×

We use cookies to help make LingQ better. By visiting the site, you agree to our cookie policy.


image

Kaderi Değiştiren, Aracılığın Gücü

Aracılığın Gücü

Hiçbir arkadaşınızın ya da kardeşinizin başı belaya girip, ona yardım etmek için araya girdiğiniz oldu mu? Belki bir öğretmenden, annenizden ya da babanızdan ceza almak üzereydiler ve siz ceza verecek olanı onu affetmeye veya cezasını hafifletmeye ikna ettiniz. Ya da daha iyisi, başka birisi bunu sizin için yaptı. Herhangi bir çocuğa bu soruları sorarsanız, size hemen bir-iki öykü anlatabilir! Şefaat de denilen, başkalarına yardım etmek için arabuluculuk yapmak, üzerinde düşünülmesi gereken en güçlü kavramlardan biridir. Ayrıca, gerçekleştirildiğinde en güçlü ve yaşam değiştirici eylemlerden biri olur! Şimdi başkalarının yararına arabuluculuk yapan iki kişinin öykülerini inceleyelim. Hamza Bey çay içerek birkaç el okey oynamanın sinirlerini yatıştıracağını düşünmüştü. Fakat hâlâ midesinde bir düğüm vardı. Ailenin reisi olarak bir duruş sergilemesi gerektiğini biliyordu. Begüm'ün evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olmasından sonra aileden atılması gerektiğini biliyordu. Ancak derinlerde bir yerlerde, kızının tek başına kalması düşüncesi ona sıkıntı veriyordu. Nerede olduğunu ve başına neler gelebileceğini düşündü. Haberi ilk kez Begüm'ün kendi ağzından duyduğunda duygularına hakim olamamıştı. Fakat ilk şok geçtikten sonra, iyice aklı karışmıştı. Kimseye itiraf edemiyordu, ama sanki kalbi ikiye yarılmıştı. Bir yanda, olan olmuştu. Hayat artık eskisi gibi olamazdı. Hem sonra aile ne düşünecekti, hele komşular? Diğer yandan ise, ailenin bir şeyler olduğunu anlamaları an meselesiydi. Begüm'ü affetmeyi ve bu soruna bir çözüm bulmayı çok istiyordu, fakat omuzlarında toplumun, dinin ve gururun baskısını hissediyordu. Hamza, kendi kendine: “Neden her şey eskisi gibi olamıyor? Ben çocukken hayat çok daha kolaydı. İnsanlar geleneklere riayet ederlerdi. Bir oğlan ve kız, hiçbir zaman ailelerine ihanet etmezlerdi. Fakat zamanlar değişti. Kendi başlarına düşünmek istiyorlar. Kimi zaman bu nesli hiç anlamıyorum.” diye düşündü. Hamza, işyerinde bir uzun gün daha geçirdikten sonra sakin bir şekilde evine döndü. Masada oturup akşam yemeğini yerken, sağındaki boş sandalyeyi fark etmek zor değildi. Diğer kızı Ayşe ise solunda olmasına rağmen, sanki orada değilmiş gibiydi. Kıkır kıkır gülerek herkese gününün nasıl geçtiğini sormak yerine, orada sessizce oturuyordu. Yemek bitip karısı Yasemin ortalığı toplamaya başladığında, Hamza televizyon izlemeye oturdu. Karısının gözlerindeki ifadeden, konuşmak istediğini anlayabiliyordu. Yasemin dünyasal anlamda eğitimli değildi. Liseyi bile bitirmemişti, ancak ondan daha ağırbaşlı bir kadın bulmak zordu. Misafirperver, sevgi dolu ve şefkatliydi. Başkalarına hizmet etme düşüncesini sevmeyen tanıdığı bazı insanların aksine, Yasemin bundan zevk alıyordu. Yaşlı bir komşuyu ziyaret etmediği, mahallenin köpeklerini beslemediği veya arkadaşlarını arayıp sormadığı bir gün geçmiyordu. Fakat tıpkı Hamza gibi, geçen hafta onun için de çok zor olmuştu. Hayatın böyle devam edemeyeceğini biliyordu. Bu nedenle, Hamza'dan Begüm'ün eve dönmesine izin vermesini istemeye karar verdi. Telâşla çayı hazırladı ve oturma odasında Hamza'yla birlikte oturdu. Yasemin “Acaba Begüm şimdi ne yapıyordur? Yemek yemiş midir, yoksa aç mıdır?” dedi. Hamza “Tek derdimiz bu mu şimdi? Umurumda bile değil!” dedi. “Yalan söylüyorsun! Günlerdir uyumadın. Beş gündür de neredeyse hiçbir şey yemedin.” Hamza “Of ya! Ne diye üsteleyip duruyorsun? Biraz hastayım, o kadar!” dedi. “Hamza! Yazıklar olsun sana! Yüzüme bak ve doğru söyle. Beni kandıramazsın. Sen de Begüm'ü düşünüyorsun. Ne yapacağız?” Hamza “Olan oldu. Yapacak bir şey yok!” karşılığını verdi. “Hamza, Begüm bizim kızımız. Doğduğunda onu kollarımızda sarıp temizledik. Hastalandığında bütün gece başında bekledik. Ayrıca karnında büyüyen bebek de bizim torunumuz! Biz de gençken bir sürü hata yaptık. Tabii ki bu durum daha farklı ve daha zor. Fakat Begüm tek başına sokakta kalırsa daha kötü bir şey de olabilir. Yani, bize daha fazla utanç getirebilir. Ayrıca, eve dönerse ona yardımcı olabiliriz.” Hamza sessizce oturarak karısını dinledi. Güçlü bir savunma ortaya koymuştu, ayrıca dediklerinin doğru olduğunu da biliyordu. Ancak Hamza hiçbir zaman acele karar vermezdi, düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Yasemin çay bardaklarını topladı ve Hamza'yı yalnız bıraktı. Kutsal Kitap'ı okurken, Allah'ın peygamberleri arasında pek çok etkileyici karakter göreceğiz. Yasemin bunu belki biliyordu, belki de bilmiyordu, ama bu kişilerin kilit rollerinden biri arabuluculuk, yani şefaatçilikti. Allah'ın halkı yoldan çıktığında ya da Allah kendisini dinlemeyenleri yargılayacağı zaman, bu peygamberler Allah'a başvurarak rahmet ve bağışlanma için yalvarırlardı. Esas itibariyle, kendi başlarına getirmiş oldukları kaderi değiştirmesini Allah'tan istiyorlardı. Diğerleri için arabuluculuk eden ilk peygamberlerden biri, İbrahim'di. İbrahim peygamber, 85 yaşından 99 yaşına kadar, birbiri ardına gelen olaylarla dolu bir hayat yaşadı. Tıpkı Hamza Bey gibi, o da ailevî sorunlar yaşıyordu. Allah ona gelerek bir çocuk vaat etmişti. Bundan kısa süre sonra, yaşlanan Saray Allah'ın vaadinin yerine gelmesini umarak, İbrahim'i cariyesinden çocuk yapmaya ikna etti. Ancak gözlerine bilgece görünen şeyin, hatadan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Kumalar arasındaki gerginlik o kadar büyüdü ki, Hacer kaçmak zorunda kaldı. Ancak her zaman kontrolü elinde tutan ve bizim karıştırdığımız işleri toparlayan Allah, Hacer'i geri gönderdi ve bir kez daha İbrahim'e antlaşmalarını hatırlattı. Rab İbrahim'e, 13 yıl öncesinde vaat ettiği çocuğa sahip olacağını, bu çocuğun Saray'ın rahminden geleceğini söyledi. İbrahim çocuğun adını İshak koyacaktı, ve Allah onunla ve soyuyla bir antlaşma yapacağını vaat etti. Bundan kısa süre sonra, İbrahim çadırının kapısında otururken RAB ona göründü. Uzaktan üç adamın yaklaştığını gördü. İbrahim, tıpkı öykümüzdeki Yasemin gibi, hizmet etme fırsatı gördü. Böylece adamları karşılamaya çıktı ve onları yıkanmak, dinlenmek ve yemek için davet etti. Sara ekmek pişirirken, İbrahim körpe ve besili bir buzağı seçip hazırlattı. Öyküye Yaratılış 18. bölüm, 8-15 ayetlerinden devam edelim: 8 İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken o da yanlarında, ağacın altında durdu. 9 Konuklar, “Karın Sara nerede?” diye sordular. İbrahim, “Çadırda” diye yanıtladı. 10 RAB, “Gelecek yıl bu zamanda kesinlikle yanına döneceğim” dedi, “O zaman karın Sara'nın bir oğlu olacak.” Sara RAB'bin arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu. 11 İbrahim'le Sara kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. Sara âdetten kesilmişti. 12 İçin için gülerek, “Bu yaştan sonra bu sevinci tadabilir miyim?” diye düşündü, “Üstelik efendim de yaşlı.” 13 RAB İbrahim'e sordu: “Sara niçin, ‘Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım?' diyerek güldü? 14 RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara'nın bir oğlu olacak.” 15 Sara korktu, “Gülmedim” diyerek yalan söyledi. RAB, “Hayır, güldün” dedi. Metinden, bu umut haberinin Allah'tan geldiği anlaşılıyor. O İbrahim'e bir söz vermişti ve tutmaya kararlıydı. İleri yaşlarına rağmen, Allah onları bir çocukla kutsayacaktı. Fakat RAB onu yalnızca bu haberi getirmek için ziyaret etmemişti. 16-21 ayetlerinde okuyacağımız gibi, başka bir nedenle gelmişti. 16 Adamlar oradan ayrılırken Sodom'a doğru baktılar. İbrahim onları yolcu etmek için yanlarında yürüyordu. 17 RAB, “Yapacağım şeyi İbrahim'den mi gizleyeceğim?” dedi, 18 “Kuşkusuz İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak. 19 Doğru ve adil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun diye İbrahim'i seçtim. Öyle ki, ona verdiğim sözü yerine getireyim.” 20 Sonra İbrahim'e, “Sodom ve Gomora büyük suçlama altında” dedi, “Günahları çok ağır. 21 Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Bunları yapıp yapmadıklarını anlayacağım.” Tıpkı Babil Kulesi gibi, Allah Sodom ve Gomora'nın durumunu araştırmak istedi. Kutsal Kitap, bu kentlere ilişkin suçlamaların Allah'ın önüne getirildiğini ve O'nun yargılamadan önce bunun doğru olup olmadığını görmek istediğini söylüyor. Ayrıca, Allah İbrahim'e yapmak üzere olduğu şeyi bildirmek istedi. Böylece Allah iki yardımcısını Sodom'a, Lut'un ve ailesinin yaşadığı kente göndererek İbrahim'le konuşmak için geride kaldı. Takip eden konuşma, İbrahim'in sevgisi ve peygamberliği ve Allah'ın adil yargısı hakkında pek çok şey bildiriyor. Bunu 22-33 ayetlerinde okuyabiliriz: 22 Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı.15 23 RAB'be yaklaşarak, “Haksızla birlikte haklıyı da mı yok edeceksin?” diye sordu, 24 “Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın? 25 Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı.” 26 RAB, “Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım” diye karşılık verdi. 27 İbrahim, “Ben toz ve külüm, bir hiçim” dedi, “Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim. 28 Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?” RAB, “Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim” dedi. 29 İbrahim yine sordu: “Ya kırk kişi bulursan?” RAB, “O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım” diye yanıtladı. 30 İbrahim, “Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?” dedi. RAB, “Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım” diye yanıtladı. 31 İbrahim, “Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla” dedi, “Eğer yirmi kişi bulursan?” RAB, “Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim” diye yanıtladı. 32 İbrahim, “Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım” dedi, “Eğer on kişi bulursan?” RAB, “On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim” diye yanıtladı. 33 RAB İbrahim'le konuşmasını bitirince oradan ayrıldı, İbrahim de çadırına döndü. Tıpkı Yasemin'in Hamza'ya yaptığı gibi, İbrahim de başkası yararına Allah'a yalvarmayı kendi üzerine aldı. Allah'ın kutsallığına ve adil yargısına müracaat ederek, Sodom sakinlerinin doğru kişilerin hatırına affedilmesini diledi. Allah, en az 10 doğru kişi bulunursa kentleri yok etmemeyi kabul etti. Allah'ın insan suretine bürünüp İbrahim'le konuşmasına akıl sır ermez. Bu mantıkla açıklanamaz, ilahiyat da bunu açıklayamaz. Fakat Kutsal Kitap olduğunu söylüyor, öyleyse doğrudur! Sodom sakinleri için ne yazık ki, kentin surları içinde yaşayan 10 doğru kişi yoktu. İki adam kentin kapısına varıp Lut'la karşılaştıktan sonra, onun evine gittiler. Sodomluların habis karakterlerini ve şeytanî niyetlerini açığa çıkarmaları uzun sürmedi. Lut'un evini sardılar ve misafirlerini kendilerine teslim etmesini istediler. Bunlar ahlâksız bir topluluktu ve Lut karşı çıktıktan sonra onun hayatını tehdit ettiler. Bu noktada misafirler Lut'u içeri çekerek gerçek kimliklerini gösterdiler. Bunlar sıradan insanlar değillerdi! Melektiler ve Lut'un ailesine zarar vermeye çalışan kötü adamları kör ettiler. Muhteşem bir güç gösterisinden sonra, Lut'a ailesini alıp kent dışına çıkarmasını söylediler. Halkın günahları cezalandırılacaktı ve bu olurken Lut'un ailesinin orada olmaması önemliydi. Öykü, 19. bölüm, 15-17 ayetlerinde devam ediyor: 15 Tan ağarırken melekler Lut'a, “Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş” diye üstelediler, “Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.” 16 Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut'la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar. 17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut'a, “Kaç, canını kurtar, arkana bakma” dedi, “Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.” Lut meleklere yalvardı, fakat boşunaydı. Allah halkın kötülüğünü görmüştü ve ne yapılması gerektiğini biliyordu. Kötüler bir ders alana kadar bunun daha kaç kez olması gerekiyordu? Tövbe edip günahlarından dönene dek, daha kaç kez olacaktı? Lut, amcası İbrahim orada bulunup bir kez daha hayatını kurtardığı için şanslıydı. Kentten kaçarken arkalarına bakmamaları söylenmişti. 23-29 ayetlerini okuyarak öyküyü bitirelim: 23 Lut Soar'a vardığında güneş doğmuştu. 24 RAB Sodom ve Gomora'nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. 25 Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. 26 Ancak Lut'un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. 27 İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB'bin huzurunda durduğu yere gitti. 28 Sodom ve Gomora'ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. 29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim'i anımsamış ve Lut'un yaşadığı kentleri yok ederken Lut'u bu felaketin dışına çıkarmıştı. Sodom ve Gomora yok edilmişti. İbrahim ovaya baktığında, sanki ateş ve duman püskürten dev bir fırın gibiydi. Allah İbrahim'e verdiği sözü tutmuş ve kentleri bağışlamamasına rağmen Lut'un ailesini kurtarmıştı. Lut ile kızları, Sodom ve Gomora halkının kaderini paylaşmadılar. Her hafta pazara alışverişe gittiğimizde, en iyi kaliteli malları en iyi fiyatlarla almak isteriz. Sokağın bir ucundan öbür ucuna yürüyerek en uygun fiyatlara bakarız. Satıcılarla pazarlık ederek elmanın, domatesin, biberin ve yumurtanın fiyatını indirtmeye çalışırız. Ancak elmadan, domatesten ve gömlekten daha önemli bir şey var. Diğer insanların hayatları! İbrahim Sodom ve Gomora'da kötü insanlar yaşadığını bilmesine rağmen, hayatın değerini anlayarak onlar için arabuluculuk etti. Hüküm bir kez verildiğinde, tövbe etmek için başka bir şansları olmayacağını biliyordu. Kaderleri kesinleşmiş olacaktı. Biz de, İbrahim'in Sodom ve Gomora halkları için yaptığı gibi, başkaları yararına arabuluculuk etme sevgisi ve isteğine sahip olmalıyız.


Aracılığın Gücü The Power of Brokerage

Hiçbir arkadaşınızın ya da kardeşinizin başı belaya girip, ona yardım etmek için araya girdiğiniz oldu mu? Have any of your friends or siblings ever gotten into trouble and stepped in to help them? Belki bir öğretmenden, annenizden ya da babanızdan ceza almak üzereydiler ve siz ceza verecek olanı onu affetmeye veya cezasını hafifletmeye ikna ettiniz. Ya da daha iyisi, başka birisi bunu sizin için yaptı. Or better yet, someone else did it for you. Herhangi bir çocuğa bu soruları sorarsanız, size hemen bir-iki öykü anlatabilir! If you ask any child these questions, he or she can tell you a story or two right away! Şefaat de denilen, başkalarına yardım etmek için arabuluculuk yapmak, üzerinde düşünülmesi gereken en güçlü kavramlardan biridir. Mediation to help others, also called intercession, is one of the most powerful concepts to ponder. Ayrıca, gerçekleştirildiğinde en güçlü ve yaşam değiştirici eylemlerden biri olur! Plus, it becomes one of the most powerful and life-changing actions when performed! Şimdi başkalarının yararına arabuluculuk yapan iki kişinin öykülerini inceleyelim. Hamza Bey çay içerek birkaç el okey oynamanın sinirlerini yatıştıracağını düşünmüştü. Hamza Bey thought that playing a few hands of okey while drinking tea would calm his nerves. Fakat hâlâ midesinde bir düğüm vardı. But he still had a knot in his stomach. Ailenin reisi olarak bir duruş sergilemesi gerektiğini biliyordu. He knew he had to take a stand as head of the family. Begüm'ün evlilik dışı hamile kalarak bütün aileye yüzkarası olmasından sonra aileden atılması gerektiğini biliyordu. Ancak derinlerde bir yerlerde, kızının tek başına kalması düşüncesi ona sıkıntı veriyordu. But deep down she was troubled by the thought of her daughter being alone. Nerede olduğunu ve başına neler gelebileceğini düşündü. He thought about where he was and what might happen to him. Haberi ilk kez Begüm'ün kendi ağzından duyduğunda duygularına hakim olamamıştı. When she heard the news from Begüm's own mouth for the first time, she could not control her emotions. Fakat ilk şok geçtikten sonra, iyice aklı karışmıştı. Kimseye itiraf edemiyordu, ama sanki kalbi ikiye yarılmıştı. Bir yanda, olan olmuştu. On the one hand, it had happened. Hayat artık eskisi gibi olamazdı. Hem sonra aile ne düşünecekti, hele komşular? Diğer yandan ise, ailenin bir şeyler olduğunu anlamaları an meselesiydi. On the other hand, it was only a matter of time before the family realized that something was up. Begüm'ü affetmeyi ve bu soruna bir çözüm bulmayı çok istiyordu, fakat omuzlarında toplumun, dinin ve gururun baskısını hissediyordu. Hamza, kendi kendine: “Neden her şey eskisi gibi olamıyor? Ben çocukken hayat çok daha kolaydı. İnsanlar geleneklere riayet ederlerdi. Bir oğlan ve kız, hiçbir zaman ailelerine ihanet etmezlerdi. A boy and girl would never betray their parents. Fakat zamanlar değişti. Kendi başlarına düşünmek istiyorlar. They want to think for themselves. Kimi zaman bu nesli hiç anlamıyorum.” diye düşündü. Hamza, işyerinde bir uzun gün daha geçirdikten sonra sakin bir şekilde evine döndü. Masada oturup akşam yemeğini yerken, sağındaki boş sandalyeyi fark etmek zor değildi. Diğer kızı Ayşe ise solunda olmasına rağmen, sanki orada değilmiş gibiydi. His other daughter, Ayşe, was on her left, but it was as if she were not there. Kıkır kıkır gülerek herkese gününün nasıl geçtiğini sormak yerine, orada sessizce oturuyordu. Instead of giggling and asking everyone how his day was, he just sat there quietly. Yemek bitip karısı Yasemin ortalığı toplamaya başladığında, Hamza televizyon izlemeye oturdu. When the meal was over and his wife Yasemin started to scatter, Hamza sat down to watch TV. Karısının gözlerindeki ifadeden, konuşmak istediğini anlayabiliyordu. He could tell from the expression in his wife's eyes that he wanted to talk. Yasemin dünyasal anlamda eğitimli değildi. Jasmine was not worldly educated. Liseyi bile bitirmemişti, ancak ondan daha ağırbaşlı bir kadın bulmak zordu. She hadn't even finished high school, but it was hard to find a more dignified woman than her. Misafirperver, sevgi dolu ve şefkatliydi. Başkalarına hizmet etme düşüncesini sevmeyen tanıdığı bazı insanların aksine, Yasemin bundan zevk alıyordu. Unlike some people she knew who disliked the thought of serving others, Jasmine enjoyed it. Yaşlı bir komşuyu ziyaret etmediği, mahallenin köpeklerini beslemediği veya arkadaşlarını arayıp sormadığı bir gün geçmiyordu. Not a day went by that she didn't visit an elderly neighbor, feed the neighborhood dogs, or call and ask her friends. Fakat tıpkı Hamza gibi, geçen hafta onun için de çok zor olmuştu. But just like Hamza, the past week had been very difficult for him. Hayatın böyle devam edemeyeceğini biliyordu. He knew that life could not go on like this. Bu nedenle, Hamza'dan Begüm'ün eve dönmesine izin vermesini istemeye karar verdi. Therefore, he decided to ask Hamza to let Begum return home. Telâşla çayı hazırladı ve oturma odasında Hamza'yla birlikte oturdu. He hastily prepared the tea and sat with Hamza in the living room. Yasemin “Acaba Begüm şimdi ne yapıyordur? Yasemin “I wonder what Begüm is doing now? Yemek yemiş midir, yoksa aç mıdır?” dedi. Has he eaten or is he hungry?” said. Hamza “Tek derdimiz bu mu şimdi? Hamza said, “Is that our only problem now? Umurumda bile değil!” dedi. I don't even care!” said. “Yalan söylüyorsun! "You are lying! Günlerdir uyumadın. You haven't slept for days. Beş gündür de neredeyse hiçbir şey yemedin.” Hamza “Of ya! Ne diye üsteleyip duruyorsun? What are you insisting on? Biraz hastayım, o kadar!” dedi. “Hamza! Yazıklar olsun sana! Yüzüme bak ve doğru söyle. Beni kandıramazsın. You can not fool me. Sen de Begüm'ü düşünüyorsun. Ne yapacağız?” Hamza “Olan oldu. Yapacak bir şey yok!” karşılığını verdi. There is nothing to do!" he replied. “Hamza, Begüm bizim kızımız. Doğduğunda onu kollarımızda sarıp temizledik. When he was born, we wrapped him in our arms and cleaned him. Hastalandığında bütün gece başında bekledik. Ayrıca karnında büyüyen bebek de bizim torunumuz! Biz de gençken bir sürü hata yaptık. We made a lot of mistakes when we were young too. Tabii ki bu durum daha farklı ve daha zor. Fakat Begüm tek başına sokakta kalırsa daha kötü bir şey de olabilir. Yani, bize daha fazla utanç getirebilir. Ayrıca, eve dönerse ona yardımcı olabiliriz.” Hamza sessizce oturarak karısını dinledi. Güçlü bir savunma ortaya koymuştu, ayrıca dediklerinin doğru olduğunu da biliyordu. He put up a strong defense, and he also knew that what he said was true. Ancak Hamza hiçbir zaman acele karar vermezdi, düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Yasemin çay bardaklarını topladı ve Hamza'yı yalnız bıraktı. Jasmine collected her teacups and left Hamza alone. Kutsal Kitap'ı okurken, Allah'ın peygamberleri arasında pek çok etkileyici karakter göreceğiz. As we read the Bible, we will see many fascinating characters among God's prophets. Yasemin bunu belki biliyordu, belki de bilmiyordu, ama bu kişilerin kilit rollerinden biri arabuluculuk, yani şefaatçilikti. Maybe Yasemin knew this, maybe she didn't, but one of the key roles of these people was mediation, that is, intercession. Allah'ın halkı yoldan çıktığında ya da Allah kendisini dinlemeyenleri yargılayacağı zaman, bu peygamberler Allah'a başvurarak rahmet ve bağışlanma için yalvarırlardı. When God's people went astray or when God would judge those who did not listen to him, these prophets would appeal to God for mercy and forgiveness. Esas itibariyle, kendi başlarına getirmiş oldukları kaderi değiştirmesini Allah'tan istiyorlardı. Essentially, they were asking Allah to change the destiny they had brought for them. Diğerleri için arabuluculuk eden ilk peygamberlerden biri, İbrahim'di. İbrahim peygamber, 85 yaşından 99 yaşına kadar, birbiri ardına gelen olaylarla dolu bir hayat yaşadı. From the age of 85 to 99, the prophet Abraham lived a life filled with successive events. Tıpkı Hamza Bey gibi, o da ailevî sorunlar yaşıyordu. Allah ona gelerek bir çocuk vaat etmişti. God came to him and promised a child. Bundan kısa süre sonra, yaşlanan Saray Allah'ın vaadinin yerine gelmesini umarak, İbrahim'i cariyesinden çocuk yapmaya ikna etti. Shortly thereafter, the aging Saray, hoping that God's promise would be fulfilled, persuaded Abraham to have a child with his concubine. Ancak gözlerine bilgece görünen şeyin, hatadan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. But what seemed wise to their eyes turned out to be nothing more than a mistake. Kumalar arasındaki gerginlik o kadar büyüdü ki, Hacer kaçmak zorunda kaldı. The tension between the Kumas grew so much that Hagar had to flee. Ancak her zaman kontrolü elinde tutan ve bizim karıştırdığımız işleri toparlayan Allah, Hacer'i geri gönderdi ve bir kez daha İbrahim'e antlaşmalarını hatırlattı. However, Allah, who was always in control and tidied up the things we messed up, sent Hagar back and once again reminded Abraham of their covenant. Rab İbrahim'e, 13 yıl öncesinde vaat ettiği çocuğa sahip olacağını, bu çocuğun Saray'ın rahminden geleceğini söyledi. The Lord told Abraham that he would have the child he had promised 13 years ago, that this child would come from Sarai's womb. İbrahim çocuğun adını İshak koyacaktı, ve Allah onunla ve soyuyla bir antlaşma yapacağını vaat etti. Abraham would name the boy Isaac, and God promised to make a covenant with him and his descendants. Bundan kısa süre sonra, İbrahim çadırının kapısında otururken RAB ona göründü. Shortly after that, the LORD appeared to Abraham as he was sitting at the door of his tent. Uzaktan üç adamın yaklaştığını gördü. İbrahim, tıpkı öykümüzdeki Yasemin gibi, hizmet etme fırsatı gördü. Böylece adamları karşılamaya çıktı ve onları yıkanmak, dinlenmek ve yemek için davet etti. Sara ekmek pişirirken, İbrahim körpe ve besili bir buzağı seçip hazırlattı. Öyküye Yaratılış 18. bölüm, 8-15 ayetlerinden devam edelim: 8 İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken o da yanlarında, ağacın altında durdu. 9 Konuklar, “Karın Sara nerede?” diye sordular. İbrahim, “Çadırda” diye yanıtladı. 10 RAB, “Gelecek yıl bu zamanda kesinlikle yanına döneceğim” dedi, “O zaman karın Sara'nın bir oğlu olacak.” Sara RAB'bin arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu. 11 İbrahim'le Sara kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. 11 Abraham and Sarah were old and quite advanced in age. Sara âdetten kesilmişti. Sarah was out of order. 12 İçin için gülerek, “Bu yaştan sonra bu sevinci tadabilir miyim?” diye düşündü, “Üstelik efendim de yaşlı.” 13 RAB İbrahim'e sordu: “Sara niçin, ‘Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım?' diyerek güldü? he laughed? 14 RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara'nın bir oğlu olacak.” 15 Sara korktu, “Gülmedim” diyerek yalan söyledi. RAB, “Hayır, güldün” dedi. Metinden, bu umut haberinin Allah'tan geldiği anlaşılıyor. It is understood from the text that this news of hope came from Allah. O İbrahim'e bir söz vermişti ve tutmaya kararlıydı. He made a promise to Abraham and was determined to keep it. İleri yaşlarına rağmen, Allah onları bir çocukla kutsayacaktı. Fakat RAB onu yalnızca bu haberi getirmek için ziyaret etmemişti. But the LORD had not visited him merely to bring this news. 16-21 ayetlerinde okuyacağımız gibi, başka bir nedenle gelmişti. 16 Adamlar oradan ayrılırken Sodom'a doğru baktılar. 16 As the men left, they looked towards Sodom. İbrahim onları yolcu etmek için yanlarında yürüyordu. 17 RAB, “Yapacağım şeyi İbrahim'den mi gizleyeceğim?” dedi, 18 “Kuşkusuz İbrahim'den büyük ve güçlü bir ulus türeyecek, yeryüzündeki bütün uluslar onun aracılığıyla kutsanacak. 19 Doğru ve adil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun diye İbrahim'i seçtim. 19 I have chosen Abraham to command his sons and descendants to walk in my way by doing what is right and just. Öyle ki, ona verdiğim sözü yerine getireyim.” 20 Sonra İbrahim'e, “Sodom ve Gomora büyük suçlama altında” dedi, “Günahları çok ağır. 21 Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Bunları yapıp yapmadıklarını anlayacağım.” Tıpkı Babil Kulesi gibi, Allah Sodom ve Gomora'nın durumunu araştırmak istedi. Kutsal Kitap, bu kentlere ilişkin suçlamaların Allah'ın önüne getirildiğini ve O'nun yargılamadan önce bunun doğru olup olmadığını görmek istediğini söylüyor. Ayrıca, Allah İbrahim'e yapmak üzere olduğu şeyi bildirmek istedi. Also, God wanted to let Abraham know what he was about to do. Böylece Allah iki yardımcısını Sodom'a, Lut'un ve ailesinin yaşadığı kente göndererek İbrahim'le konuşmak için geride kaldı. So God sent his two helpers to Sodom, the city where Lot and his family lived, and stayed behind to talk to Abraham. Takip eden konuşma, İbrahim'in sevgisi ve peygamberliği ve Allah'ın adil yargısı hakkında pek çok şey bildiriyor. The talk that follows reveals much about Abraham's love and prophecy and God's righteous judgment. Bunu 22-33 ayetlerinde okuyabiliriz: 22 Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı.15 23 RAB'be yaklaşarak, “Haksızla birlikte haklıyı da mı yok edeceksin?” diye sordu, 24 “Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın? 25 Senden uzak olsun bu. 25 Let this be far from you. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Putting the just and the unjust in the same basket, and killing the righteous alongside the unjust, may it be far from you. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı.” 26 RAB, “Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım” diye karşılık verdi. 27 İbrahim, “Ben toz ve külüm, bir hiçim” dedi, “Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim. 28 Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?” RAB, “Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim” dedi. 29 İbrahim yine sordu: “Ya kırk kişi bulursan?” RAB, “O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım” diye yanıtladı. 30 İbrahim, “Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?” dedi. RAB, “Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım” diye yanıtladı. 31 İbrahim, “Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla” dedi, “Eğer yirmi kişi bulursan?” RAB, “Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim” diye yanıtladı. 32 İbrahim, “Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım” dedi, “Eğer on kişi bulursan?” RAB, “On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim” diye yanıtladı. 33 RAB İbrahim'le konuşmasını bitirince oradan ayrıldı, İbrahim de çadırına döndü. Tıpkı Yasemin'in Hamza'ya yaptığı gibi, İbrahim de başkası yararına Allah'a yalvarmayı kendi üzerine aldı. Just as Jasmine did to Hamza, Abraham took it upon himself to beg God for the benefit of others. Allah'ın kutsallığına ve adil yargısına müracaat ederek, Sodom sakinlerinin doğru kişilerin hatırına affedilmesini diledi. Allah, en az 10 doğru kişi bulunursa kentleri yok etmemeyi kabul etti. Allah'ın insan suretine bürünüp İbrahim'le konuşmasına akıl sır ermez. It is incomprehensible that God takes on human form and speaks to Abraham. Bu mantıkla açıklanamaz, ilahiyat da bunu açıklayamaz. This cannot be explained by logic, and theology cannot explain it either. Fakat Kutsal Kitap olduğunu söylüyor, öyleyse doğrudur! Sodom sakinleri için ne yazık ki, kentin surları içinde yaşayan 10 doğru kişi yoktu. İki adam kentin kapısına varıp Lut'la karşılaştıktan sonra, onun evine gittiler. Sodomluların habis karakterlerini ve şeytanî niyetlerini açığa çıkarmaları uzun sürmedi. It did not take long for the Sodomites to reveal their wicked character and demonic intentions. Lut'un evini sardılar ve misafirlerini kendilerine teslim etmesini istediler. Bunlar ahlâksız bir topluluktu ve Lut karşı çıktıktan sonra onun hayatını tehdit ettiler. Bu noktada misafirler Lut'u içeri çekerek gerçek kimliklerini gösterdiler. At this point the guests pulled Lot in and showed their true identity. Bunlar sıradan insanlar değillerdi! These were not ordinary people! Melektiler ve Lut'un ailesine zarar vermeye çalışan kötü adamları kör ettiler. They were angels and blinded the bad guys who tried to harm Lot's family. Muhteşem bir güç gösterisinden sonra, Lut'a ailesini alıp kent dışına çıkarmasını söylediler. After a spectacular show of strength, they told Lot to take his family out of the city. Halkın günahları cezalandırılacaktı ve bu olurken Lut'un ailesinin orada olmaması önemliydi. The sins of the people would be punished, and it was significant that Lot's family was not present while this was happening. Öykü, 19. bölüm, 15-17 ayetlerinde devam ediyor: 15 Tan ağarırken melekler Lut'a, “Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş” diye üstelediler, “Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.” 16 Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut'la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar. 17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut'a, “Kaç, canını kurtar, arkana bakma” dedi, “Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.” Lut meleklere yalvardı, fakat boşunaydı. Allah halkın kötülüğünü görmüştü ve ne yapılması gerektiğini biliyordu. God saw the wickedness of the people and knew what had to be done. Kötüler bir ders alana kadar bunun daha kaç kez olması gerekiyordu? Tövbe edip günahlarından dönene dek, daha kaç kez olacaktı? How many more times would it be before he repented and turned from his sins? Lut, amcası İbrahim orada bulunup bir kez daha hayatını kurtardığı için şanslıydı. Lot was lucky that his uncle Abraham was there to save his life once again. Kentten kaçarken arkalarına bakmamaları söylenmişti. They were told not to look back as they fled the city. 23-29 ayetlerini okuyarak öyküyü bitirelim: 23 Lut Soar'a vardığında güneş doğmuştu. 24 RAB Sodom ve Gomora'nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. 24 The LORD rained fiery sulfur from heaven on Sodom and Gomorrah. 25 Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. 26 Ancak Lut'un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. 26 But when Lot's wife, who had followed him, turned and looked back, the salt was cut off. 27 İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB'bin huzurunda durduğu yere gitti. 27 Abraham got up early in the morning and went to the place where he had stood before the LORD the previous day. 28 Sodom ve Gomora'ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. Smoke rose from the ground like a smoking stove. 29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim'i anımsamış ve Lut'un yaşadığı kentleri yok ederken Lut'u bu felaketin dışına çıkarmıştı. Sodom ve Gomora yok edilmişti. İbrahim ovaya baktığında, sanki ateş ve duman püskürten dev bir fırın gibiydi. When Ibrahim looked at the plain, it was like a giant furnace spewing fire and smoke. Allah İbrahim'e verdiği sözü tutmuş ve kentleri bağışlamamasına rağmen Lut'un ailesini kurtarmıştı. God kept his promise to Abraham and saved Lot's family, even though he did not spare the cities. Lut ile kızları, Sodom ve Gomora halkının kaderini paylaşmadılar. Lot and his daughters did not share the fate of the people of Sodom and Gomorrah. Her hafta pazara alışverişe gittiğimizde, en iyi kaliteli malları en iyi fiyatlarla almak isteriz. When we go shopping to the market every week, we want to buy the best quality goods at the best prices. Sokağın bir ucundan öbür ucuna yürüyerek en uygun fiyatlara bakarız. Satıcılarla pazarlık ederek elmanın, domatesin, biberin ve yumurtanın fiyatını indirtmeye çalışırız. We try to lower the price of apples, tomatoes, peppers and eggs by negotiating with vendors. Ancak elmadan, domatesten ve gömlekten daha önemli bir şey var. Diğer insanların hayatları! İbrahim Sodom ve Gomora'da kötü insanlar yaşadığını bilmesine rağmen, hayatın değerini anlayarak onlar için arabuluculuk etti. Although Abraham knew that there were bad people living in Sodom and Gomorrah, he understood the value of life and mediated for them. Hüküm bir kez verildiğinde, tövbe etmek için başka bir şansları olmayacağını biliyordu. Kaderleri kesinleşmiş olacaktı. Their fate would be finalized. Biz de, İbrahim'in Sodom ve Gomora halkları için yaptığı gibi, başkaları yararına arabuluculuk etme sevgisi ve isteğine sahip olmalıyız.