×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Önemli Miyim?

Önemli Miyim?

İlk dersimizde, kaderimizi değiştirmek istiyorsak, kaderi denetiminde tutanın ne veya kim olduğunu anlamamız gerektiğini öğrenmiştik. Aslında, yalnızca iki seçenek var: Allah, ya da bilimin açıkladığı şekilde, tesadüf. Allah'a inanmayanlar için, kaderi değiştirmenin tek yolu bilimi kullanmak olur. Fakat bilimin de sınırları var. Tesadüfü kontrol edemez, ölümü engelleyemez ve yalnızca ölçülebilir olanı ölçebilir. Hayatta, özellikle de ruhsal dünyada, ölçülemeyen pek çok şey olduğundan, kaderi değiştirme amaçlı bu yaklaşımın eksik olduğu ve başarısızlıkla sonuçlanacağı su götürmez. Bu da bizi, kader sorusuna yanıt vermenin en iyi ve tek yolunun Allah hakkında araştırma yapmak olduğu fikrine getiriyor. Bunu, O'nun yaratıklarına ve peygamberleri aracılığıyla verdiği vahiylere bakarak gerçekleştirebiliriz. Bu, bilime yer olmadığı anlamına gelmiyor, zira doğayı bilimsel bir şekilde inceleyerek Yaratıcı hakkında pek çok şey öğrenebiliriz. Evrenin ne kadar karmaşık ve ayrıntılı olduğunu görebiliriz – kesinlikle, eski zamanlarda yaşamış bilim adamlarının tahmin bile edemediği kadar ayrıntılı. Ayrıca, yaratılışın arkasındaki zekânın, en çağdaş bilgisayarlar ve mikroskoplarla dahi tamamen kavrayamayabileceğimiz bir şey olduğunu görebiliriz. Fakat çalışmamız burada bitmiyor, zira dünyamız, bazı bakımlardan güzel olmasına rağmen, başlangıçtan beri şimdi gördüğümüz durumda (yani ölümle, günahla ve yıkımla dolu) değildi. Öyleyse, yaratılışın bazı sırlarını ve yanıtlanmamış sorularını çözebilmek için Allah'ın Kutsal Sözü'ne bakalım. Zamanın perdesini çekerek, Yaratıcı'yı tanımaya ve O'nun sizin hayatınıza ilişkin tasarılarını öğrenmeye çalışalım. Tüm yaratılışın en önemlisini, insanı incelediğimizde, sizce ne buluruz? Allah'ın, insanı yarattığı zaman göstermiş olması gereken ilgiyi hiç düşündünüz mü? Bakın insan bedenini ne kadar muhteşem yaratmış! Atletlerin adeta ince işlenmiş birer heykel gibi olan vücutlarına baktığımızda, simetriyi, sanatı ve kudreti görmek mümkün. İşte antik çağların sanatçıları tam da bu nedenle insan bedeninin heykellerini, çizimlerini ve resimlerini yapmayı seviyorlardı. Bu, birkaç başarısız girişimin sonucu muydu, yoksa sevgiyle dolu istemli bir eylem miydi? İlk olarak bir çömlekçi örneğini görelim. Avanos'u gezen turistler, çömlekçi atölyesinde bir geziye çıkmadan önce çömlek yapımını uygulamalı olarak görmek için bir yeraltı salonunda toplanmışlardı. Salonun duvarları dibinde dizili tahta banklara oturmuş, gezi rehberlerini dinliyorlardı. Rehber kadın “Çömlekçilik eski bir sanattır” dedi. “Hititler henüz İ.Ö. 2000 yıllarında bu bölgede çömlek yapıyorlardı. 14. yüzyılda Selçuklular Anadolu'da seramik çiniler üretiyorlardı, Osmanlı döneminde ise bu sanat İznik çevresinde gelişip yayıldı. Türk çömlekleri dünyaca ünlüdür, bunlara kimi zaman Kapadokya Çömlekleri adı verilir. Bugün, uzman çömlekçilerimizden birinin sanatını nasıl uyguladığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.” Turistler merakla beklerken, çömlekçi çömlek tezgâhındaki yerini aldı. Bir yana uzanarak Kızılırmak'tan getirilen kızıl kilden bir avuç aldı ve bunu çömlek çarkının üzerine çarparak yerleştirdi. Sonra birkaç hızlı vuruşla çarkı çevirmeye başladı. Çark önce yavaşça, sonra hızla dönmeye başladı. Çark uygun hıza geldiğinde, çömlekçi ellerini nemli kile koyarak bunu şekillendirmeye başladı. Başparmağını ortaya bastırdı, böylece kilin merkezi çukurlaşmaya başladı. Kil yığını dönerken, çömlekçinin elinin meydana getirdiği basınç, merkezkaç kuvveti ve yerçekimi, nesneye daha fazla hacim verdi. Ne kadar da simetrik şekilde ortaya çıkıyordu! Kilin kurumaması önemliydi, bu yüzden çalışırken arada bir biraz su ekliyordu. Sanatkâr, ellerini her zaman yavaş ve dikkatle hareket ettiriyordu. Turistlerden biri “Bu işi ne kadar zamandır yapıyorsunuz?” diye sordu. Adam “18 yıldan uzun süredir çömlekçilik yapıyorum” dedi. Çömlekçi yuvarlak boru biçimli bir parça yaptı ve bir yana koydu. Sonra bir parça daha kil alarak testinin dibini yaptı. Bundan sonra da ağzını yapması gerekiyordu. Kilden şekli meydana getirdi ve ilk yuvarlak şekilli parçada bir yarık açtı, sonra ağzı takarak ek yerinin kenarlarını düzeltti. Başka bir parça kilden, testinin kulbunu yaptı. İşini bitirdiğinde, turistler testinin mükemmel şekline hayret ederek adamı alkışladılar. “Bunu yapmayı ne kadar zamanda öğrendiniz?” diye sordular. Adam “Çok kolay” dedi. “Siz de hemen öğrenebilirsiniz. Gelin, deneyin.” Cesur bir kadın şalvar ve yelek giyerek tezgâhın başına geçti. Çömlekçi çarkın tahtasına bir parça kil koyarak turistin tekeri çevirmesini bekledi. Yeteri kadar hızlı çeviremedi, bu nedenle sanatkâr müdahale ederek tekeri ayağıyla daha hızlı çevirdi. Turist ellerini kile koyduğunda, başlangıçta iyi gitti, ancak sonra dengeyi kaybetti ve kil kontrolden çıkarak deli gibi dönmeye başladı. Herkes kahkahaya boğuldu. Turist gülümseyerek “Göründüğü kadar kolay değil” dedi. “Ellerinizi çok sağlam tutmalısınız ve her şey dengede olmalı. Gerçekten zor. Şimdi her bir çömleğe ve testiye ne kadar büyük dikkat ve itina gösterdiğinizi daha iyi anlıyorum.”

Sonra çömlekçi grubu bir başka salona götürdü. Testi yapmaya çalışan turist, arkadaşıyla konuştu: “Kendim denemiş olmasaydım, belki anlamazdım. Fakat bu çömlekçi işini iyi yapmakla kalmıyor, ayrıca yarattığı eserlere büyük zaman harcayarak kişisel itina gösteriyor. Bakalım iyi fiyata bir şeyler bulabilecek miyiz.” Turistlerin tümü diğer salonda toplandığında, orada ince fırçalarla testileri, çinileri ve kupaları boyayan kadınlar gördüler. Bazı tasarımların kaç fırça darbesiyle yapıldığını görmek inanılmazdı. Renkler de öylesine güzeldi. Bazı parçalar turkuaz ve beyaza boyanmıştı. Diğerlerinde ise yeşil, sarı, kırmızı, mavi ve mor karışımı vardı. Çömlekçi eline çok ilginç koyu turkuaz rengi olan bir vazo aldı. Turistlerden biri sordu, “Bu ne kadar?” Çömlekçi “Bu parça bugün bu grup için indirimli, yalnızca 3500 Euro” dedi. Kadın “Dokunmasam iyi olur, kırmaktan korkuyorum!” diye yanıtladı. Çömlekçi parmağıyla vazonun yan tarafına hafifçe vurdu, hoş ve net bir ses geldi. “Sandığınız kadar kırılgan olmayabilir, ancak kesinlikle çok değerli. Fakat fiyat etiketi sizi yanıltmasın; fiyatı ne olursa olsun her bir parça benim için değerli. Bu yüzden, lütfen galeride dolaşırken çok dikkat edin.” “Her bir parça benim için değerli.” Bu çok etkili ve önemli bir ifade. Bir çömlekçi bir eser yaptığında, bu onun için değerlidir. Zamanını, gücünü ve emeğini, hem güzel, hem de faydalı bir şey yaratmak için harcamaktadır. Tıpkı testinin, tabağın veya çanağın çömlekçi için değerli olduğu gibi; biz de Allah için değerliyiz, zira bizi O yarattı. Geçen dersimizde Allah'ın insanları yaratılış haftasının altıncı gününde yarattığını okumuştuk. Yaratılış 1. bölüm 26. ve 27. ayetlerde bulunan bu konuyu kısaca gözden geçirelim: 26 Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Allah'ın insanı kendi suretinde yarattığını ve ilk anne-babamızın biçimlendirilmesini doğanın güçlerine bırakmadığını biliyoruz. Kendisine benzeyecek bir şey yaratırken kim bilir ne kadar özen göstermiş olmalı! Yaratılış kitapçığın birinci bölümü bize Allah'ın insanı nasıl yarattığına dair fazla ayrıntı vermeden bitiyor. Fakat Allah bizim, çömlekçi atölyesinde gezerek her şeyin nasıl yapıldığını merak eden turistler gibi olmamızı istemedi. Bu nedenle, tıpkı çömlekçinin turistlere açıkladığı gibi, Allah da bize Yaratılış 2. bölümün 4-8 ayetlerinde açıklıyor: 4 Gök ve yerin yaratılış öyküsü: RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, 5 yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. 6 Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. 7 RAB Tanrı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. 8 RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Bugünlerde Allah'ın insanları evrim yoluyla yarattığını düşünmek çok yaygın. Fakat Kitabı Mukaddes insanın daha aşağı bir yaratıktan geliştiğini söylemiyor. Aksine, Allah'ın Adem'i topraktan, kendi suretinde meydana getirdiğini ve ona yaşam soluğunu üflediğini yazıyor. Bir an için durup bu sahneyi düşünün. Atölyedeki çömlekçinin hareketlerini hatırlayın. Allah, tıpkı bu çömlekçi gibi, bir miktar kil alarak şekillendirmeye başladı. Bastırdı, biçim verdi, kalıba soktu. Ve bu kil yığınına üflediğinde, yaşayan bir insan oldu.

Testiden daha kıymetli, çanaktan daha değerli bir ürün. Çömlekçi yaptığı eserlerden övünüyor ve bunlara itina gösteriyorsa, bunların her bir parçasına büyük değer veriyorsa, Allah'ın Kendi muazzam başyapıtını nasıl gördüğünü siz düşünün. İnsan vücudunun ve Allah'ın yaratıcılığının değeri, hidrojen, oksijen ve karbon bileşiminde bulunmaz. Daha ziyade, Allah'ın sinir sistemimizi yaratırken ve bize görme, dokunma, sevme ve iletişim kurma yeteneklerini verirken gösterdiği büyük özendedir. Evet, Allah diğer her şey için kullandığı malzemeleri kullandı, fakat sadece insanları Kendi suretinde yarattı. 18-25 ayetleriyle devam edelim: 18 Sonra “Adem'in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” 19 RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem'e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. 20 Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. 21 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 22 Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. 23 Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın' denilecek, çünkü o adamdan alındı.” 24 Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı. Havva'nın meydana getirilmesinde Allah'ın kişisel çalışmasını görüyoruz. Allah Adem'den kaburga kemiğini alarak Havva'yı Kendisi meydana getirdi. Havva daha aşağı bir yaratıktan, hatta topraktan gelmedi, fakat Adem'in yanından yaratıldı. Tamamen ayrı bir yaratık olarak değil, Adem'in bir parçası olarak meydana getirildi. Çömlekçinin yaptığı eserlere değer verip özen gösterdiği gibi, Allah da dikkatle çalışarak yarattığı şeylere özen gösterir.

Çömlekçinin o 3500 Euro değerindeki vazoyu alıp yere attığını, geriye sadece binlerce kırık parça kaldığını düşünün. Turistlerin hepsi şoka uğrardı. “Bunu neden yaptın?” diye bağırırlardı. “Sen deli misin!” Peki ya çömlekçi “Ben çömlekçiyim. Bu çömleklere ne istersem yapma hakkına sahibim. Bazılarını yok etmek, bazılarınıysa saklamak istiyorum!” deseydi? Herkes çömlekçinin çıldırdığını, aklını kaybettiğini düşünürdü. İşte böyle, pek çok kişi Allah'ı çılgın bir çömlekçi olarak görmek istiyor. Allah sizi yarattı! Sizi annenizin rahminde şekillendirdi ve vücudunuzun hücrelerinin bölünerek gelişmesini sağladı. Size an be an soluk verdi ve sizi olgunlaştırarak yetişkin haline getiriyor. Neden insan, Allah'ın tüm bu çalışmanın ardından bu kadar aldırışsız ve düşüncesiz olabileceğini düşünür? Neden Allah'ın sizin yaşamanızla veya ölmenizle ilgilenmediğini düşünürler? Hayır, Allah böyle değildir. O bizi yarattı, bize değer verir ve bizim için iyi şeyler ister. Evet, Allah sizi rahimde meydana getirdiğinde büyük özen gösterdi. Sizinle ilgilenir ve sizi çömlekçinin yaptığı vazoyu sevdiğinden daha çok sever. Sizin yok olmanızı istemez, sizi yok etmek de istemez. Sizi kurtarmak ister. Sizi seven ve sizinle ilgilenen bir Allah'ı tanımak isterseniz, Kutsal Kitap'ta O'nu bulabilirsiniz. Kutsal yazılar Allah'ın faaliyetlerini açıklar ve O'nun faaliyetlerinde O'nun sevgisini, O'nun kudretini ve O'nun sizin iyiliğiniz için arzusunu okuruz. Fakat ayrıca, gelecekte bir yargılama olacağını ve Allah'a karşı gelenleri bir yıkımın beklediğini de biliyoruz. Bu nedenle, kaderinizi Allah'ın yardımıyla nasıl değiştireceğinizi ve O'na karşı gelmeyeceğinizi öğrenmeniz hayatî önem taşıyor. Bu dersler size bunun yolunu göstermek üzere hazırlandı.


Önemli Miyim? Bin ich wichtig? Am I Important? Я важен?

İlk dersimizde, kaderimizi değiştirmek istiyorsak, kaderi denetiminde tutanın ne veya kim olduğunu anlamamız gerektiğini öğrenmiştik. In our first lesson, we learned that if we want to change our destiny, we need to understand what or who is controlling fate. Aslında, yalnızca iki seçenek var: Allah, ya da bilimin açıkladığı şekilde, tesadüf. In fact, there are only two options: coincidence, as God or science explains. Allah'a inanmayanlar için, kaderi değiştirmenin tek yolu bilimi kullanmak olur. For those who do not believe in Allah, the only way to change destiny is to use science. Fakat bilimin de sınırları var. But science has its limits. Tesadüfü kontrol edemez, ölümü engelleyemez ve yalnızca ölçülebilir olanı ölçebilir. It cannot control chance, prevent death, and measure only the measurable. Hayatta, özellikle de ruhsal dünyada, ölçülemeyen pek çok şey olduğundan, kaderi değiştirme amaçlı bu yaklaşımın eksik olduğu ve başarısızlıkla sonuçlanacağı su götürmez. Since there are many things that cannot be measured in life, especially in the spiritual world, there is no doubt that this approach to destiny is incomplete and will fail. Bu da bizi, kader sorusuna yanıt vermenin en iyi ve tek yolunun Allah hakkında araştırma yapmak olduğu fikrine getiriyor. This brings us to the idea that the best and only way to answer the question of destiny is to investigate God. Bunu, O'nun yaratıklarına ve peygamberleri aracılığıyla verdiği vahiylere bakarak gerçekleştirebiliriz. We can do this by looking at His creatures and the revelations he gave through his prophets. Bu, bilime yer olmadığı anlamına gelmiyor, zira doğayı bilimsel bir şekilde inceleyerek Yaratıcı hakkında pek çok şey öğrenebiliriz. This does not mean that there is no place for science, as we can learn a lot about the Creator by studying nature scientifically. Evrenin ne kadar karmaşık ve ayrıntılı olduğunu görebiliriz – kesinlikle, eski zamanlarda yaşamış bilim adamlarının tahmin bile edemediği kadar ayrıntılı. We can see how complex and detailed the universe is - certainly more detailed than ancient scientists could even imagine. Ayrıca, yaratılışın arkasındaki zekânın, en çağdaş bilgisayarlar ve mikroskoplarla dahi tamamen kavrayamayabileceğimiz bir şey olduğunu görebiliriz. We can also see that the intelligence behind creation is something we cannot fully grasp even with the most modern computers and microscopes. Fakat çalışmamız burada bitmiyor, zira dünyamız, bazı bakımlardan güzel olmasına rağmen, başlangıçtan beri şimdi gördüğümüz durumda (yani ölümle, günahla ve yıkımla dolu) değildi. But our work does not end there, for our world, although beautiful in some ways, was not from the beginning what we see now (ie full of death, sin, and destruction). Öyleyse, yaratılışın bazı sırlarını ve yanıtlanmamış sorularını çözebilmek için Allah'ın Kutsal Sözü'ne bakalım. So let's look at the Holy Word of God to solve some of the secrets and unanswered questions of creation. Zamanın perdesini çekerek, Yaratıcı'yı tanımaya ve O'nun sizin hayatınıza ilişkin tasarılarını öğrenmeye çalışalım. By drawing the veil of time, let us try to get to know the Creator and to learn His plans for your life. Tüm yaratılışın en önemlisini, insanı incelediğimizde, sizce ne buluruz? When we examine the most important of all creation, human, what do you think we find? Allah'ın, insanı yarattığı zaman göstermiş olması gereken ilgiyi hiç düşündünüz mü? Have you ever thought about the care that God should have shown when he created man? Bakın insan bedenini ne kadar muhteşem yaratmış! Look how magnificent he created the human body! Atletlerin adeta ince işlenmiş birer heykel gibi olan vücutlarına baktığımızda, simetriyi, sanatı ve kudreti görmek mümkün. When we look at the bodies of athletes, which are almost like sculptures, it is possible to see symmetry, art and power. İşte antik çağların sanatçıları tam da bu nedenle insan bedeninin heykellerini, çizimlerini ve resimlerini yapmayı seviyorlardı. This is exactly why the artists of antiquity liked to make sculptures, drawings and paintings of the human body. Bu, birkaç başarısız girişimin sonucu muydu, yoksa sevgiyle dolu istemli bir eylem miydi? Was it the result of several unsuccessful attempts, or was it a volitional act full of love? İlk olarak bir çömlekçi örneğini görelim. First, let's see an example of a potter. Avanos'u gezen turistler, çömlekçi atölyesinde bir geziye çıkmadan önce çömlek yapımını uygulamalı olarak görmek için bir yeraltı salonunda toplanmışlardı. Tourists visiting Avanos gathered in an underground hall to see pottery making in practice before going on a tour of the pottery workshop. Salonun duvarları dibinde dizili tahta banklara oturmuş, gezi rehberlerini dinliyorlardı. They sat on the wooden benches lined up against the walls of the hall and listened to the tour guides. Rehber kadın “Çömlekçilik eski bir sanattır” dedi. "Pottery is an ancient art," said the guide woman. “Hititler henüz İ.Ö. “The Hittites were not yet BC. 2000 yıllarında bu bölgede çömlek yapıyorlardı. In 2000 they were making pottery in this area. 14\. yüzyılda Selçuklular Anadolu'da seramik çiniler üretiyorlardı, Osmanlı döneminde ise bu sanat İznik çevresinde gelişip yayıldı. 14 \\. Seljuks were producing ceramic tiles in Anatolia in the 19th century, while this art developed and spread around Iznik during the Ottoman period. Türk çömlekleri dünyaca ünlüdür, bunlara kimi zaman Kapadokya Çömlekleri adı verilir. Turkish pottery is world famous, sometimes called Cappadocia Pottery. Bugün, uzman çömlekçilerimizden birinin sanatını nasıl uyguladığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.” Turistler merakla beklerken, çömlekçi çömlek tezgâhındaki yerini aldı. Today you will see for yourself how one of our expert potters is practicing his art. " While the tourists were waiting eagerly, the potter took his place on the pottery counter. Bir yana uzanarak Kızılırmak'tan getirilen kızıl kilden bir avuç aldı ve bunu çömlek çarkının üzerine çarparak yerleştirdi. Reaching out to one side, he took a handful of red clay brought from Kızılırmak and placed it by slamming it on the pot wheel. Sonra birkaç hızlı vuruşla çarkı çevirmeye başladı. Then he started spinning the wheel with a few quick strokes. Çark önce yavaşça, sonra hızla dönmeye başladı. The wheel began to spin slowly, then rapidly. Çark uygun hıza geldiğinde, çömlekçi ellerini nemli kile koyarak bunu şekillendirmeye başladı. Once the impeller was at the proper speed, the potter began to shape it by putting his hands on the moist clay. Başparmağını ortaya bastırdı, böylece kilin merkezi çukurlaşmaya başladı. He pressed his thumb in the middle so that the center of the clay began to dimple. Kil yığını dönerken, çömlekçinin elinin meydana getirdiği basınç, merkezkaç kuvveti ve yerçekimi, nesneye daha fazla hacim verdi. As the clay pile rotated, the pressure, centrifugal force, and gravity created by the potter's hand gave the object more volume. Ne kadar da simetrik şekilde ortaya çıkıyordu! What a symmetrical appearance! Kilin kurumaması önemliydi, bu yüzden çalışırken arada bir biraz su ekliyordu. It was important that the clay did not dry out, so he was adding a little water every now and then while working. Sanatkâr, ellerini her zaman yavaş ve dikkatle hareket ettiriyordu. The artist always moved his hands slowly and carefully. Turistlerden biri “Bu işi ne kadar zamandır yapıyorsunuz?” diye sordu. "How long have you been doing this job?" he asked. Adam “18 yıldan uzun süredir çömlekçilik yapıyorum” dedi. "I have been potters for over 18 years," said the man. Çömlekçi yuvarlak boru biçimli bir parça yaptı ve bir yana koydu. The potter made a round tubular piece and set it aside. Sonra bir parça daha kil alarak testinin dibini yaptı. Then he took another piece of clay and made the bottom of his jug. Bundan sonra da ağzını yapması gerekiyordu. After that, he had to make his mouth. Kilden şekli meydana getirdi ve ilk yuvarlak şekilli parçada bir yarık açtı, sonra ağzı takarak ek yerinin kenarlarını düzeltti. He made the shape out of clay and made a slit in the first round-shaped piece, then fitted the mouth to smooth the edges of the joint. Başka bir parça kilden, testinin kulbunu yaptı. Another piece of clay made the handle of his jug. İşini bitirdiğinde, turistler testinin mükemmel şekline hayret ederek adamı alkışladılar. When he finished, the tourists applauded the man, amazed by the perfect shape of his test. “Bunu yapmayı ne kadar zamanda öğrendiniz?” diye sordular. "How soon did you learn to do this?" they asked. Adam “Çok kolay” dedi. “Siz de hemen öğrenebilirsiniz. “You can learn immediately. Gelin, deneyin.” Cesur bir kadın şalvar ve yelek giyerek tezgâhın başına geçti. Come, try it. " A brave woman, wearing a baggy vest and a vest, took over the counter. Çömlekçi çarkın tahtasına bir parça kil koyarak turistin tekeri çevirmesini bekledi. The potter put a piece of clay on the wheel and waited for the tourist to turn the wheel. Yeteri kadar hızlı çeviremedi, bu nedenle sanatkâr müdahale ederek tekeri ayağıyla daha hızlı çevirdi. He could not turn fast enough, so the artist intervened and turned the wheel faster with his foot. Turist ellerini kile koyduğunda, başlangıçta iyi gitti, ancak sonra dengeyi kaybetti ve kil kontrolden çıkarak deli gibi dönmeye başladı. When the tourist put his hands on the clay, it initially went well, but then lost balance and the clay started spinning like crazy, out of control. Herkes kahkahaya boğuldu. Everybody drowned. Turist gülümseyerek “Göründüğü kadar kolay değil” dedi. "It's not as easy as it seems," said the tourist with a smile. “Ellerinizi çok sağlam tutmalısınız ve her şey dengede olmalı. “You have to keep your hands very firm and everything should be in balance. Gerçekten zor. Şimdi her bir çömleğe ve testiye ne kadar büyük dikkat ve itina gösterdiğinizi daha iyi anlıyorum.” Now I understand better how much attention and care you put into each pot and jug.”

Sonra çömlekçi grubu bir başka salona götürdü. Then the potter took the group to another hall. Testi yapmaya çalışan turist, arkadaşıyla konuştu: “Kendim denemiş olmasaydım, belki anlamazdım. The tourist trying to take the test talked to his friend: “If I hadn't tried it myself, maybe I wouldn't have understood. Fakat bu çömlekçi işini iyi yapmakla kalmıyor, ayrıca yarattığı eserlere büyük zaman harcayarak kişisel itina gösteriyor. But this potter not only does his job well, he also takes personal care by spending a lot of time on his creations. Bakalım iyi fiyata bir şeyler bulabilecek miyiz.” Turistlerin tümü diğer salonda toplandığında, orada ince fırçalarla testileri, çinileri ve kupaları boyayan kadınlar gördüler. Let's see if we can find something for a good price. " When all the tourists gathered in the other hall, they saw women there painting jugs, tiles and mugs with fine brushes. Bazı tasarımların kaç fırça darbesiyle yapıldığını görmek inanılmazdı. It was amazing to see how many brush strokes were made in some designs. Renkler de öylesine güzeldi. The colors were also so nice. Bazı parçalar turkuaz ve beyaza boyanmıştı. Some pieces were painted in turquoise and white. Diğerlerinde ise yeşil, sarı, kırmızı, mavi ve mor karışımı vardı. Others had a mix of green, yellow, red, blue, and purple. Çömlekçi eline çok ilginç koyu turkuaz rengi olan bir vazo aldı. The potter picked up a very interesting dark turquoise vase. Turistlerden biri sordu, “Bu ne kadar?” Çömlekçi “Bu parça bugün bu grup için indirimli, yalnızca 3500 Euro” dedi. One of the tourists asked, "How much is that?" “This piece is discounted for this group today, only 3500 Euros,” said Potter. Kadın “Dokunmasam iyi olur, kırmaktan korkuyorum!” diye yanıtladı. "I better not touch, I'm afraid to break!" he replied. Çömlekçi parmağıyla vazonun yan tarafına hafifçe vurdu, hoş ve net bir ses geldi. The potter tapped the side of the vase with his finger, and there was a pleasant and clear voice. “Sandığınız kadar kırılgan olmayabilir, ancak kesinlikle çok değerli. “It may not be as fragile as you might think, but it is definitely very valuable. Fakat fiyat etiketi sizi yanıltmasın; fiyatı ne olursa olsun her bir parça benim için değerli. But don't be fooled by the price tag; Regardless of the price, every piece is valuable to me. Bu yüzden, lütfen galeride dolaşırken çok dikkat edin.” “Her bir parça benim için değerli.” Bu çok etkili ve önemli bir ifade. So please be very careful around the gallery. " "Every single piece is valuable to me." This is a very effective and important statement. Bir çömlekçi bir eser yaptığında, bu onun için değerlidir. When a potter makes an artifact, it is precious to him. Zamanını, gücünü ve emeğini, hem güzel, hem de faydalı bir şey yaratmak için harcamaktadır. He spends his time, strength, and effort creating something that is both beautiful and useful. Tıpkı testinin, tabağın veya çanağın çömlekçi için değerli olduğu gibi; biz de Allah için değerliyiz, zira bizi O yarattı. Just as the jug, plate or bowl is valuable to the potter; We are valuable to Allah too, for He created us. Geçen dersimizde Allah'ın insanları yaratılış haftasının altıncı gününde yarattığını okumuştuk. In our last lesson, we read that God created humans on the sixth day of the week of creation. Yaratılış 1. bölüm 26. ve 27. ayetlerde bulunan bu konuyu kısaca gözden geçirelim: 26 Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Let us briefly review this issue found in Genesis 1, chapters 26 and 27: 26 God said, "Let us create man in our own image, similar to ourselves. May he rule the fish in the sea, the birds in the sky, the domestic animals, the reptiles, and the whole earth." 27 God created man in his own image. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. Thus, man was created in the image of God. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. He created humans as male and female. Allah'ın insanı kendi suretinde yarattığını ve ilk anne-babamızın biçimlendirilmesini doğanın güçlerine bırakmadığını biliyoruz. We know that God created man in His image and did not leave the shaping of our first parents to the forces of nature. Kendisine benzeyecek bir şey yaratırken kim bilir ne kadar özen göstermiş olmalı! Who knows how much care must have taken him in creating something to look like himself! Yaratılış kitapçığın birinci bölümü bize Allah'ın insanı nasıl yarattığına dair fazla ayrıntı vermeden bitiyor. The first part of the Genesis booklet ends without giving us much detail about how God created man. Fakat Allah bizim, çömlekçi atölyesinde gezerek her şeyin nasıl yapıldığını merak eden turistler gibi olmamızı istemedi. But God did not want us to be like tourists wandering around the pottery workshop and wondering how everything is done. Bu nedenle, tıpkı çömlekçinin turistlere açıkladığı gibi, Allah da bize Yaratılış 2. bölümün 4-8 ayetlerinde açıklıyor: 4 Gök ve yerin yaratılış öyküsü: RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, 5 yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Therefore, just as the potter explained to the tourists, God also explains to us in verses 4-8 of Genesis 2 chapter: 4 The creation story of heaven and earth: When the LORD God created the heavens and the earth, 5 did not grow a wild sapling or a grass in the earth. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. For the LORD God had not yet sent rain to the earth. Toprağı işleyecek insan da yoktu. There were no people to cultivate the land either. 6 Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. 6 Steam rising from the ground watered all the lands. 7 RAB Tanrı Adem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. 7 The LORD God created Adam from the earth and breathed life into his nose. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. Thus, Adam became a living being. 8 RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. 8 The LORD God planted a garden in Eden, in the east. Yarattığı Adem'i oraya koydu. He put Adam there, which he had created. Bugünlerde Allah'ın insanları evrim yoluyla yarattığını düşünmek çok yaygın. It's common these days to think that God created humans through evolution. Fakat Kitabı Mukaddes insanın daha aşağı bir yaratıktan geliştiğini söylemiyor. But the Bible does not say that man is a lower creature. Aksine, Allah'ın Adem'i topraktan, kendi suretinde meydana getirdiğini ve ona yaşam soluğunu üflediğini yazıyor. On the contrary, he writes that God created Adam from the earth in his own image and breathed life into him. Bir an için durup bu sahneyi düşünün. Stop for a moment and think about this scene. Atölyedeki çömlekçinin hareketlerini hatırlayın. Remember the movements of the potter in the workshop. Allah, tıpkı bu çömlekçi gibi, bir miktar kil alarak şekillendirmeye başladı. Just like this potter, Allah took some clay and began to shape it. Bastırdı, biçim verdi, kalıba soktu. He pressed it, formed it, molded it. Ve bu kil yığınına üflediğinde, yaşayan bir insan oldu. And when he blew on this pile of clay, he became a living person.

Testiden daha kıymetli, çanaktan daha değerli bir ürün. A product more valuable than jug and more valuable than a bowl. Çömlekçi yaptığı eserlerden övünüyor ve bunlara itina gösteriyorsa, bunların her bir parçasına büyük değer veriyorsa, Allah'ın Kendi muazzam başyapıtını nasıl gördüğünü siz düşünün. If the potter takes pride in and cares about his works and places great value on every piece of them, consider how God sees His magnificent masterpiece. İnsan vücudunun ve Allah'ın yaratıcılığının değeri, hidrojen, oksijen ve karbon bileşiminde bulunmaz. The value of the human body and the creativity of God is not found in the composition of hydrogen, oxygen and carbon. Daha ziyade, Allah'ın sinir sistemimizi yaratırken ve bize görme, dokunma, sevme ve iletişim kurma yeteneklerini verirken gösterdiği büyük özendedir. Rather, it is God's great care in creating our nervous system and giving us the ability to see, touch, love and communicate. Evet, Allah diğer her şey için kullandığı malzemeleri kullandı, fakat sadece insanları Kendi suretinde yarattı. Yes, God used the materials he used for everything else, but only created humans in His image. 18-25 ayetleriyle devam edelim: 18 Sonra “Adem'in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” 19 RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Let us continue in verses 18-25: 18 Then he said, ası It is not good for Adam to be alone. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem'e getirdi. He brought them all to Adam to see what he would call them. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Whatever Adam gave each name, that creature was called by that name. 20 Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. 20 Adam named all the domestic and wild animals, the birds flying in the sky. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. But no suitable assistant was found for him. 21 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. 21 The LORD God gave Adam a deep sleep. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. While Adam was sleeping, the LORD God took one of his ribs and covered it with meat. 22 Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. 22 He created a woman from Adam's rib, and brought him to him. 23 Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın' denilecek, çünkü o adamdan alındı.” 24 Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. 23 Adam said, "Here, this is the bone from my bones, get it removed from my flesh." Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı. Both Adam and his wife were naked, not yet knowing what shame was. Havva'nın meydana getirilmesinde Allah'ın kişisel çalışmasını görüyoruz. We see the personal work of God in the creation of Eve. Allah Adem'den kaburga kemiğini alarak Havva'yı Kendisi meydana getirdi. Allah took the rib bone from Adam and made Eve Himself. Havva daha aşağı bir yaratıktan, hatta topraktan gelmedi, fakat Adem'in yanından yaratıldı. Eve did not come from a lower creature, not even the earth, but from Adam's side. Tamamen ayrı bir yaratık olarak değil, Adem'in bir parçası olarak meydana getirildi. It was created not as a completely separate creature, but as part of Adam. Çömlekçinin yaptığı eserlere değer verip özen gösterdiği gibi, Allah da dikkatle çalışarak yarattığı şeylere özen gösterir. Just as the potter values and cares for his works, so does Allah pay attention to what he creates by working carefully.

Çömlekçinin o 3500 Euro değerindeki vazoyu alıp yere attığını, geriye sadece binlerce kırık parça kaldığını düşünün. Imagine that the potter took that 3500 Euro vase and threw it on the ground, leaving only thousands of broken pieces. Turistlerin hepsi şoka uğrardı. All the tourists would be shocked. “Bunu neden yaptın?” diye bağırırlardı. "Why did you do this?" they shouted. “Sen deli misin!” Peki ya çömlekçi “Ben çömlekçiyim. “Are you crazy!” What about the potter, “I'm the potter. Bu çömleklere ne istersem yapma hakkına sahibim. I have the right to do whatever I want these pots. Bazılarını yok etmek, bazılarınıysa saklamak istiyorum!” deseydi? I want to destroy some, and save some! ” Herkes çömlekçinin çıldırdığını, aklını kaybettiğini düşünürdü. Everybody thought the potter was going crazy, losing his mind. İşte böyle, pek çok kişi Allah'ı çılgın bir çömlekçi olarak görmek istiyor. That's how many people want to see God as a crazy potter. Allah sizi yarattı! God created you! Sizi annenizin rahminde şekillendirdi ve vücudunuzun hücrelerinin bölünerek gelişmesini sağladı. It shaped you in your mother's womb and allowed your body's cells to divide and grow. Size an be an soluk verdi ve sizi olgunlaştırarak yetişkin haline getiriyor. It breathes you moment by moment and makes you mature by making you mature. Neden insan, Allah'ın tüm bu çalışmanın ardından bu kadar aldırışsız ve düşüncesiz olabileceğini düşünür? Why do people think that God can be so careless and thoughtless after all this work? Neden Allah'ın sizin yaşamanızla veya ölmenizle ilgilenmediğini düşünürler? Why do they think that God is not interested in your living or your death? Hayır, Allah böyle değildir. No, God is not like that. O bizi yarattı, bize değer verir ve bizim için iyi şeyler ister. He created us, values us and wants good things for us. Evet, Allah sizi rahimde meydana getirdiğinde büyük özen gösterdi. Yes, when God made you in the womb, he took great care. Sizinle ilgilenir ve sizi çömlekçinin yaptığı vazoyu sevdiğinden daha çok sever. He takes care of you and loves you more than the potter made the vase. Sizin yok olmanızı istemez, sizi yok etmek de istemez. It does not want you to disappear, nor does it want to destroy you. Sizi kurtarmak ister. He wants to save you. Sizi seven ve sizinle ilgilenen bir Allah'ı tanımak isterseniz, Kutsal Kitap'ta O'nu bulabilirsiniz. If you want to know a God who loves and cares for you, you can find Him in the Bible. Kutsal yazılar Allah'ın faaliyetlerini açıklar ve O'nun faaliyetlerinde O'nun sevgisini, O'nun kudretini ve O'nun sizin iyiliğiniz için arzusunu okuruz. The scriptures explain the activities of God and read His love, His might and His desire for your well-being in His activities. Fakat ayrıca, gelecekte bir yargılama olacağını ve Allah'a karşı gelenleri bir yıkımın beklediğini de biliyoruz. But we also know that there will be a trial in the future, and that destruction awaits those who oppose God. Bu nedenle, kaderinizi Allah'ın yardımıyla nasıl değiştireceğinizi ve O'na karşı gelmeyeceğinizi öğrenmeniz hayatî önem taşıyor. Therefore, it is vital that you learn how to change your fate and not oppose Him with the help of God. Bu dersler size bunun yolunu göstermek üzere hazırlandı. These lessons have been prepared to show you the way.