friends, he needed a place to stay for a while. Хотя ему нужен был совет друзей, в основном ему нужно было место, где он мог бы остановиться на некоторое время. Yükünü parktaki bir bankın yanına bırakarak oturdu. Leaving his load beside a bench in the park, he sat down. Он оставил свой груз рядом со скамейкой в парке и сел. Başı zonkluyor, elleri titriyordu ve kafası karmakarışıktı. His head was throbbing, his hands were trembling, and his head was confused. Его голова пульсировала, руки тряслись, и он был дезориентирован. “Nefes al, nefes al” diye mırıldandı. "Breathe, breathe," she muttered. "Дышите, дышите", - бормотал он. Kendisini bu ana getiren tüm olayları kafasında sıraya koymaya çalıştı. He tried to put all the events that brought him to this moment in order in his mind. Он попытался мысленно упорядочить все события, которые привели его к этому моменту.

Beş yıl kadar önce Sarıgöl’den taşınmalarını ve ailenin bu yeni kente alışmaya çalışırken geçirdikleri ilk birkaç haftayı düşündü; balkonda kahvaltıları, parktaki pideleri ve Kaynaklar’da yapılan pikniklerde yedikleri yeşil biber, soğan ve mangalda kızaran tavukların kokusunu. He thought about moving from Sarıgöl about five years ago and the first few weeks the family spent trying to get used to this new city; their breakfast on the balcony, the pitas in the park and the smell of green peppers, onions and barbecued chickens they ate at picnics in Kaynaklar. Он вспоминал о своем переезде из Сарыгёля около пяти лет назад и о первых нескольких неделях, которые семья провела, пытаясь привыкнуть к новому городу; завтраки на балконе, питы в парке и запах зеленого перца, лука и жареных кур, которых они ели на пикниках в Кайнакларе. Zihninde, geçtiği her sınavda gururlanan babasının görüntüsü belirdi. The image of his father, who was proud of each test he passed, flashed in his mind. В его сознании возник образ отца, который гордился каждым сданным экзаменом. Gözlerindeki parıltının hatırasının, henüz tanık olduğu iğrenme ifadesini unutturacağını umdu. He hoped that the memory of the gleam in his eyes would make him forget the expression of disgust he had just witnessed. Он надеялся, что воспоминание о блеске в ее глазах заставит его забыть выражение отвращения, которое он только что наблюдал. “Ayşe, ah Ayşe” diye inledi. "Ayşe, oh Ayşe" she groaned. "Айс, о Айс", - стонал он. Kız kardeşi her zaman kendisine hayran olmuş, tıpkı onun gibi olmak istemişti. His sister had always admired him and wanted to be just like him. Его сестра всегда восхищалась им и хотела быть такой же, как он. Fakat böyle değil; Ayşe’nin hayatının nasıl devam edeceğini merak etti. But that's not the case; She wondered how Ayşe's life would continue. Kız kardeşini hayal kırıklığına uğratma düşüncesi ona neredeyse hamileliğini unutturacaktı. The thought of disappointing her sister almost made her forget about her pregnancy. Мысль о том, что она разочаровала сестру, почти заставила ее забыть о своей беременности. Fakat düşünceleri annesine yöneldi. But his thoughts were directed to his mother. Но его мысли обратились к матери. Begüm ve Ayşe’ye nasıl ev idare edeceklerini, nasıl hem mütevazı hem de ince olacaklarını öğretmek için çok uğraşmıştı, bunlar sadece sözlerinde de kalmamıştı. He tried very hard to teach Begüm and Ayşe how to run a house, how to be both humble and slim, they were not only in his words. Она очень старалась научить Бегюма и Айше вести домашнее хозяйство, быть скромной и утонченной, и это проявлялось не только в ее словах. Gösterdiği örnek her şeyden çok göze çarpıyordu. The example he showed stood out more than anything else. Его пример выделялся больше, чем что-либо другое. Genç yaşta evlenmiş, kendi halinde bir köylü kızıydı ve hiçbir zaman hayallerini yaşayamamıştı. She was a modest peasant girl married at a young age and never lived up to her dreams. Она была крестьянской девушкой, которая рано вышла замуж и так и не смогла осуществить свои мечты. Bunu hiçbir zaman söylememişti, fakat bir gün gözleme yaparken annesinin gözlerinin içine baktığında hissetmişti. He had never said this, but one day he felt it when he looked into his mother's eyes while he was doing a pancake. Он никогда не говорил этого, но однажды он почувствовал это, когда смотрел в глаза своей матери во время приготовления блинов. Gözleri buluştuğunda annesi gülümsemişti. Her mother smiled when her eyes met. Begüm o anda, bu gülümsemeyi belki bir daha göremeyeceğini anlamıştı. Begum realized at that moment that maybe he would never see this smile again. В этот момент Бегюм поняла, что, возможно, она больше никогда не увидит эту улыбку. Tam o anda, Begüm belki kendisinin de hiçbir zaman hayallerini yaşayamayacağını anlamıştı. At that moment, Begüm realized that maybe he would never live out his dreams either. В тот момент Бегум поняла, что, возможно, она тоже никогда не сможет осуществить свою мечту.

Şimdi biraz rahatlamış, kendini arkadaşlarıyla konuşmaya hazır hissediyordu. Now he felt a little relaxed and ready to talk to his friends. Теперь он чувствовал себя немного расслабленным и готовым поговорить со своими друзьями. Başta, Begüm’ün neden kamp çantası taşıdığına anlam vermediler. At first, they didn't understand why Begüm was carrying a camping bag. Сначала они не поняли, почему Бегюм несет походную сумку. Ancak onlara o gün olanları anlatmaya başladığında, her şey ayna gibi netleşti. But when he started telling them what happened that day, everything became clear like a mirror. Но когда он начал рассказывать им о том, что произошло в тот день, все стало ясно как зеркало. Begüm’ün şansına, arkadaşlarının fazladan bir odası vardı ve oraya yerleşmesine memnuniyetle izin verdiler. Luckily for Begüm, his friends had an extra room and they gladly let him settle there. К счастью для Бегум, у ее друзей была свободная комната, и они с радостью разрешили ей переехать. En azından şimdi derslerini bitirmeye, sınavlara girmeye ve mezun olmaya odaklanabilirdi. At least now he could focus on finishing his classes, taking exams, and graduating. По крайней мере, теперь он мог сосредоточиться на завершении учебы, сдаче экзаменов и получении диплома. O gece Begüm Necla’yla konuşarak vakit geçirdi. That night, Begüm spent time talking to Necla. В тот вечер Бегум провела время, разговаривая с Некле. Birbirlerinin sorunlarını paylaştılar, sarıldılar ve ağladılar. They shared each other's problems, hugged and cried. Konuşma sona erip Necla kendi odasına giderken, Begüm’ün kalbinin bam teline dokunan bir şey söyledi. As the conversation ended and Necla went to his room, he said something that touched the bare wire of Begüm's heart. Когда разговор закончился и Некла ушла в свою комнату, она сказала то, что тронуло сердце Бегюма. “Kader işte!” "It's destiny!" "Это судьба!"

“Kader işte”? Bunu hayatı boyunca pek çok kez duymuştu, ancak üzerinde hiç düşünmemişti. He had heard this many times in his life, but he had never thought about it. Он слышал это много раз в своей жизни, но никогда не задумывался об этом.

“Kader gerçekten var mı? Bu kadar basit mi? Is it that simple? Неужели все так просто? Yani, hayatım zaten önceden yazılı ve son birkaç hafta sadece bir kitabın sayfaları mı?” diye düşündü. I mean, my life is already pre-written and the last few weeks are just pages of a book? ” he thought. Значит, моя жизнь уже написана заранее, а последние несколько недель - это просто страницы книги?" - подумал он. “Babamın sözünü dinleseydim ne olurdu? “What would happen if I listened to my father's word? Arkadaşlarımın ve Murat’ın baskısını gözardı etseydim? What if I ignored the pressure of my friends and Murat? Что, если я проигнорирую давление со стороны моих друзей и Мурата? Zaten direnmeme hiç imkân var mıydı ki? Was there any way I could resist anyway? Мог ли я хоть как-то сопротивляться? Şu anda her şey berbat. Everything sucks right now. Allah gerçekten benim için bunu mu istiyor? Does God really want this for me? Öyleyse, böyle bir Allah’ı kabul edebilir miyim bilmiyorum.” So I don't know if I can accept such a God. " Тогда я не знаю, смогу ли я принять такого Бога". Begüm günün bir an önce bitmesini istiyordu, bu yüzden kanepeden kalkarak odasına gitti. Begum wanted the day to end soon, so he got up from the sofa and went to his room. Бегюм хотела, чтобы день закончился как можно скорее, поэтому она встала с дивана и пошла в свою комнату. Yatağa girip yorganı çektikten sonra ışığı söndürdü, kulaklarında “Kader işte” sözleri çınlıyarak uyudu. After he got into the bed and pulled the quilt, he turned off the light, and slept with the words "Destiny is here" ringing in his ears. Забравшись в постель и натянув одеяло, он выключил свет и заснул со словами "Это судьба", звенящими в ушах.

Yaratılış kitapçığının 3. bölümünde Adem ile Havva’nın Aden bahçesinden kovulmalarının öyküsünü okuduk. In chapter 3 of the Genesis booklet, we read the story of the expulsion of Adam and Eve from the garden of Eden. В 3-й главе книги Бытие мы читаем историю изгнания Адама и Евы из Эдемского сада. Oradan çıktıktan sonra, tekrar girememeleri için bahçenin girişine melekler ve alevli bir kılıç konulmuştu. After leaving, angels and a flaming sword were placed at the entrance to the garden so that they could not enter again. После их ухода ангелы и пламенный меч были поставлены у входа в сад, чтобы они не могли войти снова. Yaşam ağacına erişemediklerinden, bir gün öleceklerdi. Они не могли достичь дерева жизни, поэтому однажды они умрут. Fakat daha kötüsü, yaşadıkları her gün utanç ve hayal kırıklığı, gözyaşı ve acıyla dolu olacaktı. But worse, every day they lived would be filled with shame and disappointment, tears and pain. Но что еще хуже, каждый день будет наполнен стыдом и разочарованием, слезами и болью.

Adem ile Havva’nın bir zamanlar içinde yaşadıkları evden ve bakımını yaptıkları bahçeden yavaş yavaş uzaklaşırken, daha önceden var olduklarından bile haberleri olmayan duyguları yaşadıklarından emin olabiliriz. As Adam and Eve slowly move away from the house they once lived in and the garden they were caring for, we can be sure that they are experiencing feelings that they did not even know they existed before. Мы можем быть уверены, что по мере того, как Адам и Ева постепенно удалялись от дома, в котором они когда-то жили, и сада, за которым ухаживали, они испытывали эмоции, о существовании которых раньше даже не подозревали. Bir zamanlar mükemmel olan bu çift, muhtemelen geriye dönüp bakarak yaşamın nasıl olabileceğini merak etmişlerdir. This once-perfect couple probably looked back and wondered what life could be like. Эта некогда идеальная пара, вероятно, оглядывалась назад и думала о том, какой могла бы быть жизнь. Fakat Begüm gibi, zamanı geriye çevirmek imkânsızdı. But like Begum, it was impossible to turn back time. Но, как и Бегум, повернуть время вспять было невозможно. Günlük hayatta kalma sıkıntısına alışırlarken, yeni zorluklar geldi, yani ebeveynlik. As they got used to the boredom of daily survival came new challenges, namely parenting. Пока они привыкали к утомительной повседневной жизни, появились новые проблемы, а именно воспитание детей.

Kovulduktan bir süre sonra Adem ile Havva’nın ilk çocukları doğdu ve adını Kayin koydular. Some time after they were fired, the first children of Adam and Eve were born and they named him Cain. Через некоторое время после изгнания у Адама и Евы родился первый ребенок, и они назвали его Каином. Kısa bir süre sonra başka bir oğulları oldu ve adını Habil koydular. Soon they had another son and they named him Abel. Kutsal Kitap nasıl yaşamlar sürdüklerini ayrıntılı olarak anlatmıyor. The Bible does not describe in detail how they lead lives. Библия не описывает в деталях, как они жили. Ayrıca Adem ile Havva’nın onlara Allah ve yaşam, hatalar ve itaat hakkında pek çok şey öğretmiş olduklarını güvenle söyleyebiliriz. We can also confidently say that Adam and Eve taught them a great deal about God and life, mistakes and obedience. Мы также можем с уверенностью сказать, что Адам и Ева многому научили их о Боге и жизни, об ошибках и послушании. Yaratılış 4. bölüm, 3-6 ayetlerinden itibaren okumaya başlayalım: Let's start reading from Genesis chapter 4, verses 3-6: Давайте начнем читать с главы 4 Бытия, стихи 3-6:

3 Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB’be sunu getirdi. One day Cain brought an offering from the produce of the earth to the LORD. Однажды Каин принес Господу жертву из продуктов земли. 4 Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. 4 Abel also brought some of the first-born animals in his herd, especially their fat. 4 Авель также принес несколько первенцев из своего стада, особенно жир. RAB Habil’i ve sunusunu kabul etti. Господь принял Авеля и его жертву. 5 Kayin’le sunusunu ise reddetti. 5 He refused his presentation with Kayin. 5 И отверг он жертву свою с Каином. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. Cain was very angry and grimaced. Кайин был так зол, что скорчил гримасу. 6 RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?” 6 The LORD said to Cain, "Why were you angry?" he asked, "Why are you sulking?" 6 И сказал Господь Каину: за что ты гневаешься? Bu ayetlerde, Kayin’in çiftçi, Habil’in ise çoban olduğunu görüyoruz. In these verses, we see that Cain was a farmer and Abel was a shepherd. В этих стихах мы видим, что Каин был земледельцем, а Авель - пастухом. Allah’ın öğrettiğine uygun olarak, Adem ile Havva, ardından da oğulları Kayin ve Habil, Allah’a sunular getirdiler. In accordance with what God taught, Adam and Eve, and then their sons Cain and Abel, brought offerings to God. Адам и Ева, а затем их сыновья Каин и Авель принесли Богу жертвы в соответствии с тем, чему Бог их научил. Ancak kelimenin ima ettiği gibi, sununun kabul edilmesi gerekir ve Habil’in sunusu kabul edilirken, Kayin’in sunusunun ise kabul edilmediği anlaşılıyor. However, as the word implies, the offering must be accepted, and it appears that Abel's offering was accepted, while Cain's offering was not. Однако, как подразумевает слово, жертва должна быть принята, и, похоже, что жертва Авеля была принята, а жертва Каина - нет. Kayin’in sunusunun neden kabul edilmediği tam olarak belirtilmemiş, ancak Allah’ın standartlarına uygun olmadığını varsayabiliriz, zira Kutsal Kitap’ın ilerleyen bölümlerinde Allah’ın sunular ve kurbanlarla ilgili çok net kurallar koyduğunu görüyoruz. It is not exactly stated why Cain's offering was not accepted, but we can assume that it does not conform to God's standards, as we see that in the later chapters of the Bible God establishes very clear rules regarding offerings and sacrifices. Нам не сообщается, почему именно не было принято приношение Каина, но мы можем предположить, что оно не соответствовало Божьим стандартам, поскольку позже в Библии мы узнаем, что Бог устанавливает очень четкие правила относительно приношений и жертв. Bununla beraber, Kayin bu durumdan memnun olmadı. However, Kayin was not satisfied with this situation. Однако Кайин не был рад этому. Ancak Kayin kederi ve öfkesiyle baş başa bırakılmadı. However, Cain was not left alone with her grief and anger. Но Каин не остался один на один со своим горем и гневом. Allah hemen yanındaydı ve neden öfkelendiğini sordu. God was right next to him and asked why he was angry. Аллах был рядом с ним и спросил его, почему он гневается. Başka bir deyişle, Kayin’in sunusunu reddettiğinde kayıtsız değildi. In other words, he was not indifferent when he refused Cain's offering. Другими словами, он не был равнодушен, когда отверг предложение Кайина. Aksine, ona büyük bir ilgi gösterdi. Rather, he showed great interest in him. 7\. ayeti okuyalım: 7 \\. Let's read the verse: Давайте прочитаем стих 7: 7 “Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? 7 “If you do the right thing, will I not accept you? 7 "Если вы будете поступать по правде, разве Я не приму вас? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. But if you don't do the right thing, sin lurks at the door and awaits you. Но если вы не поступаете правильно, грех притаился у двери и ждет вас. Ona egemen olmalısın.” You must dominate it. " Ты должна доминировать над ним".

Allah her zaman iyi öğüt verir, Kayin’e verdiği öğüt de iyiydi! Бог всегда дает хороший совет, и Его совет Кайину был хорошим! Kısacası, sana söylediğim şeyi yap, her şey yoluna girecek ve kabul edileceksin. In short, do what I told you, and everything will be fine and you will be accepted. Короче говоря, делайте то, что я вам говорю, и все будет хорошо, и вас примут. Fakat iyi olanı yapmazsan, günah kapıda seni yok etmek için bekliyor. But if you don't do good, sin is waiting at the door to destroy you. Но если вы не делаете того, что хорошо, грех ждет у двери, чтобы уничтожить вас. İnsanlar çoğunlukla Kutsal Kitap’ın muğlak veya kafa karıştırıcı olduğundan şikâyet eder, ancak bu ayet bizi neyin yok etmek istediğini çok net olarak söylüyor: günahın. People often complain that the Bible is ambiguous or confusing, but this verse tells us very clearly what wants to destroy us: sin. Люди часто жалуются, что Библия туманна или запутанна, но этот стих очень ясно говорит нам о том, что она хочет уничтожить: грех. Ne yazık ki, tıpkı Begüm’ün babasının sözünü dinlemediği gibi, Kayin de Allah’ın tavsiyesini dinlememeye karar verdi. Unfortunately, just as Begüm did not obey her father's word, Cain decided not to follow God's advice. Fakat Kayin Allah’ın sözünü gözardı etmekten çok daha kötü bir şey yaptı! But Cain did something worse than ignoring the word of God! Но Каин сделал нечто гораздо худшее, чем игнорирование Божьего слова! Bunu 8. ve 9. ayetlerde okuyabiliriz:

8 Kayin kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. 8 Cain said to his brother Abel, "Let's go to the field." 8 Каин сказал Авелю, брату своему: "Пойдем на поле". Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. While he was in the field, he attacked his brother and killed him. 9 RAB Kayin’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. 9 И сказал Господь Каину: "Где Авель, брат твой?" Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi. Cain said, "I don't know, am I my brother's watchman?" he replied.

Düşüncesi bile kötü bir soru! Even his thinking is a bad question! Это плохой вопрос, чтобы даже думать о нем! Kardeşini gözetmek bir yana, ona yaptığından dolayı pişmanlık bile duymayan bir ağabey! Far from taking care of his brother, he's an older brother who doesn't even regret what he did to him! Брат, который даже не сожалеет о том, что сделал со своим братом, не говоря уже о том, чтобы заботиться о нем! Ne yazık ki bu, Kutsal Kitap’ta bahsedilen ilk cinayet ve düşmanlar arasında olmuş değil. Unfortunately, this was not the first biblical murder, and it was not among the enemies. К сожалению, это было не первое убийство и враги, упомянутые в Библии. Bir ağabey küçük kardeşini öldürdü. An older brother killed his younger brother. Старший брат убил своего младшего брата. Onu koruması gereken kişi, canını aldı. The person who was supposed to protect him took his life. Тот, кто должен был защищать его, лишил его жизни. Bir büyük olarak, Kayin kardeşine kılavuzluk ve akıl hocalığı etme sorumluluğu altındaydı. As an elder, Cain had a responsibility to guide and mentor his brother. Как старший, Кайин был обязан направлять и наставлять своего брата. Ancak sorumluluğunu yerine getirmek yerine kıskançlık duygularına yenik düştü. However, instead of fulfilling his responsibility, he succumbed to feelings of jealousy. Но вместо того, чтобы выполнить свою обязанность, он поддался ревности. “Kardeşimin bekçisi miyim ben?” derken, Allah’ın ona verdiği sorumluluktan kaçındığını açıkça belli etti. "Am I my brother's watchman?" He made it clear that he avoided the responsibility God gave him. Когда он сказал: "Разве я опекун своего брата?", он дал понять, что уклоняется от ответственности, которую возложил на него Аллах. 10-16 ayetlerini okuyarak öyküyü bitirelim: Let's finish the story by reading verses 10-16:

10 RAB, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 10 The LORD said, "What have you done?" He said, “Your brother's blood calls out to me from the ground. 10 И сказал Господь: "Что ты сделал?" - "Кровь брата твоего взывает ко Мне из земли. 11 Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 11 Now you are under the curse of the earth that opens its mouth to drink the blood of your brother you shed. 11 Теперь ты под проклятием земли, которая отверзла уста свои, чтобы пить кровь братьев твоих, которую ты пролил. 12 İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. 12 The land you cultivate will no longer give you fruit. 12 Земля, которую вы обрабатывали, не будет больше приносить вам плодов. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın. You will roam the earth. Ты будешь бродить по земле. 13 Kayin, “Cezam kaldıramayacağım kadar ağır” diye karşılık verdi, 14 Bugün beni bu topraklardan kovdun. 13 Cain replied, "My punishment is too heavy for me to bear." 14 You expelled me from these lands today. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Now I will stay away from your peace and roam the earth Я удалюсь от Тебя и буду скитаться по земле. Kim bulsa öldürecek beni. Whoever finds me will kill me. 15 Bunun üzerine RAB, “Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak” dedi. 15 Then the LORD said, "Whoever kills you will take revenge seven times on him." 15 Тогда Господь сказал: "Кто убьет тебя, тому отмстится семь раз". Kimse bulup öldürmesin diye Kayin’in üzerine bir nişan koydu. He placed a badge on Cain so that no one could find it and kill it. Он наложил на Кайина метку, чтобы никто не нашел его и не убил. 16 Kayin RAB’bin huzurundan ayrıldı. 16 Cain went away from the LORD. 16 Каин удалился от лица Господа. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti. He settled in the lands of Nod, east of the garden of Eden. Он поселился в земле Нод, к востоку от Эдемского сада.

Tıpkı Allah’ın dediği gibi, günah Kayin’i yok etmek için bekliyordu. Just as God said, sin awaited to destroy Cain. Как и говорил Бог, грех ждал, чтобы уничтожить Каина. Ailesinden atılarak yalnız yaşamaya mahkum edildi. He was sentenced to live alone by being expelled from his family. Его выгнали из семьи и обрекли на одинокую жизнь. Bir zamanlar ona yiyecek veren toprak, artık verimli olmayacaktı. The land that once fed him would no longer be fertile. Земля, которая когда-то давала ему пищу, больше не будет плодородной. Kayin için gerçekten “kader işte” diyebilir miyiz? Can we really say "that's destiny" for Cain? Можем ли мы действительно назвать Кайин "судьбой"? Allah’ın başından beri onun için planladığı şey bu muydu? Was this what God had planned for him from the beginning? Было ли это тем, что Бог планировал для него с самого начала? Kayin bir katil, Habil ise kurban olmak için mi doğmuşlardı? Were Cain born to be a murderer, and Abel to be a victim? Родился ли Каин для того, чтобы стать убийцей, а Авель - для того, чтобы стать жертвой? Havva iki çocuğu, birisi ölsün, diğeri de sürgün edilsin diye mi doğurmuştu? Did Eve give birth to two children, one to die and the other to be exiled? Tüm bunlar önceden bir kitapta yazılmıştı ve Dünya adı verilen dev ekranda sahneye mi konuluyordu? Was all this previously written in a book and staged on a giant screen called Earth? Неужели все это было заранее написано в книге и разыгрывалось на гигантском экране под названием Земля?

Okuduklarımıza göre, durum böyle görünmüyor. From what we have read, this does not seem to be the case. Allah Kayin’i uyardı ve ona doğru olanı yapmasını tavsiye etti. God warned Cain and advised him to do the right thing. Аллах предупредил Кайина и посоветовал ему поступить правильно. Allah’ın Kayin’i doğru yolda tutmaya çalıştığını söyleyebilirsiniz. You could say that God is trying to keep Cain on the right track. Kayin’in söz dinlememesi Allah’ın suçu değildi, günah işlemesi ise kesinlikle Allah’ın planı değildi, zira O buna karşı onu uyarmıştı. Cain's disobedience was not God's fault, and his sin was certainly not God's plan, for he had warned him against it. Непослушание Каина не было Божьей виной, и его грех, конечно же, не был Божьим планом, так как Он предостерегал его от этого. Kayin’in durumu anne ve babasıyla aynıydı. Cain's situation was the same as his parents. Кайин был в такой же ситуации, как и его родители. Onlar da uyarılmışlardı, ancak söz dinlememeyi seçtiler ve günah, yani ölüm, kapıda bekliyordu. They were also warned, but they chose not to obey, and sin, death, was waiting at the door. Они тоже были предупреждены, но предпочли ослушаться, и грех, смерть, ждали у дверей. Aynı düşünceyi örnekleyen ünlü bir masala bakalım. Let's look at a famous tale that exemplifies the same thought. Давайте рассмотрим известную басню, которая иллюстрирует ту же идею.

Bir gün bir keçi lezzetli otlar bularak sürüden ayrılmış. One day a goat found delicious herbs and left the herd. Однажды коза нашла вкусные травы и ушла из стада. Yerken, bir kurt onun tek başına olduğunu görmüş. While he was eating, a wolf saw that he was alone. Когда он ел, волк увидел, что он один.

“Ah, bu fırsatı kaçırmayacağım. “Oh, I will not miss this opportunity. "О, я не упущу эту возможность. Birazdan damağımda nefis bir tat olacak!” demiş. Soon I will have a delicious taste on my palate! " said.

Kurt yaklaşırken, keçi tehlikede olduğunu anlamış ve kaçma şansının olmadığını görerek kurda şöyle seslenmiş: As the wolf approached, the goat realized that he was in danger and, seeing that he had no chance to escape, called the wolf as follows: Когда волк приблизился, козленок понял, что ему грозит опасность, и, видя, что у него нет шансов спастись, позвал волка:

“Yapabileceğim hiçbir şey yok. “There is nothing I can do. "Я ничего не могу сделать. Kaderlerimiz çakıştı! Our destinies coincided! Наши судьбы столкнулись! İşte ölmek üzereyim, son arzumu yerine getirmek için kaval çalar mısın? Here I am about to die, can you play pipe to fulfill my last wish? Вот я скоро умру, сыграете ли вы на трубе, чтобы исполнить мое последнее желание? Böylece kendimden geçip ölebilirim.” So I can pass out and die. " Так что я могу потерять сознание и умереть".

Kurt keçinin dileğini yerine getirmeye karar vermiş, bir kaval bularak çalmaya başlamış. The wolf decided to grant the goat's wish, found a pipe and started to play it. Волк решил исполнить желание козы, нашел дудку и начал играть. Kurt çalmış, keçi oynamış. The wolf played, the goat played. Волк играл, коза играла. Uzakta bulunan bir köpek sürüsü kaval sesini duyarak oraya doğru koşmaya başlamış. Стая собак вдалеке услышала звук трубы и начала бежать к ней. Kurt köpeklerin kendisine doğru geldiğini anlayarak, kaçmadan önce keçiye şöyle demiş: Realizing that the dogs were coming towards him, the wolf said to the goat before running away: Волк понял, что собаки идут к нему, и сказал козе, прежде чем убежать:

“Bu senin değil, benim suçum. “This is not your fault, it's my fault. "Это не твоя вина, а моя. Kaval çalıp harika bir şöleni mahvettim!” I stole Kaval and ruined a wonderful feast! ” Я испортил прекрасный праздник, играя на трубе!".

Tıpkı kurdun dediği gibi, suç kendisinindi. Just like the wolf said, it was itself to blame. Как и сказал волк, это была его собственная вина. Onu etkisiz bırakan kader değil, kendi seçimiydi. It was not fate that neutralized him, but his own choice. Его нейтрализовала не судьба, а его собственный выбор. Kayin, tıpkı anne ve babası, kurt ve Begüm gibi, bir seçim yaptı ve bu seçim hayatı boyunca etkisini gösterdi. Just like her parents, Kurt and Begum, Kayin made a choice, and this choice had its effect throughout her life. Кайин, как и его родители, как Курт и Бегум, сделал выбор, и этот выбор оказал влияние на всю его жизнь. Sözleri bu dersle çok ilgili olan, pek bilinmeyen bir şarkı var. There is an unknown song whose lyrics are very relevant to this lesson. Nakaratında “biz kaderin yaratıklarıyız ve kendi yazdığımız alın yazımızın kurbanlarıyız” diyor. "We are creatures of fate and victims of our destiny," he says in his refrain. В припеве он говорит: "Мы - творения судьбы и жертвы своей судьбы". Kaderimizin büyük bir kısmının aslında bizim yaptığımız seçimlerle meydana geliyor olması mümkün mü? Is it possible that a large part of our destiny actually comes from the choices we make? Возможно ли, что значительная часть нашей судьбы определяется выбором, который мы делаем? Öyle ise, kaderin değiştirilebilmesi için çok önemli bir yol! If so, it is a very important way to change destiny! Если да, то это очень важный способ изменить судьбу! Son zamanlarda hangi seçimleri yaptınız? What choices have you made recently?