×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, İnsanlığın Sorunu

İnsanlığın Sorunu

İlk iki dersimizde Yaratıcı'yı yarattığı şeyler ile ve Kutsal Yazılar'da açıklanan eylemleri aracılığıyla tanımaya karar vermiştik.

Allah'ı daha iyi anlamaya çalışarak, O'nun yaşamlarımızda neyi değiştirmeyi istediğini ve neyi değiştirmeyi istemediğini anlayabilmeyi umuyoruz. Kaderin hangi yönlerinin değiştirilebilir, hangi yönlerinin değiştirilemez olduğunu anlamayı umuyoruz. Hepimiz daha iyi bir geleceğimizin olmasını isteriz. Dünyada kötülükten korunmak, hem kendimizin hem de ailemizin geleceğimizi gizleyen perdenin ardında pusuya yatmış olan tehlikeden güvencede olmasını isteriz. Geçmişi gözden geçirmekten daha iyi bir başlangıç yolu var mı? Başlangıçta Allah'ın dünyayı mükemmel yarattığını gördük. Ölüm, üzüntü ve acı yoktu. Seven bir Tanrı'dan bunu bekleriz. Fakat pek çoğumuz dünyada gördüğümüz kötülüğe şaşar ve nereden geldiğini merak ederiz. Gazetelerde her gün anne babalarını veya kendilerini öldüren çocukların haberleri yayınlanıyor. Erkekler ve kadınlar ilişki yaşayıp, bu nedenle birbirlerini öldürüyorlar. İnsanlar kuralları atlatmak veya konumlarından faydalanmak için rüşvet veriyor veya alıyorlar. Artık standart bir uygulama haline gelen, yüksek vergilerden kaçınmak için devlete gelir beyan etmeyip sahte makbuzlar kullanmaktansa söz etmeye bile gerek yok. Belki bazılarımız, örtbas etmeye çalıştığımız şey her neyse yanınıza kalırsa, yalan söylemekte sorun olmadığını düşünüyordur. Fakat yalan gerçek değildir ve hepimiz gerçeğin iyi olduğunu düşünüyoruz, öyle değil mi? Öyleyse neden bu kadar çok kişi kötü şeyler yapıyor? Bazıları, dünyanın sorunlarının çözümünün yönetimlerde bulunabileceğini düşünür. “Belki tüm yetkiyi bir kişinin eline verirsek ve her dediğini yaparsak, kasabalarımız, kentlerimiz ve ülkemiz daha iyi olur” diye düşündüler. Fakat çok geçmeden kralların ve kraliçelerin sorunlarını çözemediğini, çünkü onların da en az kendileri kadar yozlaşmış olduklarını gördüler. “Yönetimi değiştirirsek dünyanın bütün sorunlarını çözeriz” dediler. Böylece komünizmi, sosyalizmi, demokrasiyi denediler. Fakat çok geçmeden politbüronun, devletin ve seçilen memurların da yozlaşmış olduklarını fark ettiler. Güç ve prestij arzularını kapıda bırakıp işe koyulabilecekleri fikri, sadece bir fikirden ibaretti! Birbirlerine “Hiç dürüst kimse kalmadı mı?” diye sordular. Bazıları kötülük sorunun çözümünün eğitim olduğunu düşünür. “İnsanları eğitirsek iyi olurlar” derler. Fakat dünyadaki en büyük hırsızların bazılarının eğitimli olduğunu fark etmek için çok fazla araştırma yapmanız gerekmez. Evet, bazıları hâlâ sokakta kapkaç yapıyor. Fakat üniversiteye gidip şık takım elbiseler giyen kişiler arasında da en az o kadar hırsızlık var. Denizaşırı bankacılık uygulamalarını kullanarak, sahte işyerlerine yatırım yaparak ve kendilerine milyon dolarlık ikramiyeler vererek, şirketlerden tüm parayı çalıyorlar. Tabii ki bir de bilgisayar bilgileriyle bankaların ve kredi kartı şirketlerinin elektronik sistemlerine izinsiz giren bilgisayar korsanları var. Bunlar da çok eğitimli günahkârlar ve hırsızlar. Hiç üç yaşında iki çocuğu birlikte oynarken seyrettiniz mi? Bazen eşyaları kaparlar, birbirlerine vururlar ve neredeyse hiçbir zaman paylaşmak istemezler. Onlara bu şeyleri kim öğretti? Hiç kimse; bunu doğal olarak yapıyorlar. Fakat anne-baba olarak göreviniz müdahale etmek, çünkü bunun yanlış olduğunu biliyorsunuz. Çocukları genellikle “kötü” olarak düşünmeyiz, çünkü doğru ile yanlışı ayıramazlar. Peki neden doğal olarak doğru olanı yapmıyorlar? Allah insanları onlara kötü şeyler yaptıran bir tür arızayla mı yarattı? Yaratılış kitapçığının ilk iki bölümünde okuduğumuz şey bu değil. Belki de günah ve yozlaşma sorunu düşündüğümüzden daha derindir! Kaderimizi, Allah'ın dünyadaki faaliyetini ve çevremizde olup bitenleri anlamak istiyorsak, günahın nereden geldiğini bilmemiz gerekir. Onun doğasını ve her bir insanı nasıl etkilediğini anlamamız gerekir. Çevremize dair bu temel unsuru anlamazsak, tehlikeli bir dünyada kaderimizi değiştirme umuduna sahip olamayız. Belki bir çiftçi örneği konuya bir miktar ışık tutabilir. Bir zamanlar bir çiftçiye Tarım Bakanlığı'ndan bir adam gelmiş. Bakanlık temsilcisi çiftçiye şöyle demiş: “Bu organik fasulyeleri ve doğal böcek ilaçlarını kullanırsanız, gelecek yıl geldiğimde ürünlerinizi alırım. Fakat bunları kullanmazsanız, sizden hiçbir şey almam.” Çok geçmeden çiftçiye başka bir adam gelerek şöyle demiş: “Baksana, bu genetik olarak geliştirilmiş tohumları ve bu kimyasal böcek öldürücüyü kullanırsan, tarlandan daha fazla ürün alabilirsin, devletin haberi bile olmaz. Fazladan ürünlerle kazanacağın parayı düşün.” Çiftçi ikinci adama inanmış ve genetik olarak değiştirilmiş tohumları alarak tarlasına bunları ekmiş. Yaz boyunca ürünleri sulamış ve otları kontrol altında tutmuş. Toprağı sürekli sürerek böcek ilaçlarını dökmüş. Fasulyelerin ne kadar iyi büyüdüklerini görünce heyecanlanmış. Ancak hasat zamanı geldiğinde, fasulyelerin iyi görünmelerine rağmen tatsız olduklarını ve farklı bir şekilde olduklarını fark etmiş. Çiftçi bu ürünü büyük emekle kaldırmış, bu yüzden bakanlık temsilcisinin yine de alacağını ummuş. Fakat Tarım Bakanlığı'nın temsilcisi geldiğinde, çiftçinin ürününü kabul etmemiş ve aynen söylediği gibi, tek bir fasulye bile almamış. Çiftçi kendi kendine şöyle demiş: “Belki bu fasulyeleri alıp tekrar ekersem, ertesi yıl iyi ürün verirler.” Böylece çiftçi fasulyeleri tekrar ekmiş, fakat sonuç aynı olmuş. Fasulyeler berbatmış! Hükümet yetkilisi çiftçinin yanlış tohumları kullandığını bildiği gibi, ondan hiçbir ürün almamış ve çiftçi iflas etmiş. Çiftçi ne kadar uğraştıysa da sorunu çözememiş, çünkü tohumlar bozukmuş. Kutsal Yazılar'a göre, insanlarda da aynı sorun var. Fakat durum her zaman böyle değildi. İlk yaratılış öyküsünden, Allah'ın her şeyi düzenli bir şekilde ve altı günde yarattığını biliyoruz. İşini tamamladığında ise, her şeyin çok iyi olduğunu söyledi. Hayvanlar meraların çimenlerini ve ağaçların meyvelerini yiyorlardı. Öldürme, ölüm veya günah yoktu. Kısacası, Adem ve Havva mükemmel bir dünyada yaşayan mükemmel bir çiftti ve mükemmel bir Tanrı'yla mükemmel bir birliktelik içindeydiler. Fakat hayatları aylaklık ve keyif arayışıyla geçmiyordu. Onlara bahçeye bakma görevi ve yapıp yapamayacakları şeylerle ilgili kesin talimatlar verilmişti. Eğer Allah'ın talimatlarına göre yaşasalardı, sonsuza kadar yaşayacaklardı. Yaratılış 2. bölüm, 16. ve 17. ayetleri okuyarak başlayalım: 16 Ona,“Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, 17 “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” Bugün yaşadığımız hayatlara kıyasla, Adem ile Havva'nın hayatı oldukça basitti. Güzel bir bahçede yaşıyorlardı ve yerine getirmeleri gereken tek bir kural vardı. Ancak o kuralı çiğnemeleri halinde, cezası ölüm olacaktı. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz, fakat daha sonra, hayvanların en kurnazı olan yılan, bahçede Havva'nın yanına geldi. Bunu yaratılış 3. bölüm, 1-5 ayetlerinde okuyabiliriz: 1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?” diye sordu. 2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, 3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi.” 4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, 5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” Yılan bize çiftçinin öyküsündeki hangi kişiyi hatırlatıyor? Şüphesiz, genetik olarak değiştirilmiş tohumunu satan satıcıyı hatırlatıyor. Her ikisi de aldatmak için yalana başvurdular, ancak yılan bir adım daha ileri gidip Allah'ı yalancılıkla suçladı! Ayrıca, Havva'ya tıpkı Allah gibi olacağını söyleyerek onu ayarttı. Havva ise oradan uzaklaşmak yerine, tıpkı çiftçi gibi, büyük bir hata yaptı. Orada kalıp yılanın söyledikleri üzerinde düşündü ve harekete geçti. 6-8 ayetleriyle devam edelim: 6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. 8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. Adem ile Havva yılana inanarak yasak meyveyi yediler. Zihinlerinde bir öneri olarak başlayan şey, kaçınmaları söylenmiş olan bir şeye karşı duydukları şiddetli arzuya dönüştü; bu arzu, onların kendilerini yaratan Allah'tan kuşku duymalarına ve O'nun sözü ile yetkisine karşı isyan etmelerine neden oldu. İsyanlarından utanarak, üstlerini örttüler ve çalıların arasına saklandılar. Neler olduğunu 9-12 ayetlerinde görelim: 9 RAB Tanrı Adem'e, “Neredesin?” diye seslendi. 10 Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. 11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” 12 Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. Adem'de dramatik değişiklikler meydana geldiğini görüyoruz. Adem'in günah işlemeden önce korkması, utanması veya başkalarını suçlaması için hiçbir neden yoktu. Fakat günah işledikten sonra Allah'a karşı tavrı değişti ve başlangıçta Bahçe'de birlikte yürüdüğü Kişi'den korkmaya başladı. Ayrıca çıplaklığından utandığını ve artık kendisinde Allah'ın huzurunda duracak gücü bulamadığını da görüyoruz. Yoldaşı olması gereken kadınsa, artık günahının sorumlusuydu. Suçlu kişilerin hatalarından dolayı başkalarını suçlamaya eğilimli olmaları ilginçtir. Fakat gerçek şu ki, hiç kimse suçlarının bedelini ödemeye yanaşmaz. Allah, önceden cezasını ölüm olarak belirlediği bu isyana nasıl karşılık verecekti? Kutsal Kitap'a geri dönerek, 13-24 ayetlerini okuyalım: 13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi. 14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. 15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” 16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek. 17 RAB Tanrı Adem'e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. 18 Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. 19 Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.” 20 Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. 21 RAB Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. 22 Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. 24 Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. Bildikleri yaşam sona ermişti! Adem ile Havva cennetten kovuldular ve yaşam ağacına erişemedikleri zaman, sonunda öleceklerdi. Allah ölüm cezasını o anda infaz edebilirdi, fakat bunu yapmadı. Suçun yılanda olduğunu biliyordu, bu yüzden onun yok edileceğini söyledi. Peki bunun anlamı neydi? Ayrıca bunu kim yapacaktı? Tıpkı çiftçinin bağlılığını devletten tohum satıcısına aktarması gibi, Adem ile Havva da bağlılıklarını Allah'tan yılana aktardı. Eski bir atasözü “Sana hükmedenin uşağısındır” der. Adem ile Havva yılanı dinlemeyi seçtiklerinde, esasen onun uşağı haline geldiler ve bunun da bazı sonuçları oldu. Çünkü Adem ile Havva için, bedenlerinde, tavırlarında ve yaşadıkları dünyada değişiklikler meydana gelmeye başlamıştı. Aynı değişiklikler nesilden nesile geçti. Böylece ölüm, sıkıntı, zahmetli emek, hastalık ve günah doğal hale geldi. Çocuklar dahil olmak üzere, hepimiz ölüyoruz. Günah dünyamıza geldiğinde, yaşam değişti. İnsan tabiatı değişerek kötüye gitti. Tıpkı genetik olarak değiştirilmiş tohumlar gibi, Adem ile Havva'dan bize günahın ve ölümün tohumları geçti. Üzerimizdeki ölüm hükmünü kaldırmak için ne yapılabilir? Tabiatımız iyi ürün veremeyen genetik olarak değiştirilmiş tohumlar gibiyse, Allah nasıl bizi kabul edebilir? Bir gün dört yaşında bir çocuk annesinin yanında dişlerini fırçalıyormuş. Birden diş fırçası elinden kaymış ve lavabodan sekerek tuvaletin içine girmiş. Çocuk annesine şöyle demiş, “Anne, o diş fırçasını tekrar kullanabilmek için gerçekten çok temizlemeliyiz, öyle değil mi?” Annesi ona, “Oğlum, o fırçayı hiçbir zaman ağzına tekrar sokabilecek kadar iyi temizleyemezsin. Sonsuza dek kirlendi” demiş. Günah insanlığı, dünyayı düzeltmek için göstereceğimiz tüm çabaların boşa çıkacağı bir şekilde değiştirdi. Allah'ın önünde lekelendik ve bunu düzeltemeyiz. O'nun huzuruna gelemeyiz. Tıpkı Adem ile Havva'nın cennetten kovulup yaşam ağacına erişememeleri gibi, biz de kirliyiz ve oraya giremeyiz. Tıpkı Adem ile Havva gibi biz de ölüyoruz. Çocuklarımız için de böyle olacak. Varlığımızın genetik düzeni günah yüzünden değişti. Bu durum için herhangi bir umut var mı? Bu, değiştirilemez bir kaderin parçası mı?


İnsanlığın Sorunu The Problem of Humanity

İlk iki dersimizde Yaratıcı'yı yarattığı şeyler ile ve Kutsal Yazılar'da açıklanan eylemleri aracılığıyla tanımaya karar vermiştik. In our first two lessons, we decided to get to know the Creator with the things he created and through his actions described in the Scriptures.

Allah'ı daha iyi anlamaya çalışarak, O'nun yaşamlarımızda neyi değiştirmeyi istediğini ve neyi değiştirmeyi istemediğini anlayabilmeyi umuyoruz. By trying to understand God better, we hope to be able to understand what He wants to change and what he does not want to change in our lives. Kaderin hangi yönlerinin değiştirilebilir, hangi yönlerinin değiştirilemez olduğunu anlamayı umuyoruz. We hope to understand which aspects of destiny can be changed and which aspects cannot be changed. Hepimiz daha iyi bir geleceğimizin olmasını isteriz. We all want to have a better future. Dünyada kötülükten korunmak, hem kendimizin hem de ailemizin geleceğimizi gizleyen perdenin ardında pusuya yatmış olan tehlikeden güvencede olmasını isteriz. To be protected from evil in the world, we want both ourselves and our family to be safe from the danger lurking behind the veil that hides our future. Geçmişi gözden geçirmekten daha iyi bir başlangıç yolu var mı? What better way to start than to review the past? Başlangıçta Allah'ın dünyayı mükemmel yarattığını gördük. In the beginning we saw that God created the world perfectly. Ölüm, üzüntü ve acı yoktu. There was no death, sadness, and pain. Seven bir Tanrı'dan bunu bekleriz. This is what we expect from a loving God. Fakat pek çoğumuz dünyada gördüğümüz kötülüğe şaşar ve nereden geldiğini merak ederiz. But many of us are surprised by the evil we see in the world and wonder where it came from. Gazetelerde her gün anne babalarını veya kendilerini öldüren çocukların haberleri yayınlanıyor. Newspaper reports of children killing their parents or themselves are published every day. Erkekler ve kadınlar ilişki yaşayıp, bu nedenle birbirlerini öldürüyorlar. Men and women have relationships and therefore kill each other. İnsanlar kuralları atlatmak veya konumlarından faydalanmak için rüşvet veriyor veya alıyorlar. People pay or take bribes to circumvent the rules or take advantage of their positions. Artık standart bir uygulama haline gelen, yüksek vergilerden kaçınmak için devlete gelir beyan etmeyip sahte makbuzlar kullanmaktansa söz etmeye bile gerek yok. There is no need to mention it rather than declare income to the government and using fake receipts to avoid high taxes, which has now become standard practice. Belki bazılarımız, örtbas etmeye çalıştığımız şey her neyse yanınıza kalırsa, yalan söylemekte sorun olmadığını düşünüyordur. Maybe some of us think it's okay to lie, if whatever we're trying to cover up is with you. Fakat yalan gerçek değildir ve hepimiz gerçeğin iyi olduğunu düşünüyoruz, öyle değil mi? But the lie is not true and we all think the truth is good, right? Öyleyse neden bu kadar çok kişi kötü şeyler yapıyor? So why are so many people doing bad things? Bazıları, dünyanın sorunlarının çözümünün yönetimlerde bulunabileceğini düşünür. Some think that the solution to the world's problems can be found in governments. “Belki tüm yetkiyi bir kişinin eline verirsek ve her dediğini yaparsak, kasabalarımız, kentlerimiz ve ülkemiz daha iyi olur” diye düşündüler. They thought, "Maybe our towns, cities and country will be better if we give all the power to one person and do whatever he says." Fakat çok geçmeden kralların ve kraliçelerin sorunlarını çözemediğini, çünkü onların da en az kendileri kadar yozlaşmış olduklarını gördüler. But they soon found that the kings and queens could not solve their problems because they were just as corrupt as they were. “Yönetimi değiştirirsek dünyanın bütün sorunlarını çözeriz” dediler. They said, "If we change the management, we will solve all the problems of the world." Böylece komünizmi, sosyalizmi, demokrasiyi denediler. So they tried communism, socialism, democracy. Fakat çok geçmeden politbüronun, devletin ve seçilen memurların da yozlaşmış olduklarını fark ettiler. But they soon realized that the Politburo, the state, and elected officials were also corrupt. Güç ve prestij arzularını kapıda bırakıp işe koyulabilecekleri fikri, sadece bir fikirden ibaretti! The idea that they could leave their desire for power and prestige at the door and get to work was just an idea! Birbirlerine “Hiç dürüst kimse kalmadı mı?” diye sordular. "Are there any honest people left?" they asked. Bazıları kötülük sorunun çözümünün eğitim olduğunu düşünür. Some people think that the solution to the problem of evil is education. “İnsanları eğitirsek iyi olurlar” derler. They say, "We'd better educate people." Fakat dünyadaki en büyük hırsızların bazılarının eğitimli olduğunu fark etmek için çok fazla araştırma yapmanız gerekmez. But you don't need to do much research to realize that some of the biggest thieves in the world are educated. Evet, bazıları hâlâ sokakta kapkaç yapıyor. Yes, some are still snatching up on the street. Fakat üniversiteye gidip şık takım elbiseler giyen kişiler arasında da en az o kadar hırsızlık var. But there is at least as much theft among those who go to college and wear elegant suits. Denizaşırı bankacılık uygulamalarını kullanarak, sahte işyerlerine yatırım yaparak ve kendilerine milyon dolarlık ikramiyeler vererek, şirketlerden tüm parayı çalıyorlar. Using offshore banking apps, investing in fraudulent businesses and giving themselves million dollar bonuses, they steal all money from companies. Tabii ki bir de bilgisayar bilgileriyle bankaların ve kredi kartı şirketlerinin elektronik sistemlerine izinsiz giren bilgisayar korsanları var. Of course, there are also hackers who break into the electronic systems of banks and credit card companies with their computer information. Bunlar da çok eğitimli günahkârlar ve hırsızlar. These too are highly educated sinners and thieves. Hiç üç yaşında iki çocuğu birlikte oynarken seyrettiniz mi? Have you ever watched two three-year-olds playing together? Bazen eşyaları kaparlar, birbirlerine vururlar ve neredeyse hiçbir zaman paylaşmak istemezler. Sometimes they grab things, hit each other, and almost never want to share. Onlara bu şeyleri kim öğretti? Who taught them these things? Hiç kimse; bunu doğal olarak yapıyorlar. No one; they do this naturally. Fakat anne-baba olarak göreviniz müdahale etmek, çünkü bunun yanlış olduğunu biliyorsunuz. But as a parent, your job is to intervene, because you know it's wrong. Çocukları genellikle “kötü” olarak düşünmeyiz, çünkü doğru ile yanlışı ayıramazlar. We usually don't think of children as "bad" because they cannot distinguish between right and wrong. Peki neden doğal olarak doğru olanı yapmıyorlar? So why don't they naturally do the right thing? Allah insanları onlara kötü şeyler yaptıran bir tür arızayla mı yarattı? Did God create people with some kind of fault that made them do bad things? Yaratılış kitapçığının ilk iki bölümünde okuduğumuz şey bu değil. This is not what we read in the first two chapters of the Genesis booklet. Belki de günah ve yozlaşma sorunu düşündüğümüzden daha derindir! Perhaps the problem of sin and corruption is deeper than we think! Kaderimizi, Allah'ın dünyadaki faaliyetini ve çevremizde olup bitenleri anlamak istiyorsak, günahın nereden geldiğini bilmemiz gerekir. If we want to understand our destiny, God's activity in the world, and what is happening around us, we need to know where sin comes from. Onun doğasını ve her bir insanı nasıl etkilediğini anlamamız gerekir. We need to understand its nature and how it affects each person. Çevremize dair bu temel unsuru anlamazsak, tehlikeli bir dünyada kaderimizi değiştirme umuduna sahip olamayız. If we do not understand this fundamental element of our environment, we cannot hope to change our destiny in a dangerous world. Belki bir çiftçi örneği konuya bir miktar ışık tutabilir. Perhaps a farmer example can shed some light on the matter. Bir zamanlar bir çiftçiye Tarım Bakanlığı'ndan bir adam gelmiş. Once, a man from the Ministry of Agriculture came to a farmer. Bakanlık temsilcisi çiftçiye şöyle demiş: “Bu organik fasulyeleri ve doğal böcek ilaçlarını kullanırsanız, gelecek yıl geldiğimde ürünlerinizi alırım. The ministry representative told the farmer: “If you use these organic beans and natural pesticides, I will buy your crops when I come next year. Fakat bunları kullanmazsanız, sizden hiçbir şey almam.” Çok geçmeden çiftçiye başka bir adam gelerek şöyle demiş: “Baksana, bu genetik olarak geliştirilmiş tohumları ve bu kimyasal böcek öldürücüyü kullanırsan, tarlandan daha fazla ürün alabilirsin, devletin haberi bile olmaz. But if you don't use them, I won't get anything from you. " Before long, another man came to the farmer and said: “Look, if you use these genetically engineered seeds and this chemical pesticide, you can get more crops from your field, not even the government knows. Fazladan ürünlerle kazanacağın parayı düşün.” Çiftçi ikinci adama inanmış ve genetik olarak değiştirilmiş tohumları alarak tarlasına bunları ekmiş. Think about the money you will earn with extra products. " The farmer believed in the second man and took genetically modified seeds and planted them in his field. Yaz boyunca ürünleri sulamış ve otları kontrol altında tutmuş. Throughout the summer, he has watered the crops and kept the weeds under control. Toprağı sürekli sürerek böcek ilaçlarını dökmüş. He plowed the soil constantly and poured pesticides. Fasulyelerin ne kadar iyi büyüdüklerini görünce heyecanlanmış. He was excited to see how well the beans were growing. Ancak hasat zamanı geldiğinde, fasulyelerin iyi görünmelerine rağmen tatsız olduklarını ve farklı bir şekilde olduklarını fark etmiş. But when it came time to harvest, he noticed that although the beans looked good, they were tasteless and had a different shape. Çiftçi bu ürünü büyük emekle kaldırmış, bu yüzden bakanlık temsilcisinin yine de alacağını ummuş. The farmer removed this product with great effort, so he hoped that the ministry representative would buy it anyway. Fakat Tarım Bakanlığı'nın temsilcisi geldiğinde, çiftçinin ürününü kabul etmemiş ve aynen söylediği gibi, tek bir fasulye bile almamış. But when the representative of the Ministry of Agriculture arrived, he did not accept the farmer's product and, as he said, did not buy a single bean. Çiftçi kendi kendine şöyle demiş: “Belki bu fasulyeleri alıp tekrar ekersem, ertesi yıl iyi ürün verirler.” Böylece çiftçi fasulyeleri tekrar ekmiş, fakat sonuç aynı olmuş. The farmer said to himself, "Maybe if I buy these beans and plant them again, they will produce good crops the following year." So the farmer replanted the beans, but the result was the same. Fasulyeler berbatmış! The beans are terrible! Hükümet yetkilisi çiftçinin yanlış tohumları kullandığını bildiği gibi, ondan hiçbir ürün almamış ve çiftçi iflas etmiş. As the government official knew that the farmer was using the wrong seeds, he did not buy any crops from him and the farmer went bankrupt. Çiftçi ne kadar uğraştıysa da sorunu çözememiş, çünkü tohumlar bozukmuş. No matter how hard the farmer tried, he could not solve the problem because the seeds were spoiled. Kutsal Yazılar'a göre, insanlarda da aynı sorun var. People have the same problem, according to the Scriptures. Fakat durum her zaman böyle değildi. But this was not always the case. İlk yaratılış öyküsünden, Allah'ın her şeyi düzenli bir şekilde ve altı günde yarattığını biliyoruz. From the first creation story, we know that God created everything regularly and in six days. İşini tamamladığında ise, her şeyin çok iyi olduğunu söyledi. When he finished, he said everything was fine. Hayvanlar meraların çimenlerini ve ağaçların meyvelerini yiyorlardı. The animals ate the grass of the pastures and the fruits of the trees. Öldürme, ölüm veya günah yoktu. There was no killing, no death or sin. Kısacası, Adem ve Havva mükemmel bir dünyada yaşayan mükemmel bir çiftti ve mükemmel bir Tanrı'yla mükemmel bir birliktelik içindeydiler. In short, Adam and Eve were a perfect couple living in a perfect world and were in perfect union with a perfect God. Fakat hayatları aylaklık ve keyif arayışıyla geçmiyordu. But their lives were not spent idle and seeking pleasure. Onlara bahçeye bakma görevi ve yapıp yapamayacakları şeylerle ilgili kesin talimatlar verilmişti. They were given precise instructions about the task of looking after the garden and what they could and could not do. Eğer Allah'ın talimatlarına göre yaşasalardı, sonsuza kadar yaşayacaklardı. If they lived according to God's instructions, they would live forever. Yaratılış 2. bölüm, 16. ve 17. ayetleri okuyarak başlayalım: 16 Ona,“Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, 17 “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Let's start by reading Genesis chapter 2, verses 16 and 17: 16 He commanded him, "You can eat the fruit of any tree you want in the garden." 17 "But do not eat from the tree of knowing good and evil. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” Bugün yaşadığımız hayatlara kıyasla, Adem ile Havva'nın hayatı oldukça basitti. Because the day you eat from it, you will surely die. " Compared to the lives we live today, the life of Adam and Eve was quite simple. Güzel bir bahçede yaşıyorlardı ve yerine getirmeleri gereken tek bir kural vardı. They lived in a beautiful garden, and there was only one rule they had to follow. Ancak o kuralı çiğnemeleri halinde, cezası ölüm olacaktı. However, if they broke that rule, the punishment would be death. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz, fakat daha sonra, hayvanların en kurnazı olan yılan, bahçede Havva'nın yanına geldi. We don't know how much time has passed, but then the snake, the most cunning of the animals, came to Eve in the garden. Bunu yaratılış 3. bölüm, 1-5 ayetlerinde okuyabiliriz: 1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. We can read this in Genesis chapter 3, verses 1-5: 1 The LORD was the cunning of the wild beasts God created. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?” diye sordu. "Did God really say, 'Don't eat the fruit of any of the trees in the garden,'" the snake told the woman? " he asked. 2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, 3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi.” 4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, 5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” Yılan bize çiftçinin öyküsündeki hangi kişiyi hatırlatıyor? 2 The woman replied, "We can eat from the fruits of the trees in the garden." 3 "But God said, 'Do not eat the fruit of the tree in the middle of the garden, do not touch it; otherwise you will die 'he said. " 4 The snake said, "You certainly will not die." 5 "For God knows that when you eat the fruit of that tree your eyes will open, knowing good and evil you will be like God." Which person in the farmer's story does the snake remind us of? Şüphesiz, genetik olarak değiştirilmiş tohumunu satan satıcıyı hatırlatıyor. Undoubtedly, it reminds me of the seller who sold his genetically modified seed. Her ikisi de aldatmak için yalana başvurdular, ancak yılan bir adım daha ileri gidip Allah'ı yalancılıkla suçladı! Both resorted to lies to deceive, but the snake went one step further and accused God of lying! Ayrıca, Havva'ya tıpkı Allah gibi olacağını söyleyerek onu ayarttı. He also seduced Eve by telling her that she would be just like God. Havva ise oradan uzaklaşmak yerine, tıpkı çiftçi gibi, büyük bir hata yaptı. Eve, on the other hand, made a big mistake, just like the farmer, instead of walking away. Orada kalıp yılanın söyledikleri üzerinde düşündü ve harekete geçti. He stayed there to reflect on what the snake had said and took action. 6-8 ayetleriyle devam edelim: 6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Let's continue with verses 6-8: 6 The woman saw that the tree was beautiful, its fruit suitable for food, and attractive to gain wisdom. Meyveyi koparıp yedi. He plucked the fruit and ate it. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. She gave it to her husband with her, and she ate it. 7 İkisinin de gözleri açıldı. 7 Their eyes were opened. Çıplak olduklarını anladılar. They realized that they were naked. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. So they sewed fig leaves and made aprons for themselves. 8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. 8 Then they heard the voice of the LORD God walking in the garden in the cool of the day. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. They ran away from him and hid among the trees. Adem ile Havva yılana inanarak yasak meyveyi yediler. Adam and Eve believed in the serpent and ate the forbidden fruit. Zihinlerinde bir öneri olarak başlayan şey, kaçınmaları söylenmiş olan bir şeye karşı duydukları şiddetli arzuya dönüştü; bu arzu, onların kendilerini yaratan Allah'tan kuşku duymalarına ve O'nun sözü ile yetkisine karşı isyan etmelerine neden oldu. What started as a suggestion in their mind turned into a craving for something they had been told to avoid; This desire caused them to doubt God who created them and to rebel against His word and authority. İsyanlarından utanarak, üstlerini örttüler ve çalıların arasına saklandılar. Ashamed of their rebellion, they covered them and hid in the bushes. Neler olduğunu 9-12 ayetlerinde görelim: 9 RAB Tanrı Adem'e, “Neredesin?” diye seslendi. Let us see what happened in verses 9-12: 9 The LORD God asked Adam, "Where are you?" he called. 10 Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. 10 Adam said, “When I heard his voice in the garden, I got scared. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. "Because I was naked, that's why I went into hiding." 11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” 12 Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. 11 The LORD God said, "Who told you that you were naked?" he asked, "Did you eat the tree I told you don't eat its fruit?" 12 Adam replied, "The woman you put with me gave me the fruit of the tree, and I ate it." Adem'de dramatik değişiklikler meydana geldiğini görüyoruz. We see dramatic changes occurring in Adam. Adem'in günah işlemeden önce korkması, utanması veya başkalarını suçlaması için hiçbir neden yoktu. There was no reason for Adam to be afraid, ashamed, or to blame others before he sinned. Fakat günah işledikten sonra Allah'a karşı tavrı değişti ve başlangıçta Bahçe'de birlikte yürüdüğü Kişi'den korkmaya başladı. But after he sinned, his attitude towards God changed and he initially began to fear the One he was walking with in the Garden. Ayrıca çıplaklığından utandığını ve artık kendisinde Allah'ın huzurunda duracak gücü bulamadığını da görüyoruz. We also see that he was ashamed of his nakedness and that he could no longer find the strength to stand before Allah. Yoldaşı olması gereken kadınsa, artık günahının sorumlusuydu. The woman who should have been her companion was now responsible for her sin. Suçlu kişilerin hatalarından dolayı başkalarını suçlamaya eğilimli olmaları ilginçtir. It is interesting that criminals tend to blame others for their mistakes. Fakat gerçek şu ki, hiç kimse suçlarının bedelini ödemeye yanaşmaz. But the truth is that no one is willing to pay for their crimes. Allah, önceden cezasını ölüm olarak belirlediği bu isyana nasıl karşılık verecekti? How would God respond to this rebellion, whose punishment was death? Kutsal Kitap'a geri dönerek, 13-24 ayetlerini okuyalım: 13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Going back to the Bible, let us read verses 13-24: 13 The LORD God said to the woman, "What is this you are doing?" he asked. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi. "The snake cheated on me, so I ate it," she replied. 14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. 14 Then the LORD God said to the serpent, "Because of this you will be the most cursed of all domestic and wild animals, for what you have done, you will crawl on your belly, and you will eat soil all your life. 15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. 15 I will make enemies between you and the woman, and her offspring and your offspring. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” 16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. His offspring will crush your head, you will attack his heel. 16 The LORD God said to the woman, "I will make you suffer so much when you give birth to children," you will give birth in pain. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek. You will be willing to your husband, he will lead you. 17 RAB Tanrı Adem'e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. 17 The LORD God said to Adam, "The earth has been cursed by you because you have obeyed the word of your wife and you ate of the tree, whose fruit I have told you to eat." 18 Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. 18 The land will give you thorns and bushes, and you will eat wild grass. 19 Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. 19 You will earn your bread, and pouring sweat, until you return to the earth. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.” 20 Adem karısına Havva adını verdi. Because you are earth, you were created from earth, and you will return to earth again. " 20 Adam named his wife Eve. Çünkü o bütün insanların annesiydi. Because she was the mother of all people. 21 RAB Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. 21 The LORD God made leather clothes for Adam and his wife, and clothed them. 22 Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. 22 Then he said, "Adam became like one of us, knowing the good and the bad," he must no longer be allowed to reach the tree of life and take fruit, eat and become immortal. " 23 So the LORD God brought Adam out of the garden of Eden to cultivate the land on which he was created. 24 Onu kovdu. 24 He fired her. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. And to check the path of the tree of life, he placed cherubim and a flaming sword turning everywhere in the east of the garden of Eden. Bildikleri yaşam sona ermişti! The life they knew was over! Adem ile Havva cennetten kovuldular ve yaşam ağacına erişemedikleri zaman, sonunda öleceklerdi. Adam and Eve were expelled from heaven, and when they could not reach the tree of life, they would eventually die. Allah ölüm cezasını o anda infaz edebilirdi, fakat bunu yapmadı. God could execute the death penalty at that time, but he did not. Suçun yılanda olduğunu biliyordu, bu yüzden onun yok edileceğini söyledi. He knew the crime was in the snake, so he said it would be destroyed. Peki bunun anlamı neydi? So what did that mean? Ayrıca bunu kim yapacaktı? Besides, who would do that? Tıpkı çiftçinin bağlılığını devletten tohum satıcısına aktarması gibi, Adem ile Havva da bağlılıklarını Allah'tan yılana aktardı. Just as the farmer transferred his loyalty from the state to the seed seller, so did Adam and Eve transmit their devotion from God to the snake. Eski bir atasözü “Sana hükmedenin uşağısındır” der. An old proverb says, "You are a servant to rule over you." Adem ile Havva yılanı dinlemeyi seçtiklerinde, esasen onun uşağı haline geldiler ve bunun da bazı sonuçları oldu. When Adam and Eve chose to listen to the snake, they essentially became his servants, and this had some consequences. Çünkü Adem ile Havva için, bedenlerinde, tavırlarında ve yaşadıkları dünyada değişiklikler meydana gelmeye başlamıştı. Because for Adam and Eve, changes had begun to occur in their bodies, attitudes, and the world in which they lived. Aynı değişiklikler nesilden nesile geçti. The same changes have passed from generation to generation. Böylece ölüm, sıkıntı, zahmetli emek, hastalık ve günah doğal hale geldi. Thus death, boredom, labor, sickness, and sin became natural. Çocuklar dahil olmak üzere, hepimiz ölüyoruz. We all die, including children. Günah dünyamıza geldiğinde, yaşam değişti. When sin came to our world, life changed. İnsan tabiatı değişerek kötüye gitti. Human nature has changed and deteriorated. Tıpkı genetik olarak değiştirilmiş tohumlar gibi, Adem ile Havva'dan bize günahın ve ölümün tohumları geçti. Like the genetically modified seeds, the seeds of sin and death passed to us from Adam and Eve. Üzerimizdeki ölüm hükmünü kaldırmak için ne yapılabilir? What can be done to abolish the death sentence on us? Tabiatımız iyi ürün veremeyen genetik olarak değiştirilmiş tohumlar gibiyse, Allah nasıl bizi kabul edebilir? If our nature is like genetically modified seeds that cannot produce good fruit, how can God accept us? Bir gün dört yaşında bir çocuk annesinin yanında dişlerini fırçalıyormuş. One day a four-year-old boy was brushing his teeth next to his mother. Birden diş fırçası elinden kaymış ve lavabodan sekerek tuvaletin içine girmiş. Suddenly the toothbrush slipped out of his hand and bounced off the sink and entered the toilet. Çocuk annesine şöyle demiş, “Anne, o diş fırçasını tekrar kullanabilmek için gerçekten çok temizlemeliyiz, öyle değil mi?” Annesi ona, “Oğlum, o fırçayı hiçbir zaman ağzına tekrar sokabilecek kadar iyi temizleyemezsin. The boy said to his mother, "Mom, we really have to clean that toothbrush a lot to be able to use it again, right?" His mother told him, “Son, you can never clean that brush well enough to put it back in your mouth. Sonsuza dek kirlendi” demiş. He has been dirty forever. Günah insanlığı, dünyayı düzeltmek için göstereceğimiz tüm çabaların boşa çıkacağı bir şekilde değiştirdi. Sin has changed humanity in such a way that all our efforts to correct the world will come to nothing. Allah'ın önünde lekelendik ve bunu düzeltemeyiz. We have been tainted before Allah and we cannot fix this. O'nun huzuruna gelemeyiz. We cannot come before him. Tıpkı Adem ile Havva'nın cennetten kovulup yaşam ağacına erişememeleri gibi, biz de kirliyiz ve oraya giremeyiz. Just as Adam and Eve were driven out of heaven and unable to reach the tree of life, we are dirty and cannot enter it. Tıpkı Adem ile Havva gibi biz de ölüyoruz. We die, just like Adam and Eve. Çocuklarımız için de böyle olacak. It will be the same for our children. Varlığımızın genetik düzeni günah yüzünden değişti. The genetic order of our being has changed due to sin. Bu durum için herhangi bir umut var mı? Is there any hope for this situation? Bu, değiştirilemez bir kaderin parçası mı? Is this part of an unchangeable fate?