×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Kötülüğün Sonucu

Kötülüğün Sonucu

Sıkıntılı zamanlarda yaşadığımıza şüphe yok. Mahallelerimizin, kentlerimizin, ülkelerimizin ve dünyamızın kargaşa içinde olduğunu görmek için tek yapmamız gereken bir gazeteye bakmak, haberleri izlemek veya televizyonu açmak. Dolayısıyla, dünyanın sonu hakkında pek çok şey duyuyor olmamız şaşılacak bir şey değil. Bazıları uzaylıların gelerek bizi yok edeceklerini söylüyor. Başkaları, tıpkı milyonlarca yıl önce olduğu gibi, dünyamıza bir göktaşının çarparak tüm hayatı yok edeceğini söylüyor. Fakat en yaygın düşünce, insanların neden olduğu küresel ısınmanın okyanusların seviyelerinin yükselmesine neden olarak, gezegenin en önemli kentlerini sular altında bırakacağı. Nasıl olacağı bir yana, dünyamızın kaderi kesin yıkım mı? Evet, Kutsal Kitap'a göre dünyanın sonu yakın ve Allah'ın yargısı kapıda. Fakat sorun fosil yakıtlarının tükenmesinden çok, insan kalbinin tükenmesinde! Hamza Bey iki gündür uyuyamıyordu. Kızı Begüm'ün nasıl ailesine böyle bir şey yaptığını aklı almıyordu. Onun için her şeyini feda etmişti. Kızının üniversiteye gitme hayalini gerçekleştirmek için büyük şehre taşınmışlardı. İzmir'de iş bulmak zordu, ancak kızının derslerine odaklanabilmesi için her şeyinin olmasını istiyordu; bu nedenle ona yeterli miktarda cep harçlığı da vermiş, her zamankinden daha fazla özgürlük tanımıştı. O ise karşılığını böyle gösterdi! Evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olduğuna inanamıyordu. Üstüne üstlük, bu stres uykusunu kaçırmakla kalmıyordu, işine de dikkatini veremiyordu. Öğleden sonra saatler sonsuzmuş gibi geçti; işten çıkıp dolmuşa bindi. Camdan dışarı bakarken düşüncelere dalıp gitti, fakat çok geçmeden kendine geldi. Tam arkasındaki koltukta iki kadının konuştuğunu duydu. “Zaman değişiyor. Herkes kötü davranıyor. Mesela geçen gün dolmuşa bindiğimde 10 dakika ayakta durmak zorunda kaldım. İki genç adam vardı ve bana yer vermediler.” “Gülümser, bana anlatmana gerek yok! Geçen ay iki komşumun her şeyleri çalındı. Komşuluk günden güne daha da bozuluyor. Eskiden kapımızı kilitlemezdik bile, fakat şimdi hepimiz kapılarımıza ve pencerelerimize demir taktırıyoruz. Haberlerde duyduğum şeylerden ise söz etmek bile istemiyorum” diyen diğer kadın iç çekti. Hamza Bey kadınlara hak vermeden edemedi. Mükemmel olmamasına rağmen bu ülkeyi, halkını ve ailesini seviyordu. Ancak kalbine çok yakın tuttuğu şeylerin, dünyanın geri kalan sorunlarından muaf olmayışları ona büyük acı veriyordu. Apartmanın ağır çelik kapısını açtı, merdivenleri çıktı, ayakkabılarını çıkarıp evine girdi. Karısı ve küçük kızı Ayşe ile birlikte sessizce akşam yemeğini yediler. Yemekten sonra yürüyüş yapmak ve bazı arkadaşlarını ziyaret etmek için dışarı çıktı. Belki biraz çay ve birkaç el okey veya kart oyunu kafasını dağıtabilirdi. Hamza “Selamünaleyküm!” dedi. Birkaç adam “Aleykümselam” diyerek karşılık verdi. Hamza bir masada oturarak arkadaşlarının gelmelerini bekledi. İlk çayını bitirdikten sonra Hüseyin, İbo ve Salih geldi. Her zamanki selamlaşmadan ve havadan sudan konuştuktan sonra okey oynamaya koyuldular. Adamların Hamza'nın her zamanki halinde olmadığını anlamaları uzun sürmedi. Normalde mükemmel okey oynardı ve hızlı davranmayı severdi. Fakat bu akşam aklı başka bir yerdeydi. “Hamza, neyin var? Bu akşam tuhaf davranıyorsun! Kafan nerede? Hadi oyna, el sende” dedi Hüseyin. “Kusura bakma, haklısın, kafam çok karışık. Bugün dolmuşta iki kadının konuşmasını duydum. Dünyamızın halinden bahsediyorlardı. Onlara göre insanlar gitgide kötüye gidiyormuş. Gençler geleneklerimizi tutmak istemiyor, insanlar komşulukla ilgilenmiyor. Ortalık hırsız dolu. Kocalar karılarını, çocuklar anne-babalarını öldürüyor. Her yer alan talan olmuş” dedi Hamza. Salih, “Haklılar, her şey değişiyor” dedi. “Bence uzmanlar neden bahsettiklerini biliyor. Dünya ısınıyor ve hava değişiyor. Dediklerine bakılırsa buz tabakaları ve buzullar eriyor ve yakında sahil kentleri su altında kalacak. Belki de zamanın sonu gelmiştir” diye ekledi İbo. Fakat Hüseyin o kadar emin değildi. “Ne olacaksa olacak, fakat uzmanların dediklerine inanmıyorum. Yani, tamam, dünyanın havası değişiyor. Fakat yanlış hatırlamıyorsam, dünyanın sonu sel baskınıyla gelmeyecek. Bunu nereden duyduğumu hatırlamıyorum, ancak sanırım daha farklı olacak.” İbo araya girerek, “Haydi arkadaşlar, kimin umurunda! Oyunumuza bakalım! Hamza, sıra yine sende” dedi. Ne yazık ki çoğu kimsenin yaklaşımı bu şekilde. “Kimin umurunda” diyorlar, “Hayat kısa, ye, iç, mutlu ol!” Binlerce yıldır tutturulan bir terane bu. Hayal etmek zor, ancak insanların aynen şimdiki kadar, hatta daha da kötü şekilde yaşadığı bir zaman vardı. Hiç kimseye hesap vermek istemiyorlardı ve hayatın hiçbir zaman sona ermeyeceğini sanıyorlardı. İşlemekte oldukları günaha duyarsızlaşmakla kalmıyorlar, bir de Allah'ın onlara iletmekte olduğu mesajı duymazlıktan geliyorlardı. Bu, dinleselerdi hayatlarını kurtaracak bir mesajdı. Adem ile Havva Aden bahçesinden kovulduktan ve çocuk sahibi olmaya başladıktan sonra, geleceğin farklı olacağı net bir şekilde anlaşılmıştı. Bahçedeki huzurlu günlerin ve sonsuza dek yaşama imkânının yerini, zahmetli emek, cinayet ve acı almıştı. Çok geçmeden insanlık iki gruba bölündü. Allah'ı izlemeyi seçenlere Allah oğulları denildi, seçmeyenlere ise insan oğulları. Yaşam ağacına erişim olmamasına rağmen insanlar uzun süre yaşıyorlardı. Ancak bu yılları başkalarına yarar sağlamak amacıyla kullanmak yerine, kendi dünyevî arzularını ve isteklerini tatmin etme yolları aradılar. Erkekler karılarından hoşnutsuz olup başka kadınlarla yatmaya başladılar ve istediklerini elde etmek için şiddete başvurdular. Kutsal Kitap, Adem ile Havva'dan beri birkaç kuşak geçtiğini ve Allah oğullarının etkisi ve sayısı azaldıkça yaşamın Allah'ın amaçladığına benzeme umudunun da yavaş yavaş yok olduğunu anlatıyor. Öyküye Yaratılış 6. bölüm, 5-7 ayetlerinden devam edelim: 5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. 7 “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Allah'ın yaratışının sonu, önceden “çok iyi” olarak nitelenen bu eser, şimdi kötüden daha kötü bir şey olmuştu. Habis ve şeytanî bir hale dönüşmüştü. İnsanlık artık Allah'a dair şeylerle ilgili değildi, ancak kendi arzularının esiri olmuştu. Allah, yukarıda gördüğümüz Hamza Bey gibi, olan biten her şeyi düşündü ve üzüldü. Adem ile Havva'yı günahlarından ötürü zaten cezalandırmıştı, ancak Kendisini yine aynı durumda buldu. İnsanlar derslerini almamıştı ve günah sorunu insandan insana geçen ve hiçbir antibiyotiğin öldüremediği bir enfeksiyon gibiydi. İnsanlığın bir bütün olarak cezalandırılması gerekiyordu ve Allah'a, yarattığı her şeyi yok etmekten başka bir çözüm yolu bırakmıyorlardı. Şansımıza, Allah oğulları arasında Nuh adında bir adam vardı; bu adam Allah'ın gözünde lütuf bulmuştu. Yaratılış 6. bölüm, 9-22 ayetlerinden devam edelim: 9 Nuh'un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. 10 Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. 11 Tanrı'nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. 12 Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. 13 Tanrı Nuh'a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. 14 Kendine gofer2 ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz3 , genişliği elli4 , yüksekliği otuz arşın5 olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun.6 Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” 22 Nuh Tanrı'nın bütün buyruklarını yerine getirdi. Nuh doğru ve kusursuz birisiydi. Allah'ı tanıyan ve O'nun emirlerine göre yaşayan birkaç kişiden biriydi; yozlaşmış bir toplumun uygulamalarına itibar etmeyen bir adamdı. Allah, merhametiyle Nuh'la konuştu ve ona kötüleri yok edeceğini söyledi. Ancak uyarıya kulak verenler için bir kaçış yolu sağlayacaktı. Allah Nuh'a, yaklaşan fırtınadan korunak olacak büyük bir gemi yapmasını buyurdu. Hassas ölçülere göre yapılacak, üstü çatıyla örtülecek, üç katı olacaktı, ve halen şimdiye dek yapılmış olan en büyük ahşap gemidir. Allah bu talimatları Nuh'a vermeden önce, insanlığın yalnızca 120 yılının kaldığını bildirmişti. Dolayısıyla, bu 120 yıl içinde Nuh, oğulları, ve diğer Allah oğulları gemiyi inşa ettiler. Gemiyi inşa edenlerin, dünyanın yok edileceğine inanmayanlarca nasıl alaya alındığını hayal edin. Muhtemelen, daha önce hiç yağmur yağmadığı halde gemi inşa ettikleri için, onlara hakaret edip gülüyorlardı. Su her zaman buhar olarak inip, yerden kaynayarak pınarlardan çıkmıştı. Bunlar dünyanın doğa kanunlarıydı, neden değişeceklerdi ki? Fakat Nuh ile oğulları kötüleri dikkate almadılar ve Rabb'in buyurduğu her şeyi yerine getirdiler. Kötülerin bile kurtulmak için Allah'ın adına başvuracakları bir zamanın geleceğini biliyorlardı. Ne yazık ki, kötüler için çok geç olacaktı. Öykü, 7. bölümde devam ediyor: 1-10 ayetlerini okuyarak devam edelim: 1 RAB Nuh'a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. 2-3 Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. 4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” 5 Nuh RAB'bin bütün buyruklarını yerine getirdi. 6 Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. 7 Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. 8-9 Tanrı'nın Nuh'a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh'a gelip gemiye bindiler. 10 Yedi gün sonra tufan koptu. Nuh ile ailesi gemiye bindi ve ardından hayvanlar izledi. Hayvanların doğal felaketlerle ilgili bir altıncı hisleri olduğu gözlemlenmiştir. Dehşet verici bir olaydan hemen önce kaçtıkları, saklandıkları ve yüksek yerlere tırmandıkları bilinir. Belki de bu, işte bu olaydan kalan bir içgüdüdür, zira Kutsal Kitap her hayvandan ikişer adet, tüm temiz hayvanlardan ise yedişer çiftin gemiye bindiklerini yazıyor. Gemiye doğru dizi dizi yürüyen hayvanlar ve kuşlar hayret verici bir manzara meydana getirmiş olmalı. Kötüler için hayvanların bu davranışı sergilemeleri alışılmadık bir durum olmalıydı, zira bu onların doğal alışkanlıklarına aykırıydı. Fakat bu sıra dışı olay bile onları ikna edemedi. Bir hafta sonra yağmur yağmaya başladı, yeryüzünün pınarları kopan bir su borusu gibi fışkırdı. Sahneyi hayal edebilmek için bir gayzerin veya sert bir fırtınanın gücüne tanıklık etmiş olmak gerekir. Ağaçlar devrildi, yer sarsıldı, evler yıkıldı ve usul usul akan pınarlar azgın nehirlere dönüştüler. Kötüler gemiye binebilmek için çılgıncasına atılmış olmalılar, ancak geminin her tarafı sımsıkı kapalıydı ve kapısını hiçbir insan eli açamazdı. Geminin zift kaplı tahtalarına ne kadar sert vurduysalar ve tırmaladıysalar da, içeri asla giremeyeceklerdi. Allah'ın önceden bildirdiği şey aynen meydana gelmişti. Yağmurlar kırk gün devam etti ve geminin dışında kalan tüm canlılar yok oldu. Kutsal Kitap suların 150 gün yeryüzünü kapladığını ve gözün görebildiği her yerde yalnızca su olduğunu yazıyor. Bir zamanlar yeşil tarlalar ve bayırlar olan yerler suya batmış ve sonsuza dek unutulmuştu. Ancak Allah Nuh'u, ailesini ve gemideki hayvanları unutmadı. Doğru kişi olarak adlandırdığı ve dünyanın adetleri yerine Allah'ı izlemeyi seçen kişiyi nasıl unutabilirdi ki? Yaratılış 8. bölüm, 1-5 ayetlerini okuyalım: 1 Sonra Tanrı Nuh'u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı. 2 Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi. 3 Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. 4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. 5 Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü. Nuh'un karşılaşacağı yeryüzü, önceden bildiği yeryüzünden tamamen farklı olacaktı ve bu yeryüzünün yaşamaya elverişli olduğundan emin olması gerekiyordu. Bu nedenle dışarıya bir kuzgun gönderdi, ancak kuzgun havada dönüp durdu. Sonra bir güvercin saldı, fakat güvercin konacak yer bulamadığı için geri döndü. Bir hafta daha bekledi ve güvercini yine dışarı saldı; bu kez güvercin bir zeytin yaprağıyla geri geldi. Allah ona suların çekildiğine dair bir işaret vermişti. Bir hafta sonra, Nuh güvercini yine gönderdi ancak bu kez güvercin geri dönmedi. Gemiden çıkma vakti gelmişti. Nuh'un gemiden çıktıktan sonra yaptığı ilk şey, bir sunak yaparak yakmalık sunular sunmak oldu. Allah'ın verdiği temiz hayvanların ve kuşların bir kısmını kullandı, Allah Nuh'un minnettarlığını ve övgüsünü görünce ondan hoşnut oldu. Nuh'u ve ailesini kutsadı, onlara yeryüzüne dağılmalarını söyledi ve çoğalarak tüm gezegeni doldurma sorumluluğunu verdi. Allah insanlığa ikinci bir şans vermekle kalmadı, ayrıca tüm yeryüzünü bir daha asla tufanla yok etmeyeceğine dair bir antlaşma yaptı. Öykünün sonunu, 9. bölüm, 8-17 ayetlerinde okuyabiliriz: 8 Tanrı Nuh'a ve oğullarına şöyle dedi: 9-10 “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla -kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla- antlaşmamı sürdürmek istiyorum. 11 Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.” 12 Tanrı şöyle sürdürdü konuşmasını: “Sizinle ve bütün canlılarla kuşaklar boyu sonsuza dek sürecek antlaşmamın belirtisi şu olacak: 13 Yayımı bulutlara yerleştireceğim ve bu, yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak. 14 Yeryüzüne ne zaman bulut göndersem, yayım bulutların arasında ne zaman görünse, 15 sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. 16 Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.” 17 Tanrı Nuh'a, “Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur” dedi. Allah'ın tufan sırasında kötüleri yok ederek doğru kişileri koruması, en iyi üzümleri yetiştirmeye çalışan bir üzüm üreticisinin yaptığına benziyor. Her yıl asmaların etraflarını dikkatlice kazarak gübre verir ve bol bol sular. Asmalarını tehdit eden bir şey (örneğin mantar, böcek benzeri bir şey) görürse tehdidi ortadan kaldırır. Allah Nuh'un zamanında yeryüzünde yaşayan tüm insanların yüreklerini biliyordu, vereceği ikinci şansa yalnızca Nuh'un ailesinin karşılık vereceğini de biliyordu. Üzüm üreticisi ve onun bağı gibi, Allah da Nuh'u kurtarmak için bir şey yapmasaydı, onlar da yok olurlardı. Bu nedenle Allah, doğruları korumak için kötüleri ortadan kaldırdı. Hüseyin haklıydı; son yakın olmasına rağmen, Allah dünyayı bir daha tufanla yok etmeyecekti. Ancak bir soru geçerliliğini sürdürüyor: kurtarılmaya değer modern zaman Nuh'ları var mı? Varsa, Allah onların kaderini herkesin kaderinden farklı hale getirmek için ne yapacak?


Kötülüğün Sonucu Consequence of Evil

Sıkıntılı zamanlarda yaşadığımıza şüphe yok. There is no doubt that we live in troubled times. Mahallelerimizin, kentlerimizin, ülkelerimizin ve dünyamızın kargaşa içinde olduğunu görmek için tek yapmamız gereken bir gazeteye bakmak, haberleri izlemek veya televizyonu açmak. To see that our neighborhoods, cities, countries and world are in turmoil, all we have to do is look at a newspaper, watch the news or turn on the TV. Dolayısıyla, dünyanın sonu hakkında pek çok şey duyuyor olmamız şaşılacak bir şey değil. So it's no wonder we hear a lot about the end of the world. Bazıları uzaylıların gelerek bizi yok edeceklerini söylüyor. Some say aliens will come and destroy us. Başkaları, tıpkı milyonlarca yıl önce olduğu gibi, dünyamıza bir göktaşının çarparak tüm hayatı yok edeceğini söylüyor. Others say that just like millions of years ago, a meteorite will crash into our world and destroy all life. Fakat en yaygın düşünce, insanların neden olduğu küresel ısınmanın okyanusların seviyelerinin yükselmesine neden olarak, gezegenin en önemli kentlerini sular altında bırakacağı. But the most common idea is that global warming caused by humans will cause the levels of the oceans to rise, flooding the planet's most important cities. Nasıl olacağı bir yana, dünyamızın kaderi kesin yıkım mı? Regardless of how it will happen, is the destiny of our world certain destruction? Evet, Kutsal Kitap’a göre dünyanın sonu yakın ve Allah’ın yargısı kapıda. Yes, according to the Bible, the end of the world is near and God's judgment is at the door. Fakat sorun fosil yakıtlarının tükenmesinden çok, insan kalbinin tükenmesinde! But the problem is in the exhaustion of the human heart, rather than the exhaustion of fossil fuels! Hamza Bey iki gündür uyuyamıyordu. Hamza Bey could not sleep for two days. Kızı Begüm’ün nasıl ailesine böyle bir şey yaptığını aklı almıyordu. He could not imagine how his daughter Begüm did such a thing to his family. Onun için her şeyini feda etmişti. He sacrificed everything for him. Kızının üniversiteye gitme hayalini gerçekleştirmek için büyük şehre taşınmışlardı. They had moved to the big city to fulfill her daughter's dream of going to college. İzmir’de iş bulmak zordu, ancak kızının derslerine odaklanabilmesi için her şeyinin olmasını istiyordu; bu nedenle ona yeterli miktarda cep harçlığı da vermiş, her zamankinden daha fazla özgürlük tanımıştı. It was difficult to find a job in Izmir, but she wanted everything to be so that her daughter could focus on her studies; therefore he had also given him enough pocket money, given him more freedom than ever before. O ise karşılığını böyle gösterdi! He paid off like this! Evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olduğuna inanamıyordu. She could not believe that she was disgraced to the whole family by becoming pregnant out of wedlock. Üstüne üstlük, bu stres uykusunu kaçırmakla kalmıyordu, işine de dikkatini veremiyordu. On top of that, he not only missed this stress sleep, he was also unable to pay attention to his work. Öğleden sonra saatler sonsuzmuş gibi geçti; işten çıkıp dolmuşa bindi. The hours in the afternoon went like endlessly; He left work and got on the minibus. Camdan dışarı bakarken düşüncelere dalıp gitti, fakat çok geçmeden kendine geldi. Looking out the window, he broke into thoughts, but soon recovered. Tam arkasındaki koltukta iki kadının konuştuğunu duydu. “Zaman değişiyor. Herkes kötü davranıyor. Everyone is behaving badly. Mesela geçen gün dolmuşa bindiğimde 10 dakika ayakta durmak zorunda kaldım. For example, when I got on the minibus the other day, I had to stand for 10 minutes. İki genç adam vardı ve bana yer vermediler.” “Gülümser, bana anlatmana gerek yok! There were two young men and they didn't give me room. ” “Smiles, you don't need to tell me! Geçen ay iki komşumun her şeyleri çalındı. Everything was stolen from my two neighbors last month. Komşuluk günden güne daha da bozuluyor. Neighborhood is deteriorating day by day. Eskiden kapımızı kilitlemezdik bile, fakat şimdi hepimiz kapılarımıza ve pencerelerimize demir taktırıyoruz. We used to never even lock our doors, but now we all have our doors and windows ironed. Haberlerde duyduğum şeylerden ise söz etmek bile istemiyorum” diyen diğer kadın iç çekti. "I don't even want to talk about what I've heard on the news," the other woman sighed. Hamza Bey kadınlara hak vermeden edemedi. Hamza Bey could not give justice to the women. Mükemmel olmamasına rağmen bu ülkeyi, halkını ve ailesini seviyordu. Although it was not perfect, he loved this country, its people and family. Ancak kalbine çok yakın tuttuğu şeylerin, dünyanın geri kalan sorunlarından muaf olmayışları ona büyük acı veriyordu. But it was painful for him that the things he held so close to his heart were not immune from the rest of the world. Apartmanın ağır çelik kapısını açtı, merdivenleri çıktı, ayakkabılarını çıkarıp evine girdi. He opened the heavy steel door of the apartment, climbed the stairs, took off his shoes and entered his house. Karısı ve küçük kızı Ayşe ile birlikte sessizce akşam yemeğini yediler. They had dinner quietly with his wife and young daughter Ayşe. Yemekten sonra yürüyüş yapmak ve bazı arkadaşlarını ziyaret etmek için dışarı çıktı. After dinner he went out to take a walk and visit some of his friends. Belki biraz çay ve birkaç el okey veya kart oyunu kafasını dağıtabilirdi. Maybe some tea and a few hands or okey or card game could distract him. Hamza “Selamünaleyküm!” dedi. Birkaç adam “Aleykümselam” diyerek karşılık verdi. Hamza bir masada oturarak arkadaşlarının gelmelerini bekledi. İlk çayını bitirdikten sonra Hüseyin, İbo ve Salih geldi. Her zamanki selamlaşmadan ve havadan sudan konuştuktan sonra okey oynamaya koyuldular. After the usual greetings and spoken words, they started to play okey. Adamların Hamza’nın her zamanki halinde olmadığını anlamaları uzun sürmedi. It didn't take long for the men to realize that Hamza was not in his usual state. Normalde mükemmel okey oynardı ve hızlı davranmayı severdi. Normally he played perfectly okey and liked to act fast. Fakat bu akşam aklı başka bir yerdeydi. “Hamza, neyin var? Bu akşam tuhaf davranıyorsun! Kafan nerede? Hadi oyna, el sende” dedi Hüseyin. Come play, you've got it, ”Hussein said. “Kusura bakma, haklısın, kafam çok karışık. “Sorry, you're right, I'm so confused. Bugün dolmuşta iki kadının konuşmasını duydum. Dünyamızın halinden bahsediyorlardı. Onlara göre insanlar gitgide kötüye gidiyormuş. Gençler geleneklerimizi tutmak istemiyor, insanlar komşulukla ilgilenmiyor. Young people don't want to keep our traditions, people don't care about neighborhood. Ortalık hırsız dolu. It's full of thieves. Kocalar karılarını, çocuklar anne-babalarını öldürüyor. Husbands kill their wives, children kill their parents. Her yer alan talan olmuş” dedi Hamza. Everywhere was plundered, ”said Hamza. Salih, “Haklılar, her şey değişiyor” dedi. “Bence uzmanlar neden bahsettiklerini biliyor. “I think experts know what they're talking about. Dünya ısınıyor ve hava değişiyor. The world is warming and the weather is changing. Dediklerine bakılırsa buz tabakaları ve buzullar eriyor ve yakında sahil kentleri su altında kalacak. Ice sheets and glaciers are melting, they say, and soon coastal cities will be under water. Belki de zamanın sonu gelmiştir” diye ekledi İbo. Perhaps time has come to an end, ”he added. Fakat Hüseyin o kadar emin değildi. But Hussein was not so sure. “Ne olacaksa olacak, fakat uzmanların dediklerine inanmıyorum. “Whatever will happen, but I don't believe what the experts say. Yani, tamam, dünyanın havası değişiyor. So, okay, the mood of the world is changing. Fakat yanlış hatırlamıyorsam, dünyanın sonu sel baskınıyla gelmeyecek. But if I remember correctly, the end of the world will not come with a flood. Bunu nereden duyduğumu hatırlamıyorum, ancak sanırım daha farklı olacak.” İbo araya girerek, “Haydi arkadaşlar, kimin umurunda! I don't remember where I heard this, but I guess it will be different. " İbo interrupted, “Come on guys, who cares! Oyunumuza bakalım! Hamza, sıra yine sende” dedi. Ne yazık ki çoğu kimsenin yaklaşımı bu şekilde. Unfortunately, this is how most people approach. “Kimin umurunda” diyorlar, “Hayat kısa, ye, iç, mutlu ol!” Binlerce yıldır tutturulan bir terane bu. "Who cares" they say, "Life is short, eat, drink, be happy!" This is a terane that has been held for thousands of years. Hayal etmek zor, ancak insanların aynen şimdiki kadar, hatta daha da kötü şekilde yaşadığı bir zaman vardı. It's hard to imagine, but there was a time when people lived just as much as now, or worse. Hiç kimseye hesap vermek istemiyorlardı ve hayatın hiçbir zaman sona ermeyeceğini sanıyorlardı. They didn't want to be held accountable to anyone, and they thought life would never end. İşlemekte oldukları günaha duyarsızlaşmakla kalmıyorlar, bir de Allah’ın onlara iletmekte olduğu mesajı duymazlıktan geliyorlardı. Not only did they become insensitive to the sin they were perpetrating, they also ignored the message that God was delivering to them. Bu, dinleselerdi hayatlarını kurtaracak bir mesajdı. It was a message that would have saved their lives if they had listened to it. Adem ile Havva Aden bahçesinden kovulduktan ve çocuk sahibi olmaya başladıktan sonra, geleceğin farklı olacağı net bir şekilde anlaşılmıştı. After Adam and Eve were expelled from the garden of Eden and began to have children, it was clear that the future would be different. Bahçedeki huzurlu günlerin ve sonsuza dek yaşama imkânının yerini, zahmetli emek, cinayet ve acı almıştı. Tough labor, murder and pain had replaced the peaceful days and the possibility of living forever in the garden. Çok geçmeden insanlık iki gruba bölündü. Before long, humanity split into two groups. Allah’ı izlemeyi seçenlere Allah oğulları denildi, seçmeyenlere ise insan oğulları. Those who chose to follow God were called the sons of God, those who did not choose were the sons of men. Yaşam ağacına erişim olmamasına rağmen insanlar uzun süre yaşıyorlardı. Ancak bu yılları başkalarına yarar sağlamak amacıyla kullanmak yerine, kendi dünyevî arzularını ve isteklerini tatmin etme yolları aradılar. However, instead of using these years to benefit others, they sought ways to satisfy their worldly desires and desires. Erkekler karılarından hoşnutsuz olup başka kadınlarla yatmaya başladılar ve istediklerini elde etmek için şiddete başvurdular. Men were dissatisfied with their wives and began to sleep with other women and resorted to violence to get what they wanted. Kutsal Kitap, Adem ile Havva’dan beri birkaç kuşak geçtiğini ve Allah oğullarının etkisi ve sayısı azaldıkça yaşamın Allah’ın amaçladığına benzeme umudunun da yavaş yavaş yok olduğunu anlatıyor. The Bible tells us that several generations have passed since Adam and Eve, and as the influence and number of the sons of God diminished, so did the hope that life would resemble what God intended. Öyküye Yaratılış 6. bölüm, 5-7 ayetlerinden devam edelim: 5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. Let us continue the story from Genesis 6, verses 5-7: 5 The LORD looked, the evil done by man on earth is great, his mind is always evil. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. He regretted creating 6 human beings. Yüreği sızladı. 7 “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Allah’ın yaratışının sonu, önceden “çok iyi” olarak nitelenen bu eser, şimdi kötüden daha kötü bir şey olmuştu. 7 He said, "I will wipe out the people, animals, reptiles and birds that I have created. Because I regret creating them." The end of God's creation, this work previously described as "very good," now became something worse than bad. Habis ve şeytanî bir hale dönüşmüştü. He had turned into a wicked and demonic state. İnsanlık artık Allah’a dair şeylerle ilgili değildi, ancak kendi arzularının esiri olmuştu. Humanity was no longer concerned with things about God, but it was enslaved to its own desires. Allah, yukarıda gördüğümüz Hamza Bey gibi, olan biten her şeyi düşündü ve üzüldü. Allah, like Hamza Bey, whom we saw above, thought about everything that happened and was saddened. Adem ile Havva’yı günahlarından ötürü zaten cezalandırmıştı, ancak Kendisini yine aynı durumda buldu. He had already punished Adam and Eve for their sins, but he still found himself in the same situation. İnsanlar derslerini almamıştı ve günah sorunu insandan insana geçen ve hiçbir antibiyotiğin öldüremediği bir enfeksiyon gibiydi. People hadn't learned their lesson, and the problem of sin was like an infection that was passed on from person to person and that no antibiotic could kill. İnsanlığın bir bütün olarak cezalandırılması gerekiyordu ve Allah’a, yarattığı her şeyi yok etmekten başka bir çözüm yolu bırakmıyorlardı. Humanity as a whole had to be punished, and they left no solution for God other than destroying everything he had created. Şansımıza, Allah oğulları arasında Nuh adında bir adam vardı; bu adam Allah’ın gözünde lütuf bulmuştu. Fortunately, there was a man named Noah among the sons of God; this man had found grace in the eyes of God. Yaratılış 6. bölüm, 9-22 ayetlerinden devam edelim: 9 Nuh’un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. He walked in the way of God. 10 Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. 11 Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. 11 In God's eyes, the earth was corrupt and filled with violence. 12 Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. 12 God looked at the earth and saw how corrupt everything was. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. Because people had gone astray. 13 Tanrı Nuh’a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. 13 God said to Noah, "I will put an end to humanity, because because of them the earth has been filled with tyranny. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. 14 Kendine gofer2 ağacından bir gemi yap. 14 Build yourself a ship from gofer2 tree. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz3 , genişliği elli4 , yüksekliği otuz arşın5 olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun.6 Kapıyı geminin yan tarafına koy. 16 Make a window, and its length will find an arshin upward. 6 Put the door on the side of the ship. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. 18 But I will make a treaty with you. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 19 Take one pair, one male and one female of each species, on board to survive. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” 22 Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi. 21 Take with you whatever you can eat for yourself and for them, and store it for future food. ” 22 Noah kept all the commandments of God. Nuh doğru ve kusursuz birisiydi. Allah’ı tanıyan ve O’nun emirlerine göre yaşayan birkaç kişiden biriydi; yozlaşmış bir toplumun uygulamalarına itibar etmeyen bir adamdı. He was one of the few who knew God and lived according to His commands; He was a man who disregarded the practices of a corrupt society. Allah, merhametiyle Nuh’la konuştu ve ona kötüleri yok edeceğini söyledi. God spoke to Noah with His mercy and told him that he would destroy the wicked. Ancak uyarıya kulak verenler için bir kaçış yolu sağlayacaktı. However, it would provide an escape route for those who heed the warning. Allah Nuh’a, yaklaşan fırtınadan korunak olacak büyük bir gemi yapmasını buyurdu. Allah ordered Noah to build a great ship that would shelter from the approaching storm. Hassas ölçülere göre yapılacak, üstü çatıyla örtülecek, üç katı olacaktı, ve halen şimdiye dek yapılmış olan en büyük ahşap gemidir. It would be built to precise measurements, roofed, triple-storey, and is still the largest wooden ship ever built. Allah bu talimatları Nuh’a vermeden önce, insanlığın yalnızca 120 yılının kaldığını bildirmişti. Before God gave these instructions to Noah, he revealed that humanity has only 120 years left. Dolayısıyla, bu 120 yıl içinde Nuh, oğulları, ve diğer Allah oğulları gemiyi inşa ettiler. Therefore, during those 120 years, Noah, his sons, and other sons of God built the ark. Gemiyi inşa edenlerin, dünyanın yok edileceğine inanmayanlarca nasıl alaya alındığını hayal edin. Imagine how the builders of the ship were ridiculed by those who did not believe that the world would be destroyed. Muhtemelen, daha önce hiç yağmur yağmadığı halde gemi inşa ettikleri için, onlara hakaret edip gülüyorlardı. Probably because they were building ships even though it had never rained before, they were insulting and laughing at them. Su her zaman buhar olarak inip, yerden kaynayarak pınarlardan çıkmıştı. The water had always descended as steam and boiled out of the springs. Bunlar dünyanın doğa kanunlarıydı, neden değişeceklerdi ki? These were the laws of nature of the world, why would they change? Fakat Nuh ile oğulları kötüleri dikkate almadılar ve Rabb’in buyurduğu her şeyi yerine getirdiler. But Noah and his sons ignored the wicked and fulfilled everything the Lord commanded. Kötülerin bile kurtulmak için Allah’ın adına başvuracakları bir zamanın geleceğini biliyorlardı. They knew that a time would come when even the wicked would resort to God's name to be saved. Ne yazık ki, kötüler için çok geç olacaktı. Öykü, 7. bölümde devam ediyor: 1-10 ayetlerini okuyarak devam edelim: 1 RAB Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. The story continues in chapter 7: Let us continue by reading verses 1-10: 1 The LORD said to Noah, "Get on the ark with your whole family, because in this generation I have found only you right." 2-3 Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. 4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” 5 Nuh RAB’bin bütün buyruklarını yerine getirdi. 6 Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. 6 Noah was six hundred years old when the deluge broke out on the earth. 7 Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. 8-9 Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler. 10 Yedi gün sonra tufan koptu. Nuh ile ailesi gemiye bindi ve ardından hayvanlar izledi. Noah and his family got on the ship, and then the animals watched. Hayvanların doğal felaketlerle ilgili bir altıncı hisleri olduğu gözlemlenmiştir. It has been observed that animals have a sixth sense of natural disasters. Dehşet verici bir olaydan hemen önce kaçtıkları, saklandıkları ve yüksek yerlere tırmandıkları bilinir. They are known to flee, hide, and climb high just before a terrifying event. Belki de bu, işte bu olaydan kalan bir içgüdüdür, zira Kutsal Kitap her hayvandan ikişer adet, tüm temiz hayvanlardan ise yedişer çiftin gemiye bindiklerini yazıyor. Gemiye doğru dizi dizi yürüyen hayvanlar ve kuşlar hayret verici bir manzara meydana getirmiş olmalı. The animals and birds walking in rows towards the ship must have created an astonishing sight. Kötüler için hayvanların bu davranışı sergilemeleri alışılmadık bir durum olmalıydı, zira bu onların doğal alışkanlıklarına aykırıydı. It must have been unusual for wicked animals to exhibit this behavior, as it was against their natural habits. Fakat bu sıra dışı olay bile onları ikna edemedi. But even this unusual event could not convince them. Bir hafta sonra yağmur yağmaya başladı, yeryüzünün pınarları kopan bir su borusu gibi fışkırdı. A week later it started to rain, the springs of the earth gushed like a broken water pipe. Sahneyi hayal edebilmek için bir gayzerin veya sert bir fırtınanın gücüne tanıklık etmiş olmak gerekir. To be able to imagine the scene, one must have witnessed the power of a geyser or a harsh storm. Ağaçlar devrildi, yer sarsıldı, evler yıkıldı ve usul usul akan pınarlar azgın nehirlere dönüştüler. The trees fell, the ground shook, the houses collapsed, and the flowing springs turned into raging rivers. Kötüler gemiye binebilmek için çılgıncasına atılmış olmalılar, ancak geminin her tarafı sımsıkı kapalıydı ve kapısını hiçbir insan eli açamazdı. The villains must have been thrown wildly to get on board, but the ship was tightly closed and no human hand could open its door. Geminin zift kaplı tahtalarına ne kadar sert vurduysalar ve tırmaladıysalar da, içeri asla giremeyeceklerdi. Allah’ın önceden bildirdiği şey aynen meydana gelmişti. What God had foretold was exactly what happened. Yağmurlar kırk gün devam etti ve geminin dışında kalan tüm canlılar yok oldu. Kutsal Kitap suların 150 gün yeryüzünü kapladığını ve gözün görebildiği her yerde yalnızca su olduğunu yazıyor. Bir zamanlar yeşil tarlalar ve bayırlar olan yerler suya batmış ve sonsuza dek unutulmuştu. The places that were once green fields and slopes were submerged in water and forgotten forever. Ancak Allah Nuh’u, ailesini ve gemideki hayvanları unutmadı. Doğru kişi olarak adlandırdığı ve dünyanın adetleri yerine Allah’ı izlemeyi seçen kişiyi nasıl unutabilirdi ki? How could he forget the one he called the righteous person and chose to follow God instead of the customs of the world? Yaratılış 8. bölüm, 1-5 ayetlerini okuyalım: 1 Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı. 2 Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. 2 The springs of the vast, the gates of the heavens are closed. Yağmur dindi. 3 Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. After a hundred and fifty days the waters diminished. 4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. 5 Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. 5 The waters steadily decreased until the tenth month. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü. On one tenth month the top of the mountains appeared. Nuh’un karşılaşacağı yeryüzü, önceden bildiği yeryüzünden tamamen farklı olacaktı ve bu yeryüzünün yaşamaya elverişli olduğundan emin olması gerekiyordu. The earth that Noah would encounter would be completely different from the earth he had known before, and he had to make sure that this earth was suitable for living. Bu nedenle dışarıya bir kuzgun gönderdi, ancak kuzgun havada dönüp durdu. So he sent a raven outside, but the raven turned and stopped in the air. Sonra bir güvercin saldı, fakat güvercin konacak yer bulamadığı için geri döndü. Bir hafta daha bekledi ve güvercini yine dışarı saldı; bu kez güvercin bir zeytin yaprağıyla geri geldi. Allah ona suların çekildiğine dair bir işaret vermişti. God had given him a sign that the waters were receding. Bir hafta sonra, Nuh güvercini yine gönderdi ancak bu kez güvercin geri dönmedi. Gemiden çıkma vakti gelmişti. Nuh’un gemiden çıktıktan sonra yaptığı ilk şey, bir sunak yaparak yakmalık sunular sunmak oldu. Allah’ın verdiği temiz hayvanların ve kuşların bir kısmını kullandı, Allah Nuh’un minnettarlığını ve övgüsünü görünce ondan hoşnut oldu. He used some of the clean animals and birds given by Allah, and when Allah saw Noah's gratitude and praise, he was pleased with him. Nuh’u ve ailesini kutsadı, onlara yeryüzüne dağılmalarını söyledi ve çoğalarak tüm gezegeni doldurma sorumluluğunu verdi. He blessed Noah and his family, told them to scatter across the earth, and gave them responsibility to reproduce and fill the entire planet. Allah insanlığa ikinci bir şans vermekle kalmadı, ayrıca tüm yeryüzünü bir daha asla tufanla yok etmeyeceğine dair bir antlaşma yaptı. God not only gave mankind a second chance, but also made a pledge that he would never again destroy the whole earth by flood. Öykünün sonunu, 9. bölüm, 8-17 ayetlerinde okuyabiliriz: 8 Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi: 9-10 “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla -kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla- antlaşmamı sürdürmek istiyorum. 11 Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.” 12 Tanrı şöyle sürdürdü konuşmasını: “Sizinle ve bütün canlılarla kuşaklar boyu sonsuza dek sürecek antlaşmamın belirtisi şu olacak: 13 Yayımı bulutlara yerleştireceğim ve bu, yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak. The flood that destroys the earth will never happen again. " 12 God continued, “The sign of my covenant with you and with all living things that will last for generations will be this: 13 I will place the bow in the clouds, and it will be a sign of the covenant between me and the earth. 14 Yeryüzüne ne zaman bulut göndersem, yayım bulutların arasında ne zaman görünse, 15 sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. 14 Whenever I send a cloud to the earth, whenever the broadcast appears among the clouds, 15 I will remember the covenant I made with you and all living beings: There will never be a flood that will destroy living things. 16 Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.” 17 Tanrı Nuh’a, “Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur” dedi. Allah’ın tufan sırasında kötüleri yok ederek doğru kişileri koruması, en iyi üzümleri yetiştirmeye çalışan bir üzüm üreticisinin yaptığına benziyor. The way that Allah protects the right people by destroying the wicked during the flood is similar to what a grape producer trying to grow the best grapes did. Her yıl asmaların etraflarını dikkatlice kazarak gübre verir ve bol bol sular. Every year, by digging carefully around the vines, he fertilizes them and water them abundantly. Asmalarını tehdit eden bir şey (örneğin mantar, böcek benzeri bir şey) görürse tehdidi ortadan kaldırır. If it sees something threatening their vine (e.g. mushroom, insect-like), it eliminates the threat. Allah Nuh’un zamanında yeryüzünde yaşayan tüm insanların yüreklerini biliyordu, vereceği ikinci şansa yalnızca Nuh’un ailesinin karşılık vereceğini de biliyordu. God knew the hearts of all people living on the earth in Noah's time, and he knew that only Noah's family would respond to the second chance he would give. Üzüm üreticisi ve onun bağı gibi, Allah da Nuh’u kurtarmak için bir şey yapmasaydı, onlar da yok olurlardı. Like the grape producer and his vineyard, they would have perished if God had not done anything to save Noah. Bu nedenle Allah, doğruları korumak için kötüleri ortadan kaldırdı. Therefore, Allah eliminated the wicked in order to protect the truth. Hüseyin haklıydı; son yakın olmasına rağmen, Allah dünyayı bir daha tufanla yok etmeyecekti. Huseyin was right; Although the last was near, God would not destroy the world by a deluge any more. Ancak bir soru geçerliliğini sürdürüyor: kurtarılmaya değer modern zaman Nuh’ları var mı? But one question remains: Are there any modern-day Noahs worth saving? Varsa, Allah onların kaderini herkesin kaderinden farklı hale getirmek için ne yapacak? If so, what will God do to make their fate different from the fate of everyone?