×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Vaadin Gerçekleşmesi

Vaadin Gerçekleşmesi

Hiç size bir söz verip tutmayan biri oldu mu? Yaşlılar bir zamanlar insanların daha güvenilir olduklarını söyler. Bir anlaşma yaparak el sıkıştıklarında, sözlerinin güvenilir olduğunu bilirdiniz. Verdikleri sözleri tutarlardı. Fakat günümüzde bu türden bir anlaşma ölmüş gibi görünüyor. Bir arkadaşınıza veya akrabanıza para verip, hiçbir zaman geri ödemedikleri oldu mu? Veya, sizden bir şey satın almaya söz verip, başka bir yerde daha iyi fiyatlısını bulup size bir daha hiç dönmeyenler. Bu dünyada o kadar çok yalan, hainlik ve hırsızlık var ki, kime güveneceğimizi bilmiyoruz. Bu da bizi bu dersimizin ana konusuna getiriyor. Bu gezegendeki kısa yaşantımız sırasında, kime güvenebiliriz? Vaatlerini kesin olarak kim yerine getiriyor? Aksi durumda büyük bir miktarda para tasarrufu yapabileceği halde, sözünü tutan bir adamın öyküsünü okuyarak başlayalım. Bir zamanlar Sezgin Bey adında bir fabrika sahibi varmış. Fabrikasında çekyat ve koltuk gibi mobilyalar üretiliyormuş. Fabrikada elektrikle çalışan pek çok makine varmış. Bir gün elektrik sisteminde bir sorun olmuş ve bazı cihazlar geçici olarak kapanmış. Elektrik tekrar gelmiş, ancak o günden sonra zaman zaman kesinti yapmaya başlamış. Sezgin Bey şöyle demiş, “Sorunu kendim araştıracağım, herkes ellerinden geldiği kadar işlerine devam etsin.” Böylece herkes işinin başına dönmüş ve Sezgin Bey inşaat işinde çalışan bir arkadaşını aramış. “Fabrikada bir sorun çıktı ve bir elektrikçiye ihtiyacım var; beni kazıklamayacak, dürüst bir adam olsun. Elektrik hakkında hiçbir şey bilmem, bu yüzden elektrikçi beni kolaylıkla aldatabilir.” Arkadaşı birini tavsiye etmiş, Sezgin Bey elektrikçiyi aramış ve adam fabrikaya gelmiş. Elektrikçi gerekli incelemeyi yaptıktan sonra, Sezgin Bey'e rapor vermiş. “Transformatörlerdeki bazı çok ince kablolar yanmış. Makinelerin en çok çalıştıkları sürelerde o nokta fazla ısınıyor ve sigortalar atıyor. Sistem soğuduktan sonra sigortaları açabilirsiniz, ancak aynı şey olmaya devam edecek. Tüm sistemi kapatmam ve o kabloları değiştirmem gerekecek. Bu işlem epey zaman alacak. En iyisi bu işi Pazar günü fabrika kapalıyken, veya gece yapmam.” Sezgin Bey elektrikçinin doğru söylediğine inanmış. Fiyat üzerinde anlaşmışlar. Sezgin Bey “İş senindir” demiş. Elektrikçi o gece fabrika kapandıktan sonra çalışmaya başlayacakmış. Sezgin Bey bilmiyormuş, ancak fabrikasının müdürü Ali de bir elektrikçi çağırmış. Durumu idare etme yeteneğiyle patronunu etkilemek istiyormuş, bu yüzden tanıdığı birini çağırmış. Bu elektrikçi de bir inceleme yapmış ve Ali'yle birlikte Sezgin Bey'e gelerek rapor vermiş. Ali, “Sezgin Bey, birkaç dakikanız varsa, bu elektrikçiyle bir anlaşma yaptım ve sorunu tespit ettik. Bugün iş paydos ettikten sonra transformatördeki kablo tesisatının yenilenmesi gerekiyor. Ancak bu elektrikçi işi yapabilir, ben de onunla fiyatta anlaştım” demiş. Sezgin Bey bu noktada dikkatli davranmak istemiş. Ali'nin iyi bir eleman olduğunu biliyormuş ve etkin, sorun çözücü biri olma hevesini kırmak istemiyormuş. “Ali, bu soruna çözüm bulmak için çaba göstermene memnun oldum. Eminim ki anlaştığın elektrikçi iyi bir adamdır. Ne yazık ki ben başka bir elektrikçiyle anlaştım bile.” Ali şöyle demiş: “Diğer elektrikçiyi arayıp gelmemesini bildirebiliriz, yardımına ihtiyacımız kalmadığını söyleyebiliriz.” Sezgin Bey düşünceli bir şekilde Ali'ye bakıp şöyle demiş: “Korkarım ki bu mümkün değil. Sözümü verdim.” Ali yine de çabalarının işe yaramasını istemiş. “Eminim bu elektrikçi de işi en az diğeri kadar iyi yapabilir, zaten kendisi burada, diğer elektrikçinin ise tekrar gelmesi gerekecek. Ücretleri karşılaştıralım.” Ücretleri karşılaştırmışlar ve Ali'nin bulduğu elektrikçinin fiyatı 200 lira düşük çıkmış. “Bakın, benim elektrikçimin ücreti daha bile düşük!” “Bu doğru Ali, ancak bir sorun var.” “Nedir o?” Ali, hakkında bilgisi olmadığı bir şey olmasından korkarak sormuş. “İşi başka birine vermeye söz verdim ve sözümü tutacağım. Kendi anlaştığım elektrikçiyle çalışmakla, senin seçtiğinin daha kötü olduğunu söylemiyorum. Daha kötü olabilir, olmayabilir de. Fakat ben bir söz verdim ve sözümü tutacağım.” Bu son sözler acıymış, ancak tartışmanın sona erdiği anlamına geliyormuş. Patron bir karar vermiş ve öyle olması gerekiyormuş. Sezgin Bey bir söz vermiş ve tutmak için kesinlikle kararlıymış. Daha fazla para harcamak ve diğer adamı geri çevirmek anlamına gelse bile. Önceki derslerimizde Allah'ın verdiği çok önemli bir vaadi gördük. Ve göreceğimiz gibi, O bu vaadi yerine getirmeye kesinlikle kararlıydı. İbrahim'e bir çocuk vaat etmişti ve İbrahim'in bu çocuktan doğacak soyunun hem sayılamayacak kadar çok olacağını, hem de tüm dünyanın onların aracılığıyla kutsanacağını bildirmişti. İbrahim yaşlandığında ve vaat henüz yerine getirilmemişken ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Sara İbrahim'i cariyesi Hacer'den bir çocuk yapmaya ikna etti. Peki Allah İbrahim'e bir oğul vaat ederken kastettiği bu muydu? Yanıt belli ki “hayır”, çünkü geçen dersimizde Allah'ın bu çocuğun Sara'dan gelmesini istediğini gördük. Peki İbrahim'in halihazırda edindiği çocuğa ne olacaktı ve Allah neden dünyayı onun aracılığıyla kutsamayacaktı? Kutsal Kitap'ı okuyup görelim, Yaratılış 21. bölüm, 1-11 ayetlerinden başlayalım: 1 RAB verdiği söz uyarınca Sara'ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi. 2 Sara hamile kaldı; İbrahim'in yaşlılık döneminde, tam Tanrı'nın belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu. 3 İbrahim Sara'nın doğurduğu çocuğa İshak16 adını verdi. 4 Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi oğlu İshak'ı sekiz günlükken sünnet etti. 5 İshak doğduğunda İbrahim yüz yaşındaydı. 6 Sara, “Tanrı yüzümü güldürdü” dedi, “Bunu duyan herkes benimle birlikte gülecek. 7 Kim İbrahim'e Sara çocuk emzirecek derdi? Bu yaşında ona bir oğul doğurdum.” 8 Çocuk büyüdü. Sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir şölen verdi. 9 Ne var ki Sara, Mısırlı Hacer'in İbrahim'den olma oğlu İsmail'in alay ettiğini görünce, 10 İbrahim'e, “Bu cariyeyle oğlunu kov” dedi, “Bu cariyenin oğlu, oğlum İshak'ın mirasına ortak olmasın.” 11 Bu İbrahim'i çok üzdü, çünkü İsmail de öz oğluydu. İbrahim ikinci oğlunun doğumunu kutlayıp neşeleneceği zamanda, kendini berbat bir durumda buldu. İki kızgın ve kıskanç kadınla uğraşıyordu. Bunun nasıl olduğunu hatırlıyor musunuz? Allah'ın vaadini, O'nun onayı olmadan ve insanî bir çabayla gerçekleştirmeye çalışmak yüzünden. O zaman iyi bir fikir gibi görünen şey, ilgili herkes için bir gerginlik kaynağına dönüşmüştü. İbrahim ve Sara'nın Hacer'den çocuk sahibi olmak için evlilik sözleşmesini çiğneme hataları, evin içine acılık ve kıskançlık getirmişti. Şimdi evleri mutluluktan alabildiğine uzaktı ve İbrahim'in üzerine iki kadın arasında arabuluculuk yapmak gibi tatsız görev kalmıştı. Daha kötüsü ise, İbrahim'den Hacer'i ve oğlu İsmail'i evden atmasının istenmesiydi - İbrahim'in sevdiği, yetiştirdiği ve her şeyini bağladığı çocuk. Şimdi bir gençti ve İbrahim'in ölmesi halinde aile reisi o olacaktı. Yazılı olarak kayıtlı olmamasına rağmen, İbrahim'in Allah'a seslenerek şöyle söylediğini düşünmek zor değil: “Benim başıma ne geldi? Ailemi yaralayan bu soruna Sen kesinlikle Sara'dan daha iyi bir çözüm getirebilirsin. Bana antlaşmanın İshak'la devam edeceğini ve İsmail'in büyük bir ulus olacağını söyledin, biliyorum. Fakat oğlum İsmail'i bir daha hiç görmemecesine dışarı atmam gerekiyor mu?” Kavraması zor olsa da, bu öyküden çok önemli bir ders alabiliriz: Allah'ın vaat yoluyla vereceği şeyi hiçbir zaman çalışarak elde edemeyiz. 12. ve 13. ayetleri okuyarak devam edelim: 12 Ancak Tanrı İbrahim'e, “Oğlunla cariyen için üzülme” dedi, “Sara ne derse, onu yap. Çünkü senin soyun İshak'la sürecektir. 13 Cariyenin oğlundan da bir ulus yaratacağım, çünkü o da senin soyun.” Allah İbrahim'i teselli etti ve ona antlaşmasının İshak'a geçeceğini hatırlattı. Peki Allah “senin soyun İshak'la sürecektir” derken ne demek istemişti? Bu, Allah'ın İsmail'i İbrahim'in oğlu olarak kabul etmediği anlamına mı geliyordu? Kesinlikle hayır! Allah, İsmail'in İbrahim'in çocuğu olduğunu ve onun da büyük bir ulus olacağını açıkça belirtmişti. Sezgin Bey Ali'nin getirdiği elektrikçiyle çalışmadığında, bu onu daha kötü bir elektrikçi mi yaptı? Tabi ki hayır! İşte aynısı burada oluyordu. İsmail her zaman İbrahim'in oğlu olacaktı ve Allah onu kutsayacağını söylemişti. Allah kısacası, kendi günlerinde Nuh'u ve İbrahim'i kullanmayı seçtiği gibi, şimdi de İshak'ı kullanmayı seçiyordu. Öyleyse Allah şu sözleri söylerken ne demek istemişti: “Senin soyun İshak'ta sürecektir” ve “Senin soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün halklar kutsanacak.” İbrahim ve Sara, İshak'ı Allah'ın vaadine iman ederek edindiler. Allah, Sara'nın yaşlı olması nedeniyle çocuk sahibi olmasının fiziksel olarak imkânsız olduğu bir zamanda onlara bir çocuk vaat etmişti. İshak dünyaya bir mucize yoluyla geldi. İbrahim'in ve Sara'nın övünebilecekleri bir şey değildi. Bu nedenle İshak bir iman simgesi olarak kabul edilebilir. Allah'ın vaatlerini tıpkı İbrahim'in yaptığı gibi iman yoluyla kabul edenler de, İbrahim'in gerçek çocukları olarak kabul ediliyor olabilir mi? Belki de burada, neslin fiziksel özelliğinden çok, ruhsal niteliğine odaklanan bir bildiri vardır. Bu, İbrahim'in çocuğu olmanın ne anlama geldiği midir, ve bu, dünyanın nasıl kutsanabileceği midir? Bunun, kaderimizi nasıl değiştirebileceğimizle bir ilgisi var mı? Allah neden bunu böyle gerçekleştirmek istesin? Bu sorulara verilebilecek yanıtlar olmasına rağmen, onları bu öyküde bulmuyoruz. Ancak kontrol her zaman olduğu gibi Allah'ın elinde. O, İbrahim'e verdiği sözü tutacak. 14- 21 ayetleriyle bitirelim: 14 İbrahim sabah erkenden kalktı, biraz yiyecek, bir tulum da su hazırlayıp Hacer'in omuzuna attı, çocuğunu da verip onu gönderdi. Hacer Beer-Şeva Çölü'ne gitti, orada bir süre dolaştı. 15 Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı. 16 Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, “Oğlumun ölümünü görmeyeyim” diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı. 17 Tanrı çocuğun sesini duydu. Tanrı'nın meleği göklerden Hacer'e, “Nen var, Hacer?” diye seslendi, “Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. 18 Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım.” 19 Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı, Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi. 20 Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu. 21 Paran Çölü'nde yaşarken annesi ona Mısırlı bir kadın aldı. Allah vaatlerini yerine getirdi! İbrahim ve Sara'nın bir çocukları oldu, Allah İsmail'i korudu, ve şimdi İbrahim iki ulusun babası olacaktı - biri İsmail'in, diğeri İshak'ın soyundan. Sözlerin sürekli olarak bozulduğu bir dünyada, Allah'ın Kendi sözünü tutacağına inanabilir ve kesin olarak bilebiliriz! Bir zamanlar Cemal adında genç bir adam varmış, bu genç Nurhan adında güzel bir kıza aşık olmuş. Zamanla Nurhan'ın kalbini kazanmış ve Nurhan onunla evlenmek istemiş. Kararını Cemal'in askere gitmesinden hemen önce vermiş. Düğün planları veya buna benzer bir şey yapacak zamanları yokmuş. Cemal Nurhan'a şöyle demiş: “Geri döndüğümde seninle evlenmek istiyorum.” Nurhan “Seni bekleyeceğim” diyerek söz vermiş. Cemal, “Fakat sen çok güzelsin ve iyi bir aileden geliyorsun. Ben yokken pek çok cazip erkek gelip seninle evlenmek isteyecektir. Beni bekleyecek misin?” diye sormuş. Nurhan “Bekleyeceğim” demiş. Cemal için askerde geçirdiği zaman sonsuz gibi gelmiş. Nurhan sözünü tutarak onu bekleyecek miydi? Onun ne kadar özel bir kadın olduğunu biliyormuş. Genç askerin tahmin ettiği gibi, pek çok genç adam gelerek Nurhan'ın kalbini kazanmaya çalışmış. Fakat o her seferinde şöyle demiş: “Başka birine söz verdim.” Resmi olarak nişan yapmamış olmalarına rağmen, Nurhan Cemal'e verdiği sözü tutmuş. Cemal sonunda geri dönmüş ve evlenmişler. Sözlerin yerine getirilmesi uzun sürmüş. Ancak beklemeye değmiş. Tutulan bir sözün gücü tahmin edilemeyecek kadar büyüktür. Söz Allah'tan geldiğinde daha da güçlüdür. Allah İbrahim ve Sara'ya yaşlılıklarında çocuk sahibi olacaklarını vaat etmişti. Bilimsel olarak imkânsız olsa da, Allah bir mucize yaptı. Ancak Allah vaadini yerine getirmeden önce, onlar bunu kendi çabalarıyla gerçekleştirebileceklerini sandılar. Fakat insanî çabayla, yalnızca Allah'ın yapabileceği ve O'nun kendi belirlediği zamanda yapabileceği şey hiçbir zaman başarılamaz. Sabırlı olur ve Allah'ın çalışmasına izin verirsek, büyük bereketlerin geleceğinden emin olabiliriz. Cemal ve Nurhan'ın bekleyerek bereketlendikleri gibi, İbrahim ve Sara da Allah'ın vaadi yerine geldiği zaman bereketlendiler. Ancak en güzel kısım henüz gelmemişti!


Vaadin Gerçekleşmesi Realization of the Promise

Hiç size bir söz verip tutmayan biri oldu mu? Yaşlılar bir zamanlar insanların daha güvenilir olduklarını söyler. The elders once said that people are more trustworthy. Bir anlaşma yaparak el sıkıştıklarında, sözlerinin güvenilir olduğunu bilirdiniz. When they shook hands making a deal, you knew their words were trustworthy. Verdikleri sözleri tutarlardı. They kept their promises. Fakat günümüzde bu türden bir anlaşma ölmüş gibi görünüyor. But nowadays that kind of agreement seems to be dead. Bir arkadaşınıza veya akrabanıza para verip, hiçbir zaman geri ödemedikleri oldu mu? Have you ever given money to a friend or relative and never paid it back? Veya, sizden bir şey satın almaya söz verip, başka bir yerde daha iyi fiyatlısını bulup size bir daha hiç dönmeyenler. Or, those who promise to buy something from you and find a better price elsewhere and never come back to you. Bu dünyada o kadar çok yalan, hainlik ve hırsızlık var ki, kime güveneceğimizi bilmiyoruz. Bu da bizi bu dersimizin ana konusuna getiriyor. This brings us to the main topic of this lesson. Bu gezegendeki kısa yaşantımız sırasında, kime güvenebiliriz? Vaatlerini kesin olarak kim yerine getiriyor? Who exactly keeps their promises? Aksi durumda büyük bir miktarda para tasarrufu yapabileceği halde, sözünü tutan bir adamın öyküsünü okuyarak başlayalım. Let's start by reading the story of a man who kept his word, even though he could save a great deal of money otherwise. Bir zamanlar Sezgin Bey adında bir fabrika sahibi varmış. Fabrikasında çekyat ve koltuk gibi mobilyalar üretiliyormuş. Fabrikada elektrikle çalışan pek çok makine varmış. Bir gün elektrik sisteminde bir sorun olmuş ve bazı cihazlar geçici olarak kapanmış. Elektrik tekrar gelmiş, ancak o günden sonra zaman zaman kesinti yapmaya başlamış. The electricity came back on, but after that day it started to cut from time to time. Sezgin Bey şöyle demiş, “Sorunu kendim araştıracağım, herkes ellerinden geldiği kadar işlerine devam etsin.” Böylece herkes işinin başına dönmüş ve Sezgin Bey inşaat işinde çalışan bir arkadaşını aramış. “Fabrikada bir sorun çıktı ve bir elektrikçiye ihtiyacım var; beni kazıklamayacak, dürüst bir adam olsun. Elektrik hakkında hiçbir şey bilmem, bu yüzden elektrikçi beni kolaylıkla aldatabilir.” Arkadaşı birini tavsiye etmiş, Sezgin Bey elektrikçiyi aramış ve adam fabrikaya gelmiş. Elektrikçi gerekli incelemeyi yaptıktan sonra, Sezgin Bey'e rapor vermiş. “Transformatörlerdeki bazı çok ince kablolar yanmış. “Some of the very thin wires in the transformers were burned. Makinelerin en çok çalıştıkları sürelerde o nokta fazla ısınıyor ve sigortalar atıyor. During the periods when the machines work the most, that point overheats and the fuses blow. Sistem soğuduktan sonra sigortaları açabilirsiniz, ancak aynı şey olmaya devam edecek. You can open the fuses after the system has cooled down, but the same thing will continue to happen. Tüm sistemi kapatmam ve o kabloları değiştirmem gerekecek. I'll have to shut down the entire system and replace those wires. Bu işlem epey zaman alacak. This process will take quite some time. En iyisi bu işi Pazar günü fabrika kapalıyken, veya gece yapmam.” Sezgin Bey elektrikçinin doğru söylediğine inanmış. It's best I don't do this job on Sunday when the factory is closed, or at night.” Sezgin believed that the electrician was telling the truth. Fiyat üzerinde anlaşmışlar. They agreed on the price. Sezgin Bey “İş senindir” demiş. Elektrikçi o gece fabrika kapandıktan sonra çalışmaya başlayacakmış. Sezgin Bey bilmiyormuş, ancak fabrikasının müdürü Ali de bir elektrikçi çağırmış. Mr. Sezgin did not know, but Ali, the manager of his factory, also called an electrician. Durumu idare etme yeteneğiyle patronunu etkilemek istiyormuş, bu yüzden tanıdığı birini çağırmış. Bu elektrikçi de bir inceleme yapmış ve Ali'yle birlikte Sezgin Bey'e gelerek rapor vermiş. This electrician also made an investigation and came to Sezgin Bey with Ali and gave a report. Ali, “Sezgin Bey, birkaç dakikanız varsa, bu elektrikçiyle bir anlaşma yaptım ve sorunu tespit ettik. Bugün iş paydos ettikten sonra transformatördeki kablo tesisatının yenilenmesi gerekiyor. After the work is done today, the wiring in the transformer needs to be renewed. Ancak bu elektrikçi işi yapabilir, ben de onunla fiyatta anlaştım” demiş. But this electrician can do the job, and I agreed on the price with him.” Sezgin Bey bu noktada dikkatli davranmak istemiş. Sezgin wanted to be careful at this point. Ali'nin iyi bir eleman olduğunu biliyormuş ve etkin, sorun çözücü biri olma hevesini kırmak istemiyormuş. “Ali, bu soruna çözüm bulmak için çaba göstermene memnun oldum. “Ali, I'm glad you made an effort to find a solution to this problem. Eminim ki anlaştığın elektrikçi iyi bir adamdır. I'm sure the electrician you're dealing with is a good man. Ne yazık ki ben başka bir elektrikçiyle anlaştım bile.” Ali şöyle demiş: “Diğer elektrikçiyi arayıp gelmemesini bildirebiliriz, yardımına ihtiyacımız kalmadığını söyleyebiliriz.” Sezgin Bey düşünceli bir şekilde Ali'ye bakıp şöyle demiş: “Korkarım ki bu mümkün değil. Sözümü verdim.” Ali yine de çabalarının işe yaramasını istemiş. I gave my word." Still, Ali wanted his efforts to pay off. “Eminim bu elektrikçi de işi en az diğeri kadar iyi yapabilir, zaten kendisi burada, diğer elektrikçinin ise tekrar gelmesi gerekecek. “I'm sure this electrician can do the job just as well as the other one, he's here anyway, and the other electrician will have to come back. Ücretleri karşılaştıralım.” Ücretleri karşılaştırmışlar ve Ali'nin bulduğu elektrikçinin fiyatı 200 lira düşük çıkmış. Let's compare the fees." They compared the fees and the price of the electrician Ali found was 200 liras low. “Bakın, benim elektrikçimin ücreti daha bile düşük!” “Bu doğru Ali, ancak bir sorun var.” “Nedir o?” Ali, hakkında bilgisi olmadığı bir şey olmasından korkarak sormuş. “Look, my electrician is even less paid!” "That's right Ali, but there is a problem." "What's that?" Ali asked, afraid of something he didn't know about. “İşi başka birine vermeye söz verdim ve sözümü tutacağım. “I promised to give the job to someone else and I will keep my word. Kendi anlaştığım elektrikçiyle çalışmakla, senin seçtiğinin daha kötü olduğunu söylemiyorum. By working with my own contracted electrician, I'm not saying that your choice is worse. Daha kötü olabilir, olmayabilir de. Fakat ben bir söz verdim ve sözümü tutacağım.” Bu son sözler acıymış, ancak tartışmanın sona erdiği anlamına geliyormuş. But I made a promise and I will keep my promise.” These last words were bitter, but meant that the argument was over. Patron bir karar vermiş ve öyle olması gerekiyormuş. The boss made a decision and it was meant to be. Sezgin Bey bir söz vermiş ve tutmak için kesinlikle kararlıymış. Sezgin made a promise and was absolutely determined to keep it. Daha fazla para harcamak ve diğer adamı geri çevirmek anlamına gelse bile. Even if it means spending more money and turning the other guy down. Önceki derslerimizde Allah'ın verdiği çok önemli bir vaadi gördük. Ve göreceğimiz gibi, O bu vaadi yerine getirmeye kesinlikle kararlıydı. And as we shall see, He was absolutely determined to keep that promise. İbrahim'e bir çocuk vaat etmişti ve İbrahim'in bu çocuktan doğacak soyunun hem sayılamayacak kadar çok olacağını, hem de tüm dünyanın onların aracılığıyla kutsanacağını bildirmişti. İbrahim yaşlandığında ve vaat henüz yerine getirilmemişken ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Do you remember what happened when Abraham was old and the promise was not yet fulfilled? Sara İbrahim'i cariyesi Hacer'den bir çocuk yapmaya ikna etti. Peki Allah İbrahim'e bir oğul vaat ederken kastettiği bu muydu? But is this what God meant when he promised Abraham a son? Yanıt belli ki “hayır”, çünkü geçen dersimizde Allah'ın bu çocuğun Sara'dan gelmesini istediğini gördük. Peki İbrahim'in halihazırda edindiği çocuğa ne olacaktı ve Allah neden dünyayı onun aracılığıyla kutsamayacaktı? But what would happen to the child Abraham had already acquired, and why would God not bless the world through him? Kutsal Kitap'ı okuyup görelim, Yaratılış 21. bölüm, 1-11 ayetlerinden başlayalım: 1 RAB verdiği söz uyarınca Sara'ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi. 2 Sara hamile kaldı; İbrahim'in yaşlılık döneminde, tam Tanrı'nın belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu. 3 İbrahim Sara'nın doğurduğu çocuğa İshak16 adını verdi. 4 Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi oğlu İshak'ı sekiz günlükken sünnet etti. 4 He circumcised his son Isaac when he was eight days old, as God had commanded him. 5 İshak doğduğunda İbrahim yüz yaşındaydı. 6 Sara, “Tanrı yüzümü güldürdü” dedi, “Bunu duyan herkes benimle birlikte gülecek. 6 “God put a smile on my face,” Sarah said. “Everyone who hears this will laugh with me. 7 Kim İbrahim'e Sara çocuk emzirecek derdi? 7 Who would have told Abraham that Sarah would nurse a child? Bu yaşında ona bir oğul doğurdum.” 8 Çocuk büyüdü. I bore him a son at this age.” 8 children have grown. Sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir şölen verdi. On the day he was weaned, Abraham gave a great feast. 9 Ne var ki Sara, Mısırlı Hacer'in İbrahim'den olma oğlu İsmail'in alay ettiğini görünce, 10 İbrahim'e, “Bu cariyeyle oğlunu kov” dedi, “Bu cariyenin oğlu, oğlum İshak'ın mirasına ortak olmasın.” 11 Bu İbrahim'i çok üzdü, çünkü İsmail de öz oğluydu. İbrahim ikinci oğlunun doğumunu kutlayıp neşeleneceği zamanda, kendini berbat bir durumda buldu. İki kızgın ve kıskanç kadınla uğraşıyordu. He was dealing with two angry and jealous women. Bunun nasıl olduğunu hatırlıyor musunuz? Allah'ın vaadini, O'nun onayı olmadan ve insanî bir çabayla gerçekleştirmeye çalışmak yüzünden. Because of trying to fulfill God's promise without His approval and by human effort. O zaman iyi bir fikir gibi görünen şey, ilgili herkes için bir gerginlik kaynağına dönüşmüştü. İbrahim ve Sara'nın Hacer'den çocuk sahibi olmak için evlilik sözleşmesini çiğneme hataları, evin içine acılık ve kıskançlık getirmişti. Şimdi evleri mutluluktan alabildiğine uzaktı ve İbrahim'in üzerine iki kadın arasında arabuluculuk yapmak gibi tatsız görev kalmıştı. Now their home was as far from happiness as possible, and Ibrahim was left with the unpleasant task of mediating between the two women. Daha kötüsü ise, İbrahim'den Hacer'i ve oğlu İsmail'i evden atmasının istenmesiydi - İbrahim'in sevdiği, yetiştirdiği ve her şeyini bağladığı çocuk. Worse still, Abraham was asked to kick Hagar and her son Ishmael out of the house - the child Abraham loved, raised and bound everything to. Şimdi bir gençti ve İbrahim'in ölmesi halinde aile reisi o olacaktı. He was now a teenager and would become the head of the family if Ibrahim died. Yazılı olarak kayıtlı olmamasına rağmen, İbrahim'in Allah'a seslenerek şöyle söylediğini düşünmek zor değil: “Benim başıma ne geldi? Although not recorded in writing, it is not difficult to imagine that Abraham called out to God and said: “What has happened to me? Ailemi yaralayan bu soruna Sen kesinlikle Sara'dan daha iyi bir çözüm getirebilirsin. Bana antlaşmanın İshak'la devam edeceğini ve İsmail'in büyük bir ulus olacağını söyledin, biliyorum. Fakat oğlum İsmail'i bir daha hiç görmemecesine dışarı atmam gerekiyor mu?” Kavraması zor olsa da, bu öyküden çok önemli bir ders alabiliriz: Allah'ın vaat yoluyla vereceği şeyi hiçbir zaman çalışarak elde edemeyiz. 12\. ve 13. ayetleri okuyarak devam edelim: 12 Ancak Tanrı İbrahim'e, “Oğlunla cariyen için üzülme” dedi, “Sara ne derse, onu yap. Çünkü senin soyun İshak'la sürecektir. For your lineage will continue with Isaac. 13 Cariyenin oğlundan da bir ulus yaratacağım, çünkü o da senin soyun.” Allah İbrahim'i teselli etti ve ona antlaşmasının İshak'a geçeceğini hatırlattı. Peki Allah “senin soyun İshak'la sürecektir” derken ne demek istemişti? Bu, Allah'ın İsmail'i İbrahim'in oğlu olarak kabul etmediği anlamına mı geliyordu? Did this mean that God did not accept Ishmael as Abraham's son? Kesinlikle hayır! No way! Allah, İsmail'in İbrahim'in çocuğu olduğunu ve onun da büyük bir ulus olacağını açıkça belirtmişti. Sezgin Bey Ali'nin getirdiği elektrikçiyle çalışmadığında, bu onu daha kötü bir elektrikçi mi yaptı? When Sezgin Bey did not work with the electrician Ali brought, did that make him a worse electrician? Tabi ki hayır! İşte aynısı burada oluyordu. Same thing was happening here. İsmail her zaman İbrahim'in oğlu olacaktı ve Allah onu kutsayacağını söylemişti. Allah kısacası, kendi günlerinde Nuh'u ve İbrahim'i kullanmayı seçtiği gibi, şimdi de İshak'ı kullanmayı seçiyordu. Öyleyse Allah şu sözleri söylerken ne demek istemişti: “Senin soyun İshak'ta sürecektir” ve “Senin soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün halklar kutsanacak.” İbrahim ve Sara, İshak'ı Allah'ın vaadine iman ederek edindiler. Allah, Sara'nın yaşlı olması nedeniyle çocuk sahibi olmasının fiziksel olarak imkânsız olduğu bir zamanda onlara bir çocuk vaat etmişti. İshak dünyaya bir mucize yoluyla geldi. İbrahim'in ve Sara'nın övünebilecekleri bir şey değildi. It was not something Abraham and Sarah could boast about. Bu nedenle İshak bir iman simgesi olarak kabul edilebilir. Allah'ın vaatlerini tıpkı İbrahim'in yaptığı gibi iman yoluyla kabul edenler de, İbrahim'in gerçek çocukları olarak kabul ediliyor olabilir mi? Belki de burada, neslin fiziksel özelliğinden çok, ruhsal niteliğine odaklanan bir bildiri vardır. Perhaps there is a statement here that focuses on the spiritual quality of the generation rather than its physical characteristics. Bu, İbrahim'in çocuğu olmanın ne anlama geldiği midir, ve bu, dünyanın nasıl kutsanabileceği midir? Is this what it means to be a child of Abraham, and is this how the world can be blessed? Bunun, kaderimizi nasıl değiştirebileceğimizle bir ilgisi var mı? Does this have anything to do with how we can change our destiny? Allah neden bunu böyle gerçekleştirmek istesin? Why would God want to do it this way? Bu sorulara verilebilecek yanıtlar olmasına rağmen, onları bu öyküde bulmuyoruz. Ancak kontrol her zaman olduğu gibi Allah'ın elinde. O, İbrahim'e verdiği sözü tutacak. He will keep his promise to Abraham. 14- 21 ayetleriyle bitirelim: 14 İbrahim sabah erkenden kalktı, biraz yiyecek, bir tulum da su hazırlayıp Hacer'in omuzuna attı, çocuğunu da verip onu gönderdi. Let's finish with verses 14-21: 14 Abraham got up early in the morning, prepared some food and a bag of water, threw it on Hagar's shoulder, gave her child and sent her away. Hacer Beer-Şeva Çölü'ne gitti, orada bir süre dolaştı. Hacer went to the Beer-Sheva Desert and wandered there for a while. 15 Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı. 16 Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, “Oğlumun ölümünü görmeyeyim” diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı. 17 Tanrı çocuğun sesini duydu. Tanrı'nın meleği göklerden Hacer'e, “Nen var, Hacer?” diye seslendi, “Korkma! El ángel de Dios desde el cielo le preguntó a Agar: "¿Qué pasa, Agar?" gritó: “¡No tengas miedo! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. 18 Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım.” 19 Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı, Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi. He went and filled his overalls and gave his son a drink. 20 Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. 20 God was with the child as he grew up. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu. The boy lived in the desert and became an archer. 21 Paran Çölü'nde yaşarken annesi ona Mısırlı bir kadın aldı. Allah vaatlerini yerine getirdi! İbrahim ve Sara'nın bir çocukları oldu, Allah İsmail'i korudu, ve şimdi İbrahim iki ulusun babası olacaktı - biri İsmail'in, diğeri İshak'ın soyundan. Sözlerin sürekli olarak bozulduğu bir dünyada, Allah'ın Kendi sözünü tutacağına inanabilir ve kesin olarak bilebiliriz! Bir zamanlar Cemal adında genç bir adam varmış, bu genç Nurhan adında güzel bir kıza aşık olmuş. Once upon a time, there was a young man named Cemal, who fell in love with a beautiful girl named Nurhan. Zamanla Nurhan'ın kalbini kazanmış ve Nurhan onunla evlenmek istemiş. Over time, he won Nurhan's heart and Nurhan wanted to marry him. Kararını Cemal'in askere gitmesinden hemen önce vermiş. He made his decision just before Cemal enlisted in the military. Düğün planları veya buna benzer bir şey yapacak zamanları yokmuş. They didn't have time to make wedding plans or anything like that. Cemal Nurhan'a şöyle demiş: “Geri döndüğümde seninle evlenmek istiyorum.” Nurhan “Seni bekleyeceğim” diyerek söz vermiş. Cemal, “Fakat sen çok güzelsin ve iyi bir aileden geliyorsun. Cemal said, “But you are very beautiful and you come from a good family. Ben yokken pek çok cazip erkek gelip seninle evlenmek isteyecektir. A lot of attractive men will come and want to marry you while I'm gone. Beni bekleyecek misin?” diye sormuş. Nurhan “Bekleyeceğim” demiş. Cemal için askerde geçirdiği zaman sonsuz gibi gelmiş. Nurhan sözünü tutarak onu bekleyecek miydi? Onun ne kadar özel bir kadın olduğunu biliyormuş. Genç askerin tahmin ettiği gibi, pek çok genç adam gelerek Nurhan'ın kalbini kazanmaya çalışmış. Fakat o her seferinde şöyle demiş: “Başka birine söz verdim.” Resmi olarak nişan yapmamış olmalarına rağmen, Nurhan Cemal'e verdiği sözü tutmuş. Cemal sonunda geri dönmüş ve evlenmişler. Sözlerin yerine getirilmesi uzun sürmüş. Promises took a long time to be fulfilled. Ancak beklemeye değmiş. But it was worth the wait. Tutulan bir sözün gücü tahmin edilemeyecek kadar büyüktür. Söz Allah'tan geldiğinde daha da güçlüdür. Allah İbrahim ve Sara'ya yaşlılıklarında çocuk sahibi olacaklarını vaat etmişti. Bilimsel olarak imkânsız olsa da, Allah bir mucize yaptı. Even though it was scientifically impossible, God did a miracle. Ancak Allah vaadini yerine getirmeden önce, onlar bunu kendi çabalarıyla gerçekleştirebileceklerini sandılar. Fakat insanî çabayla, yalnızca Allah'ın yapabileceği ve O'nun kendi belirlediği zamanda yapabileceği şey hiçbir zaman başarılamaz. Sabırlı olur ve Allah'ın çalışmasına izin verirsek, büyük bereketlerin geleceğinden emin olabiliriz. Cemal ve Nurhan'ın bekleyerek bereketlendikleri gibi, İbrahim ve Sara da Allah'ın vaadi yerine geldiği zaman bereketlendiler. Ancak en güzel kısım henüz gelmemişti!